Cumhuriyet 10
T 7 -
î İ L O L i.
28 ARALIK 1981 #
Vei^ífr/
100. yıl ve Atatürk'ün Söylev i
Cumhuriyet SORDU/
oóLu YM//TLAP/ /
¡S4L2Ü./
StRMEN—
Hocam bugün site Söylev ile ilgili bazı sorular sormak istiyorum. Yalnız daha önce değinmek istediğim ve okurlarınızın da rçıerak ettiğini sandığım bir konu var: Uzun zamandır yazmıyorsunuz. Neden?H IF Z I VELDET VELİDEDEOĞLU — Yazmıyorum değil, yaza mıyorum. Daha doğrusu şu hekimler yazmamamı, henUrlti sıress- ten çekinmemi söylediler. Ben evvelce aldırmıyordum, sonra fizik etkiler beni aldırmaya zorladı. Onun için yazmıyorum, ama yakında başlayacağım. Çünkü özledim sütunlarımı, okurla rımı özledim.
StRMEN
—
Efendim, Söylev'in üçüncübölüm ü olanbelgeleri yayınlamaya neden gerek duydunuz?
VELİD E D E O Ğ LU — önce şunu belirteyim ki, Atatürk’ün Söy levi sanıldığı gibi tek cilt değil, üç cilttir. Milli Eğitim Bakanlı ğınca üç cilt olarak yayınlanmıştır. Üçüncü cilt belgelerdir. Eğer belgeler olmaz İse Söylev tamam olmaz. Ben İse eksik işi 6evmem. Madem ki, 2 cildini yayınladık, bunu tamamlamak ge rekirdi. Bu bir görevdi adeta. İkincisi Söylev’de Atatürk özellik le yollamalar yapmıştır. Eelge 250, belge 110 gibi. Bunları oku madıkça, Söylev’i tam olarak anlamaya olanak yok. Bir nokta daha var, Atatürk kimlere yazmıştır başlangıçta, Milli Mücade le dediğimiz Kurtuluş Savaşının başlangıcında, aşiret şehlerine yazmıştır, valilere yazmıştır, komutanlara yazmıştır, tanıdığı bir çok önemli kişilere yazmıştır. O halde Atatürk nasıl örgütle miştir Milli Mücadeleyi bu belgeyi görmeden,' okumadan, bunu da anlamaya olanak yoktur. Onun için bu belgeler Söylev’in çok önemli cildini oluşturmaktadır.
S İR M E N
—
Efendim, Atatürk’ün Söylevinin ilk iki cildini, günümüz diline uyarladınız, üstelik düzenlediniz. Bu kuşkusuz çok kapsamlı bir iş. Ama en sonunda ilk iki cilt Atatürk'ün üslubu. Üçüncü cilt olan belgelerdeki yazışmalar ise çok değişik kişilerden gelen belgeler, çok değişik üslupların ürünü. Bu yüzden çalışmanızda ban güçlüklerle karşılaşmadınız mı?VELİDEDEOĞLU — Anlatayım. Çok önemli bir noktaya dokun dunuz, çok teşekkür ederim. Gerçekten üzerinde çok durulması gereken beni çok uğraştıran bir konu bu. Yalnız onu belirtme den önce. Söylev üzerinde durmak istiyorum.
Söylev biliyorsunuz, Atatürk Samsun’a çıktığından, Türkiye Bü yük Millet Meclisinin açılmasına kadar olan bir bölümde ki, I. cildi oluşturuyor, Türkiye Büyük Millet Meclisl’nin 23 * nisan 1920’da toplanmasından 1927’ye, -Söylev’i verdiği zamana kadar geçen olayları da ikinci bölümde, 2. ciltte toplanmış bir biçim de sunmaktadır. Bunları yaparken Atatürk, eğer kendisi bel geleri, bu Söylev’in içine dipnotu olarak koymuş olsaydı, okun ması zor olurdu. Onun için belgeleri numaralamış ve ayrı bir cilt halinde toplamıştır. Şimdi benim yaptığım iş bu Söylev’de- — ki, 60 bini buldu satışı— Bu bir susamışlığın ifadesi, Atatürk'ü Okumak konusundaki bir susamışlığın ifadesi ve Milli Eğitim Bakanlığı bunu takdir ettiği için okullara Orta Okullara ve ia
şelere Tebliğler Dergisi İle tavsiyede bulunuyor. Söylev’de be nim yaptığım iş kısaltmaktır. Bazılarının zannettiği gibi
özetle-ü özetle-ü
M
>■: ■ y .o.«
-Arkadaşımız Alı Sirmen (Sağda) yazarımız Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’yla beraber.
