• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ISSN: 1309 4173 (Online) 1309 - 4688 (Print) Volume 10 Issue 8, p. 93-108, November 2018

DOI Number: 10.9737/hist.2018.665

Volume 10 Issue 8 November

2018

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

Turkey’s Middle East Policy Shaped in the Axis of Sadabad Pact

Dr. Mustafa Edip ÇELİK (ORCID: 0000-0002-0647-9476)

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi - Kahramanmaraş

Öz: 1930 yılından itibaren etkili bir dış politika izlemeye başlayan Türkiye, sınırlarını güvence altına alabilmek amacı ile diğer devletlerle olan ilişkilerini barışçıl bir zemine oturtmak istemiştir. Bu doğrultuda Türkiye’nin, Ortadoğu devletleriyle olan ilişkileri önem arz etmiştir. Doğu devletleri ile olan sınır sorunlarına bir çözüm geliştirmek isteyen Türkiye, bu devletler ile olan ilişkilerini sağlam bir zemine oturtmak için “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi doğrultusunda ülke topraklarını güvenceye almak adına Ortadoğu’daki devletlerle bir pakt imzalamayı amaçlayan bir politika izlemiştir. Uluslararası alanda yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin Ortadoğu’da daha etkin bir politika izlemesini sağlamış ve bu politikanın sonucunda 1937 yılında, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabad Paktı imzalanmıştır. Bu çalışma, Sadabad Paktı’na giden süreçte Türkiye’nin Ortadoğu politikasını ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Ortadoğu, Sadabad Paktı

Abstract: Turkey who began an effective foreign policy since 1930, wanted to place its relations on a peaceful background, in order to secure its frontiers. In this respecrt, Turkey’s relation with Middle Eastern states was important. Turkey who had a frontier problem with the Eastern states wanted to a bring a solution to ths issue. So She carried a policy, aiming to sign pact with the Middle Eastern states, in paralel to “Peace at home, Peace in the world” to safeguard its territory. The developments in the internaional arena made Turkey to follow more effective policy in The Middle East and in 1937 Turkey, Iran, Iraq and Afghanistan signed Sadabad Pact result of this policy. This study aims to explain Turkey’s policy towards Middle East in the process of Sadabad Pact.

Keywords: Turkey, Middle East, Sadabad Pact

Giriş

Osmanlı Devleti’nin, 400 yıl boyunca yönettiği ve 19. yüzyıl sonlarında Batılı devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu olarak tanımladığı bölgeye yönelik Türkiye Cumhuriyeti’nin politikaları her zaman önem arz etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri’nin sömürgeci sistemin devamının sağlanması için idari ve ekonomik olarak şekillendirdikleri Ortadoğu, Türkiye’nin dış politikasını belirlemede önemli bir unsur olmuştur.

Türkiye’nin, Atatürk döneminde uygulamış olduğu dış politikayı, uygulanış biçimi açısından 1932 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılması genel kabul gördüğünden, Türkiye’nin Ortadoğu politikasını, 1923-1932 ve 1932-1938 olmak üzere iki dönem halinde incelemek mümkündür. 1932 öncesi dönemde, Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik politikası, Lozan Antlaşması’nın getirmiş olduğu yükümlülükler çerçevesinde şekillenmiş ve bu bağlamda Türkiye’yi en çok meşgul eden husus, sınır sorunları olmuştur. 1932’den itibaren etkin bir dış politika izleyen Türkiye “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesiyle hareket etmiş ve dolayısıyla ülke

(2)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

94

Volume 10 Issue 8 November

2018

güvenliğinin sağlanmasını, girdiği bölgesel paktlar vasıtasıyla sınır ötesinde takip edeceği barışçıl bir politikada görmüştür. Bu politika sonucunda Türkiye’nin, Atatürk dönemindeki Ortadoğu’ya yönelik barışçıl girişimlerinden biri olan Sadabad Paktı, İran, Irak ve Afganistan’ın katılımıyla imzalanmıştır. Sadabad Paktı, katılımcı ülkeler arasında dostluk ve saldırmazlık antlaşması mahiyetinde olmasının yanı sıra, 1935 sonrası ortaya çıkan İtalya’nın yayılmacı politikası karşısında bölge ülkelerin bir birlik oluşturma siyaseti olarak da görülebilir. Türkiye’nin, paktın imzalanma sürecinde izlediği aktif politika, bölgesinde lider bir ülke olma isteğinin bir göstergesi olmuştur. Bu gelişmelerin yanı sıra pakt, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden şekillendirilen Ortadoğu ülkelerinin gerçekleştirmiş oldukları ilk işbirliği olma özelliğini de taşımaktadır.

Türkiye, Ortadoğu ülkelerine yönelik sürdürmüş olduğu barış yanlısı ve sorun çözme odaklı politikasının sonucunu bölge ülkeleri ile imzalamış olduğu Sadabad Paktı ile almıştır.

Pakt, Türkiye’nin, güvenliğini sağlamak amacıyla kolektif bir barış arayışı ile hareket etmesinin sonucu olarak ortaya çıkarken, pakttan yararlanmak isteyen bölge dışı unsurlar da olmuştur. Sadabad Paktı, bölge ülkelerinin daha sonra oluşturacak oldukları Bağdat Paktı gibi işbirliklerine de örnek teşkil etmiştir.

1923-1932 Arası Türkiye’nin Ortadoğu politikası

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonraki süreçte Mustafa Kemal’in Ortadoğu politikasını, 1923-1932 ve 1932-1938 olarak iki dönem de ele almak mümkündür. Bu çalışmanın temel hareket noktası olan Türkiye’nin Sadabad Paktı sürecindeki Ortadoğu politikası ikinci dönemde (1932-1938) yer almaktadır. Sadabad Paktı’nın oluşum sürecini (1932-1938) daha iyi anlayabilmek için Türkiye’nin 1923-1932 yılları arasında takip ettiği Ortadoğu politikasının genel sınırlarını ortaya koymak oldukça önemlidir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri’nin, Osmanlı topraklarını paylaşmak üzere, 16 Mayıs 1916’da yapmış oldukları gizli antlaşmalardan olan Sykes-Picot Antlaşması ile oluşturulan sistem, 19-26 Nisan 1920 tarihinde toplanan San Remo Konferansı ile son halini alarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan Ortadoğu’daki siyasi yapıyı şekillendirmiştir. Konferansta alınan kararlarlar neticesinde İngiltere Filistin, Ürdün ve Irak’ı, Fransa ise Lübnan ve Suriye’yi mandasına almıştır.1 Ancak Ankara’da bulunan Büyük Millet Meclisi Birinci Dünya Savaşı sonrasında kendisine dayatılan Sevr Antlaşması’nı kabul etmemiş ve Anadolu’yu işgal eden kuvvetlere karşı Millî Mücadele’yi başlatmıştır. Anadolu halkının vermiş olduğu Millî Mücadele başarıya ulaşmış ve 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonraki süreçte Ortadoğu ülkeleri ile olan ilişkiler Cumhuriyet Dönemi’nde belirlenen dış politika parametreleri üzerinde yürütülmüştür.

1923 sonrasında Türkiye, barıştan yana olduğunu göstermek için, dış politikasına sınırlama getirecek olan milletlerarası ittifaklardan uzak durmaya çalışmıştır. Komşuları ile dostluk ilişkilerini geliştirerek, millî menfaatleri doğrultusunda bir dış politika izleyen Türkiye’nin dış politikası Mustafa Kemal Atatürk tarafından belirlenmiş ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ta bu politikanın en önemli uygulayıcısı olmuştur.2 Atatürk Dönemi dış politikasına yön veren “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin mahiyeti, Tevfik Rüştü Aras tarafından cihanda sulh’un barışın ortak savunulmasını, yani kolektif bir barış anlayışını ifade

1 Çağrı Erhan, “İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye ve Ortadoğu”, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, http://www.obarsiv.com/cagdas_seminerleri_0607.html, (E.T. 14.05.2018), 2017, s.1

2 Atilla Sandıklı, Atatürk’ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler, Bilgesam Yayınları, İstanbul 2014, s. 67

(3)

Mustafa Edip ÇELİK

95

Volume 10 Issue 8 November

2018

ettiği belirtilmiştir. Yani bu ilke barışa yönelik tehditleri ortak bir örgütlenme ile bertaraf etmeyi amaçlamaktadır.3

Millî Mücadele sonrasında, İtilaf Devletleri ile Lozan Antlaşması imzalanmış ve 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Böylece Avrupa’nın tüm güçlü devletleri ile komşu durumuna gelen Türkiye’nin stratejik önemini, Lozan Antlaşması daha da artmıştır. Bu antlaşma ile sınırların belirlenmiş olmasından sonra Türkiye, doğuda Sovyetler Birliği, Irak Mandası ve Kıbrıs dolayısıyla İngiltere, Suriye Mandası sebebiyle Fransa ve On iki ada vasıtasıyla da İtalya ile komşu olmuştur. Bu durum, Türkiye’nin gerçekçi bir politika izlemesine ve genişleme politikalarından uzak durmasını yol açmıştır.4

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Ortadoğu’da hâkimiyet kurmak isteyen İngiltere gibi emperyalist devletler, bölge halkı üzerinde Türk karşıtlığını yaymışlardır. Cumhuriyet’in kuruluşu sonrasında ise yayılmacı bir politika izlemekten kaçınan Ankara, Ortadoğu üzerinde hâkimiyet kurma amacının bulunmadığını dünyaya deklare etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda, Arapların Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmış olmasının etkilerinin devam etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin batılılaşma süreci, Ankara’nın Ortadoğu ülkeleri ile olan ilişkileri alt düzeyde devam ettirmesine sebep olmuştur.5 Nihat Dinç Gönüllü Diplomat kitabında Atatürk’ün dış politika direktifler hakkında şu şekilde bilgi vermiştir. “Dış Politika’da Atatürk’ün; dışişleri bakanlığı en yüksek teknik elemanı olan genel sekretere duyurduğu direktif şu idi: Arap dünyasına karışmayacaksınız, emperyalist ve kolonialist devletlerin ardında görünmeyeceksiniz, Rusları tahrik etmeyeceksiniz.”6 Mustafa Kemal Atatürk dış politika olarak başka devletlere bağımlı olmamayı ve içişlerine karışmamayı belirlerken, Arap dünyasını özellikle vurgulamıştır.

Türkiye’nin 3 Mart 1924 tarihinde halifeliği kaldırması, Asya ve Ortadoğu’daki Müslüman halklar arasında bir takım tepkilere yol açmıştır. Fakat Türkiye’ye karşı oluşan tepkiler kalıcı olmamış ve Müslüman devletlerle olan ilişkiler normal bir şekilde sürmüştür.7 Birinci Dünya Savaşı sırasında gelişen Türk-Afgan dostluğu, Cemal Paşa’nın Afgan ordusunu eğitmeye başlaması ile işbirliğine dönüşmüş ve iki ülke ilişkileri arasında oluşan yakınlaşma Atatürk zamanında da devam etmiştir. Bu yakınlaşma neticesinde 1 Mart 1921’de Afganistan ile Moskova’da bir dostluk antlaşması imzalanmış ve TBMM hükümetini tanıyan ilk Müslüman devlet Afganistan olmuştur. Cumhuriyet’in ilanı sonrasında Türkiye, Afganistan’ın kalkınması için eğitim, sağlık, askerî ve ekonomi alanlarında kapsamlı bir yardım programını uygulamaya koymuştur. Afgan Kralı Amanullah’ın Mayıs 1928’de gerçekleştirdiği Ankara ziyareti esnasında, 25 Mayıs’ta Türk-Afgan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması imzalanmıştır.8 İki ülke arasında imzalanan bu antlaşma, benzer hükümler içermesi açısından 1921 antlaşmasının tazelenmesi anlamına gelmekteydi.9 Afganistan ile olan ilişkiler bu dönemde gelişme göstererek devam etmiştir.

3 Tevfik Rüştü Aras, Atatürk’ün Dış Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul 2010, s. 7-8

4 Ömer Kürkçüoğlu, Mondros’tan Musul’a Türk-İngiliz İlişkileri, İmaj Yayınevi, Ankara 2006, s.318; Arzu Al, Türk Dış Politikası 1918-1980, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2014, s. 88

5 Faruk Sönmezoğlu, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası, Der Yayınları, İstanbul 2011, s. 303

6 Nihat Dinç, Gönüllü Diplomat ‘Bir diplomatın meslek yaşamından notlar’, İthaki Yayınları, İstanbul 1998, s. 40

7 Behçet Kemal Yeşilbursa, “Atatürk Dönemi Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve Misak-ı Milli”, Yeni Türkiye:

Misak-ı Milli Özel Sayısı, Y. 23, S. 93,Ocak-Şubat 2017, s. 606, Sönmezoğlu, age, s. 303

8Mehmet Saray, Türkiye ve Yakın Komşuları, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2010, s.117,122, Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2013, s.

100

9Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, İletişim Yayınları, İstanbul 2009s. 364, İlhan Çeliker, “ Atatürk’ün Ortadoğu Politikası”, Tarih Okulu Dergisi, Y. 11, S.

XXXIV, s. 649

(4)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

96

Volume 10 Issue 8 November

2018

Türkiye’nin, İran ile ilişkilerinde ise rejim değişikliği ve sınır anlaşmazlığı etkili olmuştur. 1921 yılında Savunma Bakanı olan Rıza Han Türkiye’de cumhuriyetin ilan edilmesinden etkilenmiş ve İran’da cumhuriyet yönetimini getirmek istemiştir. Bu konuda Türkiye’den destek görmüş ve İran’da aydınların bir kısmı bu konuda kulis yapmaya başlamıştır. Ancak 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye’de halifeliğin kaldırılması İran’da olumsuz bir hava oluşturmuştur. İran uleması halifeliğin kaldırılmasını, cumhuriyetin kurulmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak görmüş ve Rıza Han, cumhuriyete karşı olduğunu belirten bir bildiri yayınlamak zorunda kalmıştır. Yine bu dönemde Türk-İran sınır hattında yaşayan aşiretlerin sınır ihlalleri iki ülke arasında sorunlar yaşanmasına sebep olmuştur. Sınır ihlalleri konusundaki anlaşmazlığı gidermek üzere 22 Nisan 1926 tarihinde Türkiye ve İran, Tahran’da

“Güvenlik ve Dostluk Antlaşması” imzalamışlardır. Bu antlaşmaya rağmen sınır ihlallerinin devam etmesi üzerine 15 Haziran 1928 tarihinde, iki ülke arasındaki söz konusu antlaşmaya ek bir protokol imzalanmıştır. Ancak iki ülke arasındaki sınır anlaşmazlığı 1932’ye kadar devam etmiştir. 1932 yılında iki ülke arasında imzalanan antlaşma ile sınır sorunu kesin bir şekilde halledilmiştir.10

1932 öncesi dış politika konusunda Türkiye’yi ilgilendiren en önemli konu Musul meselesi olmuştur. Lozan Konferansı’nda Musul sorunun kesin bir çözüme kavuşturulamamasından dolayı Türkiye-Irak sınırının belirlenememişti.11 Bu dönemde Irak ile olan ilişkileri ilgilendiren bir mesele olan Musul görüşmeleri, Irak’ın İngiliz mandası olması dolayısıyla İngiltere ile gerçekleşmiştir. Lozan’da yapılan görüşmeler neticesinde Türkiye ile İngiltere dokuz ay içerisinde Musul meselesini çözmeye çalışacak ve bu süreçte bir anlaşmaya varılamazsa konunun çözümü Milletler Cemiyeti’ne devredilecekti. 19 Mayıs 1924’te Haliç Konferansı’nda bir araya gelen taraflar anlaşma sağlayamayınca, 20 Eylül 1924’te konu Milletler Cemiyeti’ne havale edilmiştir. Cemiyet, görüşmeler esnasında İngiltere lehine bir tutum sergilemiş ve 16 Aralık 1925 tarihinde Musul’un Irak’a bırakılmasına karar vermiştir.

İngiltere ve Irak ile yapılan görüşmeler neticesinde 5 Haziran 1926 tarihinde sınır sorunu çözüme kavuşturulmuştur.12 Bu dönemde Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile olan ilişkilerinde Yemen İmamı Yahya’yla ve Necit-Hicaz Kralı İbni Suud ile de yakın ilişkiler kurulmuştur.

Şubat 1929’da Ankara’yı ziyaret eden İbni Suud’un temsilcileri ile yapılan görüşmeler sonrasında iki ülke arasında dostluk antlaşmasının imzalanmasına ve Türkiye’de Suudi temsilciliğinin açılmasına karar verilmiştir.13 1923-1932 döneminde Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile olan ilişkileri, Türkiye’de laik bir sistem kurulması için yapılan reformların oluşturduğu rahatsızlık dolayısıyla istenilen seviyeye ulaşmamıştır. Buna rağmen Türkiye, Ortadoğu ülkeleri ile yapmış olduğu dostluk antlaşmaları neticesinde bölge devletleriyle olan ilişkilerini belli bir seviyede tutma ve sınır sorunlarına çözüm getirme politikası izlemiştir. Bu süreçte kendi iç reformlarını tamamlamak isteyen Türkiye, dış politikada acil çözüme kavuşturulması gereken meseleler dışında fazla etkinlik göstermemiştir. 14

10 Oran, age, s. 357-358, Sar- Gönlübol, age, s. 101, Ahmet Özgiray, “İngiliz Belgeleri Işığında Türk-İran Siyasi İlişkileri (1920-1938), Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Yay. Haz: Berna Türkdoğan, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2010, s. 303-304

11Kürkçüoğlu, age, s.317

12 Ali Balcı, Türkiye Dış Politikası İlkeler, Aktörler, Uygulamalar, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2013, s. 38, İsmet İnönü, Hatıralar, Yay. Haz: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, Ankara 2009, s. 495, Bayram Bayraktar, “Atatürk’ün Ortadoğu Politikası”,http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/BAYRAKTAR-Bayram- ATAT%C3%9CRK%E2%80%99%C3%9CN-ORTA-DO%C4%9EU-POL%C4%B0T%C4%B0KASI.pdf, (E.T.

