• Sonuç bulunamadı

Risk yönetiminin kriz sonrası yeni finansal mimariye yönelik bir adım: Basel III

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Risk yönetiminin kriz sonrası yeni finansal mimariye yönelik bir adım: Basel III"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kasım-Aralık 2010

RİSK YÖNETİMİNDE KRİZ SONRASI YENİ FİNANSAL

MİMARİYE YÖNELİK BİR ADIM: BASEL III

A STEP TOWARDS A NEW FINANCIAL ARCHITECTURE IN

RISK MANAGEMENT AFTER CRISIS: BASEL III

Yrd.Doç.Dr. Mahmut YARDIMCIOĞLU*

Arş.Gör. H. Gökçe DEMİREL**

Öz

Basel I ve Basel II uygulamaları sonrasında, tüm finansal piyasaları et-kileyecek yeni bir finansal mimari aracı uygulamaya konulmuştur: Basel III. Finansal Sistemin en önemli vasıtaları olan bankaların ve bankacılık sistemi-nin güçlendirilmesine yönelik bu yeni uygulama, finansal sistem içinde faa-liyet gösteren tüm aktörleri etkileyecektir. Bu çalışma ile Basel kriterlerinin gelişim çizgisi dahilinde yeni bir konu olan Basel III kriterleri irdelenecektir.

Anahtar Sözcükler: Basel III, Yeni Finansal Mimari, Finansal Sistem ve

Bankacılık.

Abstract

Following the Basel I and Basel II applications, will affect all financial markets to be implemented a new financial architecture tool: Basel III. Fi-nancial System is the most important means to strengthen the banks and the banking system, this new application, operating within the financial system will affect all the actors. Basel criteria for this study a new subject line of de-velopment within the Basel II criteria, which will be discussed.

Key Words: Basel III, The New Financial Architecture, Financial System

and Banking.

* Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü ** Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü

(2)

GİRİŞ

Bankaların ve diğer finansal aracıların finansal sistem içindeki özellik-li öneminin kaynağı bankaların borç verme yetkileri kısıtlanırsa borçlanma azalacağına ve ekonomi küçüleceğine işaret etmektedir. Gerçekten de finansal aracıların bilânçolarındaki bir bozukluk borç verme yeteneklerini engeller ve bu yüzden finansal krizleri tetikleyen kilit bir unsurdur. Eğer bankalar (ve kre-di verebilen kre-diğer aracı kurumlar) bilânçolarındaki bozukluk nedeniyle zarar görüyorsa ve bu yüzden sermayelerinde önemli bir azalma söz konusuysa, bu durumda iki seçenek ortaya çıkar: ya kredilerde kısıtlamaya gidilecek ya da sermayelerini artırmayı deneyeceklerdir. Ancak, bankaların bilânçolarında bir bozukluk varsa makul bir maliyetle sermayelerini artırmaları oldukça zordur. Bu yüzden finansal aracıların zayıf bilânçolarını düzeltmek için verdikleri genel tepki kredileri azaltmaktır ki bu ekonomik aktiviteleri yavaşlatır. Hat-ta eğer bankaların bilânçolarındaki bozukluk ciddi boyutlarda ise aynı anda diğer birçok bankanın zarara uğramasına neden olarak banka paniklerine yol açabilir. Gerçekten de, devletin bir güvenlik ağıda yoksa, bir bankadan diğerine bulaşıp yayılma riski vardır. Hatta sağlıklı olan bankaların bile başarısızlığa uğramasına neden olabilir (Mishkin, 2001:4).

Hükümetler, sağlıklı işleyen bir bankacılık sistemi için açık ya da kapalı bir şekilde güvenlik ağları kurmaktadırlar. Düzenleme otoriteleri ise güvenlik ağlarının neden olduğu ahlaki aşınmayı sınırlandırmak için ya mevcut düzen-lemelerin yeni formlarını kullanmakta (riske duyarlı mevduat sigortası sistemi gibi) ya da yeni araçlar geliştirmektedirler. Dolayısıyla bankacılık düzenleme ve denetimi, bankaların güvenlik ağlarının varlığı nedeniyle riskli alanlara yönelmelerini engellemek ve düzenli denetimlerle sistemi bütün olarak kon-trol altında tutmak için oluşturulmaktadır. Bu amaçla yapılan düzenlemeler farklı formlar alabilmektedirler. Temel bankacılık düzenlemelerinde yaygın olarak kullanılan, bankaların kimi riskli varlıkları edinmelerine ya da kimi riskli alanlara yatırım yapmalarına getirilen sınırlamalar, bankacılık ile diğer finansal aracılık faaliyetlerinin ayrıştırılması, yabancı bankaların şube açmalarına dönük kısıtlamalar, risk odaklı mevduat sigortası uygulamaları, sermaye yeterliliği, kamuoyuna bilgi verme yükümlülükleri ve bankaların

(3)

Kasım-Aralık 2010

denetime tabi tutulmasıdır. Bankacılık düzenlemelerinde kullanılan araçların başında sermaye yeterliliği düzenlemeleri gelmektedir. Bu düzenlemel-er, bankanın üstlendiği risklere göre sahip olması gereken asgari sermaye oranının belirlenmesi esasına dayanmaktadır. Bankanın sahip olduğu varlıklar nedeniyle üstlendiği kredi ve piyasa risklerinin realize olması durumunda, banka müşterilerinin karşılaşacakları kayıpların tazmin edilmesinde bankanın sermayesi doğrudan bir güvence sağlamaktadır. Banka sermayesi, bankanın taşıdığı riskler ile ne ölçüde iyi ilişkilendirilirse, bankanın mali yapısı o ölçüde güçlü ve banka müşterileri için sunulan güvence de fazla olacaktır (Değirmenci, 2003:10-11).

1. BASEL KOMİTESİ VE BASEL UZLAŞISI

1930 yılından beri, merkez bankası işbirliğiyle Uluslararası Ödemeler Bankası’nda (Bank for International Settlement) merkez bankası yöneticile-ri, uzmanları ve diğer kurumlardan uzmanların katılımıyla Basel’de düzenli olarak toplantılar gerçekleştirilmektedir. Bu işbirliğini desteklemek üzere, bankalar finansal ve parasal ekonomilerinde kendi araştırmalarını yaparak ekonomik ve finansal istatistiklerin toplanması, derlenmesi ve yayınlanmasına önemli katkı sağlamaktadırlar.

