Ali Avni ÇELEBİ: “Büyiikada". Yağlıboya.
'T S ..*
Ali Avni ÇELEBİ: “Dalgalı denizde Büyükada iskeleleri". Yağlıboya.
ij
Ali Avni ÇELEBİ, Büyükada kıyısındaki bir sandalda, gün batışını resimlerken,
'83) 1904 yılında İstanbul'da doğan Ali Avni Çele bi, mektupçıı Ahmet Suplıi Bey’iıı oğludur. İl- köğrenime, Bakırköy’deki Taş Okulu’nda baş ladı. Vefa Lisesi’ne girdi (1916). I. Dünya Sava şandan sonra Sanayi-i Nefise'ye girerek, hazır lık sınıfında Hikmet Onat'ın öğrencisi oldu. İki yıl bu atölyede eğitimini sürdürdükten son ra heykel sanatçısı arkadaşları Kenan Yontuç ve Ratip Aşir ile İbrahim Çallı atölyesine geçti. I922’de üç arkadaşıyla birlikte Münih'e gide rek Helnemann’ın atölyesine yazıldı. Bir ara Hofmann.’ın resim kurslarını izleyen Ali Avni, Münih Güzel Sanallar Akademisi’nin sınavını kazanarak bu okulda Prof. Gröber’in yanında bir yıl süreyle çalıştı. Bir yıl sonra (192.1) Berlin Akademisi’ne kaydını yaptırarak Prof. Klci- nc’ın atölyesinde kısa bir süre çalıytıysa da, da ha önce izlediği hocaların sanat anlayışının kendisine ters düştüğünü görerek Hans Hof- ınann’ın atölyesine döndü. İstanbul’a geldikten (1927) kısa bir şiire sonra Konya Kız Öğretmen Okulu’ııa resim öğretmeni olarak atandı, ancak
bu görevi bir ay kadar sürdü ve askerliğini yapmak üzere İstanbul’da Harp Akademile rine atandı. 1930’lara doğru diğer arkadaşla rıyla birlikte “Müstakil Ressamlar ve Heykel- traşlar Birliğimin Türkiye’de yenilikçi akımlan gelişmesinde öncülük görevini üstlendi. Birli ğin kurulmasını izleyen yıllarda, bugün çağdaş Türk resminde kendi adı ile birlikte anılan önemli resimleri üzerinde çalıştı. Başta “Mas keli Balo" olmak üzere, “Kırda Dinlenen Ka dın", “Pedikiircü" ve “Berber" 1928-1931 ara sının ürünüdür. Konya Erkek Öğretmen Oku- lu’ndaki görevinden ayrılarak Münih'e, Hof- mann’ın atölyesine yeniden döndü (1930). Aynı yıl, Ankara Türkocağı'nda Müstakillerin üçün cü grup sergisi yer aldı. Bu sergiyi izleyen İs tanbul’daki dördüncü sergi, bir bakıma grupun en önemli gösterisi oldu. Basında geniş yankı lar uyandıran bu serginin arkasından Ali Avni, I932’de Münih'ten Türkiye'ye dönerek. Güzel Sanatlar Akademisi’nde, askerlik görevi için ayrılan Refik Epikman’a vekâleten akşam kurs larını yürüttü. Ayrıca desenlerinden ve yağlı boya resimlerinden oluşan İstanbul Saray Sine ması girişindeki ilk kişisel sergisini açtı (1932). Akadcmi'deki kuşak çatışması, yani izlenimci ressamlarla yenilikçi grup arasında çıkan sür tüşmeler sonunda akademiden ayrılmak zorunda kaldı ve İstanbul Üniversitesi Arkeoloji bölü mü kadrosunda desinatörlüğe atandı (1935). 1936'da başlayan Güzel Sanatlar Akademi- si’ndeki reform hareketleri Levy’nin Resim bölümü şefliğine geçmesiyle sonuçlanınca, Alçademi’ye tekrar döndü. 