15.07.2018), s. 665

13 Mustafa Sıtkı Bilgin, “İki Savaş Arası Dönemde Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”, Gazi Akademik Bakış, C. 9, S.

18, Yaz 2016, s. 39

14 Sandıklı, age, s. 82

(5)

Mustafa Edip ÇELİK

97

Volume 10 Issue 8 November

2018

1932-1937 Dönemi Türkiye’nin Ortadoğu Politikası

1932 yılına kadar rejimi belirlemek için yapılan köklü reformları tamamlayan ve Lozan’dan kalma önemli sorunların büyük kısmına çözüm getiren Türkiye, bu süreçten sonra dış politikada daha etkin olmayı hedeflemiştir. Türkiye’nin hedefi, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi doğrultusunda komşuları ile iyi ilişkiler kurmak ve uluslararası olaylarda inisiyatif alarak dünya barışına katkı sağlamak olmuştur. Bu doğrultuda kolektif bir barış anlayışını benimseyen Türkiye, Ortadoğu ülkeleri ile sosyal, siyasi, ekonomik ilişkilerini geliştirmek amaçlarına yönelik bir politika izlemiştir.

Türkiye belirlemiş olduğu bu dış politikasıyla öncelikli olarak sınırlarını güvence altına almak istemiştir. Almanya’da Hitler’in iktidara gelişi ve İtalya’nın Balkanlarda oluşturduğu tehlike Türkiye’yi harekete geçirmiş ve 1934 yılında, batı sınırlarındaki komşu devletlerle Balkan Antantı’nı imzalamıştır. Batı sınırlarını bu antlaşma ile güvence altına alan Türkiye, 1937 yılında imzalamış olduğu Sadabad Paktı ile de doğu sınırlarını güvence altına almayı amaçlamıştır.15 Sadabad Paktı’nın imzalanmasına giden süreçte Türkiye, İran ile olan sınır sorunlarını çözmenin yanı sıra paktta yer alan devletlerin aralarındaki sorunların çözülmesinde aracı rol oynamıştır.

Türkiye’nin Ortadoğu’da sömürgeleri bulunan batılı devletlerle olan yakınlaşması ve Mussolini’nin Asya ve Afrika topraklarında genişleme politikası, Türkiye’nin 1930 sonrasında doğulu devletlerle daha iyi ilişkiler kurmasında etkili olmuştur. 1932 yılında İran ile yapılan antlaşmalar ve sonrasında iki ülke arasındaki ilişkilerin iyiye gitmesi neticesinde sınır sorunlarının çözüme kavuşturulması, Türkiye’nin dış politikasına katkı sağlarken, Sadabad Paktı’na giden yolu da açmıştır.16 Aslında Sadabad Paktı’nda yer alan devletlerden Türkiye, İran ve Afganistan 15 Haziran 1928 tarihinde Tahran’da bir araya gelerek aralarındaki ikili antlaşmalara yeni protokoller eklemişlerdir. Söz konusu devletlerin yapmış oldukları bu görüşmelerin neticesinde bölgesel işbirliğine yönelik önemli bir adım atılmış ancak işbirliğinin tam olarak sağlanması sınır sorunlarının çözüme kavuşturulması ile gerçekleşmiştir.17

Sadabad Paktı’na Giden Süreç

Irak’la olan sınır sorununu 1926 yılında Ankara Antlaşması ile çözüme kavuşturan Türkiye, 1932 yılında Iran ile imzaladığı antlaşma neticesinde bu ülkeyle olan sınır sorunlarını sonuca bağlamıştır. Türkiye ile İran arasında sürekli seyyar durumda bulunan Kürt aşiretlerinin faaliyetleri iki ülke ilişkilerini olumsuz yönde etkilemekteydi. Bunun üzerine Türkiye ile İran Nisan 1926’da Dostluk ve Güvenlik Antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma ile taraflar sınır bölgelerinin güvenliği konusunda işbirliği yapacaklardı. Her iki ülke sınır bölgesindeki denetimi artırmak amacıyla 1928 yılında bir araya gelmiştir. 1926 antlaşmasına ek bir protokol imzalamış ancak bu sınır sorununu çözmek adına yeterli olmamıştır. 1930 yılında Ağrı’da meydana gelen Kürt isyanı iki ülke ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. İsyanı başlatan Kürt aşiretlerine müdahale etmek üzere bölgeye gelen Türk kuvvetleri ile isyancılar arasında çatışmalar çıkmış ve isyancılar İran sınırları içerisinde bulunan Küçük Ağrı bölgesine kaçmışlardır. Bunun üzerine Türk birlikleri sınırı geçerek isyanı bastırmış ancak İran’a ait olan bu bölgeden çıkmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk “Ağrı anadır, öbürü de kızdır, ana ile kızın beraberce aynı yerde olması gerekir” demiş ve bu durum İran’da bir takım tepkilerin çıkmasına neden olmuştur. İran ile yapılan görüşmeler neticesinde Küçük Ağrı Türk sınırları içerisine

15 Balcı, age, s. 50, Temuçin Faik Ertan, Başlangıcından Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara 2016, s. 224, Jacuas Thobia, “Atatürk Ve Dış Siyaseti”, Çev: İbrahim Güler, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, C. 11, S. 22, Y.201/2, s. 174

16 Sandıklı, age, s. 93, Oran, age, s. 363

17 Bilgin, agm, s. 39

(6)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

98

Volume 10 Issue 8 November

2018

dâhil edilmiş ve karşılığında da Van’daki Kotur Boğazı’ndaki bir başka bölge İran’a devredilmiştir. 18

Ocak 1932’de Türkiye ile İran arasında yapılan antlaşmayla iki ülke arasındaki sınır sorunu çözüme kavuşturulmuş ve ilişkiler ivme kazanmıştır. İki ülke arasındaki ilişkilerin ileri boyuta taşınması ise İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Haziran 1934’te Türkiye ziyareti ile gerçekleşmiştir. Türkiye ile İran ilişkilerinde yaşanan yakınlık Şah’ın gezisine de yansımıştır.

Şah için üst düzey kutlamalar yapılmış ve karşılıklı demeçler verilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Şah’ın onuruna vermiş olduğu yemekte yaptığı konuşmada, kardeş milletin şöhretli başkanı sayesinde İran’ın büyük işler yaptığını vurgulamıştır.19 İki ülke ilişkilerinde yaşanan olumlu gelişmeler Milletler Cemiyeti Konsey seçimlerine de yansımıştır. 1934 yılında Milletler Cemiyet Konseyi’ne aday olan İran, dost ülke Türkiye’nin de aday olması dolayısıyla Türkiye lehine adaylıktan çekilmiş ve iyi niyetini göstermiştir.20

Lozan Konferansı’nda çözülemeyen konulardan biri Türkiye’nin İngiltere mandasındaki Irak ile olan sınır meselesiydi. Sınır problemi Türkiye’nin Misak-ı Millî sınırları içerisinde olan Musul’dan kaynaklanmaktaydı. Konferans sonrası İngiltere ile gerçekleştirilen görüşmeler bir netice vermeyince konu, Milletler Cemiyeti’ne intikal etmiş ve cemiyette Musul’un, Irak sınırları içerisinde kalmasına karar vermiştir. 1926 yılında imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul’un, Irak’a bırakılmasına, Türkiye’nin ise Musul petrollerinin gelirlerinden 25 yıl süre ile %10’unu alması kararlaştırılmıştı. Ancak Ankara bu hakkından 500.000 İngiliz sterlini karşılığı vazgeçmiştir.21 Musul meselesinin çözümü sonrasında, Türkiye ile Irak arasındaki ilişkiler barışçıl bir yaklaşım içerisinde devam etmiştir.

