1 6-1 -94»
w
Mílmctl^ezWi
Abdülhamid'e karşı
Ittihad ve Terakki Cemiyeti
kuruluyor ve faaliyete geçiyor
Abdülhamit, kendisine boyun eğmek istemiyen şahsiyetleri birer birer yok etmeğe karar veriyor ve Mithat Paşayı bile tertipli bir dâvanın içine sokarak Taif'e nefyettiriyor, buna
rağmen Jön Türkler bütün hızlarile çalışıyorlar.
zakere yapmağa rıza göstermiyen Abdiilhamit, saltanatının bekasın-bdülhamit devrinde dahil
de işler karışık giderken haricî durumla uğraşmağa tabia- tile vakit bulunamıyor, ve Bosna - Hersek isyanı günden güne alev leniyordu. Nihayet Sırbistan ve Karadağ hükümetimize harp ilân etmiş ve nihayet bu işi hazırla makta olan Rusya da onlara ilti hak eylemiştir. Neticede, malûm bulunduğu üzere, çok ağır şartlar la Ayastafonos muahedesi imza lanmış ve sonra İngilterenin mü- dahalesile Berlin kongresi toplan mış ve evvelki uyuşma ehemmiyet li tadillere uğratıldıktan sonra ye ni bir hal sureti kabul edilmiş ve sulh yapılmıştır.
Mithat Paşayı hudut harici e- den Sultan Abdülhamit bir ara Mebusan Meclisini de kapatmıştı. Ayni zamanda «Yeni OsmanlIlar - Jön Türkler» Cemiyetine bağlı rey sahibi âzalarm paytahttan uzaklaş tırılmasmı kendi menfaatlerine uygun gördüğünden, Ziya Paşayı Adana valiliğine tayin ettirmiş ve Namık Kemal Beyi de evvelâ Ge- liboluya ve bilâhara Adalara gön dermiştir. Kendisi de Yıldız sara yına çekilmiş, hükümet ricalinden, emirlerine kayıtsız şartsız itaat is temeğe başlamış, halkın ve hak kın ağzını kilitlemiştir.
Fakat halk Sultan Abdülhami- din bu arzularına körükörüne bo yun eğmeğe asla razı olmamıştır. İlk defa 1878 de Suavi ayaklanmış ve taraftarları ile Sultan Muradı tekrar tahta getirmeğe teşebbüs etmiştir.
İkinci vaka Seniha Sultan ve Nakşıbend kalfanın ilgili bulun dukları Kleanti İskalyeri komitesi nin hareketidir.
Bu iki hâdise akamete uğramış ve beklenen maksat elde edileme miştir. Ancak İskalyeri komitesi âzasından olup kaçmağa muvaffak olan Ali Şefkati Bey, Napolide bir müddet İstikbal gazetesini neşret miş ve sonraları sefalet içinde, Pa riste, hayata gözlerini kapamıştır.
Bu kıyam hareketleri Sultan Abdülhamidi son derece ürkütmüş ve kızıl sultan memlekette kendi sine boyun eğmek istemiyeıj şah siyetlerin birer birer yok edilme lerine karar vermiştir.
Nitekim hudut harici ettirdiği Mithat Paşanın, el altında bulun durulması lâzım geldiğine kana at getirmiş evvelâ Girit adasında oturmasını tasvip etmiş, sonradan onu Şama ve oradan İzmire v^li tayin ettirmiştir. Ve nihayet Sul tan Abdülazizin katli iddiasını or taya atarak İstanbula çağırtarak Çadır köşkünde Nazif Sururi va- sıtasiie açılan dâvada Damat Mah mut Celâlettin ve Nuri Paşalar ve Fahri Beylerle birlikte mahkûm ettirmiş ve 1881 de Taif menfasına göndermiştir.
Sultan Abdülhamit içeride istib dadını kökleştirmeğe uğraşırken dış hâdiselere ve milletlerarası si yasete lüzumu kadar ehemmiyet vermiyor ve aleyhimizde dönen dolaplara kayıtsız kalıyordu. Nite kim Fransızlar hükümetimiz tara fından hiç bir mukavemete maruz kalmadan, İzmirde Fransız konso loshanesine iltica eden Mithat Pa şanın teslimine mükâfaten, Ceza- yiri işgal etmişler ve bu koca kıt anın imparatorluk camiasından ay rılmasma sebep olmuşlardır. Bu zayiatın acısı henüz unutulmadan Arabi isyanı sırasında İngilizler de muvakkat tabirile Mısıra asker çı karmışlardır.
Bu tecavüz hareketlerine hükü met mukabele edemiyor, sarayına kapanan ve herhangi bir muhitle olursa olsun temas tesisine ve
mü-dan ve sekteye uğramamü-dan idame sinden başka bir şey düşünmüyor du.
Bu elim haller bütün muhitler de nefret uyandırmağa başladığın dan bu hodbin tahakkümden mem leketin kurtarılmasını temin için tekrar gizli hareket ve teşebbüsle re girişilmiş ve Sultan Abdülaziz devrinde baş vurulan çârelere el uzatılmıştır.
Esasen memleket yalnız haricî tehlikeye maruz değildi; idare me kanizmasının bozukluğu dahilde de tesirini gösteriyor, ve yer yer isyan ve kıyamlar oluyor, ve za vallı Türk askerleri her tarafta kendi vatandaşlarile uğraşmağa ve vakit vakit kendi dindaşlarile çarpışmağa mecbur bırakılıyordu.
İşte hüküm süren bu sakim ida re sebebiledir ki memlekette hafi ye alaylarının mevcudiyetine rağ men, bazı teşekküller vücude getir mek ve Yıldız sarayına karşı teh- ditkâr bir tavır takınmak fikri kuvvetlenmiştir.
Bu teşekküllerin başında 1889 tarihinde Tıbbiye mektebinde ku rulan «İttihadı Osmani» Cemiyeti gelmektedir. Cemiyetin müessisle- ri Ohrili İbrahim Temo, Arapkirli Abdullah Cevdet Diyarbakırlı İs- hak sükûti KafkasyalI Mehmet Re şit ve Bakûlu Hüseyin Zade Ali Beylerdir.
Cemiyet kurulduğu sıralarda ikinci Meşrutiyette Mebusan Mec lisi Reisi ve bilâhara ayan reisi o- lan Ahmet Rıza Bey de 1889 ser gisini ziyaret maksadile Parise gitmiş ve oradan Sultan Abdülha- mide ıslahat lâyihaları takdimine başlamıştı.
Ahmet Rıza Beyin bu faaliyetin den haberdar olan Tıbbiyeliler ken dişile muhabereye girişmişler ve cemiyetlerinin hariçte temsilini ri ca için Ahmet Virdani Ali Zühtü ve Doktor Nazım Beyleri Parise göndermişlerdi.
Teklifi kabul eden bu mücahede lideri cemiyet adının değiştirilme si tavsiyesinde bulunmuş ve netice de cemiyete «İttihat ve Terakki» ismi verilmiştir.
Cemiyetin ilk toplantısı 1891 de Edirnekapı haricinde Arnavut Ul vi Ağanın isticarında bulunan Mit hat Paşa bağında yapılmıştır.
İçtimaa Ali Rüştü Efendi (Sa rıklı) riyaset etmiş ve kitabet va zifesini Doktor Şeı-afettin Mağmu- mî Bey görmüştür. Doktor Derviş Asaf Bey de (Paşa) cemiyetin ka- sadarlığını yapıyordu.
Bununla beraber bu vadideki teşebbüsler yalnız Tıbbiyelilere münhasır değildi. Memleketin da hili ve harici durumunun bozuk gittiği, ve hükümet ricali önleyici tedbirler almakta ihmal gösterdiği için her mmtaka münevverleri a- rasında, iyi kötü, bir takım teşeb büslere girişilmiş ve muhtelif ma hallerde gruplar ve cemiyetler kur mak ve felâketi önlemek emeli u- yanmıştı.
Bu arada İzmirde de «Ahenk» ve «Hizmet» gazetelerini tesis e- den Tevfik Nevzat Bey de itimat ettiği arkadaşlarından Maarif Mü dürü Emrullah ve avukat Güzel Haşan Beylerin iştirakile 1892 de bir cemiyet kurmuş ve soma Av- rupaya kaçarak Pariste «Hizmet» gazetesini neşre başlamıştır. Fakat
affedildikten sonra Tokadı Şekip ve Şair Abdülhalim Beylerle bir likte Bitlis kalesine gönderilmiş ve ölümüne sebebiyet verilmiştir.
Dahil ve hariçte faaliyete geçen «İttihadı Terakki» mensupları ise ilk günlerde İstanbul duvarlarına bazı beyannameler yapıştırmak ve sokaklara risaleler atmakla mev cudiyetini göstermiş, bu suretle Yıldız sarayını tehdide ve münev verleri müşterek mesaiye davet ey lemişti. İlk beyannameyi yazan Doktor Abdullah Cevdet Beydir. Bununla beraber bu uğurda hayat larım feda eden ve aile ocakları nın sönmesine, vatan sevgisile, ta hammül gösteren gençlerin isim lerini ayrı ayrı burada saymak güçtür. Hattâ bu fedakârlıklardan bazılarının en ufak bir teselli gör meden menfalarda, zindanlarda öldüklerini ve hattâ vatan toprak larında gömülmek saadetinden mahrum kaldıklarım burada acı ile anmak isterim. Bununla bera ber cereyan eden hâdiseleri bütün ana hatlarile bu satırlarda çizme ğe çalışacağım. Ne yazık ki bu mahviyetkâr vatansever bir daha kendilerinden bahsedileceğini de ümit etmeden kara topraklara gir mişlerdir.
Gerçi Sultan Abdülhamit dev rinde pek çok tıbbiyelLve Harbi- yeli gençler menfalara, mahpusla ra ve zindanlara atılmıştı, fakat cemiyetin ortadan kaldırılması i- çin Yıldız sarayının sarf ettiği bü tün gayret- ve emekler akim kal mış ve bu civanmertlerin faaliyet lerini asla önleyememiştir. Bahu sus 1895 tarihinde Ahmet Rıza Bey tarafından neşredilen «Meş veret» gazetesini okumak cemiyet mensupları ve hattâ vatan münev verleri için bir gaye halini almış ve bu yolda maddi, manevi feda kârlık ihtiyarı günlük meseleler sırasına girmiştir. Bahussu cemi yet teşkilâtı artık yalnız Tıbbiye mektebine inhisar etmiyordu. Har biye mektebinde ve diğer yüksek mekteplerde de kurumlar vücude getirilmişti. Memlekette iki zümre hasıl olmuştu: Bir tarafta Yıldız sarayı mensuplan, diğer tarafta < bunlara aleyhtar cephe alan diğer zümreler.
Mahkûmiyetler tevali ettikçe 1 fedai gayretleri fazlalaşıyor, taz- 1 yikler arttıkça harice çıkmak ve 1 «Jön Türk» lere iltihak etmek iti yat haline giriyordu. Bahusus Er- 1 menilerin 1894 de Muş ve Samsun da isyan etmeleri, 1895 de Babıâli- ye hücum ve Osmanlı Bankasını işgal eylemeleri herkesi telâşa dü şürmüş ve bir an evvel memleket te yeni bir rejim kurmak arzusu kuvvetlenmiştir. İşte cemiyet mü- essislerinden İbrahim Temo bu dü şünce ile Romanyaya kaçmıştır. Sonraları Murat Beyler, Doktor İshak Sükutiler, Doktor Şerafettin Mağmumiler, Doktor İsmail Ke maller, Rauf Ahmetleı-, Akil Muh-, tarlar, Tunalı Hilmiler, Hoca Kad- riler ve Asaf Dervişler ve daha* bir çokları Kahire, Paris ve Ce- nevı-eye misafir olmağa ve «Jön Türk» âlemine katılmağa başlamış lardır. Hariçte «Jön Türk» adedi arttıkça istibdat aleyhtarı neşriya ta da önem verilmiştir. Buna mu kabil Abdülhamit idaresi ceberutu arttırıyor, ve en ufak vesile ile bir aile ocağım söndürmekten çe kinmiyordu. (Arkası var) j
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi