D Ü N Y A
Çok sevilen Şair
K e m a l ’ in ar d
“ Koına’nuı şarkım fethettiğin andan sonra, “ Yüce dağlar gibidir gördüğün iş, Türk oğlu! “ Girdiğin yerde asırlarca kalıştan başka, “ Kurduğun devlet asırlarca muzaffer yürüdü. “ Tâliin döndüğü en korkulu yıllarda bile, “ Yürüyen düşmanı son hamlede döktün denize.
Yahya
ından
j
ı
95%
W n O'nu bıraktığımız yerde, yalnız servilerin değil, denizin de getirdiği serinlik vardı. Bu yerj iıki gün önce seçmişti. Bir parça güneş duruyordu pence resinde, bir parça gökyüzü. Pi linden tuttu doktorun bü yük bir rahatlık İçinde konuş tu :
“ Doktor, eğer bir emri bak va'kj olursa beni Rumelihisarı’* na gömün.”
Otuzdört yx] şiirin çilesini çekmiş, tarih dolu, güzellik do lu adam; önceleri bize dönül - mez akşamın ufkunda olduğu nu, cihana bir daha, gelmiyece- ğini söylemiş ve ölümü şu mis rai arla anlatm ıştır:
eöıüm ıruMp, bahar ülkesidir I bir n.'.de.â
»Kalbi her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter»
«Ve serin »erciler alttnda
kalan kabrinde» «Her teher bir gül açar, her
gece bir bülbül öter.»
Böylece bize ölüm karşısında hep büyük kalmayı öğütledin, buna sevindik. Fakat, "B ir tel kopar ahenk ebediyen kesilir.” nusramın acı gerçeği yok mu, işte bizi yakan da o...
Ah, o teli koparan ölümü durdurmak elimizde olsaydı... Biliyorum böyle boş lâflar et mek, bu' denli hayâllerle avun - mak yersizdir, anlamsızdır. A* ma acımız çok büyük oldu da„. O telin kopmuş olmasına, o a* h engin kesilişine nasıl katlana cağız bilmem.
Dolmabahçe sırtlan, ölürken kaçı vurduğunu göremediğin saat kulesi. Üsküdar kıyılan, “ Bağlatbaşı gonceai” , Çamlıca akşam lâ n ve Vatan dağlanngn kuytu îormanlan.
Iştfi bunlar tam İÜ yıl 1.G5 numaralı otel odasına, be
kâr odasına bir bir geldiler, bir bir konuşturdular o ’nu.
Bu 165 numaralı odayı kapa lı tutamlar, “ Hastahaneye gide li yirmi gürı oldu” diyorlar, “ 0 bizim otelin güneşi idi” diyor lar ve öldüğüne inanmıyorlar. Kimse inanmıyor öldüğüne, he 1« İstanbul hiç mi hiç inanımı - yoT...
0 gün odasını temizliyen o- telci kadına, çayını getiren gar son* ve güneşi poyrazıyla gü • naydin diyen İstanbul’a, rahat rahat gülmüş, “ Gene gelece * ğim ” demişti. Sözünde durama dı.
Cok sevdiği güneşli İstanbul*
yı çalmasına on beş yirmi gün vardı.” diyor bu dost ve anlatı yor : “ Hastahanede başucumda oturuyordum. Bir ara nedense ölümden ve insanın gömülmeyi arzu ettiği yerden söz açıldı. İsrarla sordum, şöyle d e d i: "Ben Rumıelihisan’nı isterim. Zira orası ilk Fetih . Şehitleri nin gömüldüğü yerdir.”
“ O’ina dair okadar çok şey kaldık! ben de. O benim ailem den en yakınımdan daha kıy metliydi. Ondan..,” gözleri do luyor Asım Sönmezin ve bıçkı rıyor... Nöbetçiler selâma duru yorlar, al bayrak sardı tabu tun başında. Kasım ayı böyle
# Ucum zamandan beri yakanını btrakmıyan, barsak kana.
masından mütevellit vahim bir anemiden, 1 Kasım 951 cu martesi günü saat 9.50 de öldü.
