¤er bilgileri s›rayla de¤erlendirmek ve
sonra da ilgili metinleri buraya ilave
et-mek istiyoruz.
Tezkirelerde Garâmî’nin muklî
22hatt›yla yazd›¤› hat ve imzalar› yan›nda,
onun özellikle iki yönüne dikkat
çekil-mektedir: 1. Musikiflinasl›¤›, 2.
Remmal-l›¤›. Musikideki mahareti “hofl-âvâz u
tanbur-nevâz, hofl-âyende ve güflâyende
türkîcikleri ve nakfl-gûne râzbârîleri
vardur. Kendi bir saz dahi te’lif
itmifl-dür...” gibi cüm1elerle verilir. Burada
gü-zel sesi ve tambur çalmas› yan›nda
“tür-kîcik ve râzbârî” gibi bestelerinin de
bu-lundu¤u hatta “sîne-çâk” ad›n› verdi¤i
bir saz bile icat etti¤i ifade edilmektedir.
Ancak hocas› Leys-zade saz› dinledikten
sonra “bu sazdan vazgeç” diye yemin
ve-rip saz yap›m› konusundaki fliddetli dini
tehditlerle Garâmî’yi korkutmufltur.
Remmall›¤› hakk›nda da bir hayli
malumat verilen Garamî’ nin; özellikle
remilin bir türü olan ilm-i habâyâda
efl-siz oldu¤u, defalarca s›nand›¤›, örne¤in
say›l› bir kesenin içinde kaç akçe
oldu¤u-nu, miktar de¤ifltirildi¤inde ayn›
kese-den kaç akçe al›nd›¤›n›, geriye kaç akçe
kald›¤›n› vs. bildi¤i ifade edilir. Bu arada
ilgili oyun ve gelecekten haber verme ifli
konusunda bilgi verilerek Haccac
zama-n›ndaki
bir örne¤i anlat›l›r ve
Garâ-mî’nin de -anlafl›ld›¤› flekliyle gelecekten
haber verme, insan›n içinden geçenleri
bilme, yitikleri bulma, y›ld›zlar›
bar›flt›r-ma (küsleri bar›flt›rbar›flt›r-ma veya belki de
halk aras›ndaki ad›yla
muhabbet=flirin-lik muskas› yapma), sevgiliyi aya¤›na
getirme, sevinci kedere, kederi sevince
de¤ifltirme gibi konularda usta oldu¤u
anlat›l›r. Bu konular› ayr›nt›l› olarak
an-latan Afl›k Çelebi, Garâmî’ nin remildeki
ustal›¤›n› “molla gayet üstad
remmal-dür” diyerek özetler. Tabii bu arada
flâ-irin ilgili özellikleri belirtilirken
tezkire-ci konuyla ba¤lant›l› de¤iflik terim ve
ta-birleri kulland›¤› gibi, flâir de fliirlerinde
bunlara örnekler vermifltir. Serfice’ye
onun yerine kad› oldu¤unu söyleyen
Âfl›k Çelebi, onun bir çok nadir latifesi
ve zariflikleri oldu¤unu belirtir. Ayr›ca
flâirle ilgili flöyle bir flakay› da nakleder:
Altm›fl yafl›na kadar hiçbir fley
söyleme-yen Garâmî, o yafl›ndan sonra seyyidlik
iddias›nda bulunmufl ve alameti olan
ye-flil sar›k sarmaya bafllam›fl. Bir mecliste
ona rastlay›p “Efendi siyadetünüz
evvel-den bilmezdünüz, galiba habaya-y› reml
ile vak›f oldunuz” demifller. O da hayli
al›nm›fl.
Garâmî’ nin fliirlerinden maalesef
elimizde yaln›zca tezkirecilerin örnek
olarak verdikleri kalm›flt›r. Bu konuda
özellikle Afl›k Çelebi Tezkiresi, verdi¤i
ayr›nt›l› bilgi ve bol örnekleriyle onun
bi-yografisinin yaz›lmas›nda nerdeyse tek
kaynak durumundad›r. Sehî hariç di¤er
bütün kaynaklar Çelebi’ den ald›klar›n›
satmaktad›rlar dersek yanl›fl söylemifl
olmay›z. Örnek olarak gösterilen tek
beytin de kayna¤› yine odur.
