• Sonuç bulunamadı

Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Afganistan-Türkiye ilişkilerinde ABD etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Afganistan-Türkiye ilişkilerinde ABD etkisi"

Copied!
109
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTÜTÜSÜ ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ DÖNEMİNDE

AFGANİSTAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE ABD ETKİSİ

Habiburahman SHAKİR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Doç. Dr. Nezir AKYEŞİLMEN

(2)
(3)
(4)

Önsöz

Bu tez çalışma döneminde, sevgi ve samimiyetiyle yardımlarını hiçbir şekilde benden esirgemeyen, engin bilgi ve yüksek tecrübelerinden sonsuza dek faydalandığım, bilgilendirmeleriyle çalışmamı bilimsel temeller ışığında şekillendiren tez danışmanım sayın değerli Doç. Dr. Nazir AKYEŞİLMEN’e sonsuz teşekkürlerimi saygıyla arz ederim. Ayrıca çalışmam döneminde ve yüksek lisans eğitimim süresince bana yardımcı olan aileme ve tüm hocalarıma teşekkür ederim.

(5)

ÖZET

Bilindiği üzere 11 Eylül 2001’de dünya kamuoyu ABD’ye gerçekleştirilen terör saldırıları ile sarsılmıştır. Saldırılar sonrasında yapılan istihbarat çalışmaları neticesinde olayların Afganistan’da yönetimde yer alan Taliban ve El Kaide mensuplarınca yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelerle birlikte ABD ve NATO’nun Afganistan’daki terör unsurlarını yok etmek üzere askeri operasyonları başlamıştır. Tamda bu dönemde Türkiye’de siyasi çalkantılar yaşanmaktayken 2002 yılında siyasi iktidar değişmiş ve günümüze kadar süren Ak Parti iktidarı dönemi başlamıştır. Bu kapsamda araştırmanın amacı Ak Parti dönemi Türkiye-Afganistan ilişkileri ve bu ilişkilerde ABD’nin etkisi şeklinde belirlenmiştir.

Yapılan literatür araştırması neticesinde oldukça köklü bir geçmişe dayanan Türkiye Afganistan ilişkilerinin günümüze kadar olumlu fakat çalkantılı geçtiği söylenebilir. Özellikle Taliban yönetimi döneminde Türkiye Afganistan ile ilişkilerini askıya almıştır. Fakat 11 Eylül saldırıları sonrasında Türkiye’nin Afganistan’a askeri personel göndermesi sonrasında, gerek ekonomik, gerek askeri gerekse sosyo-politik ilişkilere önem verdiği bir dönem olmuştur. Taliban rejiminin devrilmesi ile farklı boyut kazanan Türk Afgan ilişkilerinde ABD’nin etkisine değinecek olursak genelde ABD’nin bu ilişkilerde olumlu yaklaşımının olduğunu söylemek mümkündür.

(6)

Abstract

On 11 September 2001, the terror attacks on USA was shaked the openion of public in the world. After the events of terror attacks and according to investigations of intelligence revealed that the events were conducted by al-Qaeda and Taliban members in Afghanistan. Therefore, The USA and NATO have begun their military operations in Afghanistan in order to destroying the teror element in Afganistan. So, it was the time that Turkey govenrnment was turmoil with its political crises and changing of the polıtical administration systim by AKP (Justic and development party) in 2002 which is still in power. The purpose of this research is the relationship between Turkey and Afghanistan during the ruling of AKP (Justic and development party) and the ingluence of USA regarding to this relationship.

Accordıng to researches and conducted literature reviews; there is a positive relationship base of on a long relation between two countries. Except some turbulent especially during the rule of Taliban in Afghanistan which the Turkey has suspended theirrelation. After the 11 september events, the relation between Afghanistan and Turkey get an importance step which start by sending army troops, improving in many areas such as econumy socio- politics of the countries. İf we have a look to Turkish- Afgan relations and the US influence, its possible to say that the USA has a positive role after overthrowing of the Taliban regime in Afghanistan.

Key words: Afghanistan, Turkey, United States of America, 11 September

(7)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... v

İÇİNDEKİLER ... vii

KISALTMALAR LİSTESİ ... ix

GİRİŞ ... 1

Araştırmanın Konusu ve Sorusu ... 5

Araştırmanın Amacı ... 5 Araştırmanın Önemi ... 5 Araştırmanın Kapsamı ... 6 Araştırmanın Yöntemi ... 7 Araştırmanın Yapısı ... 7 BİRİNCİ BÖLÜM AFGANİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİ 1.1. Afganistan’ın Coğrafi Konumu ... 8

1.2. Afganistan’ın Stratejik Önemi ... 10

1.3. Afganistan’ın Ekonomik Durumu ... 13

1.4. Afganistan’ın Siyasi Tarihi ... 17

1.4.1. Afganistan’ın Bağımsızlık Kazanması ... 17

1.4.2. Sovyet İşgali ve Müteakip Gelişmeler ... 21

1.5. 11 Eylül ve Sonrası Gelişmeler ... 25

İKİNCİ BÖLÜM GEÇMİŞTEN AK PARTİ DÖNEMİNE KADAR AFGANİSTAN TÜRKİYE İLİŞKİLERİ 2.1. Atatürk Dönemi Afganistan Türkiye İlişkileri ... 29

2.1.1. 1921 Antlaşması ... 31

2.1.2. Cemal Paşa’nın Afganistan’ı Kuvvetlendirme Çabaları ... 33

2.1.3. Afganistan’a Gelen İlk Türk Grupları ... 34

2.1.4. Kral Emanullah Han’ın Türkiye’yi Ziyareti ... 35

2.1.5. 1923 Sonrası Türk-Afgan İlişkileri ... 36

(8)

2.2. İsmet İnönü Dönemi Afganistan Türkiye İlişkileri ... 41 2.3. Çok Partili Dönem Sonrası Afganistan Türkiye İlişkileri ... 44

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AK PARTİ DÖNEMİNDE AFGANİSTAN TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN ETKİSİ

3.1. Ak Parti Döneminde Afganistan Türkiye Politik İlişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 50 3.1.1. Ak Parti Öncesi Politik İlişkiler ... 50 3.1.2. Ak Parti Dönemi Politik İlişkiler ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 53 3.2. Ak Parti Döneminde Afganistan Türkiye Ekonomik İlişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 59 3.2.1. Ak Parti Öncesi Ekonomik İlişkiler ... 59 3.2.2. Ak Parti Dönemi Ekonomik İlişkiler ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 61 3.3. Ak Parti Döneminde Afganistan Türkiye Askeri İlişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 75 3.3.1. Ak Parti Öncesi Askeri İlişkiler ... 75 3.3.2. Ak Parti Dönemi Askeri İlişkiler ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 77 3.4. Ak Parti Döneminde Afganistan Türkiye Eğitim-Kültür İlişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 86 3.4.1. Ak Parti Öncesi Eğitim-Kültür İlişkileri ... 86 3.4.2. Ak Parti Dönemi Eğitim-Kültür İlişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Etkisi ... 87 SONUÇ ... 94 KAYNAKÇA ... 100

(9)

KISALTMALAR

AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

AKP: Adalet Kalkınma Partisi

BM: Birleşmiş Milletler

CİA: ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı

NATO: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü

RF: Rusya Federasyonu

SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TİKA: Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı

TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

UNDP: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı

(10)

GİRİŞ

Resmi olarak bir İslam Cumhuriyeti olan Afganistan Asya’nın kavşak noktasında bir kara ülkesidir. Genellikle Orta Asya’nın bir parçası olarak kabul edilir. Batısında İran; güney doğusunda Pakistan; kuzeyinde Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan; doğusunda Çin Halk Cumhuriyeti yer almaktadır. Aslında günümüzde, Afganistan sefalet, iç kargaşa, tabii afet ve sâri hastalıklar gibi sebeplerle sosyal ve hukuk düzeni kısmen çöken, dünya haritasında bir hayalet gibi yerini almaya devam eden başarısız devletler (failed states government) arasında yer almaktadır. Soğuk Savaş sonrası Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Orta Asya, Güney Afrika gibi bölgelerde birçok zayıf devlet kurulmuş ve kurulan zayıf devletler doksanlı yıllar boyunca birçok insan hakları ve insanlık felaketine neden olmuştur. Bu ülkelerden saya bileceğimiz ülkelerden biriside Afganistan’dır.

Afganistan Soğuk harp yıllarında iki büyük gücün son rekabet sahalarından birisini oluşturduğu gibi Soğuk harp sonrası dönemin en önemli kırılma noktalarından birisini teşkil eden 9/11 hadisesinin de tam içindedir. Bunun nedeni Afganistan devletinin gücü değil tam tersine merkezi devletin zayıflığıdır. Bundan dolayı hem küresel ve bölgesel güçler, hem de devlet dışı cihatçı yıldırıcı (teröristler) burada kendilerine bir alan açma imkânı bulabilmektedirler. Sarp coğrafyası ve barındırdığı farklı kültürlerle Afganistan bir ulus devlet olabilme gayretini gösterirken, içerideki milletler meselesini çözmek ve dış müdahalelere karşı bir duruş teşhir gücüne sahip olmalıdır. Bu olmadığı müddetçe her türlü dış müdahale-dışarıdan alınan askeri, mali ve sosyal yardımlar da dâhil- Afganistan’ın kendi iç sorunlarını çözmekten ziyade daha da derinleştirmektedir. Sonuç itibariyle Afganistan büyük güçlerin jeopolitik izlemlerinin bir parçası olarak bölgesel güçlerin tesirlerinden kurtulamayan, etnik ve mezhebi iç mücadelelerin bir türlü sona erdirilemediği zayıf bir devlet olarak dünya siyasi haritasında yer almaya devem etmektedir.