Türkiye’nin, Musul meselesini tekrar gündeme getirmemiş olması iki ülke ilişkilerinin barışçıl bir ortamda sürmesine katkı sağlamıştır. 6 Temmuz 1931 tarihinde Ankara’ya gelen Irak Kralı Faysal, Atatürk tarafından istasyonda karşılanmış ve şerefine Ankara Palas’ta akşam yemeği verilmiştir. Bu ziyaretin gerçekleştiği sırada Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa’da Avrupa gezisi dönüşünde İstanbul’a uğramıştır. Irak Kralı Faysal, Ankara ziyareti sırasında göstermiş olduğu yakın ilgiden dolayı Mustafa Kemal Atatürk’e 15 Temmuz 1931 tarihinde bir teşekkür telgrafı çekmiştir. 10 Ocak 1932 tarihinde iki ülke arasında, ticaretin geliştirilmesini ve kolaylıklar sağlanmasını güvence altına alan “Ankara Ticaret Antlaşması” imzalanmıştır. 22

Afganistan ile Türkiye ilişkilerinde Amanullah Han sonrası dönemde kısa süreli bir kopukluk yaşanmasına rağmen Nadir Han’ın Şah olmasıyla birlikte iki ülke ilişkileri tekrar düzelmiştir. Nadir Şah, Türkiye’nin tavsiyelerine uyarak ülkesini modernize etmeye çalışmıştır. 1933 yılında Nadir Şah’ın öldürülmesinden sonra yerine oğlu Muhammed Zahir Şah geçmiş ve Türkiye ile olan ilişkiler en üst seviyeye ulaşmıştır. Bu durumun en büyük göstergesi ise Afganistan’ın temsilciliğinin bulunmadığı yerlerde Türkiye’nin, Afganistan’ın çıkarlarını korumuş olmasıdır. Türkiye ile Afganistan arasındaki karşılıklı güven ortamı, Afganistan-İran ilişkilerine de yansımıştır. İran ile Afganistan arasında 1903’ten beri süren

18Erhan, agm, s. 7-8, Sönmezoğlu, age, s. 362, İnönü, age, s. 527, İbrahim Erdal (a), “Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk-İran İlişkileri ve Sadabad Paktı”, Karadeniz Araştırmaları, S. 34, Yaz 2012, s. 83, Ömer Erden, Türkiye’nin Doğu Sınırının Oluşumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2017, s. 275-296

19Özgiray, agm, s. 309

20 Erhan, agm, s. 8

21 Elif Uyar, Türk İngiliz Siyasal İlişkileri (1929-1936), Yeniden Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya 2007, s. 49-50, Kürkçüoğlu, age, s. 388-389

22 İbrahim Erdal (b), “Türk Basını ve Arşiv Belgelerine Göre Atatürk Dönemi (1920-1938) Türk- Irak İlişkileri Ve Sadabad Paktı”,The Journal Of AcademicSocialScienceStudies International Journal Of SocialScience, Vol. 5 Issue 5, 2012, s. 99, Erdal Açıkses-Zülfükar Aytaç Kişman, “Soğuk Savaş Sonuna Kadar Ortadoğu ve Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları”, Uluslararası İşletme, Ekonomi ve Yönetim Perspektifleri Dergisi, Yıl: 2 Sayı: 8, Aralık 2017, s. 9

(7)

Mustafa Edip ÇELİK

99

Volume 10 Issue 8 November

2018

sınır anlaşmazlığının bir çözüme kavuşturulması için söz konusu ülkeler tarafından Türkiye’ye hakemlik yapması teklif edilmiştir. Türkiye, Fahrettin Paşa (Türkkan) başkanlığında bir hakem heyeti belirlemiş ve yapılan çalışmalar neticesinde İran-Afganistan sınır sorunu 1934 yılında çözülmüştür.23 Türkiye, barışçıl ve işbirliğine dayalı politikası doğrultusunda komşuları ile olan sorunlarına çözüm bulurken, diğer devletlerin aralarındaki anlaşmazlıkların çözülmesine aracı olarak, güvenilir ve bölgesinde lider bir ülke olduğunu göstermiştir.

Sadabad Paktı’na giden süreçte Türkiye’nin Politikası

Türkiye 1930 sonrası, dış politikasını diğer ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek ve kolektif bir barış anlayışıyla dünya barışına katkıda bulunmak üzerine kurmuş ve böylelikle sınırlarını güvence altına almak istemiştir. Türkiye, 1933 sonrasında Almanya ve İtalya’nın saldırgan ve yayılmacı bir politika izleyeceklerinin belirtilerin görülmesi üzerine sınırlarını koruyabilmek amacıyla bir takım önlemler alma yoluna gitmiştir. Bu amaç doğrultusunda 1933 yılında Balkan ülkeleri ile iki anlaşmalar imzalamış olan Türkiye, göstermiş olduğu yoğun gayretler sonucunda 1934 yılında Balkan Paktı’nın imzalanmasına büyük katkı sağlamıştır.24 Türkiye, doğudaki komşuları ile yapmış olduğu ikili antlaşmalarla doğu sınırlarını belirlemişti. Ancak doğu sınırlarında güvenliği tam olarak sağlayabilmek adına bu bölgede de Balkan Paktı’na benzer bir pakt kurmayı amaçlamıştır. Bu doğrultuda Türkiye, 1933 yılında İngiliz Hükümeti’ne, Türkiye, İngiltere, İran, Irak ve Sovyetler Birliği’nin yer alacağı bir Ortadoğu Paktı teklifinde bulunmuştur. Şubat 1934 tarihinde bu teklif Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi ile yapmış olduğu görüşmede yeniden gündeme getirilmiştir. Büyükelçi teklife sıcak bakmış ancak konu üzerinde bir süre daha düşünmeleri gerektiğini belirtmiştir. Fakat İngiltere, böyle bir pakta ihtiyaç duymadığını belirterek Mayıs ayında Türkiye’nin teklifine olumsuz yanıt vermiştir.25 Dönemin en güçlü devleti olan İngiltere, Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan statükonun devamlılığının için silahsızlanmayı desteklemiştir. Bu süreçte barışçıl bir politikadan yana olan Türkiye, İngiltere’yi önemsemiş ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu’da hâkim durumda olmasından dolayı desteğini aramıştır. Irak’ın pakta dâhil edilmek istenmesinden dolayı İngiltere’nin de ikna edilmesi gerekmekteydi. Çünkü 30 Haziran 1930 tarihinde, İngiltere ile Irak arasında imzalanan antlaşma, İngiltere’nin manda yönetimine son vererek Irak’ın bağımsızlığını tanımıştır. Ancak antlaşma Irak’a tam olarak bağımsızlık kazandırmamıştır.

Antlaşmaya göre İngiltere, Irak’ta askeri üsler bulunduracak ve Irak dış politikasında, İngiliz danışmalar vasıtasıyla İngiltere ile uyum içerisinde çalışacaktır. Bu yüzden serbest iradeye sahip olmayan Irak’ın tek başına paktta yer alması çok anlamlı değildi.26

Türkiye’nin 1932 sonrasında İran ile sınır sorunlarını çözüme kavuşturmasının yanı sıra diğer doğu devletleri ile iyi ilişkiler sürdürmesi, 1934 yılı itibariyle Türkiye’yi İtalyan tehlikesine karşı askeri açıdan rahatlatmıştır. Türkiye geliştirdiği iyi ilişkiler sayesinde doğu sınırlarında bulunan askeri birliklerinin çoğunu batıya kaydırma fırsatı bulmuştur.27 Ancak 1934 sonrası İtalya’nın Akdeniz’de oluşturmaya başladığı tehlike ve 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi, Türkiye’yi Ortadoğu’daki devletler arasında bir birlik oluşturma

23 Oran, age, s. 365, Saray, age, s. 122-123

24 Mustafa Edip Çelik, “İngiliz Büyükelçilik Yıllık Raporlarında Türk Dış Politikası (1933-1937)”, Tarih ve Gelecek Dergisi, C. 3, S. 2, Ağustos 2017, s. 30

25Public Record Office (PRO), Foreign Office (FO), 371/19037, E 854/854/44, s. 4

26 İsmail soysal, “1937 Sadabad Paktı”, Yay. Haz: İsmail Soysal, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s. 238, Oran, age, s. 367, A. Öner Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2004, s. 58, Aryeh Shmuelevitz, “Atatürk’s PolicyToward The Great Powers”, Ed. Uriel Dann, The Great Powers In The Middle East 1919-1939, Holme&Meier, New York 1988, s. 315

27 PRO, FO, 371/20091, E 933/933/44, s. 3

(8)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

100

Volume 10 Issue 8 November

2018

konusunda daha güçlü bir politika izlemeye sevk etmiştir. Türkiye’nin, 1932 yılında İran ile olan sınır sorununu çözüme kavuşturması sonrasında doğu devletleri ile olan ilişkileri dostane bir biçimde gelişmeye başlamıştır. Ancak Irak, İran ve Afganistan’ın kendi aralarındaki sınır sorunları söz konusu devletlerin bir antlaşma zemininde bir araya gelmesine engel teşkil etmiştir. Bu noktada Türkiye’nin üç devletle de iyi münasebetler sürdürmesi ve bu devletlerin güvenini kazanması, onu söz konusu devletler arasındaki sorunların çözülmesinde aracı konumuna getirmiştir.28 Türkiye, İran ile Afganistan arasında sınır sorununun çözümünde, her iki ülkenin de daveti dolayısıyla hakemlik yapmıştır. Fahrettin Paşa (Türkkan) başkanlığındaki Türk heyetinin girişimleri sayesinde, İran-Afganistan arasındaki sorun 1934 yılında çözülmüştür. Ancak İran ile Irak’ın bir araya gelmesine engel teşkil eden sınır sorununun çözümü zaman alacaktır.29

Milletler Cemiyeti’nin 2 Ekim 1935 tarihinde İtalya’ya karşı yaptırım kararları almak üzere Cenevre’de gerçekleştirdiği toplantıda, Türkiye, İran ve Irak bir araya gelerek üçlü bir antlaşma parafe etmişlerdir. Kasım 1935 tarihinde Afganistan’da bu antlaşmaya katılmıştır.30Ancak bu antlaşmanın imzalanması, Irak’ın tutumu dolayısıyla gecikmiştir.