16. yüzy›l›n Sehî, Latifi ve Afl›k
Çe-lebi gibi üç büyük tezkiresi üzerine bir
araflt›rma ve elefltiri haz›rlayan Prof. Dr.
Harun Tolasa’n›n eserinde de Garâmî,
do¤du¤u yer olan Karaferye; kad›l›k ve
müderrisli¤i; zevk ve sohbet ehli olmas›,
arkadafll›¤›; nezaket ve zarafeti ile
musi-kideki hüner ve kabiliyetleri dolay›s›yla
geçmektedir. Eserde flâirin remmall›¤›
ve ilmi habayadaki üstatl›¤› pek söz
ko-nusu edilmemifl, sadece ilim bahsinde
Garâmî hünerli flâirler aras›nda
say›l-m›flt›r
23.
Garâmî hakk›nda en genifl bilgiyi
verdi¤ini söyledi¤imiz A. Çelebi, örnek
olarak al›nan beyitler konusunda da
cö-mert davran›r: fiâirin, Karaferye
hak-k›nda yazd›¤› fiehrengiz’inden yaylak
vasf›nda yaz›lm›fl iki beytinden baflka
-biri mükerrer- sekiz beytini daha örnek
verir. Bu beyitler onun musikiflinasl›¤›,
remmall›¤› ve ilm-i habayadaki üstatl›¤›
konusunda okuyucuyu bilgilendirirler.
Bu sekiz on beyitlik örneklerde bile
Ga-râmî’nin atasözleri ve deyimleri fliirde
ustaca kullanan, yukar›da say›lan
hü-nerlere sahip, söz ve sohbet ehli bir flâir
oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Di¤er
fliirlerin-den sekiz beyit örnek veren A.
Çele-bi’nin, odun ve somun hakk›ndaki
mu-rabba’lar›n yaz›l›fl sebebiyle birlikte, bir
hayli (8 bend) örnek vermesi ve “hûb
va-ki’ olm›fldur” demesi manzumeleri
be-¤endi¤ini göstermektedir. Örneklenen
beyitlere bakt›¤›m›zda flâirimizin dilinin
bir hayli külfetsiz ve “sade”, adeta bir
halk flâirine yak›n, üslubunun da mizahi
oldu¤unu söyleyebiliriz.
fiimdi, di¤er kaynaklar›n hemen
hepsi (Hasan Çelebi Tezkiresi dahil)
bunlar›n k›sa bir özeti ve tekrar› oldu¤u
için, 16. yüzy›l tezkirecilerinden Sehî
Bey’ in ve Afl›k Çelebi’ nin Garâmî
hak-k›nda verdi¤i bilgileri araflt›rmac›lar›n
dikkatine sunuyoruz:
Mevlânâ Garâmî Karaferyeli’dür.
Kad›c›k o¤l› dimekle ma’ruf ve ehl-i ‘ilm
taifesindendür. Emsali ve akran›
aras›n-da ehliyet ile mevsuf fazilet ve zekavet ile
tanbur-nevaz ve ‘ilm-i musikide tamam
imtiyaz bulmufl ehl-i dil nazik musahib
efl ‘ar› latif ve kendüsi hayli zarf!
kimes-nedür. Ve bu bir iki beyt-i müreddef anun
kendü efl’ar›ndandur. fii’r
Dehân› s›rr›na vâk›f leb-i la’liyle yar eyler Nitekim râz-› pinhân› mey-i nâb âflikâr eyler Riyâz-› fenn-i fli’r içre lebün fleftalisin dalam
Garâmî mâ-y› midhatle suvarup âb-dâr eyler24
***
Rumili’nden Karaferye nâm
flehr-dendür (kasabadandur). Ad›
Meh-med’dür. Muklî (Ma’k›lî) hattile yazdug›
imzâlar› imzâlar içinde ser-âmeddür.
Sâlik-i tarîk-› ‘ilm olup kazâ-i M›sr’dan
mütekâ’id Leyszâde merhûmdan
mülâ-z›m old›. Hâlâ Rumili’nde kâdîdür.