Velidedeoğlu
kimdir?
Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu 1904’te Istan bul’da doğdu. 1928 yılında Ankara Hukuk Fakültesini bitiren Velidedeoğlu, 1929- 1933 yılların arasında Neu- hatel ve Eerlin Hukuk Fa kültelerinde okudu. 1934 yıluıda Koma Hukuk Fa kültesi Ceza Hukuku Yük sek İhtisas -Okulu’ndan diploma alan Velidedeoğ lu, aynı yu İstanbul Hu kuk Fakültesi, Medeni Hu kuk doçentliğine atandı.
1942 yılında Profesör, da ha sonra da Ordinaryüs Profesör olan Velidedeoğ lu, 1946 - 1948 ve 1952 - 1953’te iki kez Hukuk Fa kültesi Dekanlığına seçil di. 1973 yılında emekli ol du.
firr
T
»□
¿JLL
Er A
L ı
1 *
Mustafa
EKMEKÇİ
Salma Salma...
27 Mayıs ihtilalinin ilk haftalarında filan geçmeli olay; o zamanki «Dünya, gazetesinde, ihtilalin liderini yeren ya da küçük düşüren bir resim, bir yazı mı çık mış ne olmuş, gazetenin sahibi de Bedii Faik görün mekte. ihtilâlcilerden Fazıl Akkoyunlu şöyle bağırır:
— Asalım, bu Bedü Faik’i; Bana yetki verin, ben asayım.
— Aman Fazıl, derler, sakin ol, otur yerine hele... Arkadaşları yatıştırırlar'.
Olay, belki tam böyle geçti, belki de değişik biçim de. Bedü Faik yaşadığına göre, asılmadı demek. Bedü Faik de, uzun olmasını dilerim, yaşamım anayasalara borçludur. 1961 Anayasası da bunlardan biri, hatta en ilerisi. 3 aralık 1981 günü «Hürriyet.’te çıkan «Pazar Kouuşmaları.’nda, yazıya «Anayasa hepimizin baş me selesi» diye girmiş, «Danışma Meclisi çalışmaya başla mıştır diye, Anayasa kaygısını yüreklerimizden atama yız» diye eklemiş.
Aynı yazıda, bir ara başlıkla Türk Dü Kurumu’na yükleniyor; çalışan personelini Türk Dil Kurumu’nda açılan yazım kurallarım öğrenme, daha İyi yazma ko nusunda açılan kursa gönderdiği için içişleri Eakanma yükleniyor. TDK’nda böyle bir çalışma yapıldığım, ba kanlık personelinin 45’er kişilik gruplar halinde kuruma gönderildiklerim, burada özendirme çalışmaları yapüdı- ğım öğrendiğim zaman doğrusu çok sevinmiştim. Bir gazeteci için, bu bir haberdi. Olumlu bir çalışmaydı da. TDK Genel Yazmam Cahit Kulebi’den rica ettim, kurs tan bir resim almamıza izin vermesini istedim. Israrım üzerine resim çekildi. Kurum yöneticileri, tutucuların, gericilerin kuruma saldırılarından yılgın gibiydiler. Kulebi:
— Aman, dedi yayınlama, bunu fırsat bilip yine Türk Dü Kurumu’na saldıracaklardır. Güzel bir çalış ma, engellenmesin!
Haber, damarda akacak kan gibidir, ne denli tu tayım deseniz de durmaz. B ir kaç satırlık resimaltıyla, haberi verdik, 25 kasım günü ♦Cumhuriyet.’te son say fada yayınlandı. Bakınız, Bedii Faik 3 aralık günlü ya zısında ne yazdı:
«B ir yazar arkadaşm sohbetinden öğrendim! İçişleri Bakanlığımız memurları için Türkçe kurs ları açnuş. Ama götürüp hepsini 'kime teslim etse be ğenirsiniz, doğruca Türk Dil Kurumu’nun eline.