Irak’ın antlaşmayı imzalamaktan kaçınmasında iki sebep bulunmaktaydı. Bunlardan birincisi İran ile arasındaki Şattülarap sorunu çözülmemişti. İkincisi ise Irak’ın antlaşmada yer alan tek Arap devleti olmasıydı. Bu sorunu aşabilmek adına Irak, Suudi Arabistan’ın da bu antlaşmaya katılması yönünde bir teklifte bulunmuştur. Türkiye diğer katılımcı devletlerin bu teklifi kabul etmesi durumunda kendisinin bir itirazı olmayacağını bildirmiş ancak Afganistan, Suudi Arabistan’ın katılmasını sıcak bakmamıştır.31 Katılımcı devletlerin tamamından olumlu sonuç çıkmaması sonrası bu düşünceden vazgeçilmiştir.

Cenevre’de yapılan görüşmeler sonrasında Türkiye, bölge devletleri arasında imzalanacak olan antlaşma için öncelikli olarak sınır sorunlarının çözülmesi gerektiğinin farkında olması dolayısıyla bu sorunların çözüme kavuşturulması için girişimlerde bulunmuştur. Şattülarap bölgesinde İran ile Irak arasında sınır itilafların bulunmasının temelinde, her iki devletinde sahip olduğu mezhep ve etnik unsurların farklılığı bulunmaktaydı. Bu konudaki temel sorunlar arasında, İran’ın Iraklı Kürtlere sağlamış olduğu destek, Irak’taki Sünniler ve Şiiler arasındaki gerginlik ve İranlıların Kerbela’yı ziyaretleri konusunda sorunlar yer almaktaydı. İran ile Irak bu sorunlar dolayısıyla herhangi bir antlaşmaya imza atamamış ve Irak bu konuda Türkiye’nin arabuluculuğunu talep etmiştir.32 Türkiye’nin mevzu bahis sorunun çözümü noktasında arabuluculuğunun talep edilmesi, bu dönemde Ortadoğu’ya yönelik uygulamış olduğu barışçıl politikadan kaynaklanmıştır. Bölge ülkeleriyle sorunlarını çözerek iyi ilişkiler geliştiren Türkiye, bu ülkelerin güvenlerini kazanmıştır.33 Türkiye, yapılan arabuluculuk teklifini kabul ederek çalışmalara başlamış ve konu ile ilgili ayrıntılı raporlar hazırlamıştır. Hazırlanan raporlar doğrultusunda iki ülke arasında diplomatik süreç başlamıştır. Tevfik Rüştü Aras ikili ilişkileri geliştirme amacıyla gittiği Bağdat’ta, İran ile Irak arasındaki münasebetlerin düzeltilmesi için temaslarda bulunmuştur.34 Aras’ın başkanlığındaki Türk heyetinin

28 Cem-sar, age, s.121, Temuçin, age, s. 227, Mithat Atabay, Son Yüzyılda Türkiye ve Ortadoğu, Paradigma Akademi, İstanbul 2016, s. 111

29 Oran, age, s. 365

30Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, İmge Kitabevi, Ankara 2008, s. 52, Sandıklı, age, s. 93

31 Soysal, agm, s. 331, Oran, age, s. 367-368

32 İlter Türkmen, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu Politikası”,

http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-22-20140717111.pdf, (E.T. 18.07.2018), s. 7-8

33 Mustafa Serdar Palabıyık, “Sadabad Paktı (8 Temmuz 1931): İttifak Kuramları Açısından Bir İnceleme”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 2, Sayı 3, Temmuz 2010, s. 170

34 Tufan Turan-Esin Tüylü Turan, “Cumhuriyet ve Ulus Gazetelerinde Saadabad Paktı’nın İmzalanmasının Yansımaları”, Turkish Studies, Vol. 6/3 Summer 2011, s. 1755

(9)

Mustafa Edip ÇELİK

101

Volume 10 Issue 8 November

2018

Bağdat’taki temasları ardından, Irak hükümeti diplomatik faaliyetlere başlamış ve sorunların çözümü için bir heyet oluşturmuştur.35 Yürütülen diplomatik faaliyetler sonucunda 4 Temmuz 1937 tarihinde taraflar arasında imzalanan antlaşma ile Irak-İran sınır hattı sorunu çözülmüştür.36 İran-Afganistan sınır sorununun halledilmesi sonrasında Irak-İran sınırının da belirlenmesi, söz konusu devletlerin antlaşma zemininde bir araya gelmesini sağlamış ve Sadabad Paktı’nın önünü açmıştır. Türkiye’nin sorunların çözümünde üstlenmiş olduğu rol ise onun bölgesel bir lider olarak hareket ettiğinin ve aktif bir politika izlediğinin bir göstergesi olmuştur.37

Sadabad Paktı’nın İmzalanması

30 Haziran’da İran’a giden Türk heyeti ve Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras şerefine bir ziyafet verilmiştir. Ziyafet sırasında Türk-İran dostluğunun ahengine atıfta bulunulmuş ve Tevfik Rüştü Aras’ta yapılan konuşmaların güzelliği için teşekkür ederken, iki ülke arasında gelişen dostluğun Yakındoğu’da tesis edilecek barış ortamı adına önemli olduğunu belirtmiştir. İran’ın yapmış olduğu jeste karşılık olarak Türk Büyükelçiliği de bir davet vermiş ve yine çabaları dolayısıyla İngiliz Büyükelçiliği de Tevfik Rüştü Aras adına bir yemek tertip etmiştir. Taraflar arasında oluşan samimiyet, bölgenin geleceği açısından büyük önem arz etmiştir.38 İran ile Irak arasındaki sınır sorunu, Türkiye’nin göstermiş olduğu yoğun çabalar sonrasında 4 Temmuz 1937 tarihinde çözülmüştür.

Türkiye-İran-Irak ve Afganistan sınır sorunlarının çözüme kavuşması sonrasında bir saldırmazlık paktı imzalanması için herhangi bir engel kalmamıştır. Dönemin gazetelerinde bu gelişmenin bütün barışseverler için 1937 yılının en önemli olayı olduğu belirtilmiştir. Türkiye, dört devletin aralarındaki sorunların çözülmesinde önayak olmuştur. İmzalanacak olan doğu paktı Akdeniz sularından Asya içlerinde kadar barışı egemen kılacaktır.39 Bu süreçte uygulanmış olan dış politika, Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda saygınlığını artırmıştır.

Bölgesinde sıfır sorunun yanı sıra, imzalayacağı paktlarla sınırları etrafında bir güvenlik çemberi oluşturma isteğini gerçekleştirmiştir. Artık Ortadoğu’da dört devlet arasında imzalanacak bir pakt için hiçbir engel kalmamıştır.

Sadabad Paktı’nın imzalanmasında kısa bir süre önce, Haziran 1937’de İsmet İnönü mecliste paktla ilgili şunları söylemiştir: “Şimdilik üç devlet arasında parafe edilmiş bulunuyor. Bu pakt hakkında işbu devletlerin birişik komşusu olan Sovyet İttihadı ve İngiltere’nin malumatı olduğu gibi, onların hüsnü telakkilerini farz ettirecek sebeplere de malikiz. İlave etmeliyim ki Türkiye’nin pakta iştirak eden devletlere rabıtası ve yakın münasebetleri ayrı ayrı aramızda mevcud olan muahedelerle zaten müemmendir…”.40

Atatürk’ün, Türkiye’nin sınırlarını güvence altına almaya yönelik girişimleri sonuç vermiş ve Ortadoğu’da barışa katkı sağlamak adına Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 8 Temmuz 1937 tarihinde, Tahran’daki Sadabad Sarayı’nda Sadabad Paktı imzalanmıştır. Beş yıl için imzalanacak olan bu pakt taraflar arasındaki dostluk münasebetlerini devam ettirmeyi amaçlamıştır. İmzaladıkları bu pakt ile taraflar Milletler Cemiyeti’ne ve 27 Ağustos 1928 tarihli Kellog Paktı’na bağlı kalmayı, birbirlerinin içişlerine karışmamayı, ortak sınırlarına saygı göstermeyi, ortak çıkarları ilgilendiren meselelerde birbirlerine danışmayı, birbirlerine

35 Ulus, 29 Haziran 1937, Turan-Turan, agm, s. 1755

36 D. Cameron Watt, “The Saadabad Pact of 8 July 1937”, Ed. Uriel Dann, The Great Powers In The Middle East 1919-1939, Holme&Meier, New York 1988, s. 342

37 Palabıyık, agm, s. 171

38 Cumhuriyet, 1 Temmuz 1937, Turan-Turan, agm, s. 1757

39 Turan-Turan, agm, s. 1758

40 Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri (TBMMZC), D. 5, C. 19, s. 312

