• Sonuç bulunamadı

Kurtuluş savaşı destanı 2:Destan geleneği ve Dağlarca

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kurtuluş savaşı destanı 2:Destan geleneği ve Dağlarca"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

'i'g! - S ' i ı

CUMHURİYET

4

v / Q (i L J

H A B E R L E R

s m ı • - ~ -....— --- ---•— ... - — ...— ... - --- --- ---•i? ,n nc

jRfrlTid-1*11111-t

mmn

©S?

j

MİOI] Konor Er,op E3

Destan geleneği ve 1

azıi Dağ-

■■■■■sflSEHPHHEERECRHRHBHIIHII^HIHHHH^IHHHIIH]

^ lurca’nm

sapı-Dağlarca

^ hakkına doğru geliştiğine işa-

1 ret eder. Şam’da,

Çanakka-vaşımızı konu edinenler geniş Başka ulusların bağımsızlık savaş-yer tutar verdiği

larıyla ilgili Cezayir Türküsü,

Vietnam Savaşımız gibi yapı­

tların da sahibi olan ozanın Kurtuluş Savaşı dizisinde başlıca şu yapıtlar yer alır:

Üç Şehitler Destanı (1948), Samsun’dan Ankara’ya (1951), İnönüler (1951), Deli­ ce Böcek (1969), Yedi Me- metler (1964), 19 Mayıs Des­ tanı (1969), Sakarya Kıydarı (1973), 30 Ağustos (1973), İzmir Yollarında (1973), Çu­ kurova Koçaklaması (1979), Bir Elde Yaşamak (1979), Türk İstanbul (1979). Ozanın “Yeni Türkiye’nin önsözü­ dür” diye nitelediği Çanak­ kale Destanı (1965) ile geniş

bir toplam oluşturan Ata­ türk şiirleri de aynı temayı iş­ lemektedir.

Dağlarca’nın Kurtuluş Sa­ vaşı destanlarının tarihsel olayları ancak bir yanım oluşturur. Zaman zaman, konuya maddeyle ve akılla açıklanması mümkün olma­ yacak bir gizem eşlik eder. Yazılışı 30 yılı bulan dizinin içeriğinde toplumsal sorun gittikçe daha yoğun yer tut­ muştur.

Nazım Hikmet ten Cahit Külebi'ye kadar uzanan Kur­

tuluş Savaşı destanları arası­ nda eski destan geleneğine en çok yaklaşan onunkidir.

Gelenekte olduğu gibi bu­ rada da doğa çok geniş yer tutar. Gene gelenekte olduğu gibi olağanüstü durumlarla, olaylarla karşılaşıpz. Kartal­ lardan böceğe, dağlardan akarsulara genişleyen bir do­ ğal çevre canlandırılır. Bu varlıklar konuşur, hareket eder, Kurtuluş Savaşı içinde­ ki yerlerini alırlar.

örneğin, Allahuekber Dağlan sabah namazına du­ rur. Bir yerden ötekine giden dağlar görürüz: Savaş alanı­ na dün gece var olmayan dağların gelip yerleştiği göz­ lenir. Er Osman, arkadaşına neler olup bittiğini sorar. Er

Teymur dağın yürüyerek,

koşarak, türkü türkü uçarak ovaya konduğunu anlaur. Peki niçin gelmiştir? Osman açıklar: “Yurdum korunsun

diye göğsünü siper etmeye koşmuştur...”

Bir kartal ailesi, Çukuro­ va'daki savaşı izler. Hep bir­ likte Kurtuluş savaşçılannı desteklerler... Atlar, binici­ leriyle birlikte göreve koşar­ lar: Şube Reisi halkı toplayıp askerliğin herkese farz oldu­ ğunu anlatır. Ahmet süvari yazılınca atı da aynı yere düş­ mek için Tanrı’ya yakarır, duası kabul edilir. Erzurum’­ dan yola çıkan bir böcek, bü­ tün yurdu geçerek İzmir’e ulaşmaya çalışır.

