• Sonuç bulunamadı

Mayıs Ayında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mayıs Ayında"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A K Ş A M

T T £fOúi¿>5'?

50 yıl evvelkilerin yeşillik yemeğe, koyun südü içmeğe düşkünlüğü — Taze pey­ nirin envai — Yerli enginar, bakla; gelincik macunu — Baharda kan aldırış Bir vakitki hoknacılar — Mayısta Fulya Tarlası, Fikir Tepesi seyrangâhları.

Bahar Bayramını, Hıdrellezi aradan savdık. Bugün mayısın 10 u. Yeşil salata, taze soğan, marul bollaştı. Sokaklarda (O - na, on beşe Yedikule!) bağırtı­ larından durulmuyor. Mahalle - bici, şekerci dükkânlarının vit­ rininde dondurma, frigo yazdı kartonlar göze çarpıyor. Evle­ rinde buz dolabı olanlar soğuk suyu, buzlu kompostoları devi­ riyor...

Eskiden nisan yağmurlan at­ latılıp güzelim mayısa kavuşu­ lunca, İstanbullular tutturur­ lardı:

— Koyanlarla kuzulan, keçi­ lerle oğlaklan, ineklelre buza- ğdarı zümrüt gibi çayırlara sa­ lındı; ne duruyoruz, biz de ye­ şillik yiyelim!

Kıvırcık salata, taze soğan, taze saransak, marul ortalıkta ibadullah. Demeti, tanesi 10 pa­ raya; göbeklisi 20 paraya. (Ş i­ falıdır, mideyi tashih eder, id ­ rar söktürür) diyerek herkes yer; ayağına üşenmiyelner tâ Yedikule, Etyemez, Davutpaşa iskelesi bostanlarma seğirtir; bahçıvana kopartıp kopartıp, şırı şırıl akan bostan dolabının yalağında kendi eliyle yıkayıp, yamağın getirdiği tuza bana bana kıvarırlardı; derken efen­ dim, bir tutturuş daha:

— O pak, cennetlik mahlûk- cağızlar körpe körpe çimenler­ de otluyor; şimdi sütleri mis kokar, boza gibidir. Aman alıp içelim; sütlâç da yaparız!...

Sabahın alaca karanlığında mahalle mahalle dolaşan sey­ yar sütçülerin sattığı, ya n ya ­ rıya su katıklı. Adam kapıya çağırılır;

— Mayıs içindeyiz, koyun sü­ dü istiyoruz. Kuzum birader ha­ lisini, katıksızını bize getir, ok­ kasına bir kuruş fazla veririz! diye yalvarırlardı.

Gün görmüş, yaş yaşamış kimseler bir Bulgarin, yahut Rıımun semte yakın sütçü kâr- hanesine başvurur; aynı naka­ ratı tekrarlar, bakracı doldur tur. Şu da malûm olsun: İnek südünün eski okkası 60 para, koyununki 100 para, bilemedin 3 kuruş. Ev halkı, kaynatmadan, Çiğ Çiğ, kâsekâse içer; kalanı iki kulplu bakır lengere boşal­ tır, şeker katıp mangala ve­ ya ocağa oturtur; içine pirinç

atıp sütlâç yapar, pişince ke­ nara çekerek üstüne bir saç, o- nun da üstüne ateş koyup üze­ rini nar gibi kızartır; bazıları şekeri yeneceği sıra serperdi.

Mayısta taze peynirin envai çıkardı: Çayır, lor, dil, kaşka­ val, kirli hanım, ekşimik (yaııi südün kesilmiş, ekşimtraklaşıp helmeleşmişi).

Yazan

[Sermet Kuhtar

ALUSj

nı Tahsin Banguoğul ile Edir­ ne C. H. P. Milletvekili adayları hep birlikte il çevresindeki ça­ lışmalarına devam etmektedir­ ler.

Dün gece burada bir kahve­ de radyoda C. H 'P. propagan­ da konuşması yapılırken İlyezer isminde bir müsevi C. H. P. nin manevi şahsiyetine hakaret et­ miş ve bu sebeble sanık tan­ zim olunan evrakla birlikte ad üyeye tesüm edilmiştir. Halk partililerin takip ettiği bu da­ vaya yakında başlanacaktır

Yufkayla tepside kızartılan alt üst böreğine, hamur tahta­ sında açılan su böreğine çayır peyniri pek yaraşırdı. Sabah horozlan öterken Fatihten Ba- yezidi boylıyan, (Halis çayır peyniriyle, erbabı bilir!) âvaz- lariyle etrafı çınlatan uçarının peynirli pidesine uyar yoktu.

Y erli enginarın âlâsını ister­ sen Bayrampaşanınkilerden şaşma; yerli baklanın hakeza. Mukavvi, münebbih, türlü, türlü derde deva gelincik macunu yapmağa niyetliler, bakla tar­ lalarına gidip yanaşmalara çeyreği dayar, sepet dolusu top­ latırlar.

Bundan 50 yıl evvel, mayıs gi­ rince, kadmneler, ağa babalar ayaklanırdı:

— Bahardayız; kanlarımızı tazeüyelim, damarlarımızda bi ­ rikmiş eskilerini defedelim. Ni­ nelerimizden, dedelerimizden böyle gördük ayol!

Hemen hamama koşulur; ha­ tunlar usta kadınların, erkekler hamamdan eksik olmıyan hacı berberlerin önüne bağdaş ku­ rar, sırtlarına hacamat vurdu- tup boynuz çektirirlerdi.

Hatunların hacamatında kul­ lanılan, (hacamat zembereği) denilen1 âleti tarif edelim: f i ­ rakça konserve kutusuna ben­ zer, değirmi bir nesne. Üstünde sekiz on ufak delik; altında çentikli bir düğme var. Kutu sırta yapıştırılıyor; düğme çev­ rilince deliklerden küçücük, keskin bıçaklar dışarı fırlıyor; cildi yanp kanatıyor. Erkekler berber usturalarını tercih eder­ lerdi.

Boynuz çekildi mi, zırıl zırıl akan kan üğeni doldurur; göz­ ler kararmağa, diz bağlan gevşemeğe, vücut pelteleşmeğe başlar;

— Yarabbi şükür, şıppadak tesirini gösterdi; tepemden to­ puğuma kadar öyle bir rehavet bastı ki! mırıltılariyle, bitap ve i tuvan, bitik halde eve gelirler- | di.

Bazı yaşlıların, — her halde tansiyon mansiyondan — başı döner, kulakları oğuldar, zihni ' dalgınlaşır; (Beynim ekan hü- 1 cu metti zahir) kaygısiyle, yine ! hamamda soluğu alıp kulak ar- * kasma, ense küküne, kuyruk ' sokumuna çifter çifter sülük

koyar; beş beter olurlardı.

miydi, ihtiyarlarda bir de ihti- kan tasası çıkar, çeneleri işle­ tirler:

— Büyük babalarunız, büyük annelerimiz, bu ayda hoknacı- lara derunlannı temizletir, pirü pâk ettirirdi. Ne solucan, ne şerit, ne muannit inkıbaz, ne de imtilâ, baş ağrısı bilmezdi­ ler; seksenine, doksanına kadar yaşadılar.

Anlatıp dururlardı:

Sultan Mecit tahtta iken ha­ nımların, efendilerin ayrı hok- nacılan varmış. Balat’m, Hasr köy’ün Yahudileri, boliçalan. Koltuklarında bohça, bohçada peşkire sarılı hokna, yani bat­ tal bir şiringa, — anlaşıldığına göre şimdiler haşeratı imha 1- çin flit m ilit sıkılan pompalara andırır bir alâmet. —

Sokak sokak gezerler, çağırı- lınca damlarlar; geniş batyada su kaynatılır, içine üç çorba kaşığı tuz atılır; biraz ılındık­ tan sonra bir kahve fincanı zeytinyağı katılır; iş bitip des­ turun ameliye hükmünü icra e- der etmez, bezirgân, yahut bo- liça, adam başına beş kuruş a- vaidini cepleyip daha kapıdan çıkmadan,.üstten sanki ağır bir yük kalkmış gibi olur, beden hafifler, yürek ferahlar, dün­ yaya yeni gelmişe dönerlermiş... Mayıs ayında, İstanbul yaka­ lıların baş mesiresi Eyüp sırtla­ rındaki Fulya tarlasıydı. Her taraf fulya, zerren’le pıtrak. Mevkiin nezaretine, havadar- lığına da diyecek yok. Saray- burnuna, Galataya kadar tepe­ ler, bayırlar ayak altında; pü­ für püfür esen poyraz eksik de­

ğil-Kocamustafapaşa, Silivri K a ­ pısı, Haseki, Drağman gibi u- zak semtlerden* oraya taşman taşmana. Sövüşleri, dolmaları, helvaları çıkınlara bağlamış ba­ ba anneler, anne anneler, kay­ nanalar, tazeler; memede, ku­ cakta, elde sıbyanlar. Erkekler­ den kalem kâtipleri, çarşı esna­ fı, omuzdaş takım. Öbek öbek yayılıp güle oynıya, maniler, türkülerle akşamı ederler; ku­ cak kucak fulya, zerren demet­ leriyle evlerinin yolunu tutar­ lardı,

Kadıköy yakalıların da baş seyrangâhı Kuıbağalıderedeki Fikir Tepesi idi.

Mayıs selâmün aleyküm dedi

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

sözcüğünü kullanmıştır. Halbuki phlebotomy kelimesinin manası damardan kan alma yani “fasd”dır. Dolayısıyla yazarın iki farklı kavramı birbirine karıştırdığı

Hasan ile Hülya bahçeye çıktı.. Hasan

[r]

Extensive mononuclear cell infiltration was detected in the stomach of all rats consuming great scallops every day for 30 days, especially in the lamina propria mucosa,

Sel felaketlerinin vurduğu Tayland, Kamboçya ve Vietnam’da en az 500 kişi hayatını kaybetti.Yakın tarihinin en kötü sel felaketlerinden birini ya şayan Tayland’da

Hakan Güne ş, Mimar Sinan Ü;niversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Begüm Özden Fırat ve Mimarlar Odası avukatı Can Atalay, 79 ilde yaşanan Gezi Direnişi’ni kendi

İşte bu gerçek aç ıkça bilindiği halde, dahası aynı gerçeğin ışığında söz konusu imar haklarının mahkemede sorgulanmakta olduğu bir süreçte, arsanın bu koşullar

Birinci pistona uygulanan kuvvetin etkisi ile oluflan bu bas›nç de€eri su cenderesi kapal› bir kap oldu€undan Pascal Prensibi’ne göre s›v›n›n dokundu€u her