• Sonuç bulunamadı

Frankfurt Okulu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Frankfurt Okulu"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Frankfurt Okulu

-

Eleştirel kuram, insanın psişik iç yapısının kültürel biçimlerin analiziyle birleştirilmesini gözetmiştir.

-

Kendilik (self) ile toplum arasındaki uçurumu Freudcu psikanalizden yararlanarak

köprülemeye çalışmışlardır.

-

İnsanın iç dünyası, kültür ve toplum arasındaki bağlantı noktalarını haritalandırmaya

çalışmışlardır.

(2)

Özellikle Marcuse ve Adorno ↓

Politik ve toplumsal hakimiyetin bireyin iç alanındaki karşılığını ele alırken,(Marksizmde olmayan eşsiz bir tarzda) toplumsal baskının derin psişik sonuçlarını haritalandırmaya çalışmışlardır.

İç dünyanın yapılanışında tarihsel ve toplumsal unsurların birbirine geçmişliğine odaklanmışlardır.

Öz kimliğin bilinçdışı unsurları ile hakimiyet yapıları arasındaki gizli bağlantılara odaklanmışlardır.

Teknolojik aklın modern toplumsal hayat üzerindeki

baskıcı ağırlığını gözden geçirmişlerdir.

(3)

Aydınlanmanın Diyalektiği kitabında ↓

Doğal dürtülerden bilinçli öznelliğe dönüşümle sonuçlanan güdülerin insaniliği temasını

çalışmışlardır.

Bilinçli denetim, iki yönü keskin kılıç gibidir: çünkü yepyeni bir içsel bölünme ile ve güçsüzlük ve

yalıtılma duygusu ile kurulabilmektedir.

Dış doğaya hakim olmayı öğrenmek adına, içsel doğamızı bastırmaktayız.

Öznellik ve akılcılık, kendini sakınma güdüsü ile

kurulur. Ancak kendi doğasından koparılması insanı

bir öznelliğe sabitleyebilse de onu kurban haline de

(4)

Marcuse’ye Göre:

Teknolojik ve bürokratik sistemlerin sinsice gelişmesi, öz kimliğimizin bazı istikrarlı

öğelerinin kaybına yol açmaktadır.

Bu kayıp, kurumsallaşmış toplumun modern teknolojilerinin altında kalan insan öznelerinin manipülasyonunu ortaya çıkarır.

Toplumda hangi baskılayıcı biçimlenmeler

egemen olursa olsun, dürtüler alanının varlığı, benliğin alternatif ve kişisel özünün

bilinçdışında daima yerleşik kalacağını

göstermektedir.

(5)

Freud’da ↓

İnsan benliği çelişkilerle biçimlenir.

Zevk ilkesi ile gerçeklik ilkesi arasındaki sancılı bölünmeyle kırılmalara uğrar.

Zevk ilkesi, bilinçdışı doyum süreçleriyle ve cinsel işlevlerle bağlantılıdır; gerçeklik ilkesi ise nesne dünyasının psişik gerçekliğin

sınırlarını aşmasıyla ve öz korumacı işlevlerle bağlantılıdır.

Marcuse, bu iki ilkeyi insan öznelliğinin ve

kültürün de oluşum temelleri olarak görür.

(6)

Marcuse’ye Göre

Bastırma süreci, daima toplumsal- tarihsel dünyanın belirli biçimde kuruluşu içerisinde yapılanır.

Gerçeklik ilkesi, dürtüler üzerinde belirli bir dereceye kadar baskılayıcı bir denetimi talep eder.

Uygarlaşmış insan topluluklarının ortaya

çıkmasıyla bastırmanın gerekliliği paraleldir.

(7)

Marcuse’nin Yaklaşımında:

Modern özne, bir güç ve otorite figürü olarak Baba ile özdeşleşmek yerine daha çok kitle iletişim sanayinin, modern devletin ve meta kültürünün desteklediği mekanik ve katı

değer sistemi ile özdeşleşmeye yönelmektedir.

Bu ise, benliğin özerkliğinin dağılmasıyla sonuçlanır.

Bireyin psikolojik durumu, gittikçe artan oranda, daha uzlaşımsal ve stereotipik

düşünce biçimlerine yatkınlık kazanmaktadır.

(8)

Adorno ise:

Psikanalitik kurama, modern toplumsal süreçlerin psişik dinamiklerinin en son

değişimlerini anlamak için başvurmaktadır.

