Ezgi Örnek Cenk Kolçak Fatoş Avcısoyu Ruso
Emrullah Alp Sevi Emek Önder
Şahin Altuner
Dergi Tasarım
Emrullah Alp
Teknik Destek
Doğukan Aksakal
Aylık Şiir Dergisi
Mayıs 2021 3.Sayı
KÜNYE
Yayın Kuruluİletişim
mektup@yirmibirmart.com
Mayıs 2021
İçindekiler
Ahmet Hakan Vergi Ahmet Uçar
Cansu Çarlak
Ebubekir Narinciak Efe Duyan
Gökçenur Ç.
Gülümser Çankaya Hüseyin Köse
İrfan Temel Neşe Yaşın
Nurduran Duman Tahereh Mirzayi
1
3
4
5
7
8
1 0
1 1
1 3
1 5
1 6
1 7
ZAMAN ZAMAN
A h m e t H a k a n V e r g i kundaktaki bebeğim bazen maraz bir çocuk kimi zaman ateşlenirim zaman zaman gâh süt emerim memeden
elimden tutar annem bazen gâh yere düşerim, dizim kanar yaş dolar gözlerime kimi zaman gâh büyümem
eve giderim akşam vakti zaman zaman bazen dışarda kalırım
gûlîstan’a giderim gâh ara sıra sarhoş olurum geçerim kendimden bazen
-1-
ez gerguş o rê-rê rê-rê qijêko ghidar adirê mi vejîyenu rê-rê rê-rê ez şit weno cijon ra
dadîyê mi destê mi pîyeşena de rê-rê rê-rê ez gineno 'ardi ru, çeqonê mi ra gûn yena
hasîr gîrenî mi çimon rê-rê rê-rê ez nîbeno pîl
meghrebi d’ ez şino keyê rê-rê rê-rê ez tever d’ moneno
ez şino Gulîston rê-rê rê-rê ez beno toş
xu ra şino rê-rê
RÊ-RÊ
gûlîstan öper beni zaman zaman bazen rüya mı gördüm diyorum ? sırılsıklam oluyorum kimi zaman gâh kurumuyor yüreğim
ellerim titriyor kimi zaman
ara sıra çuvaldızı vururum kendime kan atarım bazen
gâh temizlenmez bezle büyürüm bazen
gâh arkadaşlarım vardır
ben ve kaderimiz beraberiz bazen kimi zaman şarap içeriz
yalnız sarhoş oluyorum zaman zaman gâh gûlîstan geliyor a...
-2-
gulîston lew nona min a rê-rê rê-rê ez vono; aceb mi hon dîy?
lipar beno ez rê-rê
rê-rê zuwa nîbena zerrîyê mi
destî mi lerzenî rê-rê rê-rê ez gueçîn dono xu r' gûn erzeno ser rê-rê
rê-rê pê kincon pak nîbena ez beno pîl rê-rê
rê-rê ombazî mi est î ez û qederê xu'yî rê-rê rê-rê ma şarab şimênî ez teyna beno toş rê-rê rê-rê Gulîston yena mi v...
KEHANET
A h m e t U ç a r
gövdesini dikenler saran çiçek acımasız bir dikene dönüşecek büyüyünce çocuklukla beslenir
geleceğin şeytanı
üzerinde kuruyan papatyaların kanı ruhuna yürüyecek
kenarda, boşluğu kemirerek büyüyen bir örümcek
zehirleyecek tenini
en son kendi kendine saplayacak dikenini bir gülün ellerini hissedemeyince
-3-
SPERO
C a n s u Ç a r l a k
öyküleştikçe bir yaprak daha azalan on yedim’e
iki çeyreğim ve
lekelerim
seviye soyunan incinmişliği bilinmeyen ürkekliğin dilinde okuyan yengeçlerim
zamanı ve terk edilişi bir yarımım
ve müzlerim
çakıllarım benlerimde
nereden öpse çoğalan kıymıklar kavuğunda
saydamlığını tohumlayan ignis sırtımda sakladığım sahil
eratolarım on yedim
yaralarımı denize ısmarla
ve sesim hayallerine eskirken bul beni
-4-
TANRIYLA GÜZ KONUŞMALARI
E b u b e k i r N a r i n c i a k
tanrı’ya tuz koydum üzerimize yağdırsın biz biraz tatsızız
biraz acılı
işte orda duran ağaç benim
güneşe söyleyin tanrı’ya dilensin
hey şu binanın sahibi üzerime gölgen düşmüş tanrı’ya söyler misiniz kuş konmasın
ben aslında biraz da gölgeyim biraz benim
biraz herkesim biraz ben sizim
siz et sever misiniz? biraz da salata yer misiniz?
tanrı’ya söyleyin soframız geniş hey tanrım vejetaryen misin?
