• Sonuç bulunamadı

Büyük sanatkar Naşid hayatını anlatıyor:Meşakkat ve macera dolu 35 sanat yılı nasıl geçti?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Büyük sanatkar Naşid hayatını anlatıyor:Meşakkat ve macera dolu 35 sanat yılı nasıl geçti?"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

san atkâr Naşid hayatını anlatıyor

M eşakkat ve macera dolu 3 5

sanat yd ı nasû g eçti?

«M abeyn mızıka

takımında

kendimi göstermek üzere aradan epey

zaman geçti. Çünkü rol almam için artistlerden birisinin Ölmesi lâzımdı...»

Yazan: SALÂHADDİN GÜNGÖR

Salâhaddin Güngör, san’atkâr Naşidle karşı karşıya

Naşid Ö zcanı, canı kadar sevdiği

sahneden birkaç taş merdiven ayırıyor. Büyük halk san’ atkârı, beni Turan tiyat­ rosunun üstündeki yuvasında, zarif bir reveransla karşıladı.

Sahnede kabına sığnjıyan coşkun a - dam, evinin içinde nekadar ciddî, neka- dar ağırbaşlıydı.

San’ at hayatının otuz beşinci yılını kut- Iulamağa geldiğimi söyleyince zeki göz­ lerinde kuvvetli bir ışık dolaştı:

— B izim jübileden bahsedeceksiniz galiba...

Sonra işi tuhaflığa dökerek:

— Evet, biliyorum, dedi, başımıza takke geçirecekler!

Gülüm sedim :

— Takke, diyip tevazu göstermeyin, üstadım, başınıza çelenk takacaklar... San’ at hayatınızın otuz beşinci yılma, başınızda, halkın sevgisinden örülmüş bir çelenkle gireceksiniz!

Büyük san’ atkâr, bir çocuk gibi kı - zardı.

Ben, devam ettim:

— O gün, halka hitaben bırşey söy- lemiyecek misiniz?..

H a fifç e mırıldandı:

-— Sahnedeki Naşidi orada göremi - yeceksiniz. O gün yalnız söylenenleri dinliyeceğim. Jübilemiz yapılırken, bana boyun eğip eyvallah demekten başka şey düşm ez!..

Sonra, gözleri yaşararak ilâve etti: -— Bir, dünü, bir de bugünü düşünü - yorum! San’ at kıymetimiz ne olursa ol­ sun, adımız «oyuncu» idi. V e bu oyun­ cu sözü, adeta köçek, paskal, maskara gibi manalara geldiği için, mahkemede şehadetimizi bile kabul etmezlerdi.

Bugün ise, yalnız halktan değil, resmî makamlardan bile yardım görüyoruz.

Naşid, Horhor Ağa rolünde

M eselâ ; bunca işleri arasında, benim için jübile yapılmasını ilk defa ortaya atan İstanbul V alisi M uhiddin Üstündağdır! Bir de eski devrin valilerini düşünün... San’ atkârı himaye etmek şöyle dursun, jurnal edilmek korkusile, tiyatroya bile gelmezlerdi.

N aşid O zcan , yavaş yavaş açılıyordu. Bana, çocukluk günlerinden başlıyarak, otuz beş yıllık san’ at hayatının kısa bir tarihini çizdi v e :

« — Ben, halis bir İstanbul çocuğu - yum, diye söze başladı, ailem, hep ordu­ da hizmet eden kimselerdi. İçlerinde kendini sahneye veren, tek kişi benim! Büyük amcam Bahriye M erkez hasta - nesi, Başhekimi R ifa t Paşadır. Babam A h m ed Bey de miralaydı.

Şehzadebaşında, Balabanağa mahal - leşinde ( 1 8 8 9 ) yılında doğmuşum. İlk tahsilimi, Kuyucumurad ve Şehzadebaşı mekteblerinde yaptıktan sonra, Beyazıd rüştiyesine girdim. Babam, beni baytar olarak yetiştirmek istiyordu.

Fakat, ben daha ilkmekteb sıraların - dayken musikiye, tiyatroya, taklidli o - yunlara merak sarmıştım. Bu merak, kuv­ vetli bir istidadın da yardımile, o kadar arttı ki, evde zaptedilemez oldum. Niha­ yet, ister istemez, beni M abeyn mızıka - sma yazdırmağa mecbur oldular. O ta - rihlerde M abeyn mızıkası, memleketin bi­ ricik san’ at merkeziydi.