İslam dünyası içerisinde Türkiye’nin ardından Garplılaşma adına en çok çaba harcayan ülkelerden bir tanesi de Afganistan olmuştur. Afganistan’daki Garplılaşma ilerlemesinin Türkiye’ye oranla daha yavaş ilerlemesi nedeniyle Afganistan, Türkiye’yi kendine örnek almış ve yardımlarını beklemiştir. VIII. yüzyılın

(11)

ortalarında başlayan Türk-Afgan ilişkileri, II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) VIII. yüzyıla nazaran ivme kazanmış ve ikili ilişkiler II. Abdülhamid’in İslâm siyaseti dâhilinde yürütülmüştür. II. Abdülhamid’den İttihat ve Terakki yönetimine kalan bu siyaset mirası, I. Dünya Savaşı evresinde ve aynı zamanda savaş sırasında da mevcut durumunu korumuştur. Özellikle İngiliz sömürgesi Hindistan’ın, Afganistan ile komşu olması ve İngilizler için hayati bir önem taşıyan Hindistan’ın güvenliğinin Afganistan gözetiminde açılacak bir cephe ile zaafa uğratılabileceği düşüncesi, 1914-1918 yılları arasında Osmanlı Devleti ile müttefik Almanya’yı Afganistan’a karşı daha ilgili olmaya sevk etmiştir. Bu amaç doğrultusunda Afganistan’a çeşitli heyetler gönderen Osmanlı Devleti ile Almanya, her ne kadar Hilafet makamını bir ikna unsuru olarak kullansa da, Afganistan’daki sınır kabilelerinin Hindistan’daki İngiliz kuvvetlerine saldırmalarına yaptıkları teşvikten başka başarı elde edememişlerdir. Bunun nedeni ise, Afganistan’ın bağımsızlık arifesinde İngilizlerin tepkisi ile karşılaşmamak için yürüttüğü tarafsızlık politikasıyla savaş siyasetine yön vermesidir.

20. yüzyılın başlarında müttefik arayışı içerisinde yürütülen Türk-Afgan ilişkileri, 1919 yılından itibaren Cemal Paşa’nın Afganistan’daki faaliyetleri ile farklı bir minvale oturtulmuş ve bu tarihten sonra Afganistan ile Türkiye arasında dostluk ve samimiyet ilişkisi başlamıştır. Bu doğrultuda Afganistan ile Türkiye arasında 1921 yılında imzalanan ve 1928 yılında kapsam olarak genişletilen Türk-Afgan Dostluk Antlaşması çerçevesinde yürütülen diplomatik ve kültürel, ilişkiler, dönem dönem kısa aralıklarla durağan bir seyir izlese de, II. Dünya Savaşı’na kadar genel anlamda istikrarlı bir seyir izlemiştir. Türkiyen’in Sovyet-Rusya ile antlaşma zemini bulmaya çalıştığı sıralarda bir doğu devleti ile bütünleşerek Batı Emperyalizmi’ne karşı doğuda bir takım oluşturmak istemesi, Afganistan’ın ise kısmen Garplılaşmış ve bu konuda tecrübe kazanmış bir Müslüman devletten her alanda faydalanarak dönemin şartlarına uygun bir devlet ve toplum düzeni inşa etmek istemesi, Türkiye ile Afganistan arasındaki ilişkilerin başlıca mesnet noktası olmuştur.

Türkiye ile Afganistan arasında 1921 yılında imzalanan Dostluk Antlaşması çerçevesinde Türkiye Afganistan’a, içinde bulunduğu şartlar imkânınca yardım etmiş ve bu doğrultuda Afgan ordunun yeniden şekillendirilmesi amacıyla askeri heyetler göndermiştir. Ayrıca yine bu tarihlerde birtakım Türk doktorlar da Afganistan’a

(12)

giderek burada hizmet etmişlerdir. Tüm bunlara rağmen Afgan-Türk dostluk Antlaşması, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlardan dolayı kısmen uygulanma imkânı bulmuş ve bu durum 1928 yılında antlaşmanın yenilenmesine kadar sürmüştür. 1928 yılından sonra Türkiye, Dostluk Antlaşması’ndaki yükümlülüğü gereği Afganistan’a her alanda yardım seferberliği başlatmıştır. Bu tarihlerde siyasi olarak İslâm toplumu cetveliyle Müslüman topluluklar nezdinde muazzam bir tablo çizen Türkiye, toplum yapısı olarak da Batılılaşma yönünde önemli adımlar atmış ve gelensel unsurlarını reforma tabi tutmuştur. Yine aynı tarihlerde Afganistan yönetimi ise muhafazakâr ve kabilecilik anlayışı ile çevrelenmiş grupların iktidar mücadelesi ile uğraşmakta ve devlet sık sık iktidar değişikliğine sahne olmaktadır. Bu durum Afganistan’ın Türkiye’ye daha fazla yakınlaşmasının nedeni olarak dile getirilebilir. Nitekim bu yaklaşımda, toplumu ile Müslüman görünüm arz eden bir devletten alınacak olan yardımların, Afganistan’daki dini çevrelerce tepki ile karşılanmayacağı düşüncesi hâkim olmuş olabilir.

1930-1940 yılları arasında Afgan coğrafyasında siyasi hesap yapan ülkelerin birbirleri ile olan ilişkilerine gelince Türkiye, Milli Mücadele döneminde Müslüman ülkelerle yakınlaşma siyaseti gütmüş, bununla birlikte İran ve Afganistan’la bir takım antlaşmalar imzalamıştır. Garplılaşan Türkiye Afganistan’ı olduğu gibi İran’ı da etkilemiş ve ilan ettiği Cumhuriyet rejimi ile birlikte İran’a örnek olmuştur (Öztoprak, 1984). Ancak İran’daki dini çevrelerin hassas tutumu Cumhuriyet rejiminin İran’da uygulanmasına engel oluşturmuştur. Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler bazı sınır problemleri dışında 1940 yılına kadar olumsuz bir durumla karşılaşmamış ve ikili ilişkiler İran Şah’ının Türkiye’ye gelmesi ile zirveye ulaşmıştır. Bu dönemde İran, Sovyet Rusya ve İngiltere’nin baskısı altına kalmıştır. Nitekim Sovyet Rusya, İran ve Afganistan’da etkili olmak için büyük gayret harcamış ve bunun sonucunda da İran’ı işgal etmiştir. Bu işgal sırasında Sovyet Rusya yalnız değildir. Giriştiği harekâtı İngiltere ile paylaşmak zorunda kalmıştır. İngiltere, Hindistan’ın güvenliği için bir dönem Afganistan’ı tahkim etmiş daha sonra bu siyasetinden vazgeçerek İran’a yönelmiş ve Rus tehlikesini Afganistan’a ulaşmadan bertaraf etme niyeti gütmüştür. İngiltere belirli bir dönem yürüttüğü bu stratejiyi zamanla değiştirerek İran konusunda Sovyet Rusya ile birlikte hareket etmiştir. Bu doğrultuda İran’ın işgali iki devlet tarafından bir plan dairesinde

(13)

gerçekleştirilmiş ve Almanya’ya karşı icra edilmiştir. Afganistan ise İngiltere’nin zamanla yüzünü İran’a dönmesini fırsata çevirerek 1921-1940 yılları arasında Sovyet Rusya ile kısmen yakınlaşmış, İngiltere ile Sovyet Rusya arasında denge siyaseti izlemeye çalışmıştır. Dış siyasetinde yumuşak bir tavır takınmasına rağmen Afganistan, İran ile iyi ilişkiler kuramamıştır. Afganistan-İran ilişkileri, iki ülke arasındaki sınır problemleri sebebiyle ivme kazanamamış ve bu Afganistan ile İran’ı olduğu kadar Türkiye’yi de rahatsız etmiştir. Çözüm olarak ise İngiltere ile yakınlaşan Türkiye’nin çabalarıyla, sınır problemlerinin çözülmesine katkı sağlanmış ve bu iki devletin de dâhil olduğu bir pakt kurabilmiştir. Yine aynı dönemde Türk-Sovyet ilişkileri bir ittifak görünümünde olmasa da iyi durumdadır. İlişkilerin siyasi ittifak bağlamına oturtulmamasında Türkiye’nin, rejimini muhafaza etme konusundaki hassasiyetinin etkisi büyüktür.

Afganistan’ın istikrar ve refaha kavuşması için her dönem yardımlarını esirgemeyen Türkiye, Sovyetlerin işgal döneminde, iç savaş döneminde ve yeni yapılanma döneminde de yardımlarını sürdürerek aktif rol oynamıştır. 11 Eylül 2001 yılında Amerika birleşik Devletleri (ABD)’ye gerçekleştirilen terör saldırılarından Türkiye büyük üzüntü duymuştur. Saldırıların ardından bu olayların faillerinin Afganistan’da oldukları ve ABD’nin operasyon düzenlemesi sonrasında Türkiye Afganistan ilişkileri durgunluk yaşamıştır. Diğer yandan 11 Eylül sonrasında ise askeri hareketlere katılmasa da Afganistan’ın yeniden yapılandırılmasında önemli roller üstlenmiştir. Bu dönem genel olarak Ak Parti dönemi şeklinde ele alınacaktır. Nitekim Ak Parti döneminde Afganistan Türkiye ilişkileri önemli konuların başında gelmektedir. Bu bölümde araştırmanın konusu ve sorusu, araştırmanın amacı, araştırmanın önemi, araştırmanın kapsamı, araştırmanın yöntemi ve araştırmanın yapısı ele alınacaktır.

Araştırmanın Konusu ve Sorusu

Üzerinde çalışılmış olan tezin konusu, Ak Parti döneminde Afganistan-Türkiye ilişkilerinin ve ABD etkisinin incelenmesidir. Bundan dolayı yapılan çalışmanın temel odak noktasını da özellikle 11 Eylül sonrasına denk gelen Ak Parti dönemi Afganistan Türkiye ilişkileri ve ABD’nin bu ilişkilerdeki rolü oluşturmuştur. Bu nedenle çalışmanın ana sorusu Ak Parti dönemi Türkiye ve Afganistan

(14)

ilişkilerinde ABD’nin etkisi var mıdır? Bu soruya cevap aramak için çalışmanın yardımcı soruları da, Ak Parti döneminde Afganistan Türkiye ilişkilerinin boyutu nasıldır? Afganistan’ın siyasi istikrarına Türkiye’nin ne derece etkisi olmaktadır? Afganistan Türkiye ilişkilerine ABD hangi açıdan etki etmektedir?

