Günün ortasında gökyüzünde, hiçbir eksik yokken yaşamda neler düşünür insanlar.
Belki uzun bir yolculuğa çıkarlar, vadilerde, dağ yamaçlarında, kıyılarda dolaşırlar, yeryüzünün tüm sevinçlerini içlerine doldurarak.
Kirpiklerinin titreşimini seyrederler çocukların! Bir yerlerde birileri, şarkılar söyler.
Bulutlar parçalanır...
Bir çiçek durur, yapraklarıyla selam verir onlar geçerken... Gün doğuyor yeniden, kuşlar havalanıyor evlerin çatısından...
Bak Munzur’da yürüyor insanlar... Munzur Vadisi’ne yapılacak olan sekiz baraj... Munzur Beyaz Eller Yürüyüşü’nde doğaya sahip çıkılıyor.
Gecenin içindeki yol gibi, sevda gibi... Hasankeyf’te başlayan bir yolculuk, Bergama’da Su Perisi’nde bitiyor.... Giresun’da dere yatağına imar izni veren düşünce, bir kentin çöktüğünü gösteriyor.
Çarpık kentleşme, Karadeniz kıyı yolu... Dönen dolaplar, soygun ve vurgun...
Denizi dolduranlar Karadeniz’in vahşi güzelliğini unutmuşlardı. _imdi doğa kendini katledenlerden öç alıyor. Güz kasımpatıları bekliyor Eylül’ü...
Yüzümün sularında, yaşamın çizgileri... Rüzgârların estiği ağaç tepelerinden denize inerken Egito Gonçalves’in o ürkek sesi:
“Nasıl yorgunuz, sessizlikte, onu anlatırsın nasıl sessizlik yiyor sessizlik içiyoruz, nasıl yaralanıyoruz sessizlikte
ve nasıl ölüyoruz anlatırsın.” HİKMET ÇETİNKAYA Cumhuriyet 9.8.2009