Hûb-âvâz u tanbur-nevâzdur. Efl’âr›ndan
gay-r› hofl-âyende ve güflâyende türkîcikleri
ve nakfl-gûne râzbârîleri vardur. Kendi
bir saz dahi te’lif itmifldür. Kemânesüz
rebâb gibi ki kifli gögsi üzerine alup
ke-mânçe s›yh› gibi s›yh›n enegine (egnine)
tayaya ve iki eliyle çeng nevâht ider gibi
nevâht eyleye. Ol mülâbese ile ad›n
‘sîne-çâk’ itmifldür. Monlâs› Leyszâde iflidüp
kendi dinledükden sonra “bu sazdan
vazgeç” deyu yemin virüp te’lif-i sâzda
olan va’îd-i fledîdle Garâmî’yi havfnâk
it-mifldür. Molla gâyet üstâd remmâldür.
Aksâm-› remilden ‘ilm-i habâyâda hod
adîmü’l-misâldür. Defa’âtle imtihan
olunm›fldur. Bir kîsenün içinde olan
ma’lumü’l-’aded akçeden bir mikdar
ak-çesin alsalar, Garâmî reml ile el’ân kaç
akçe alm›fldur ve yirinde el’an kaç akçe
kalm›fldur deyu ta’yin eylemifldür.
Fâide-i ihbâ ba’z› kütüb-i tevârihde
ve muhâdarâtda mezkûr “Lâ
ya’lemu’l-gayba illâ’llâh” (el-hükmi lillâhi velâ
râdde li-kazâihi) âyetinün tefsîrinde
mestûrdur ki Haccâc bin Yusuf
zaman›n-da bir hâz›k müneccim ve ‘ilm-i
habâyâ-da ‘âlim kimesne var idi. Haccâc bir gün
an› imtihan idüp yan›nda olan
ma’lu-mu’1-’aded bir mikdar akçenün bir
mik-dâr›n alup bir mikmik-dâr›n yerinde kod›.
Müneccim ‘ilm kuvvetiyle ikisinün dahi
‘adedin beyan idüp isabet itdi. Ba’dehu
mechûlü’l-’aded akçeden bir mikdar
av-cuna alup ‘adedin sord›. Müneccim her
ne kadar ki cidd ü cehd itdi hatâ itdi.
Haccâc sebeb-i ‘aczin su’âI itdükde bu
ce-vab› virdi ki “Gâlibâ sonrag› ‘adedün
as-l› ma’lûm degül idi. (Haccâc) belî
ma’lu-mum degül idi. Ammâ ne fark› vardur
didi. Müneccim didi ki: Evvelki ‘aded
malum-› befler olup gayblikden
gitmifl-dür. Anun içün ‘ilm kuvvetiyle ta’yin
kâ-bildür. Ammâ sonrag› ‘aded kimesnenün
taht-› ilmine dahil olmayup ilm-i
gaybî-de kalm›fldur. Anun ‘ilmi Hak Te’ala’ya
münhas›rdur. Anda her ‘ilm cehl ve heme
‘alim cahildür.
El-k›ssa Garâmî ‘nün remlde
hazâ-kati ve habâyâda mahâreti flöyle idi ki
dildâr› hânesine gelür mi deyu reml
eyle-se tali’ ‘atebetü’d-dâhil olup sa’ddur
mu-râd hâs›l olur (sa’d der-mumu-râd hâs›ldur)
diyince dilber ‘atebeden dahil olurd›.
Remlinde ‘akla [ferah] gelse (‘ukle
degül-se) nahsdur ‘akla keder gelse ink›lâb-›
reml ile feraha tebdîl yan›nda kâbil
olur-d›. Beyâz humre (hamra) ile mümtezic
degül iken ol y›ld›zlar›n bar›fldururd›. Ve
cem’-i ezdâd eylemekde yan›nda sa’d u
nahsin ve dahil ü hâric bir olup lahyân
ile (mahyâtla) enkîs vifâk› ile ferah (gibi)
bir cemâ’at mâbeyninde tezâd olsa ol ana
bir tarîk idüp ictimâ’ virüp al›fldururd›.