Eleştirel öz düşünümün faili olma özelliğini kaybettikçe, modern toplumda öznenin kendi benliği (ego), en merkezi sevgi nesnesi haline dönüşmektedir. Bunun dramatik sonucu ise benliğin kronik zayıflığı ve narsizmin

yükselişidir.

(9)

Adorno’ya Göre:

Bu gelişmelerin kaçınılmaz sonucu, yüzyılın başlangıcında Faşist kitlesel hareketlerin

güçlenmesidir.

Büyük gruplarda, bireylerin kendi ego-ideali yerine kişisellik arz etmeyen grup idealleri ile özdeşleme oranının daha yüksek olduğu bulgulanmıştır.

Bilinçaltı bastırmanın yerine getirilmemesiyle

bireysel özerkliğin zayıflatılması, herhangi bir Faşist

topluluk için gerekli olan yıkıcı güçlü enerjilerin açığa

çıkmasına yol açmaktadır.

(10)

Adorno’ya Göre:

Bilinçdışı ve sadistik dürtülerin açığa çıkmasındaki en önemli mekanizma özdeşleşmedir.

Faşist bir liderle özdeşleşen yandaşları, kaba

gücün zalimlik ayinlerini kendi içlerine doğru

yansıtır. Yoğun narsistik duygular içeren bu

özdeşleşme, sevilen nesneyi kendi parçası

kılma kapasitesine sahiptir.

(11)

Adorno için↓

Geleneksel olarak egonun özerkliği ile eşgüdümü sağlanan libidinal güdüler, Faşizm ve kültür

endüstrisi gibi yıkıcı ve yabancılaştırıcı güçler tarafından gittikçe artan ölçüde emilirler.

Modern toplumlarda burjuva otoritesini temsil eden Baba, artık özdeşleşmeye değer bir hakim figür

değildir.

Modern zamanların bireyi artık “babası gibi olmak istememekte ama kültür endüstrisi tarafından

yansıtılan imajlar gibi olmak istemektedir”.

(12)

Adorno’nun temel tezi:

Toplumsal dolayımlamalar tamamıyla

bilinçdışının hizmetine doğru bastırılmıştır.

Yani iç dünyamızın gerçekliği, bilinçdışı güdü ve dürtülerin toplumsal failler tarafından

doğrudan manipülasyonuyla açımlanır.

Çağımızda libidinal ilişkiler, kültür

endüstrisinin örgütlü hakimiyetiyle harekete

geçirilir, sürdürülür ve yapılanır.

(13)

Adorno ve Marcuse’un modern süreçlerin baskılayıcı ve

parçalayıcı etkileriyle ilgili 4 temel yorumu vardır:

1- İçe dahil etme üzerinde temellenen bir benlik kuramı: Pazar kapitalizminin liberal

döneminde, öz-benlik baba otoritesinin kabul edilmesine zorlanmak olarak anlaşılıyordu.

Bu süreçte kimliğin biçimlenmesi iki ucu keskin bıçak gibidir. Baba otoritesine hem

direnmenin hem de boyun eğmenin yol açtığı

(14)

…Modern süreçlerin baskılayıcı ve parçalayıcı etkileriyle ilgili

2.tez:

2- İçe dahil etmenin gölgede kalması:

Bireysek özerkliğin göreli bir dereceye kadar yerinden edilmesi bir kez gerçekleştiğinde (baba otoritesini kabul ederek), tüketim

kültürünün rasyonelleşmiş dünyası ve kişisel

olmayan toplumsal ilişkiler, benlik gelişiminde

bir başarısızlığa yol açar.

(15)

…Modern süreçlerin baskılayıcı ve parçalayıcı etkileriyle ilgili

3.tez:

3- Bilinçdışının yönlendirilmesi: Kapitalizmin liberal aşamasından “bütünüyle

kurumsallaşmış topluma” geçiş, egonun

görece özerklik derecesini azaltmıştır. Bunun sonucu baskılamanın yeni toplumsal biçimleri ortaya çıkmıştır.Öyle ki, bilincin ve

bilinçdışının arasındaki ilişkiler, mantıksal tutarsızlıklar ve parçalanmalar tarafından bozulmaktadır. Bu ise Adorno’nun

“sınırsızcasına elastik, öznel olmayan özne”

(16)

…Modern süreçlerin baskılayıcı ve parçalayıcı etkileriyle ilgili

4.tez:

4- Bilinçdışının bastırılması: Modern öznenin güçsüzlük durumlar içinde artan yalıtılması, duygu ve eylemin sınırlanmasına hizmet eder ve böylece farkındalıklarını ve algılarını ters yüz eder. Bilinç ve eleştirel düşünüm

bastırılır. Özneye kalan şey, toplumsal

yapının içeriğini ve biçimini tehdit etmeyeceği ancak kendini muhafaza ederek

sürdürebileceği kadar bir özerkliktir.