Para politikası alanında, Uluslararası Ödemeler Bankası’ndaki işbirliği acil olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrası ve 1970’lerin başına kadar, Bret-ton Woods sisteminin uygulanması ve savunulmasına odaklanmıştı. 1970 ve 1980’lerde, ilgi odağı petrol ve uluslararası borç krizinin ardından sınır ötesi sermaye akışını yönetmekti. 1970’deki kriz aynı zamanda, 1988’de Ba-sel Sermaye Uzlaşısı ve onun 2001–06 yıllarında revize edilerek BaBa-sel II’nin hazırlanmasına neden olan, uluslar arası faaliyet gösteren bankaların denetim-lerinin düzenlenmesi konusunu gündeme getirdi (http://www.bis.org/about/ history.htm).

1985’li yıllardan itibaren neredeyse tüm Basel Komitesi ülkeleri varlıkların risk-ağırlığı temeline dayanan sermaye oranı hesaplamaları hakkında önemli düzenlemeleri uygulamaya koymuştur. Yine de 12 ülke arasında sermaye düzenlemelerine ilişkin şekil ve detaylarda ve denetleyenler arasında sermaye

(4)

düzenlemelerinin uyumlu hale getirilmesinde oldukça büyük farklılıklar bulunmaktadır. Henüz birkaç yıldır, ulusal düzenlemelere paralel konular, ser-maye yeterliliğine müşterek yaklaşımı gerektiren uluslar arası düzenlemeye bağlanmıştır (Tarullo, 2008:45).

2. BASEL I VE BASEL II

Banka denetiminde geleneksel yaklaşım bankaların bilançolarının zaman içinde belli bir noktada kalitesi ve sermaye gerekliliğiyle uyumlu olup olmadığı üzerine odaklanmıştı. Bununla birlikte geleneksel yaklaşım bankaların aşırı risk almalarını –ki artık o da yeterli olmayabilir- azaltmak için önemlidir. İlk olarak sermayenin ölçülebilmesi çok zordur. Dahası günümüz dünyasında, fin-ansal yenilikler; finfin-ansal kurumlar ve onların çalışanlarına çabucak kazanç ge-tirecek yeni pazarlar ve finansal enstrümanlar üretmiştir (Mishkin, 2001:17).

1988 Basel uzlaşısının öncelikli amacı uluslararası bankaların taşıdıkları riskle orantılı asgari sermaye tutarlarını hesaplayarak iflası ve dolayısıyla mudilerin katlanacağı olası maliyeti azaltmaktı (Mercan , 2006:18).

Basel I’i kesişen şu fikirler harekete geçirmiştir. Bunlar; küresel finansal sistemin istikrarı için uluslararası alanda faaliyet gösteren bankaların düşük sermaye seviyeleriyle yarattıkları risk ve daha düşük sermaye gerekliliğine tabi bankaların rekabet üstünlüğü, bu kesişen fikirler Basel I sürecini bir çeşit uluslararası anlaşma ve düzenleme uygulamasının karışımı haline getirmiştir. Ulusal rekabet fikirleri zamanla daha baskın duruma gelmesine rağmen Basel I süreci asla uluslararası alanda faaliyet gösteren bankaların sermaye oranlarını artırmalarından ayrı tutulamaz. Basel I Uzlaşısı ve onun uygulaması büyük ölçüde bu amaçla gerçekleştirilmiştir (Tarullo, 2008:45-46).

Basel I Uzlaşısı kendi içinde dört başlıkta incelenmelidir. Birincisi, “Ser-maye Bileşenleri” olarak bilinen bankanın ellerindeki hangi tür sermay-enin İkinci Katman (Tier 2) içinde bankanın rezervi olarak gösterileceğini tanımlar. “Tier 1 Sermayesi” olarak bilinen birinci katmandaki sermaye sa-dece iki çeşit fondan oluşur: açıklanan nakit rezervleri ve banka kaynaklarının, menkul kıymetlerinin ve imtiyazlı hisselerinin satışıyla ödenen diğer ser-maye. Tier 2 Sermayesinin tanımı ise daha muğlâktır. Bu sermaye

(5)

potansi-Kasım-Aralık 2010

teminatlı kredi mevcutlarını, borç/kaynak karışımı enstrümanların mevcu-dunu ve banka menkul kıymetlerinin satışıyla alınan varlıkların satışından doğan potansiyel kazançları içerebilir. Basel Uzlaşısını takip edebilmek için bankalar Tier 1 ve Tier 2 Sermayelerini (dolar cinsinden) aynı oranda tutmak zorundadırlar. İkincisi, “Risk Ağırlıklandırması” bir bankanın varlıklarını ya da diğer bir ifadeyle borç defterinin risk ağırlığı için daha kapsamlı bir sistem oluşturur. Beş risk kategorisi bankanın bilançosundaki tüm varlıkları kapsar. Üçüncüsü “Standart Oran Hedefi” Basel I Uzlaşısının birinci ve ik-inci başlıklarını birleştirir. Bir bankanın risk ağırlıklı varlıklarının % 8’inin Tier 1 ve Tier 2 sermaye rezervleri tarafından teminat altına alınmasıyla uluslararası bir standart oluşturur. Hatta Tier 1 Sermayesi bankanın risk ağırlıklı varlıklarının % 4’ünü kapsamalıdır. Basel komitesine üye tüm ülkel-erdeki uluslararası bankaların sigorta-destekli mevduatlarındaki kredi riskine karşı koruma için “minimum yeterlilik” oranı olarak görülür. Dördüncüsü ise, “Geçiş ve Uygulama Anlaşmaları” Basel Uzlaşısının uygulama aşamalarını düzenlemektedir. Basel uzlaşısının takip edildiğinden emin olmak ve Basel Komitesi Bankalarının uzlaşı standartlarına dört yıllık bir periyodun üzerinde uyum sağlayabilmesi için her ülkenin merkez bankasından güçlü bir gözlem ve uygulama mekanizması oluşturmaları beklenmektedir (Balin, 2008:3-4).

Basel I kriterlerinin en temel esası, kredi verilecek olan müşterinin kredi riski açısından sermaye yükümlülüğünün OECD ülkesi olup olmama kriter-ine göre belirlenmektedir. Kredilendirmede OECD ülkesi olanlar lehkriter-ine kredi kolaylıkları sağlanması esası geçerli olmuştur. Basel I kriterleri ile bankaların krizlere ve finansal kırılganlığa karşı dayanıklılığını artırmak üzere ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla uymaları gereken temel kriterler belirlenmiştir. Basel I kriterler, bankaların kredi verirken belirli esasları uygulamasını ve risk üstlenme katsayılarının belirli bir değerin üstünde olmamasını öngörmekte-dir. Aynı zamanda, bunları temin etmek için bankaların sermaye yeterliliğinde uluslararası standartlar belirlenmiştir. Basel I (Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı), Uluslararası bankacılık sisteminin sağlamlığının ve istikrarının güçlendirilm-esine ve uluslararası alanda faaliyet gösteren bankaların arasındaki rekabetin geliştirilmesine yardımcı olmuştur. Ancak, finansal piyasalar zaman içinde