İşte orda duran bağ, bahçe bizim
asgari ücret fiyatına mükellef bir sofra bu
çiçek koydum, mum koydum, su koydum, limon koydum hey tanrım yer sofrası bu biz böyle iyiyiz
çay içer misiniz?
sayın kuşlar
saygıdeğer kediler
hey tanrım çaya limon kattım umarım bu güz uzun sürer
-5-
tanrım bu leke başka bu mektup başka
her şeye siyah diyorum artık
ne annemin yarasına benziyor bu dünya ne babamın yokluğuna
sevgili tanrım işsizler ve anneler üzülmesin diyorum ve dünya paha biçilmez değil
işsizlere ve annelere şiirler okunsun yalnızca
Arkadaş Zekai Özger, Ahmet Erhan ve Küçük İskender unutulmasın tabii sevgili tanrım Didem Madak’tan şiir okur musun?
Gülten Akın’dan ya da ne bileyim sevgili tanrım
biz de sana dua okuruz şiire karşılık bu pazarlık iyi aferin bana
sevgili tanrım Arkadaş’tan hüzün mevsimi okur musun bu da bana kıyağın olsun
tanrım her sabah kapı aralığından bakıyorum dünyaya umurunda mı bilmiyorum ama biz nerenin yerlisiyiz
serin bir rüzgarın hatırına n’olur tanrım biz nerenin yerlisiyiz tanrım üzgün bir ev
üzgün bir at ve üzgün bir süvari neyi anlatıyorsa biz onu anlatıyoruz bu su başka biz iki dili kırık kelimeler saksısında büyütüyoruz hayatı tanrım bizi bir şiir say,
iki dil, bir siyahi, bir kadın, bir anne say sevgili tanrım bu güz başka
yapraklar yine intihara meyilli ben burada susarım
-6-
-7-
NEFES DEMEKTIR TINI E f e D u y a n
öpüşüyoruz
hücrelerinden bıraktığın balonlar nefesinle akciğerlerime kadar inip orada patlıyorlar
klonlanmış çalışkan arılar gibi esin ararken
bir oyun olsa bu
sana geri atacağım topu, ama değil konuşmamız gerekenler var
düzene girmesi gereken bir dünya var hiçbir şey kesin değil
dinlenmek istiyorum
din-lemek de din-lenmek de tın kökünden gelir, diyorsun
der demez uçmaya başlıyor ağzından
bir tramplene dizilmiş polenleri andıran sözler
konuşuyoruz
sesler birbirine karışıyor, kırışıyorlar
oyun kartları gibi karmaya çalışırken ben onları sesinin tınısında sörf yapan bir arı
karmaşanın ortasına bırakıyor bal dolu balonları
gülüyoruz
patlayacaklar az sonra
NE YANİ ADAM MI OLDUN
G ö k ç e n u r Ç .
hayat mıydı o geçen, gençlik mi başkaldıran yağmura?
yaşasın mı yazmıştın Kahrolsun mu duvara?
döndürürüm sanmıştın ya! bak dönmedi dünya.
değildin dişli, olsa olsa bir kasnaktın avara.
zaman kötüydü, ne gelirdi elden, en azından boyun eğmedin köpeğe, kurda, davara.
bir kovandı kalbin, senden geri ne kaldı?
balı alınmış bir petek, bomboş bir kavara.
âşık oldun, baba oldun, ne yani adam mı oldun?
ah! Gökçenur, Ç. oldun ama olamadın Guevara.
-8-
SAKURALAR
G ü l ü m s e r Ç a n k a y a
iş tutan ellerdi bizimkiler güneş vurunca üzerine
diş gibi görünürdük aralıktan
ölüm müydü neydi suskunluğumuz bizim her şeyi büyütüyor hayat
herkes atıyor adımını ileriye güvercin mi yoksa
bir canavar mı çıkartacak kapısından ters dönmüş birkaç soru
yanlışlıkta buluyor yerini yeni maya yeni ortaklıklar güneşe çıkan şeytan
bilirim mayısa kalmaz sakuralar uçuşan yapraklardan mesul değiliz devletimiz bağışlasın bizi
bekle bekle bütün komutlar
herkesin köpeği kendine benziyor rüzgar kendi yönüne
ateş kendi cinsine derinlerde kalmış bir hava kabarcığı çıkacak su yüzüne
-9-
SAMAN YASTIĞI
G ü r s e l B e k t a ş
su içmeye çalışırken eğilen zürafa gördüm ve görünce anladım onu tatlı su kokusu, iri kemikli pul
su artığı toprak düzü, gölü anladım saman yastığı olur, uyumak için değil uykuyu geceler boyu anladım
sabahın beşi altısı biri küfürler savurdu pencereden dinledim, gördüm ve gitti biri boşluğa bakış attı boş bir odada boş bir odayı, bir şehirdi, şehri anladım annesinin elinden kaçtı kurtuldu çocuk o çocuğu anladım, uçaklara benziyor demire su diye kendini döken biri var kendini kazana atınca onu da anladım tersten gelen şoförün gidecek yeri yok bizim ev bir sokağın dışbükeyi anladım dört harfli olan şeyler birbirine benzer onları da anladım beş harfi gözler sonradan kör olan son gördüğünü bilir kör gözün görmediği rüyayı anladım ellerin senin ellerin oldu çocuk ellerin anladım herkesin kendi elleri olur
günümü yine sardılar, yolumu ve gökleri her şey burada oldu, burayı anladım
-10-
YANAN ZÜRAFA SOKAĞINDA
H ü s e y i n K ö s e
yanan zürafa sokağında geçti çocukluğum
kuzgun bakışları camlarda baykuş sapanıyla avlayarak şahı şahbazla devirmeyi tamponsuz tarihten öğrenerek
şehirli korkulardan uzak, kediler köpekler gezdirerek yanımda kürek kemiğinin sandalında geçerek kimi sulardan
eğik bir açıyla vurarak 90'lar ortasına işte öyle bir şeyi özledim gün ağarıncaya kadar konuşmayı simsiyah cümlelerle
birçok şeye inanmayı hiçbir şeye…
kötü ruhlara kapılarak altı yaşımdan beri
iyi gelmiştir tanrıya hissettiğim şeyler muhakkak muhakkak kırgınız geleceğe bütün herkes gibi pervaneler gibi yana döne ışıklara çarparak, çoğalarak bazı seslere eklenmeyi
kuytu çekmecelere mühürledim içimde sevenlerin ahlarıyla ayıklasınlar
kanımdaki taşlı düşünceyi
çok ovdum kalbimi naftalinle ayrılık günlerinde 90'larda değil belki hatta ondan da önce
aşk ki geceler boyu sokaklarda uzun saçlı bir arya susan şeylerin gürültüsü evlerde ne sıska bir at şuramda işte hâlâ solgun, kırmızı, sursat
titreyip duran bir kuru yaprak ahlat ağacında
her sağ kalma oyunu biraz da mahvolmuşu avutmak için kaptırmak için yakayı mahveden acıların azmine
hatırladığım tek şey bu, unuttuğum kimi şeylerle birlikte bornova’da akşamları, Terminal Çay Ocağı pejmürdesinde sokaklara sığmayan yalnızlıklarda en çok
gezinip duran bir sarhoşluk yüzlerde yeryüzüne çiçek açtırmak için söküp onarırken tek tek parça parça bölerken kendini bir hiçlikte suskun annelerin soluğunu film müziklerine katık ederken
öyledir hani bazen sokak çocukları da
ev taklidi yapan koylara sığınsalar da alışmazlar ayaz görünür hayat gezinirken ılık bakışlar arasında
-11-
susması hiçbir kere konuşması karanlık dar açılı zamanlarda geniş geniş gökyüzü keşke herkes kendinin kilidiymiş gibi bunca açık ara kendini sevmeseydi…
dan dini dini dan koşturarak bir hasreti
uzun tatil günlerinde yazın, sevimli şeylerin bitiminde
yakın komşuların buharına mesafelerin oyuğunda yer açarak gri yeşil geceleri göğsünde yokuş yukarı büyütmeseydi
BEN ASLINDA HİÇ DÜŞMEDİM KANIMDA RASTLADIĞIM GÖLGEYE turkuaz tablolarda akşamları o gri ayinde
rakamlar zatürreler ağır hastalar eve sığan hayatlar egzel hücrelerinde
babamı aradım çukurlaşmış kanepesinde nasıl diye daha mı uzamış tahammülü eve, yoksa daha mı ince bildiğim, tek ölümlük oyunlarla sahnelerde bir şeyiz çok alımlı bir yitiğiz birbirinin ülkesinde
ne yapsın tanrı susarak büyümüşü kendi bilmecesinde tanrı diyorum, ne yapsın kınında eskiyeni?
