SİNEMA VE GERÇEKÇİLİK
• Sinemada gerçekçilik meselesi iki temel gelenek etrafında tartışılmaktadır. Bunlardan ilki olgulara dayalı gerçekçilik, yani belgesel sinema; diğeri ise kurmaca gerçekçiliktir.
• Belgesel sinemanın kökenlerini 1. Dünya Savaşı döneminde, Robert Flaherty’nin ve Vertov’un filmlerinde görmek mümkündür.
Kurmaca gerçekçilik ise 19. y.y. natüralizminden etkilenen David Wark Griffith’in ve Erich Von Stroheim’ın filmlerinde karşımıza çıkar. Ayrıca 1930’larda Jean Renoir’ın filmleri ve 1940’larda Yeni Gerçekçilik akımı da sinemada gerçekçilik meselesi etrafında tartışılır. Yasujiro Ozu ve Satyajit Ray gibi yönetmenler de gerçekçi sinemanın uluslararası alanda tartışılmasına kaynaklık eden iki önemli isimdir (Armes, 2011).
• 1960’larda ise belgesel sinema alanında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Hem film hem de ses kaydı için hafif taşınabilir kameralar ve ses sistemleri üretilmiş; sinema-gerçek, doğrudan sinema gibi yeni film üretim biçimleri ortaya çıkmıştır.
SİNEMA-GERÇEK VE DOĞRUDAN SİNEMA
• 1960’larda Amerika, Kanada ve Fransa’da ortaya çıkan sinema hareketlerinin kökeninde Vertov’un kino pravda (sinema-gerçek) film dizisi bulunmaktadır. Vertov’u Frederick Wiseman, Robert Drew, Richard Leacock, Jean Rouch gibi yönetmenler takip etmiştir.
• Doğrudan sinema: Robert Drew, Richard Leacock ve Frederick Wiseman.
• Sinema-gerçek: Jean Rouch.
• Her iki sinema hareketi de aktüel kamera, sesli çekim gibi tekniklerle seyirci ve konu ya da oyuncu arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
• Sinema-gerçek hareketi 35 mm’lik film formatını reddetmiş ve 16 mm kullanılmasını savunmuştur. 16 mm, filmin görüntü kalitesinde kayba neden olsa da maliyetin azaltılmasını mümkün kılmış ve tek bir kameramanın kullanabileceği hafiflikte kameralar geliştirilmiştir (Armes, 2011).
• Yine taşınabilir ve kumanda edilebilir ses kayıt cihazlarının geliştirilmesiyle birlikte senkronize ses kaydı mümkün hale gelmiştir.
• Bu sinema hareketlerinin ortaya çıkışında teknolojik gelişmelerin yanı sıra 1960’ların özgürlükçü ortamı da etkilidir. Her iki sinema hareketi de sinemanın didaktik ve eğitici yönüne karşı çıkmış ve gerçek kişilerin filmlerde yer almasını sağlayarak demokratik bir etki yaratmıştır.
• Doğrudan Sinema ve Sinema Gerçek hareketleri arasındaki temel farklılık ise belgesel üretim biçiminde katılımcı ve gözlemci biçemin temsilcileri olmalarından kaynaklanmaktadır.
• Doğrudan sinemacılar, kamera önünde gerçekleşen olaylara
müdahale etmeyen, yaşamı olduğu gibi gözlemleyen sessiz tanıklar
olarak değerlendirilebilir. Sinema gerçek hareketinin uygulayıcıları
ise konuya müdahale eder; “yönetmen kendini belli etmeden
öznelerini gözlemlemek yerine, onlarla etkileşim içine girer. Sorular,
röportaj ya da sohbet halini alır; iletişim bir tür işbirliğine ya da
yüzleşmeye dönüşür”(Nichols, 2017, s.198).
DOĞRUDAN SİNEMA
• Robert Drew, Richard Leacock ve Frederick Wiseman doğrudan sinemanın temsilcileri arasındadır.
• Richard Leacock ticari sinemanın teknik aygıtlarını ve hiyerarşisini reddeden bir sinema anlayışını temel almıştır. Kameraman ve ses kayıtçısından oluşan iki kişilik film ekibinin yeterli olduğunu ifade etmiş ve yönetmenin kendi kurgusunu kendisinin yapması gerektiğini vurgulamıştır.