(10)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

102

Volume 10 Issue 8 November

2018

karşı herhangi bir saldırıda bulunmamayı ve saldırı amacı güden hiçbir siyasal kombinezona katılmamayı taahhüt etmişlerdir.41

Mustafa Kemal Atatürk, Kasım 1937’de mecliste yapmış olduğu bir konuşmasında Sadabad Paktı’nın kayda değer sulh eserlerinden biri olduğunu belirtmiştir. Balkan Paktı ile barış yolunda her gün daha verimli sonuçlar alındığını belirten Atatürk, Sadabad Paktı’nın da doğuda barışa katkı sağlayacak önemli bir işbirliği olduğunu vurgulamıştır. Atatürk, Sadabad Paktı ile ilgili şunları belirtmiştir “Bu misakın etrafında toplanan devletlerin aynı gayeyi takip eden ve sulh içinde inkişafı samimiyetle isteyen hükümetlerin arasında, işbirliğinin, atide de hayırlı neticeler vereceğinden emin bulunmaktayız.” Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Sadabad Paktı ile sulh politikasına hizmet ettiğini vurgularken, bundan sonrada barış yanlısı bir politika yürütmek için gayret göstereceklerini belirtmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin barış için gelen her teklifi değerlendirdiğini ve değerlendireceğini söylemiştir.42

1 Aralık 1937 tarihinde İran ile Irak arsında düzenlenen Ademi Tecavüz Antlaşması, Türkiye ve Afganistan tarafından onaylanmıştır. 14 Ocak 1938 tarihinde TBMM’de onaylanan Sadabad Paktı diğer devletler tarafından da onaylandıktan sonra 25 Haziran 1938 tarihinde yürürlüğe girmiştir.43

Sadabad Paktı’nın imzalanmasında Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik politikanın yanı sıra İngiltere’nin bu konudaki tutumu da etkili olmuştur. Türkiye, Ortadoğu Paktı fikrini 1933 yılında İngiltere’ye iletmiş ancak 1934 yılında İngiltere’den bu konuda olumsuz bir yanıt almıştı.44 İngiltere, Milletler Cemiyeti yasası ve Kellog Paktı varken böyle bir pakta ihtiyaç duymadığını belirterek Türkiye’nin teklifini reddetmiştir. Ancak 1933 sonrasında uluslararası arenada yaşanan gelişmeler İngiltere’nin bu konudaki tutumunun değişmesine yol açmıştır.

Hitler ve Mussolini’nin Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan statükoyu değiştirme amaçlı politikaları, İngiltere’yi statükoyu korumaya ve savaşı önlemek amacı ile yeni dostluklar oluşturmaya sevk etmiştir. İngiltere’nin 1920’li yıllardaki politikasını değiştirmesi ile 1934 yılından itibaren gelişme göstermeye başlayan Türk-İngiliz ilişkileri, 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesiyle birlikte daha sıkı bir birlikteliğe dönüşmüştür. Bu doğrultuda, Türkiye’nin boğazlardaki durumun tekrar görüşülmesi yönündeki fikirlerini destekleyerek Montrö Boğazlar Konferansı’nın toplanması yönünde büyük çaba sarf eden İngiltere, Ortadoğu’da kurulacak pakt konusunda da Türkiye’ye destek sağlamıştır. İngiltere’nin, böyle bir paktı destekleyerek İtalyan politikasının etkisini azaltmayı hedeflemiş olma ihtimali yüksektir. Türkiye ile pakt konusunda sık sık görüşmeler gerçekleştiren İngiltere, Türkiye’yi teşvik ederek, doğrudan paktın içerisinde yer almayı değil ancak arka planda destekçisi olmayı hedeflemiştir. Böylece İngiltere bölge politikalarına dâhil olmaya devam etmeyi amaçlamıştır.45

Sadabad Paktı’nın imzalanmasında Türkiye’nin büyük çaba sarf etmesinin yanı sıra, İngiliz diplomasisi de önemli rol oynamıştır. Ludmila Jivkova’ya göre, o dönem Irak politikasına yön veren İngiltere’nin desteği olmamış olsa paktın imzalanması çok zor

41Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1987, s. 347, Arzu Al, age, s. 89, Pehlivanoğlu, age, s. 59, Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1999), Filiz Kitabevi, İstanbul 2000, s. 588- 589

42TBMMZC, D. 5, C. 20, s. 8

43 Erdal,(a), agm, s. 86

44 PRO, FO, 371/19037, E 854/854/44, s. 4

45 PRO, FO, 371/21935, E 2214/2214/44, s. 12, Ludmila Jivkova, İngiliz-Türk İlişkileri 1933-1939, Çev: F.

Muharrem-F. Erdinç, Habora Kitabevi, İstanbul 1975, s. 130, Soysal, agm, s.332, Yair P. Hirschfeld, “The Northern Teir in European Politics during the 1920s and 1930s: Prelude to Cold War”, Ed. Uriel Dann, The Great Powers In The Middle East 1919-1939, Holme&Meier, New York 1988, s. 328

(11)

Mustafa Edip ÇELİK

103

Volume 10 Issue 8 November

2018

olabilirdi. İngiltere paktı desteklerken Sovyetler Birliği’ni de göz önünde bulundurmuş, bölgede ki Sovyet etkisini azaltmayı hedeflemiştir.46 İngiltere’nin pakta dair Türkiye’ye olan desteğini, Ankara Büyükelçisi Sir Percy Loraine’nin İngiltere verdiği raporda da görmek mümkündür. Loraine, Londra’ya, Tevfik Rüştü Aras’ın kendisine İngiliz uçağıyla Bağdat, Tahran ve Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaretlerden dolayı teşekkür ettiğini bildirmiştir. Irak ve diğer devletlerde İngiltere’ye katkılarından dolayı teşekkürlerini bildirirken, Loraine’e göre Aras, kurulan paktın İngiltere için önemini ve İngiltere’nin paktı bölgede ihtirasları olan devletleri durdurmaya yönelik kullanma arzusunu anlamıştır.47

1935 sonrasında Türkiye’nin dış politikada İngiltere ile yakınlaşması, Sovyetler Birliği ile olan ilişkilerini etkilemiştir. Buna rağmen Türkiye, Sovyetler Birliği’ni bir dost olarak görmeye devam etmekteydi. Dolayısıyla Türkiye açısından bir tehdit olarak görülmeyen Sovyetler Birliği’ne karşı Ortadoğu’da pakt oluşturmayı gerektirecek politik ortam bulunmamaktaydı. Buna rağmen pakt kurulduktan sonra tedirginlik yaşayan Moskova’yı sakinleştirmek Türkiye’ye düşmüştür. İçişleri ve Dışişleri Bakanı’nın da bulunduğu bir Türk heyeti Moskova’ya ziyarette bulunmuştur. Türk heyeti bu ziyaretle paktın Sovyetler Birliği’ne karşı olmadığını anlatmayı amaçlamaktaydı. Yapılan görüşmede, Tevfik Rüştü Aras, Sovyetler Birliği ile dostane ilişkilerini sürdürmek istediklerini ve bunu sarsabilecek herhangi bir girişimde bulunmayacaklarını bildirmiştir. Türkiye’den bu konuda güvence isteyen Sovyet Hükümeti’ne, Türk heyeti güvence verebilecek bir belge imzalayamayacaklarını belirtmiştir.

Aras, daha sonra Sir Percy Loraine ile yapmış olduğu görüşmede Türk-Sovyet ilişkilerinin geri dönülmez yaralar aldığını söylemiştir.48

Sadabad Paktı’nda yer alan, İran ve Afganistan gibi İngiliz-Rus rekabetinden etkilenmiş devletler bu iki büyük devlete karşı, Türkiye ve Irak ile bölgesel bir pakt içerisinde yer alarak, bir denge oluşturabilme amacı içine girmiş olabilirler. Fakat bu, ne Sovyetler Birliği ne de İngiltere’den herhangi bir tehdit hissetmeyen Türkiye için geçerli bir neden değildir. Türkiye, İran ve Irak, aralarındaki Kürt sorunu nedeniyle oluşan sınır sorunlarına bir çözüm getirmek ve iyi ilişkilerini devam ettirmek amacı ile paktı imzalamışlardır. Fakat Afganistan’ın pakta dâhil olmasında bu sebepler geçerli değildir. Türkiye doğu komşuları ile pürüzleri ortadan kaldırdığının kanıtı olarak bu paktın imzalanmasında öncü rol oynamıştır. Ayrıca temel değerleri olan batılılaşma, barış içerisinde bir arada yaşama ve anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü gibi hususların bu pakt aracılığı ile Ortadoğu’ya yayılmasını sağlamayı ve bölgeye yönelik sürdürdüğü politikası ile bu pakt sayesinde kendisini bölgesel bir lider olarak tanımlamayı amaçlamıştır.49

Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgeye yönelik uygulamış olduğu barışçıl ve çözüm odaklı politikalarının sonucu Sadabad Paktı’nın imzalanması olmuştur. Bu pakt, içeriği açısından her ne kadar karşılıklı saldırmazlık ve ortak alanlarda işbirliği ile sınırlı kalsa da, Türkiye’nin, Ortadoğu’ya olan ilgisini göstermesi açısından önemlidir. Bölgede imzalanan ilk dayanışma antlaşması olan Sadabad Paktı ile Ege’den Basra Körfezi’ne ve Himalayalar’a uzanan bir barış ve dostluk bölgesi oluşturulmuş ve İslam Dünyası ile de ilişkiler pekiştirilmiştir. Bu dönemde Ortadoğu’ya yönelik daha yoğun bir politika gerçekleştirilememiştir. Bunun sebebi ise bölge ülkelerinin henüz tam bağımsız olmamaları ve sömürge konumunda bulunuyor olmalarıdır.50

46Jivkova, age, s. 131

47 PRO, FO, 371/20860, E 4402/188/44, s. 107-109

48 PRO, FO, 3717/20861, E 1862/44, s. 44-45

49 Palabıyık, agm, s. 172-175

50Açıkses-Kişman, agm, s. 11

(12)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

104

Volume 10 Issue 8 November

2018

Ayrıca hilafet kurumunun kaldırılmış olması, Türkiye’ye karşı Arap ülkelerinde olumsuz bir tepki oluşturmuş ve bu tepki İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam etmiştir.51

İmzalanmasında, Türkiye’nin izlediği aktif dış politikanın etkili olduğu Sadabad Paktı, dünya basını tarafından haber yapılmıştır. Türkiye, Afganistan ve İran basını bu gelişmeyi alkışlamış ancak Irak, Pakt’ı övmekten kaçınmış ve basın bu olayı gündelik haber olarak vermekle yetinmiştir. 1935 yılında Pakt’ın parafe edilmesi sonrası, New York Herald Tribune’de çıkan United Press Ajansı’nın Londra muhabirinin haberinde, Londra siyasal çevrelerinde imzalanan Pakt’ın İran ile Irak arasında uzun zamandır süren gerginliğe son vereceği ve yine bu Pakt’ın İtalya’nın güneydoğuya yayılma politikasına karşı cephe olacağı belirtilmiştir. Paris Le Temps gazetesinde ise Pakt’ın İslam devletlerini bir araya getirme arzusunda olduğunu, bunun da sömürgeci devletler için sorun oluşturabileceği yazılmıştır.

İtalyan ve Alman basını ise parafe edilmiş olan Pakt’ı İngiltere aleyhine göstermeye çalışmıştır.52

1937 yılında Pakt’ın imzalanması sonrası ise İngiliz ve Fransız basınında Pakt’la ilgili olumlu haberler yer almıştır. Fransız basınında Türkiye’nin Sovyetler Birliğinden uzaklaşarak Batıya yaklaşabileceği haberleri yer almıştı. Polonya basını Pakt’ın Türk diplomasisinin başarılarıyla gerçekleştiğini ve Türkiye’nin doğusunu sağlam duruma getirdiğini yazmıştır.

ABD basını ise Pakt’ı barışçı bir olgu olarak gördüğünü belirtmiştir. Sovyetler Birliği’nde Pravda Gazetesi, Pakt’ın imzalanmasından bir gün önce yayınladığı makalesinde, Pakt’ın tarihçesinden bahsetmiş ve İtalya’nın Ekim 1935’te Habeşistan’a saldırması sebebiyle İngiltere’nin Ortadoğu’daki küçük devletlerin kaygılarını kendi hesabına kullanmayı amaçladığını belirtmiştir. Pravda Gazetesi İngiltere’nin Yakındoğu’da ön planda olmasının Sovyetler Birliği’ne verdiği sıkıntıyı ortaya koymuştur. Arap ülkeleri arasında Pakt’a en büyük ilgiyi Mısır basını göstermiş ve Ortadoğu’da 60 milyon nüfusa sahip söz konusu dört devletin kardeşlik havasın içerisinde bir araya gelmesini iyi karşılamıştır. Ayrıca Sadabad Paktı’nın, Arapların da bir araya gelmeleri için örnek oluşturabileceği belirtilmiştir.53

SONUÇ

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduktan 1932 yılına kadar olan süreçte, Ortadoğu’ya yönelik politikasını Lozan Antlaşması’nın getirmiş olduğu yükümlülükler çerçevesinde geliştirmiş ve doğu komşuları ile olan sınır problemlerine çözüm bulmaya çalışmıştır. 1932 yılında söz konusu devletlerin aralarındaki sınır sorunları, Türkiye’nin bölgede arabulucu ve lider bir ülke olarak hareket etmesine imkân tanımıştır.

1934 yılında Balkan Paktı’nı imzalayan Türkiye, Ortadoğu ülkeleri ile de bir işbirliği antlaşması imzalamak için girişimlerde bulunmuştur. Türkiye’nin, 1937 yılında imzalanan Sadabad Paktı çerçevesinde Ortadoğu’ya yönelik politikasını belirleyen etkenler, değişen uluslararası dengeler olmuştur. Türkiye, 1934 sonrasında İtalya ve Almanya’nın ortaya koymuş oldukları saldırgan politikalar sebebiyle, 1933 yılından itibaren Ortadoğu’da bir pakt imzalanması için yapmış olduğu çalışmalara hız vererek, bu projesini hayata geçirmek adına daha sıkı bir çalışma yürütmüş ve İngiltere’nin de bu süreçte desteğini aramıştır. Ancak o dönemde, İngiltere’den aradığı desteği bulamamıştır. İtalya’nın ve Almanya’nın tutumları, 1935 sonrasında İngiltere-Türkiye ilişkilerinin daha çok gelişmesi ile sonuçlanmış ve İngiltere, Türkiye’nin Ortadoğu Paktı fikrini desteklemeye başlamıştır. Bölge devletlerinin sınır

51 Hasan Duran- Ahmet Karaca, “Tek Parti Dönemi Türk-Arap İlişkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 16, S. 3, Y. 2011, s. 209

52 Soysal, agm, s. 335

53 agm, s. 335-336

(13)

Mustafa Edip ÇELİK

105

Volume 10 Issue 8 November

2018

sorunlarının çözümünde arabulucu rol üstlenen Türkiye, İngiltere’den de destek görmesi ile Sadabad Paktı’nın imzalanmasında belirleyici bir rol oynamıştır. İngiltere ile Ortadoğu’da hâkimiyet mücadelesi içerisinde olan Sovyetler Birliği, 1935 sonrası yaşanan gelişmeler neticesinde, İngiltere’nin Türkiye ile yakınlaşarak Sadabad Paktı’nın imzalanmasında etkili olmasından rahatsız olmuş ve Türk-Sovyet ilişkileri bundan olumsuz etkilenirken, Sovyetler Birliği bölgedeki hâkimiyet avantajının İngiltere’ye geçtiğini düşünmüştür.

1932 sonrasında Türkiye’nin izlediği Ortadoğu politikası Sadabad Paktı’nın imzalanmasını ve Türkiye’nin bölgesel bir lider olarak görülmesini sağlamıştır. Uluslararası alanda prestijini artıran Türkiye, Sadabad Paktı sürecindeki birleştirici politikaları sayesinde, bölge politikalarının belirlenmesinde daha etkili hale gelmiştir. Bu pakt, dünyaya, mandater devletlerin ürettikleri politikalar dışında, bölge devletlerinin de kendi geleceklerine karar verme noktasında politikalar üretebileceğini, daha önce etkisiz devletler olarak nitelenen bu devletlerin bir araya gelerek kendi politikalarını üretme yeteneğine sahip olduklarını göstererek, Ortadoğu’daki halkların mandater sisteme karşı mücadelesinde bir mihenk taşı olmuştur. Bu dönemde mandater devletlerin baskısı altında olmasına rağmen kendi kamuoyuna bağımsızlık fikirlerini aşılayan dönemin Ortadoğu’daki münevverleri ve basın organlarınca Sadabad Paktı büyük bir başarı olarak kabul edilmiş ve bu şekilde duyurulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi doğrultusunda dış politikasını belirleyen Türkiye, bu politika ile sınırları etrafında oluşturacağı güvenlik paktları aracılığıyla ülkeyi güvence altına almayı hedeflemiş ve doğu sınırlarında oluşturulan Sadabad Paktı ile bu amacına ulaşmıştır.

Türkiye, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi doğrultusunda belirlemiş olduğu dış politikası dolayısıyla, Ortadoğu devletleri ile işbirliğini geliştirme adına adımlar atmıştır. Sadabad Paktı çerçevesinde Ortadoğu’ya dair politikası, işbirliği ile sınırlarını güvenceye almaktı. Türkiye, bölgeye yönelik politikasını, o dönem genel dış politikası çerçevesinde belirlemiştir. Bu politikasını uygulamasında da İtalyan tehdidi, İngiltere ile yakınlaşması ve katılımcı ülkelerin bağımsız birer devlet olduklarını ilan etme arzuları etkili olmuştur. Türkiye uyguladığı politika ile bölge devletlerini yönlendirerek, liderlik potansiyelini ortaya koymuştur.

KAYNAKÇA 1- Arşiv Belgeleri

Public Record Office (PRO), Foreign Office (FO), 371/19037, E 854/854/44 PRO, FO, 371/20091, E 933/933/44

PRO, FO, 371/20860, E 4402/188/44 PRO, FO, 371/21935, E 2214/2214/44 PRO, FO, 3717/20861, E 1862/44,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri (TBMMZC), D. 5, C. 19 TBMMZC, D. 5, C. 20,

2. Süreli Yayınlar

Cumhuriyet, 1 Temmuz 1937 Ulus, 29 Haziran 1937

(14)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

106

Volume 10 Issue 8 November

2018

3. Kitap ve Makaleler

AÇIKSES, Erdal – KİŞMAN, Zülfükar Aytaç, “Soğuk Savaş Sonuna Kadar Ortadoğu ve Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları”, Uluslararası İşletme, Ekonomi ve Yönetim Perspektifleri Dergisi, Yıl: 2 Sayı: 8, Aralık 2017, ss. 1-20.

AL, Arzu, Türk Dış Politikası 1918-1980, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2014.

ARAS Tevfik Rüştü, Atatürk’ün Dış Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul 2010.

ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1987.

ATABAY, Mithat, Son Yüzyılda Türkiye ve Ortadoğu, Paradigma Akademi, İstanbul 2016.

BALCI, Ali, Türkiye Dış Politikası İlkeler, Aktörler, Uygulamalar, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2013.

BAYRAKTAR, Bayram, “Atatürk’ün Ortadoğu Politikası”, http://www.ayk.gov.tr/wp- content/uploads/2015/01/BAYRAKTAR-Bayram-

ATAT%C3%9CRK%E2%80%99%C3%9CN-ORTA-DO%C4%9EU- POL%C4%B0T%C4%B0KASI.pdf, (E.T. 15.07.2018), ss. 663-667.

BİLGİN, Mustafa Sıtkı, “İki Savaş Arası Dönemde Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”, Gazi Akademik Bakış, C. 9, S. 18, Yaz 2016, ss. 33-44.

ÇELİK, Mustafa Edip, “İngiliz Büyükelçilik Yıllık Raporlarında Türk Dış Politikası (1933-1937)”, Tarih ve Gelecek Dergisi, C. 3, S. 2, Ağustos 2017, ss. 25-43.

ÇELİKER, İlhan, “ Atatürk’ün Ortadoğu Politikası”, Tarih Okulu Dergisi, Y. 11, S.

XXXIV, Haziran 2018, ss. 645-666.

DİNÇ, Nihat, Gönüllü Diplomat ‘Bir diplomatın meslek yaşamından notlar’, İthaki Yayınları, İstanbul 1998.

DURAN, Hasan – KARACA, Ahmet, “Tek Parti Dönemi Türk-Arap İlişkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 16, S. 3, Y.

2011, ss. 203-216.

ERDAL, İbrahim, (a), “Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk-İran İlişkileri ve Sadabad Paktı”, Karadeniz Araştırmaları, S. 34, Yaz 2012, ss. 77-88.

ERDAL, İbrahim, (b), “Türk Basını ve Arşiv Belgelerine Göre Atatürk Dönemi (1920- 1938) Türk- Irak İlişkileri Ve Sadabad Paktı”, The Journal Of Academic Social Science Studies International Journal Of Social Science, Vol. 5 Issue 5, 2012, ss.

93-104.

ERDEN, Ömer, Türkiye’nin Doğu Sınırının Oluşumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2017.

ERHAN, Çağrı, “İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye ve Ortadoğu”, Osmanlı Bankası

Arşiv ve Araştırma Merkezi,

http://www.obarsiv.com/cagdas_seminerleri_0607.html, (E.T. 14.05.2018), ss. 1- 10.

ERTAN, Temuçin Faik, Başlangıcından Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara 2016.

(15)

Mustafa Edip ÇELİK

107

Volume 10 Issue 8 November

2018

GÖNLÜBOL, Mehmet – SAR, Cem, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2013.

HIRSCHFELD, Yair P., “The Northern Teir in European Politics during the 1920s and 1930s: Prelude to Cold War”, Ed. Uriel Dann, The Great Powers In The Middle East 1919-1939, Holme&Meier, New York 1988, ss. 317-332.

İNÖNÜ, İsmet, Hatıralar, Yay. Haz: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, Ankara 2009.

JIVKOVA, Ludmila, İngiliz-Türk İlişkileri 1933-1939, Çev: F. Muharrem-F. Erdinç, Habora Kitabevi, İstanbul 1975.

KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Mondros’tan Musul’a Türk-İngiliz İlişkileri, İmaj Yayınevi, Ankara 2006.

ORAN, Baskın (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, İletişim Yayınları, İstanbul 2009.

ÖZGİRAY, Ahmet, “İngiliz Belgeleri Işığında Türk-İran Siyasi İlişkileri (1920-1938), Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Yay. Haz: Berna Türkdoğan, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2010, ss. 301-313.

PALABIYIK, Mustafa Serdar, “Sadabad Paktı (8 Temmuz 1931): İttifak Kuramları Açısından Bir İnceleme”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 2, Sayı 3, Temmuz 2010, ss.

147-179.

PEHLİVANOĞLU, A. Öner, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2004.

SANDER, Oral, Siyasi Tarih 1918-1994, İmge Kitabevi, Ankara 2008.

SANDIKLI, Atilla, Atatürk’ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler, Bilgesam Yayınları, İstanbul 2014.

SARAY, Mehmet, Türkiye ve Yakın Komşuları, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2010.

SHMUELEVITZ, Aryeh, “Atatürk’s Policy Toward The Great Powers”, Ed. Uriel Dann, The Great Powers In The Middle East 1919-1939, Holme &Meier, New York 1988, ss. 311-317.

SOYSAL, İsmail, “1937 Sadabad Paktı”, Yay. Haz: İsmail Soysal, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, ss.

327-343.

SÖNMEZOĞLU, Faruk, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası, Der Yayınları, İstanbul 2011.

THOBIA, Jacuas, “Atatürk Ve Dış Siyaseti”, Çev: İbrahim Güler, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, C. 11, S. 22, Y.201/2, ss. 169-177.

TURAN, Tufan – TURAN, Esin Tüylü, “Cumhuriyet ve Ulus Gazetelerinde Saadabad Paktı’nın İmzalanmasının Yansımaları”, Turkish Studies, Vol. 6/3 Summer 2011, ss. 1749-1767.

TÜRKMEN, İlter, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu Politikası”, http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-22-20140717111.pdf, (E.T.

18.07.2018), ss. 1-37.

UÇAROL, Rıfat, Siyasi Tarih (1789-1999), Filiz Kitabevi, İstanbul 2000.

(16)

Türkiye’nin Sadabad Paktı Ekseninde Şekillenen Ortadoğu Politikası

108

Volume 10 Issue 8 November

2018

UYAR, Elif, Türk İngiliz Siyasal İlişkileri (1929-1936), Yeniden Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya 2007.

WATT, D. Cameron, “The Saadabad Pact of 8 July 1937”, Ed. Uriel Dann, The Great Powers In The Middle East 1919-1939, Holme &Meier, New York 1988, ss. 333- 353.

YEŞİLBURSA, Behçet Kemal, “Atatürk Dönemi Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve Misak-ı Milli”, Yeni Türkiye: Misak-ı Milli Özel Sayısı, Y. 23, S. 93,Ocak-Şubat 2017, ss. 598-618.

Referanslar

Benzer Belgeler

Şah Fırat Operasyonu, Türkiye ile ABD arasında imzalanan Özgür Suriye Ordusuna yönelik “eğit-do- nat programı” ve bölgesel aktörlerin açıklamaları bir-

Sadece boru hatları değil, aynı zamanda sıvılaştırılmış doğalgazın(LNG) kara ve deniz yoluyla ulaştırılması açısından da etkin bir role sahiptir. Ortadoğu

Diğer bir ifadeyle, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Irak’a yönelik politikaları- nın, Irak merkezi hükümetinin ve Kürt Bölgesel Yönetiminin, terör örgütü PKK,

Hırvatistan’ın Ankara büyükelçisi Gordan Bakota’ya göre Boşnaklar ile Bosnalı Hırvatları barıştırmak konusunda Türkiye ile Hırvatistan’ın gerçekleştirdiği

Talep yönlü etki: Tarımsal ürünlerin “dünya” fiyatlarındaki hızlı artışların etkisiyle tarımsal dönüşüm sekteye uğradı, tarımsal istihdam arttı

“Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi ile önerilen atılım alanlarının seçiminde, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, sistemsel bir yaklaşım yolu

Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003, esas itibariyle, Türkiye’nin de, sanayileşmiş ülkeler ve yeni sanayileşen ülkeler gibi, başta enformatik (bilişim) ve ileri

Türkiye Cumhuriyeti DıĢiĢleri Bakanlığı ve Katar DıĢiĢleri Bakanlığı nezdinde baĢlayan ikili ve siyasi istiĢarelerin baĢlangıcı her ne kadar 4 Ekim 2018