kendiyle kendi arasında yakut bir dağın kalbine inerek yitik ruhlara inanmayanı altı yaşından önce?
-12-
İYİ DEĞİLİZ
İ r f a n T e m e l
nermin'in bacaklarını kültablası bilmişler zamanında bir sigara yakıyor nermin, ışığı şavkıyor gözaltına insanlığın ikinci milenyumun son günleri
bir kibrit çakımı ‘99 yazında
izmarit basılan yerlerden kıllar çıkmıyor, diyor iyi tarafından bakıyor olaya
yedi nokta dört şiddetinde bir sarsıntı batıda ve yirmi binden fazla hücreye işliyordu acı sustuğumuzda
mehmet'i savcının emriyle istiyorlardı o yıllar doğuda biraz hava alıp geleceğim demişti annesine
iyi tarafından baktırıyordu olaya
biliyordu oysaki mehmetler ölmek içindi ya da gezdirilmek beyaz toros’la
bir sigarada duman altı olmuş nermin lisedeyken diyor, bir mektup diyor mehmet diyor, başka bir şey
. . .
-13-
-14- demiyor
sanki bir anma töreni
kim bilir, mehmetler anmak içindir belki elinde yüzü kayıp bir fotoğraf, bir ısrar anne ölümlü hayata dönüş operasyonu
bugün günlerden cumartesi, her hafta sonu her hafta sonu
kitaplarına parkasını örtmüş nermin annesi fotoğraflarına beyaz tülbent
anneler zaten hep ağıt, mehmetler zaten hep terki bend o sene dünya nüfusu altı milyara ulaştı, eksi memet
EKSİLEN
N e ş e Y a ş ı n
başı dönüyor rakamların eksilen her kişi
mavi göktaşı sonsuzda ilahiler denizinde
derin ürperiş
bir gözyaşı notası düşen damlada gülümdanlık elinde beyaz tülbent başında nenem kaderini dokur o dilsiz yalnızlıkta
art arda dizilmiş kadınlar sırtını sıvazlar önündekinin teselli mi gizli her dokunuşta içe doğru fısıldanır
ev içi kederleri
yen içinde dilsiz kanama zaman ömrünü teyellemekte
ruhunu çekmekte dipsiz kuyudan hayat dediğin zaferi tomurcuğun kalbin fısıltısı o gülde açan
ömür ki gördüğümüz rüyadır ölümdür ceninde saklanan
-15-
TAİ
N u r d u r a n D u m a n
Jin-shei Kız Kardeşlik Sırları’nın başkahramanı için
roman kahramanıydı Tai,
çevirdiğim kitabın iyi karakteri, yaşam boyu kendine
kız kardeş seçtikleriyle ağlaşıp gülüşür.
dolaşır hâlâ harfimden harfime
belirir saklanır yazdıklarım arasında çokça ben midir Tai, biraz annem mi?
dağ oldu sonra Çin’e gittim de eteklerinde insan kardeşlerimle yaşamak işine gülüşüp ağlaşır.
