• Sonuç bulunamadı

İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Dışardaki vatanperverler para sıkıntısı içindeydiler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Dışardaki vatanperverler para sıkıntısı içindeydiler"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~TT- S%2lL6

21 - 7 • 194* —

---Dışarıdaki vatanperverler

para sıkıntısı içindeydiler

Her şeye rağmen Damad Paşa ile oğulları, Abdül-

hamide karşı cephe almaktan geri durmuyorlar ve >

durmadan bu vadide mücadele eden Jön Türklere

yardım ediyorlardı

— 9 —

J

öntürk âlemi hakikaten da­ ğınık bir şekilde çalışmak­ tadır. Hattâ buna en büyük â- mil olarak ta Ahmet Rıza Bey gösteriliyordu. Ve hakkında bu gibi teşebbüsleri daima baltaladığı kanaati ileri sürülüyor­ du. Nitekim bu his ve görüşle son günlerde bir ara İstanbul merkez komitesini teşkil eden Hacı Ahmet, doktor Hayrı ve Hüseyin Avni Bey heyetinin verdiği Sultan Abdülha- midi hal’ kararını tasvip etmediği için kendisinin «İttihat ve Terak­ ki» cemiyetinden ihracına karar ve­ rilmişti. Filvaki her hareketinde müstakil bir durum yaratmak isti­ dadı güden ve kendi noktai nazarı­ nı takipten bir an geri durmayan bu muannit mücahit umumi efkâra tebeiyetten kaçmıyor, ve başkala­ rının görüşüne uymaktan müstağni görünüyordu. Bu defa da ayni zih­ niyeti gütmüş, ve belki, paşanın mu­ vafakat cevabı vermesini de önle­ mişti.

Halbuki o günlerin ihtiyacına na­ zaran bir birlik ve müşterek mesai tarzı kurulması zarurî idi. Bu kon­ grenin aktinden sarfı nazar edilirse Ahmet Rıza Beyin veya diğer her­ hangi bir zatın böyle teşebbüse gi­ rişmesi ve bu yolda bir başarı sağ­ laması da imkânsızdı. Çünkü ce­ miyetin ve Ahmet Rıza Beyin büt­ çesi buna müsait değildi.

Ahmet Rıza Bey bile neşrettiği «Meşveret» in masraflarını kapat­ mak hususunda müşkülât çekiyor ve zaruri olarak bazı zengin kimselere arzusu hilâfına, müracaata mecbur kalıyordu.

Stokholm sefiri Şerif Paşaya yaz dığı bir iki mektubu, bu mühim noktayı tevsik için, buraya alıyo • rum.

I

Paris, 24 Teşrinievvel (Ekim) 1901 «Muazzez dostum,

Türkçe «Meşveret» in neşri kaça mal olabileceğini soruyorsunuz. Hal buki biz bunu, bundan birkaç ay ev­ vel, sizinle birlikte hesap etmiştik. Bu esnalarda siz, yüz frank Cenev- reye ve iki yüz frank da Parise gön­ deriyordunuz. Sizin verdiğiniz iane, Roma ve Londra ianelerine zammo- lunduğu halde artık kifayet eder, zannında idim. Fakat, bir zamandan beri masarifimiz tezauf etti. Fransa postahanesinin denaeti, gazetenin yüz nüshasını kapalı mektup şeklin de göndermeğe ve paketlerin bir kısmı âzamini da Londra tarikile ir­ sale beni mecbur etti.. Varidatımız da bilâkis nısfına tenezzül etti. Lon dradaki zat vefat ettiği gibi Roma- daki inayetkârımız da ziyaa uğradı. Bu misillû şeraiti sefilâne dahilinde bir mücahedei siyasiyeye kalkışmak hakikaten pek müşkül!

Paraya taallûk eden kâffei mesail de benim ne kadar seriül-teessür olduğumu siz bilirsiniz. Hiçbir kim­ seden zinhar para isteyemem. Fakat sefahete taallûk eden eşya iştirasın da gözlerini kapatıp da yirmi beşer bin frangı atıveren ve teşebbüsatı vatanperveraneye müteallik hususat ta ise verecekleri ianelere dört göz­ le bakmadan veremiyen bazı zengin vatandaşlarımızın bıı misillû harekâ tim da sezayi iftihar bulamıyorum.

