Tarihten sayfalar:
r - : *ıyası
•••U
-Eğer bir karnaval alayı gibi davul ve zurna ile önlerinde durdukları evlerden, bahşiş adı atlındaki verginin verilmesi gecikirse hemen meş’aleleri cumba ve balkonlara doğru uzatıyorlardı. Ahsab balkon lar çabucak tutuşuyordu ve onlar rezaletlerine devam için başka
evlere gidiyorlardı.
Yazan: Kaılircan Kaflı
Retinada, Moskovada, Bizansda ve ha yüksektir— ki, kabul etmezlerdi] Bin kuruşa kadar çıkartırlar, verme - dikleri takdirde edebsizlik ederlerdi. Böylelikle bahşiş veya sadaka değil vergi almış olurlardı.
Bazıları cömerdlik taslamak, bazı - lan da başlarından savmak için onlar dan bu paraları esirgeyemezlerdi. İç - lerinde çuha, kumaş verenler de bu - lunurdu.
Eğer böyle önlerinde duydukları evden, bahşiş adındaki vergiyi ver - mekde gecikirlerse hemen meş’aleleri cumbalara ve bunların daha büyüğü o- lup şahnişin denilen kapalı balkonlara doğru uzatırlardı. Ahşap olan balkon la: çabucak tutuşurdu. Bu sırada ya evdekiler:
— Aman, vereceğiz! Biraz sabır! Diye yalvarırlar, yahud çığlığı basa rak dışarı fırlarlardı.
Onlar alay ede ede uzaklaşırken bal konlar ve bazan da evler cayır cayır yanar, çoluk çocuk sokağa dökülür - lerdi.
Böylelikle büyük paralar topladılar. Bayramda ayni adamlar geniş so - kaklarda salıncaklar kurdular, sonra da Sadrazamdan başlıyarak bütün bü yüklere ve zenginlere, balmumiarile, düğüne çağırır gibi davetiyeler gön - derdiler. Bu mumlara bağlı birer yaf - tada davetiyenin hangi salıncağa aid olduğu, (Saçı - saçmaktan) adı'altında ne kadar para veya mal gönderileceği yazılı bulunuyordu.
Her adam yük yük kumaş ve çuha - lan, kese kese akçeleri göndermeye mecburdu. Eğer göndermezlerse zorla alırlardı.
Bunlar Ramazan günleri herkesin gözü önünde oruç yemişlerdi. Sarhoş olmuşlar, bir takım kadınlar ve oğlan larla akla gelmiyen terbiyesizliği yap - maktan çekinmemişlerdi.
İş bu kadarla bitmiyordu. Zorbala - nn otuz veya kırk .tanesi birden (di van )a geliyorlar; yahud vezirlerin ko Haklarına dayanıyorlar, diledikleri iş - leri hemen yaptırıyorlardı.
Oraya işlerini yaptırmak için gelip de zorluğa düşenlerden para alıyorlar, onların da işlerini bitiriyorlardı.
Bunlar âdeta Receb paşanın hükû met ortaklaı! idi.
Onlara dayanan Receb paşa zaman geldi ki pişman oldu. Çünkü zorbala - nn her biri kendi dostlarını ve akraba larım da yanların katmışlar, yahud para veren bir çoklarım Sipahi yap - mışîardı.
Kılıcına, bazusuna, .cesaretine güve nenler için devlet ve servet yolu açıl - mıştı.
Receb paşa kendisinin yardımcısı o- an zorbaların sayısını üç beş kişiden Osmanlı İmparatorluğunda ücretli as -
kerlerin ilk zamanlarda iyi hizmet et - tikleri, fakat sonradan bu ocaklara sa dece kazanç maksadile girenler yüzün den devlet ve milletlerinin başlarına belâ oldukları meşhurdur.
1632 senesinde Sadrazam Receb pa şa bir takım düşmanlarını ortadan kal dırmağa karar verdiği zaman kışkırttı ğı adamlar arasında, diğer isyanlarda olduğundan daha yaman serseri ve haydudlar vardı.
Bunların sayılan birkaç yüzden iba retti. Fakat gittikçe arttı. O senenin Ra mazan ve bayramı, bu haydud sürüsü nün İstanbulda yaptığı rezalet, zulüm, yağma ile geçti. Bunların hepsi de Si pahi kılığında giyinmişlerdi.
Bunlar geceleri takım takım meyha nelere gidiyorlardı. Orada bol bol içi yorlar, sarhoş oluyorlar; para verme - den, para isteyenleri de iyice dövdük - ten veya öldürdükten sonra sokaklara dökülüyorlardı.
Fena evlerde cinayetler işliyorlar dı. Kenar yerlerde evlere giriyorlar; namus ve aileye tecavüzlerde bulunu - yorlardı.
Geceleri birer takım halinde sokak lara dağılan bu fermanlı haydudlar, ga rib garib resimler, heykeller ya pıyorlar, bu resimlerle heykelle - ri ellerinde taşıyorlardı. Bazıla - rı çeşidli hayvan kılığına girer - ler, devleri, cinleri, perileri can - landırırlardı. Daracık sokaklarda, alev alev tutuşan ve duman saçan meş’ale - lerin kızd ışıklarında pala bıyıklı, po - turlu, kavuklu adamlar nâra atarlar - dı. Bazan bunların, bellerindeki kılıç lan sıyırarak havada salladıkları, bir piştovu ateşledikleri görülürdü.
Bu zamanlarda o sokaklara açılan evlerde herkes dehşetle ürperirdi. Ka pılar sürgülenir; meş’alelerden saçılan alevler, zaten ahşap olan evleri tutuş - turursa hemen söndürmek için sular hazırlanıyordu.
Davulların gümbürtüsü, zurnaların tiz ve cırlak sesleri arasında:
— Allah!.. Allah!..
Diye haykırışlar yükseliyordu Bazan bu alaylar, sağa sola sataş - maktansa bir karnaval takımı gibi bü - tün İstanbul sokaklarını dolaşırlar; halk tan (seyir parası) toplarlar^.
Bilhassa vezirlerle büyük hocaların, büyük memurların ve zenginlerin ko - nakları önünde çok dururlardı. Orada, taşıdıkları garib heykelleri oynatırlar, (mahiye) lerini parlatırlardı. Para a - lmcaya kadar oradan ayrılmazlardı.
Onları üç beş kuruşla savmak müm kün olmazdı. Hattâ bu gibi büyüklerin verdikleri paralar yüz kuruş olsa
şimdiki paramızla on lira olup o za- ibaret biliyordu. Fakat bunların sayı - manki iştira kıymeti itibarile çok da - smm kısa bir zamanda üç dört bin
#'1-duğunu gördü.
Bayramdan sonra (Alûfe) verili ■ yordu. Defterde adı olmıyanlar, o za ■ mana kadar askerlikle alâkası bulun • mıyanlar ve kesilenler namına da pa • ralan çektiler.
Sadrazam telâşa düştü.
Mehmed Efendi isminde bir (Muka
beleci - kâtib) kütükte yazılı olup ol, - mıyanları ayırmak için izin istedi. Re ceb paşa bu izni verdi. Neticede vakti- le haksız olarak kütükten isimleri si - lindiğini söyleyenlerden yalnız altı yüz kadarının doğru söyledikleri anlaşır - dı. Böylelikle bir takım serserilerin da ha asker arasına girmelerine meydan
verilmemiş oldu.
Bununla beraber yeni zorbaların ardı kesilmedi.
Tarihçi Naimanm tabiri veçhile her biri menem diğer nis - ben varım başkası yok) davasında bu.unarak ken disini mülâzimbajr vazdırır; Voyvoda mansıplanba göz diğeı idi
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi