Küçük aile çiftçiliği yapanlar ile orta ölçekte çiftçilerin, tarım şirketleri karşısında kendilerini koruyabilecek ve varlığını sürdürebilecek yegane örgütleri kooperatifleridir. Küçük çiftçiyi büyük işletmelerin avantajına sahip kılacak yegane yol ise yine kooperatiflerde örgütlenmekten geçmektedir. Kooperatif, küçük aile çiftçiliğinin sahip olduğu üstünlüklere büyük işletmenin sağladığı üstünlükleri ekler.
Yerel, küçük ama özgür ve örgütlü
Kooperatiflerle ilgili çalışmanın bu noktasında “yerel pazar” konusu önem kazanıyor. Besinler bir yerden bir yere giderken değer kaybeder. Kalitesi düşer. Ayrıca bir yörenin ürünü uzak yerlerdeki başka bölgelere, ülkelere ve denizaşırı yörelere götürüldüğünde nakliye esnasında kullanılan akaryakıt küremizi ısıtır. Örneğin Avrupa’da ve Amerika’da Afrika’dan, Güney Amerika’dan, ya da Okyanusya’dan meyve, sebze, şarap ya da et bulmak oldukça sık rastlanan bir durumdur ve Asya pirincini Afrika’da ya da Amerika’da buluyoruz. Gıda nakli için kullanılan fosil yakıtlar atmosfere tonlarca karbondioksit salıyor. İsviçre köylü organizasyonu UNITERRE bir kilo kuşkonmazın Meksika’dan İsviçre’ye (11.800 km) uçakla getirilmesi için beş litre petrolün gerektiğini, İsviçre’de üretilen bir kilo kuşkonmazınsa tüketiciye ulaştırılması içinse 0.3 litre petrole ihtiyaç olduğunu hesaplamıştır.
Ürünlerin üretildiği bölge insanları tarafından tüketilmesi, beslenmede gıda-insan uyumunu sağlar. İnsanların bağışıklık sistemiyle birlikte yöreye ait yemek kültürü ve yaşam kalitesi korunmuş olur.
Ürünleri aracısız bir biçimde tüketiciyle buluşturan kısa yol ile üretici ve tüketici daha kazançlı çıkar, sömürülmez. Bu amaçla yerel pazarlar ve üretici kooperatiflerinden doğrudan tüketici kooperatiflerine aracısız biçimde ürünlerin
ulaştırılabilmesi, üretici ile tüketicinin temasının ve güveni sağlanabilir. Tüketici ile üretici ile tüketicinin güveninin sağlanmasında temaslı ve temassız olmak üzere iki yöntem kullanılmaktadır. Temassız yöntemde tüketici yerine sertifikasyon şirketi üretici ile temastadır. Temaslı yöntemde ise katılımcı sertifikasyon ile tüketici üreticiyle bizzat, doğrudan temastadır. Aracısızdır.
Organik tarımı sakatlamak
Köylü üretimi başladığından bu yana organik üretim sistemi ile zaten üretim yapılmıştır. Köylü üretimi de, köyde yaşayan aile bireyleri tarafından yürütülmüştür. Köylü üretimi aile çiftçiliğinin üzerine oturur. Aile çiftçiliği; bir ailenin kendi gücüyle, olanaklarıyla üretim yapabildiği ölçekteki arazi üzerinde yapılan üretimdir.
Fakat, endüstriyel tarımın küçük ve orta ölçekli olmayanları aileler tarafından değil patronlar adına çalışanları üretimde yer alır, çalışır. Endüstriyel tarım bilindiği gibi kimyasala dayalı üretimdir. Endüstriyel tarımın sağlık ve ekoloji konusunda yarattığı paniğin tarım ve gıda şirketleri tarafından ranta dönüştürülmesi arzusundan, endüstriyel üretime paralel biçimde endüstriyel organik tarım/üretim sistemi ortaya çıkarılmıştır. Endüstriyel üretim tarzından elde edilecek ürünleri satın alacak ve satacak olan şirketler için güvenceye alacak organik sertifika ile belgelendirilme yoluna gidilmiştir. Sertifikasyon şirketleri aracılığıyla yürütülmektedir. Bu sistemde kontrollük görevi görenler
şirketlerdir. Sertifikasyon şirketleri kontrollerini çiftçiden aldığı para karşılığı yapmaktadırlar. Çiftçiler organik üretim üretme esnasında sertifika veren şirketler tarafından yönlendirilmekte, cevap verdikleri temin edici şirketlerin organik gübre, organik ilaç ve hibrit tohumlarını çiftçiler para ödeyerek satın almakta ve kullanmaktadırlar. Bu yolla girdi üretici temin edici şirketler sömürü mekanizmasında yerini tekrardan alırken, ürünleri de pazara gıda şirketleri sunmaktadır. Değişen tek şey çiftçi ile şirketler arasında yeni bir sömürücü aktör olarak sertifika şirketlerinin girmesidir. Ü;stelik Türkiye’nin 81 ili ile tüm ilçelerinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın il ve ilçe müdürlüklerinin bulunmasına, bu müdürlüklerinde 10 binin üzerinde teknik eleman bulunmasına rağmen, sertifika verme yetkisi şirketlere verilmiştir. Böylece organik sertifikasyon ve onun oluşturduğu ilişkiler organik tarım sistemini Endüstriyel Organik Tarıma dönüştürmüş, organik tarım da hakim tarım-gıda zincirinin bir halkası haline gelmiştir. Katılımcı sertifikasyon
Katılımcı sertifikasyon aslında hem çok yeni hem de çok kadim bildik bir uygulama. Temeli, köylü tarım üretiminin ilk çıkışına dayanır. Meşruiyetini oradan alır. Bugünkü varlığı/ortaya çıkışı ise organik hareketin yarattığı çelişkinin ürünüdür. Organik tarım sertifikasının sağlayamadığı güveni doğrudan, aracısız bir biçimde sağlar. Şirketleri temin
edicilik ve pazarlamada devre dışı bırakır, hiyerarşik olmayan katılımcı bir hareketinin aracı olarak işlev görür. Katılımcı sertifikasyonla üretim yapan çiftçiler, sentetik gübre, kimyasal böcek ilaçları, hibrit ve GDO’lu tohumları üretim sürecinde kullanmaz. Bu tarz ekolojik -doğayla dost bir tarım yaklaşımını zorunlu kıldığı için çiftçiler ve tüketiciler sağlıklı ürün üretir ve tüketir, beraberinde ekoloji de korunmuş olur. Organik sertifikasyon sistemleriyle tek ortak noktası: ekolojik ürün arayan tüketicilere güvenilir ürün sağlamaktır. Fakat katılımcı sertifikasyon güvenilir bir sertifikasyon sistemi olmanın çok daha ötesine geçer. Başka bir yaşamın, ekolojinin ve dünyanın gerçekleşmesinde araç görevi görür.
Üretici ve tüketici ilişkisi
Katılıcı sertifikasyon prensipsiz değildir. Prensipleri katılımcılar tarafından ortak belirlenir. Belli başlı prensiplerini şöyle anlatabiliriz.
Bir kere en başta katılımcı sertifikasyondaki katılımcılık, halk tabanlı katılımı ifade eder. çoğulcudur ve hiyerarşik bir yapıda değildir.
