• Sonuç bulunamadı

Edebiyat tetkikleri:Hoşserler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Edebiyat tetkikleri:Hoşserler"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Edebiyat tetkikleri :

Otuz beş sene evvel bir mecmuada şu iki beyti göımüş, pek beğenmiştim:

«Firakın eyledi davet bu ihtirakımızı Gel ey kıyameti âlem, gör iştiyakımızı Gidince ruh bedenden kalaydı bir suziş O hale benzetecektim bu iftirakımızı».

Bir şiir, bir beste, bir eser her ne olursa

olsun sahibini öğrenmek, çocukluktanberi

merakımdır. Bu şiirin failini de öğrenmek istedim. Adanalı Ziya’nm eseri olduğunu an­

layınca bu zatın diğer manzumelerini de

görmek arzu ettim ve gördüm.

Aradan sekiz on sene geçti. Süleyman

Nazif merhum, bir gün ziyaretime geldiği

sırada bilmünasebe «Gayet güzel iki beyi*

gördüm, hoşunuza gider, okuyayım» dedi, okudu. Bu beyitlerin sahibini ve diğer e- serlerini nasıl arayıp bulduğumu merhuma anlattım.

«Son Türk Şairleri» namındaki naçiz

eserde - isim sırasiyle - nöbet, Ziya’ya ge­ lip te tercümei halini yazmağa başlayınca - eski ve yeni - nice hoşser şair, edip, mu­ harrir, musikişinas, hattat, müverrih vesair mesleklere mensup erbabı meziyet, gözümün önünden geçti, sinema seyrediyorum sandım.

Şairler gibi ayyaşların da yektası olan büyük şairimiz Nedim, şiddetle titriyen el­ leriyle (2) işaret ederek:

«Sakiya meclise gel cismime gelsün canım Âhdler, tövbeler ol sagare kurban olsun» diye nara attığını görür ve işitir gibi oldum.

İşret, o müstesna şairin şuurunu teşviş ettiğinden adetâ vehmi mücessem olmuştu. Damat İbrahim Paşa vak’asında evhamı fe­ veran ederek râ’şedar ellerini dünyadan çek­ ti. Gelmiş, geçmiş şairlerin en mühimlerin­ den olan Yenişehirli Avni bey - tavrı mes- tane ile - ortaya çıkıp:

«Sermesi odur ki Avnii mesti müdam veş Hep came dair olan zebanında kıylükal» beytini terennüm ediyor sandım.

Namık Kemal gibi - şür ve şairin ne demek olduğunu herkesten iyi bilen - müm­ taz bir şairin «Gerçek unuttum, zamanımız­ da Avni bey de şairdir» ve diğer bir yerde de «Avni bey oldukça (!) güzel şiir söyler bir adamdır» demesine ne demeli?

(1) «Sarhoş» un nazikâne ifadesi olmak üzere kullanıyorum.

(2) «Nuhbetülâsar fi feraidileşar» da de­ niliyor ki:

«Nedim, gayet ayyaş olup daima müte- keyyifi keyfi arak olduğundan bedeninden taravet zail ve illeti irtiaş hasıl olmuştu..».

10

ş s e r 1 e r...

üstad Ibn-ül-Emin Mahmud Kemal

Her şairden evvel Avni’yi tahattür et­ mek lâzımgelirken onu unutmak, unutulur tecahüllerden değildir. Avni «oldukça» gü­ zel şiir söyler - onun şakirdliğine bile lâyık olmıyan - diğer şairler, nasıl söyliyecekler?

Kemal merhum «Gerçek unuttum, Avni bey de benim gibi şaribülleyli vennehar bir şairi sahib-ül-iştihardır» dese idi munsifa- ne bir söz söylemiş olurdu.

«Kalup N efîi muciz güden evrengi suhen mahlûl Suhen sencânı rum olmuştu her bir âsrda talip Edince şimdi dava tab’ım ol câhı muallayı Dedi hükkâmı divanı kaza elhükmü lilgalib» kıt’asiyle söz erlerine ilânı galebe eden Les- kofcalı İsmail Paşa zade Galip bey (3) - ki Namık Kemal ve Hersekli Arif Hikmet gibi büyük üstadların, üstad tanıdıkları bir şair idi. Hattâ Kemal «Hükmü Galip, kendi mül­ kü nazma şahinşahdır» demişti - Kemali nis- betinde hoşserlerin de en ileri gelenlerinden idi.