Araştırmanın Amacı

Tarihsel bir geçmişe sahip Afganistan-Türkiye ilişkilerinin özellikle son dönemdeki durumu uluslararası ilişkilerde merak konusu olmuştur. Bu açıklama dâhilinde araştırmanın amacı Ak Parti dönemi ve Afganistan Türkiye ilişkilerinin incelenmesi ve ABD’nin etkisi şeklinde belirlenmiştir.

Araştırmanın Önemi

Ak Parti döneminde Türkiye’nin Afganistan’a olan yardımını Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren sunduğu ve olanakları ölçüsünde bunu gittikçe de fazlalaştırarak arttırmıştır. NATO bünyesinde 2003 yılında ve 2005 yılında olmak üzere Kabil bölgesi komutanlığını iki kez üstlenmiştir. Ayrıca bu görev halen devam etmekte ve Kabil bölgesi güvenliği ISAF komutasındaki Türk birlikleri tarafından sağlanmaktadır. Türk ordusunun Afganistan’da sadece koruma görevi dışında lojistik ve istihkâm desteği verdiği bilinmektedir. Bu görev dâhilinde oldukça fazla oranda altyapı desteği vermektedir.

Türkiye 700’e yakın olan asker personel miktarını, kabil saha Komutanlığı’nı 2. Kez üslenmekle birlikte 900 personel ve daha sonra ihtiyaç gereği 1750 asker personele çıkarmış oldu. Bu ilişki doğrultusunda 3 adet UH-60- helikopteri yardım yapılmıştır. Polis ve askeri akademinin kuruluşu ve organizasyonun devralmıştır. Böyle askeri lise ve harp mektebinde müşavir ve öğretmenler vazifelendirmiş olup, bu vazifeyi gururla sürdürmektedir. Eğitim tim miktarını da 4’e yükseltmiş eskiden olan sağlık binalarının bakımını yaptırmış ve kaç bölümünü tekrardan inşasını devralmıştır. 27 ilkokul ve ortaokulun bir bölümü yeniden tesis yapılmış, bir bölümü onarılmış, eğitim ve malzeme desteği sağlanmıştır. Bu kapsamda 38.000 öğrenciye öğrenim imkânı sunulmuştur. Ayrıca Kız çocukları için bir lise, kadın gelişim merkezi yapımı, eğitim, güvenlik, ziraat ve sağlık alanındaki çalışmalar ile diğer yardım etkinlikleri iyi şekilde sürmektedir.

(15)

Bu dönemde Türkiye Afganistan’a askeri desteğinin yanında altyapı, eğitim ve kültür olmak üzere pek çok alanda destek sağlamıştır. Bütün bunlar dışında Ak Parti döneminde bölgede siyasi istikrarın sağlanması ve komşu ülkelerle sorunların çözülmesi kapsamında Türkiye gerekli desteği sağlamaya çalışmıştır. Bölgede siyasi istikrara yönelik olarak çeşitli konferans, oturum, antlaşmalar yapılmaya çalışılmış ve birçoğuna Türkiye ev sahipliği ve koordinatör ülke olarak rol oynamıştır. ABD ise Türkiye’nin Afganistan politikasında özellikle askeri alanda etkin rol almasını ve operasyon bölgesine katılmasını istemektedir.

Bu kapsamda Ak Parti dönemi Afganistan ve Türkiye ilişkilerinin incelenmesini amaçlayan bu çalışmanın literatüre büyük katkı sağlaması düşünülmektedir. Nitekim araştırma Ak Parti dönemi Afganistan ve Türkiye ilişkilerinin boyutu ve bu ilişkilerde ABD’nin rolü açısından önem taşımaktadır. Zira uzun yıllardır terör mücadelesi veren ABD’nin Afganistan ve Türkiye ilişkilerindeki rolü önemli bir husustur. Araştırma ABD’nin gerek Afganistan’ın istikbalinde, gerek Afganistan odaklı bölgesel amaçlarında tam manasıyla başarılı olup olamaması ve bu başarıda Türkiye’nin rolü açısından da önem taşımaktadır.

Araştırmanın Kapsamı

Araştırma Afganistan-Türkiye ilişkilerine yön veren faktörlerin neler olduğunu, özellikle Ak Parti döneminde iki ülke ilişkilerinin boyutunu ve bu ilişkilerde hangi adımların atıldığını kapsamaktadır. Ayrıca Ak Parti dönemi Afganistan-Türkiye ilişkilerinde ABD’nin yaklaşımlarının ilişkilere katkı sağlayıp sağlamadığını ve iki ülke ilişkilerinde ABD’nin rolünün ne olduğunun incelenmesini kapsamaktadır.

Araştırmanın Yöntemi

Yapılmış olan bu çalışmada, kaynak taraması ve arşiv taraması yöntemleri kullanılmıştır. Birincil ve ikincil kaynakların yanı sıra gazete haberlerinden, gazete makalelerinden, yüksek lisans ve doktora tezlerinden, güvenlik alanında yapılan seminerlerden, raporlardan ve konferanslardan, konuyla ilgili akademik makalelerden ve kitaplardan yararlanılmıştır. Araştırmanın amacını ve kapsamını tüm boyutlarıyla ortaya koyabilmek için Türkçe kaynakların yanı sıra yabancı

(16)

yayınlar da yakından takip edilmiş, mümkün olan tarafsız bakışı yansıtabilmek için Afganistan ve Pakistan kaynaklarından da faydalanılmıştır. Ayrıca Türkçe, Farsça, Afganca (Peştunca) ve İngilizce kaynaklardan da yararlanılmıştır.

Araştırmanın Yapısı

Ak Parti dönemi Afganistan ve Türkiye ilişkilerinin incelenmesi ve ABD’nin etkisi hedefleyen bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Afganistan hakkında genel bilgiler ele alınmıştır. İkinci bölümde ise Afganistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin tarihsel gelişimi üzerinde durulmuştur. Üçüncü ve son bölümde ise Ak Parti döneminde Afganistan-Türkiye ilişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bu ilişkilere etkisi incelenmiştir.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

AFGANİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİ

1.1. Afganistan’ın Coğrafi Konumu

Dönem dönem “Aryana”, daha sonra ise “Horasan” gibi farklı isimlerle adlandırılan Afgan coğrafyası, VIII. Yüzyılın ilk yarısında Ahmed Şah Durani tarafından ilk Afgan devletinin kurulmasından itibaren Afganistan ismi ile anılmaya başlanmış ve sınır olarak da Orta Asya, Güney Asya, Ortadoğu ve Kafkasya bölgeleri arasındaki kesişim noktalarını ifade etmiştir (Büyükbaş, 2006: 4). Güneybatı Asya’da yer alan Afganistan, 33 kuzey enlemi ile 65 doğu boylamı arasında yer almakta ve 652.100 km. yüz ölçümü bulunmaktadır (Özaslan, 2002: 7). Batı’da İran, Doğu’da ve Güney’de Pakistan, Kuzey’de Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Kuzeydoğu’da da Çin ile sınır komşusu olan Afganistan’ın toplam sınır uzunluğu ise 5529 km.dir (Gülecen, 2008: 11).

Demografik yapısı son derece çeşitli olan Afganistan’ın, 2009 verilerine göre nüfusu yaklaşık 33 milyon civarındadır. Ancak bu rakamlar, ülkedeki mevcut istikrarsızlık ve güvenlik zafiyeti gibi sebeplerle tam manası ile kesinleştirilememektedir (Yılmaz, 2009: 6). Deniz seviyesine göre oldukça yüksek ve engebeli olan Afganistan’ın ortalama yüksekliği 1,200 metredir ve dağ sıraları ülkeyi Kuzey-Güney olarak ikiye bölmektedir. Himalaya uzantısı olan Hindikuş dağları, Pamir Dağları, Sefid Kuh Dağı, Kovaja Arman Dağı, Kuh-i Baba Dağı ve Vakhan Dağları ülkenin en önemli dağları olup, Hindikuş dağ silsilesi İran sınırına kadar uzanmaktadır. Alp kıvrımında yer alan ülkenin orta kısımları dağlık, kuzey kısımları ovalık ve güney kesimleri ise yüksek dağları olup, Hindikuş dağ silsilesi İran sınırına kadar uzanmaktadır (Ziyayi, 2004: 18). Alp kıvrımında yer alan ülkenin orta kısımları dağlık, kuzey kısımları ovalık ve güney kesimleri ise yüksek platolardan oluşmaktadır.

(18)

Şekil 1.1. Afganistan Haritası

Kaynak: https://www.turkcebilgi.com/afganistan/harita

Yüksek dağların ve kıvrımların ülke iklimi üzerinde oldukça belirleyici bir rolü vardır. 7,695 metre yüksekliğe kadar uzanabilen Hindikuş dağları bir set görevi görerek, yağmur getiren okyanus esintilerinin ülke içine sokulmasına engel olmakta ve bu durum ülkede yazları sıcak ve kurak, kışları ise özellikle yüksek bölgelerde, soğuk bir iklimin yaşanmasına imkân sağlamaktadır (Gülecen, 2008: 11). Çoğu zaman hayatı olumsuz yönde etkileyen bu durum ulaşım noktasında da birçok problemin ortaya çıkmasına sebebiyet vererek, kış aylarında kuzey-güney yönlü kara trafiğinin günlerce, hatta haftalarca durmasına neden olmaktadır. Bunun yanında Afganistan’da yazları artı 40 dereceye çıkan, kışları ise eksi 20 dereceye kadar düşen hava sıcaklıkları, mekanik çözülmelere meydan vererek tarım alanlarının genişletilmesine engel olmakta ve bu durum ülke ekonomisine, içinden çıkılmaz bir sorun yaratmaktadır (Hajiyarali, 2011: 11-12).

Afganistan’ın kuzeyi verimli ovalardan oluşmaktadır. Tacikistan sınırına yakın Darkat, Yangikala, Khocabahauddin ve Daştikala bölgelerinden başlayarak,

(19)

Türkmenistan sınırındaki Kaysar bölgesine dek uzanan Amu-Derya nehrinin kıyılarındaki bu ovalar, Türklerin yaşam alanı içerisinde kalmasından dolayı “Afgan Türkistan’ı” olarak adlandırılmıştır (Saaie, 2009: 18). Bunun yanı sıra yine kuzeyde yer alan Badgis, Hirat, Harirud Nehri ovaları, Kabil Irmağı ovaları ve Hirmend (Helmend) sahasındaki su, ülkenin mühim düzlükleri ve tarım alanlarıdır. Güney’de ise düzlükler çöl görünümünde olup kuraktır. Bu kurak düzlüklerin en önemlisi “Ölüm çölü ” olarak adlandırılmıştır. Mıntıkanın yüzde 12’si ziraat alanı, yüzde 46’sı yaylak ve yüzde 3’ü ağaçlık olup geri kalan kısmı tarıma elverişsiz bozkırlardan meydana gelmektedir (Hajiyarali, 2011: 12).

Afganistan’ın Pağman dağlarından akan Hirmend, Kuh-i Baba’dan dökülen Harirud ve kaynağını kuzey dağlarından alan Rud-i Kabul nehirleri ile Deryay-i Mugrab ve Deryay-i Askalan, ülkenin önemli su havzaları arasındadır. Bunun yanında Amu derya, Kokça, Kunduz ve Kabil ırmakları da su kaynakları bakımından Afganistan için oldukça önemlidir. Ayrıca yine Sarı Göl, Çakmaktın, Sıva Havuzu, Durağan suyu Bendi Emir Havuzu ve Namus gölü de Afganistan’ı göçlükler bakımından zenginleştiren su kaynakları arasındadır. Su kaynakları bakımından zengin sayılabilecek bir durumda olan Afganistan, bu kaynakları tarım alanında verimli bir şekilde kullanamamaktadır. Bunun en temel nedeni ise sulama alanında ortaya çıkan teknolojik yetersizlikler ve su dağılımının düzensizliğidir (Saaie, 2009: 18-19). Bu coğrafi yapıya sahip Afganistan’ın gerek coğrafi konumu gerekse siyasi yapısı sebebiyle stratejik bir önemi de bulunmaktadır.

1.2. Afganistan’ın Stratejik Önemi

Müşterek kültürü ve tarihiyle özelliklerin yansıra toprak parçası olarak Afganistan; Orta Asya’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Orta Asya, iki şekilde tanımlanabilir: İdari ve siyasi olarak sadece beş eski Sovyet ve Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan sınırlarını içine alan bölge için kullanılmıştır. Coğrafi olarak ise İstanbul’dan Çine uzanan bir bölgeyi tanıtım yapmak için istifade edeceği gibi Ceyhun ve Seyhan ırmakları ortasındaki bölge için de kullanılmaktadır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNISCO), Orta Asya’yı şu şekilde tanımlamıştır: Orta Asya, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve

(20)

Kırgızistan başta olmak üzere, Moğolistan Batı Çin (Tibet), Kuzey İran, Afganistan, Batı Pakistan, Orta doğu Rusya (Tayga),Türkiye, Hindistan ve bazı Güney batı Sibirya topraklarını içermektedir. Afganistan Orta Asya, İran, Hindistan yarımadası ve Çin arasında bulunduğu için hep stratejik bir konuma sahiptir. Eski çağlarda, Fars, Hint ve Çin uygarlıkları çoğunlukla Afganistan toprakları üzerinden birbirine bağlanmıştır (Ali Khan, 1927: 7).

Afganistan üç stratejik bölgenin yani, Merkezi Asya, Batı Asya ve Güney Asya’nın merkezinde olup, bu stratejik bölgeleri birbirine bağlayan ticari yolların kesişme noktası olarak bilinir (Akkurt, 2005: 325). Afganistan, eski dünya kralları tarafından dünyanın merkez bölgesi olarak bilinmektedir. Afganistan ile ilgili bu görüş, günümüze kadar devam eder. Ünlü Hintli Şair Allame Muhammed İkbal, “Afganistan’ı Asya’nın kalbi olarak nitelendirmiştir.” Lord Curzon, yirminci yüzyılda Hindistan’ın İngiliz Viceroy “Afganistan’ı “Asya’nın pilot köşkü” olarak

tanımlamıştır” (Rashid, 2002: 7). Coğrafyası, tarihini, siyasetini ve insanların

doğasını belirleyen dünyada çok az ülke bulunmakta, Afganistan böyle bir ülkedir, yani kaderini coğrafyası belirlemiştir (Ali, 2008: 13).

SSCB’nin dağılmasıyla Orta Asya’da bol petrol ve doğalgaz keşifleri sunumunda dünyanın jeopolitik denklemi dramatik bir biçimde değişmiştir. Bunun sonucunda Afganistan’ın jeostratejik önemi daha da artış göstermiştir. Ayrıca bazı kaynaklar tarafından yeryüzü köprüsü olarak da bilinir. Yani doğudan batıya geçebilmek için mutlaka Afganistan üzerinden geçebilir. Bugünlerde Orta Asya’da bulunan ülkeler yeryüzünde zengin minerallere sahip olduğu için bu bölge dünyanın dikkatini çekmektedir (Büyükbaş, 2006: 11). Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahiptir. ABD, Afganistan’ı kullanarak Orta Asya ve Orta Doğu ülkelerine girmeyi planlamakta ve Rusya’nın elini bu bölgedeki kaynaklarla kesmeyi planlamaktadır.

Brzezinski tarafından Avrasya balkanları, Orta Asya, Güney Asya, Basra Körfezi ve Orta Doğuyu içine alan toprak saha, dünya çapında huzursuzluğun biçimi olarak gösterilmektedir. Şimdi, Brzezinski tarafından adlandırılan küresel balkanlar doğu Süveyş’ten batı Sincan ya da Xinjiang, Rusya’nın güney kısmı (Kazakistan’ın kuzey bölgesi) Hint Okyanusuna kadar uzanan bölgeyi kapsamaktadır. Brzezinski

(21)

Afganistan’ın Avrasya’da yer alan 9 problemli devletten birisi olarak nitelemektedir (Brzezinski, 2005: 179).

Orta Asya’daki sahasının mühim konumundan dolayı, İngilizlerin Asya’nın Gözetleme kalası olarak isimlendirdikleri Afganistan, bu bölgede olan ülkelerin tek geçiş kapılarından birisi durumundadır. Ayrıca Afganistan, Güney Asya’dan Orta Asya’ya tek giriş kapısı konumundadır. Orta Asya, Hindistan ve Çin ortasındaki en izlemsel geçenek olan Vahan koridorunun konumundaki Afganistan iki kutuplu zamanda dünya önderi ülkelerin karşılıklı tesir sahalarının bağlantı ve geçiş sahaları ile düğüm noktalarını tahaffuz durumundaydı. Soğuk harbin ahir mücadelesi SSCB işgali sonrasında Afganistan’da olması, ülkenin bu anlamda Jeostratejik sahasıyla irtibatlıdır. Afganistan oldukça yeraltı kaynaklar açısından zengin olup ve bunun yanında ülkeyi çevreleyen nükleer güçlere (Rusya, Çin, Pakistan ve Hindistan) oldukça yakın olması, düşünülen benzin ve tabi gaz boru hatları amacıyla Afganistan, bir takım memleketlerin şahsi çıkarları için çeşitli siyasi oyunlarının parçası haline gelmiştir. (Habibi, 2015: 12).

Afganistan günümüzde de tam bağımsız, modern, kendi kendine yeter bir devlet inşasını gerçekleştirebilmiş değildir. Afgan halkı, tarih boyunca etnik ve dini çatışmalardan mustarip olmuştur ve bu coğrafya üzerinde yaşanan bölgesel ve küresel güç mücadelelerinin gölgesinde kalmaktadır (Tuna, 2012: 65). Federalizmin ülkede uygulanması bu sorunu tamamen ortadan kaldırmaz belki ancak bölgesel yönetimler tarafından bölgeler kontrol altına alınarak merkezi yönetimin gücü pekiştirilebilir. Bu sahanın en mühim özelliği, ötürte kopukluğu ve kuvvet elde etme olanağın olması ve mühim bir iktisadı memba sahası olarak tanımlanmasıdır. Uzun yıllardır ehemmiyetli yer altı kaynaklarının yer aldığı petrol ve doğalgaz açısından zengin Avrasya Balkanlarına hâkim olma düşüncesi, yayılmacılığı ortaya çıkarmış ve gelişmiş ülkeleri küresel yarışa sokmuştur. Bu hâkim olma düşüncesinde Afganistan’ın yeri oldukça önemlidir (Büyükbaş, 2006: 8).

Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi Afganistan Avrasya’da değişim gösteren jeostratejik ehemmiyet açısından daha da artan bir önemle gerek bölgesel güçler açısından gerekse uluslararası açıdan mücadelelerin yaşandığı bir alan haline gelmiştir. Diğer yandan Afganistan’a yapılması düşünülen boru hattı, düzenleme,

(22)

modernleştirme çalışmaları sebebiyle pek çok alanda işletmelere gereksinim hissedilmiştir. Bu kapsamda Türk şirketlerinin Afganistan’ın modernleşmesinde ve yeniden yapılandırılabilmesinde yerini alması gerekmektedir. Müslüman ülkelere model olarak gösterilen Türkiye’nin söz konusu rolü ile beraber fırsatları değerlendirmesi gereklidir. Zira fırsatları bir kenara koysak bile Türkiye ile Afganistan geçmişten gelen birbirini seven iki toplumdur. Bu kapsamda Türkiye’nin Afganistan’da ağırlığı fazladır. Nitekim Türkiye’nin Afganistan’ın yeniden imarında önemli roller alması, şirketlerini teşvik etmesi ve tüm yeniden yapılandırılma çalışmalarında diğer ülkelere öncülük yapması gereklidir. Türkiye Afganistan’da başarıyı sağlamasıyla birlikte Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne de yeni baştan popülasyon edebilme şansını yakalayacaktır (Burget, 2012: 1).

1.3. Afganistan’ın Ekonomik Durumu

Afganistan yaşanan iç karışıklıklar ve senelerce devam eden savaşlar neticesinde gelişme gösterememiş ve ekonomik açıdan dünyadaki en fakir ülkeler sınıfında yer almıştır. Afganistan’da özellikle 1979 senesinden sonra meydana gelen karışıklıklar sebebiyle iktisadi yaşam gerilemiş ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) insani gelişme rapor’unda iktisadi veriler ve yaşam seviyesi kapsamında 173 ülkenin içinden 171. seviyeye gerilemiştir. Bu durumda Afganistan’da iktisadi yaşam dış yardımlar sayesinde ayakta durabilmiştir. Afganistan’ın topraklarında ekilebilir alan yüzde 12 olmasına rağmen tarım ülkenin en önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır (Hajiyarali, 2011: 12).

Bir ülkenin toplumsal yapısı, kabileye dayalı ise yağma ve hırsızlık kaçınılmaz olmaktadır. Bu yüzden Afganistan’ın kurulduğu yıllardan beri, ülkede yağmaya dayalı bir düzen hâkim olmuştur ve ekonomi gelişememiştir. Afganistan’da uluslararası yapılanmalar nedeniyle toplumun yapısının değişeceği ve ekonominin gelişeceği yönünde düşünceler ortaya atılmış ancak bu beklenti boşa çıkmış ve gözle görülen bir ilerleme kaydedilememiştir (Wasıl, 2015: 5). Afganistan’da yıllardır devam eden çatışmalar nedeniyle yabancı yatırımcılar ülkeye yatırım yapmak istememekte ve yerel sermaye çevreleri ise yatırım yapmaktan ziyade illegal sektörlerde sermayelerini büyütmeyi tercih etmektedirler. Yatırımların olmamasına bağlı olarak modernleşmenin gereği olan kentleşme gerçekleşememekte, din dışında

(23)

siyasi ideolojiler görülememektedir. Ülke ekonomik olarak dış yardımlara muhtaçtır ve gelen dış yardımlar yatırım yerine seçkinlerin şahsi servetine aktarılmaktadır. Zaten kıt olan kaynakların toplum kesimleri arasında eşit dağıtılmamasından kaynaklı sorunlar geçerliliğini devam ettirmektedir (Arslan, 2016: 58).

Afganistan’ın, dünyanın fakir ve ekonomik imkânlar yönünden güç durumda olan ülkeler arasında olmasını kavrayabilmek hiç de zor değildir. Mali toplama Merkez Bankası ve gümrükler, kamu hizmeti, hazine, sayım toplama ve neşriyat gibi hükümetin temel iktisadî kurumları son mertebe güçsüzdür. Yollar, haberleşme imkânları, elektrik, alt ve üst geçit köprüleri, önemli yer altı sulama şebekeleri gibi temel görünüşlü altyapının unsurları ve belki de pazar mekanizması ortadan hepten yok olmuş durumdadır. Zaten iktisadî açıdan zayıf olan Afganistan’da son yıllarda yaşanan kuraklık, ülkeyi iyice çökertmiştir. Ancak yapılan dış yardımlar ve yurtdışındaki Afganlıların ülkeye kazandırdığı gelirler, bazı aileleri ayakta tutmaktadır (Hajiyarali, 2011: 12-13).

Afganistan ekonomisi son yıllarda göreceli olarak iyi bir dönem yaşamaya başlamış ve Afgan ekonomisi için yeni bir pencere açılmış, dünya Afganistan ekonomisini desteklemeye başlamıştır. 2001’den beri süren savaşlar 2012’de bitmiş, ekonomik durum iyileşmeye başlamış ve toplum arasında iyimserlik ortamı canlanmaya başlamıştır. 2012 yılında ise her sektörde, yatırımcıların risk alma konusunda çekimserlikleri azalmıştır. Bugün yurt içinde ve yurt dışında ticaretin arttığı görülmektedir. Bu nedenle bu dönemin belirli ölçüde ilerleme ve umut dönemi olduğu söylenebilmektedir (Wasıl, 2015: 6).

Günümüzdeki Afganistan’ın 2004 yılı (GSMH) Gayri Safi Millî Hâsılası yirmi bir milyar dolar civarındadır ve kişi başına düşen milli gelir de 2012 yılında 160 dolar olarak belirlenmiştir. Nüfusun yarısından fazlasının yoksulluk sınırı altında yaşadığı Afganistan’da, 2005 verilerine göre halkın % 40’ı işsizlik ile mücadele etmektedir (Gülecen, 2008: 15). Afganistan’ın 2010 yılı ithalat istatistiklerine göre toplam ithalat gideri 3 milyar dolardır ve ithalat yapılan ülkeler sırası ile Pakistan (yüzde 26.78), Amerika Birleşik Devletleri (yüzde 24.81), Hindistan (yüzde 5.15), Almanya (yüzde 5.06) ve Rusya’ (yüzde 4.04) dır. Yine aynı yılın ihracat istatistiklerine göre ise Afganistan’ın ihracattan elde ettiği gelir 365 milyon dolardır

(24)

ve ürün ihraç ettiği ülkeler sırası ile ABD (yüzde 26.47), Hindistan (yüzde 23.09), Pakistan ise (yüzde 17.36) ve Tacikistan da (yüzde 12.51)dır (http://www.mfa.gov.tr

E.T. 20.02.2018).

Tablo 1.1. Esas İktisadi Göstergeler Yıllar GSYİH (milyar $) Reel büyüme (%) Enflasyon (tüketici fiyat endeksi; % değişim) İhracat fob (milyon $) İthalat fob (milyar $) 2009 12. 5 21. 0 -8, 3 1. 280 6. 502 2010 15. 9 8, 4 0, 9 588 9. 187 2011 17. 9 6, 1 10, 2 497 12. 418 2012 20. 5 14, 4 7, 2 456 8, 407 2013 20. 3 1, 9 7, 7 716 7, 269 2014 20. 8 2, 0 4, 6 845 6, 241 2015 19.33 0,8 -1,5 571 7,722

Kaynak: Dünya Bankası ve ITC trademap

Afganistan ithalat kalemleri gıda malzemeleri, petrol ve petrol ürünleri, makine ile makine ekipmanları ve tüketim maddeleri olup, ihracat kalemleri ise tiryak denilen haşhaş tohumu, kuru yemiş meyve çeşitleri, çeviz, el dokuma halısı, yün, kilim pamuk, çeşitli hayvan derisi ve pahalı taşlardır. Dış ticaret açığının oldukça yüksek olduğu Afganistan’da, tarım ürünlerine dayalı olan ihracat gelirleri istikrarlı bir görünüm arz etmemektedir. Bunun nedeni klasik yöntemlerle yapılan tarım faaliyetleri ve tarımın büyük oranda iklime bağlı olmasıdır (Akbaba, 2015: 11).

Tablo 1.2. Dış Ticaret Verileri (Milyon $)

Yıllar İhracat İthalat

2010 588 9.186 2011 503 12.435 2012 460 8.439 2013 720 7.280 2014 852 6.328 2015 571 7.722

Kaynak: Dünya Bankası ve ITC trademap

Yukarıdaki tabloda Afganistan dış ticaret verileri görülmektedir. Ülkede süren iç savaş sebebiyle etkilendiği ve bu sebeple verilerde dalgalanmalar olduğu gözlenmektedir. Tabloya göre 2010 senesinde 588 milyon seviyesinde olan ihracat,

(25)

2014 senesinde 852 milyon dolara yükselirken, 2015 senesinde ise 571 milyon dolara düşmüştür. İthalat ise 2010 senesinde 9 milyar dolar seviyesindeyken 2015 senesinde 7,7 milyar dolar seviyesine düşmüştür (T.C. Kabil Büyükelçiliği, 2017: 7). Afganistan’daki temel problemlerden birisi de ulaşım sorunudur. Ticaret için son derece elzem olan demir yolu sistemi ülkede mevcut değildir, yalnızca kısa mesafeli yerel demir yolu hatları vardır. Hali hazırda bulunan 2850 km.’si asfaltlanmış toplam 18,970 km.’lik karayolları da ulaşım için yetersizdir. Ayrıca savaşlar ve iç mücadeleler de mevcut karayollarının % 60’ının tahrip edilmesine neden olmuştur. Şehirlerarası ulaşım küçük ve taşımacılık için son derece elverişsiz olan “Layni” adlı araçlarla, şehir içi ulaşım ise birçok geri kalmış ülkede kullanılan rikşalar ve eski taksiler ile sağlanmaktadır. Toplu taşıma ise Afganistan’da yok denecek kadar azdır. Ülkede havayolu ulaşımı oldukça sınırlı olmakla birlikte havayolu ulaşımı Kandahar, Herat, Mezar-ı Şerif ve Kabil’deki havaalanları kullanılarak, Ariyana, Pamir ve Kam Air adlı yerli havayolu şirketleri ile sağlanmaktadır (Akbaba, 2015: 13).

Afganistan’da çalışabilir durumdaki nüfusun 15 milyon seviyesinde olduğu düşünülmektedir. Sektörlere göre işgücünün dağılımında ise tarım %80’lik bir oranla birinci sırada yer almaktadır. Sanayi ve hizmetler sektörleri ise % 10’luk paylara sahiptirler. İktisadi açıdan Afganistan’da hayvancılık ve tarımın ciddi ehemmiyete sahip olduğu görülmektedir. Fakat her iki kesimde de modern teknolojiden yararlanılmamaktadır. Endüstri dallarında ise üretimin genel olarak sabun, küçük miktarda tekstil, ayakkabı, mobilya, el dokuma halı, yağ, gübre, doğal gaz, kömür, mermer ve bakır alanında yapıldığı görülmektedir. Afganistan kalifiye iş gücü açısından düşük seviyelerde olup, okuma yazma bilme oranı % 30 seviyesindedir. Yer altı kaynakları açısından Afganistan zengin doğalgaz, petrol ve kömür, demir, bakır, klinker, altın, tuz, kireç taşı, mermer ve kil önemli bir yere sahiptir. Afganistan GSYH bakımından IMF verileri göz önüne alındığında 2013 senesinde % 1,9’luk bir orana sahipken 2014 senesinde % 2,0’lık gelişme göstermiştir (T.C. Kabil Büyükelçiliği, 2017: 4-5). Bu oran 2016 IMF verilerine göre 2,9 olarak belirlenmiştir (https://www.ekonomi.gov.tr E.T. 20.02.2018).

(26)

Bu bölümde Afganistan’ın bağımsızlığı kazanmasından günümüze kadar olan siyasi tarihi ele alınacaktır.

1.4.1. Afganistan’ın Bağımsızlık Kazanması

Daha önce Afşar Devletine mensup Ahmet Şah Abdali 1747’de günümüzdeki Afganistan haritasının temelini atan kişi olmuştur. Afganistan’da var olan kabile devletlerinin ilk kez tek bir siyasi çatı altında toplandığı bu tarih, bugünkü Afganistan’ın başlangıcını ifade etmektedir. (Noory, 2014: 40). Kandahar bölgesinde Abdali aşiretler, aşiret liderlerinden oluşan bir büyük ulusal meclis toplamışlar ve bir beraberlik kurarak, başına Ahmet Şah Abdali’yi geçirmektedirler. Kendisine Dürr-i Dürran (inciler incisi) unvanı verilen Ahmet Şah liderliğinde kurulan bu konfederasyon yapı “İlk Milli Afgan Devleti” olarak kabul edilmektedir ve başkent olarak Kandahar seçilmiştir. Kurulan bu yeni ülke, bölgedeki hâkimiyetini artırarak Kabil sahasını de kapsamıştır. (Saray, 2002: 17). Ülke, kabilelerden oluşması ve stratejik konumu nedeniyle çok fazla saldırıya uğramış ve sürekli bağımsızlığını kazanmak için uğraşmıştır.

İngilizlerin 18. yüzyılın sonlarında Hindistan’da kurdukları Doğu Hindistan Şirketi sayesinde bu ülkenin kıyı şeridinde ticarete başlamışlar ve zamanla ülkeyi tamamen kontrol altına almışlardır. Hindistan’ın hükümdarı olan Ahmat Şah’ın 1772 senesindeki ölümü ardından yeni hükümdar Ahmat Şah’ın oğlu Timur Şah olmuştur. Timur Şah başa geçer geçmez ilk olarak başkenti 1775 senesinde Kabil’e taşımıştır. 1793 senesinde Timur Şah’ın ölümü sonrasında yerine oğlu Zaman Şaha geçmiş ve yedi sene iktidarda kalmıştır. Fakat Zaman Şah’ın saltanatında ülke iç karışıklıklar ve toprak kayıpları yaşamıştır. Uzun süren taht kavgaları sonucunda 1800 senesinde Zaman Şah kardeşi Mahmud’un yenilgisine uğramış ve gözlerine mil çekilerek öldürülmüştür (Ğulamulla, 2000: 8). Bunun ardından Şucaü’l-mülk Peşavur’dan harekete geçmiş ve Kabil’i ele geçirerek abisi Mahmud’u hapse attırmıştır. Fakat Barekzey’lerin Reisi Payında Han’ın oğlu Fatih Han’ın 1809 senesinde yardımı ile Kabil’i tekrar ele geçirmiştir. Ancak daha önce iç meseleler Osmanlı devletinde olduğu gibi karmaşık bir anlaşmazlık nedeniyle Fatih Han Mahmud’un oğlu tarafından öldürülmüştür (Hajiyarali, 2011: 5).

(27)

Söz konusu gelişmelerle birlikte Fatih Han’ın kardeşi olan Dost Muhammet oldukça güçlü bir orduyla Kabil’e doğru ilerlemiştir. Daha önceleri Kabil’de emir olarak bilinen Dost Muhammet 1839 senesinde Barekzeyler (Muhammetzeyler) hanedanını oluşturmuştur. İlerleyen zamanda Dost Muhammet Hindistan’ın diğer bölgelerinden vazgeçmiş ve kendisini tamamen Afganistan’a adamıştır. Birinci Afgan-İngiliz (1839-1842) savaşı sırasında Dost Muhammet’in yerine Şucaü’l-mülk geçmiştir. Fakat Dost Muhammet 1842 senesinde ikinci defa Afganistan’ı ele geçirmiştir. Dost Muhammed’in 1863 senesindeki ölümüyle birlikte yerine oğullarından Şer Ali geçmiştir. Fakat İngilizlerle yaşadığı anlaşmazlık neticesinde Şer Ali Türkistan’a kaçmış ve 1879 senesinde burada ölmüştür. Bunun ardından İngilizler Kabil’i ele geçirmiş ve Şer Ali’nin buyruğu üzere hapse gönderilen oğlu Yakub’u çıkarıp tahta geçirmişlerdir. Yakub ise İngilizlere minnettarlığını Gendumek adıyla yapılan barış antlaşması ile yerine getirmiştir (Afşar, 1923: 5).

Afganistan’da 1919 senesinde Emanullah Han’ın yönetime geçmesiyle birlikte bağımsızlık mücadelesi farklı bir boyut kazanmıştır. Nitekim Emanullah Han tarafından Afganistan’ın bağımsızlığı ilan edilmiş fakat İngilter bu gelişmeyi kabul etmemiş ve Afganistan’a askeri müdahalede bulunmuştur (Fisk, 2011: 56). Afganistan’da karışıklıklar baş göstermiş bu kapsamda İngiliz güçleri ile çatışmalar başlamıştır. Söz konusu gelişmelerle birlikte 8 Ağustos 1919 senesinde İngiltere ile “Pakistan da bulunan Raulpindi Antlaşması” yapılmış ve Afganistan’ın bağımsızlığı İngiltere tarafından onaylanmıştır. Türkiye’deki Atatürk tarafından başlatılan reform hareketlerinden etkilenen Emanullah Han Afganistan’da da Türkiye’deki reformları gerçekleştirmeye başlamıştır. Fakat bu gelişmelere muhalif kesimler ülkede karışıklıkların çıkmasına yol açmıştır (Barfield, 2010: 11-12).

Emanullah Han’ın rakipleri yapılan reformların İslam’la bağdaşmadığını öne sürerek isyan başlatmışlardır. Bu olaylar üzerine Emanullah Han 1929 senesinde Afganistan’ı terk etmiş yerine ise kardeşi Enayetullah geçmiştir. Fakat üç gün sonra muhaliflerin lideri Habibullah Kalakani tahtı ele geçirmiştir. Bu olayla birlikte 1747 senesinden 1929 senesine kadar Afganistan hükümdarlığına sürekli Peştuların geçmesi son bulmuş ve Peştun olmayan biri tahta geçmiştir. Habibullah Kalakani tahta geçmesi sonrasında tüm reformları iptal etmiş ve Slam’i kurallara göre bir yönetim belirlemiştir. Fakat Tacik ırkına mensup olan Habibullah Kalakani sadece 9

(28)

ay tahta kalmış daha sonra Peştun olan nadir şah kurana el basarak Kalakanini hile yolu ile kandırarak arkadaşlarıyla birlikte idam ettirmiş ve böylece iktidarı tekrar Peştular almıştır (Misbahzada, 2010: 97).

1839 yılında güneye intişar çabası içindeki Rusya, İran ile Kafkasya sahasında giriştiği harbi kazanmış ve İran’ı kontrolü altına almıştır. Bu olaylar neticesinde SSCB tesiri sahansın Kabil’e ve oradan da Hindistan’a yayılabileceği düşüncesindeki İngilizler, Ruslara karşı oluşturduğu Hindistan savunma merkezini İran’dan Afganistan’a kaydırmıştır. İngilizler, SSCB yayılmasını Afganistan’da engelleme siyasetini takip etmişlerdir (Saray, 2002: 28). Böylece Rusların desteklediği İran askerinin Herat’ı kuşatması sonrasında, Hindistan’ın tehdit altında olduğunu düşünen İngilizler, Afgan Emiri Dost Muhammed’in Ruslara yakınlaştığını ileri sürerek, Afganistan’a müdahale etme kararı almıştır. Önce Kandahar ve daha sonra da Kabil’i ele geçirmiş ve Afgan-İngiliz mücadelesi yaşanmıştır (Büyükbaş, 2006: 28). Afganistan o zamanlar Hindistan için tehlikeli bir noktadaydı ve İngilizler bu tehlikenin farkındaydılar. Bu yüzden eğer Ruslar bu toprakları ele geçirirlerse, Hindistan’ı çok kolay bir şekilde kendi hâkimiyetleri altına alabileceklerdi (Hakimi, 2014: 40). SSCB ve İngilizlerin tesir alanı oluşturma savaşının ortasında kalan Afganistan, Kuzeyden Ruslar, Güneyden ise İngilizler tarafından devamlı olarak tehdit edilmiştir. Uzun yıllar boyunca devam eden bu çekişme Afganistan’ı iki büyük gücün egemenlik alanı arasında tampon devlet konumuna getirmiştir. Böylece bu iki devlet, Afgan sınırını geçmemeye özen göstererek, bu bölgede bir denge durumu yaratmışlardır (Çeçen, 1998: 112). Her ne kadar denge sağlanmış gibi görünse de iki ülke arasında soğuk bir savaş yaşanmış ve bundan en çok etkilenen de yine Afganistan olmuştur.

Rus ve İngiliz’lerin birbirlerine saygılı kalarak kurnazlık, askeri baskı ve zaman zaman da para ve rüşvet kullanarak, aralarında yürüttükleri bu gizli menfaat savaşı daha sonraları “Büyük Oyun” olarak adlandırılmıştır (Raşid, 2001: 18). Afganistan üzerinde oynanan oyunun asıl aktörleri Ruslar ve İngilizler olsa da başka ülkelerin liderleri ve başkanları da bu iki oyuncunun yanında olmaya mecbur bırakılmışlardır (Atayi, 2005: 60). Bu dönemde Peştular Güney’den İngiltere tarafından desteklenirken Tacikler ve Türk kökenlilerin Ruslar tarafından desteklendiği görülmektedir.

(29)

1869 yılının başlarında İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Lard Klarndon, Londra’da Rusya’nın büyükelçisi Baron Brono ile beraber Orta Asya ülkeleri hakkında konuşurken; Hindistan ve Rusya sınırları arasında tarafsız bir bölge oluşturmak niyetindeydiler. Onlara göre, oluşturulan bu bölge dış devletlerin etkilerinden kurtulacaktı. Dolayısıyla bu iki süper güç bu antlaşmaya saygı göstereceklerdi. İngiltere Dışişleri Bakanı görüşmelerden sonra Hindistan sınırlarındaki Rusları bir sorun olarak görmediğini ancak yine de Ruslar ve İngilizler arasında kendi güvenlikleri açısından böyle bir tampon bölgenin oluşturulmasının gerektiğini belirtmiştir. Bu tampon bölgenin Afganistan olarak belirlenmiştir (Atayi, 2005: 85).

Büyük oyunun asıl amacı ise Napolyon’un 1763’te kaybettiği Hindistan’ı tekrar almaktır ve bunun için Fransa 1807 yılında Ruslara, Fransız birlikleri ve Rus birliklerinden meydana gelecek bir ordu ile Kafkaslar ve İran üzerinden giderek, İngilizleri Hindistan’dan atmayı teklif etmiştir (Şehanlıoğlu, 2008: 64). Sonuç olarak tarihte büyük oyun olarak bilinen meşhur oyun başlamıştır. 19. yüzyılda İngiltere ve Rusya; Hindistan’a ve sıcak sulara inme çabası ile bu topraklar üzerinde çok büyük oyunlar oynamışlardır. İngiltere’nin Hindistan’ı korumak için Ruslara karşı tampon bölge olarak Afganistan’ı görmesinin sonucunda Afganistan, Rusya ve Hindistan arasında bir tampon olarak kabul edilmiştir (Hakimi, 2014: 40).

Afganistan yönetimini 1978 yılında Tacik kökenli Nur Muhammed Taraki’nin devralmasıyla komünist idare biçimi seçilmiş ve bu yönetim SSCB’den ciddi düzeyde destek görmüştür. Fakat Orta Asya’da tesirini arttırmak amacıyla ABD tarafından Peştun kökenli Hafızullah Emin desteklenmiştir. Bu gelişmeyle birlikte Hafızullah Emin 1979 senesinde gerçekleştirdiği darbeyle Taraki’yi devirmiştir (Andishmand, 2007: 74). Gerçekleştirilen darbe sonrası SSCB buna karşı Afganistan’ı işgal etmiştir (Dashti, 2015: 25).

1.4.2. Sovyet İşgali ve Müteakip Gelişmeler

1952 yılından sonra Afganistan, Rusya ile kurduğu iyi ilişkiler çerçevesinde kendi öğrencilerini Rusya’ya eğitim için göndermeye başlamıştır. Amaç her ne kadar modernleşme ve eğitim olsa da bu tarih Afganistan için kara bir leke olarak kalmıştır. Nedeni ise gönderilen her bir öğrencinin, ülkeye tam bir sosyalist devrimci olarak

(30)

dönmesidir (Hakimi, 2014: 41). 1954 tarihinden sonra, Afganistan Cumhurbaşkanı Muhammed Davut Han olmuştur. Davut Han, Rusya ile çok yakın temaslar kurmuş ve Rusya Başkanı bizzat Afganistan’ı ziyaret etmiş ardından 1956 yılında ise Davut Han Rusya’yı ziyaret etmiştir.

SSCBS ve Afganistan heyetleri ortasında eğitim ve kültür antlaşması yapılmış ve bu antlaşmayla Afgan talebelerinin öğrenimi için SSCB’ye gitmesinin önü açılmıştır. Ayrıca fakültelerde vazifeli akademisyenlerin bil mukabil olarak iki ülke arasında ders ve konuşmalar uygun görülmüştür. Sovyet uzmanları bu fırsatı, Afgan öğrencilere mümkün olduğu kadar Marksizm-i anlatmak için çaba göstermiştir (Saray, 2002: 177). 1953 yılında Afganistan’ın ekonomik problemlerle karşı karşıya kalması nedeniyle Rusya Federasyonu bu durumu değerlendirip Afganistan’a milyonlarca dolar yardımda bulunmuştur. Rusya Federasyonu 1957 yılında 15 milyon dolarlık bir yardımda bulunmuş ancak Kruşçev şart olarak yardımın ve desteğin yerinde kullanılmasını sağlamak için Rus danışmanların ve teknisyenlerin Afganistan’a girmesini şart koşmuştur. Afganistan ise bu şartı itiraz etmeden kabul etmiştir (Şehanlıoğlu, 2008: 71). Yapılan bu yardımların ve öne sürülen şartların nedenini ne yazık ki yıllar sonra acı bir şekilde ortaya çıkmıştır.

1960 yılında da Sovyet yardımları çok yoğun bir şekilde devam etmiş ve Kruşçev ikinci kez Kabil’e ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret sürecinde Kruşçev, Sovyet sınırlarına yakın bölgeleri de ziyaret etmiş ve incelemelerini özellikle Bargam ve Shindand havalimanlarında yoğunlaştırmıştır. Bu ziyaret ve incelemelerin amacı ise 1979 yılında başlayacak olan işgale zemin hazırlamaktı. Kruşçev, havalimanlarının ve sınır bölgelerinin son durumunu yerinde görmüş ve buralardan yapılacak tank geçişleri ile kısa zamanda Pakistan’a ulaşmayı planlamıştır (Naeim, 2017: 74).

Ayrıca SSCB’nin çok ince ve nazik bir şekilde yürüttükleri Marksist propagandası çok geçmeden meyvesini almaya başlamıştır. Kruşçev ve Davut Han’ın Afgan subaylarının SSCB’ye eğitilmesi konusunda vardıkları antlaşma sayesinde, eğitim için SSCB ve Çekoslovakya’ya Afgan subaylar gönderilmiştir. Gönderilen personellerin neredeyse bütünü, fikirlerini Komünist propagandası ile yıkanmış olarak ve ülkedeki mevcut düzeni değiştirmek niyetiyle geri dönmüşlerdir. Çoğu

(31)

yönetime zıt olan bu personeller, Komünist düşüncenin de etkisiyle 1973-1978 senlerdeki darbelerde anahtar rol üslenmişlerdir. (Saray, 2002: 177).

Afgan heyetleri, başta Davut Han olmak üzere, SSCB düşüncesinin obur Asya devletlerinde olduğu gibi, Afganistan’da basitçe yayabileceklerini düşünmüyorlardı. Ancak SSCBS düşünürleri Afganistan’da yayılması konusunda aynı görüşte değillerdi. Afganistan’da yapacakları iktisadi bağışları ve geliştirecekleri kültürel irtibatın yardımıyla komünizm için münasip bir zamanda kolaylıkla yaratabileceklerine düşünüyorlardı (Saray, 2002: 174-175). Tüm bunların sonucunda 27 Aralık 1979 tarihinde 85.000 kişilik bir ordu ile SSCBS Afganistan’a havadan ve karadan saldırmış ve Amerika da SSCB’ye karşı mücahitlere destekte bulunmuştur. Bu Sovyet işgali yaklaşık on sene sürmüş ve Amerika aktif bir şekilde kendi rolüne devam etmiştir. Amerika’nın desteği 1994 yıllına kadar sürmüştür. Her ne kadar SSCB parçalandıysa da Afganistan’a yapılan işgalin izleri günümüze kadar devam etmiştir (Atayi, 2005: 35).

1987 Aralık ayında SSCB ile dostluk ve işbirliği antlaşması imzalanmıştır. Daha sonra Afganistan hızla SSCB tesiri sahasına girmeye başlamasıyla 27 Temmuz’da Hafızullah Emin’in başbakanlığında yeni bir hükümet kurulmuş oldu. (Büyükbaş, 2006: 44). İslami örgütlerle mücadele için gerekli yetkileri elde eden ve Moskova’nın yönergeleri çerçevesinde hareket eden Nur Muhammed Taraki, kendine karşı olanları birer birer öldürmüştür. Bu nedenle Afganistan’da komünist mensubu ile komünist mensubu olmayanlar ortasında çetin ve kanlı bir iç mücadele başlamıştır. Aynı zamanda Başkan Taraki’nin takip ettiği katı ve amansız önlemlerden sadece halk değil, aynı zamanda bazı kendisine yakın çevrelerde bu olaydan memnun kalmamışlar. (Saray, 2002: 188).

Yönetim şiddeti arttırdıkça halktan fazlasıyla karşılık almaya başlamış ve silahlı mücadele Afganistan köylerinde de yayılmıştır. Taraki yönetimi bununla kalmayıp Afganistan genelinde halka ait arazi tarlalarını zorla bölüştürülmesi kadınları evden zorla çıkarıp okula göndermesi hatta yaşlı kadınları da zorla kurs merkezlerine kayıt yaptırarak bunun zorunlu hala getirtilmesi, suçsuz yerde yüzlerce insanı tutuklayarak zindanlarda atılması çoğu insanların tepkisine neden olmuştur. Bu davranışlar geleneksel bir halk tarafından iyi bir şey olarak özen gösterilmemiştir

(32)

(Tanin 1900-1996: 2.49) Tahranda şahın yıkılmasıyla birlikte yeni gelen İslam rejimi Afgan halkını derinden etkilemiştir. Ülkede sağ görüşlü aydın ve hoca direniş gurupları devlet ile mücadelesini güçlendirmişler ve ülkede arazı ağları tarafından ciddi şekilde çatışmaya maruz kalan kabil yönetimi uyuşturucu kaçakçıları gibi gurupların provokasyonu sonucu ülke genelinde sıçramış ve tamamen silahlı mücadeleye bürünmüştür(Büyükbaş, 2006: 45).

SSCB 1979 senesinde Afganistan’ı işgal ederek kendine yakın sosyalist bir rejim kurulmasını sağlamıştır. Bu gelişmeler ardından yerel güçlerin karşı çıkması ile silahlı mücadeleler başlamıştır. Söz konusu yerel güçler birçok bölgenin egemenliğini kazanarak büyük başarı sağlamışlardır. Nitekim SSCB ekonomisi bu çatışmaların yol açtığı ağırlığa dayanamamış ve SSCB’nin dağılmasının fitilini ateşleyen gelişmelerden biri haline gelmiştir. Emin’in SSCB yanlısı bir siyaset takip edeceğini izhar etmesine rağmen, ülkede ki Emin yönetimi SSCB yönetimini ikna etmemiştir. Çünkü Sovyet yönetimi, Emin’in kendilerine sadıklığından şüpheye düşmüşler ve bu nedenle kabil dışında ikamet eden Emini 25 Aralık 1979’ de gönderdiği bir uçak dolusu SSCB askerleri tarafından öldürülmüştür (Saray, 2002: 190). Eminin ölümünden sonra yerine eski başkan yardımcı olan ve aynı zamanda tam anlamıyla SSCB yanlısı olan Babrak Karmalı devlet başkanı olarak ilan etmişler. (Bal, 2002: 272). Sovyetler Birliği her ne kadar 1978 tarihli “Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Antlaşması’na” uygun bir biçimde, Afgan hükümetinin daveti üzerine geldiklerini ifade etse de, uluslararası alanda Sovyet hareketi, “Bağımsız bir ülkenin işgali” olarak algılanmış ve tepkiyle karşılanmıştır (Büyükbaş, 2006: 46). Ayrıca sadece uluslararası alanda değil, ülke içerisinde de işgale tepki gösterilmiştir. Bu süreç, ülkede komünist darbecilerin uygulamalarını da arttırmıştır.

Ülkedeki karmaşık aşiret yapısını ve toplumsal düşünceyi etkileyemeyen ve toplumu anlayamayan komünist darbecilerin uygulamalarına karşı tüm ülkede tepki gösterilmiş ve kırsal bölgelerden başlayan bir isyan dalgası ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda ise, bir yıldan kısa bir süre sonra ülke, Sovyet ordularınca işgal altına alınmıştır (Raşid, 2001: 21). ABD ve Sovyetler arasında yaşanan mücadele sonucunda uygulanmaya konulan denge politikası ile Afganistan ayakta kalmaya çalışmıştır. 1978 darbesiyle uygulanmaya çalışılan Sovyet yanlısı politikaların ve Sovyet yayılma hareketinin mağduru olarak Afganistan işgale sürüklenmiştir

(33)

(Naeim, 2017: 71). Ayrıca 1980 yılında ABD, Pakistan ve Arabistan yardımıyla Afganistan’ı tahrip etme projesini işleme koyarak bütçe temini ve muhafız kar bölge Liderleri vasıtasıyla silahlı güçleri eğitmek ve onları hazır hala getirmek birinci plandaydı.1989 de gelindiğinde Mikail Gorbaçov Rus askerlerini Afganistan’dan çekince, Afganistan’daki savaşçılar ABD’nin himayesi altında kalmıştı. Böylece ABD desteğiyle onlar iriyon üretimini benzeri görülmemiş bir şekilde yılık 2000’den 3400 tona kadar çıkarmıştır. Bununla beraber 2001’de ABD’nin Afganistan’a saldırısından sonra savaşçılar ve mafya babaları Washington’dan aldıkları yeşil ışıkla iriyon üretimine özen göstermeye devam ettirmişlerdir. Buna müteakip 2004 gelindiğinde 5300 ton iriyon üretmişlerdir. Buna örnek olarak eski cumhurbaşkanı olan Karzai’nin kardeşi Ahmed Vali Karzai en büyük iriyon kaçakçılarından biri sayılmaktadır. (Mayhand Verd, 1729-2001: 146).

1.5. 11 Eylül ve Sonrası Gelişmeler

11 Eylül 2001’de ABD’nin karşı karşıya kaldığı saldırıların sorumlusu olarak tuttuğu Usame Bin Ladin’in( kökeni Arap olan Suudi vatandaşı al- kaide lideri) Afganistan’da saklandığına dair bilgilerin ardından Afganistan dünyanın ilgi odağındaki ülke olmuştur. Saldırı sonrasında dikkatlerin Afganistan’a yoğunlaşmasının sebebi, ABD istihbaratınca saldırının sorumlusu olarak gösterilen terörist baş’ının Afganistan coğrafiyesinde bulunmasıydı. ABD Taliban Lideri Molla Muhammed Ömer’den El-Kaide örgütünün teslimini veya sınır dışı edilmesini istemiş Taliban lideri ise buna karşı kanıtlar istemiştir. Dahası Molla Muhammed Ömer, ABD’nin Afganistan’a savaş açması halinde ABD’ye karşı cihat ilan edeceğini duyurmuştur. ABD başkanı Bush ise kanıtları verme talebinin müzakere edilmeyeceği karşılığını vermiştir. Afganistan’ın Bin Ladin’i teslim etmeme konusundaki ısrarı nedeniyle ABD, Taliban ve El-Kaide’yi ortadan kaldırmak için 7 Ekim 2001 tarihinde Afganistan’a askeri bir operasyon olarak Kalıcı Özgürlük Harekâtı’nı başlatmıştır (Keskin, 2013: 46). Bu harekât ile beraber ABD’nin bölgede varlık gösterebilmesi somut bir duruma gelmiştir. Bununla beraber Afganistan’da yer alan Taliban idaresi lav edilmiştir (Kaya, 2012: 70).

Yukarıdaki gelişmelerle birlikte ABD, NATO’ya deliller sunmuş ve NATO bu delilleri yeterli görümüştür. Ardından saldırılarda ABD dışından yönlendirilme

(34)

olduğu ifade edilerek 5. madde ilk kez hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla 11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan saldırılar bütün NATO üyesi ülkelere yapılmış olarak görülmüştür (Sasaoğlu, 2014: 2).

Başını çektiği ABD ve İngiltere tarafından başlatılan “Kalıcı Özgürlük

Operasyonu” ile birlikte 2001 senesinin Aralık ayında ortaya konan antlaşma ve

Birleşmiş Milletlerin sunduğu yetkisi ile 2002 Ocak ayında 21 Devleten 5000 civarında asker İngiltere komutasında ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) Afganistan’da görevine başlamıştır. İlk olarak Kabil ve yakın bölgelerde güvenliği sağlamayı amaçlayan ISAF, Taliban’ın lav edilmesi sonrasında Afganistan polis ve askerlerinin eğitilmesine başlamıştır (Kaya, 2012: 72). Afganistan ulusal ordusunda tüm etnik kökenlerden personel bulunmakta olup, ordu yapılanmasının etnik kökenler arasında kaynaştırıcı rolünün olması beklenmektedir.

2003 yılı başlarında Afganistan’da güvenlik durumunun kötüleşmesi ve Taliban’ın ülkede etkinlik kazanması, ABD’nin Irak operasyonu hazırlıkları ve Irak’ın işgali ile aynı zamana denk gelmiştir. ABD’nin ağırlığını ve dikkatini Irak’a çevirmesi, Afganistan’da artan kuvvet ihtiyaçlarını karşılamak konusunda yetersiz kalmasına neden olmuştur. Bu yüzden NATO, 9 Ağustos 2003 tarihinde ISAF’ın stratejik komutası ve koordinasyon sorumluluğunu üzerine almıştır. NATO, değerlendirme ve hazırlık sürecinde Kabil sınırları içerisinde kalmış, ancak 13 Ekim 2003 tarihinde BM kararı ile görevini Kabil ötesine genişletmiştir. Bu karar üzerine sorumluluk sahası 2006 Ekim ayına kadar aşama aşama Afganistan’ın tamamını kapsayacak şekilde genişletilmiştir (Bingöl, 2012: 215).

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de gerçekleşen terör saldırıları tesirini bütün dünyada göstermiştir. Bu sebeple küresel politikanın ve uluslararası ilişkiler teorilerinin tarihsel gelişiminin önemli gelişmelerinden biri olarak kabul edilebilmektedir. Saldırılar sonrasında dünyada, güvenlik politikaları uluslararası terörizme yönelik olarak değiştirilerek bu konuya ehemmiyet verilmeye başlanmıştır. ABD’de yönetimin ilk ana gündem maddesi terör olayları olmuştur. Teröre bakış açısı değişen bir başka küresel kuruluş ise NATO olmuştur. Dolayısıyla konu ülkelerin iç güvenlik hususundan çıkarak küresel bir gözdağı olarak görülmeye ve önlem alınmaya başlanmıştır (Sasaoğlu, 2014: 1).

Şekil

Şekil 1.1. Afganistan Haritası
Tablo 1.1.  Esas İktisadi Göstergeler  Yıllar  GSYİH  (milyar $)  Reel  büyüme  (%)  Enflasyon  (tüketici fiyat endeksi;  %  değişim)  İhracat  fob (milyon $)  İthalat fob (milyar $)   2009  12
Tablo 3.1. Afganistan ile Türkiye Ticaret Hacmi ve Dış Ticaret Dengesi, 1996-2001  Yıl  İhracat  İthalat  Ticaret hacmi  Ticaret dengesi
Tablo 3.2. Afganistan  ile Türkiye Dış Ticareti 2002-2013 Yılları (Milyon $)  Yıl  İhracat  İthalat  Ticaret Hacmi  Ticaret Dengesi
+5

Referanslar

Benzer Belgeler

Uygulanan yanlış programlar ve yönetim hataları yüzünden gerekli reformlar yapılamadığı için ülkemiz, yüksek enflasyon, çok büyük bir kamu borç stoku, düşük büyüme

Erkmen, 2011, s. Bölgenin en bilinen Kürt aşiretleri, Doski, Barvari, Barzani, Sindi, Rikani, Zebari, Goran, Harki, Surçi, Caf, Hamavandi, Dizayi, Gardi ve

Bu bölümün detayında siyaset olgusu, içerisinde barındırdığı kavramlar olan egemenlik kavramı, klasik siyaset biliminin ana unsuru olan devlet ve modern siyaset

• Kızıltepe Devlet Hastanesi Yeni Bloğu, (Acil Servis ve Diyaliz Ünitesi). • Kızıltepe

MADDE 14 VELİNİN KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU KAPSAMINDA AÇIK RIZA BEYANI Verilerimizin Kişisel Verilerin Korunması Kanunu çerçevesinde ve Çocuk Gözünden Ramazan Resim

Muğla Tarım ve Or- man İl Müdürlüğü, Koordi- nasyon ve Tarımsal Veriler Şubesi tarafından koordine edilen kadın çiftçi çalışma- larında her geçen yıl farklı

AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Amasra Tarlaağzı ve Gömü köyü için yap ılan termik santral başvurularının

Özinanır, zaman zaman bu suyu taşıyan özneyi genel bir “sol” olarak anmakla buland ırıyor (yukarıda böyle bir genel “sol” olmadığını vurguladık), ama yazının