1938 Temmuz ayında Levy’nin asistanı olarak başladığı yeni görevini, yaş haddinden emekliye ayrılacağı I967’ye kadar sürdürdü. Bir ara Feyhaman Duran'ın atölyesinde çalıştı. CHP’nin ressam larla yurt gezileri düzenlemesi üzerine Ali Çe lebi de beş yıl arayla iki kez. 1938’de Malat ya’da, 1943’de Bilecik’te bu yörelerde, yurt peyzajını değerlendiren çalışmalar yaptı. “Çam Korusu", "Dalgalı Deniz", "Adalardan", “Çam lık", "Portre" ve “Çocuk Portresi" adlı tablola rıyla Müstakiller Grupunun bir üyesi olarak katıldığı 6. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde BİRİNCİLİK Ödülünü kazandı (1944). 1956’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde kendi adıyla söylenen atölyenin başına geçti. 1962’de bir aylık inceleme gezisi için Münih'e gitti. Ber lin’de Çağdaş Türk Sanatı sergisini düzenledi. Tahran Sanat bienali’nde BİRİNCİLİK ödülü kazandı (1966). 29. Devlet Sergisine “A vcı"adlı tablosuyla katıldı (1968). Uzun bir aradan son ra ikinci kişisel sergisini İstanbul’da Cumalı Sa nat Galcrisi’nde düzenledi (1975). Aynı yıl Tür kiye Ressamlar Cemiyeti'nin 25. yıl sergisine resim verdi ve 1977’de aynı galeride üçüncü sergisini açtı. 8 Ekim - 3 Kasım 1980 tarihleri arasında son resimlerinden oluşan sergisini İs tanbul’da Tiglat Sanat Galerisi’nde düzenledi.
Münih’de Hans Hofmann’ın etkisi altında kalan Ali Avni, nesneleri geometrik bir düzen içinde parçalayan kübizm ile nesnelerin plan ağırlığını, derinliğini öngören konstrüktivizm (insanlık) eğilimlerinin karışımı bir teknik öğ reten Hofmanıı, desene, çizgi yapısına verdiği önemle, Ali Çelebi’ye İstanbul’da öğrendikleri ni unutturdu. 1927’de Türkiye’ye dönen genç ressam, ertesi yıl açılan bir sergide gösterdiği “Maskeli Balo "suyla büyük bir resim devrimi- nin öncüsü bilindi. “Maskeli Balo’yu Alman ya'dayken yapmıştı. Yeşil bir tahta perdenin ön ve arkasında dizilen maskelenmiş erkek ve ka dın gruplarının önünde, yerde, çıplak bir kadın yatıyordu ve bu pembe vücut, o güne kadar Türk resminde görülmemiş bir çizgi gücüyle üslûplaştırılmıştır. Maskeli Balo'dan sonra Ali Çelebi büyük çaptaki düzenlemelerini peş peşe vermiştir. “Vitrin", "Hücum", “Yaratı Er", "Ke diler", “Sebzeci”. Ali Çelebi, ANKARA SA NAT DERGİSİ’ne verdiği bir demeçte sanat düşüncelerini şöyle açıklar: “Hocalarımız kuşa ğının yetiştirdiği yıllarda lıâkim olan görüş em presyonizm idi. Bu göriis tabiatın görünüş ve in tihalarına dayanır. Ekspresyonist göriis ise kitle nin ağırlığını, planları değerlendirir. Desen, sınır çizgileri dalın serttir. İlk eserini verdiğinde bun dan ötiirü yadırgandım. Hocam Çallı İbrahim ise yendiklere açıktı. Yurda döndüğümüzde bi zimle en çok ilgilenen o olmuştu. Sanat yolculu ğu durmadan çalışmak ister, ortalama günde sekiz saat çalışmalıdır bir ressam. Sanatçı, dese ni anlayabildiği nispette pentür yapar".
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi