• Sonuç bulunamadı

Helicobacter pylori: Yeni bir gıda patojeni mi?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Helicobacter pylori: Yeni bir gıda patojeni mi?"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Helicobacter pylori: Yeni Bir Gıda Patojeni mi?

Ahmet GÜNER, Nihat TELLİ

Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Kampus, Konya-TÜRKİYE

Özet: Helicobacter pylori kolonize olduğu bireylerde başlıca aktif kronik gastrit, peptik ülser, duodenal ülser ve mide kanserinin yanı sıra birçok infeksiyonda tespit edilmiş önemli bir patojendir. Dünya Sağlık Örgütü H. pylori’yi I. sınıf karsinojen olarak sınıflandırmıştır. Bulaşma yolları kesin olarak bilinmemektedir. Gıda ve su kaynaklı bulaşmanın halen tartışmalı olduğu, infeksiyonun epidemiyolojisinde fekal-oral ve oral-oral bulaşma fikrinin daha ağır bastığı bildirilmekte-dir. H. pylori’nin canlı fakat kültürü yapılamayan (Viable But Nonculturable, VBNC) formunda uzun süre patojen özellik-lerini kaybetmeden yaşaması, sular ve kontamine sularla yıkanan sebzelerde tespit edilmesi, vakumlu veya vakumsuz paketlemenin H. pylori’nin canlılığı üzerinde çok az bir etkisinin bulunması, soğutulmuş ve dondurulmuş olarak muhafa-za edilen kıymalarda belirli bir süre canlı kalabilmesi, bakterinin taşınması ve bulaşmasında gıda maddelerinin bir vası-ta olabileceği fikrini desteklemektedir.

Anahtar Kelimeler: Gıda kaynaklı yeni patojen, Helicobacter pylori, yaşama kabiliyeti

Helicobacter pylori: Is it a New Emerging Food-Borne Pathogen?

Summary: Helicobacter pylori is an important pathogen found in active chronic gastritis, peptic and duodenal ulcers, gastric cancer and also some infections in people colonized with H. pylori. The World Health Organization has classified H. pylori as a type I carcinogen. Transmission routes have not been clearly understood yet. It has been reported that fecal-oral anda oral-oral transmission is the most important vehicle while transmission via food and water is still controversial. Survival of H. pylori for several days without losing its pathogenicity in VBNC (Viable But Nonculturable) form, its detection in water and vegetables irrigated with contaminated water, minor effect of packaging in vacuum or air on survival of H. pylori, its ability to survive for long periods of time in ground beef during frozen storage are the findings that support the idea that food and water are vehicles in transmission.

Key Words: Helicobacter pylori, new emerging food-borne pathogen, survival

Giriş

Gıda kaynaklı hastalıkların epidemiyolojisi son yirmi yılda değişmiştir (51, 63). Mevcut gıda kay-naklı problemlerin birçoğu henüz çözüme kavuş-madan, yeni ortaya çıkan patojenler ve yeniden önem kazanan patojenlerin yeni özellikler kazana-rak daha önce taşınmadığı gıdalarla taşınması bu durumun özetidir (63). Yeni ortaya çıkan gıda pa-tojenleri, geniş bir coğrafyaya uzun yıllardır yayıl-mış, fakat hastalık etkenlerinin analizi ve identifi-kasyonundaki yeni ve gelişen bilgi ve metotlardan dolayı son yıllarda tanımlanabilmiştir (67). Birçok patojen, yeni olarak ortaya çıkmış olup gıda kay-naklı patojenler arasında önemli bir potansiyele sahiptir. Bunlara örnek olarak Escherichia coli O157:H7, Salmonella typhimurium Definitive Type 104, Cryptosporidium parvum, Cyclospora cayeta-nensis, Arcobacter butzleri ve Helicobacter pylori sayılabilir (51). H. pylori, taşınma yolu tam olarak bilinmediği için henüz kesin olarak su ve gıda kay-naklı bir patojen olarak sınıflandırılmamıştır.

Sular-da mikrobiyolojik tekniklerle mevcudiyeti ortaya konulamayan H. pylori’nin mikroskobik tekniklerle belirlenmesi (31), bakterinin kokoid formlarının nehir sularında 20 günden fazla aktif kalması (58), VBNC (viable but non-culturable, canlı fakat kültü-re edilemez) formlarının su ve gıdalardan izolasyo-nunun zorluğu, vejetatif formda 104-106 kob/g, VBNC formunda ise yaklaşık 102 kob/g düzeyinde yangısal reaksiyonları başlatması, vakumlu veya vakumsuz paketlemenin H. pylori’nin canlılığı üze-rinde çok az bir etkisinin olması, soğutulmuş ve dondurulmuş olarak muhafaza edilen kıymalarda belirli bir süre canlı kalabilmesi (61) şeklinde deği-şik araştırmalarda elde edilen bulgular; bakterinin taşınması ve bulaşmasında gıda maddelerinin bir vasıta olabileceği fikrini desteklemektedir (51, 66).

Fenotipik özellikleri

H. pylori, Latince’de midenin alt kısımlarının spiral çubuğu anlamına gelmektedir (66). Gram negatif, mikroaerofilik, oksidaz, katalaz, üreaz ve H2S pozi-tif olup hippuratı hidrolize etmeyen bir bakteridir. Bakteri 30-37ºC (66), % 2-5 O2, % 5-10 CO2 içeren mikroaerobik (65) ve yüksek rutubetli ortamlarda Geliş Tarihi/Submission Date : 17.06.2011

(2)

(41, 65) optimum gelişme gösterir. 25 ºC’de gelişe-mez, 42 ºC’de gelişme değişkendir (66). H. pylori 2.5-5.0 µm uzunluğunda, 0.5-1 µm genişliğinde (14, 65) ve çoklu unipolar flagellaları ile hareketlidir (66). Mide mukoza biyopsisinden izole edilenler spiral görünümde, katı besiyerlerinde kültürü yapıl-dığı zaman bükük çubuk tarzında, katı veya sıvı besiyerlerinde kültür süresinin uzamasıyla kokoid görünümde olan bir bakteridir (14). Bakteri bükük çubuk olarak görünmesine rağmen, in vitro kültür süresinin uzaması, su, süt ve diğer ortamlarda uzun bir inokülasyon süresi geçirmesi, gıda unsur-larının yetersizliği, uygun olmayan su aktivitesi değerleri ve bulunduğu ortamda antibiyotik varlığı durumlarında VBNC formuna dönüşmekte, bakteri-nin hücre yapısı da basil görünümden kok görünü-me değişgörünü-mektedir. Kokoid formu in vitro olarak kültüre edilemediğinden ölü hücre olarak düşünül-se de, kokoid form VBNC durum olarak bilinir. Di-ğer bir ifadeyle VBNC forma dönüşmüş bakteri kokoid görünümdedir (22, 65). Kan içeren katı be-siyerlerinde 1-2 mm çaplı, pigmentsiz, yarı şeffaf koloniler oluşturduğu bildirilmektedir (33, 41). Asıl yaşadığı ortam asit özellikli mide mukozası olsa da, bakterinin nötr ortamlarda yaşadığı düşünül-mektedir. Gelişme pH’sı 5.5-8 aralıklarında kabul edilen bakteri pH 4’ün altında kısa süre yaşayabilir (65).

Bakteri ondokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren Avrupalı patologlar tarafından mide mukozası bi-yopsi örneklerinin histolojik analizlerinde bükük bakteriyel hücreler olarak bilinmesine ve dikkat çekmesine rağmen (27, 65), ilk kez 1982 yılında Warren ve Marshall tarafından insanın mide muko-zasından alınan endoskopik biyopsi örneğinden izole edilmiştir (26, 27, 28, 65, 68). İlk izole edildi-ğinde Campylobacter pyloridis (26, 27) daha sonra Campylobacter pylori olarak isimlendirilmiştir (28, 41). Bu bakterinin Campylobacter soyuna ait olma-dığını, Goodwin ve çalışma arkadaşları ortaya koymuşlar ve 1989 yılında yeni bir soy altında He-licobacter pylori olarak klasifiye etmişlerdir (28). H. pylori’yi Campylobacter soyundan ayıran temel noktalar; kını olan çoklu flagellaya sahip olması, üreyi çok hızlı olarak hidrolize edebilmesi ve yağ asitleri profilleridir (41). H. pylori’nin güçlü üreaz aktivitesinin yanı sıra, antimikrobiyel maddelere karşı duyarlılığındaki ve karbonhidrat profilindeki farklılıklar da bakteriyi Campylobacter soyundan ayırmaktadır (66). H. pylori glukozu katabolize eder, ancak diğer karbonhidratları katabolize ede-mez. Amino asitlerin (arjinin, histidin, izolösin, lö-sin, metiyonin, fenilalanin ve valin) ilave edildiği besiyerlerinde gelişebilir. Bazı suşlar gelişmeleri için bu amino asitlerin yanı sıra alanin ve serin amino asitlerine de ihtiyaç duyarlar (65).