Îstanbulun en meşhur komedi üstad- ları, muhtelif tiplerin taklidlerini yap - makta meharet sahibi olan san’ atkârlar, hep M abeyn mızıkasının çatısı altında toolanmışlardı. Aralarında, yabancı ar­ tistler de az değildi. Bunların başında da meşhur Italyan artisti Bertran vardı.

M abeyn mızıka takımında kendimi gös­ termek için, aradan epeyce zaman geç­ mesi lâzım geldi. Çünkü, burada istidad- dan ziyade eskiliğin değeri vardı. N iha­ yet, bana da bir vazife verdiler: M u - hacir taklidi yapacaktım, O zamanlar, her çeşid taklidliciliğin ayrı ayrı üs - tadları vardı: M eselâ Iranlı taklidinde H akkı N aci, şarklı taklidinde Hakkı, Türk taklidinde Patlıcan R ifat, koca - karı taklidinde, adı üstünde K ocakarı Fuad B ey, hepsinden fazla muvaffak o- lurlardı.

O sıralarda, muhacir taklidi yapan Servet E fen di öldüğü için, beni onun ye­ rine geçirdiler. Sonraları, gelmiyen ar - kadaşlar olursa, onların vazifesini de yapmağa başladım. G itgide san’ at sevi - yemi ilerletince, (B ertran) m yanında Kuklacı H alim Beyle birlikte, bizim es­ ki tabirle paskal rolüne çıktığım oluyor­ du.

G edikpaşa tiyatrosunu kuran meşhur Güllü A g o b , benim mızıkaya alındığım sıralarda yeni ölmüştü. V e adı da artık A g o b değil Y âkub olmuştu. A g o b d e -hamidin huzurunda Güllü A g o b takımı, «Değirm enci K ızı» piyesini oynuyormuş. Oyunun sonlarına doğru, kral rolünü ya­ pan G üllü A g o b , kızma sormuş:

— Burada, bu kadar asilzade var. Söyle bakayım, bunların içinde muradın hangisidir?

Bilinmez nasıl bir gafletle piyeste unutulan bu «m urad» sözü, zavallı G ül­ lü A gob u n , ikinci defa gözden düşmesi­ ne sebeb olduğu, o tarihlerde söylenirdi. A bdülham id,' o geceden itibaren Güllü A g o b u huzurunda oynatmadığı gibi, a- radan birkaç gün geçince, A g ob u n teşkil ettiği dram kumpanyasını da bir irade ile dağıtmıştı. Meşrutiyetin ilânına kadar M ızıka takımı san’ atkârı sıfatile kâh or- taoyununda, operette, çalıştım, kâh hok­ kabazlık yaptım, arada bir pandomima- lara, dramlara da çıkarak her gösterilen işi kabul ettim.

Meşrutiyetten sonra da muallim Z ek i B ey idaresindeki dram heyetile, hayir cemiyetleri menfaatine verilen müsamere- lerde muhtelif roller almak suretile v a - zifeme devam ettim.

Kendisinden bahsettiğim Bertran, iki­ si de yaman birer hokkabaz olan karısı ve kızile bir aralık R eşad Rıdvan Beyin kurduğu «T iya tro Heveskâran H eyeti» ne dahil olmuşlardı.

Bertran, bilhassa Abdülhamidin mü - kemmel taklidini yapardı. H ele «A ğa m ız E ğ len iy or!» ismindeki bir revüde A b d ü l- hamidi o kadar iyi yaşatmıştı ki, tiyatro binasının alkıştan nasıl olup da yıkılma­ dığına hâlâ şaşarım.

Nihayet tensikat yapılarak tiyatro kıs­ mı lâğvedilince ben de tamamile serbest kaldım ve bir müddet Nureddin Şefkati, Kemal D averî ve diğer arkadaşların gru- punda çalıştım. H eyet, çok geçmeden da­ ğıldı. Bunun üzerine birkaç gene ama - törle birleşerek Şehzadebaşında, eski Fev- ziye tiyatrosunda, oyunlar vermeğe baş - ladık. Heyeti teşkil eden, rahmetli « M ü - fid R a tib » di. O zamanlar, pek gene o~ lan Muvahhidle burada tanışmıştık. D a ­ ha sonraları, değerli san’ atkâr Şadi ile Bakırköy B elediye tiyatrosunda « Z o r N ikâh» ı ve «M askeli A d a m » ı oynadık.

Meşhur orta oyunu üstadı kavuklu Hamdinin grupunda da çok zamanlar vazife aldığım oldu.