Yani, polisimizle, nahiye müdürlerimiz, kayma kamlarımızla, velhasü emniyet ve asayişimiz İle uğra şan bütün görevliler İle, konuşup anlaşmak, ele dert lerimizi, şikayetlerimizi anlatmak imkanını da yalanda kaybedeceğiz...
Tercüman’cılar durur mu? İlk onlar saldırdılar, Türk Dü Kurumu’na. Salvo Tağnk Buğra'dan geldi...
İçişleri Bakanlığım, olumlu bir iş yaptığı için kut layacak yerde, kınamak; her güzel şeyin karşısına çık mak, yalnız onları yazanları değü, tüm basım gözden düşürür. B ir gün işin farkına varanlar, bir daha inan maz olurlar.
Yazmadan edemeyeceğim; Genelkurmay Başkanlığı, TDK’nca basüan Atatürk’ün Söylevinin telif ücreti öden meksizin, belli bir miktar basma hakkının Genelkurmay' a verüip verilemeyeceğini sormuş. Kurum, olumlu ya rat vermiş. Binlerce söylev basılarak, H aıp Okulu öğ rencilerine dağıtılacakmış. Şimdi, bu kötü bir şey mi? Atatürk’ün kalıtıyla, yani mirasıyla, yaşayan bir kurum. Kimsenin de babasının malı değil. Belki de, Türk Dil Kurumu’nu karalayıp, yıpratmakla, kapattırmaya çalış makla Atatürk’e uzatamadıkları, uzatmaya korktukları dülerini açığa çıkarmış oluyorlar ne büeyim?
Milli Eğitim Bakanlığının okullarda başörtüsünün yasaklanmasına Uişkin kararına karşı açtüar ağızlarım, yumdular gözlerini. Ahmet Kabaklı, «Şu Başörtüsü» meselesi var ya, İmam - Hatip okullarına candan bağlı, bügili, imanlı, zeki çocuklarımızın ağızlarını bıçaklar açmıyor. Velüer üzgün ve hayrette, devlet yetkililerine telgraflar, düekçeler yağıyor. Nereden çıktı bu? Milli Eğitim Bakanlığındaki birkaç takdirsiz veya kasıtlı bü- roKratın «Atatürk’ten fazla Atatürkçülük» oynamala rından...» diye yazdı. Müli Eğitim Bakanlığında Dir yet kiliyle konuşuyordum. Şöyle dedi:
— Ö, Kabaklı, O da öyle yazacak!
Anladığım, ak koyun kara koyun ortaya çıktı, çıka cak. Yazıların ne amaçla yazıldığının artık çok kimse farkında gibi;
«Tercüman» kapatüdığı zaman, Nazlı Hanim i ara dım, «geçmiş olsun;» dedim. Dokuz ay hapis cezasına çarptırıldığı zaman da öyle. Yayın organlarının kapan masını, yazarların mahpus damlarına düşmelerini iste mem de ondan...
Ama, basım düzeltmek, basın özgürlüğünü kötüye kullanılmasını önlemeye çalışmak da bizim görevimiz. Kendi yanlışlarımızı, haksızlıklarımızı görmezden gelil sek çok özlediğimiz demokrasiye kavuşanlayız.
Mehmed Kemal’in 1950’lerde yazdığı iki dizelik şiiri belleğimden çıkmamış, Şiir, Ümit Yaşar’uı «Garip Şiir
ler Antolojisiımde de var.
«Salını salını nere gidersiz / Demokrasi değil maksa dız alay edersiz».