Cephelerde olağanüstü olaylar yaşanır. Şehit olan

Uzun İsmail’in dirilip arka­

daşlarının yardımına koştu­ ğu anlatılır:

İsmail şehit olmuştur. Sa­ vaş sürmekte, İsmail’in arka­ daşları ateş etmektedir. Bir er arkasında bir gölge, bir hak nuru fark eder. Dönüp bakar ki İsmail ikinci kez şehit olup yere düşmektedir. Ardım ke­ sen düşmanı öldürerek arka­ daşım kurtarmıştır.

Deli Memet, öldüğünü belli etmez. Ölürse manganın bozulacağım düşünür. Göğ­ sünde iki delik olduğu halde kam akmasın diye direnir. .Arkadaştan sonradan öldü­ rücü yaralannın kansız oldu­ ğunu gözlerler.

Dağlarca halk inanışının ve halk edebiyatının şehitler­ le ilgili söylencelerim sık sık konu edinir. Şehitler ölümsüzdür, geride kalanlan korumayı sürdürür­ ler:

Şehitlerden gazilere mutluluk yansır.

Şehitlerden oluşan bir ordu, bütün savaş alanlanm dolaşır.

Savaşanlar şehitlerden yardım gö­ receklerine inamrlar. Çiğiltepe’yi al­ maya çalışan erler, şehitlerin birbirle­ rine eklenmesiyle yüz adımlık, bin adımlık mesafeyi aşacaklannı düşü­ nürler.

Tarihsel kişiler, eski kahramanlar da onlara yardım elini uzatır. Barba­

ros Hayrettin Paşa bütün leventleriy­

le birlikte, çürük Bandırma gemisin­ de yolculuk eden Paşa kardeşi Mus­

tafa Kemal’in yardımına koşar!...

Asker ocağından yetişen ozan, ya­ kından tanıdığı Mehmetçiği, halkın inandığı gibi canlandırır: Çoğu yalı­ nayak, çoğu silahsız savaşçılar bayı­ mı ayazında, düşmanın mermilerine karşı kendilerini aptes alır gibi

du-a v- Üo -.m.İ.- ı ; ■

Kurtuluş Savaşı

destanlarının

tarihsel olayları

ancak bir yanını

oluşturur. Zam an

zaman, konuya

maddeyle ve akılla

açıklanması

mümkün

olmayacak bir

gizem eşlik eder.

Yazılışı 30 yılı

bulan dizinin

içeriğinde

toplumsal sorun

gittikçe daha

yoğun yer

tutmuştur.

L

smail şehit

olmuştur. Savaş

sürmekte, İsmail’in

arkadaşları ateş

etmektedir. Birer

arkasında bir gölge,

bir hak nuru fark

edçr. Dönüp bakar

ki İsmail ikinci kez

şehit olup yere

düşmektedir.

Ardını kesen

düşmanı öldürerek

arkadaşını

kurtarmıştır.

İnönü

Dolaylarında

Mustafa Kemal

-Ben, Samsun 'da buldum onu, bir kuşluk vakti,

Kocaman öldüğünüm, geldi artık köyüm dar.

Gülümserdi denizden fazla. Susardı deniz kadar.

-Ben Sivas 'ta buldum onu, belki bin yaşındaydı,

Eriyor gibiydi bir karanlıkta yüzü.

Anlamasan gamlı derdin, Ta derinlerden yanardı gündüzü. -Ben Erzurum 'da buldum onu, böyle bir geceydi,

Oldu birdenbire yaşamam, gülmem haksız.

Daralmış gönlümde ben de düştüm peşine,

Bir açıklığı vardı herkese, uçsuz bucaksız.

-Ben Ankara 'da buldum onu, yirmi yaşındaydı zaar

Yapmakla, görmekle doldurmuştu her yeri. Hala nereye gitsem benim gücüm, benim bakışım, Elleri ve gözleri.

Üç Şehitler

"1945’teydik, şimdi rahmetli olan Rıza Vuruşkan adlı bir arkadaşım, bana bir ‘Piya­

de’ dergisi verdi. Biliyçrsunuz, askerlikle ilgili dergiler vardır. Dedi ki Rıza Vuruşkan: ‘Ben yedeksubay okulunda öğretmenken bu dergideki İ)ç Şehitler incelemesini öğ­ rencilere okudum, ağladılar; şunu yaz, rica ederim. ’

Dergiyi okudum, kurgusu şimşek gibi düşüncemde parladı hemen. Arada bir, belki elli kez okudum. Bir gün, kara kışın bütün yolları kestiği bir gün, odamda Üç Şehitler’i yazmaya koyuldum: hiç dışarı çıkmadan yedi günde yapıtımı tamamladım; yayı­ mlandı. Nuruüah Ataç başta olmak üzere, öyle sevildi ki ben bile şaştım. ‘Bunun kökeni

ne’ diye sordum kendi kendime: Ailemizde bütün erkeklerin asker oluşu, babamın ba­

basının -kılıcı müzede bulunan- ta Yeniçeri ağasına kadar dayanan bir geçmişimizin bulunması; o tarihte on dört yıl subaylık yapmış olmam, belki de ilk kitabımdaki Gece şiiri., kimbilir neler, beni ‘Üç Şehitler’e hazırlamıştır. Sonra arkadaşlarımın sürekli yüreklendirmeleriyle ‘Bağımsızlık Savaşı’nı, eklerini yazdım. Yakın tarihimizde yaza­ madığım birkaç konu kaldı. Yaşayabilirsem onları da yazmak isterim. ”

tarlar, bir ellerinde gökyüzünü...

Ancak bu kahra­ manların geçmişteki benzerlerinden bir farkı da vardır: Ka­ dere bağlanıp boyun eğmezler, alınyazısı- na değil istence inanırlar: “Hayır alınyazısı tanımıyo­ ruz. / O, ellerimizde- dir” derler.

İnsan ve onun yapıcı gücü değer­ lendirilir: Bu insanlar vatan toprağı­ na elleriyle yalnız tohumu değil vakti değil, eceli değil insanı ekmişlerdir. İnsan tükenmez! İnsanda, insan takatini aşan bir şey vardır. Savaşı da silah değil insan kazanır.

Cephelerdeki insanlar gözüpek oluşlarıyla tanımlanır: Topçu ateşi altında havadan toz, duman kelle bacak yağarken “Biz daha ilerdeyiz,

ölüm bize ne yapacak!” diyebilirler.

Verilen topyekûn bir savaşür. Bu

lif mermi taşıdığı kağnısına onun

adını vermiştir; öküzleriyle kardeş

gibidir. Yaşlı, zayıf kocabaş

çamura yığılıp kalınca Elifçik

O’nun kağnısını yolda bırakmamak için

sankızın yanına kendi koşulur, düşmanın

üzerine yürür.

savaşa katılmış olanlar “Seyhanın iş­

çisi / Ceyhanm işçisi / bütün portakal­ ların / bütün pamukların işçisi”

köylülerdir. Köylü savaşçılardan biri, dağlan tepeleri koyun gibi önü­ ne katmış İzmir’e süren bir çoban gibi düşünür kendini. Kadın-erkek bağımsızlık yolunda el ele vermiştir: Yurtseverliğin ne erkeğe ne kadına özgü olduğunu, yürek işi olduğunu bilirler.

Parçalan birleştiren, itici gücü ve­ ren ise Mustafa Kemal’dir: “Bir eöz

vardı üstümüzde gök­ lerden, / Mustafa Ke­ mal gibi / ...Hepimiz, hepimiz, / Mustafa Kemal gibi.” Cephelerde köylü savaşçılar, özverili, gözüpek subaylar kaynaşır. Ülkelerini bağmsızlığa adım adım yaklaştırırken gazi ya da şehit olur­ lar. Mustafa Kemal’i onlann gözüyle görürüz. Çevresinde eski kahramanlar gibi söylenceler oluşmuştur: Tarladan geçerken ona su veren şehit yavrusu artık O’nun oğlu diye tanınır. Düşman namlu- lanna karşı bu onuru sürdürür ve ölümün üzerine yürümekten kaçı­ nmaz. O’nun yanında bulunanlar ye­ niden cepheye, O’nun suskun kılıcı konuşunca, “İnsan esirliği memleket­

lere sığmaz, millet esirliği yeryüzüne”

diye konuşur. O’nun sancaktan w 5ın insan kuvvetinden insan

nun yanına koşmuşlardır. O, savaşçılannın düşlerine girip

‘Zafer ırak değil’ diye güven­

ce verir. Onlann kalpaklan dağlarla büyüyüp parlar.

Elif mermi taşıdığı kağnısı­

na onun adını vermiştir; öküzleriyle kardeş gibidir. Yaşlı, zayıf kocabaş çamura yığılıp kalınca Elifçik O’nun kağnısını yolda bırakmamak için sankızın yanına kendi koşulur, düşmanın üzerine yürür. O’nun kartalı O’nu Çamhbel’de görmüş, gönül venniştir. Bu kartal, zaferin müjdecisidir. O’nun bindiği günden sonra O’nun atı kim­ seyi almaz sırtına. Kıtlık yü­ zünden bozkıra salındıktan sonra da alayı bir kurşun atımı uzaktan izler. Çetin bir çarpışmada süvari atayı çe­ kilme emri alınca bu al at, hü­ cum dörtnalında alayı sürük­ leyip yengiye götürür. Zafer­ den sonra çok aranır, buluna­ maz. Kimi ‘Göğün ötesine uç­

muş’, kimi ‘Yatır olmuş’ der.

Ufuklarda ondan bir parıltı sürüp gitmektedir; bazı gün­ ler akşam yoklamasında Batı ufkunun maviliğini bir kırmızıyla, bir yelle, bir şaha­ detle aydınlatır...

Destanın birbirini bütünle- yen halkaları tarihsel olayları yer yer ayrıntılarıyla yansıtır. Söylev’den sık sık alıntılar yapılır. Üç Şehitler Tepesi, Çiğil Tepe önlerindeki çarpı­ şmalar, Çukurova’daki dire­ niş hareketi kaynaklara da­ yanılarak işlenmiştir.

İmparatorluğun çöküş ne­ deni araştırılırken soğukkanlı bir özeleştiriye girişilir: Çö­ küşümüz düşmanın gücün­ den değl, bizim şahane uyku­ muzdan, ahretçi yalnızlığımı- zdandır.

Söz sık sık yurt sevgisine getirilir: Yeryüzü kendi ha­ linde bir toprak, yurt ise üs­ tünde var olduğumuz, ta dev atalardan beri, ta dev çocuk­ lara dek ekmeğimiz, tuzu- muzdur.

Özgürlük, bağımsızlık gibi değerler ele alınır: Hürriyet, irade, vefa, cesaret insanoğlu­ nu ölümsüzlüğe ulaştıran de­ ğerlerdir. Memleket dev bir gövdedir, binbir başıyla ‘Ya

ölüm ya istiklal’ diye haykırır. ‘Vatan dağlarından yükselen sesler hür olmadıktan sonra ölü ne diri ne’ diye yankılanır.

İnsan esirliği memleketlere sağmaz, millet esirliği yeryü­ züne!..

Bütün' bu değerleri koru­ ma, onlara yeniden sahip olma yolunda girişilen sa­ vaşın temeli ulusal bilinçtir: Adana’da Fransızların kıyıma başlaması buradaki ulusal bilinci uyandırmıştır.

Kırk bin köyden oğlu, anası, dedesi, kızı sömürgen­ lere karşı direnmeye baş­ lamıştır. Kapkaranlık uyku­ dan sonra ulusal bilinç kıpkırmızı aydınlatmaktadır yurdu.

Dış sömürgenlerin saldırı­ larına yurt içinde destek ve­ renler, onlarla işbirliği yapan çevreler, iç ayaklanmalar da görülmemiş değildir. Korkak düşman üç beş soysuzu al­ datmıştır. Kardeştir bunlar ama düşmandan çirkindir. Öldürmesi sevaptır vurması günah. Bir nefeste silinip sü­ pürülürler. Hak bizdedir çünkü, bayrak bizdedir.

Savaşın topyekûn niteliği her fırsatta göz önüne serilir: Gönül birliğ edip bir araya toplananların hepsi birbirin­ den yiğittir; kaya, öküz, oğul, at, kız, torun, dana birbirin­ den ayırt edilmez. Taşın zoru toprağın içindeki fer, döküle döküle sökün eden bulut, do­ lana dolana gelen Felek elbir­ liği yapmıştır.

Yakın tarihin bir dilimi ele alınır­ ken eski destanlardan ayrılan, olağa­ nüstünün yerine gerçekliği koyan birçok ayrıntı da karşımızdadır. Sa­ vaşı destekleyen Anadolu basını bunlardan biridir: Adana'da çıkarı­ lan gazete halkı direnmeye çalışır. Saldırgan bu sesi susturunca yazı To- roslar’a çıkıp çeteci olur, çarpışanla­ ra el verir, göz verir, ayak verir, yü­ rekleri birbirine ekler, özgürlük olur. Dağlarca destan türündeki çalış­ malarıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Destanlar yazıyorum;

ulusuma kendi bilincini, kendi kişili­ ğini anımsatmak için.”

Gelenekten önemli ölçüde besle­ nen Kurtuluş Savaşı destanları ger­ çekliğe de hak ettiği yeri vermiş ve yurt sevgisi, özgürlük, bağımsızlık gibi değerler yeni çağı müjdeleyen bir görüşle işlenmiştir.

SÜRECEK

Referanslar

Benzer Belgeler

GDO karşıtlarına göreyse risklere kar şı nasıl korunacağımız belirsiz: "Mısır ve soya 1500'ün üzerinde üründe katkı olarak kullanılıyor, GDO'lu ürün yemiyorum

The Institute of Historic Building Conservation (IHBC) The Royal Institution of Chartered Surveyors (RICS) The Royal Town Planning Institute

Son Osmanlı Mebusan Meclisinin toplanması ve Misak-ı Milli kararlarının alınması üzerine İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etmişlerdir. Mebusan Meclisini kapatmışlar,

(RT-PCR)和同步定量聚合酶連鎖反應(real-time quantitative PCR)監測 mtTFA 之 mRNA 和 mtDNA copy numbers 表現量,發現處理 ethidium bromide (100 ng/mL)第 6 天 mtDNA copy

Dokuz yıl önce İtal- ya Alplerinde bulunan 5000 yıllık taş devri adamının yaklaşık 45 mil- yon saat donmuş durumda kaldık- tan sonra kısa bir süre için yeniden

Bunun için­ dir ki, hem kendim, hem de karım namına, Fransada olduğu gibi Tür- kiyemizde de, hepimizin kaderi üze­ rinde çok kudretli ve hayırlı

—Sayın Altar, bir zamanlar An­ kara Radyosu’da İzahlı Batı Müziği Programları’nı hazırlar ve sunardınız.. Yumuşacık sesi­ niz ve sakin anlatımınız sanırım

Although Musharakah Financing is an investment that is realized in the form of participation in terms of Islamic Law, it is followed as a loan type. This situation