¥
ENÎDEN basılacak bir eski tercümemin rötu şuna başlıyorum. Bu. beş altı yüz sayfalık büyük bir kitap tır. Fakat ne çıkar? Sadık bir tercüme yapabilmek İçin o zaman, yani yirmi yıl evvel, epeyce uğraştığımı hatırlıyo rum. O günden bugüne nç zevkimde, ne de Fransızcayi anlayışımda pek büyük bir değişiklik olduğunu zannet - mem. Gerçi benim bu yerim - de saymama karşılık Türkçe - miz epeyce ilerlemiştir. Fakat bunlar nihayet birtakım keli me değişiklikleridir. Hem bu dil işlerinde ben galiba o za man da pek geri bir adam de ğildim. O büyük tercümeye başlarken ne düşündüğümü, kendime nasıl bir direktif ver diğimi hatırlar gibi oluyo - rum :“ insan kendinden bir şey yaz - mağa çalışırken yalnız fikirleriyle meşguldür; büyük mesuliyeti on - lan sürüp sarkıtmadan, sıcaklık ve aydınlıklarına zarar vermeden anlatmağa çalışmaktır. Yazı, oku
yucuya sunduğunuz ve beğendir - inek istediğiniz bir maldır; kendi malınızdır. Onu bir dil denemesine vasıta yaparsanız hartayı puslayı şaşırabilirsiniz. Fakat başkasının kitabı için böyle bir korku yoktur. Tercüme fazla acı ve ağrı duy - madan başkasının ağzından yapı - lan bir ameliyattır. Bunun İçin onu yaparken bir ikinci maksat, faydalı bir deneme maksadı İnil - lanmaktan zarar gelmez. Bu ter - eümeyi yaparken kuralla, ve â~ henklerden temizlenmiş sade Tiirk- çfı idealime göre dilin imkânlarını zorlıyabilirim”
I
Evet, açık ve sade Türkçe işinde ben o zaman da geri bir adam değildim. Hattâ yakın dostlarımdan fazla ileri gitti ğimi söyliyerek beni tenkide- denler oluyordu. Böyle olunca yirmi yıl önceki tercümemin rötuşunu yaparken dil bakı mından da fazla ürkmeğe se bep yok.
Her ihtimale karşı kitabın aslını da karşıma koydum. Cümleleri tekrar okurken, ne olur ne olmaz, Fransızca aşıt larına şöyle bir göz atacağım ve sekiz on gün içinde, yani bu büyüklükte bir romanı oku - •mağa verilecek zamanın ni - lıayet iki üç misli içinde bu iş bitecek.
jm, \
Yazan:
ur i Güntekin
ere'ın “ Zoraki Tabibi” gibi zo raki bir dil bilginiyim. Bu ki taplardan biri C elâ lE satA jj- seven’jm yeni çı'ffSfT’ î*Sanat ‘ Lügati” dir ve gariptir ki ça lışırken elim en çok ona gidi yor. Bir aralık hattâ “ Bu rö - tuş geçen yıl olsaydı ben bun suz ne yapacaktım” diye dü şünür gibi oldum.