(6)

önemli ölçüde gelişmiş ve dünya finansal sistemi dikkate değer ölçüde ekono-mik türbülansa maruz kalmıştır. Ayrıca Basel I’in bankaların risk düzey-lerini tam olarak yansıtmaması, düzenlemenin yarattığı farklılıklar nedeniyle oluşabilecek arbitrajı engelleyememesi, operasyonel risk gibi bazı riskleri içermemesi ve OECD ülkesi kriterinin yol açtığı rekabet eşitsizliği nedeniyle bankalarda yeterli sermaye ve risk yönetimine sahip olunması veya bankacılık sisteminin güven ve sağlamlığının temin edilmesi hususunda yetersiz kalmış ve yeni bir düzenleme ihtiyacı hasıl olmuştur. Nitekim 1988 yılında kabul edilen Basel I kriterleri 2004 yılında yerini Basel II kriterlerine bırakmıştır (Arslan, 2007:51-52).

Temmuz 2004 yılında tamamlanan ve genelde Basel II olarak bilinen “Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslararası Düzeyde Bir-biriyle Uyumlaştırılması” üzerinde gözden geçirilmiş çerçeve, iki açıdan dönüm noktasıydı. Birincisi; ihtiyatlı denetim için merkez olan minimum sermaye gerekliliği tamamen gözden geçirilerek finansal olarak önemli ül-kelerde uygulanan bankacılık düzenlemesinin temel yönteminde büyük bir değişikliği beraberinde getirmiştir. İkincisi; uluslar arası koordinasyon ve uyumlaştırma düzenlemelerinde bir uygulama olarak alternatifsiz oluşudur (Tarullo, 2008:1).

Ulusal ve uluslararası banka sisteminin istikrarını garantilemek için tesis edilen Basel II “üç bölümde” incelenmelidir;

• Finansal kurumlar için minimum sermaye gerekliliği,

• Bir kurumun iç değerlendirme süreci ve sermaye yeterliliğinin yönetsel denetimi,

• Yönetsel çabalar için bir bütün olarak pazar disiplinini güçlendirmede kamuoyunu aydınlatmanın etkili olarak kullanılması (EU Financing Group, 2004:2).

Basel II kriterleri özü itibariyle, bankaların, bilançolarında faaliyet nedeni-yle taşıdıkları finansal riskleri (kredi riski, faiz riski, kur riski, likidite riskleri-ni de içeren piyasa riski) ve operasyonel riski telafi edecek kadar bir sermaye bulundurmalarını öngörmektedir (Eken, 2008:58).

(7)

Kasım-Aralık 2010

Basel II’ye göre minimum sermaye gereksinimi şu şekilde formüle edilir. Tier1 + Tier2 + Tier3

8

Kredi Riski + Likidite Riski + Operasyonel Risk

Tier 1 Sermaye = Ödenmiş Sermaye +Dağıtılmamış Kar + Yedek Akçeler Tier 2 Sermaye = Gizli Yedekler + Yeniden Değerleme Karşılıkları + Batık Kredi Karşılıkları

+ Hibrit (Sermayeye Dönüştürülebilir Borç)+Sermaye ve Sermaye Benzeri

Borç (Subordinated Debt)

Tier 3 Sermaye = Tier 1 Sermaye ve Sermaye Benzeri Borcun karışımından oluşmaktadır (Eken, 2005:11).

Tier 1 Tier 1 + Tier 2

%4 %8 , Tier 1 Tier 2 Kredi Riski , Kredi Riski

Basel I ve Basel II arasındaki en temel farklılıklardan biri Basel I’de yer alan kredi riski açısından sermaye yükümlülüğünün OECD ülkesi olup olmama kriteri prensibine dayanan “klüp kuralı” Basel II ile birlikte sona ermektedir. Bunun yerine ülkenin uluslararası derecelendirme notunu esas alan bir sistem getirilmesidir. Bankalar kredi ve piyasa riski dışında pek çok diğer riske de maruz kalmaktadırlar. Bankalarda Basel II ile birlikte kredi ve piyasa riskine ek olarak operasyonel risk için de sermaye ayırma yükümlülüğü getirilmiştir. Basel II bankaların sermaye yeterliliklerini kendilerinin değerlendirmesini öngörmektedir. Ancak bankanın kendi değerlendirme süreci ve sermaye yeterliliğinin, risk profile ve genel stratejisi ile uyumu bankacılık denetim oto-ritesi tarafından denetlenecek ve değerlendirilecektir. Bu prensip sayesinde, gözetim ve denetim otoritesinin bankanın sermaye riskini karşılamakta yeter-siz kalması durumunda erken müdahale kabiliyeti kazanmasını amaçlanmıştır. Basel II ile birlikte gündeme gelen bir başka konu ise Basel II’ye ilişkin detaylı bilgilerin bankalar tarafından piyasaya zamanında açıklanma zorunluluğudur. Bir başka yenilik ise bir bankanın aktif ve bilanço dışı hesaplar nedeniyle mar-uz kalınan kredi riskinin azaltılması amacıyla kullanılan kredi riski azaltma teknikleridir (Mercan, 2006:21-23).

(8)

3. 2007–2008 KRİZİNİN NEDENLERİ GELİŞİM SÜRECİ VE ETKİLERİ

İki önemli gelişme 1990’ların sonunda ve 21. yüzyılın başlarında kredi genişlemesi için destekleyici bir ortam oluşmasını sağlamıştır. Birincisi, alışılmadık biçimde sakin (Büyük Rahatlama olarak bilinen) makro ekono-mik şartların küresel birikimlerin gelişen ve petrol ihracatçısı ülkelerden akışıyla birleşmesi daha düşük uzun dönemli faizlere ve makro ekonomik dalgalanmaların azalmasıyla sonuçlanmıştır. İkincisi ise ipotekli kredilerdeki menkulleştirmenin genişlemesinin sonucu olarak daha yüksek verim ve iyi dereceli karmaşık finansal varlıklar türetilmiş olmasıdır (Mizen, 2008:533).

Yurtdışından özellikle Asya ülkelerinden büyük miktarda sermaye girişi ve ABD Merkez Bankasının gevşek faiz oranı politikasını benimsemesi nedeniyle ABD’de düşük faiz oranlı bir ortamı oluşmuştur. Asya ülkeleri 1990’ların sonunda Güneydoğu Asya krizinden aldığı bir dersle, hem ihra-cata uygun seviyede döviz kurunu sabitlemek için hem de kendi para birim-lerinin dolar karşısında değer kaybetmesinden korunmak için ABD men-kul kıymetlerini satın aldılar. ABD Merkez Bankası internet balonunun patlamasının ardından deflastonist dönemden çekindiği için konut balonunun takviyesini etkisizleştirmedi. Ve aynı zamanda bankacılık sistemi önemli bir dönüşüme maruz kaldı. Verdiği borçları ödenene kadar elinde tutan gelenek-sel bankacılık modeli, borçların havuzlanıp dilimlendiği ve menkulleştirme yoluyla yeniden satıldığı “yarat-dağıt” bankacılık modeline dönüştü. Bu yeni menkul kıymetlerin türetilişi yurtdışından büyük oranda sermaye girişine olanak sağladı (Brunnermeier, 2009:78).

2007’de finansal kâğıtların hacminin nispeten düşüşü ve sonradan toparlanışı çok ilginçtir. Yani bu durum yatırımcıların krizin erken evrelerinde finansal sistemin sağlığının tamamen risk altında olduğunu düşünmediğinin göstergesidir. Varlığa dayalı senetlerin içinde menkulleştirilmiş varlıkların büyük çoğunluğu gibi sadece ikinci derece kredilerle bağlantılı varlıklar “zehirli” olarak addedilmiştir. Bir yıl sonra Eylül 2008’de Lehman Brothers iflasını ilan ettiğinde krizin ikinci derece ipotek kredisiyle ilgisi olsa da olmasa da diğer finansal kurumlara yayıldığı ortaya çıkmıştır. Çöküşün ardından

(9)

fin-Kasım-Aralık 2010

ansal piyasalardaki belirsizlik son evresine ulaşmış ve bu yüzden yatırımcılar tüm finansal kâğıtlardan çekinir duruma gelmişlerdir (Garriga and Sekeris, 2008:5).

Eylül 2008’de patlayan küresel finansal kriz tüm dünyada ekonomileri resesyona sürüklemiştir. Krizin tohumları menkulleştirilen ürünlerin ve ikinci derece ipotek kredilerinin erimesinin ardından 2007’nin ortalarında doruğa ulaşan kredi patlamasıyla ekilmiştir. Finansal kurumların sağlığı hakkındaki endişeler Lehman Brothers ve Washington Mutual’ın başarısızlığının ardından bankacılık paniğine dönüşmüş ve hükümet Fannie Mae, Freddie Mac ve AIG’nin yönetimine el koymuştur. Paniğin Eylül’ün ilk yarısında yatışmasına rağmen hükümetin likiditeyi ve finansal sektörün borç ödeme gücünü teşvik etmek için çeşitli faaliyetlerinden sonra, birçok varlık sınıfında ve mallarda fiyatlar sert bir şekilde düşmüş, birleşme ve banka borçlanmalarının maliyeti önemli ölçüde yükselmiş ve finansal piyasaların fiyat dalgalanmaları nadiren, belki de hiç görülmemiş bir seviyeye yükselmiştir (Ivashina and Scharfstein, 2008:2).

Bankacılık sektöründe iki eğilim krizin temelinde yatan konut çılgınlığı ve borçlanma balonuna önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Birincisi bankalar borçlarını ellerinde tutmak yerine “yarat-dağıt” modeline yönelerek borçları yeniden paketlemiş ve onları diğer finansal yatırımcılara dağıtmıştır böylece üzerlerindeki riski atmışlardır. İkincisi bankalar giderek artan oranda daha kısa vadeli borçlanma enstrümanlarıyla kendilerini finanse etmişlerdir. Bu değişiklik bankaları özellikle likidite fonlamasını kurutmaya maruz bırakmıştır (Brunnermeier, 2009:78). Krize neden olan ticaret ve yatırım bankaları, hem bilânço dışı araçlara likidite destekleri verilmesi yoluyla hem de artan repo finansmanı yoluyla, ağır bir şekilde vade uyuşmazlığına maruz kalmıştır. Likidite fonlamasındaki herhangi bir azalış, finansal sistem için önemli ölçüde baskıya neden olmuştur. Yaşanan süreçte yapılandırılmış finansal ürünler farklı yatırımcı gruplarının ihtiyaçlarını karşılayabilir ve risk, riski taşımak isteyenler ve diğer piyasa katılımcıları arasında yayılabilirdi (Brunnermeier, 2009:80).

Bankaların muhtemel karşılaşabilecekleri zararların hacmiyle ilgili belir-sizlikler bankalar arası piyasalarda bir bölünme yaratmıştır. Bankalar karşı

(10)

banka riski hacminin korkusuyla diğer bankalara borç veremezlerdi. Çünkü borçlanan bankaların ortaya çıkarılmamış kayıpları varsa diğer bankalardan aldıkları borçları geri ödeyemeyebilirlerdi (Mizen, 2008:541).

Finansal kriz yönetiminin amacı reel ekonomi üzerinde olumsuz etki yaratabilecek yerel ya da uluslar arası finansal istikrarsızlığı önleyecek yollar aramak olmalıdır. Bunu yaparken de yetkililer devlet bütçesi ve gereklerine müdahale etkisi konusunda mümkün olduğunca dikkatli olmalıdırlar. Müda-haleler konusunda özellikle şu hususlara dikkat edilmelidir;

Finansal kurumların ihtiyatlı davranmaları için teşvik edilmesi, •

Gerekli olduğunda finansal istikrarı korumak için kamu sektörünün •

müdahalelerini ve özel sektörün çözüm önerilerinin teşvik edilmesi, Basel uzlaşısının ruhundaki uluslar arası sahada rekabetçi bir sevi-•

yenin devam ettirilmesi (Financial Stability Forum, 2009:2).

Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) – küresel düzenlemeler ve denetim komitesi- Finansal İstikrar Forumunda bankaların ellerindeki varlığa dayalı menkul kıymetlerin (ABCP) ve teminatlı borç senetlerinin (CDO) bankalar için daha maliyetli hale getirilmesi için kuralların değiştirilmesi gerektiğine ilişkin hazırladığı raporla “Piyasa ve Kurumların Direncini Artırma” öneri teklifinde bulunmuştur. Bu bahsedilen düzenlemelerle başarılacağına değinilmiştir. Bunlar;

Basel II’de karmaşık yapılı finansal ürünler için belirlenmiş sermaye •

yeterlilik kurallarının altındaki sermaye gereksinimlerinin artırılması, Bankaların bilançolarında satış için bekleyen depolanmış varlıklar •

için ek gereksinimlerin oluşturulması,

Bankalar tarafından kanal açılmasına yönelik likidite tamponu için •

sermaye gereksinimlerinin güçlendirilmesidir.

Bu adım sevindirici bir gelişmedir, ancak Wyplosz (2008) de belirttiği gibi risk alma söz konusu olduğunda düzenlemeler, riski piyasanın bir bölü-münden dışına atmak için yardımcı olabilir, fakat risk tipik olarak piyasanın başka bir bölümünde yeniden ortaya çıkacaktır. Bankalar düzenlendiğinde kontrolsüz ortamda riski tahmin etmek için banka dışı araçlar ortaya çıkacaktır ve eğer düzenlemeler onların üzerinde de etkiliyse o zaman düzenlemelerden

(11)

Kasım-Aralık 2010

kaçınmak için yeni araçlar keşfedilecektir. Finansal piyasaların yenilik için güçlü cesaretlendiricileri vardır, bu yüzden düzenleme yapanların, düzen-ledikleri finansal kurumlarla uyumunu sağlamak için yüksek getiri peşinde risk alınan alanların fark edilmesine yönelik daha fazla çaba harcamaları ger-ekir ve bu finansal aracılık sürecini boğmadan yapılmalıdır.

4. 2007–2008 KRİZİ SONRASI NORMALLEŞMEYE YÖNELİK ARAYIŞLAR: BASEL III

Basel komitesi 2008 baharında revize edilen taslağın “subprime” krizinin ortaya çıkardığı riski kapsamak için yeterli olmayabileceğini dolaylı olarak kabul etmiştir. Bu kriz Basel II hakkında iki daha temel soruyu aydınlatmıştır. Birincisi, revize edilen taslakta birleştirilmiş sermaye düzenlemelerinin me-todu temel olarak yanıltıcı mıydı? İkincisi, Basel II yaklaşımı yerel düzenle-meler için bir örneklem olabileceğini gösterse bile bu çabalar kapsamlı olarak sermaye kurallarının uluslar arası düzeyde uyumlaştırılmasına ve denetim pratiğine yararlı ve uygun muydu?

Basel komitesi krizin ardından likidite riskine daha fazla önem verilm-esi gerektiğini kabul etmiştir. Pek çok bankanın bilanço dışı varlıklarıyla il-gili yaşadığı talihsiz deneyim- bir banka için böyle varlıklardan kaynaklan-an gerçek risk bu varlıkları desteklemek için bkaynaklan-ankkaynaklan-anın sözleşmeden doğkaynaklan-an yükümlülüğünü aştığı için- itibar riskinin daha ciddiye alınması gerektiğini göstermiştir. Krize karşı önerilen belki en ilginç ve geniş kapsamlı cevaplar belli finansal ürünlerin kullanımının kısıtlanmasına odaklandı. Krizden sonra mortgage ve mortgage türevi ürünler daha önce olduğundan daha fazla düzen-lemeye tabi tutulacaktır. Düzenleyiciler ve bankalar tahvil gibi diğer alter-natiflerin düşünülmesini de kapsayacak geniş bir ölçüde menkulleştirmeyi yeniden değerlendirmiştir. Bazı piyasa katılımcıları finansal kurumların piya-sa düşüşteyken oluşturdukları riski karmaşıklaştıran yüksek oranda spekülatif finansal araçlar oluşturma ve ticaretini yapmalarının gerekli olup olmadığı konusunda kendilerini sorguladılar. Nihai denetim banka ürünlerine önemli kısıtlamalar ve yasaklar getirse bile bu ürünlerin kullanımlarının dikkatle in-celenmesi gerekecektir (Tarullo, 2008, 260).

(12)

Küresel banka sistemi krize yetersiz bir seviyede yüksek kaliteli sermay-eyle girmiştir. Bu yüzden bankalar öz kaynak altyapılarını krizin ortasında yani bunu yapabilecekleri en zor dönemde yeniden inşa etmekte zorlandılar. Tüm kurumların sermaye kalitelerini karşılaştırmak ve tamamen belirlemek için piyasalara imkân sağlayacak açıklama eksikliği ve yetki alanı sermaye tanımlamasında yaşanan kararsızlık krizi ortaya çıkarmıştır. Basel komi-tesi Temmuz 2010 da yeni sermaye tanımı konusunda anlaşmaya varmıştır. Daha yüksek kalitede sermaye, zararı daha fazla emebilen kapasite olarak tanımlanmıştır. Yani bankalar baskı dönemlerinde daha dayanıklı olmalarını sağlayan daha güçlü bir yapıya kavuşacaklardır.

Bu yeni tanımlamanın anahtar unsuru bankaların ortak öz sermayeleri-nin bileşimi –ortak sermayesermayeleri-nin- en yüksek kaliteye ulaştırılmasına daha fa-zla odaklanılmasıdır. Kredi kaybı ve kredi değerinin düşürülmesi bankaların öz sermayesinin bir parçası olan elde edilmiş gelirlerden oluşur. Bu yüzden komite düzenleyici sermaye kesintilerini mevcut uygulamada olduğu gibi ortak sermayeden almaktansa Tier 1 veya Tier 2 sermayesinden alınmasını gerektiren daha sert bir tanımlama benimsemiştir. Sonuç olarak artık banka-lar için düzenleyici kesintilerin net sınırlı ortak sermayeyle Tier 1 sermaye oranlarını güçlü göstermeleri imkânsızdır (Basel Committee on Banking Su-pervision, 2009:2).

Basel III bankacılık sektörünün risk yönetimi, denetimi ve düzenlem-esini güçlendirmek için Basel Komitdüzenlem-esinin Bankacılık Denetimi tarafından geliştirilen önlemlerin kapsamlı olarak yeniden düzenlenmesidir. Bu önlem-lerin amacı; Kaynağı ne olursa olsun finansal ve ekonomik baskılardan doğan şokları emebilecek güçte bankacılık sektörünü geliştirmek, Risk yönetimi ve denetimini geliştirmek, Bankaları şeffaflık ve kamuoyunu aydınlatmaları ko-nusunda güçlendirmektir.

Bu reformlar; Birinci olarak baskı dönemlerinde bireysel bankacılık kurumlarının direncini artıracak banka seviyesinde ya da mikro ölçek-teki tedbirlerin alınması ve düzenlemelerin yapılmasıdır. İkinci olarak ise bankacılık genelinde artabileceği gibi konjonktürle paralel olarak kuvvetlene-bilecek sistem çapındaki risklere yönelik makro düzeyde önlemler alınmasını

(13)

Kasım-Aralık 2010

Bu iki denetim yaklaşımı tamamlayıcıdır, çünkü daha büyük bireysel bankacılık seviye dirençleri daha geniş sistem şokları riskini azaltacaktır (http://www.bis.org/bcbs/basel3.htm).