Helicobacter soyunda, hayvanlarda varlığı kesin olarak ortaya konulan 13 tür belirlenmiştir (Tablo 1). Bu türler boyut, morfoloji, etkilediği konakçı ve kültürlerde üreyip üremediğine göre ayrılmışlardır (36). Helicobacter’in bütün türleri patojenik olmadı-ğı gibi hepsi gastrointestinal sistemde aynı derece ve tipte patolojik bozukluk oluşturmazlar. İnsanlar-da başlıca patojen H. pylori olmasına rağmen, Helicobacter heilmannii ülser hastalarının çok az bir kısmından izole edilmiştir (14, 36). H. heilman-nii, H. pylori’ye göre daha ılımlı aktif akut gastritli hastalarda tespit edilmiştir (14). Günümüze kadar üç Helicobacter türü insan bağırsaklarının alt kı-sımlarında saptanmıştır (36).

Hastalığın tablosu ve patojenitesi

Habitatı insan ve sıcak kanlı hayvanlardır (33). İnsan ve hayvanlar için patojendir. İnsanlarda bir-çok genel kronik infeksiyonda rol oynayabileceği bildirilmektedir (41). Gönüllü insanlarda minimal infeksiyon dozu 105 koloni oluşturan birim olarak bildirilmiştir. Buna karşın, antibiyotik tedavisi son-rasında tekrar ortaya çıkan infeksiyonda, dozun 10 -100 kez azaldığı bildirilmiştir (65). Farelerin mide mukozasına, vejetatif formda 104-106 düzeyinde, VBNC formunda ise yaklaşık 102 düzeyindeki H. pylori’nin kolonize olduğu ve yangısal reaksiyonları başlattığı bildirilmektedir (66).

Epidemiyolojik bulgular infeksiyonun genellikle çocukluk döneminde oluştuğunu göstersede, yan-gısal değişiklikler yaşam boyunca sürebilir (16). Ancak H. pylori’nin kolonizasyonu daima patolojik bulguların gelişmesi ile seyretmez, çünkü infekte insanların %70’nin asemptomatik olduğu bildiril-miştir (65). H. pylori’nin kolonize olduğu bireylerde aktif kronik gastirit, peptik ve duodenal ülser, mide kanseri, mukoza lenfoid doku ile ilişkili lenfoma gelişebilir (16, 21, 28, 41, 51, 65, 66). Dünya Sağ-lık Örgütü H. pylori’yi I. sınıf karsinojen olarak sı-nıflandırmıştır (31). Kronik gastrit ve peptik ülserin etiyolojisinde genellikle gelişmiş ülkelerden bildiril-mesine rağmen, gastrik karsinomla ilişkisi özellikle gelişmekte olan ülkelerden bildirilmiştir (20). Nite-kim, Chengyou ve ark. (9), mide kanseri yüksek bölgedeki çocuklarda H. pylori prevalansını %69.4, CagA üreten suş oranını ise %88.5 olarak bulur-ken, mide kanseri düşük olan bölgede ise bu oran-ları %28.7 ve %81.3 olarak bulmuşlardır. Komoto ve ark. (40), H. pylori seroprevalansını mide kan-serli hastalar (%93) ile adenomlu hastalarda (%94) kontrol grubundan önemli düzeyde yüksek bul-muşlar ve mide kanseri ve adenom ile H. pylori seroprevalansı arasında güçlü ilişki olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hisada ve ark. (32), mide kanseri ve

(3)

kronik gastiritisi olan hastalarda H. pylori’nin üre testi, histolojik ve mikrobiyolojik testlerle tespit edi-lemediğini, fakat serolojik yöntemlerle varlığının ortaya konulduğunu bildirmişlerdir.

H. pylori’nin patojenitesi tam olarak anlaşılama-mıştır (22). Patojenitesi başlıca oldukça yüksek asit ortamlarda yaşama özelliğinden kaynaklanabi-lir (36). Gerek midenin asit ortamına adapte olabil-mesi, gerekse daha sonra ürettiği bir takım meta-bolitler bakterinin patojenitesinde etkilidir. Midenin asit ortamına adapte olmada etkili olan faktörler; üreaz, müsinaz pozitif olması ve hareket kabiliyeti-dir. Virulans faktörü olan başlıca toksinler VacA, CagA, cag PAI, OMPs’dir (19).

Üreaz mide sıvısında üreyi amonyak ve bikarbonat iyonlarına ayrıştırır. Amonyak, amonyum oluştur-mak üzere su ile reaksiyona girer ve oluşan amon-yum bakterinin etrafını çevreleyen mide mukus tabakasının pH’sını yükseltir. Bu tamponlayıcı etki bakterinin yaşamasını artırır (36). Üreaz, bakteri-nin yüzeyinde ve sitoplazmasında bulunur (14, 36). İn vitro olarak sitoplazmik üreazın bakteriyi zararlı etkilere karşı koruyamadığı, ancak yüzeyde bulunan üreazın bakteriyi in vivo ve in vitro olarak asit etkisine karşı koruduğu bildirilmiştir (14). Mide epiteli mukus tabaka tarafından korunur (19). H. pylori, Vibrio cholerae’nın sahip olduğu musinaz genine benzer olan bir gene sahiptir. Bu gen muh-temelen mide mukozası bariyeri olan musinin yıkıl-masına sebep olur. Benzer şekilde Helicobacter

türleri, en önemli mide mukozası bariyeri olan mu-kus tabakasını bozar (14, 36).

Hareket, bakterinin kolonize olabilmesi için en te-mel faktörlerden birisidir (14). Midenin peristaltik hareketlerine karşı adaptasyonu, bakterinin spiral yapısı ve çok hareketli olmasına bağlanmaktadır (66).

H. pylori epitel hücrelerinde, in vitro vakuol ürettiği tespit edilen sitotoksin üretir (36). Önemli virulans faktörü olan toksinler başlıca CagA, Cag PAI, Va-cA, OMPs’dir (19). Hisada ve ark. (32), mide rahat-sızlığı olan 30 Jamaikalı hasta üzerinde yapılan mikrobiyolojik testlerde izole edilen H. pylori’nin predominant genotiplerinin CagA, VacA, slb-m1 ve iceA2 proteinlerini içerdiklerini bildirmişlerdir. H. pylori suşlarından VacA toksini ve CagA proteini oluşturanlar tip I olarak bilinmekte ve CagA ve VacA üretmeyenlere göre virulansinin yüksek oldu-ğu bildirilmektedir (36, 47). VacA virulans faktörü, insanlar ve maymunlarda tespit edilmiştir (13). Vakualizasyon oluşturan bu toksin, kronik gastritli hastaların mide epitelinin yanı sıra memeli hücre-lerinde yoğun vakualizasyonun da sebebidir (66). VacA, peptik ülser ve mide kanserinin patojenezin-de önemli virulans faktörü olarak kabul edilir. Papi-ni ve ark. (52), H. pylori’Papi-nin salgıladığı ˜88 kDa olan VacA isimli toksinin peptik ülserlerin patojene-zinde önemli bir virulans faktör olabileceğini bildir-mektedirler. CagA geni (sitotoksin ilişkili gen) en çok çalışılan H. pylori genidir (21). Lopez-Carillo Tablo 1. Helicobacter türlerinin konakçı spektrumu ve oluşturduğu patolojik bulgular (36)

Helicobacter türü Konakçı Gastrointestinal filtrat ve mide patolojisi Zoonotik

özelliği

H. pylori tip I ve II İnsan, kedi, domuz, köpek

Lenfoplazi, nötrofili, eozinofili, ülseras-yon ve insanlarda gastrik karsinom

Muhtemel

H. acinonyx Çita Şiddetli lenfoplazi, nötrofili, lenfoid folikül epitelyum erozyon

Bilinmiyor

H. felis Kedi, köpek ve insan Lenfoplazi, lenfoid nodül, nötrofili, eozi-nofili

Bilinmiyor

H. heilmannii (eski adı: Gastropirillium hominis)

İnsan, köpek, kedi, çita, primate, domuz

Lenfoplazi, netrofili, eosinofili Muhtemel

H. mustelae Gelincik Lenfotik karsinom Bilinmiyor

H. canis Köpek Karaciğer nekrozu Bilinmiyor

(4)

ve ark. (46), mide kanseri ile CagA pozitif bireyler arasında bir ilişki olduğunu bildirmişlerdir. H. pylori suşları 30 geni kodlayan 40-kb gen segmentli bü-tün halde cag patojenik adacıkları (PAI, pathogeni-city island) içerir. Bu adacıkları içeren suşlar, bun-ları içermeyenlere göre daha yüksek yangısal re-aksiyon gösterirler. Yüzey membran proteinleri (OMPs, Outer Membrane Proteins), birçok gen tarafından kodlanmaktadır. BabA toksini; SabA, AlpAB ve OipA gibi kokuşma yapıcı virulans faktör-lerini içermekte ve H. pylori’nin patojenitesinde önem arz etmektedir (19).

Bakterinin metabolitlerinde meydana gelen artış, nitratın nitrite indirgenmesini ve nitritin de amin ve amidlerle birleşmesini başlatabilir. Aminler ve amidler çeşitli gıdalar ve ilaçlar vasıtasıyla vücutta her zaman bulunabilir ve nitritlerle mutajenik ve kanserojenik özellik gösteren N-nitrozo bileşiklere dönüşebilir (66). Ancak, Lopez-Carillo ve ark. (46), mide kanseri ile nitrit ve askorbik asit alımı arasın-da bir ilişki olmadığını bildirmişlerdir.

H. pylori’nin gastirit, peptik ve duodenal ülser ve mide kanseri dışında insanlardaki değişik kronik infeksiyonların etkeni olabileceği yönünde de çalış-malar bulunmaktadır. Midenin asit ortamı, enterik patojenlere karşı önemli bir savunma bariyeri oluş-turmaktadır. Bu bariyerin gastrik mukozada oluşan lezyonlara bağlı olarak yıkılması, çocukları kolera ve tifo gibi enterik hastalıklara ve beslenme bozuk-luklarına bağlı olarak da daha duyarlı hale getir-mekte ve bu durum gelişgetir-mekte olan ülke çocukla-rında kronik olarak uzun süre devam etmesi, mal-nutrisyon, büyümede gerileme ve ölümlere yol açmaktadır (20). Hara ve ark. (30), akut miyokard infeksiyonu geçiren hastaların immunoglobulin A (IgA) titresinin, kontrol grubu ve eski miyokard in-feksiyonu geçiren hastalardan önemli düzeyde yüksek bulunduğunu, dolayısıyla H. pylori infeksi-yonlarının aktif fazında bir indeks olarak kullanılan IgA titresinin, miyokard infeksiyonlarının etiyolojik belirteci olarak kullanılabileceğini ileri sürmüşlerdir. Kusano ve ark. (43), IgA nefropatisi olan üst da-mak tonsilitli hastalarda, tekrarlayan faringotonsilitli hastalara göre H. pylori prevalansını önemli dü-zeyde yüksek bulduklarını ve üst damak tonsilitler-deki kokoid formdaki H. pylori varlığının; H. pylo-ri’nin IgA nefropatisinin antijenleri arasında olabile-ceğini ileri sürmüşlerdir.

Epidemiyolojisi Prevalans ve insidans

H. pylori’nin prevalansı; coğrafik bölge, etnik yapı, sosyo-ekonomik durum ve yaşa bağlı olarak deği-şir (21). Amerika Birleşik Devletleri’nde

yetişkinler-de %20 oranında görülen infeksiyon prevalansı, gelişmekte olan ülkelerde 5 yaşına kadar olan ço-cuklarda ve yetişkinlerde %90’ı geçmektedir (20, 22). Hastalığın prevalansı özellikle kırsal gelişmek-te olan bölgelerde, gelişmiş olan kentlere göre daha yüksek olup bu farklılığa değişik mikrobiyolo-jik çevreler ve oldukça fazla olan risk faktörlerinin yol açabileceği belirtilmektedir (65). Prevalans verilerinden, 5 yaşına kadar olan çocuklarda infek-siyon insidansının en yüksek oranda olduğu anla-şılmaktadır (20, 22).

Bulaşma kaynakları ve yolları

Bulaşma yolu kesin olarak halen bilinmemesine rağmen insan dışkısında bulunması dolayısıyla infeksiyonun epidemiyolojisinde fekal-oral ve oral-oral bulaşmanın olası olduğu bildirilmiştir (20, 65, 66). Ancak taşınması, insandan insana, zoonotik, su ve gıda kaynaklı olmak üzere muhtemelen bir-çok yolu içermektedir. Kontamine gıda ve/veya su kaynaklarına, H. pylori ile enfekte olmada önemli riskler olarak atıf yapılmıştır (20, 66).

Fekal-oral bulaşma direkt olarak genellikle enfekte kişilerden kalabalık veya hijyenik şartların yeterin-ce uygun olmadığı ortamlar aracılığı ile veya indi-rekt olarak kontamine su ve gıdalar vasıtasıyla meydana gelir (21). Thomas ve ark. (64), 3-27 aylık 23 çocuk dışkısının 9 adedinde H. pylori tes-pit ettiklerini ve hastalığın yayılmasında fekal-oral bulaşmanın önemli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fekal-oral veya oral-oral bulaşmada aile içi bulaş-manın önemi de vurgulanmıştır. Malaty ve Nyren (48), çocukluğun ilk yaşlarında H. pylori infeksiyo-nunun taşınmasında annelerin önemli rol oynadığı-nı bildirmişlerdir. Drumm ve ark. (12), H. pylori ile kolonize olmuş 34 çocuğun ebeveynlerinin 25’in-de, kolonize olmamış 33 çocuğun ebeveynlerinin 8’inde H. pylori’ye karşı antikor tespit ettiklerini, kardeşlerinin 22 tanesinin H. pylori ile kolonize olduğunu ve bunların 18 adedinin antikor taşığıdını saptamışlardır.

Oral-oral bulaşma, dental plaklar ve salyada H. pylori DNA’sının PCR ile saptandığı (21) önemli bir bulaşma kaynağıdır (65). Ferguson ve ark. (18), dokuz hastanın bir tanesinin ağız sıvısından H. pylori üretildiğini bildirmişlerdir. Krajden ve ark. (42), 71 hastanın dental plaklarında ve salyası ile mide endoskopisi neticesinde 29 (%40.8) mide biyopsi örneğinde H. pylori tespit edildiğini, bir dental plakta H. pylori üretilmesine rağmen salya-dan tespit edilemediğini bildirmişlerdir. Banatvala ve ark. (2), Londra’nın doğusunda Bangladeşli okul çocuklarının dental plaklarında daha önceki çalışmalarda belirtilenlerden çok daha yüksek pre-valansta H. pylori tespit ettiklerini bildirmişlerdir.

(5)

Bakteri sayısının düşük olmasını, kültüre edilme-sindeki zorluklara bağlamışlardır.

Su kaynaklı bulaşma dünyanın birçok bölgesinden bildirilmiş ve muhtemelen fekal kontaminasyonun bir sonucudur (21). H. pylori’nin su vasıtasıyla indi-rekt olarak bulaştığına dair bulgu ve kanıtlar; su örneklerinde DNA’sına rastlanılması, kokoid form-larının suda tespit edilmesi, deneysel olarak konta-mine edilen sularda uzun süre canlı kalması ve su örneklerinden H. pylori’nin üretilmesidir (65). Ayrı-ca su kaynaklarına yapılan klorlama ve ozonlama işlemlerine E. coli’den daha dayanıklı olduğu bildi-rilmektedir. Dolayısıyla geleneksel olarak kullanı-lan indikatör mikroorganizmalar tüketicileri sular vasıtasıyla H. pylori bulaşmalarına korumada ye-tersiz kalabilir (65). Baker ve ark. (1), su dağıtım sistemlerinde normal konsantrasyondaki ozon ve klora H. pylori’nin E. coli’ye göre daha dayanıklı, buna karşın monokloramine E. coli kadar duyarlı olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca Hegarty ve ark. (31), toplam koliform veya E. coli’nin bulunmadığı sulardan H. pylori’yi izole etmişler ve geleneksel olarak araştırılan indikatör mikroorganizma sonuç-larının tüketicileri H. pylori ile karşı karşıya koy-maktan alıkoyamayacağını ileri sürmüşlerdir. Goodman ve ark. (24), nehirlerde ve havuzlarda yüzmenin yanı sıra nehir sularını içme suyu olarak kullananlarda infeksiyon riskinin arttığını bildirmiş-lerdir. Hegarty ve ark. (31), Pennsylvania ve Oh-io’da yüzey ve derin olmayan yer altı sularında mikroskobik tekniklerle H. pylori’nin varlığını sıra-sıyla %60 ve %65 olarak tespit etmişler ve sonuç-ların bu bakterinin su kaynaklı olarak bulaşabilece-ğini destekledibulaşabilece-ğini bildirmişlerdir. Rolle-Kampczyk ve ark. (57), kuyu suyu içen insanlarda infeksiyon pozitif bulunanların %80’inin H. pylori pozitif kuyu sularını kullandıklarını, dolayısıyla H. pylori ile kon-tamine suları kullanmanın H. pylori infeksiyonları-na maruz kalmada önemli olduğunu ileri sürmüş-lerdir. Karita ve ark. (38), Japonya’da kuyu suyunu kullanma geçmişi 10 yıl olan kişilerde H. pylori prevalansını %85.3, kuyu suyu kullanmayanlarda ise %25 olarak saptamışlar ve Japonya’da H. pylo-ri bulaşmasının çoğunlukla su kaynaklı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Klein ve ark. (39), Peru’da yük-sek gelirli ve şehir şebekesinden su ihtiyacını gide-ren ailelerin çocuklarında, yüksek gelirli ancak kuyu suyu kullananlara göre 12 kat daha fazla riskin olduğunu ve şehir şebeke suyunun H. pylori infeksiyonunun önemli bir kaynağı olduğunu bildir-mişlerdir. Kuyu suları, akarsular ve su dağıtım şe-bekesinin herhangi bir noktasında meydana gelen biofilm tabakalarında, birçok patojen mikroorganiz-ma gibi, H. pylori’nin varlığıda bildirilmiştir (65). Park ve ark. (53), dünyanın her tarafında su

dağı-tım sistemlerinde bulunabilecek biofilm tabakala-rında H. pylori’nin olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Linke ve ark. (45), içme sularında meydana gelen biofilmlerden kokoid formdaki H. pylori’yi tespit etmede real-time PCR’ın oldukça kullanışlı olduğu-nu ve sulardaki biofilmlerin H. pylori’nin bir rezer-vuarı veya vektörü olabileceğini bildirmişlerdir. Gıdalar H. pylori bakımından potansiyel bir kaynak olarak kabul edilmektedir (51, 66). Analiz edilen başlıca gıdalar et, süt ve sebzelerdir (65). Begue ve ark. (3), Peru’da çocuklarda H. pylori infeksiyo-nu oluşumunda cinsiyet, yoğun nüfus, içme suyu kaynakları ve evcil hayvanlarla bir arada kalmanın herhangi bir etkisinin bulunmadığını; infeksiyon prevalansının sokaklarda hijyenik olmayan şartlar-da hazırlanan gışartlar-daları sık tüketenlerde arttığını bildirmişlerdir. Araştırmacılar, hijyenik olmayan koşullarda hazırlanan gıdaların gelişmekte olan ülkelerde H. pylori’nin taşınmasında muhtemel bir kaynak olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Hayvanlar vasıtasıyla meydana gelen zoonoz bu-laşma da önem arz etmektedir. Jenkins ve Basset (36), Helicobacter infeksiyonlarının insanlara evcil hayvanlar vasıtasıyla bulaşabileceğini ileri sürmüş-lerdir. Kediler genellikle H. felis ve H. heilmannii ile enfekte bulunmuşken (36), H. pylori bazı kedilerde tespit edilmiştir (29, 36). Kedi sahipleri kedi besle-meyenlerle kıyaslandığında, kedi sahiplerinin H. pylori’ye karşı antikor taşıdıkları tespit edilmiştir (36). Handt ve ark. (29), morfolojik ve biyokimyasal değerlendirmeler ile yağ asitleri ve 16S rRNA ana-liziyle 5 kedide, histolojik muayene ile 15 kedide H. pylori saptamışlardır. Araştırmacılar evcil kediler-den H. pylori izolasyonunun, bakterinin zoonotik bir patojen olduğunu gösterdiğini ve kedilerden insanlara taşınmanın olabileceğini ileri sürmüşler-dir. Goodman ve ark. (24), koyunlarla temas halin-de olan çocuklarda infeksiyon prevalansının yük-sek olduğunu bildirmişlerdir. Nitekim Dore ve ark. (11), inceledikleri 20 koyun dokusunun %30’unda H. pylori DNA’sını tespit etmişlerdir. Dore ve ark. (10), klinik olarak mide rahatsızlığı semptomları bulunmayan koyunlarda H. pylori prevalansının % 98 olarak tespit edildiğini, pastörize edilmemiş koyun sütlerinin H. pylori infeksiyonunun taşınma-sında ara bir kaynak olabileceğini bildirmişlerdir. Dubois ve ark. (13), 26 Rhesus maymununu H. pylori spesifik immunoglobulin düzeyleri bakımın-dan incelemişler ve 13 maymunda H. pylori, 9 maymunda Gastrospirilum hominis ve 3 maymun-da maymun-da her ikisi bakımınmaymun-dan pozitif sonuçlar elde etmişlerdir. Et endüstrisi çalışanları, veterinerler ve diğer ilgili gruplarda yüksek oranlarda görülmesi; bulaşmanın hayvansal kaynaklı olabileceğine dair epidemiyolojik verileri desteklemektedir (25).

(6)

Zoonoz bulaşma yönündeki bulgulara karşın, Brown ve ark. (7), Çin’de H. pylori prevalansının yüksek olduğu bir bölgede, çocukluk ve yetişkinlik dönemleri boyunca evcil hayvanlarla temasla H. pylori prevalansı arasında bir ilişkinin olabileceğini gösteren herhangi bir bulgu olmadığını ve Çin’in bu kırsal kesiminde, evcil kedileri de içeren zoono-tik bir bulaşmanın bir yol olamayacağını ileri sür-müşlerdir. Stevenson ve ark. (60), ruminantlarda bakterinin izole edilmediğini ve elde ettikleri bu bulgunun, ruminantların gastrointestinal sistemleri-nin H. pylori’sistemleri-nin kolonizasyonu için tek mideli hay-vanların mideleri kadar uygun olmadığını göstere-bileceğini ileri sürmüşlerdir.

Ev sinekleri, gelişmekte olan ülkelerde, H. pylo-ri’nin taşınmasında potansiyel bir vektördür (20, 21). Ev sineklerinin bağırsaklarında H. pylori’yi canlı olarak taşıdıkları tespit edilmiştir (21). Ima-mura ve ark. (35), H. pylori üreyen agar plaklarına ve H. pylori içermeyen steril agar plaklarında tut-tukları hamamböceklerini dezenfekte edilmiş alet ve ekipmana, steril gıdalara ve suya bırakarak, bu aletlerin ve gıdaların H. pylori ile kontaminasyon düzeylerini incelemişler ve H. pylori’yi taşıyan ha-mamböcekleri vasıtasıyla kontamine olan gıdaların tüketilmesiyle infeksiyonun gerçekleşebileceğini ileri sürmüşlerdir.

İatrojenik bulaşmanın da infeksiyonun taşınmasın-da önemli olabileceği bildirilmektedir. Endoskopiye alınan kişilerde bulaşmanın meydana geldiği bildi-rilmektedir (25). Endoskopun kompleks yapısı ve dezenfeksiyonundaki güçlükler; endoskopik mua-yeneyi takiben insanlarda H. pylori’nin yanısıra hepatit B, hepatit C, tüberküloz ve immun sistemi baskılayan viruslar gibi değişik infeksiyöz hastalık etkenlerinin bulaşmasına yol açabilir (6).

Su ve gıdalarda canlı kalma özelliği ve bulaşma riski

Gıdaların ısıl işleme tabi tutulması, suların klorlan-ması H. pylori’nin su ve gıdalar vasıtasıyla insanla-ra bulaşma riskini azaltmaktadır. Ancak sebze ve meyvelerde olduğu gibi gıdaların çiğ olarak tüketil-mesi, yarı işlenmiş gıdalarda uzun süre yaşayabil-mesi, ısıl işlem sonrası gıdaların kontaminasyonu, suların temizlik ve dezinfeksiyonunun tam olarak yapılmaması, meyve ve sebze üretiminde insan ve hayvan dışkısının gübre olarak kullanılması ve kontamine sularla meyve ve sebzelerin yıkanması infeksiyon riskini arttıran faktörlerdir.

Gıda patojenleri gıdalar vasıtasıyla insanları enfek-te edebilmek için gıda maddelerinde uzun süre yaşamak zorundadırlar. Gıdalar vasıtasıyla H.

py-lori’nin taşınabileceğinin belirlenmesi söz konusu olduğunda; H. pylori’nin canlı kalma özellikleri, diğer bazı gıda patojenlerinde olduğu gibi, gıdada çoğalma özelliklerinden çok daha fazla önem arz etmektedir. Bu bilgi aynı zamanda H. pylori’nin infeksiyon dozunun oldukça düşük olması dolayı-sıyla da önemlidir (55).

Gomes ve Martinis (22), hijyenik kalitesi düşük suların bakterinin taşınmasında önemli bir araç olduğu ve kontamine gıdaların H. pylori’nin epide-miyolojisinde yer aldığı hipotezlerini güçlendirdiğini bildirmişlerdir. West ve ark. (69), H. pylori’nin su-larda uzun süre yaşamasının çeşitli fiziksel değiş-kenlere bağlı olduğunu ve elde ettikleri bulgulara göre H. pylori’nin çevresel sularda yaşayabileceği-ni ileri sürmüşlerdir. Shahamat ve ark. (58), sular-daki H. pylori’nin başlıca sıcaklık olmak üzere fizik-sel çevre şartlarına bağlı olarak 20-30 gün yaşaya-bileceğini bildirmişlerdir. Beneduce ve ark. (4), herhangi bir işlem görmemiş kuyu suyu, filtrasyon ve otoklavla steril edilmiş suyu H. pylori ile konta-mine ederek 5°C ve 25°C’de muhafaza etmişlerdir. Araştırmacılar hem H. pylori ve hem de E. coli’nin işlenmemiş sularda, steril edilen sulara göre daha az yaşadığını, her iki bakterinin de filtrasyonla ste-ril edilen suda otoklavda steste-ril edilene göre daha uzun süre yaşadığını, ayrıca H. pylori’nin 5°C’de bekletilen suda, daha yüksek sıcaklık derecelerin-de bekletilen sudan çok daha uzun süre yaşayabil-diğini belirlemişlerdir.