Doktor gibi kitaba da gü ven, insanın kafa ve yürek rahatlığı için, şarttır. Arşe - ven’in bu kitabı nedense ba - na bir güvenme veriyor. Ne dense dedim ama sebebini kendi hesabıma pek iyi anlı - yorum: kitaptaki admın al - tında “ Güzel Sanatlar Akade misi mimarî tarihi ye şehirci lik eski profesörü” diye yazı lıdır. Fakat bu memleketin en son kırk senesini tanımış in san için Celâl Esat Arseven bunlar1 a .beraber rrele» bilmo«,, ve ne değildir? Sânat, edebi - vat, tarih, teknik yazıları ya zar; resim yapar; çalgı çalar; öu sene “ Selim-i Salis” adlı bir tarihî piyesinin yüzlerce, defa oynandığım, görür, ikil sene sonra Vivana’da bir ope retinin sahneye konduğunu{ işitir, çok geçmeden Türk musikisini garplılaştırmak i- cin Tötönya salonunda ha - zırlanmış ehemiyetli bir de - neme hareketinin başında ol duğunu öğrenirsiniz. Bütün bunlar size belki ilk bakışta garip bir ateşle kaymyan - es ki tabirle hercai ve hezarfen - bir ruhun oyun ve hevesleri gibi görünür; kendinizi bilgi ve ilgilerinin sığlığını onların genişliğiyle telâfi eden bir ze ki insan karşısında sanabilir
di- 51^
siniz. F lkat oııuıı eline aldığı isi, bütâıı ömrünce yalnız o iğin di i s i olmuş gibi, ne k a dar sabır ve özenle işlediğini, valnısJsu yüzünde dolaşıyor sandjjfımz insanın ne kadar derinlere iıımek kabiliyetin - de olduğunu anlamak içiıı onu tanfm ş olmak lâzımdır. Elim deki bu ufak denebilecek sa - nal lügati için onun en aşağı ph beş yıldır nasıl çalıştığım yakından biliyorum. O kadar çeşitli işleri arasında, (hattâ onu da söylemeli) bütün da - kikalarının ayrı ayrı tadım çıkarmasını bildiği bir hayat içinde onun bu kitaba verdiği zaman ve emek inanılmıya - cak gibidir. Çok kere onun ar kadaş toplantılarında, en can lı konuşmalar arasında bir - denbire kendini alamıyarak bir kelime hakkında fikir sor duğunu işitirim; “ zamanı mı simdi?” diye takılmak iste - '"im. Fakat o muayyen bir fik re saplı yaşıyanların tatlı ve dayanılmaz ısrariyle sizi ya - balar ve gariptir ki pek az sonra etrafınızda konuşulan ları kaybederek onunla bu buru kelime bahsini zevkle konuştuğunuzu görürsünüz.jr L Î M D E K t kitap nilıa - İC yet ötekiler gibi kuru bir lügat kitabı. Bir yığın kü çük ve kuru kelime, yaprak - iar üstünden teşbih taneleri gibi akıp akıp gidiyor. Fakat onlardan her biri üzerinde za- . Ev alil sı— ,V..< .'h A rgpyerr in
e kadar goz nuru ve'" çılgın eği vardır.
;enim niçin bu lügate sık siîfcel uzattığıma gelince, dert i belik.. önümdeki kitap beş al-
ı yiîz sayfalık Fransızca bir omandır. Roman dekor için- geçer ve bîı dekor bir ufak atro sahnesinde
gördükle-★ Sonu 5 inci sayfada
r
Al NCAK daha ilk sayfa - da, ilk cümlelerde beni biı şaşkınlıktır almaya başla dı ; yirmi yıl kapalı kalmış bir eve girmiş gibiyim. Ne viran lık yarabbi! Hem viranlık yal nız kelimede değil. Öyle olsa öpüp başa koymak lâzım. Çü rümüş kelimeyi bir bıçak u- euyla kazıyıp yerine yenisini yapıştırmakta ne zorluk var? Fakat çürük beklemediğiniz derinliklere işlemiş. Hangisini bir parça sıkı yoklasanız, kes kin bir küf kokusiyle, par - inaklarınız arasında kırıklan mama, akmağa başlıyor.
Kitabın aslında yüzük ta - şı gibi açık ve aydınlık cüm - lecikler var ki bugün Türkçe- ye çevirdiğiniz zaman da tıp kı öyle oluyor. O halde ben on ları niçin oldukları şekilde di limize aktarıvermemişim de ötelerini berilerini lüzumsuz yamalarla, genişletmişim; me ramı üc kelime ile anlataca • ğıma geveleyip durmuşum ? Bunun sebebi on beş yirmi yıl içinde Türk düşüncesinde mey- oana gelmiş değişmedir.. Fa - kat bu büsbütün ayrı bir me sele olduğu için burada yal - nız dokunup geçmekle yetini yorum.
Hâsılı başlarken bana ufak bir rötuş gibi görünen işin kitabı yeniden yaparcasına bir büyük onarma işi olduğunu görüyorum. On beş yirmi yıl içinde bu kadar ihtiyarladığı nı görmek çok acı!
îlk gençlik çağında olmı- yan yazıcılar için zamanımı zın hazin bir tarafı vardır. Eamond de Goncourt’un bu lunduğu bir yerde bilmem ne kadar milyon vıl sonra dün yanın batacağı konuşuluyor- muş. Goııcourt saf bir hüzün le: “ Demek eserlerim mahvo lacak” demiş. Her yazıcı Gon court kadar geniş hülyalı de ğildir. Fakat onların en aşa ğılığından, yahut isterseniz en realistinden bile hiç olmaz sa ölümünden otuz yıl sonra ya kalmak, eserini hiç değil - se torunlarına okutmak arzu sunu söküp atamazsınız. Hal buki şimdikiler, bu süratli dil ve daha başka kıymetler de - ğişimi devrinde, yazdıklarının kendilerinden çok evvel sa kallandığım bellerinin bükül düğünü gören insanlardır. *
m
B
ŞE başladıktan sonra masamın üstündeki kitaplar çoğalmıştır. Uzak tan bakan için ben artık ro - man terciimeeisi değil. Moli-eğerli bîr kitap
•*v Başı •2 nci sayfada
rımizden çok fazla geniş ve çeşitlidir. Tükenmez mimari ve arkeoloji şekilleriyle şehir ler, sokaklar, evler, saraylar; sonra eşya, mobilyalar, kıya fetler, süsler v.s. v.s. Fransız ca romanda en ehemiyetsiz ve incelerine kadar bunların hepsinin adı vardır. Fakat Türkçede birçoğunun yoktur. Romanın meselâ flobel veya floche der. Siz bunları ya oldukları gibi Türkçeye ge - çirmek yahut “ tavus kuy - ruğuna benziyen bir büyük yelpaze” , “ namlusu girintili, çıkıntılı olan kılıç” diye tas vir ve tarif yoluna saparak cümleyi şişirmek zorundası nız. Yahut da işinizi durdu - rup bir araştırma yapacaksı - nız. Fakat kimden, nereden? Elinizdeki lügat kitaplarının pek güvenilir şeyler olmadık larımı biliyorsunuz. Bir bü - yük kamusun söyliyeceği ni - hayet sizinkinden pek farklı olmıyan bir tasvir veya tarif tir. Yahut karşılık bir tek ke lime görürseniz bile neyin ne sidir? Halbuki Celâl Esat Ar- seven için böyle değil. Bir ke re o kendisi bu şeylerin spe- siyalistidir; hazır bilgilerinin deposunda bunlar için de bir şeyler bulunması mümkün -* dür. Eğer yoksa bunların ne relerden, nasıl aranıp sorula cağım en iyi bilen ve bu araş tırmalarda azçok dişe doku - nur bir şey elde etmedikçe ra hat etmesi mümkün olmıyan insandır. Nihayet dil anlayışı viiksektir ve yenidir. Bunlar ... ... ...
için yeni bir kelime yapıyor ve teklif ediyorsa - ki birçok kelimeler için bunu yapmış ve 'ûgatinde bir yıldız işaretiy - le göstermiştir bu teklif asla vabana atılacak bir teklif ola maz. Siz bir yazıcı olarak bu teklifi beğenmemek ve daha iyisini aramak hakkına sa - hipsiniz. Fakat benim duru - mumda iseniz sanırım ki uy sallık göstermek daha isinize gelir. Kitaba güven sözüyle anlatmak istemiş olduğum şey işte budur.
ÎR çoklarımız “ kelime yi yazıcı yapar, lûgatçi yapmaz” sözüne pek körü kö rüne bağlanıp kalmışızdır. Ya zıcının bu rolü elbette inkâr edilmez. Fakat hele böyle terim karakterindeki kelime - ler için yazıcının kendi hayal- evinde bir atelyesi yoktur. O da nihayet kitaplara ve şura ya buraya baş vuracaktır. Ce lâl Esat Arseven gibi yalnız dilci değil aynı zamanda üze rinde uğraştığı mefhumların spesiyalisti olan ve üstelik iyi yazıcı olarak, bu kelimele rin kullanılacağı yerleri bilen bir insan daha evvel çalışmış ve bir teklif lügati hazırlamış, olursa bu, kelimş ariyan ya zıcı için en güvenilir bir kay nak olmaz m ı?
Dilimizin az zamanda her şeyi söyliyebilen bir medenî dil haline gelmesi için başka mefhum kategorileri üzerinde aynı otorite ile çalışacak da ha birkaç Celâl Esat Arseven çıkması çok istenecek bir şey dir.