• Sonuç bulunamadı

İstanbulda atlı tramvaylar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbulda atlı tramvaylar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i

fiaJúfe •

A K Ş A M

Eski günlerde

Istanbulda A tlı

Tramvaylar

O vaktin atlı tram vayları üç kı­ sımdı: İstan bu l yakasımnkiler, Beşik- taşınldler, Beyoğlununküer.

Hepsi de sıska, bir deri bir kemik, sakağılı, yelyutan, tökezleyen beygir­ ler çeker, kam çı veriştirmekten kolu kanadı bitik seyisler sürerdi.

Hızı kalmayıp kıra salınmışlardan değiller. Arada bir Macaristanı boy­

layan mtiteahhidince seçilme, içle­ rinden bazıları paşalar, beyler tarar fından alman endamlı, cüsseli hay- cancağızlar. Bu hali pürmelâlleri bakımsızlıktan. Açlıktan gelip geçen­ lerin elbiselerini bile harttadan ka­ parlardı.

Arabaların ortasında, müşterilerin oturduğu yerin arasında, otomobil direksiyonlarının küçüğü ve ufkîsi bir çarh vardı. Arabacının eli altında­ ki gevşek gelir veya bozulursa he­ men sapından tutup fır fır çevirdin mi tekerlekleri durduruverirdi.

Sonra, her arabanın ön tarafı, ileri geri alınabilen portatif tahta hava­ leler ve ara yeri perde ile kadınlara mahsus. Perdeler yırtık pırtık. Boy boy ayrık. Yazları açık pencerelerden, kışlan kınk camlardan giren rüzgâr­ la mütemadiyen açılırlar, fingim oz- lar da peçe kalkık, gerdan ve göğüs fora, boyuna erkeklere arzı endam ederlerdi.

Oturacak yerler bomboş olsa bile hep aralıkta, ayakta durup karşıya aşna fişne. [Meşrutiyette bu perdele­ ri ilk kaldıran, İzm it mutasarrıflı­ ğından gelme, polis müdürü Selânikli Sadeddin bey merhumdur.]

İstanbul ciheti tram vaylan öteki­ lerden biraz daha genişçe hatlı, yay­ van ve oturaklıydı. Başlangıç nokta­ la n Eminönünde köprü tahsildar ba­ rakasının bitişiği. Gene şimdiki gibi Sirkeci, Hamidiye türbesi, Soğukçeş- me, Salkımsöğüd tarikile yokuşa vu­ rurlardı.

O zamanlar caddenin Alemdarlığı, malemdarlığı ne gezer? Alemdar ke­ limesini ağıza alabilen kim?

Mahud Alay köşkünün altındaki ahırlarından patlıcana dört değnek sokulmuşa benziyen iki yedek beygir daha takılır, avucuna tükrüğü ba­ sıp üç kulaç kırbaca yapışan tram ­ vay güdücü, şark şurk şark şurk ba­ yırı tutar, eklenen kamer taylar Aya- sofyada çıkarılıp gerisin geri edi­ lirdi.

Bu kamçı sallayışlann cilvesine uğ­ rayan uğrayana:

Kalıplı fesleri toza, çamura yuvar­ lananlar; peçeleri, gogoruklu başla­ rı bozulanlar; ensesine, suratına yi­ yip uğımanlar. Daha beteri de mev- cud.

Pek eski ahbaplardan, Tahire ha­ nımın kızı denilen kadıncağız Sal- kımsöğüddeki telgrafhaneden taşra­ da bulunan damadına telgraf çekti­ rip çıkmış. Tıpış tıpış Nakilbenddeki evine dönerken haydi gözünün bebe­ ğine bir kırbaç. Misafirdi, filândı der­ ken dağlara taşlara yekçeşim kal­ mıştı.

bir merdiven. Yukarısı güneşe, yağ­ mura karşı örtülü, havadar, kuş ba­ kışı da nezaretli amma oraya çıkınca gözü peklik, safrası kabarmazlık şart. Hep Yıldızın ikinci fırkasına mensup, sultan Hamidin zuhaf ve Arnavut neferleri, beş para vermeksizin, be­ leşine dolarlardı.

Dediğim gibi bu taraf tramvaylan daha dar olduğundan müşterileri büsbütün omuz omuza, diz dize, bu­ run buruna. Bu münasebetle bir fık­ ra anlatacağım:

Memuriyeti ve çoluk çocuğu Trab- zonda olan, mezuniyetle îstanbulda ve bizde misafir bulunan bir akraba­ mız, bir akşam kem surat halde gel­ di. Beyoğluna çıkarken tramvayın balık istifliğinden, tam karşısına otu­ ran dudunun sarmısak kokusundan, kucağındaki bızdığının öksürüp ök­ sürüp yüzüne dahine gibi saçışından yaka silkip durdu.

Haftası geçti geçmedi, adamcağız­ da bir öhö öhödür gidiyor. (Genzi­ me tükrük kaçtı!) ( (galiba hançere- me nevazil iniyor!) derken, süt kar­ deşimden başlıyarak, ben, iki ahret­ lik, koskoca dadım, ardından yakın köşkteki dayızademin kızı ve bir bes­ leme, yani tam yedi nefer kişi De­ nizli horozlan gibi ötmeğe, moranp morarıp, boğula boğula çırpınmağa başlamıyalım mı?

Boğmacanın mükemmeli değil mi imiş?

Aylarca neler çekişimizi, ne mer­ kep sütleri içişimizi, Çiftehavuzlar- daki zift fabrikası, Kurbağalıderede- ki Gazhane civarlarına nasıl taşınıp duruşumuzu ben bilirim.

Tramvaya binmek kibarlarca avam harcı ve ayıp sayılırdı.

— Çeyreği, yedi buçuğu verip, bir arabaya yaslanarak ayak ayak üstü­

ne atamıyor mu? Ne cimri şey!., der­ lerdi.

Maamafih alçak gönüllülük edip kenarın dilberi bir ev tavuğunun pe­ şine düşmüş beyden kimselerin de tiksine tiksine, tanıdığa görünmemek için perdeleri siper ede ede, dışarıya hiç yüz çevirmiyerek, kehle mehle gelmesin diye itinalı bulunmağı da feramuş etmiyerek kerevetlere yarım yamalak üişişleri ekseriya vaki.

O devir tramvaylarının düdüklü vardacılan da meşhurdu. Sirkeci, Be- yazıddaki Merkez kıraatahanesinin önü, Aksaray karakolu; karşıda da Voyvoda yokuşu, Caddeikebirin Dört- yolağzı, Taksim çeşmesi gibi kalaba­ lık yerlerde yalınayak, başı kabak, dörtnala pirinç borularını öttürür­ ler, bazan seyisin yanındaki basama- j ğa fiyakalı fiyakalı tutunup feryadı verirlerdi.

Çoğu köşlülükten, omuzdaşlıktan yetişme, taban tepmeğe, kurt dingili gitmeğe idmanlı; atik, çevik, cambaz- laşnıış makuleler. Ayağı sürçmeden, sendelemeden zıp aşağı, zıp yukarı.

Yangın olunca Beyazıd meydanı, Yenicami merdivenleri, Galatadaki Aziziye karakolu önlerine biriken tu­ lumba meraklıları gibi bunları da kö­ şe başlarından, piyade kaldırımların­ dan seyredenler ve çene veriştirenler mi istersin:

— Herifçi oğluna tevekkeli Çaylak İbraam dememişler. Fehim paşanın yağızlarını bile geçiyor b illahi!..

— Pire Ali bu, pire gibi atlar za­ hir! ...

— Şu meşhur Burunsuzu gördün mü? Geçen gün tam Kuşlu’nun mey­ hanesinin karşısında, aşağı atlar at­

lamaz kaptan paşanın arkasındaki yavere yetişti; bir kalıp cigarası is­ teyip yaktı!...

Sermed Muhtar AIus

Tramvay, Suitanahmeddeki Bele­ diye bahçesini geçtikten sonra, gene şimdiki minval üzere Beyazıda varır­ dı. Şehzadebaşı, Fatih, Edimekapısı yok; Koska’dan doğru Aksaray.

Hat gene ikiye ayrık: Sağ Topka- pıya, sol Yedikuleye.

[Eminönlinden Aksaraya, Aksaray- dan da iki nihayete birinci mevki 60, ikinci mevki 40 p a ra ].

Karşı yakada da Azapkapısından Ortaköyü ve Karaköyden Şişhane karakolu, Kabristan caddesi, Galata­ saray ve Taksim güzerg ah ile Şişliyi tutan İki yol vardı. Tünel meydanın­ dan ötesini arama.

Voyvoda yokuşu çıkılırken gene yedek iki düldül imdada yetişir, Al­ tıncı dairenin az derisindeki ahırların kapısından aşağıya salınırdı.

Bugün hiç mevcud olmıyan şey, Beşiktaş tramvaylan denilen alttaki- lerin iki katlı, yani frenkçe tabirle

(impöriale) li oluşu.

Arkada, binilecek yerde dönemeç

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Muhterem ar­ kadaşlar, bilirsiniz, herhangi bir hareket memleketin herhangi bir tarafınaa âmme hukuku bakımın­ dan mühim bir suç olursa ve savcı takdirini

Harekâtın İstanbul için Rumeli’deki önemi dolayısiyle 1878 senesi şubatında Gazi Ah­ met Muhtar Paşa İstanbul’a, Yıldız’daki Er- kânıharbiye Heyetine

第十二條 本辦法未規範者,悉依本館相關規定辦理。. 第十三條

Ancak bu yokluk sadece uzak, ertelenmiş, ya da, o veya bu şekilde, kendi temsilinde idealleştirilen bir varlık olmaz mı?” Bu sorulara verdiği cevaplar mevzu

following: (1) to examine volunteers’ HTPP, (2) to explore the relationships among volunteers’ HTPP, self-efficacy (SE) of healthy community building, and community

(2004) yaptıkları çalışmada, parçada kısmi olarak çıkıntı oluşturmak amacıyla, hareketsiz ana dişi kalıbın ortasından çıkan yüksek basınçta şişen sac

Romanlarının dışında felsefe, tıp, toplumbilim, ruhbilim gibi çok çeşitli alanlarda fıkra, ma­ kale ve denemeler kaleme alan Peyami Safa, 1936’da “