Tablo-1: Sermayeye İlişkin Düzenlemeler

Sermaye Çerçevesi, Sermaye Gereksinimleri ve Tamponlara İlişkin Düzenlemeler (%) Ortak Özsermaye (Kesintilerden sonra) Tier 1 Sermaye Toplam Sermaye Minimum 4,5 6 8 Koruma tamponu 2,5 Minimum ilave koruma tamponu 7 8,5 10,5 Konjonktüre karşı koruma tampon aralığı (Ortak Ö sermeye yada zararı tamamen emebilecek sermaye) 0- 2,5

Kaynak: BIS (2010)- http://www.bis.org/press/p100912a.pdf (e.t.01/12/2010)

Ortak sermayeyi ve daha sıkı kurallara bağlı diğer kalifiye finansal araçları içeren Tier 1 sermaye gereksinimi % 4’ten % 6’ya çıkarılacaktır. Zararı tamamen emen sermaye yada ortak özkaynağın % 0- % 2,5 aralığında konjonktüre karşı tampon görevi görecek nitelikteki sermayesi ulusal şartlara göre uygulanacaktır. Konjonktüre karşı tamponun amacı toplam kredi büyüklüğünün arttığı dönemlerde bankacılık sektörünü koruma amacıyla daha geniş makro düzeyde tedbirler alınmasını sağlamaktır. Herhangi bir ülke

(14)

için bu tampon sadece sistemde geniş ölçüde riski artıran aşırı kredi büyümesi gerçekleştiğinde uygulanacaktır (http://www.bis.org/press/p100912.htm).

5. BASEL III UYGULAMA SÜRECİ

Denetim kurulu yöneticileri ve başkanları yeni standartların uygulanması için geçiş anlaşmaları konusunda mutabakata varmış ve anlaşmışlardır. Bu anlaşmalar bankacılık sektörünün ekonomiye borç desteği sağlarken ser-maye artırımı ve makul gelirler yoluyla daha yüksek serser-maye standartlarını karşılayabileceğini garantilemek için yardımcı olacaktır. Bu geçiş anlaşmaları aşağıdaki tabloda özetlenmiştir (http://www.bis.org/press/p100912.htm).

(15)

Kasım-Aralık 2010

T

ablo-2: Basel III Uzlaşı Geçiş Aşamaları Kaynak:

BIS (The Basel Committee’s response to the financial crisis: report to the G-20) derlenmiştir

. Ekim 2010.

ANLAŞMALARD

AKİ AŞAMALAR

Gölgelendirmeler geçiş dönemini göstermektedir

.(T

üm tarihler 1 Ocak ile başlar)

2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 As of 1 Jan uary 2019 Kaldıraç Oranı Denetimsel Gözetim

Paralel Geçiş 1 Ocak 2013 - 1 Ocak 2017

Kamuoyuna Açıklama 1 Ocak 2015’ten başlar

1.Sütuna geçiş

Minimum Ortak Özsermay

e Oranı 3,5% 4,0% 4,5% 4,5% 4,5% 4,5% 4,5% Sermay e Koruma T ampon u 0,625% 1,25% 1,875% 2,50%

Minimum Ortak Özsermay

ey e ila ve sermay e k oruma tampon u 3,5% 4,0% 4,5% 5,125% 5,75% 6,375% 7,00%

Phase in of deductions from CET 1 (including amounts exceeding the limit for DT

As, MSRs and financials)

20% 40% 60% 80% 100% 100%

Minimum Tier 1 Sermay

e 4,5% 5,5% 6,0% 6,0% 6,0% 6,0% 6,0% Minimum T otal Sermay e 8,0% 8,0% 8,0% 8,0% 8,0% 8,0% 8,0%

Minimum toplam sermay

ey e ila ve k oruma tampon u 8,0% 8,0% 8,0% 8,625% 9,250% 9,875% 10,5% Tier 1 y

ada Tier 2 sermay

elerini artık merk ez olarak belirlemey en sermay e araçları 2013’den başlay

arak 10 yıllık süreçte giderek yürürlükten kaldırılacak

Likidite Karşılama Oranı

Gözetim

Süreci Başlar

Asgari

standartların

yerine getirilmesi

Net İstikrarlı Finansman Oranı

Gözetim

Süreci Başlar

Asgari standartların

yerine

(16)

6. KOBİLER AÇISINDAN BASEL III’ÜN DEĞERLENDİRİLMESİ

Basel III ile gelen kurallar temel olarak, bankaların ne ölçüde risk üstle-nebileceklerini düzenlemiştir. Kredilerin “risk sınıfları” konusunda kesin kurallar getirmiştir. Bankaların kredileri risk sınıflamasına göre “yüksek risk-li” saydıkları alanlara ayıracakları karşılık da yüksek olacağından bu alan-lara daha az kredi verme uygulamasına gitmek kaçınılmaz bir durum oalan-larak karşımıza çıkacaktır. Banka kredi talep eden “riskli” sınıftaki şirketlere, ya kredi vermeye yanaşmayacak, ya da ayıracağı karşılığın kaybettireceği marj kadar daha da fazla faiz isteyecektir. Özellikle KOBİ’lerin zaten kısıtlı olan kredi olanaklarının daha daralacağı bu durumun beraberinde getirdiği bir fin-ansal gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. KOBİ’ler açısından en önemli ve endişe edilmesi gereken ise sermaye yeterlilik oranlarının hesaplanmasında kullanılacak risk ağırlığının, yani kredilerin taşıdıkları risklerin bankalarca belirlenecek olmasıdır. Bu durum KOBİ’ye daha maliyetli fon kullandırımını beraberinde getirmiş olacaktır. Diğer bir yönden olaya bakıldığında ise banka-lar, daha güçlü ve büyük işletmelere açtıkları kredileri “düşük” ve KOBİ’lere açtıkları kredileri de “yüksek” riskli olarak belirlemeleri en kuvvetli ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir uygulama hem KOBİ’lerin zaten düşük olan krediye erişim imkânlarını daha da azaltacak ve kredi maliyetlerini de yükseltecektir. Bankaların riskten kaçmak için kredi musluklarını kısmaya başlayacak olmaları da diğer önemli bir sonuç olup bu durum doğrudan makro anlamda büyümenin önündeki en önemli engeli oluşturacaktır.

7. TÜRK BANKACILIĞI AÇISINDAN BASEL III

Basel III kurallarının bankacılık sistemi üzerinde ulaşmaya çalıştığı esas hedef ABD ve Avrupa bankalarının sermaye kalitelerinin artırılması ve ekonomik kriz dönemleri için sermaye yedeği bulundurmaları olarak ifade edilebilir. Mevcut ana sermaye (Tier-1) ve katkı sermaye (Tier-2) tanımlarına ilave olarak ‘’common equity’’ (adi hisse senedi sahiplerinin dikkate alındığı ana sermaye yapısı) tanımı getirilmiştir.

Ayrıca tüm sermaye bileşenleri (common equity, Tier-1 (Ödenmiş ser-maye, dağıtılmamış kar ve yedek akçelerden oluşur), total capital) için

(17)

Kasım-Aralık 2010

tutturulması gereken minimum sermaye oranları ayrı ayrı belirlenmiştir. Buna göre bankaların ‘common equity’ sermaye oranlarının asgari % 4,5, ana ser-maye yeterlilik oranlarının ise % 6 olması gerekecektir. Toplam serser-maye yeterlilik oranında ise bir değişiklik yapılmamıştır (% 8). Ayrıca bankaların bu oranların üzerine kriz ortamlarına karşı güvence olarak % 2,5 oranında sermaye yedeği tutması gerekecektir. Bu durumda ‘common equity’ yeterlilik oranı % 7 olmaktadır. Sermaye yedeği de dikkate alınınca toplam sermaye yeterliliği için bu oran % 10,5 olacaktır.

Türk bankaları için sermaye yeterlilik oranı ve ‘common equity’ yeterlilik oranı arasındaki fark çok azdır. Konu daha çok Avrupa ve ABD’deki bankalar açısından önemlidir. Çünkü onların sermaye bileşenleri içinde ‘common eq-uity’ sayılmayan ancak toplam sermayede yer alan tutarlar oldukça yüksektir.

Türk bankacılık sektörünün, borç/sermaye yapısını gösteren kaldıraç oranlarının düşük olması, sermayenin büyük ölçüde ana sermayeden oluşması, BDDK’nın % 12 minimum Sermaye Yeterliliği Rasyosu uygulaması, fonlamanın ağırlıklı olarak mevduat ile sağlanmasından dolayı yabancı bankalara kıyasla daha az etkilenecektir. Dolayısıyla bu yeni düzenleme Türk bankaları açısından çok önemli bir değişiklik getirmiştir denilemez. Hatta Türk bankalarının sermaye yeterliliği rasyolarının çok daha yüksek olduğu bile söylenebilir. Ancak Avrupa bankalarının bu mevzuata uyum için ‘com-mon equity’sini artırması veya aldıkları riskleri azaltmaları kesinlikle bir zaru-rettir.

SONUÇ

Basel III uygulamasının, Basel II gibi sermaye gereksinimi hesaplanma usulünü tümden değiştiren bir devrim değil, Basel II’nin özellikle son fin-ansal krizdeki gözlemlenen eksikliklerini tamamlayan bir “ek düzenlemeler seti” niteliğinde olduğu söylenmelidir.

12 Eylül 2010 tarihi itibarıyla kamuoyuna açıklanan kurallar etkileri itibarıyla ciddi finansal sonuçlara yol açsa da sermaye yeterliliği hesap-lama felsefesinde önemli sapmalar meydana getirmemektedir. Yeni kurallar setinde, mevcut özkaynak ve sermaye yeterliliği hesaplamasında önem arz

(18)

eden sermayenin niteliğinin ve niceliğinin artırılmasına ilişkin standartlar ile dönemselliğe bağlı olarak kullanılacak ilave sermaye tamponu oluşturulması gibi başlıklar mevcuttur. Bahsi geçen hususlara ilave olarak daha önce Ba-sel II uygulamalarının en büyük eksikliği olarak görülen likidite yeterlilik ve risk bazlı olmayan kaldıraç oranları gibi hususlarda yeni düzenlemeler ihdas edilmiştir.

Basel III ile kaynağı ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı bankacılık sisteminin dayanıklılığının artırılması, kurumsal yönetişim ve risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi, bankaların şeffaflığının ve kamuya bilgi verme özelliklerinin artırılması, mikro bazda yapılan düzenlemelerle bi-reysel olarak bankaların dayanıklılığının artırılması, makro bazda düzenlemel-erle finansal sistemin şoklara karşı direncinin artırılmasının amaçlanmıştır. Bu amaçların gerçekleştirilmesi için yapılan çalışmalar şu şekilde sıralanabilir.

Hâlihazırda kullanılan asgari sermayenin nicelik olarak artırılması, •

niteliğinde değişiklikler yapılması ve mevcut uygulamaya ilaveten risk bazlı olmayan, diğer bir ifadeyle muhasebesel bazlı bir asgari sermaye gerekliliği standardının getirilmesi.

Tutulması gereken sermaye ihtiyacının ekonominin çevrim dönem-•

lerine göre artırılabilmesi ya da azaltılabilmesi.

Asgari likidite oranlarına yönelik düzenlemeler yapılması. •

Alım-satım hesaplarına (Trading Book) ilişkin sermaye yeterliliği •

hesaplamalarında değişiklik yapılması.

Karşı taraf kredi riskinin (Counterparty Credit Risk) hesaplanmasına •

ilişkin değişiklik yapılması.

Uluslararası Ödeme Bankası (BIS) tarafından söz konusu değişikliklerin “Basel III” başlığı altında yayımlanmış olmasının kamuoyunda Basel II’nin tamamen yürürlükten kalktığı ve yerine Basel III kurallarının ikame edilmiş olması sözkonudu değildir. Basel III yeni finansal düzenlemelerin önemli bir parçası olsa da tek parçası değildir.

Basel III olarak lanse edilen bu yeni dönem düzenlemeleri, yasal özkay-nak hesaplamasına, finansal kaldıraca, likiditeye ve diğer konulara ilişkin düzenlemeler olmak üzere başlıklara ayrılarak incelenmesi faydalı olacaktır.

(19)

Kasım-Aralık 2010

Ayrıca Türkiye mevzuatında henüz uygulaması bulunmayan “(Çekirdek Sermaye-Common Equity)/(Risk Ağırlıklı Varlıklar-Risk Weighted Assets)” oranının artırıldığı, sermaye koruma tamponu (Capital Conservation Buffer) ve döngüsel sermaye (Countercyclical Capital) isimli oranların ihdas edildiği görülmektedir. Söz tüm konusu değişikliklerin Basel II’nin temel felsefes-inden ciddi sapmalar göstermeyen ve yükümlülükleri daha da sıkılaştıran özellikte olduğunu vurgulamakta fayda vardır. Bu yeni düzenlemelere tam uyumun sağlanmasının 2013-2019 arasındaki dönemde gerçekleştirilmesi planlanmıştır.