Eğer, bana bahsettiğiniz tasmi > matı hususiye ve umumiyeniz bize daha ciddi surette muavenetten sizi menediyorsa, Kahirede birçok dost­ larınız mevcut olduğundan, hiç ol­ mazsa bunlar arasındaki prenslere, beylere yazarsınız, gazetemizin mun tazaman intişarım temin ettirmiş o- tursunuz.

Kararı vatanperveranenize intiza- ren, hiç sıkılmaksızm ve hiç de ken­ dinizi tehlikeye koymaksızın, deriğ etmiyeceğinizden emin olarak, siz­ den komite namına iki yüz frank is­ temiştim. Binaenaleyh, üç aydır, ce­ vabınızı bekliyorum. Zira şu günler de komitenin bir istinatgâha ihtiya­ cı vardı. Rüfekayi mücalıidem tara­ fından yeniden terkedildiğim bir za­ manda, böyle sizin gibi hakiki, sami miyet ve nezaketle mâli bir muhibbi kadimin uzaklardan uzattığı yedi müzaheret ve istinad bence kıy • mettarbir mükâfattır. Teşekküler e-

derim.

Prens Abbas Halim, geçen gün be­ ni evine davet etti. Orada Hidivin biraderini buldum ki, bunun bir te sadiiften ibaret olduğuna ihtimal ve­ remiyorum. Her ikisi de bana gayet müjtefitane sözlerle, muamele etti­ ler... O kadar. Meşveretin vesaili nemyesini düşü en, zavallı muharri rin-.ı nasıl yaşadığım hiç de sual e- den yok.

Brükselde neşri takarrür eden ga­ zete masarifine medar olmak üzeıfı şimdiden muaveneti vatanpervera • nenize müracaat ediyorum.

Mısırlılar, bu sene bana hiç bir şey bırakmadılar. Yalnız bir kişi, yüz franklık bir abone gönderdi. Anlaşılan Hüseyin Paşanın teşvika- tına mağlûp oldular...

Mısırdan gelen eâzimi ricalin bu sene İsveçe gideceklerini işittim. E- ğer bunlar arasında mutemet dost­ larınız varsa kendilerini bize muave­ nete davet etmenizi rica ederim.

Gazetelerle her ay gönderdiğiniz yüzer frank için size teşekkür eder ve bütün muhabbetimle, bütün kuvvetimle ellerinizi sıkarım, inu • hibbi azizim.»

II

«Muazzez dostum,

Mütedahil bir hesabın tesvîyesile senei cariye hesabatma nihayet ver­ diğinizi söylüyorsunuz. Halbuki ben, muhabbetinizden başka bir şey is­ tidasına kendimde bir hak göremi­ yorum... Fakat madem ki... Bir fa­ kir dostunuza müzaheret arzusunda- siniz. O halde on sekiz aylık bir fa­ sıla esnasında ancak dokuz aylık ala­ bildiğimi, müsaadenize mağruren na zarı dikkatinize arzederim ve tavzi- ha müsaraat ederim ki bundan mak­ sadım sizden bir hak talep etmek değildir. Sadece bir hakikat izha • rından ibarettir ki bu da'birçok de­ falar tekerrür ve teceddüt eden me- vaidi âlicenabanenize iğtirarendir. Bâki, kemali samimiyetle sizi dera- ğuş eylerim.»

III

•Muazzez dostum,

Mahı cârinin 12 sinde muharrer olan meveddetnamei samimaneniz- den tahassül eden teessüratım hak­ kında şimdilik hiç bir şey deme • inekliğime müsaade ediniz.

... Muavenetiniz sayesinde borçla­ rımın bir kısmını tediye ettim. Fa­ kat, nafakadan keserek borç vermek, hakikaten müessif!... Hakkımda ib­ raz buyurduğunuz muhabbet - ki benim için müstelzimi mefharettir- beni, taşıdığınız efkâra hürmet et­ mek ve arzunuza tevfiki hareket ey­ lemek vazifesile mükellef tutuyor. Ümit ederim ki, dostluk namına, ba na âlicenabane bir surette irsalini vaad buyurduğunuz meblâğ, bir kaç aydanberi içinde bulunduğum şu hâleti müellimeye çaresaz olacak­ tır.