Kurtuluş savaşını öğrenmek
isteyenler, Söylev’i okumalı
me değildir. Kısaltma şöyle, Söylev’de anlatılan hem günümüz de hem ileride bütün kuşaklarca bilinmesi gereken düşünce ve olaylarm hepsini içeren bölümler, herhangi bir kısıntı, kesinti veya özetleme olmaksızın, günümüz diline çevrilip olduğu gibi ki taba konuldu. Bu bölümler Söylev’in aşağı yukarı beşte dördünü oluşturmaktadır. Bugün için önemli olmayan bölümlerini, örne ğin OsmanlI Paşalarından Abdülkerim Paşa ile sayfalarca süren telgraf başı görüşmelerini ise özetledim. Zaten bu görüşmenin belgeler bölümünde tamamı var. O zaman Söylev bütünlüğünü koruyor. Diyorum ki «Atatürk şuıüarı şunları söyledikten sonra, Abdülkerim Paşa’ya sözlerini şöyle sürdürdü» diyorum ve oldu ğu gibi Söylev’den alıyorum. Sonra önemli bir noktada Söylev’i kendi içinde hiç bozmadan olaylara ve konulara göre başlılclar- la sistemleştirdim. B u çok önemli, bazıları bunu küçümsedi okul kitabı durumuna getirdi Söylev’i diye. Oysa ben sevindim, eğer öyleyse okul kitabı durumuna getirmişsem Söylev'i herkes bunu anlamak için uzun süre düşünmeyecek, kolay kolay oku yacak. Uzun veya kısa, biliyorsunuz her söylevin içinde bir dü şünce ve olaylar zinciri vardır. Ama Söylev veren kişi bu zinci rin halkalarım üst veya ara veya yan başlıklar içinde belirtmez konuşurken, böyle bir durum Söylev yöntemine aykırıdır. Ata türk’te belirtmemiştir. Ama uzun bir Söylev’i okuyan kişinin böyle başlıklara gereksinmesi vardır. Başlıklar o bölümün bir tür özetidir. Ben böylece Söylev’in eğer söylemek mümkünse röntgenini çıkardım ve herşey böyle sistematik bir şekilde ko nuldu. Belgelerde bunu yapmaya olanak yoktu. Çünkü belgeler oldukları gibi, hiç bir sözcüğüne dokunmaksızm verilmek ge rekirdi.
SİRM EN
—
Evet hocam şimdi belgeleri günümüz Türkçesine çevirmenin güçlüğüne geldik galiba.VELİDEDEOĞLU — Evet belgelerde beni iki sene en çok yoran nokta en ağdalı bir Bab-ı Âli yazısıyla, bir halk yazısı karşı kar şıya, Cahillerin yazısı var, Türkçe bilmeyenlerin yazısı var, Os manlIca bümeyenlerin yazısı var. Atatürk bunları nasıl anlamış tır, şaşarım çok defa, işte burada dehası, yani bunları anlıyor ama nasü uğraşmıştır, nasü vakit bulmuştur, bunlara cevap vermeye?
Bir İki örnek vereyim de bu güçlüğü daha İyi anlatabileyim:
£ £ Söylev’i özetlemedim. Beşte dördü
nü olduğu gibi bıraktım. Bugün
için önenü olmayan uzun bölümle
ri kısalttım ki onlar da belgeler
bölümünde tümüyle var.
33
SİRM EN
—
Lütfen hocam.VELİDEDEOĞLU — 28.’inci belgeyi açm. Şimdi orada Ali Ke mal Bey'in Saray'a azimetle takdim ettiği istifaname var. Ora da şöyle bir türApe var:
«Bendei esdaklarımn işbn merbutiyetle mazhar buyrulduğu em- nü itimat ve iltifatı şahaneyi çekemiyen rüfekayı çakeranemden bazı zevatın ademi muvaffakiyet tevlidiyle hüsnü nazarı şehri- yariden mahrumiyeti intaç edecek bazı vakavi ihdasına sarfı ma- hasali makdur etmekte olduklarına ve bundan ne suretle istifa de edeceklerine muntazır ve mütekarip iken Anadolu’nun bazı mevakiinde serzedei zırhûr olan nairei ihtilâlin derhal ve mev- zian teskinü itfa ve İmhası maksadiyle ittihazı tedabir ve bu ic raatın ifası sırf makamı memuriyeti ubeydaneme mahsur ve
münhasır iken bu bapta birçok azarı vahiye ve indiye serdü it- yaniyle ihtilâlin tevsii dairei şümul etmesine ve binnetice bu bapta ademi muvaffakiyete duçar edilerek nzayi meyamin irti- zayı cenabı veliyünniamilerinin istihsalinden dür ve mehcûr kalmaklığıma vesilecu olmakta bulunduklarına ve beyanatı ça- keranemi ademi terviç ile müdahalâta başlamalarına mebni is tiklâli reyü tedbirdeki mahrumiyetten mütevellit hasar ve ma z ı m mâneviyeyi derk ve teferrüs ile bugün makamı sadaret kaymakamlığına istifayi kat’yi bendegânemi ita eyledim.» Şimdi bir düşünün ki, bunu bugün ülkemizde kaç kişi anlayabi lir? Hatta hatta sözlük kullanarak kaç kişi anlayabilir? O devrin içinde bulunmak gerekir. Ben de çok güçlük çektim Türkçeleş tirirken, şimdi bu belgenin Türkçesine bakalım nasıl olmuş ki içinde bulundûğumuz güçlük anlaşılsın.
«E n sadık kulunuzun bu bağlılıkla sizden gördüğü güven ve sevgiyi çekemeyen arkadaşlardan kimisinin, başarısızlıklar oluş turup Padişahımızın sevgisinden yoksun kalmaklığım sonucunu
£ £ Üç ciltten oluşan Söylev’in 3. cildi
belgeler bir bütünün ayrılmaz par
çalandır. Bu bölümü de Türkçeleş
tirerek Söylev çevirilerini tamamla
mış oldum.
33
çözmenizde, geçmişinizin de rolü var. Çünkü siz, yanılmıyorsam bu olaylarm içinde yaşadınız.
VELİDEDEOĞLU — Evet yaşadım. Başkaldırmaların Ankara yakınlarına kadar geldiği sıralar, ben Ankara’daydım. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk açıldığı gün, memur bulamıyorlar dı. Ben okul öğrencisi olarak amcazadem rahmetli Halil Şera- fettin, Ankara Öğretmen Okulundaydı, onun yardımıyla Meclise memur olarak girdim. Böylece korkusuyla, heyecanıyla sevinciy le Milli Mücadeleyi yaşadım. İnsanın gençken hafızası çok kuv vetli oluyor. Onun için bütün bu olaylar, bir fotoğraf plakası gi bi benim kafamda ve gözümün önünde. Onun için bunları ben günümüz diline çevirirken, çoğunu adeta yeniden yaşar gibi
olu-H. V. VELIDEDE
yorum. Dahası var, Atatürk’ün belgelerinde bir şey eksiktir. O da şu: Atatürk Ankara’ya geldikten sonra aralık ayında bizim li seyi ziyaret etti ve orada bir konuşma yaptı. Ben bir arkadaşım la birlikte onu not ettim ve Söylev’e dip notu olarak koydum. Bir de biliyorsunuz Misak-ı Milli’nin TUrkçeleştirilmiş metnini de koydum. Ama belgelere koyamazdım. Çünkü belgelere hiç dokunmanın olanağı yok. Atatürk değiştirilemez. Böylece, belge lerde koyduğum dip notlarıyla belgeler tamamlandı ve bölgelerle da Nutuk tamamlandı. Eğer Milli Müıadelenin tarihini öğrenmek İsteyenler bu belgeleri bence, mutlaka kesinlikle ve sabırla oku malıdırlar. İşte onların çalışmalarını kolaylaştırmak için de Türk çeleştirdim ben bunu.
SİRM EN
—
Bu belgeler üzerindeki çalışmalarınız ne kadar zaman sürdü?VELİDEDEOĞLU — 1,5 seneden fazla sürdü, iki seneye yakın diyelim. Hastalanıncaya kadar sürdü doğrusunu isterseniz, on dan sonra gazetedeki 5'azılanmı kesmek zorunda kaldım. Şimdi seviniyorum ki, bu belgeler tamamlandı ve yakında da, tahmin ediyorum yazılarıma başlayabileceğim. Şunu da eklemek isterim. Söylev’i Türkçeleştirmeyi ben bir görev saydım doğrusunu ister seniz. Ben hayattayken yapılması gereken bir görev yaptım. Bel ki ilerde daha İyisini yapanlar çıkar. Ben kendi görevimi yaptım.
S İR M E N
—
Hocam, şimdi müsaade ederseniz genel bir soru sormak istiyorum: Atatürk'ündoğumunun yüzüncü yılını kutladık. Siz bu kutlamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?1
Yeterli buluyor musunuz?
VELİDEDEOĞLU — Doğrusunu isterseniz... Bir kere dört ay, yani bu kutlama süresi içinde dört ay yurtdışmdaydım sağlık ne denleriyle. Ama içerde bulunduğum sürede Atatürk’ün yüzüncü doğum yılı kutlamaları, doğrusunu İsterseniz, beni tam tatmin etmedi. Şekilcilik, tören daha üstün geliyor düşünceden. O da sanırım hazırlıksızlıktan oluyor. Atatürk’ün 100. doğum yıldönü münü kutlamak için, bundan beş yıl öncesinden hazırlığa başla mak gerekirdi. Bu hazırlık yapılmamış. İkincisi de, önemli nokta lar üzerinde tam durulmuyor. Eski deyimle «Atatürk’ün fikriyatı» ideolojisi üzerinde tam durulmuyor. Atatürk ideolojisinin en ba şında, biliyorsunuz, tam istiklâl kavramı gelir ve bir de layiklik devrimi gelir. Bunlar temel taşlarıdır. Şimdi son olaylara bakı yorum, layiklik devriminde bile bir direnme var. Başörtüsü me selesi... Okula giderken çocuklar başörtüsü örtecek mi, örtme yecek mi? Adeta bir direnme var. Nasıl olur Atatürk’ün 100. do ğum yıldönümünde böyle bir direnme olabilsin? Bu demek ki, henüz süregelen bir hastalığın meydana çıkması. Yani yeniden ümmet mi olacağız? OsmanlI ümmetçiliği bizi yıkıntının kıyısına getirmiştir. Enver Paşa ırkçı milliyetçiliği Türkiye’yi yine yıkın tının kıyısına getirmiştir. Atatürk’ün gerçek milliyetçiliği Türki ye milliyetçiliği üzerinde durmak gerekir. Bu noktalar, Atatürk' ün fikirleri işlenmemiştir bence. Daha doğrusu yeterince işlen memiştir. Bu bakımdan 100. yü kutlamaları beni tam tatmin et medi.
SİRM EN
—
Teşekkür ederim hocam.doğuracak bazı olaylar yaratmak İçin bütün güçleriyle çaba har cadıklarım bilmekte ve bundan ne yolda yararlanacaklarını bek lemekte iken, Anadolu’nun kimi yerlerinde başgösteren ayaklanma ateşinin hemen ve olduğu yerde bastırılıp söndürülmesi ve yok , edilmesi amacıyla önlem alınması gerekmekte ve bu işleri yap mak yalnız kulunuzun yetkisi İçinde iken bu konuda bir çok çü rük ve keyfi nedenler ileri sürerek ayaklanmanın çok genişle mesine meydan vermeleri ve böylece beni başarısızlığa uğratıp Padişahımızın sevgi ve beğenisinden uzak ve yoksun bırakılmanı amacım gütmeleri ve söylediklerimi onaylamayıp görevime ka rışmaya başlamaları dolayısıyla, kendi başıma önlem almaktan yoksunluğun yarattığı yıkıntıyı ve tinsel zararı düşünüp sezerek; bugün Sadrazam vekilliğine görevden kesin olarak çekilme di lekçemi verdim.»
SİRM EN
—
Başka örnekler de verebilir misiniz?VELİDEDEOĞLU — Abdülkerim Paşa ile konuşma var. 112. bel ge. 187’de Anzavur’un kendi arkadaşlarından, bir eşkiyaya yazdı ğı yazı. Banları şimdi burada tekrarlamayacağım, çünkü çok uzun olacak. Ama şu Anzavur’un yazısının ne başı var, ne de sonu.
SİRM EN
—
Hocam siz Osmanlıca'ya da vakıfsınız, tamam. Burada bir sorun yok. Ama buyurduğunuz gibi bazı böyle belgeler var ki, dil Osmanlıca da değil, başı sonu belli olmayan tümceler, garip bir dil, ya da askeri deyimleri içeren yazışmalar, bunları nasıl çözdünüz?VELİDEDEOĞLU — Askeri deyimlerde, bunları bilenlere da nıştım.
SİRM EN
—
Peki Anzavur'un mektubunda nasıl işin içinden çıktınız?VELİDEDEOĞLU — Anzavur'un mektubunda askeri deyim değil, tümce yok, başı sonu yok. Ama mektubu bir kaç defa baştan so na okuduktan sonra, neyin nesidir onu adeta keşfetmek suretiy im günümüz diline çevirdim. ,
S İ R M E N
ü -
Şimdi hocam burada bir noktaya değinmek istiyorum müsaade ederseniz. Efendim gerçi okurlarınız biliyorlar. Fakat yinelemekte yarar var. Bu belgeleriri