Basel III olarak adlandırılan yeni sermaye kuralları ile bankaların finansal yapısının güçlendirilmesi ve bir başka krizin önlenmesine yardımcı olmak için aşırı risk alımının engellenmesi amaçlanmıştır. Yeni sermaye kurallarına göre, bankaların, ellerinde tutması istenen sermayenin risk taşıyan varlıklara oranı % 7 olmalıdır. Mevcut durumda bu oran % 2’dir. Basel III, bankaların sermaye oranlarını artırmak için 1 Ocak 2013 yılından itibaren altı yıl süre tanımıştır. Üzerinde mutabakata varılan kurallar küresel sermaye standartlarındaki köklü bir değişikliktir. Kuralların uzun dönem finansal istikrar ve büyümeye önemli katkısının olacağı da kuvvetle muhtemeldir. Ama bu yeni kuralların, karlılıkları etkileyebilecek ve ekonomik büyümeyi tetikleyen borç verme oranlarını düşürebileceği ihtimali de asla göz ardı edilmemelidir.

Eğer Basel III kuralları, uzun vadede beklendiği gibi işlerse, bankaların sert piyasa şoklarına karşı daha dayanıklı hale geleceği kesindir. Ve son üç yılda görülen krizlerin benzerlerinin ortaya çıkması zorlaşacaktır. Ancak, bu kuralların diğer taraftan mali açıdan zayıf olan bankaları daha fazla ser-maye bulmaya iteceği ve üzerlerindeki baskının artmasına neden olacağı da aşikârdır.

KAYNAKÇA

Arslan, İ. (2007). “Basel Kriterleri ve Türk Bankacılık Sektörüne Etkileri”

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 18 (2007).

Balin, B.J. (2008). Basel I, Basel II and Emerging Markets: A Non-technical Analysis. USA : The Johns Hopkins University School of

(20)

Ad-vanced International Studies (SAIS). https://jscholarship.library.jhu.edu/ bitstream/handle/1774.2/32826/Basel%20I,%20Basel%20II,%20and%20 Emerging%20Markets%20a%20Nontechnical%20Analysis052008.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

Bank for International Settlements (2010). The Basel Committee’s Response to the Financial Crisis: Report to the G-20.

Basel Committee on Banking Supervision, (2009), Analysis of the Trading Book Quantitative Impact Study. http://www.bundesbank.

de/download/bankenaufsicht/pdf/basel_tbgqis3_study.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

Brunnermeier, M.K., (2009). “Deciphering the Liquidity and Credit Crunch 2007-2008” Journal of Economic Perspectives. 23, 1 (2009).

Değirmenci, N. (2003). Sermaye Yeterliliği Konusunda ve Seçilmiş Bazı Ülkelerdeki Uygulamalarının Değerlendirilmesi. TCBM Uzmanlık

Yeterlilik Tezi. Ankara.

http://www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/uzmanliktezin.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

Eken, M.H., (2005). Basel II ve Yanlış Anlamalar. Finans Klüp

http://www.finanskulup.org.tr/assets/kobi/sunum/M.Hasan.Eken.Ba-sel.II.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

Eken, M.H., (2008). “Basel II Kriterleri ve Kobilerin Finansman Olanakları”. Maliye Finans Yazıları. 22, 80, (Temmuz 2008).

EU Financing Working Group, (2004). Basel II-Capital Accords.

http://www.eicfair.com/images/EUfundingPDF/Basel%20II%20Cap-ital%20Accord.pdf (erişim tarihi:01/12/2010)

Financial Stability Forum, (2009). FSF Principles for Cross-Border Cooperation on Crisis Management.

Garriga, J.M., Sekeris, E. (2009). A Question of Liquidity: The Great Banking Run of 2008. Boston : Federal Reserve Bank of. http://www.bos.

frb.org/bankinfo/qau/wp/2009/qau0904.pdf (erişim tarihi 01/12/2010) http://www.bis.org/bcbs/basel3.htm

(21)

Kasım-Aralık 2010

http://www.bis.org/press/p100912a.pdf (erişim tarihi 01/12/2010) http://www.bis.org/about/history.htm (erişim tarihi 01/12/2010)

Ivashina, V. Scharfstein, D.(2008). Bank Lending During the Financial Crisis of 2008. (y.y.] : Harward Bussiness School and NBER.

http://faculty.chicagobooth.edu/workshops/finance/archive/pdf/Bank%20 Lending%20During%20Crisis.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

Mercan, D.İ. (2006). Basel II Kriterleri Çerçevesinde Türk Bankacılık Sektöründeki Sermaye Yeterliliği Sorununun İncelenmesi. (Yayımlanmamış

Yüksek Lisans Tezi) İstanbul, Marmara Üniversitesi

Mishkin, F.S. (2001). Financial Policies and The Prevention of Finan-cial Crises in Emerging Market Countries. National Bureau of Economic

Research.

http://www0.gsb.columbia.edu/faculty/fmishkin/PDFpapers/w8087.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

Mizen, P. (2008). The Credit Crunch of 2007-2008: A Discussion of the Background, Market Reactions, and Policy Responses. Federal Reserve

Bank of St. Louis Review.

http://research.stlouisfed.org/publications/review/08/09/Mizen.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

Tarullo, D.K., (2008). Banking on Basel: The Future of International Financial Regulation.

http://www.piie.com/publications/chapters_preview/4235/02iie4235.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

http://www.piie.com/publications/briefs/tarullo4235.pdf (erişim tarihi 01/12/2010)

(22)

Referanslar

Benzer Belgeler

Toplama Piramidinde Verilmeyen Sayıları Bulma Etkinliği 49 - Yunus KÜLCÜ Toplama Piramidinde Verilmeyen Sayıları Bulma Etkinliği 49 -

Banco di Roma, daha 1890 y~l~nda Trablusgarb'~n Italyanlar taraf~ndan i~gal edilmesine taraftar olan, bu i~gal hareketine yard~m etmek isteyen, bunun için de Italyanlardan para

Bu ifade bağımlı değişken olarak yer alırken, faktör analizinde elde edilen bulgular sonucunda; işin kendisi, ücret, terfi, amirler ve iş arkadaşları bağımsız

Elde edilen aktif karbonların en yüksek yüzey alanları, aktifleyici madde oranı 1,5 olarak alındığında gözlenmişti, bundan dolayı yöntem III ile aktifleyici madde

Postoperatif yoğun bakım ünitesindeki takiplerindeki mediastinal drenaj miktarları karşılaştırıldığında aprotinin kullanılan hastaların ilk altı saatte ortalama 286 ml daha

Çalışmada, tek açıklıklı viskoelastik malzemeli düzlem çerçeve sistemin sünme davranışının incelenmesi için, Kaya (1973) ve Kural (1977) tarafından geliştirilmiş

Bu bağlamda orta gelir tuzağına giren ülkelerin temel karakteristik özellikleri bazı veriler ışığında incelenmiş ve bu ülkelerin orta gelir tuzağından

Portföy yatırımları, tasarruf sahiplerinin uluslararası sermaye piyasalarında uluslararası politik risk, kambiyo kur riski, bilgi riski gibi ek riskleri üstlenerek,