Hemşiremin Pariste uzun müddet İkameti, benim zayıf bütçemi büs­ bütün hırpaladı, ve beni bir takım istikrazat akdine mecbur etti ki bun dan dolayı fena halde muztaribim.

Şu zavallı muhibbi minnettarınızı böyle pek dilhun olduğu bir zaman­ da tahattur ettiğinizden dolayı bin­ lerce defa daha ziyade şayanı mu­ habbetsiniz. Herhalde şimdiden bize yüz veyahut iki yüz frank göndere­ cek olursanız pek isabet etmiş ola­ caksınız. Ben bu parayı cemiyete bir zabitin hediyesi namile takdim ede­ ceğim.

Siz benden bir kâtip istemişsiniz. Size birisini tavsiye edebilirim ki, o da on iki senedenberi benimle bir likte çalışan ve Paris Tıbbiyesinde tahsilini ikmal etmiş bulunan dostum Nâzımdır (1). Kendisi yirmi sekiz yaşlarında gayet namuslu ve gayet müstait bir gençtir..

Sizi bütün ruhumla derağuş ede­ rim..»

Ahmet Rıza Beyin bu mektupları o günün olaylarını az çok canlandır makta ve Jöntürklerin maruz kal­ dıkları müşkülâtı tevsik eylemekte­ dir.

İşte bu ahval ve şartlar dolayısile, işbirliğinin yaratacağı kudret ve te­ tirin aksine olarak Brindizi kongresi akamete uğramış ve umumi teşebbüs müzaherete nail olamamıştı.

Damat Paşa ve oğullarının Mısır seyahati ise kongre dedikodusunun hitamından sonraya tesadüf etmek­ tedir. Kendileri Kahirede sakin, bir hayat geçirmekle beraber Abdülha- mit istibdadına karşı cephe almak­ tan ve bu vadide mücadele eden «Jöntürk» lere yardım etmekten, hâ­ li kalmıyor ve kendilerini teşvik ey­ liyorlardı.

Ayni zamanda Damat Paşa neşri­ yat icrasında ihmal göstermemiş ve mümkün mertebe muhalefet neşri­ yatını beslemeğe çalışmıştır. Ezdim le Kahirede bazı parçalarım aşağıya

ilâve ettiğimiz «Tezkirei Ülema» i- simli risalesini neşreylemiştir.

Huzuru padişahiye mâruzdur, ... Bir sultan, bir meliki zalimin hilâfetinin ind-elşer’i sahih olamı- yacağı müteaddit ehadisi Nebevi de- lâletile ve akvali ûleraa ile sabittir. Zatı hümayunları doğru söyliyen ve dalkavukluk etmiyen ehli İslâmî ha­ pis, nefiy, katil ve mallarım müsa­ dere, hane ve hammanlarını tarümar ettikleri ve ahaliyi tahammüllerinin fevkinde vergiler tarhederek diğer taraftan israfı beytülmalîn son dere­ cesine vardıkları, donanmayı ma - hiv, hürriyeti ahaliyi selb, yalanlar icad, ...ve daha buna mümasil bir çok zulüm ve isyanı irtikâp buyur­ duktan meydanda duruyor.

Yirmi beşinci senei devriyenize te kellüfatı muhteşemane 've âyini se- fihane iltizam eylemek, şeraiti Mu- hammediyeden inhiraf ettiğinize gti zel bir delili kâfi olabilir. Binabe- rin, insafı hümayununuza dehalet e- der ve birkaç sual iradına cesaret eyleriz:

Evvelâ — Bu kadar tuğyanı şaha­ neden sonra nasıl oluyor da halifelik iddiasına cür’et buyuruluyor?

Saniyet — Bu dâvayı bimânayı hi­ lâfetten hicap buyurulmuyor mu?

Salisen — Acaba hangi hareket şa haneniz meşrudur?

Zatı şahaneleri maatteessüf yalnız mizacı seflhaoeye hoş gelen âyini cahilaneyi kabul, hoş gelmiyen mâ- kulâtı âlimaneyi red buyuruyorsu­ nuz.

27 Ağustos 1900

Damat Mahmut Bundan başka Damat Paşa Os - manii edebiyatında çok büyük kıy meti haiz bulunan DÎVAN’ım da Ka hirede tabettirmiştir. Bu eserin si­ yasi cephesi bazı kasidelerin Os­ manlI hükümetini ve ricalini tenkit, eder mahiyette olması ve bahusus ı Bahriye Nazırı Haşan Paşa hakkın-! da acı satırları ihtiva eylemesidir. | Damat Paşa bu gibi faaliyetlerle meşgulken etrafında çevrilen do­ laplardan, tabiatile, habersiz bulu­ nuyor ve maiyetine itimat ettiği için ahval ve harekâtlarile ciddi surette meşgul olamıyordu.

Hâlbuki Sultan Abdülhamit bin- bir çareye başvurarak bu mücahit­ lerin harekâtını kontrole imkân ve bendegânını iğfale yol bulmuş, Hi- div Abbas Hilmi Paşa bile kendisi­ ne müzaherete mecbur kalmıştı. Bundan dolayıdır ki Damat Paşanın îstanbuldan getirdiği hususi kâtibi Hüseyin Daniş Bey, meşhur Ali Ke­ mal Beyin teşvik ve tahrikile ve paşayı hiç haberdar etmçden bir gün Kahireden ayrılmış ve İstanbula gidivermişti.

Sultan Abdülhamidin maksadı bu gibi başarılarla paşayı mânen üz­ mek ve dönmesini temin eylemekti. Başka bir fırsatla da Hidiv Abbas Hilmi Paşa «Mahruse» yatının emir­ lerine amade olduğundan bahisle kendilerinin İstanbula dönmelerini tekliften çekinmemişti. Bütün bun­ lar muayyen bir hedefe matuf alın­

mış kararlardı.

Fakat bu muannit mücadeleciler; bu mürettep hareketlere, bu cazip tekliflere ehemmiyet vermemişler ve tayin ettikleri mücahede yolunu, hertürlü manialara rağmen, cesaret­ le takipten çekinmemişlerdir. ,

Maamafih bu gibi hâdiseler paşa ve oğulları üzerinde aksi tesir yarat­ maktan hâli kalmıyordu. Bilhassa Prens Sabahattin Bey ve kardeşi bu sinsi müdahalelerden son derece müteessir olmuşlar ve bunlara umu­ mi bir cevap vermiş olmak ve hattâ başlıbaşlarına mücadeleye atılmağa âmade bulunduklarını göstermek için suretlerini aşağıya ilâve ettiği­ miz beyannameleri neşirden sonra tekrar Parise dönmüşlerdir.

(Arkası var)

1) Meşhur Dr. Nâzım Beydir.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kapkaç sebebiyle verilen cezaların caydırıcı olduğunu düşünüyorum Kapkaça karşı koymayı doğru bulmuyorum Kapkaç sırasında eşyamı canim pahasına savunmayı

Kimi yöntemler sadece gün içinde güneşin doğumundan batımına kadar olan sürede doğu-batı yönünde takip ederken bazı sistemlerde ise yıl içinde değişen ışık geliş

Mâtürîdî, Seneviyye’nin inancına göre âlemin sonradan zulmet ile nurun karışmasıyla oluştuğunu ve her ikisi ayrı iken “âlem” diye anılmadıkları

The proximal junction of whitish squamous epithelium with pink columnar epithelium may be regular but is more commonly seen as presenting with flame-shaped extensions of

sensorineural hearing loss is presented. A heterogeneous solid mass destructing left mastoid bone and narrowing the external auditory meatus was found in the CT

Her akşam dünya sorunla­ rını tartışma ve sık sık ağız ça- tışmalan; bir daha aynı masa­ da oturmamaya karar verme­ ler.. Öfkelenince gider ayrı bir

Haydarpaşa Lisesi’nin bulun­ duğu tarihi binanın bir bölümü­ ne yerleşecek Marmara Üniver­ sitesi Tıp Fakültesi’ne bu yıl alı­ nacak 100 öğrenci ilk kez yaban- cı

Belli bir ivmeye ulaşmak için gereken ilk enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun.. Öyle görünüyor