• 1960 yılında Wisconsin’de John Kennedy ve Humbert Humprey’nin seçim mücadelesini anlatan Önseçim (Primary, 1960), bir idam mahkumunun son günlerini konu alan Sandalye (Chair, 1962), Broadway oyunundaki rolünü hazırlanan Jane Fonda’yı anlatan Jane (1962) filmleri doğrudan sinemanın örnekleri arasındadır.
• Ayrıca Frederick Wiseman’ın ise Lise (High School, 1968) ve bir akıl
hastanesindeki zulmü görüntülediği Akıl Hastanesi (Titicut Follies,
1967) filmleri de doğrudan sinema kapsamında
değerlendirilmektedir.
• Doğrudan sinemacılar zaman zaman seyirciyi aldatmakla ya da röntgencilik yapmakla suçlanmışlardır. Örneğin bir idam mahkumunun affedilip affedilemeyeceğine dair gerilim barındıran Sandalye filminde, dramanın büyük bir kısmının jüri kararının bilinmesinin ardından düzenlenmesi tepkilere neden olmuştur.
• Ayrıca gözlemci tarz, “hangi durumlarda müdahale etmenin yönetmenin sorumluluğu” olduğu sorusunun da ortaya atılmasına neden olur. Örneğin Vietnam savaşını protesto etmek için kendini yakan bir Vietnamlı bir rahibe müdahale etmeli midir yoksa bundan kesinlikle kaçınmalı mıdır? (Nichols, 2017, 194).
SİNEMA GERÇEK
• Sinema-Gerçek hareketi, kapsamlı ön tasarım, çekim senaryosu,
düzenlenmiş sahneler ve yeniden canlandırma gibi hazırlık
gerektiren yerleşik uygulamaları reddetmiştir (akt. Yalın & Güngör,
2013, s.78).
• Jean Rouch’un sosyolog Edgar Morin’le birlikte gerçekleştirdiği, Parislilerin 1961 yazındaki günlük yaşamlarını anlatan ve bir dizi röportaj ve karşılaştırmadan oluşan Bir Yaz Güncesi (Chronicle of a Summer, 960) filmi sinema-gerçek akımına örnek olarak verilebilir.
Film, katılımcılar ve yönetmen arasındaki işbirliğinin bir ürünü olarak ortaya çıkar. Kimi zaman yönetmenler, katılımcılara filmden parçalar gösterip olardan gelen yorumları da filme eklerler. “Filmin sonlarına doğru… tüm katılımcılar projeksiyon odasında toplanır ve kaba kurgu izletilerek film tartışmaya açılır” (Yalın & Güngör, 2013, 89).
Richard Leacock’un aksine Jean Rouch kameranın varlığının unutulmasına izin vermez. “O kamerayı, filme çekilen insanların tepkilerini biçimlendirme süreci olarak görür” (Armes, 2011, s.81).
İTALYAN YENİ GERÇEKÇİLİĞİ
• Yeni-Gerçekçilik yaklaşık olarak 1945-1955 yılları arasında İtalya’da
2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir dizi filme göndermede
bulunmaktadır.
• Ağırlıklı olarak dış mekanda geçen, amatör ya da yarı profesyonel oyuncuların yer aldığı, çocukların metaforik bir önem kazandığı bu filmlerde yoksulluk, açlık, işsizlik, evsizlik, savaş, faşizm ya da direniş gibi konular temel alınmıştır.
• “Yeni-Gerçekçiliğin görsel öğeleri, akımı temsil eden filmlerin hepsinde hemen tanınabilir. Görüntülerin sert griliği, karakterlerin ıssız kent ya da kır sefilliğinin ortasında, harap olmuş apartmanlarda ya da ıssız kasaba merkezlerinde, bir duvarın yanında yürürken çerçevelenmesi, kameranın bir karaktere ya da arka plana diagonal konumlanması ya da kayması… Yeni-Gerçekçiliğin işaretidir” (Kolker, 2010, s19).
• Akımın en önemli temsilcileri ve filmleri şu şekilde ifade edilebilir:
• Roberto Rosellini : Roma Açık Şehir (1945), Hemşehri (Paisa) (1946)
Almanya, Yıl Sıfır (1948)
• Vittorio De Sica: Kaldırım Çocukları (1946), Bisiklet Hırsızları (1948)
Milano Mucizesi (1950), Umberto D (1951)
• Luchino Visconti: Yer Sarsılıyor (1947)