Katılımcı sertifikasyon sisteminde çiftçiler ve tüketicilerin sisteme doğrudan katılmaları sadece teşvik edilmez, talep de edilir. Başka bir deyişle katılımcı sertifikasyonda çiftçiler ve tüketiciler sisteme doğrudan dahildirler. Süreci birlikte belirler ve belirlenen sürecin gerektirdiği gibi yaşarlar. Üretimde teknik kontrol uygulama yoluna gitmezler. Çiftçiler birbirlerinin zincirleme kefilidirler. Birbirlerini izlerler. Yerel çiftçiler hem kendi yerel bilgilerini ve deneyimlerini paylaşırlar hem de bu ağ içerisinde edindikleri eğitim ile öğrendikleri bilgileri çok daha iyi uygulayabilme şansını yakalarlar. Tüketiciler de, tarla ve bahçe ziyaretleri aracılığıyla sertifikasyon ve kalite güvencesi sürecinde rol alırlar. çıplak gözle görebilir, izleyebilirler. Böylece iktidar sönümlendirilir, iktidar mekanizmaları yatay olarak dağılır, yani iktidar paylaşılır. Bu eylemler gıda üretenlerle tüketenleri -ki onların ilişkileri bu seviyeye geldiğinde onlar artık yardımcı üreticidirler- bir araya getiren bir buluşma noktası inşa eder.
İktidar değil çoğulculuk
Bu yaklaşımla beraber, organik gıdalarda söz konusu olan merkezi standardizasyon, hiyerarşi yapısı ve onun yarattığı iktidar yerini yerellerde şekillenen çoğulcu yapılara bırakır. Her katılımcı sertifikasyon deneyimi, içinde bulunduğu yerelin kendine has koşulları, ihtiyaçları, sosyokültürel yapısı ve tarihsel donanımlarına göre şekillenir. Bilgi şölenine dönüşür. Canlı organizmalar halini alır.
Güven duygusu ilişkilerdeki dürüstlük prensibi ile iç içe geçer. Üretici ve tüketici ilişkileri şeffaftır. Karar
mekanizmalarına herkes katılır. Kişiler sürecin nasıl işlediğine dair bilgi sahibi olabilir. Bu durum sistemi güvenli kılar.
Katılımcı ağ sertifikasyonları, organik gıdanın üretimi, dağıtımı ve tüketimi sürecine dahil olan herkes; çiftçi, işçi, yarı üretici (tüketici) eğitimi ıskalanmaz. Herkesin prensip ve kuralların değerlendirilmesi, oluşturulması ve
onaylanmasına etkili katılımları hem organik ürünün güvencesini oluşturur hem topluluğun kapasitesini geliştiren sürekli bir öğrenme sürecine yol açar. Sürekli öğrenme süreci katılımcı sertifikasyonu diğer sertifikasyon
sistemlerinden ayırır, farklı kılar.
Var olan organik sertifikasyon sistemindeki şirketlerin egemenliğine karşı çıkan bu yapı, gıda egemenliğini ve küçük aile çiftçiliğini temel alır, devamlılığını savunur. Küçük aile çiftçiliği, sağlıklı gıda üretiminin devamlığını sağlar,
kültürümüzü korur.
Küçük Aile Çiftçiliği
Endüstriyel tarımın tersine ekolojik/bilge tarım tarzında üretim yapan küçük aile çiftçileri ekolojiye zarar vermez. Tarımın şirketleşmesinden yana olanlar, küçük aile çiftçiliğini büyük tarım işletmelerine göre ülke için sakıncalı diye anlatırlar. Üstelik, küçük aile çiftçiliğinin büyük tarım işletmelerine göre daha üstün olduğu bir gerçekken bunu
propaganda ederler. Alan çalışmalarıyla desteklenen bilimsel araştırmalar bu durumu dünya üzerinde ortaya koymuşken yanılsama yaratmaya çalışmaktadırlar.
Küçük aile çiftçiliğinin büyük işletmelere göre üstünlükleri ve toplumsal yararlarını kısaca şöyle sıralayabiliriz: Küçük aile çiftçileri;
• Genellikle dışarıdan işçi tutup çalıştırmaz, dolayısıyla işçi işveren çelişkisi yaşanmaz küçük aile çiftçiliğinde, çiftçi; hem yöneten hem de işçidir (üretendir).
•İş verimliliği yüksektir. Bir çiftçinin kendi toprağında bir saat çalışması sonucu elde edeceği randıman, bir ortakçının veya gündelikçinin aynı süre çalışması sonucunda sağlayacağı randımandan daha fazla olur. Bir ekonomiste göre, aynı sürede gündelikçinin çalışmada sağladığı randıman bir, ortakçının iki, toprağın sahibi olan çiftçinin üç olur
demektedir.
• Kendi işlerinin sahibidirler. Uğraşıları vardır. Toplumun sosyal güvenliği için sigorta görevi görür.
• Gereksinimlerin çoğunu kendileri sağlarlar. Sağlıklı ve yeterli beslendikleri için bünyeleri sağlamdır. Yorucu işlerin üstesinden gelirler. Yaptıkları işten kendilerinin ve çocuklarının yararlanacağını düşünerek istekle çalışır, daha fazla üretmek için çırpınırlar.
• Toprağı her tür melanetten korur. Toprağı ve suyu gözü gibi sakınır, kirletmez, kirlettirmez. Ailesini rahat
geçindirmek amacıyla topraktan daha fazla verim elde etme yolarını araştırır, bunun için de, her şeyi dener. Bu sayede kayalıklar, kumluklar toprağın sahibi köylüler tarafından verimli topraklar haline dönüştürülmüştür.
• Küçük aile çiftçiliği yapan köylülükte tasarruf yapma kültürü vardır. Köylülerin bu tasarruf kültürü toplumun ulusal tasarrufunu besler.
• Belki de en önemlisi küçük aile çiftçiliği yapanların üretim sürecinde doğayla uyumluluğu ve ürettiği ürün
endüstriyel tarım yapan şirket tarımcılarınınkine göre daha sağlıklı, besin değeri bakımından zengin ve kaliteli, büyük işletmelere oranla dekar başına verimleri daha yüksek olur.
•
Örgütlü olmanın önemi
Küçük aile çiftçiliğinin yukarıda saydığımız üstünlüklerini korumak için ve küresel kapitalizmi yaşadığımız ve
çiftçilere karşı son zamanlarda açmış oldukları yok etme savaşı karşısında yaşayabilmek/tutunabilmek yani küçük aile çiftçiliğinin varlığını sürdürebilmesi için kooperatiflere ihtiyaç vardır.
Evet, küçük çiftçilerin sayıları çok ama iyi örgütlü değildirler. Tüccarlar küçük aile çiftçiliği yapan köylülere göre daha iyi örgütlüdürler. Tüccarlar, örgütleri aracılığıyla hükümetler üzerinde daha fazla hegemonya kurabiliyorlar. çıkarlarını her koşulda koruyabiliyorlar. Küçük aile çiftçiliği yapan köylülere göre daha örgütlü olan tüccarlara çiftçiler ürünlerini satarken ve tarımsal üretim girdileri ve araçlarını tüccar ve sanayiciden satın alırken fiyat ve kalite konusunda aldatılırlar.
Kooperatif: Bir yol...
Küçük aile çiftçiliği yapanlar ile orta ölçekte çiftçilik yapanların, tarım şirketleri karşısında kendilerini koruyabilecek ve varlığını sürdürebilecek yegane örgütleri kooperatifleridir. Küçük aile çiftçiliğini büyük işletmelerin avantajına sahip kılacak yegane yol yine kooperatiflerde örgütlenmekten geçmektedir. Başka bir deyişle kooperatifçilik; küçük aile çiftçiliğinin sahip olduğu üstünlüklere bir de büyük işletmenin sağladığı üstünlükleri ekleyen/ekleyebilecek bir örgütlenme tarzıdır.
Son söz: küçük aile çiftçilerinin çıkarı kooperatif örgütlenmelerinde, tüketicilerin çıkarı ise kurdukları/kuracakları örgütlü ağlarıyla küçük çiftçi örgütleriyle ortak davranmaktadır.