(Çin Şiirleri)
* Jin-shei Kız Kardeşlik Sırları, şairin İngilizceden Türkçeye çevirdiği roman. Alma Alexander’in yazdığı kitap, Çin gibi ama fantastik bir ülkede yaşayan, Jin-shei kız kardeşlik bağıyla bağlı sekiz kadının hikâyesini anlatır.
-16-
-17-
ﻪﻧاﺮﺑﻮﻧ هﻮﯿﻣ
T a h e r e h M i r z a y i
- ؛ار نﺎﻤﺳآ ﻢﺸﺨﺑ ﯽﻤﻧ
ﺪﯾرﺎﺒﻧ ﺶﻧارﺎﺑ مدﻮﺑ ﺖﻫار ﻪﺑ ﻢﺸﭼ رﺎﺑﺮﻫ ﻪﮐ!
ار ما ﯽﺳرﺎﻓ ﻢﻠﻌﻣ ﻢﺸﺨﺑ ﯽﻤﻧ,
ِﻦﺘﻔﮔ " ﻢﺑﻮﺧ" رﺎﺑ ﺮﻫ یاﻮﺠﻧ ﻪﮐ ﺪﯿﺸﮐ ﻂﺧ ار ﻢﯾﻮﻠﮔ ,خ فﺮﺣ!
ار هﺎﮔﺮﺤﺳ ِزاﻮﻧ ﻞﺒﻃ ﻢﺸﺨﺑ ﯽﻤﻧ
ﺶﺷاﺮﺧ شﻮﮔ یدﻮﻠﻣ ﻪﺑ ﯽﺘﻗو ﺖﺳرد ﻪﮐ ﺪﻫاﻮﺧ ﯽﻣ ﻪﻧاﺪﯿﻋ , مﺮﯿﮔ ﯽﻣ ﻮﺧ!
ار ﺖﯾﺎﻫ هژاو ﻢﺸﺨﺑ ﯽﻤﻧ ﯽﯾﺎﻫﺮﻌﺷ ,ﺖﻨﺘﻓر زا ﺪﻌﺑ ﻪﮐ ﺪﻨﺘﺷﻮﻧ ﺖﯾﺎﻫ ﻢﺸﭼ زا ﺮﺗﺎﺒﯾز.
ار ﯽﮑﯾرﺎﺗ ﻢﺸﺨﺑ ﯽﻤﻧ
ﺪﯿﺸﮑﻧ شﻮﻏآ رد ﯽﻓﺎﮐ ناﺰﯿﻣ ﻪﺑ ار ﺲﮐ ﭻﯿﻫ ﻪﮐ.
- ار ﻮﺗ ﻢﺸﺨﺑ ﯽﻣ ﺎﻣا,
ﺪﯿﺳﺮﺗ ﯽﻣ ﻦﻣ زا هﺎﮔ ﻪﮐ ار ﯽﯾاﺪﺧ و!
- ما ﯽﯾﺎﻬﻨﺗ ﯽﻟﺎﺳ نﺎﯿﻣ رد ﻦﻣ ﮏﻨﯾا و ی ﻪﭼﻮﻟآ نﻮﭽﻤﻫار ﯽﮔﺪﻧز ﻢﻌﻃ
ﻢﻨﮐ ﯽﻣ ﺖﺸﮑﺸﯿﭘ ﻪﻧاﺮﺑﻮﻧ.
TADIMLIK MEYVE T a h e r e h M i r z a y i
gökyüzünü affetmiyorum
senin yolunu gözlerken yağmadığı için yağmurlar.
farsça öğretmenimi affetmiyorum, her seferinde iyim ( khubem) diyerek h(kh) harfiyle boğazımı çizdiği için.
affetmiyorum sahur davulcusunu,
tam da kulağı ağrıtan melodisine alıştığımda bayramlık istediği için!
sözcüklerini affetmiyorum senin sen gittikten sonra,
gözlerinden daha güzel şiirler yazdıkları için!
affetmiyorum karanlığı,
herkesi eşit, sarıp sarmaladığı için
ama, bazen de olsa benden korkan tanrıyı affediyorum!
hatta seni de;
ve ben yalnızlığımın orta yaşında, hayatın tadını
tadımlık yeşil erik gibi sana uzatıyorum!
-18-