(17)

Modern Toplumun Sorunu:

Bilinçdışının doğası, modern hayatın toplumsal tarihsel nitelikleriyle içsel olarak bağlantılıdır.

Sorunlar, toplumsal, ekonomik, kültürel ve politik değişimlerin artmasına karşın öznenin

bastırılmasının da yoğunlaşmasından kaynaklanmaktadır.

Zevk ve gerçeklik ilkesi arasındaki çelişkilerle uğraşmak yerine günümüz toplumunda özne,

bilinçdışı süreçlerin kitle iletişim araçları ve kültür endüstrisi yoluyla manipülasyonu sayesinde,

toplumun hakim kültürel değerleriyle işbirliğine girmektedir.

Sonuçta da konforculuk, kabulleniş ve edilginliğe

(18)

İçsel olanla dışsal olanın etkileşimi:

Bastırma ve toplumsal süreçler arasındaki ilişki, üretimin psişik anlamda yaratıcı bir süreci olarak ele alınmalıdır.

İnsan özneler, toplumsal, politik ve ideolojik ilişkiler içerisinde konumlanırken, bu

konumların psişik yani iç dünyamızdan

kaynaklı enerjilere ihtiyaç duyduğunu ve

gerisin geriye olarak da toplumsal dünyayı

beslediğini gözden kaçırmamalıyız.

(19)

Eleştirileri:

Eyleyen öznelerin özerk eylemlerine hiç yer vermemektedir.

Emek süreçlerindeki insanların hakiki

deneyimlerine “özerklik yanılsaması” olarak bakmaktadırlar.

Dahil etme değerlendirmeleri, insan öznesini tekbiçimli ele almalarına yol açmaktadır.

Baba figürü, sadece birey öznelerin

zorlanarak edindiği bir güç modeli değildir;

baba duygusal anlayış ve empatiyle bir

(20)

Eleştirel Kuramın temsilcilerine göre:

Toplum araçsal akıl ve teknik rasyonellikle ne kadar bütünleşirse, öznelliğin bastırılması o kadar haşin ve gaddar hale gelir.

Yer değiştirme, yoğunlaştırma, sembolik temsil gibi bilinçdışı mekanizmaların sınıf, cinsiyet ve ırk

merkezli temel toplumsal çatışmaların

derinleştirilmesi ve büyümesinde önemli etkileri vardır.

Bu bölünme ve gerilimler, sadece sosyolojik

düzleme değil öznel bilinçdışı deneyime de derinden kazılıdırlar.

Bilincin parçalılığı ve bilinçdışı arasındaki ilişkiler

bize psişik parçalılığın toplumsal düzende herhangi

bir politik direnme olanağını zayıflatan ideolojik

Referanslar

Benzer Belgeler

• hidrojen alıcısı olarak N, CO, CO2, KNO3, C, SO4 gibi inorganik maddeler ve organik maddeler. • Anaerobik koşullarda organik substratların hidrojen alıcısı

Geçtiğimiz aylarda yayımlanan çalışmalar, bazı insanlarda her birinde yoğun bir kan akışı ve sinir ağı olan, küçük ama belirgin kahverengi yağ adacıkları olduğunu

當初在聽如何使用 scifinder

Thus, the need for a consistent distinction between language and speech in the interpretation of pragmatic meaning requires the distinction between stable

Dolayısıyla eğitim sistemini yönetmek anlamlandırmaları biçimlendirecek yürütme etkinliklerini koordine etmek ve bireye uyumlu koşulları hazırlamak anlamına

Siyaset bilimi, sosyoloji, felsefe, hukuk gibi alanların tartışmalı konularından biri olan iktidar kavramı, emretme ve yönetme gücünün yanı sıra emretme ve yönetme

Frankfurt Okulunun getirdiği gerek kültür endüstrisi, gerek pozitivizmin eleştirisi ve gerekse diğer eleştirilere baktığımızda genel olarak insanın özgürlüğünü

Türkiye'nin madenlerine yönelik uygulanan ve uygulamaya yönelik projelere karşı halkın bilinçlendirilmesi, bilincin eyleme dönüştürülmesi temel çalışma alanı