Şimdi M illî sinemanın bulunduğu yer, vaktile tiyatro idi. Burada Sahnei Fleves adlı bir sahne teşekkülü kurularak, oyun­ lar vermeğe başlamıştı. Beni de aralarına

aldılar. Büyük Behzad, ressam M u az­ zez, Benilyan ve R ozali bu heyetin san-; atkârları arasında idiler.

Bir müddet sonra Sahnei Heves, he

-vesi kursağında kalarak dağıldı. Bu se­ fer de Cemal Beyin bir araya topladığı birkaç san’ atkâr - Kemal Emin, büyük Behzad, ressam M uazzez, K adıköylü R efik, Binemeciyanlar ailesi - ötede be­ ride oyunlar veriyorlardı. Ben de, bu a- rada, «T ensikat», «Beyim in tiyatroya merakı» ve daha hatırımda kalmıyan bazı piyeslerde roller alıyordum.

O zamanlar, İçtimaî mevki sahibi bir kaç zat, aralarında bir orta oyunu heyeti teşkil etmişlerdi. Bu heyet, umumî yer - lerde oynamazdı. Hünerlerinden ancak hususî meclislerde, pek mahdud kimseler istifade edebilirlerdi.

Merhum üstad İbnirrefik A hm ed N u ­ ri, ressam M uazzez, Müsahib zade C e­ lâl, Beylerbeyli Fuad, bestekâr Kaptan zade R ıza , Nureddin Şefkati, Reşad Rıdvan bu teşekkülün başlıca şahsiyetleri arasında idiler.

A hm ed Nuri pîşekâr rolüne çıkar, Musahib zade kocakarı taklidi yapar, Darülbedayii kuran Reşad Rıdvan mer-t mmmrnmm&mmmmm « m m m

(Beyimin tiyatroya merakı) vodvilinde

Naşid, Bayram Ağa rolünde

hum da «Ç eleb i» olurdu. Taklidli rolle­ rin bazılarını da ben üzerime alırdım.

Nureddin Şefkati, Muvahhid, C e - mal Beylerle Hekimyan ve Kınar Hanımlar, şimdiki Fransız tiyat - rosunda, « M illî Sahne» adile oyunlar verdikleri sırada, Hüseyin Suadin «H o ş - kadem gebe» komedisinde arab bacı ro­ lünü yaptığımı hatırlarım.

K aragöz gazetesi sahibi A li Fuad Bey, vaktile bir «C an lı karagöz» kumpanyası teşkil etmişti. Bu kumpanyanın oynadığı «Şüpheli çocu k» adlı operetle diğer pi­ yeslerde taklidli rolleri bana vermişlerdi. Veznecilerdeki tiyatroda da bir aralık paskal Sami ile birleşip muhtelif komedi­

ler oynamıştık.

Birinci komik sıFatiIe oynadığım ve halkın büyük rağbetini kazandığım ilk o- yun, «Haremağası ut m eşkediyor!» adın­ daki taklidli komedi idi. Haremağası ben olmuştum. U t hocası Hamparsum rolünü de paskal Sami yapmıştı. Nihayet kendi başıma oyunlar vermeğe başladım.

SALÂHADDİN GÜNGÖR

( Sonu yarın)

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Hem s›hhi tesisattan, hem de hava- land›rma sisteminden gelen hastal›kla- r›n belki de en ciddilerinden biri, lejyo- nelloz ya da lejyoner hastal›¤› diye bil- di¤imiz

Elektronik sınav uygulaması, internet üzerinden eğitim videolarına erişim sağlanması, ders notları ve planlanmakta olan ödüllü soru yarışmaları gibi sürekli ve

Konsensüs, karaciğer nakli veya rezeksiyonu için aday olamayan ileri karaciğer hastalığı olan hastalarda BCLC sınıflandırmasının kullanılmasını önermiştir

Tarihi H ayrettin ve Beşiktaş isk eleleri Bugünkü Barbaros Hayrettin Paşa is­ kelesinin olduğu yerde, çok eskiden beri rengârenk takaların, kapkara çatanaların,

çok sa y ıda yapıt alınm if.. Kişisel Arşivlerde İstanbul

[r]

yüzyılda Galata’ya damgasını vuran “levanten” üslubundaki bina, Nordstern Sigorta tarafından restore edildi. Kişisel Arşivlerde İstanbul

Hâdiseler karşısında m üstakil ol­ m ak; ısrarla ve sabırla aynı şey­ lere bakm ak; onları bozmadan, d e­ ğiştirm eden görm ek: bu görüsüne duygularını,