-Meşhur Kâni Paşa’nın gümrük emaneü- ne tayininde tahrirat müdürlüğü için

Babı-(3) Nüshası zayi olan divanını buldum

ve senelerce uğraşarak mufassal tercümei

halini yazdım. Süleyman Nazif ve Cenab

Şehabeddin ile tesis ettiğimiz «Âsan müfi­ de kütüphanesi» külliyatı arasında nefis su­ rette basıldı.

âliden liyakatli bir kâtip İstemesiyle - o vakit Sadaret mektubî kalemi hülefasmdan olan - Galip bey gönderilmişti. O da Namık Kemal ile - genç ve müstaid - diğer dört

kâtip götürmüştü. Kâni Paşa, doğruluğu

nisbetinde hiddetli, Galip bey, liyakati mer­ tebesinde bedmest olduğu halde paşa, onun ehliyet ve istikametine hürmeten tahammül eder ve hakkında riayet gösterirdi. Mühim bir yazı yazdıracağı zaman «Rica ederim, bu­ gün içme de şu işi yaz» derdi.

Hersekli, Galib’in «inhimaki İşretle

mahv» olduğunu kemali teessüfle söylerdi.

Ziya Paşa, bedmestliğinden bahsederken

«Kilerci, işret tepsisini eline alıp kilerden hareket eder etmez Galip bey sarhoş olur­ du» dermiş.

Galip:

»Zehrdir, âkil isen olma meye üftade Olayımla öleyim bir yazılır imlâdc»

demişse de bu sözünün imlâya gelmediği, halinin kaline uymamasından anlaşılıyor.

Gayet sağlam bir vücut sahibi olduğu halde - canlar yakan, ocaklar söndüren - işretin şeameüyle otuz dokuz, kırk yaşında hayata veda etti.

İlk «Jön Türk» addedilmesi icab eden

Ceridei Havadis muharrirleri Hafız Müşfik ve

«Neşve tahsil ettiğin sağar de senden gam­ lıdır Bir dokun bin ah dinle kâsei fağfurdan» beyti meşhurunun faili olan Âli, pek liyakatli şair ve nâsirlerden ve irfanı memlekete hiz­ met edebilecek erbabı iktidardan oldukları halde İşret seyyiesiyle âdetâ intihar ettiler. Biri tecennün ve tagayyüb etti, diğeri genç yaşta mezara girdi. (4)

Yine Ceridei Havadis muharrirlerinden Emin Firdevsi bey - ki yazıları değil, ismi bile unutulup gitmiştir - Firdevs ile cehen­ nemi farkedemiyecek derecede - sarhpş ol­ duğu halde Hicaza gitmeğe kalkıştı. Annesi ve ehibbası teşyi İçin sahile gittiler. Gemi­ nin hareket zamanı yaklaştığı halde Firdev- sî ortada yoktu. Annesiyle beraber ehibbası da merak ettiler. Nihayet iki tarafa yalpa vurarak hacı namzedi geldi. Ehibbasiyle ve­ da ettikten sonra annesinin boynuna sarıla­ rak «Ah anneciğim, seni nasıl bırakıp gide­ ceğim» diye yanıp yakılmağa başladığı sıra­ da gemi de yürüdü.

(4) Bu zatların tercümei hallerini, Tarih

encümeni mecmuasında ve «Son Asır Türk Şairleri» nde mufassalan yazdım. Arzu eden­ ler okurlar, ibret alırlar.

(2)

Hersekli Arif Hikmet merhum da vak­ tiyle - Bekri Mustafa’ya rahmet okutan - hoşser şairlerden olduğu halde son seneler­ de işreti, yahut işret onu terk etmişti.

Bir zamiri Usküdarda oturduğu evin,

kadehdaşlariyle, beraber damına çıkarak

kiremitleri toplayıp bir kenara yığarlar, o- rada işret ederlermiş.

Bir bahar günü Haliçteki Fenere gidil­ mesini teklif etti, gittik. Birşey içmiyeceğini bana ve kardeşime temin ettiği halde rıh­ tımdaki gazinoya girince, ne istediğimizi sor­ mağa gelen - hoş lehçe- bir garsona konyak getirmesini söyledi. Konyak geldi. Bir ka­ deh uydurdu. Bizim de birer kadeh içme­ mizi rica etti

«içmeden mest oluruz meygedci âlemde» dedim. Derhal:

«Bulmadık neş’e fakat tab’ı benî âdemde» dedi. Beyit şekline giren bu İki mısraı tekrar tekrar irad ettikten sonra konyak şişesini defetti.

Bir donanma akşamı birkaç âşinâ ile e - vinin önünden geçerken uşakların fener ve

kandil asmakta olduklarını gördük. Yanı­

mızda bulunan esbak Aydın mektupçusu

Manastırlı Adem Vahyi bey «Bu tekellüfe ne hacet? Hazret, pencereden başını çıkar­ sa maksat hasıl olur» diyerek «gök kandil srrhoş» tabirine işaret etti.

«Vereli gönlümü sana ey şuh Ah kendimce çok düşündüm çok Alabilsem de gönlümü senden Seni gönlümden almanın yolu yok» gibi sade, fakat ruhnevaz şiirler söyliyen Üsküdarlı Safi, kafilei mestanın pişvası sa­ yılacak derecede sermesti safa bir şairi safî idi.

«Asaf» mahlasiyle pek güzel şiir söyli­ yen Damad Halil Paşa zade damat Mahmut

Celâleddin Paşa’nın bezminde nedim idi.

Sarhoşluk saikasiyle bazan taşkınlık eder­ miş. Hattâ paşanın köşkünde oturduğu sıra­ da bir gece hayli çaktıktan sonra yanma bir­

kaç uşak alarak meyhaneye gitmiş. Vakit

■— Vananmış olan meyhaneyi

ceb-«Meyhaneye serdik postu Bir kadeh ver aman Kosti» diyerek meyhanelere postu seren ve yazı­ larını da meyhanelerde yazan bir muharriri gariptir. Ahvalinden bahsolunsa uzun sürer.

Bu garip muharrir ve şair, elinde kadeh, koltuğunda şişe olarak - bir mahalde: «Subesu içerim badeyi yine kanmam Ki ben bu hasret ile tâ mezaradek giderim» beytini söylemesiyle ricalin fudala ve züra­ fasından Acib bey de şu beyit ile mukabele etmiştir:

«Kimin ...kinde mezara gidersen ey sarhoş Denir sana da arakdan geberdi Merdi Garip» Adetleri hadden füzun ve kemalâtı İlmi­ yeleri eserlerinden runümun olan musan­ niflerimizden, müverrihlerimizden bir mer­ di muhterem, himmet buyurup ta matbua­ tımızın tarihini yazsa Merdi Garip gibi mu­ harrirler ve unutulmuş hadiseler meydana çıkar da bilmediklerimizi öğrenmiş oluruz.

Bu zatlar, saymakla, yazmakla bitmez ki. Dell Hikmet, meşhur Eşref, Adanalı Hakkı, Mehmet Celâl, Zeynelâbidin, Reşit gibi şa­

irler ve edibler, Ahmet Refik ve Turhan

Tart gibi tarihçiler ve romancılar vesair de­ ğerli yazıcılar, o mel’un işretin pençesinden yakalarım kurtaramıyarak dünyadan çekil­ diler.

Bir yaz sabahı Balıkpazarından geçer­ ken meyhaneciler - birbiriyle rekabet eder­ cesine - beni meyhanelerine davet ettikleri sırada bir meyhanenin - sokak tarafındaki- köşesinde kışlık palto giymiş olduğu haldo

Ahmet Refik’i gördüm atıştırıyordu. Beni

görünce meyhanecilerin davetine o da işti- râk etti. Lâtife ile karışık bir tarzda «Sen dalâlettesin, bari Şeytan gibi başkalarım id- lâl etme» dedim. Bu sözden hoşlanarak bir­ biri üstüne birkaç kadeh yuvarladı.

Hatırıma geldikçe - birkaç suretle -

müteessir olurum. Vefatından beş on gün ev­ vel ona, Babıâli yokuşunda tesadüf ettim. Son zamanlarda eslâfdan bazı zevatı m ü- bareke hakkında yazdığı saçma sapan söz­ lerden dolayı tevbih ettiğimde «Zaruret, b u

-paşaya haber gönderirmiş. Paşa, yazıları

gördükten sonra hapisten azat edermiş. Ek­ sik yazdığı bilâhare anlaşılınca yine yaka­ latıp hapseder, yeniden yazdırırmış.

Erbabı san’attan «Sarhoş Ali efendi» na­ mında bir adam vardı ki teclid ve tezhibde

pek mahir idi. Verilen işi, elinden almak,

aylarca beklemeğe mütevakkıftı. Beyazıt’ta - mukaddema yıkılan, ortadan kaldırılan -

kâğıtçı dükkânlarının birinin üstündeki

- loca gibi mahalde - icrayı san’at eden bu adama bir yazı tezhib ettirmek için gittim. «Sarhoş Ali efendi, burada mıdır?» dedim. Meğer tepedeki mahalde imiş, başım uza­ tarak «Maşallah efendim, acaba hangi mey­ hanede kadehdaşlık ettik» dedi. Bittabi sı­ kıldım. Sonra ahbap olduk. Bu sözünü lâ- tifeten tekrar ederdim, bu defa o sıkılırdı.

Şevki gibi gayet sür’at ve sühulet ile pek lâtif .şarkılar besteliyen bir musikî eri - Manastırlı şair Naili’nin «Rakı içiyor mu­ sun» sualine «Şişe şişe» cevabını verdiği gibi- şişe şişe içer, gece yarıları meyhane dönü­ şünde sokakta karlar, çamurlar içinde yatar­ dı.

Musikî âleminde bundan sonra emsali­ ne tesadüf olunması - muhal değilse bile -

herhalde pek müşkül çlan tanburî Cemil

merhumun işrete ipülâ yüzünden - genç de­ nilebilecek bir yaşta - terki hayat etmesine ebediyen acınsa lâyıktır.

Vaktiyle Babıâli arkadaşlarımızdan olan General Rifat’m delâletiyle bir bahar gece­

si cvimiae geldiği sırada «Yanımıza biraz

rakı alalım, orada içersiniz» yolundaki ihta­ rına «Onların evinde rakı içilmez. Bu gece içmeden çalarım» cevabını vermiş.

Tanbur, yayla tanbur, kemençe ve lâvta

çaldı. Cennetten şadalar geliyor zannettik.

Anladık ki bu dahii musiki eline - musikî âletlerini değil - bir teneke, âdi bir tahta parçası da alsa çalacak...

Avdetlerinde - hayra delil olan - deli­ line «Eğer küplerle içseydim bu geceki ka­ dar zevk hasıl edemezdim. Aman, beni yine

götür» dem işfsty-J il £ I Cs~ ü «f |

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği T a h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Klinik muayene, anamnez ve radyolojik tetkikler her zaman kesin teşhis için yeterli olmayabilir. Bir çok kan hastalığı, enfeksiyon, patolojik lezyon ve virütik hastalıklarda

Vakıflarımız, yetimler için şefkat yuvası, hastalar için şifa kapısı, muhtaçlar için yardım eli, yaşlılar için huzur vesilesidir.. Ormanların, yaralı ve yuvasız

Her şey öylesine karmaşık ve karanlık ki… Ardındaki geçmişe an- lam veremeyen Yusuf, geleceğe de bir anlam veremiyor.. Bunun sancısı her

Tony Stark teknolojik bir hayalperest...ünlü,zengin ve eşsiz bir mucit.Dünyanın en gelişmiş ve güçlü zırhı ile, Stark masum insanları intikamcı olan DEMİR

Kızıl, Fatma, Oryantalistlerin Hadislerin Menşeini Tespite Yönelik Yöntemleri, Uludağ Üniver- sitesi, Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı, Hadis Bilim Dalı,

Ankara’nın en işlek noktalarından biri olan Kuğulu kavşağının yeniden düzenlenmesi için yanındaki park için alınan tecüvüz kararı Ankaram Plaformu’nun tepkisine

Gliben 5mg/tab - 固利康錠 [ 發表藥師 ] :護理指導 藥師 [ 發布日期 ] :2006/9/11

Çünkü ha- dis/sünnet olgusunun büyük çoğunluğunda bu kimseler (sahâbe) aktif veya pasif rol oynamışlardır. Ya da en azından görgü şahidi konumunda bulunmuş- lardır.