• Bu yetmiş beş yaşın adamı hayatı boyunca hiç evlenmedi. 0 19 yıl Park Otelde 155 numaralı dairede
yaşadı-• Son görevi olan Milletvekilliğinden ayrıldıktan ölümüne
kadar aylık geliri. 1700 lira idi. (600 lira B. Elçilikten tek a. üt maaşı, 60 lira Milli reasürans şirketinden, 500 lira da
Yayı ve Kredi Bankosundaki Edebi Müşavirlik görevimden.)
41 ölümüne kadar bütün İsrarlara rağmen bütün şiirlerini bir
kitapta toplamadı. Bu konuda büyük titizlik gösteriyor,
du■ Son günlerde hastahanede yakın dostlan, Profesör
Vehbi Eralp ve Profesör İhsan Şükrü Aksarla kitabı ko nusunda konuşmuş. Bu Profesörler ve diğe\ dostlan kita. bini çıkaracaklar.
# Vasiyetinde, « Kitabımın parası, eşyalanm ve neyim varsa
bir hayır cemiyetine verilsin» demiştir.
■sabahı dün o ’nu cami avlusun da karşıladı. Sonra eller üstün de Beyazıt Meydanı, sonra top arabası ve boğaz kıyılan, ve sonra dilediği yer. Rumelihisa rı...
Rumellhisan’na gömülmeyi niçin istemişti ? Bunu daha ön ce, 25 yıl yanından ayrılmamış sadık dostu Asun Sönmıez’e aç- mış. ‘ ‘ Daha ölümün,gelip ka
güneşli, böyle aydınlık gün ge tirmemişti İstanbul’a,
“ Ö, İstanbul’un güneşine ve bir de poyrazına hayrandı” di yor gene Asım Sönmez ve ekil yor : "Ondan feyz aldım tari hin bir çok gizli köşelerini o bana aydınlattı.”
Geçen yıl hastalığı gen* nüksetmişti. Kendisine kan v* ı-iliyor. Samsun’un köylerinden
Haşan Çakır adında bir gencin kam. Bu kan o’na bir canlılık, bir tazelik getiriyor. Dün ardın dan ağlayan binlerce İstanbul lunun arasında bu köylü çocu ğu da vardı. “ Ah diyor Haşan Çakır, “ Hasta haberini çok geç aldım.”
Daha önceden bilseydim ne yapar yapar gelirdim hastaha neye gene kan verirdim. Çünkü kanım o’na Çok iyi gelm işti”
Daha neler söylemediler ne ler anlatmadılar ki o ’nun için. Gen« çok yakın dostu Profesör Vehbi Eralp hıçkırıklarını zor tutarak şöyle dedi :
“ ü ç sevgilisi vardı onun, Va tan, Millet ve İstanbul.” Daha sonra da sanatçı yönüne doku nuyor Profesör : "Şiire dair bir konuşmamızda; mısra be nim h&yaiyetimdir, demişti. İş te taşa kazılacak bu sözünü hiç unutamam onun.”
Son yıllarda yalnızlık duygu su iyiden iyiye sarmıştı o ’nu. Ve bu yüzden Üsküdar’a bakan 165 numaralı odasında ölüme dair çok şey söylem işti Baki Süha Edipoğlu. “ Kemdi elyazı- eıyla yazdığı ve bfana ithaf et tiği dört mısra ezberimdedir’’ diyor ve o k u y o r;
« Yokmuş bu haydi ettiğimis
ölüme yol» t Artık ne ağıl ey gül.ü
ümmid ne sol» tgy ruyi temin bu yeisimizden
sonra» tlster viran ol, ister abadan ol.»
Son olarak
Yaşa*
Nabi N a -yır’ la konuşuyorum. “ Bu gerçek ten büyük şairin ne yazık ki bundan böyle takipçisi obmya- oaktır” diyor ve ekliyor t “ Yah ya Kemal bence eski edebiyatı rnızia yemi edebiyatımı*; arasın da ayakta duran son köprüdür. Bugün onun ölümü ile bu köp rü de yıkılmış bulunuyor.”O lâ lcttin Ç ETİN