Zenât-› remilde zebân› andan ögrenüp ol
teskîn-i bezûh konsa ebdah meyl-i remli
tahrîk idemezdi.
Ve bilcümle mîzân-› mîl ile kâdî-i
reml olup teveccüh eylese ‘alem bir yana
gelse zamîr bilmekde kimesne zamîrin
tefkîk idemezdi. Sâhib-i remlün remlinde
nokta-i bâd u nokta-i nâr hareket eylese
katre-i siriflk ü flirâr-› âh›na istidlâl idüp
âfl›k-meflreb oldug›na hükm iderdi.
Gümgeflteden su’âl itseler nokta-i hak ile
‘amel idüp kebki (kebkebi) izin bulur ne
yire vardug›n ve tali’den sorsalar nokta-i
hevâ delâletiyle sitâresi ne kevkeb
oldug›-na hükm iderdi. Fakîr Serfice’ye anun
yi-rine kâdî oldum. Nevâdirden çok letâyifi
ve zarâyifi vardur. Cümle-i biri budur ki:
Altm›fl yafl›na dek sükut idüp ba’dehu
da’vâ-i siyâdet idüp sebz sar›nm›fl. Bir
meclisde rast gelüp “Efendi siyâdetünüz
evvelden bilmezdünüz, gâlibâ habâyâ-y›
reml ile vakif oldunuz” dimifller, hayli
al›nm›fl. Be-her-hal makbi1l-i zurefâdan
ve h›yâr-› flu’arâdandur. fii’r (Efl’ar-› u):
Diler isen ki dile cevr idesin nâz ö¤ren Hazz olunsun dir isen çok da degül az ö¤ren Göz kulak ol güzelim dinle dehânun haberin S›rr-› aflkunda bu gün gizlüce bir raz ö¤ren Nice olur merhamet âfl›k› bilmem dir isen Gel begüm mihr ü vefa âyetini yaz ö¤ren Gayra dem-saz oluben hem-nefes olmakdansa Gel Garâmî’yle ye iç fli’r ile hem saz ö¤ren Ve lehu
Kapuy› dîvâr ider erbâb-› ‘aflka nâzdan Kendüyi bir gufleyile gösterür açmazdan Ve lehu
Ey Garâmî gazelün flevk ile fleh destin öper Bûs idersin varuben sen dahi hünkâr ete¤in Ve lehu
Ol kafla nazîr olmaya ‘alemde bir ebrû
Kim tura bile hançerine dise bire bru25
Nesr: Karaferye hakk›nda
fiehren-giz’i vard›r. Yaylak vasf›nda dimifldür.
Nazm:
Çilekler kim bitürür seng-i hâra ‹der gün terbiyetle la’l-pâre Sevr burcunda togar gice gündüz S›g›r kuyruklar› kuyrukl› y›lduz
Merhum Sultan Süleyman bir k›fl
Edrine’de sene erba’a ve sittîn ve tis’a
mi’ede (964/1556) k›fllayup odun od
ba-hâs›na olup nân hemçünân oldukda
Bend: “Ah odun illa odun illa odun”
ben-dinde murabba’ dimifldür. Bu iki m›sra’›
gâyet hûbdur:
Beyt:
Kapuy› yakdum odun itdümdi açuk kald› bâb Haftas›dur sanc›lal› dahi çig yatur kebâb
Bir murabba’ somun hakk›nda bir
murabba’ odun hakk›nda diyüp rikâb-›
sultanîye virüp câyize alm›fldur. ‹çinde
bu hâne/er hûb vâki’ olm›fldur:
Çok zamandur ikimüz bir sofrada konuflmaduk Cenge girüp biribirimüzle el sunuflmaduk Sofra sahrâs›nda esb-i ekle binüp koflmaduk Karvaflalum gel berü meydâna aslanum somun
Kapana giden kapar geldükde unun dengini Furuna girsekdi görürdün cihan un cengini Halka diriz beng ile dîvâneler pelhengini Ey yürekler yâresi her yerde yârânum somun Furuna düflen ider habbezâ dilince sadâ Eyne hubz etmek kan› nân› gücâ kamu ehlâ Akçe ile eyle yüz göstermezin dirsen bana Nakd-i canum al ala gözlü güzel hânum somun Oca¤a m› yand› götürüIdi dünyâdan odun Kar yerine ya¤an olsay›d› n’olay›d› un Haftas›dur etmegün yüzini görmedüm bu gün Kandas›n sen ey ekâbir lokmas› cânum somun
Odun murabba’›ndan bu hâne
hûb-dur:
Sözüme gûfl ur iflit ey husrev-i ‘âlî-cenâb Old› bu kaht ile ‘alem halk›nun hâli harâb Od› görmez yirde göz gökdeyse do¤maz âfitâb Kapuy› yakdum odun old› aç›k kald› bu bab Haftas›dur sanc›lal› dahi çig yatur kebâb Ey Garâmî himmet eylerse o flâh-› kâm-yâb Tanr› Da¤›’nun gelür odun› bî-’add ü bî-hisâb
fiimdi halkun derdi bu vallâhu a’lem bi’s-savâb26
NOTLAR
1 Divan fliirinin tenkidi, savunulmas›, tan›t›m
ile ilgili akademik, ak1üel ve popüler yaz›lara onlar-ca örnek vermek mümkünse de belli bafll› baz› kay-naklar› saymakla yetinece¤iz: Abdülbaki Gölp›narl›, Divan Edebiyat› Beyan›ndad›r, ‹star›bu1194S; Or-han fiaik Gökyay, “Divan Edebiyat› Kimin ?”, Türk Dili, S. 424, Ankara 1987, s. 224-236; Kaya Bilgegil, Harabat Karfl›s›nda Nam›k Kemal (Nam›k Kemal ‘in Eski Edebiyata ‹tirazlar›), ‹stanbul 1972; Meh-met Çavuflo¤lu, Divanlar Aras›nda, Ankara 1981; Türk Dili Divan fiiiri Özel Say›s›, S. 41S-417, Anka-ra 1986; Cem Dilçin, Örneklerle Türk fiiir Bilgisi, Ankara 1992; Tunca Kortantamer, Eski Türk Edebi-yat› Makaleler, Ankara 1993; Ali Canip Yöntem, Es-ki Türk Edebiyat› Üzerine Makaleler, Haz. Ahmet Sevgi Mustafa Özcan, ‹stanbul 1996; Mehmet Kah-raman, Divan Edebiyat› Üzerine Tart›flmalar, ‹stan-bul 1996; Amil Çelebio¤lu, Eski Türk Edebiyat› Araflt›rmalar›, ‹stanbul 1998; Cemal Kurnaz, Tür-küden Gazele (Halk ve Divan fiiirinin Müflterekleri Üzerine Bir Deneme), Ankara 1997; Mustafa ‹sen, Ötelerden Bir Ses Divan Edebiyat› ve Balkanlarda Türk Edebiyat› Üzerine Makaleler, Ankara 1997; A. Atilla fientürk, “Klasik Osmanl› Edebiyat› lfl›¤›nda Eski Adetler ve Günlük Hayattan Sahneler”, Türk Dili, S. 49S, s.174-188, 1993; ayn› yazar, Osmanl› fii-iri Antolojisi, ‹stanbul 1999; Mehmet Aslan, Osman-l› Edebiyat-Tarih-Kültür Makaleleri, ‹stanbul 2000; Mine Mengi, Divan fiiiri Yaz›lar›, Ankara 2000; Mahmut Kaplan, Divan fiiirinin K›y›s›nda, Ankara 2003. ‹skender Pala’n›n kaleme ald›¤› popüler ve
ak-tüel bir çok kitap ve makalesi de bu meyanda zikre-dilmelidir. Özellikle son y›llarda yay›nlanan TÜRK-LER (Yeni Türkiye Yay›nlar›, Ankara 2002) C. II’de konumuzla ilgili bir çok makale yay›nlanm›flt›r. Bunlardan baz›lar› flunlard›r: Mustafa Nejat Sefer-cio¤lu, “Divan fiiirinin Hayatla Ba¤lant›s›”, s. 664-681; Muhammet Nur Do¤an, “Divan fiiirinin Milli Karakteri”, s. 682-689; Kenan Erdo¤an, “Edebi Eser-lerden Tarih Belgesi Olarak Yararlanma: Divanlar-daki Tarih Manzumeleri”, s. 708-717.
2 Örnek olarak divan fliirinde sosyal, ahlaki ve
iktisadi çözülme, esnaf tipleri, divan fliiri ve ekono-mik hayatla ilgili bak›n›z: Emine Yeniterzi, “Divan fiiirinde Osmanl› Devletindeki Sosyal, Ahlaki ve ‹k-tisadi Çözülmenin Akisleri”, S. Ü Uluslar aras› Ku-ruluflunun 700. Y›l Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanl› Devleti Kongresi, Bildiriler, Konya 2000, s. 361-377; Nam›k Aç›kgöz, “Edebi Metinlere Göre 15. ve 16. As›rda Baz› Osmanl› Esnaf Tipleri”, F.Ü. Sos-yal Bilimler Dergisi, 6 (1-2), Elaz›¤ 1994, s. 1-10; Mehmet Sar›, “Divan Edebiyat› ve Rüflvet”, Türk Yurdu, A¤ustos 2001, s. 14-22; Dursun Ali Tokel, “Divan fiâirleri ve Ekonomik Hayat”, ‹lmi Araflt›r-malar, S. 13, ‹stanbul 2002, s. 151-174.
3 Mine Mengi, “Necatî’nin fiiirlerinde
Atasöz-lerinin Kullan›m›”, Erdem, 11/4, (Ocak 1986), s.47-S8; Cemal Kurnaz, “Divan fiiirini Halk fiiirine Yak-laflt›ran Bir Özellik: Atasözleri ve Deyimler” a.g.e. s.113-138 ; M. Ali Tanyeri, Örnekleriyle Divan fii-irinde Deyimler, Ankara 1999. Atasözleri ve deyim-ler konusunda belli bafll› eser ve çal›flmalar için bkz., Süreyya Beyzadeo¤lu, “Naz›m ve Nesir Örnekli Os-manl› Dönemi Atasözleri ve Deyimler”, TÜRKLER, C. 11, s. 622-634, Ankara 2002; fiinasi-(Ebuzziyâ), Durûb-› Emsal-i Osmaniye, Haz. Süreyya Beyzade-o¤lu, ‹stanbul 2003.
4 Ö. As›m Aksoy, Atasözlerimiz ve Deyimler
Sözlü¤ü, C. 2, ‹stanbul 1989; Ahmet Do¤an, Aç›kla-mal› ve Örnekleriyle Deyimler Sözlü¤ü, Ankara 1995. fiinasi, deyimin Frans›zca karfl›l›¤›n› verdi¤i gibi (Cher comme poivre: Biber gibi pahal›), afla¤›da örnek olarak verilen Sami’nin beyti ‹le, içinde atefl bahas› deyiminin geçti¤i Safvet’in Letaif-i ‹nfla’s›n-dan “Kömür ‹ltimas›na Dair Tezkire”sinden küçük bir paragraf› da ekler. Bkz, fiinasi. a.g.e., s. 62.
5 ‹skender Pala, ‹ki Dirhem Bir Çekirdek
(Hi-kayeleriyle Deyimlerimiz), ‹stanbul 2003, s. 39-40.
6 E. Kemal Eyübo¤lu, On Üçüncü Yüzy›ldan
Günümüze Kadar fiiirde ve Halk Kültüründe Ata-sözleri ve Deyimler (Tabirler), ‹stanbul 1973-1975, 2. C.
7 Yöntem, a.g.e. s.167-168; Mustafa Yatman,
Osman-zâde Tâib Divan› ‘ndan Seçmeler, ‹stanbul 1989, s. 40-42.
8 E. ‹smail Erünsal’›n “Türk Edebiyat›
Tarihi-ne Kaynak Olarak Arflivlerin De¤eri”ni vurgulayan bir dizi yaz›dan sonra (ilki Türkiyat Mecmuas›, C. XIX, s. 213-222, ‹stanbul 1980) Cevdet Dadafl’›n “Os-manl› Arfliv Belgelerinde fiâirlere Verilen Caize ve
‹hsanlar” bafll›kl› bir makalesi TÜRKLER C. ll, s. 748-757’de yay›nlanm›flt›r (Ankara 2002).
9 Yahya Bey, Divan, (Haz. Mehmet Çavuflo¤lu),
‹stanbul 1977, s. 106-110.
10 A. Refik Alt›nay, Onuncu Asr-› Hicrîde
‹s-tanbul Hayat›, (Haz. A. Uysal), Ankara 2000, s. 153-154, 192-193.
11 Yücel Özkaya, XVIII. Yüzy›lda Osmanl›
Ku-rumlar› ve Osmanl› Toplum Yaflant›s›, Ankara 1985. Bu çal›flmada savafl, yang›n, ihraç, depolama gibi çe-flitli sebeplerle k›tl›k ve fiyat yükselmelerinin oldu-¤u ifade edilmektedir ki Osmanzade Tâ’ib de yuka-r›da üç beytini ald›¤›m›z fliirinde bu sebeplerin baz›-lar›na de¤inir. Özkaya, mesela (‹stanbul’da) bir ok-ka ekme¤in 1520’de yar›m akçe iken 1593’de bir ak-çeye, 1609’da ise 4-8 akçeye kadar ç›kt›¤›n› yazmak-lad›r. Bkz. a.g.e. s.254, 262. Bu yüzy›lda bu¤day, ya-kacak durumu ve di¤er baz› s›k›nt›lar için bkz. s. 322-332, 346-347.
12 Makedonya’n›n güneyinde bugünkü ad›
Be-roia (Veria) olan bu flehir, yaklafl›k 15. yüzy›l›n ba-fl›nda Osmanl›lar’ca fethedilmifltir. 16-20. yüzy›l aras›nda befl-on bin nüfus aras›nda de¤iflen flehrin nüfusu bugün yaklafl›k 40-50 bin civar›ndad›r. Os-manl› döneminde flehirde bir çok cami, medrese ve tekke yap›lm›fl, Hasan Baba-i Rûmî ve Hâverî gibi flâirler yetiflmifltir. Ahi Benli Hasan’›n türbesi de bu-radad›r. Machiel Kiel-Eleni Gara, D‹A, C. 24, ‹stan-bul 2001, s. 391-394.
13 Âfl›k Çelebi, Tezkire, O. Meredith Owens,
London 1971, v. 288b: Hasan Çelebi, Tezkiretü’fl-fiu-arâ, Haz. ‹brahim Kutluk, Ankara. 1989, C. 2, s. 718; Beyan›, Tezkiretü’fl- fiu’arâ, Haz. ‹brahim Kut-luk, Ankara 1997, s.193; Müstakim-zâde Süleyman Saadetlin, Mecelletü ‘n-Nisab, Süleymaniye Ktp. Ha-let Ef. Nu. 628, v. 329; fiemseddin Sami, Kamusu ‘l-A ‘lam, ‘l-Ankara 1996, C. 5, s. 3259; Mehmet Nail Turnan, Tuhfe-i Nâilî, C. II, s. 726; Haluk ‹pekten-vd., Tezkirelere Göre Divan Edebiyat› ‹simler Sözlü-¤ü, Ankara 1988, s. 157; Haluk ‹pekten, Türk Edebi-yat›nda Edebi Muhitler, ‹stanbul 1996.
14 Sehî, Heflt Behiflt, Haz. Kut, Günay, Harvard
1978, s. 334.
15 Leyszade’nin as›l ad› Mevlana Pir Ahmed
Çelebi bin Nûreddin Hamza bin Ali (ö. 9S2/1S4S)’dir. Medrese e¤itimini takiben önce Üs-küp, soma ‹stanbul Mustafa Pafla Medresesi’ne mü-derris olmufl, bilahare kad›l›k mesle¤ine girerek Üs-küp kad›s› olmufl, soma tekrar müderrislik yolunu seçmifl ve Edirne’de Çelebi ve Dârü’l-hadis medrese-si ve Semaniye müderrisli¤i yapm›fl, tekrar kad›l›k mesle¤ine geçerek M›s›r kad›s› tayin edilmifl, bir ara azI edilmiflse de tekrar ayn› göreve getirilmifl, bura-dan emekli olarak 952/1545 y›l›nda vefat etmifltir. ‹yi’ huylu, ahlakl›, müteflerri’ ve müverri’, dürüst bi-riydi. M›s›r’da uzun müddet kad›l›k yapt›¤› için bir hayli servet sahibi olmufl ve pek çok kitap
biriktir-miflse de kitap telif etmemifltir. Bkz. fiakâik-› Nu’mâniyye ve Zeyilleri, Neflre Haz. Abdülkadir Öz-can, ‹stanbul 1989, C. 1, s. 405-406.
16 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî yahud
Tezkire-i Meflâhir-i Osmaniyye, ‹stanbul 1311, C. III, s. 618.
17 Âfl›k Çelebi, Hasan Çelebi ve Beyânî
Tezki-releri.
18 Sehî Bey, tezkiresini 1538’de yazd›ktan on
y›l soma 1548’de öldü¤üne göre bu y›llar aras›nda baz› ilavelerde bulunmufltur. Nitekim Vahdetî’ye sonradan tarih düflürmesi de bunu göstermektedir. Bkz. Günay Kut, “Heflt Bihiflt”, D‹A, C. 17, ‹stanbul 1998, s. 273-274. Garâmî’nin Tezkire’nin baz› nüsha-lar›nda bulunmay›fl› bundan kaynaklanabilir. Se-hî’nin Garâmî’yi “Mevlana” diye anmas›, ayr›ca “ehl-i “ehl-ilm ta“ehl-ifes“ehl-inden ve emsal ve akran› aras›nda ehl“ehl-iyet ile mevsûf” oldu¤unu söylemesi de onun art›k çocuk-luk yafl›n› geride b›rakm›fl, olgun biri oldu¤unu gös-termektedir. Bütün bunlardan hareketle Garâmî’nin 1510-20 aras›nda do¤du¤unu söylemek yanl›fl ol-maz.
19 Bu “sade” kelimesi Arapça Farsça
kelimeler-den ve tamlamalardan ar› sade Türkçe ile yaz›lm›fl anlam›nda anlafl›labilece¤i gibi “süsten ve sanattan ar›, hatta basit” fleklinde de anlafl›labilir.
20 Ancak araflt›rmalar›m›z s›ras›nda maalesef
biz böyle bir esere rast1aya›nad›k. Nitekim Agah S›rr› Levend’in Türk Edebiyat›nda fiehrengizler ve fiehrengizlerde ‹stanbul isimli eserinde de (‹stanbul 1958) böyle bir flehrengizden bahsedilmemektedir.
21 Charles R›eu, Catalogue of The Turkish
Ma-nuscripts in The British Museum, London 1888, c. 178-179. Bu divan üzerindeki çal›flmalar›m›z devam etmektedir.
22 Abbâsîler zaman›nda hatt›n nizam ve
ahen-gini kaidelere ba¤lad›¤› için ‹bn-i Mukle (328/940)’ye nispet edilen nispetli (oranl›, mevzûn, mensûb) bir yaz› türü. Bkz. M. U¤ur Derman, “Hat”, D‹A, C. 16, s. 428.
23 Harun Tolasa, Sehî, Latifi, Afl›k Çelebi
Tez-kirelerine Göre 16. Yüzy›lda Edebiyat Araflt›rma ve Elefltirisi, ‹zmir 1983, s. 24, 81,102,105,138,140,174-175,183.
24 Sehî, Heflt Behiflt, Haz. Günay Kut, Harvard
1978, s. 334.
25 “Bire berü” kelimeleri, vezin gere¤i
“bi-re’bru” fleklinde okunmufltur.
26 Burada Âfl›k Çelebi Tezkiresi’nden verilen
metin için Meredith Owens neflri (Meflâirü’fl-fiuarâ or Tezkire of Âfl›k Çelebi, London 1971, s. 38-39; v. 288b-289b) ile Filiz K›l›ç’›n çal›flmas› (Meflâirü’fl-fiu-arâ, ‹nceleme-Tenkitli Metin, Gazi Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bas›lmam›fl Doktora Tezi, An-kara 1994, s. 917-920) karfl›laflt›r›larak baz› farklar metne parantez içinde ilâve edilmifltir.