Stevenson ve ark. (60), 4.6 log10 kob/g düzeyinde kontamine edilen sığır etlerinde bu sayının karıştır-ma, parçalama ve paketleme işlemleri ile 1.3 log10 kob/g- 3.3 log10 kob/g arasında değerlere düştüğü-nü, soğutulmuş ve dondurulmuş muhafaza edilen sığır etlerinde H. pylori’nin sayısında 9 günlük mu-hafazada önemli düşüşlerin olduğunu ve saptana-bilme alt limiti olan 1 log10 kob/g seviyesinin altına düştüğünü tespit etmişlerdir. Poms ve Tatini (54), H. pylori’nin yoğurtta 1 gün, tavuk etinde 3 gün ve pastörize sütlerde 7 gün canlı kaldığını saptamış-lardır. Yamaguchi ve ark. (70), anaerobik şartlarda 15-35 gün inkübe edilen H. pylori’nin Phosphate Buffered Saline (PBS) ile yapılan ön inkübasyon sonrasında kanlı agarda ürediğini tespit etmişler-dir. Araştırmacılar bakterinin anaerobik şartlardan fazla etkilenmediğini, anaerob inkübasyon sonra-sındaki üreme üzerinde inkübasyon süresi ve bak-teri konsantrasyonunun önemli olduğunu ileri sür-müşlerdir. Nitekim Stevenson ve ark. (60), vakum-lu veya vakumsuz paketlemenin H. pylori’nin canlı-lığı üzerinde çok az bir etkisinin bulunduğunu, kıy-malardaki başlangıç H. pylori sayısının (3.3log10 kob/g), soğuk hava deposunda bekletilenlerde 6. gün sonunda 1.4 log10 kob/g’a, dondurulan

(7)

kıyma-larda ise 6. gün sonunda 0.5log10 kob/g’a düştüğü-nü bildirmişlerdir. Jiang ve Doyle (37), otoklav edil-miş ette 3 gün, otoklav ediledil-miş kıymada 3-7 gün arasında geliştiğini, fakat iyonize radyasyon ile sterilize edilmiş kıymada 7. günde gelişmediğini saptamışlardır. Buna karşın pH’nin 5.5’e ayarlan-masıyla iyonize radyasyon ile sterilize edilmiş kıy-mada 7. günde yaklaşık 2 log10 düzeyinde geliştiği-ni belirlemişlerdir. West ve ark. (69), H. pylori’geliştiği-nin fizyolojik tuzlu suda (0.15 M), 0.5 veya 0.6 M tuz konsantrasyonuna göre daha uzun süre yaşadığını bildirmişlerdir.

Gıdaların hazırlanması sırasında uygulanan ısıl işlemler (örneğin sütün pastörizasyonu) H. pylori’yi tahrip etsede sekonder bir kontaminasyon muhte-meldir (54). Nitekim Quaglia ve ark. (55) sütün üretim sırasında yada paketi açıldıktan sonra hij-yen şartlarının yetersizliğinden dolayı kontamine olabileceğini bildirmişlerdir. Quaglia ve ark. (55), UHT ve pastörize sütleri sırasıyla 105 ve 106 dü-zeylerinde kontamine ettikten sonra 4°C’de muha-faza etmişlerdir. UHT sütlerde 12. günde 101 kob/ ml düzeylerinde olduğunu, 13. günde izole edilme-diğini; pastörize sütlerde 9. günde 101 kob/ml dü-zeylerinde bulunduğunu, 10. günde ise izole edil-mediğini bildirmişlerdir. Fan ve ark. (17), 100°C’de 10 dakika kaynatılan süt ve 121°C’de 20 dakika sterilize edilen çeşme suyunu H. pylori ile kontami-ne ederek 4°C ve 25°C’de muhafaza etmişlerdir. Araştırmacılar 4°C’de muhafaza edilen sütte 10 gün, çeşme suyunda 4 gün süreyle tespit edebile-cek düzeyde kaldığını, çeşme suyu ve sütün bak-terinin taşınmasında rol oynabileceğini ileri sür-müşlerdir. Gomes ve Martinis (23), 106 kob/g dü-zeyinde kontamine ettikleri marul ve havuçta klinik izolat olan H. pylori HP1 suşunun, antibiyotik katıl-mış Columbia blood agarda 72 saate kadar, antibi-yotik katılmamış aynı agarda 96 saate kadar tespit edildiğini bildirmişlerdir. Araştırmacılar, H. pylo-ri’nin gıda yoluyla bulaşmasının göz ardı edilme-mesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.

Su ve gıdalardan izolasyonu güçleştiren durumlar

H. pylori’nin mide dokuları dışında diğer örnekler-den izolasyonu oldukça güçtür (66). İzolasyonun-daki yetersizlik; çevresel şartlara maruz kaldığı zaman, morfolojisi, metabolizması ve üreme özel-liklerinde gözlemlenen değişikliklerden kaynaklan-maktadır (5). Gıdalarda ve çevrede bakterinin ve-jetatif formunu etkileyen olumsuz çevresel faktör-ler; metabolik aktivitenin azalmış olduğu bir hücre durumu olan VBNC forma geçmesine sebep olur. H. pylori kültür şartlarına da oldukça yüksek bir

duyarlılık gösterir. Dolayısıyla çevre ve gıdadan izolasyonu genellikle VBNC durumuna geçmesin-den dolayı engellenir. VBNC formundaki hücrelerin metabolik olarak canlı oldukları fakat bu durumda bölünme gerçekleştirmedikleri ve dolayısıyla kolo-nilerin plaklarda gelişmedikleri bildirilmiştir (66). Buna karşın, H. pylori’nin VBNC formunun, 4°C’de belirgin düzeyde aktif olduğu ve bazal respirasyo-nu sürdürdüğü saptanmıştır (5).

Enroth ve Engstrand (15), farklı düzeylerde konta-mine ettikleri su ve dışkıda H. pylori’nin mililitrede 102 düzeyinde 3 gün, 104 düzeyinde 6 gün, 106 düzeyinde 10 gün tespit edilebileceğini bildirmişler-dir. Poms ve Tatini (54), H. pylori ile kontamine ettikleri kıvırcık marul ve tavuk etinde 2 gün içer-sinde önemli oranda meydana gelen azalmaların, bu ürünlerin yüzeyinde oksijen ve kurumaya karşı bakteriyi koruyabilecek bir yapının olmamasından kaynaklandığını, halbuki araştırmada kullandıkları diğer gıdalardan tofu, su ve sütteki sıvı fazın H. pylori’yi oksijen ve kurumaya karşı koruduğunu ileri sürmüşlerdir. Buck ve Oliver (8), ıspanağın kontaminasyonundan sonra mikrobiyolojik yöntem-le H. pylori izolasyonunun çok zor olduğunu bildir-mişlerdir. Araştırmacılar floresan ışığa maruz bıra-kıldıktan sonra hızla VBNC formunun geliştiğini, bu bulgunun güneş ışığına maruz kalan patojenin izole edilmesindeki güçlükleri desteklediğini ileri sürmüşlerdir. Yamaguchi ve ark. (70), mikroaero-bik şartlarda 37°C’de 3-4 gün ve bunu takiben ana-erobik şartlarda 1-35 gün inkübe edilen H. pylo-ri’nin bu şartlarda uzun süre yaşadığını ancak ana-erobik şartlarda inkübasyonun 5. günden sonra bakterilerin kokoid formlarının oranlarının % 100’e ulaştığını, dolayısıyla bu şartlardan H. pylori’yi geri elde etmede; ön inkübasyon, gıda özelliği taşıma-yan solüsyonlar ve bakteri konsantrasyonunun yüksek olmasının önemli olduğunu ifade etmişler-dir. Bode ve ark. (5), H. pylori’nin antimikrobiyel maddeler karşısında kokoid forma dönüştüğünü ancak kokoid formda üç ay sonrasında dahi canlılı-ğını gösteren temel metabolik faaliyetlerinin devam ettiğini bildirmişlerdir. Sörberg ve ark. (59), H. pylo-ri’nin kokoid formunda, metabolik aktivitesinin dü-şüklüğünü de gösteren ATP içeriğinin, her hücre-sinde basil formundan 1000 kat daha az olduğunu saptamışlardır. Kokoid kültürlere taze besiyeri ila-vesinin 9. ve 10. günlerde ATP düzeyini iki kat artırdığını ancak bu kültürlerde uzayan inkübasyon süresince kokoid formdan basil formuna bir geçişin olmadığını da bildirmişlerdir. Enroth ve Engstrand (15), kokoid formdaki H. pylori’nin antijenik yapı ve DNA içeriklerinin farklı olabileceğini ve dolayısıyla immunomanyetik ayırma ve PCR ile tespit edilme-sinin basil-kokoid formundan daha zor olduğunu ileri sürmüşlerdir.

(8)

Su ve gıdalardaki varlığının belirlenmesinde kullanılan metotlar

Helicobacter türlerinin izolasyon ve identifikasyon-larında mikrobiyolojik, serolojik, PCR ve ATP Bio-luminesans yöntemlerinin kullanıldığı bildirilmekte-dir (66). Kokoid görünümdeki VBNC formda canlılı-ğını devam ettirmesi ve VBNC forma geçtikten sonra izolasyonunda yaşanan güçlükler gibi birçok sebepten dolayı H. pylori’nin izolasyonunda kulla-nılacak metotların seçilmesine çok özen gösteril-melidir. Çevresel kaynaklar, su ve gıdalardan izo-lasyonda mikrobiyolojik tekniklerin yanı sıra, VBNC formların izolasyonu için immuno manyetik ayırma, PCR, immuno manyetik ayırma-PCR ve prob hibri-dizasyon yöntemleri kullanılmıştır.

Klasik mikrobiyolojik metotlar

Gıdalarda H. pylori’nin yaşama kabiliyeti ve varlığı-nı tespit etmek amacıyla birçok araştırmacı tarafın-dan klasik mikrobiyolojik metotlar kullanılmıştır. H. pylori’nin mideden klasik mikrobiyolojik yöntemler-le izolasyonunda, midenin düşük pH’lı ortamında çok az sayıda kontaminant floranın yaşayabilme-sinden dolayı selektif besiyerlerinin kullanılmasına gerek duyulmamıştır (49). Ancak gıdalardan izo-lasyonunda, ortamdaki kontaminantları ve diğer bakterileri inhibe etmek için, selektif suplement ve antibiyotik kombinasyonlarının katıldığı zenginleşti-rilmiş besiyerleri kullanılır (44). İzolasyonunda ya-şanan bu güçlüklere karşın, kültür sonrası bakteri-nin koloni morfolojisi ve bazı enzimleri tespit etmek amacıyla uygulanan üreaz, katalaz ve oksidaz gibi basit testler ve mikroskopta bükük çubuk görünü-mü yardımıyla kolayca identifiye edilebilmektedir (44, 60).

Koneman ve ark. (41), mikroaerobik (%10 CO2, % 5 O2 ve %85 N2) ortamda gelişebildiğini, yüksek rutubetin gelişmeyi desteklediğini ve kan içeren katı besiyerlerinde küçük, yarı şeffaf, gri koloniler oluşturduklarını bildirmişlerdir. Holt ve ark. (33), brain heart infusion broth (BHI) ve diğer sıvı ortam-larda, çalkalanmadıkça, üremenin gerçekleşebile-ceğini, BHI agar ve chocolate agarda ise 2-5 gün içersinde üremenin olabileceğini bildirmektedirler. Araştırmacılar, H. pylori kolonilerinin pigmentsiz, yarı şeffaf ve 1-2 mm çapında olduğunu, optimum 37ºC’de gelişebildiğini, 30ºC’de de ürediğini fakat 25ºC’de üreyemediğini, 40ºC’de çeşitli üremeler ortaya çıktığını, %10’luk CO2’lu ve anaerob ortam-larda ise farklı üremelerin olabileceğini bildirmekte-dirler. Stevenson ve ark. (60), perakende olarak satılan ve deneysel olarak kontamine edilen etler-de bakterinin varlığını belirlemeetler-de Helicobacter pylori Special Peptone agar (HPSPA; 10g

pepto-ne, 15g granul agar, 5g sodyum klorür, 5g maya ekstraktı, 5g sığır eti ekstraktı ve 0.5g purüvik asit sodyum tuzu) ve Helicobacter pylori Special Pep-tone broth (HPSPB) kullanmışlardır. Hem brothun hemde agarın bileşimine antibiyotik kombinasyonu (vancomycin 10mg/l, amphotericin 5mg/l, cefsulo-din 10mg/l, polymxin B sulfate 31,000IU/l, trimet-hoprim 40mg/l ve sulfamethoxazole 20mg/l) ilave etmişlerdir. Poms ve Tatini (54), %5 defibrine at kanı ile zenginleştirilmiş tryptic soy agarı selektif olmayan besiyeri olarak kullanmışlardır. Araştırma-cılar %5 oranında at kanının yanı sıra antibiyotik kombinasyonu (30mg/l colistin methanesulfonate, 100mg/l cycloheximide, 30mg/l nalidixic acid, 30mg/l trimethoprim ve 10mg/l vancomycin) ilave edilen Wilkins-Chalgeren agarı çeşitli gıdalardan H. pylori’yi izole etmek amacıyla selektif besiyeri olarak kullanmışlar ve oldukça selektif olduğunu bildirmişlerdir. Benzer şekilde, Quaglia ve ark. (56), 25 ml süt numunesinden izolasyon için %5 at serumu ile benzer antibiyotik kombinasyonunu içeren Wilkins-Chalgren Anaerob Broth ve agarda mikroaerobik ve anaerob koşullarda 37°C’de 7 gün inkübe etmişlerdir. Buck ve Oliver (8), Brucella blood agar (% 5 at serumu ve 10mg/l vancomycin, 5mg/l trimethoprim ve 2500IU/l polymyxin B sulfate ilaveli) ve Wilkins-Chalgren blood agarda (% 5 koyun kanı ve 30mg/l colistin methanesulfonate, 100 mg/l cycloheximide, 30 mg/l nalidixic acid, 30 mg/l trimethoprim ve 10 mg/l vancomycin ilaveli) 37°C’de %7.5 CO2 içeren ortamda 7-10 gün inkübe etmişlerdir. Stevenson ve ark. (61), H. pylori’nin izolasyonunda Muller-Hinton broth, BHI broth ve HPSPB sıvı besiyerlerinin bakterinin gelişmesi yönünde birbirlerine üstün özelliklerinin bulunmadı-ğını ve inkübasyon sırasında çalkalamanın da üre-me üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını, ben-zer şekilde Columbia agar, Muller-Hinton agar, modifiye Glupczynski’Brussels Campylobacter charcoal agar, Johnson-Murano agar ve HPSPA’ın H. pylori’yi izole etmede birbirlerine üstün özellikle-rinin saptanmadığını bildirmişlerdir. Gomes ve Martinis (23), Columbia blood agar ve HPSPA’yı antibiyotik ilaveli (vancomycin 10mg/l, amphoteri-cin 5mg/l, cefsulodin 10mg/l, polymyxin B sulfa-methoxazole 20mg/l) ve ilavesiz kullanmışlardır. Araştırmacılar antibiyotik kombinasyonu katılan besiyerleriyle, kontamine edilmiş havuç ve marul-dan 72 saate kadar, antibiyotik katılmamış besiyer-lerinde 120 saate kadar bakterinin mikrobiyolojik incelemelerde tespit edilebildiğini bildirmişlerdir. Stevenson ve ark. (62), besiyerinin pH’sı ayarlana-rak yapılan denemelerde; H. pylori’nin en iyi pH 5.5’in altında ürediğini, ancak pH 7’de 1mm olarak tespit edilen koloni çapının belirgin bir şekilde pH 5’te belirgin bir şekilde 0.8 mm’ye düştüğünü, pH

(9)

4.5’te ise herhangi bir üreme olmadığını bildirmiş-lerdir. Araştırmacılar pH’sı düşürülen besiyerlerine farklı konsantrasyonlarda üre ilavesinde en iyi üre-menin pH 4.5’te gerçekleştiğini ancak koloni çapla-rının 0.7-0.9 mm’ye düştüğünü tespit etmişlerdir. Ayrıca besiyerine TTC ilavesinin H. pylori’nin canlı-lığını fazla etkilemediğini ancak koloni çapının 0.7-0.9 mm’ye düşmesine sebep olduğunu, bundan dolayı TTC’nin H. pylori izolasyonunda kullanılan besiyerlerine eklenmemesi gerektiğini ileri sürmüş-lerdir.

Immuno-magnetik ayırma ve moleküler teknikler

Moleküler teknikleri daha etkin kılabilmek amacıyla immuno-magnetik ayırma tekniği, az sayıdaki bak-terinin olduğu, özellikle bakbak-terinin sular ve bazı gıdalardaki varlığının belirlenmesi amacıyla birçok araştırmacı tarafından kullanılmıştır (34, 66). McDaniels ve ark. (50), H. pylori üreaz genini (üreA) hedef alan real-time PCR analizi ile sularda H. pylori’nin varlığını tespit etme duyarlılığının her bir filtre için ortalama 10 bakteri hücresi olduğunu ve bu metodun içme sularında H. pylori’nin varlığı-nı hızlı bir şekilde belirlemede kullavarlığı-nışlı olabilece-ğini ileri sürmüşlerdir.

Otoradyografi

Teknik, metabolik olarak aktif fakat izole edileme-yen H. pylori’nin sulardaki varlığını belirlemek amacıyla geliştirilmiştir (58). Sularda, başlıca sı-caklık, antagonizm gibi birçok etki karşısında H. pylori’nin yaşadığını tespit etmek amacıyla, [3H] thymidine’nin hücre içersine alınması temeline dayanan bu teknik bazı araştırmacılar tarafından kullanılmıştır (58, 66).

Mikroskobik teknik

Hegarty ve ark. (31), sularda H. pylori’nin varlığını tespit etmek amacıyla hücreleri indirekt floresan antikor boyama tekniği ile boyayarak mikroskopta en az 200 alanı saymışlardır. Araştırmacılar yönte-min yönte-minimum belirleyebilme seviyesinin 3000 bak-teri olduğunu bildirmişlerdir.

ATP biyoluminesans

Hücredeki canlılığı, adenosine 5΄-triphosphate dü-zeyini lüsiferin-lüsiferaz biyolojik ışıma reaksiyo-nuyla belirleme prensibine dayanmaktadır (66).

Sonuç

Kolonize olduğu bireylerde birçok infeksiyonda tespit edilen H. pylori Dünya Sağlık Örgütü tarafın-dan I. sınıf karsinojen olarak sınıflandırılmıştır. H. pylori; E.coli O157:H7, S. typhimurium Definitive Type 104, C. parvum, C. cayetanensis, A.butzleri gibi yeni olarak ortaya çıkmış gıda kaynaklı pato-jenler arasında önemli bir potansiyele sahip olabi-leceği bildirilesede taşınma yolu tam olarak bilin-mediği için henüz kesin olarak su ve gıda kaynaklı bir patojen olarak sınıflandırılmamıştır. Buna kar-şın bakterinin takar-şınması ve bulaşmasında su ve gıda maddelerinin bir vasıta olabileceği fikrini des-tekleyici bulguların yanı sıra birlikte çeşitli gıda maddelerinde 12 gün ve sularda 20-30 gün sonun-da saptanabildiği bildirilmektedir. Gerek fekal-oral bulaşma gerekse su ve gıdalar aracılığıyla bulaş-mada hijyenik olmayan koşullar önem arz etmekte-dir. Bunun yanı sıra gıdaların çiğ olarak tüketilme-si, yarı işlenmiş gıdalarda uzun süre yaşayabilme-si, ısıl işlem sonrası gıdaların kontaminasyonu, suların temizlik ve dezenfeksiyonunun tam olarak yapılmaması, sebze üretiminde insan ve hayvan dışkısının gübre olarak kullanılması ve kontamine sularla meyve ve sebzelerin yıkanması infeksiyon riskini arttıran faktörlerdir.

H. pylori’nin mide dokuları dışında diğer örnekler-den izolasyonundaki güçlükler; üreme özelliklerine uygun olmayan çevresel şartlara maruz kaldığı zaman, morfolojisi, metabolizması ve VBNC duru-muna geçmesi gibi üreme özelliklerinde gözlemle-nen değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Kokoid görünümdeki VBNC formda canlılığını devam ettir-mesi ve VBNC forma geçtikten sonra izolasyonun-da yaşanan güçlükler gibi birçok sebepten dolayı H. pylori’nin izolasyonunda kullanılacak metotların seçilmesine çok özen gösterilmelidir.

Kaynaklar

1. Baker KH, Hegarty JP, Redmond B, Reed NA, Herson DS. Effect of oxidizing disinfectants (chlorine, monochloramine, and ozone) on Helicobacter pylori. Appl Environ Microbiol 2001; 68 (2): 981-4.

2. Banatvala N, Lopez CM, Owen R, Abdi Y, Davies G, Hardie J, Feldman R. Helicobacter pylori in dental plaque. The Lancet 1993; 341 (6): 380.

3. Begue FE, Gonzales JL, Correa-Gracian H, Tang SC. Dietary risk factor associated with the trasmission of Helicobacter pylori in Lima, Peru. Am J Trop Med Hyg 1998; 59: 637-40.

(10)

4. Beneduce L, Tarantino D, Spano G, Libergoli

M, Labonia M, Massa S. Survival of Helicobacter pylori in well water. World J Microbiol Biotechnol 2003; 19: 505-8.

5. Bode G, Mauch F, Malfertheiner P. The coccoid forms Helicobacter pylori. Criteria for their viability. Epidemiol Infect 1993; 111: 483-90.

6. Brown LM. Helicobacter pylori: Epidemiology and routes of transmission. Epidemiol Rev 2000; 22: 283-97.

7. Brown LM, Thomas TL, Ma JL, Chang YS, You WC, Liu WD, Zhang L, Gail MH. Helicobacter pylori infection in rural China: Exposure to domestic animals during childhood and adulthood. Scand J Infect 2001;

33: 686-91.

8. Buck A, Oliver JD. Survival of spinach-associated Helicobacter pylori in the viable but nonculturable state. Food Cont 2010; 21: 1150 -4.

9. Chengyou W, Zhang K, Fengpan K, Jiang J, Chang YS, Perez-Perez GI, Liu WD, Ma JL, Gail MH, Blaser MJ, Fraumeni JF, Xu GW. Helicobacter pylori prevalance and CagA status among children in two counties of China with high and low risks of gastric cancer. Ann Epidemiol 2001; 11: 543-6.

10. Dore MP, Sepulveda AR, Osato MS, Realdi G, Graham DY. Helicobacter pylori in sheep milk. The Lancet 1999; 354: 132.

11. Dore MP, Sepulveda AR, Zimaity HE, Yamaoka Y, Osato MS, Mototsugu K, Nieddu AM, Realdi G, Graham DY. Isolaiton of Helicobacter pylori from sheep-implicaitons for

transmission to humans. The Am J Gastroenter 2001; 96: 1396-401.

12. Drumm B, Perez GIP, Blasser MJ, Sherman PM. Intrafamalial clustering of Helicobacter pylori infeciton. The New Eng J Med 1990; 332: 359-63.

13. Dubois A, Fiala N, Heman-Ackah LM, Drazek S, Tarnawski A, Fishebein WN, Perez-Perez GI, Blaser MJ. Natural gastric infection with Helicobacter pylori in monkeys: A model for

spiral bacteria infection in humans. Gastroenter 1994; 106: 1405-17.

14. Dunn BE, Cohen H, Blaser M. Helicobacter pylori. Clin Microbiol Rev 1997; 10: 720-41.

15. Enroth H, Engstrand L. Immunomagnetic

seperation and PCR for detection of Helicobacter pylori in water and stool speciemens. J Clin Microbiol 1995; 33:

2162-5.

16. Ernst PB, Gold BD. The disease specturum of Helicobacter pylori: The immunopathogenesis of gastroduodenal ulcer and gastric cancer. Annu Rev Microbiol 2000; 54: 615-40.

17. Fan XG, Chua A, Li TG, Zeng QS. Survival of Helicobacter pylori in milk and tap water. J Gastroenter Hep 1998; 13: 1096-8.

18. Ferguson DA, Li C, Patel NR, Mayberry WR, Chi DS, Thomas E. Isolation of Helicobacter pylori from salivia. J Clin Microbiol 1993; 31: 2802-4.

19. Figueiredo C, Machado JC, Yamaoka Y. Pathogenesis of Helicobacter pylori infection. Helicobacter 2005; 10: 14-20.

20. Frenck Jr RW, Clemens J. Helicobacter in the developing countries. Microbes and Infections 2003; 5: 705-13.

21. Go MF. Review article: natural history and epidemiology of Helicobacter pylori infection. Aliment. Pharmacol Ther 2002; 16 (suppl 1): 3 -15.

22. Gomes BC, Martinis ECP. The significance of

Helicobacter pylori in water, food and environmental samples. Food Cont 2004; 15:

397-403.

23. Gomes BC, Martinis ECP. Fate of Helicobacter pylori artifically inoculated in lettuce and carrot samples. Brazilian J Microbiol 2004; 35: 145-50.

24. Goodman KJ, Correa P, Tengana Aux HJ, Ramirez H, Delany JP, Pepinosa OG, Quinones ML, Para TC. Helicobacter pylori infeciton in the Colombian Andes: A population based study of transmission pathways. Am J Epidemiol 1996; 144: 290-9.

25. Goodman KJ, Correa AP. The transmission of Helicobacter pylori. A critical review of the evidence. Int J Epidemiol 2001; 24: 875-7. 26. Goodwin CS, Blincow ED, Warren JR, Waters

TE, Anderson CR, Easton L. Evaluation of cultural techniques for isolating Campylobacter pyloridis from endoscopic biopsies of gastric mucosa. J Clin Pathol 1985; 38: 1127-31.

(11)

27. Goodwin CS, Armstrong JA, Marshall BJ. Campylobacter pyloridis, gastiritis, and peptic ulceration. J Clin Pathol 1986; 39: 353-65. 28. Goodwin CS, Armstrong JA, Chilvers T,

Peters M, Collins MD, Sly L, McConnell W, Harper WES. Transfer of Campylobacter pylori and Campylobacter mustelae to Helicobacter gen. Nov. As Helicobacter pylori comb. Nov. And Helicobacter mustelae comb. Nov. Respecyively. Int J Syst Bacteriol 1989; 39: 397-405.

29. Handt LK, Fox JG, Dewhirst FE, Fraser GJ, Paster BJ, Yan LL, Bozmiarek H, Rufo R, Stalis IH. Helicobacter pylori isolated from domestic cat: Public health implications. Infection and Immunity 1994; 62 (6): 2367-74.

30. Hara K, Morita Y, Kamihata H, Iwasaka T, Takahashi H. Evidence for infection with Helicobacter pylori patients with acute myocardial infarction. Clinica Chimica Acta 2001; 313: 87-94.

31. Hegarty JP, Dowd MT, Baker KH. Occurence of Helicobacter pylori in surface water in the United States. J Appl Bacteriol 1999; 87: 697 -701.

32. Hisada M, Lee MG, Hanchard B, Owens M, Song Q, Doorn LJV, Cutler A, Gold BD. Charactersitics of Helicobacter pylori infection in Jamaican adults with gastrointestinal symptoms. J Clin Microbiol

2001; 39(1): 212-6.

33. Holt JG, Krieg NR, Sneath PHA, Staley JT, Williams ST. Aerobic/Microaerophilic, Motile, Helical/Vibroid Gram-Negative Bacteria. In: Bergey’s Manual of Determinative Bacteriology. Ninth Edition. Baltimore: Williams&Wilkins, 1994; pp. 42-3.

34. Hulten K, Han SW, Enroth H, Klein PD, Opekun AR, Gilman RH, Evans DG, Engstrand L, Graham D, El-Zaatari FAK. Helicobacter pylori in the drinking water in Peru. Gastroenter 1996; 110: 1031-5.

35. Imamura S, Kita M, Yamoka Y, Yamamoto T, Ishimaru A, Konishi H, Wakabayashi N, Mitsufuji S, Okanoue T, Imanishi J. Vector potential of cockroaches for Helicobacter pylori infection. The Am J Gastroenter 2003; 98: 1500-3.

36. Jenkins CC, Basset JR. Helicobacter infection. Small Anim Gastroenter 1997; 19: 267-79.

37. Jiang X, Doyle MP. Optimizing enrichment culture conditions for detecting Helicobacter pylori in foods. J Food Protec 2002; 65: 1949 -54.

38. Karita M, Teramukai S, Matsumoto S. Risk of Helicobacter pylori trasmission from drinking well water is higher than that from infected intrafamilial members in Japan. Diges Dis Sci 2003; 48: 1062-7.

39. Klein PD, Graham DY, Gaillour A, Opekun A, Smith EOB. Water source as risk factor for Helicobacter pylori infection in Peruvian childeren. The Lancet 1991; 337: 1503-6.

40. Komoto K, Haruma K, Kamada T, Tanaka S, Yoshihara M, Sumii K, Kajiyama G, Talley NJ. Helicobacter pylori infection and gastric neoplasia correlations with histological gastrit and tumor histology. The Am J Gastroenter 1998; 93: 1271-6.

41. Koneman MD, Schreckenberger PC, Allen SD, Winn WC, Janda WM. Curved Gram-Negative Bacilli and Oxidase-Positive Fermenters: Campylobacter and Vibrio Species. In: Color Atlas and Textbook of Diagnostic Microbiology. Fourth Edition. Philadelphia: JB Lippincott Company,1992; pp. 188-96.

42. Krajden S, Fuska M, Anderson J, Kempston J, Boccia A, Petrea C, Babida C, Karmali M, Penner JL. Examination of human stomach biopsies, salvia, and dental plaque for Campylobacter pylori. J Clin Microbiol 1989; 27: 1397-8.

43. Kusano K, Tokunaga O, Ando T, Inokuchi A. Helicobacter pylori in the palatine tonsils of patients with IgA nephropathy compared with

those of patients with recurrent pharynotonsillitis. Human Pathology 2007;

38: 1788-97.

44. Lee A. The microbiology and epidemiology of Helicobacter pylori infection. J Gastroenter 1994; 29: 2-6.

45. Linke S, Lenz J, Gemein S, Exner M, Gebel J. Detection of Helicobacter pylori in biofilms by real-time PCR. Int J Hyg Environ Health 2010; 213: 176-82.

(12)

46. Lopez-Carillo L, Torres-Lopez J, Galvan-Portillo M, Munoz L, Lopez-Cervantes M. Helicobater pylori-CagA seropositivity and nitrite and ascorbic acid food intake as predictors for gastric cancer. Eur J Cancer 2004; 40: 1752-9.

47. Lorca GL, Wadström T, Valdez GF, Ljungh A. Lactobacillus acidophilus autolysins inhibit Helicobacter pylori. Current Microbiol 2001; 42: 39-44.

48. Malaty HM, Nyren O. Epidemiology of Helicobacter pylori infection. Helicobacter 2003; (8) (suppl 1): 8-12.

49. Marshall BJ, Warren JR. Unidentified curved bacilli in the stomach of patients with gastrit and peptic ulceration. Lancet 1984; 1311-5. 50. McDaniels AE, Wymer L, Rankin C, Haugland

R. Evaluation of quantitative real time PCR fort he measuremnet of Helicobacter pylori at low concentrations in drinking water. Wat Res 2005; 38: 4808-16.

51. Meng J, Doyle MP. Emerging and evolving microbial foodborne pathogens. Bull Inst Pasteur 1998; 96: 151-64.

52. Papini E, Zoratti M, Cover TL. In search of the Helicobacter pylori VacA mechanism of action. Toxicon 2001; 39: 1757-67.

53. Park SR, Mackay WG, Reid DC. Helicobacter sp. Recovered from drinking water biofilm sampled from a water distribution system. Wat Res 2001; 35 (6): 1624-6.

54. Poms RE, Tatini SR. Survival of Helicobacter pylori in ready-to-eat foods at 4ºC. Int J Food Microbiol 2001; 63: 281-6.

55. Quaglia NC, Dambrosio A, Normanno G, Parisi A, Firinu B, Lorusso V, Celano GV. Survival of Helicobacter pylori in artificially contaminated ultra high temperature and pasteurized milk. Food Microbiol 2007; 24: 296-300.

56. Quaglia NC, Dambrosio A, Normanno G, Parisi A, Patrona R, Ranieri G, Rella A, Celano GV. High occurence of Helicobacter pylori in raw goat, sheep and cow milk inferred by glmM gene: A risk of food-borne infection? Int J Food Microbiol 2008; 124: 43-7.

57. Rolle-Kampczyk EU, Fritz GJ, Diez U, Lehmann I, Richter M, Herbarth O. Well water-one source of Helicobacter pylori colonization. Int J Hyg Environ Health 2004; 207: 363-8.

58. Shahamat M, Mai U, Paszko-Kolva C, Kessel M, Colwell RR. Use of autoradiography to assess viability of Helicobacter pylori in Wat. Appl Environ Microbiol 1993; 59: 1231-5. 59. Sörberg M, Nilson M, Hanberger H, Nilsson

LE. Morphologic converison of Helicobacter pylori from bacillary to coccoid form. Eur J Clin Microbiol Infect Dis 1996; 15: 216-9. 60. Stevenson TH, Bauer N, Lucia LM, Acuff GR.

Attempts to isolate Helicobacter from cattle and survival of Helicobacter pylori in beef products. J Food Protect 2000a; 63: 174-8. 61. Stevenson TH, Castillo A, Lucia LM, Acuff

GR. Growth of Helicobacter pylori in various liquid and plating media. Let Appl Microbiol 2000b; 30: 192-6.

62. Stevenson TH, Lucia LM, Acuff GR. Development of selective medium for isolation of Helicobacter pylori from cattle and beef samples. Appl Environ Microbiol 2000c; 66: 723-7.

63. Tauxe RV, Doyle MP, Kuchenmüller T, Schlundt J, Stein CE. Evolving public health approaches to the global challange of foodborne infections. Int J Food Microbiol 2010; 139 (Supl 1): 16-28.

64. Thomas JE, Gibson GR, Darboe MK, Dale A, Weavar LT. Isolation of Helicobacter pylori from human faeces. Lancet 1992; 340: 1194-5.

65. Vale FF, Vitor JMB. Transmission pathway of Helicobacter pylori: Does food play a role in rural and urban areas. Int J Food Microbiol 2010; 138: 1-12.

66. Velazquez M, Feirtag JM. Helicobacter pylori: characteristics, pathogenicity, detection methods and mode of transmission implicating foods and water. Int J Food Microbiol 1999; 53: 95-104.

67. Venter TVD. Emerging food-borne diseases: A global responsibility. Erişim adresi: ftp:// ftp.fao.org/docrep/fao/003/x7133m/

(13)

68. Warren JR, Marshall B. Unidentified curved bacilli on gastric epithelium in active chronic gastrit. Lancet 1983; 1273-5.

69. West AP, Millar MR, Tompkins DS. Effect of physical environment on survival of Helicobater pylori. J Clin Pathol 1992; 45:

228-31.

70. Yamaguchi H, Osaki T, Takahashi M, Taguchi H, Kamiya S. Colony formation by Helicobacter pylori after long-term incubation under anaerobic conditions. FEMS Microbiol Let 1999; 175: 107-11.

Yazışma Adresi :

Prof. Dr. Ahmet GÜNER

Adres: Selçuk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı 42075 Kampus / KONYA

Tel: 0 332 223 35 62 Gsm: 0 506 536 46 73 E-mail: aguner@selcuk.edu.tr

Referanslar

Benzer Belgeler

Vücutta ek bir organ olarak düşünülecek kadar fonksiyona sahip olan bağırsak mikrobiyotası, gastrointestinal sisteme alınan patojen bakterilerin çoğalmasının

Bunun yanında, Global Gıda Güvenliği Girişimi (GFSI) tarafından gıda hilelerine karşı geliştirilen yeni bir sistem olan Zafiyet Analizi ve Kritik Kontrol

Halk sanatlarından, Türk el işlemelerinden, hat sanatından iz­ lerle başlayan; Hitit motiflerinin egemenliğinden geçerek, serami­ ği mimariyle bütünleme çabalanna

Görüldüğü gibi bilimsel yaratıcılık ile cinsiyet değişkeninde olduğu gibi anne ve baba öğ- renim durumu değişkeni için de yapılmış çalışmaların

With a close to figure model, ESN-LPP performs better stood apart from ESN, which shows that taking both the rough association traffic plan and the denoised network

I have studied an S-I-P model considering prey density- dependent migration of predators as well as predator density- dependent migration of both the susceptible and infected

Törende bir konuşma yapan SBP İstanbul İl Baş­ kanı Atilla Çoşkun, Boran’- ın duygu yüklü, mücadeleci bir kimliği olduğunu belirt­ ti, “Hayatının

Valide sultan kâhyası nasbolu- nan esbak hekimbaşı Salih efendi ile harem dairesinde mahrem olan Nuri Kenan paşa gibi enderun tabipleri kendisinin tebdilihava