• Sonuç bulunamadı

Dede Korkut Hikâyeleri'nde yapı / Structure in Dede Korkut's Tales

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dede Korkut Hikâyeleri'nde yapı / Structure in Dede Korkut's Tales"

Copied!
327
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TÜRK DĠLĠ VE EDEBĠYATI ANABĠLĠM DALI

DEDE KORKUT HĠKÂYELERĠ‟NDE YAPI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN HAZIRLAYAN Yrd. Doç. Dr. Ebru ġENOCAK Aysuda ġAHĠN

(2)
(3)

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

Dede Korkut Hikâyeleri‟nde Yapı Aysuda ġAHĠN

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı Elazığ – 2017, Sayfa: XIV+312

Edebî metinlerin ortaya koyduğu evrensel dönüşümler, felsefik anlamda bir yolculuğun ele alınmasını gerektirir. “Dede Korkut Hikâyeleri” de Türk edebiyatında anlatma esasına bağlı türler arasında önemli bir yere sahiptir.

“Dede Korkut Hikâyeleri”, genel anlamda Türk milleti, evrensel anlamda ise insan ve insanlığın yaşantısını simgesel bir dille ele alır. Türk aile yapısı, yaşantısı, ananesi, gelenek ve göreneğini folklorik değerler bütünü içinde yansıtan, “Dede Korkut Hikâyeleri”, merkezine insanı alan ve Türk kültürünün ortak duyuşunu anlatan bir başyapıttır. Kolektif bilincin yarattığı değerlerle örülü bu eser, toplum ve insanlık tarihine ışık tutan bir derinlik ve yapıya sahiptir. Bu bakımdan “Dede Korkut Hikâyeleri” de mit, destan, masal ve efsaneler gibi toplumun ortak hafızasının ürünü kolektif bilincin yarattığı edebî türler yer alır.

“Dede Korkut Hikâyelerinde Yapı” adlı çalışma temel iki ana başlık altında toplanarak hikâyelerin kurmaca yapısal unsurları ve bu unsurların kurgulanma biçimleri yapısal inceleme başta olmak üzere farklı yöntemler eşliğinde ele alındı.

Çalışmanın “Giriş” bölümünde “Dede Korkut Hikâyeleri” hakkında genel bilgi verilirken, Birinci Bölüm‟de “Dede Korkut Hikâyeleri‟nin Ortaya Çıktığı Dönem ve Hikâyelerin Türk Tarihi Açısından Önemi”, “Dede Korkut Hikâyeleri‟nin Nüshaları” ve “Oğuz‟un Bilgesi ve Tam Bilicisi: Dede Korkut” hakkında bilgi verildi.

Tezin İkinci Bölümün‟de “Dede Korkut Hikâyeleri‟nde Yapı” adlı başlık altında olay örgüsü, bakış açısı ve anlatıcı, şahıs kadrosu, zaman, mekân irdelendi.

Anahtar Kelimeler: Dede Korkut Hikâyeleri, bakış açısı, olay örgüsü, zaman, mekân, kişiler dünyası.

(4)

III

ABSTRACT

Master Thesis

Structure in Dede Korkut‟s Tales

Aysuda ġAHĠN Fırat University Institute of Social Sciences

Turkish Language and Literature Department Turkish Folk Literature

Elazığ-2017; Page: XIV+312

Universal transformations manifested in literary texts require the analysis of a journey from a philosophical perspective. Dede Korkut‟s tales hold a significant place among the narration-based literary types.

While presenting Turkish nation in its general sense, Dede Korkut‟s Tales presents human and human life in its universal sense through a symbolic language. Dede Korkut‟s Tales is a masterpiece reflecting Turkish family structure, family life, customs and traditions as parts of folkloric values, treating human as central and expressing the common perceptions in Turkish culture. With values of collective consciousness woven in, this work has a profundity and structure shedding light on society and human history. Dede Korkut‟s tale, in this respect, could be classified among such literary types as myth, epic, tale and legend created by the collective consciousness as a product of collective memory of the society.

This study entitled “The Structure in Dede Korkut‟s Tales” consists of two main sections: fictional structural elements of the tales and their fictionalizations were analysed using various methods including structural analysis being in the first place. “Introduction” provides general information about Dede Korkut‟s Tales. Part 1 presents information about “the period of the work and its significance in terms of Turkish history” and “various copies/versions/editions of Dede Korkut‟s Tales”, “Dede Korkut: Oguz‟s wise person and absolute-knower” . Part 2 entitled “Structure in Dede Korkut‟s Tales” analyses the plot, point of view, characterization, time and space.

Key Words: Dede Korkut‟s Tales, point of view, plot, time, space, World of characters

(5)

ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET ... II ABSTRACT ... III ĠÇĠNDEKĠLER ... IV ġEKĠLLER LĠSTESĠ ... XI ÖN SÖZ ... XII KISALTMALAR ... XIV GĠRĠġ ... 1

I. DEDE KORKUT HĠKÂYELERĠ HAKKINDA GENEL BĠLGĠ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM 1. “DEDE KORKUT HĠKÂYELERĠ”NĠN ORTAYA ÇIKTIĞI DÖNEM VE TÜRK TARĠHĠ AÇISINDAN ÖNEMĠ ... 11

1.1. “Dede Korkut Hikâyeleri”nin Nüshaları ... 17

1.2. Oğuz‟un Bilgesi ve Tam Bilicisi: Dede Korkut Kimliğinin Simgesel Açılımı .. 23

1.2.1. Dede Korkut‟un Kutsal Kimlik ve Kişiliği ... 25

1.2.2. Dede Korkut‟un Bilge Kişiliği ... 27

ĠKĠNCĠ BÖLÜM 2. “DEDE KORKUT HĠKÂYELERĠ”NDE YAPI ... 39

2.1. Dirse Han Oğlu Boğaç Han Hikâyesi ... 39

2.1.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 39

2.1.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 44

2.1.3. Olay Örgüsü ... 49

2.1.4. Zaman Kurgusu ... 51

2.1.5. Mekân Kurgusu ... 53

2.1.5.1. Çevresel Mekânlar ... 53

2.1.5.2. Algısal Mekânlar ... 54

2.1.5.2.1. Kapalı-Dar ve Labirentleşen Mekânlar ... 54

2.1.5.2.2. Açık- Geniş-Besleyici Mekânlar ... 56

2.1.6. Şahıs Kadrosu... 57

2.1.6.1. Başkişi-Başkahraman ... 57

2.1.6.2. Norm Karakterler ... 59

(6)

V

2.1.6.4. Fon Karakterler ... 63

2.2. Salur Kazan‟ın Evinin Yağmalandığı Hikâye ... 64

2.2.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 64

2.2.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 65

2.2.3. Olay Örgüsü ... 69

2.2.4. Zaman Kurgusu ... 71

2.2.5. Mekân Kurgusu ... 72

2.2.5.1.Çevresel Mekânlar ... 72

2.2.5.2. Algısal Mekânlar ... 73

2.2.5.2.1. Kapalı-Dar ve Labirentleşen Mekânlar ... 73

2.2.5.2.2. Açık- Geniş-Besleyici Mekânlar ... 75

2.2.6. Şahıs Kadrosu... 76

2.2.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 76

2.2.6.2. Norm Karakterler ... 82

2.2.6.3. Kart Karakterler ... 86

2.2.6.4. Fon Karakterler ... 86

2.3. Kam Püre‟nin Oğlu Bamsı Beyrek Hikâyesi ... 87

2.3.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 87

2.3.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 89

2.3.3. Olay Örgüsü ... 92

2.3.4. Zaman Kurgusu ... 97

2.3.5. Mekân Kurgusu ... 98

2.3.5.1. Çevresel Mekânlar ... 98

2.3.5.2. Algısal Mekânlar ... 100

2.3.5.2.1. Kapalı-Dar ve Labirentleşen Mekânlar ... 100

2.3.5.2.2. Açık-Geniş Mekânlar ... 104 2.3.6. Şahıs Kadrosu... 105 2.3.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 105 2.3.6.2. Norm Karakterler ... 110 2.3.6.3. Kart Karakterler ... 116 2.3.6.4. Fon Karakterler ... 118

2.4. Kazan Oğlu Uruz Bey‟in Tutsak Olduğu Hikâye ... 121

(7)

2.4.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 121 2.4.3. Olay Örgüsü ... 125 2.4.4. Zaman Kurgusu ... 128 2.4.5. Mekân Kurgusu ... 129 2.4.5.1. Çevresel Mekânlar ... 129 2.4.5.2. Algısal Mekânlar ... 129

2.4.5.2.1. Kapalı-Dar Labirentleşen Mekânlar ... 130

2.4.5.2.2. Açık- Geniş Mekânlar ... 131

2.4.6. Şahıs Kadrosu... 132

2.4.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 132

2.4.6.2. Norm Karakterler ... 134

2.4.6.3. Kart Karakterler ... 137

2.4.6.4. Fon Karakterler ... 138

2.5. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Hikâyesi ... 139

2.5.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 139

2.5.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 145

2.5.3. Olay Örgüsü ... 150

2.5.4. Zaman Kurgusu ... 153

2.5.5. Mekân Kurgusu ... 153

2.5.5.1. Çevresel Mekânlar ... 153

2.5.5.2. Algısal Mekânlar ... 154

2.5.5.2.1. Kapalı-Dar Labirentleşen Mekânlar ... 154

2.5.5.2.2. Açık- Geniş Mekânlar ... 156

2.5.6. Şahıs Kadrosu... 157

2.5.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 157

2.5.6.2. Norm Karakterler ... 160

2.5.6.3. Kart Karakterler ... 161

2.5.6.4. Fon Karkterler ... 162

2.6. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Hikâyesi ... 163

2.6.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 163

2.6.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 165

2.6.3. Olay Örgüsü ... 169

(8)

VII

2.6.5. Mekân Kurgusu ... 172

2.6.5.1. Çevresel Mekânlar ... 172

2.6.5.2. Algısal Mekânlar ... 172

2.6.5.2.1. Kapalı-Dar Labirentleşen Mekânlar ... 173

2.6.5.2.2. Açık-Geniş Mekânlar ... 175 2.6.6. Şahıs Kadrosu... 176 2.6.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 176 2.6.6.2. Norm Karakterler ... 181 2.6.6.3. Kart Karakterler ... 184 2.6.6.4. Fon Karakterler ... 186

2.7. Kazılık Koca Oğlu Yigenek Hikâyesi ... 187

2.7.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 187

2.7.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 188

2.7.3. Olay Örgüsü ... 191

2.7.4. Zaman Kurgusu ... 193

2.7.5. Mekân Kurgusu ... 193

2.7.5.1. Çevresel Mekânlar ... 193

2.7.5.2. Algısal Mekânlar ... 193

2.7.5.2.1. Kapalı-Dar Labirentleşen Mekânlar ... 194

2.7.5.2.2. Açık- Geniş Mekânlar ... 195

2.7.6. Şahıs Kadrosu... 196

2.7.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 196

2.7.6.2. Norm Karakterler ... 199

2.7.6.3. Kart Karakterler ... 201

2.7.6.4. Fon Karakterler ... 201

2.8. Basat‟ın Tepegözü Öldürdüğü Hikâye ... 202

2.8.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 202

2.8.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 204

2.8.3. Olay Örgüsü ... 207

2.8.4. Zaman Kurgusu ... 209

2.8.5. Mekân Kurgusu ... 210

2.8.5.1. Çevresel Mekânlar ... 210

(9)

2.8.5.2.1. Kapalı-Dar Mekânlar ... 211 2.8.5.2.2. Açık-Geniş Mekânlar ... 214 2.8.6. Şahıs Kadrosu... 214 2.8.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 214 2.8.6.2. Norm Karakterler ... 217 2.8.6.3. Kart Karakterler ... 220 2.8.6.4. Fon Karakterler ... 225

2.9. Begil Oğlu Emren Hikâyesi ... 226

2.9.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü... 226

2.9.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 227

2.9.3. Olay Örgüsü ... 230

2.9.4. Zaman Kurgusu ... 232

2.9.5. Mekân Kurgusu ... 233

2.9.5.1. Çevresel Mekânlar ... 233

2.9.5.2. Algısal Mekânlar ... 233

2.9.5.2.1. Kapalı-Dar Labirentleşen Mekânlar ... 233

2.9.5.2.2. Açık-Geniş Mekânlar ... 236 2.9.6. Şahıs kadrosu ... 237 2.9.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 237 2.9.6.2. Norm Karakterler ... 239 2.9.6.3. Kart Karakterler ... 244 2.9.6.4. Fon Karakter ... 246

2.10. UĢun Koca Oğlu Segrek Hikâyesi ... 246

2.10.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü ... 246

2.10.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi ... 246

2.10.3. Olay Örgüsü ... 249 2.10.4. Zaman Kurgusu ... 251 2.10.5. Mekân ... 252 2.10.5.1. Çevresel Mekânlar ... 252 2.10.5.2. Algısal Mekânlar ... 253 2.10.5.2.1. Kapalı-Dar Mekânlar ... 253 2.10.5.2.2. Açık-Geniş Mekânlar ... 255 2.10.6. Şahıs Kadrosu... 256

(10)

IX

2.10.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 256

2.10.6.2. Nom Karakterler ... 260

2.10.6.3. Kart Karakterler ... 263

2.10.6.4. Fon Karakterler ... 264

2.11. Salur Kazan‟ı Oğlu Uruz‟un Tutsaklıktan Çıkardığı Hikâye ... 265

2.11.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü ... 265

2.11.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı... 266

2.11.3. Olay Örgüsü ... 268 2.11.4. Zaman Kurgusu ... 269 2.11.5. Mekân Kurgusu ... 270 2.11.5.1. Çevresel Mekânlar ... 270 2.11.5.2. Algısal Mekânlar ... 271 2.11.5.2.1. Kapalı-Dar Mekânlar ... 271 2.11.5.2.2. Açık-Geniş Mekânlar ... 272 2.11.6. Şahıs Kadrosu... 273 2.11.6.1. Başkişi- Başkahraman ... 273 2.11.6.2. Norm Karakterler ... 275 2.11.6.3. Kart Karakterler ... 279 2.11.6.4. Fon Karakterler ... 280

2.12. Ġç Oğuz‟un DıĢ Oğuz‟a Asi Olup Beyrek‟in Öldüğü Hikâye ... 281

2.12.1. Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü ... 281

2.12.2. Bakış Açısı ve Anlatıcı... 283

2.12.3. Olay Örgüsü ... 286 2.12.4. Zaman Kurgusu ... 287 2.12.5. Mekân Kurusu ... 288 2.12.5.1. Çevresel Mekânlar ... 288 2.12.5.2. Algısal Mekânlar ... 289 2.12.5.2.1. Kapalı-Dar Mekânlar ... 289 2.12.5.2.2. Açık-Geniş Mekânlar ... 290 2.12.6. Şahıs kadrosu ... 291 2.12.6.1. Başkişi-Başkahraman ... 291 2.12.6.2. Norm Karakterler ... 293 2.12.6.3. Kart Karakterler ... 295

(11)

2.12.6.4. Fon Karakterler ... 296

SONUÇ ... 297

KAYNAKÇA ... 301

(12)

XI

ġEKĠLLER LĠSTESĠ

ġekil 1. Dede Korkut Hikâyeleri‟nin Coğrafyası ... 2

ġekil 2. Dresden Nüshası ... 18

ġekil 3. Vatikan Nüshası ... 20

ġekil 4. Dresden Nüshası İlk Sayfa ... 22

ġekil 5. Bakış Açısı ... 44

(13)

ÖN SÖZ

Milletlerin en büyük kültür mirasları oluşturdukları edebî eserlerdir. Yüzyılların ötesinden günümüze gelen bu eserler oluştukları milletlerin hafızasıdır. Anlatma esasına bağlı epik kurmaca metinler olan “Dede Korkut Hikâyeleri”, ait oldukları milletlerin başından geçen olayları, dünyaya bakış açılarını edebi dille ortaya koyar. Metinlerde yer alan simgesel gönderge ve kahramanlar, yüzyıllar geçse de o milletin hafızasından silinmez, kaybolmaz aksine derin izler bırakarak millet hafızasında nesilden nesile aktarılır. Tarih sahnesinde kendi varlığını ve değerler düzlemini kuran Türk milleti de bu zaman diliminde büyük eserler yaratır. Bu eserler içerisinde şüphesiz en önemlilerinde biri de “Kitâb-ı Dede Korkut” anlatılarıdır.

“Dede Korkut Hikâyeleri”, simgesel anlamda insanın dünya üzerindeki macerasını/yolculuğunu ele alan bir değerler bütünüdür. Bir “Mukaddime” ve on iki hikâyeden oluşan bu değerli kültür mirası, bireysel anlamda insanın kendilik değerini, toplumsal anlamda da dünyanın ülkü değerini açımlar. Türk kültürünün en önemli bellek mekânlarından biri olan “Dede Korkut Hikâyeleri”, bu yönüyle Türk milletinin toplum olma aşamasında yaşadığı bütün sınavları simgesel bir dille ele alır.

Bu çalışmadaki amacımız, “Dede Korkut Hikâyeleri”ni kurmaca yapısını derinlemesine ele alarak “Dede Korkut Hikâyeleri”nin şahsî mitini ve kurmaca yapıyı oluşturan değerler üzerinde çağın ruhu arasındaki yankı ve yansımalarını da dikkatlere sunmuş olacağız. “Dede Korkut Hikâyeleri”nin derinlemesine incelenmesindeki gaye, hikâyelerin Türk tarih ve kültür hayatındaki değerlerini ortaya koymasının yanında, yapısal açıdan da gelişim çizgisi ve dönemi itibariyle en önemli sosyal, siyasî ve iktisadî anlamdaki geçiş süreçlerinin sanata yansıyan yüzünü bünyesinde barındırmasıdır. Anlatma esasına bağlı olarak oluşan “Dede Korkut Hikâyeleri” yapısalcı bir yöntem ile incelendiğinde dönemi itibariyle önemli geçiş süreçlerini metne yansıttığı görülür. Çalışmamızda incelediğimiz bu kurmaca yapıtta geçmişin değerlerini oluşturan özgün yapı ve değerlerle karşılaşırız. “Dede Korkut Hikâyeleri”ne sinen geçmişin yankısı ve günümüz ruhunun edebî eserlere yansıması modern bir şekilde kendini gösterir. “Dede Korkut Hikâyeleri‟nde Yapı” adlı çalışmamızda “Dede Korkut Hikâyeleri”ne günümüzde kullanılan modern teknikler ile tekrardan yorumlayarak geçiş süreçlerinin sanata yansıyan yüzüne değinmek istedik. Bir “Mukaddime” ve on iki dastanî hikâyeden oluşan “Dede Korkut Hikâyeleri”ni, hikâyenin kimliği ve isim içerik

(14)

XIII

bütünlüğü, bakış açısı, olay örgüsü, zaman, mekân ve şahıs kadrosu bakımından tek tek inceleyerek yorumlamaya çalıştık. Bu çalışmada dil ve edebiyat sahasında arketipsel sembollerin diliyle genel anlamda insanlığın, özel anlamda ise Türk milletinin dünya üzerinde yaşadığı değişim ve dönüşümleri “Dede Korkut Hikâyeleri”nin, yapısal unsurları üzerinde kurmaca yapının bütünlüğünü gözler önüne sereceğiz.

“Dede Korkut Hikâyeleri‟nde Yapı” adlı çalışmamız, “Ön Söz”, “Kısaltmalar”, ve “Giriş” dışında “İki Bölüm”, “Sonuç” ve “Kaynakça”dan oluşur.

Giriş Bölüm‟ünde “Dede Korkut Hikâyeleri Hakkında Genel Bilgi” adını taşımaktadır. Bu bölümde, hikâyelerin yaşadığı coğrafya hakkında bili verilip geçiş dönemi eseri olma sebepleri, hikâyelerin ortaya çıkışı ve yazıya aktarıldığı önem üzerinde durulur.

“Dede Korkut Hikâyeleri‟nin Ortaya Çıktığı Dönem ve Hikâyelerin Türk Tarihi Açısından Önemi”adlı Birinci Bölüm iki alt başlık halinde ele alınmıştır. Birinci başlık, “Dede Korkut Hikâyeleri‟nin Nüshaları”, ikinci başlık ise “Oğuz‟un Bilgesi ve Bilicisi Dede Korkut Kimliğinin Simgesel Açılımı” olarak adlandırılıp “Dede Korkut‟un Kutsal Kimlik ve Kişiliği” ve “Dede Korkut‟un Bilge Kişiliği” şeklinde alt başlıklara ayrılır.

Tezin İkinci Bölüm‟ünde ise; Dede Korkut Hikâyeleri‟nde Kurmaca Yapı olup burada on iki hikâye sırasıyla “Hikâyenin Kimliği ve İsim İçerik Bütünlüğü”, “Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi”, “Olay Örgüsü”, “Zaman Kurgusu”, “Mekân Kurgusu” ve “Şahıs Kadrosu” adlı alt başlıklar değerlendirilir.

Çalışmanın “Sonuç” kısmına ise yaptığımız çalışmadan elde ettiğimiz neticeleri ayrıntılı bir biçimde yer veririken “Kaynakça” kısmında ise çalışmamız esnasında yararlandığımız kaynaklar, yazar soyadına göre alfabetik bir sıra ile düzenlenir.

Çalışmamızda yardımını ve sabrını esirgemeyen, yaşamı ve çalışmaları ile bana örnek olan hocam Yrd. Doç. Dr. Ebru ŞENOCAK‟a, beni her zaman yüreklendiren değerli hocam Prof. Dr. Esma ŞİMŞEK‟e ve hayatı algılama ve anlamlandırma bana hep destek olan değerli eşim Yrd. Doç. Dr. Veysel ŞAHİN‟e teşekkürlerimi sunarım.

(15)

KISALTMALAR

AKM : Atatürk Kültür Merkezi bs. : Basım

C. : Cilt

çev. : Çeviren

DTCF : Dil Tarih Coğrafya Fakültesi drl. : Derleyen.

haz. : Hazırlayan Ġst. : İstanbul

KBY : Kültür Bakanlığı Yayınlar MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

S. : Sayı

s. : Sayfa

TDAV : Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı TDK : Türk Dil Kururmu

TTK : Türk Tarih Kururmu vd. : Ve diğerleri

YKY : Yapı Kredi Yayınlar Yay. : Yayınları

(16)

GĠRĠġ

I. “DEDE KORKUT HĠKÂYELERĠ” HAKKINDA GENEL BĠLGĠ

Yaratma arzusu içinde olan insanoğlu yüzyıllar boyunca başından geçen önemli olayları söze, zamanla da yazıya döküp günümüze kadar ulaştırır. Bu bakımdan destanlar, mitler, halk hikâyeleri, masallar, efsaneler, fıkralar, ağıtlar, maniler, ninniler vs. toplumun ortak hafızasının yaşayan delilleridir. “Dede Korkut Hikâyeleri” de, evrensel insan tipi ve onun yaşantısını temsil eden, Türk aile yapısı, yaşantısı, ananesi, gelenek, göreneğini kısacası Türk folklorunu yansıtan, merkezine insanı alan Türk kültürünün ortak duyuşunu anlatan şaheserdir. Kolektif bilincin yarattığı bu büyük eser, toplum hayatına ışık tutacak derin bir yapıya sahiptir. “Dede Korkut Hikâyeleri”ni halk anlatmasından millî bir değere dönüştüren ve nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmasını sağlayan eserin içerisinde bulunan millî unsurlar ve Türk milletinin yaşam çizgisinin simgesel kurgusudur. Bir “Mukaddime” ve on iki hikâyeden oluşan “Dede Korkut Hikâyeleri” Oğuzlar‟ın yaşamı, gelenekleri ve folklorunu anlatan metinlerdir. “Dede Korkut Hikâyeleri bize eğitim ve öğretimde doğru kiĢilik geliĢtirmede bilgi ve hüner kadar duygusallık kazanmanın da gerekli ve önemli olduğunu anlatmaktadır… Hikâyeler hem bireysel psikoloji hem de sosyal psikoloji açısından önemli ipuçları veren fevkalade dikkat çekici örneklerdir.” (Günay, 2000: 202). “Dede Korkut Hikâyeleri”, toplumun yaşantısını anlatmasının yanında aynı zamanda dönem insanının psiko-sosyal durumlarını, “kiĢinin kendi benliğine veya benliğinin çeĢitli kısımlarına” (Budak, 2003: 813) dalmasını, erişkinliğe geçişlerini ve mücadelelerini anlamamıza ve anlamlandırmamıza yardımcı olur.

“Dede Korkut Hikâyeleri”nin oluşumlarını, ilk olarak hangi tarihi olaylar etrafında şekillenerek sözlü gelenekten yazıya aktarıldığını ve Oğuzların yaşadığı coğrafyayı bilmek gerekir. Hikâyelerin teşekkül ettiği coğrafya Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Azerbaycan sahasıdır. “Oğuzlar Hazar Denizi üzerinde Cürcan‟dan Siderya (Seyhun-Ġnci) ırmağının orta yatağındaki Fârâb (XI. Yüzyıldaki Türkçe adı Karacuk) ve Ġsficab‟a (Sayram) kadar olan yerler ile bu ırmağın kuzeyindeki bozkırda yaĢıyorlardı ve darû‟l-Ġslâm‟ın [Ġslâm Toprakları] doğrudan komĢularıydılar. Toprakları batıda Hazar ve Bulgar ülkeleriyle sınırdaĢken, doğuda Ġsfacâp bölgesinde ve onun az kuzeyindeki bölgede Karluklar ile komĢuydular. Oğuz ülkesinin kuzey sınırı

(17)

hakkında açık bir bilgi bulunmamakla beraber Kimek topraklarıyla sınırlanıyordu.” (Gökyay, 2006: 697). Coğrafya hakkında edindiğimiz bilgiler, “Dede Korkut Hikâyeleri”nin konusunun geçtiği mekânları daha derinden anlamamıza ve yorumlamamıza yardımcı olur. “Dede Korkut Hikâyeleri”nde adı geçen bölgeleri ve yaşanılan coğrafyanın sınırlarını harita üzerinde görmek daha kalıcı bilgiler edinmemizi sağlar.

ġekil 1. Dede Korkut Hikâyeleri‟nin Coğrafyası

“Dede Korkut Hikâyeleri”nin coğrafyası geniş sınırlar içerisinde yer alır. Göçebe yaşamın belirsizliğinin etkilediği coğrafyanın sınırları; “Kafkaslardan Mardin‟e, Tarbzon ve Bayburt‟tan Aras ve Kür nehirlerinin aĢağısına kadar olan bölgeyi içine almakta, Oğuz ülkesi ise bu bölgenin ortasında Hasankale, Erzurum, Kars, Gümrü, Gökçe Göl, Ağrı Dağı, Karaköse arasında kalan kısım” (Ergin, 2002: 52) olarak görülür. Ayrıca, “Hikâyelerde hareket alanı dıĢında kalan ve bazı vesileler ile dokunulan yerler Ġstanbul, Rum, ġam, Mekke, Medine, Türkistan ile Türkistan‟daki bazı dağlardır.” (Ergin, 2002: 53). Atlı-göçebe toplulukların yaşadıkları coğrafyanın kesin çizgilerle belirtilmesi zordur bu nedenle Oğuzlar‟ın yaşadıkları alanlar “iğretidir, belirsizdir, karıĢıktır.” (Ergin, 2002: 52). “Dede Korkut Hikâyeleri”nin konusu olan “VI. Yüzyılda, Çin‟den Karadeniz‟e kadar uzanan bir alandaki bütün kabileleri imparatorluk halinde birleĢtiren büyük bir kavim olan Oğuzlar, IX yüzyılda Hazar

(18)

3

Denizi üzerindeki Cürcan‟dan, Sırderya topraklarındaki Fârâb ve Ġsfâcab‟a kadar olan yerler ile bu ırmağın kuzeyindeki” (Gökyay, 2006: 764) bozkırlarda yaşayan Oğuzlar, yayıldıkları coğrafyanın kültür, inanış ve dinlerini de benimseyerek bu durumu çeşitli olaylara aksettirir. Bu hususta “Dede Korkut Hikâyeleri” üzerinde Şamanizm, Gök-Tanrı inancı, İslâmiyet gibi önemli bazı unsurların ön plana çıktığı görülür. Ozanların kopuzlar eşliğinde metinleştirdiği, cemiyetin ortak hayat görüşü ve ülkülerini aksettiren bu eserlerin oluşumu için bir “yaratma zemini” olması gerekir. Yaratma zeminlerinin oluşması için savaş, din değiştirme, göç, kuraklık vb. gibi büyük hadiselerin yanında millet vicdanında bir takım askerî, dinî, siyasî, içtimaî hadiselerin hazırlandığı ortam da müsait bir durumda olmalıdır. Kahramanlıklar, menkıbeler, felaketler, âşıklar, hatıralar, önemli bilgiler, kısacası “kızıl elma” sayılan hedefler tek ve büyük olma ihtirası böyle büyük metinlerin oluşmasına zemin hazırlar. Türklerin, tarih boyunca çeşitli şartlara bağlı olarak geçirdiği evreler, sözlü geleneğin bir parçası olup yazılı geleneğe geçişte bir köprü vazifesi görür. Türkler yayıldıkları coğrafyalarda farklı inanış ve dinlere ilgi duymaları bu inanışların zamanla sözlü gelenek üzerinde de etkisini göstermeye başlamasıyla “Kolektif bilincin üretimleri olan söz konusu anlatılar, sembolik bir dil ile çözümlenmeyi beklemektedir. Semboller ardında kodlanan kültürel bilgilerle, insanoğlunun evrensellik bağını kurması, geçmiĢ ve gelecek iliĢkisini sağlamlaĢtırması, unutulmaya yüz tutan değerlerini hatırlaması, yaratılıĢın sebeplerini sorgulaması hedeflenir.” (Şenocak, 2016: 229). İnsanlar tarafından meydana getirilen bu yaratıcı eylemler, metinler, sözlü geleneğin geçirdiği değişim ve yaşanılan önemli olaylarda kendini göstererek oluşur. Düşünce ve inanışlardaki değişimler ile sözlü gelenek ürünleri farklı metinlerin ortaya çıkmasına neden olur. Sözlü gelenek ürünlerinin zamanla ihtiyacı karşılayamaması ve çağın gereklerine ayak uydurmaması nedeniyle yazılı metinlere ihtiyaç doğmuştur. Bir metnin oluşabilmesi için yazıya geçirilmeden önce çeşitli aşamalardan geçmesi gerekir. Dolayısıyla; “çekirdek, geliĢme ve tespit olmak üzere üç safha” (Ergin, 2002: 8) olan bu aşamaları, “Dede Korkut Hikâyeleri” geçirerek günümüze kadar ulaşır. Halk anlatmaları sonucu yaşanmış olağanüstü olaylar toplumu derinden etkileyerek çekirdek bir zemin oluşur. Bu çekirdek zemin, yaşanan tarihî olaylar, yaşam, düşünce ve dünya algılarının yoğrulmasıyla gelişerek ileri bir aşamaya geçer. Nesilden nesile aktarılan ve zenginleşen bu olaylar çeşitli coğrafyalarda yayılarak geliştiği bölgenin özelliklerine de bürünerek yazıya aktarılır. “Dede Korkut Hikâyeleri” de “sözlü” ve “yazılı” dediğimiz böyle bir aşama geçirerek günümüze kadar

(19)

gelir. Sözlü bir gelenek içinde yıllarca anlatılan “Dede Korkut Hikâyeleri”nin, çeşitli coğrafyalarda varyantlarına rastlamak mümkündür. Günümüz de bile Anadolu‟da, Azerbaycan‟da, Kazakistan‟da ve Türkmenistan‟da “Dede Korkut Hikâyeleri”nin bazılarının anlatıldığı görülür. Nitekim bugün Kazak Türkleri arasında anlatılan yaygın rivayetlerden biri Korkut Ata‟nın yıllarca ölümden kaçtığı ve üç yüz yıl sonra kendi için kazılan mezarlardan birinde öldüğü anlatılır. Anlatılan efsanelerin çoğu “ölümden kaçma motifi” üzerine anlatılır.

“Korkut akıllı, ileriyi tahmin eden bir insanmıĢ. O bir yerde oturmaktan ziyade, gezip dolaĢmayı tercih eden birisiymiĢ. O insanların mutsuzluğunun sebebini araĢtırır, fakat buna bir türlü cevap bulamaz.

Korkut, yaĢı ilerleyince ölüm hakkında daha cok düĢünmeye baĢlamıĢ. Rüyasına hep ölüm giriyormuĢ. Bir gün rüyasında kimsesiz bir bozkırda gezerken, mezar kazan bir grup insana rastlar ve onlara:

“Bunu Kime kazıyorsunuz?” diye sorar. Mezar kazanlar:

“Korkut Evliya için kazıyoruz” derler.

Bu durumdan korkan Korkut, ertesi gün dünyanın baĢka bir tarafına gider. Bozkırda, çölde gezer fakat nereye gitse rüyasında kendisine kazılan mezarı görür. O, nereye gitse rahat edemeyeceğini anlar ve yerini aramaya baĢlar. Onun aradığı bu yer Sırderya‟nın kenarıymıĢ. O Ģimdiki Korkut‟un mezarının bulunduğu yere gelerek oraya yerleĢir. Sırderya‟nın kıyısına kilimini serer ve orada kopuz çalar.” (Alptekin, 1996: 237-238). Dede Korkut‟un Sırderya kıyısında, ölümden kaçarak yaşamak istemesini konu alan efsaneler bazı Türk coğrafyalarında hâlâ anlatılır. Yine Kırgızların Manas, Kazaklar‟ın Er Töşük Destanı‟nda da Dede Korkut‟un adı geçer. Kazakistan‟da Munçaktı ve Dumburalı dağlarına verilen isimler, Korkut Ata‟nın (tanburu ve püskülünü unuttuğu) adıyla bağlantılıdır.

Anadolu‟da yaşayan “Dede Korkut Hikâyeleri”, “Bamsı Beyrek, Deli Dumrul ve Tepegöz Hikâyeleri”dir. Toroslar, Güney Anadolu, Safranbolu, Erzurum, Bayburt, Beyşehir ve Konya illerinde çeşitli rivayetler tespit edilmiştir. Sözlü geleneğin ürünü olma, nesilden nesile aktarılma ve çeşitli coğrafyalara yayılarak millî özellikler kazanma gibi özellikleri taşımayan metinler ancak sözlü metinler olarak kalır ve zamanla unutularak toplumun kolektif hafızasından silinir.

(20)

5

“Dede Korkut Hikâyeleri” gerek yazıya geçirildiği dönem, gerekse daha sonraki önemli olayların yazılı bir belgesi olması ve bu önemli olayları günümüze ulaştırması açısından büyük önem arz eder. Fuat Köprülü‟nün; “Bütün Türk Edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut‟u öbür gözüne koysanız yine Dede Korkut ağır basar.” (Ergin 2002: 5) ifadesi ve Saim Sakaoğlu‟nun “Türk Destanlarının Tacı” olarak nitelediği Dede Korkut için; “Dede Korkut Kitabı bir okyanustur, bitmek tükenmek bilmeyen bir hazinedir.” (Sakaoğlu, 1998: 2) ifadeleri bu eserin önemini daha açık şekilde anlamamıza yardımcı olur. Türk milletinin metne dönüşen hafızası olan “Dede Korkut Hikâyeleri”, kişilerin kültürel belleğine önce sözlü, sonra yazılı olarak kazınır. Türk tarihinin ölümsüz eseri olan bu hikâyeler, “tema, dil ve üslup” bakımından büyük halk yığınlarını” (Akyüz, 1995: 110) etkileyerek yaşamı anlamlı kılan insan ile mekânın, kültür süzgecinden birlikte geçerek aynı kolektif bilincin içtelik değerlerinin oluşturmasını sağlar. Metni kuran ve olayların oluşmasında dinamik oluş sağlayan “Dede Korkut Hikâyeleri”, toplumsal, tarihsel ve kültürel varoluşumuzun kutsal öyküsünün metinleşen yüzünü kurmaca dünyanın imkânları dâhilinde simgeler düzeyinde anlatır.

“Dede Korkut Hikâyeleri”nin destan mı yoksa hikâye mi olduğu araştırmacılar arasında bölünmelere sebep olur. Muharrem Ergin‟in “Dede Korkut Kitabı” adlı eserinin Ön Söz kısmında; “Dede Korkut Kitabının yüksek değeri onun mahiyetinin tabiî bir neticesidir. Dede Korkut millî bir destandır.” (Ergin, 2002: 5) şeklindeki ifadesi destanda bulunması gereken özellikleri göstermesinden kaynaklanır. “Destanlar bir milletin kültürel yaĢantısı, millî Ģuur ve hafızasını edebi bir zevkle sunan tarihi aynalardır.” (Şenocak, 2013: 2527). Çünkü millî destanlarda olması gereken bütün özellikler bu hikâyelerin içerisinde mevcuttur. Millî destanların kurmaca evrenini ait olduğu milletler tarafından oluşturulması, konusunu ait olduğu milletin kişi ve değerlerinden alması, olayların bir kahraman etrafında dönmesinin yanında yaşadığı coğrafyanın ya da kurguladığı dilin en önemli numunesi olması eserin destan olma özelliğini göstermesindendir. Bu aşamada “destan” ve “halk hikâyesi” kavramlarının tanımlarına bakmak gerekir.

Destan, Türkçe Sözlük‟te; “1. Tarih öncesi tanrı, tanrıça, yarı tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan Ģiir, epope. 2. Bir kahramanlık hikâyesini veya bir olayı anlatan koĢma biçiminde, ölçüsü on bir hece olan halk Ģiiri. 3.

(21)

ÇağdaĢ Türk edebiyatında biçim ve içerik yönünden, geleneksel destanlardan ayrılık gösteren uzun kahramanlık Ģiirleri.” (Türkçe Sözlük, 1998: 568) olarak tarif edilir.

Şükrü Elçin, “Halk Edebiyatına Giriş” adlı kitabının destan bölümünde; “Destan (epos), bir boy ulus (kavim)veya millet hayatında tam estetik hüviyet kazanmamıĢ eser sayılan efsanelerden sonra nazım Ģeklinde ortaya çıkan en eski halk edebiyatı mahsullerinden biridir. Sözlü geleneğe bağlı bu anonim mahsuller, zaman ve mekân içinde cemiyetin iradesini ellerinde tutan “Kahraman-Bilge” Ģahsiyetlerin menkıbevi ve hakiki hayatları etrafında teĢekkül etmiĢ uzun, didaktik hikâyelerdir.” (Elçin, 2000: 72) ifadesini kullanır.

Zeki Velidi Togan‟a göre “Millî destanlar, tarihi vakaları tasvirden ziyade, milletin yüksek millî duygularını in‟ikâs ettiren, tamamıyla veyahut az çok tarihle müstenit bir ideal âlemi gösteren halk edebiyatı eserlerinden ibarettir.”

Millî Destanın meydana gelebilmesi için üç merhale lazımdır.

1) Destânî ruhlu bir milletin çeĢitli devirlerdeki maceraları hayatını halk Ģairleri ufak parçalar halinde söyler.

2) Milletin bütününü ilgilendiren bir hadise, bu çeĢitli destan parçalarını bir mihver etrafında toplar.

3) Sonunda, millete büyük bir medeni hareket olur ve o sırada çıkan aydın bir halk Ģairi, bu parçaları toplayarak millî destanı yaratır.” (Sakaoğlu-Duymaz, 2002: 52-53)

Köprülü, “Bütün bir milletin maneviyatından, ruhundan, tarihî ve estetik varlığından kendi kendine doğmuĢ “ma‟Ģerî” verimlerdir.” (Köprülü, 1981: 41) diyerek destanın tanımını yapar.

Destan ile ilgili yapılan bu tanımlardan sonra bir de halk hikâyesi için yapılan tanımlar “Dede Korkut Kitabı”nın destan mı yoksa halk hikâyesi mi olduğu konusunun anlaşılması hususunda açıklayıcı olur.

Hikâye, Türkçe Sözlük‟te; “1. Bir olayın sözlü ya da yazılı olarak anlatılması: 2. Gerçek ya da tasarlanmıĢ olayları anlatan düz yazı türü, öykü: 3. Aslı olmayan söz, olay” (Türkçe Sözlük, 1998: 994) olarak tanımlanır.

Şükrü Elçin, “Arap dilinde baĢlangıçta “kıssa” ve “rivayet” olarak düĢünülen, sonraları “eğlendirmek” maksadı ile “taklid” manasında kullanılan “hikâye” deyimi, gerçek veya hayalî birtakım vakaların, maceraların hususi bir üslupla, sözle nakil ve

(22)

7

tekrarı demektir. Bu tarif, az bir farkla bugün anladığımız “halk” ve “modern” hikâye türü için de kabul edilebilir.” (Elçin, 2000: 444) şeklinde bir tanım yapar.

Destan ve halk hikâyesinin tanımlarına baktıktan sonra “Dede Korkut Kitabı”nda yer alan metinlerin destan mı, yoksa halk hikâyesi mi olduğu konusunda çeşitli fikirlerin mevcut olduğu görülür. “Basri Gocul, nazma çektiği metinlerin yer aldığı kitabına, Türk Milli Destanı/Oğuzlama (Bursa, ty.) derken Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu da, Dede Korkut‟tan/Salur Kazan Destanı (Ġstanbul 1976) ve Boğaç Han Destanı (Ġstanbul 1977) adlarıyla kitaplar yayımlıyordu. Gerçekten de, özellikle son iki eser adeta birer destan Ģaheseri olarak ortaya konulmuĢtu. Evner Behnan ġapolyo da, Türk tarihinin değiĢik dönemleriyle ilgili olarak ortak bir üslupla kaleme aldığı ürünlerden oluĢan Türk Efsaneleri (Ġstanbul 1965, 3. Bs.) adlı kitabında Dede Korkut Hikâyeleri‟nden de dört parçaya yer vermiĢti, ancak bunlar kitaptan alınmamıĢtı. Bu arada onun bir baĢka kitabında kullandığı terim dikkati çekiyordu: Dede Korkut Masalları (Ġstanbul 1966). Görüleceği üzere, yazar ve Ģairler iĢlemlerine göre Dede Korkut Kitabı‟ndaki metinlere uygun adlar vermiĢlerdir. Ancak, Dresden ve Vatikan yazmalarındaki metinlere verilecek en uygun ad hocam Prof. Dr. Muharrem Ergin‟in de ifade ettiği gibi (Dede Korkut Kitabı I/ GiriĢ-Metin-Faksimile, Ankara 1958 (2.bs. 1989; 3.bs. 1994), 2,4) „Destanî Hikâye‟ olmalıdır. (Sakaoğlu, 2009: 738-739). Çünkü on iki metin içerisinde destan, halk hikâyesi, masal, efsane özelliği gösteren hikâyelerin olması bu tezi doğrular. Bu hususta Muharrem Ergin‟in, “Hikâyelere ayrı ayrı geniĢ anlamı ile destan demek de mümkün değildir. Çünkü hikâyeler küçüktür. En uzunları olan Beyrek bile epope dediğimiz büyük kahramanlık menkıbesinin ancak küçük bir parçası olabilecek büyüklüktedir. Fakat hikâyelerin esas karakteri destanîdir, epiktir. Bu bakımdan onları birer destan parçası saymak ve bunun için onlara dar anlamda destan demek mümkündür. Fakat bu hususta kullanılacak en uygun tabir destanî hikâye‟dir.” (Ergin, 1989: 29) demesi, “Dede Korkut Kitabı”nın şekil ve muhteva bakımından adlandırılmasına kaynaklık eder. “Dede Korkut Hikâyeleri” halk hikâyesinin özelliklerini göstermesinin yanında ayrıca geçiş döneminin özelliklerini de bünyesinde barındırır. “Dede Korkut tarihi kayıtlarla varlığı bilinen fakat ele geçmemiĢ olan asıl büyük, manzum ve tam bir Oğuz destanından, Oğuzname‟den sonradan ayrılmıĢ, çıkarılmıĢ veya kopmuĢ ve hikâyelemeye yönelmiĢ büyük destan parçalarından ibarettir.” (Öztürk, 1980: 158).

(23)

1. İslâmiyet öncesi Şamanistik unsurlar ile İslâmiyet‟in kabul edilmesinden sonraki unsurların bir arada olması.

2. Destandan romana geçişin ilk halkası, ilk hikâye örneğinin olması. 3. Atlı-göçebe kültürden yerleşik hayata geçişin görülmesi.

4. Yapı olarak nesir-nazım karışık olması.

5. Muhtevasında Alp-kahraman tipinin olması maddeleri halk hikâyesinin bir çok özelliğini gösterdiğini kanıtlar.

“Dede Korkut Hikâyeleri” destandan romana geçişin ilk örneğidir. Nesir ve nazımın hikâyelerde birlikte kullanılması, hikâyelerdeki anlatıma zenginlik katar. Hikâyelerin yerleşik hayata geçmenin ilk belirtilerini göstermesi destan olma vasfından uzaklaşıp halk hikâyesine geçişin temeli “Dede Korkut Hikâyeleri” ile atılır. Bu nedenle “Dede Korkut Hikâyeleri” destan özellikleri gösteren halk hikâyeleri yani destanî hikâyelerdir.

“Dede Korkut Hikâyeleri”ne genel olarak bakıldığı zaman çeşitli mücadele ve kahramanlıkları anlatan hikâyelerdir. Dersten ve Vatikan olmak üzere iki yazma nüshası olan hikâyeler, Dresden Nüshası‟nda 1 giriş ve 12 hikâye, Vatikan Nüshası ise 1 giriş ve 6 hikâyeden oluşur.

Hikâyelere konu olan mücadelelerden ikisi Oğuzlar‟ın kendi arasında geçer. “İç Oğuz‟un Dış Oğuz‟a Asi Olup Beyrek‟in Öldüğü Hikâye” ve “Dirse Han oğlu Boğaç Han Hikâyesi”nde Oğuzlar‟ın kendi aralarında olan mücadeleleri anlatılır. “Basat‟ın Tepegözü Öldürdüğü Hikâye” ve “Duha Koca oğlu Deli Dumrul Hikâyesi” de olağanüstü varlıklar olan Tepegöz ve Azrâ‟il ile olan mücadeleyi konu alır. Kalan sekiz hikâyede ise Oğuzlar‟ın yaşadıkları bölgede düşmanları Şökli Melik, Kara Tüken Melik, Buğraçuk Melik, Arşun oğlu Direk Tekür ve yanlarında yer alan kâfirler ile olan mücadeleler konu edilir.

“Dede Korkut Hikâyeleri”nin baş kısmında bulunan besmele ile başlayan “Mukaddime” kısmında Dede Korkut tanıtılır. Daha sonra Dede Korkut‟un Oğuz toplumuna verdiği öğütlere yer verilir. Allah, Peygamber ve din ile ilgili söylenenlerden sonra dört türlü kadından bahsedilerek “Mukaddime” sonlandırılır. Hikâyelerde Bayındır Han, hanlar hanı olarak takdim edilir. “Dirse Han oğlu Boğaç Han Hikâyesi”, “Kam Püre oğlu Bamsı Beyrek Hikâyesi”, Salur Kazan‟ın oğlu Uruz‟un Esir Olduğu Hikâye”, “Kazılık Koca oğlu Yigenek Hikâyesi” ve “Begil oğlu Emren Hikâyesi”ne Bayındır Han‟ın Oğuz beylerine verdiği ziyafet tasvir edilerek başlar. Bayındır Han,

(24)

9

Oğuzlar‟ın lideri ve beyidir. Bayındır Han‟dan sonra Salur Kazan gelir. Bayındır Han‟ın damadı, Bayu Uzun Burla Hatun‟un eşidir. 12 hikâyeden 9‟unda Salur Kazan‟ın adı geçer, 3 hikâyede ise adı geçmez. Dört hikâye (“Salur Kazan'ın Evinin Yağmalandığı Hikâye”, “Kazan Bey oğlu Uruz Bey‟in Tutsak Olduğu Hikâye”, “Salur Kazan‟ın Tutsak Olup oğlu Uruz‟u Çıkardığı Hikâye”, “İç Oğuz'a Dış Oğuz Asi Olup Beyrek‟in Öldüğü Hikâye”) doğrudan doğruya Salur Kazan ve ailesi etrafında şekillenir.

Alp tipinin en karakteristik özelikleri hikâyelerdeki birçok kahramanda görülür. Bu anlatı kişileri, hikâyelerde kimliklerini değişerek ve dönüşerek inşa etmeye çalıştıkları için daha çok karakter özeliliği gösterir. Boğaç Han, Kan Turalı, Bamsı Beyrek, Deli Dumru, Emren, Uruz, Segrek ve Egrek vb. anlatı kişileri alp tipinin kişiler düzlemindeki görüntüleridir. Kahramanların “özerkleşme”, “özgünleşme”, “özgürleşme”, “erişkin olma”, “kendi benliği ile bütünleşme” ve “erkek kimliğe sahip olma” toplumda yer edinmenin ve kabul görmenin en önemli aşaması olarak kabul edilir. Kahramanların maceraları hikâyelerin başlıkları ile örtüşür. “Dirse Han oğlu Boğaç Han Hikâyesi”nde Boğaç, “Kam Püre oğlu Bamsı Beyrek Hikâyesi”nde Bamsı Beyrek, Salur Kazan oğlu Uruz‟un Esir Olduğu Hikâye”de Uruz, “Kazılık Koca oğlu Yigenek Hikâyesi”nde Yigenek, “Begil oğlu Emren Hikâyesi”nde Emren ve “Uşun Koca oğlu Segrek Hikâyesi”nde Segrek, hikâyelerin başkişileri olup hikâyelerde kahramanların başlarından geçen olaylar anlatılır.

Atlı-göçebe hayatının izlerinin en belirgin şekilde yer aldığı hikâyelerde tabiat, av, misafirperverlik, mücadele, esaret, ad alma, evlilik, ölüm, vb. konular ön plana çıkar. Hikâyeler, simgesel anlamda derinliğe sahip olup Türk kültürünün önemli mitolojik unsurları olan su, kurt, at, ağaç, dağ kültlerini de bünyesinde barındırır. Kuyu, mağara, dev, yüzük, at, kopuz, rüya gibi simgelerin dili ile yazılmış Türk kültür ve tarihine ayna tutan “Dede Korkut Hikâyeleri” de bütüncül anlamda Türk milletinin bireyselleşme sürecini, yaşadığı değişim ve dönüşümleri ele alırken mikro düzlemde evrenin en kıymetli varlığı olan insanın/kahramanın dünyadaki macerasını yansıtır.

Çalışmada “Dede Korkut Hikâyeleri” yapısal inceleme yöntemiyle derinlemesine incelenerek “Dede Korkut Hikâyeleri”nin bakış açısı, olay örgüsü, zaman, mekân ve şahış kadrosu hikâyeler merkeze alınarak ele alınmıştır. Nitekim yapısal inceleme metin merkezli bir incelemedir ve metinin yapı ve izleksel kurgusu temel alınarak metin yeniden yorumlanır. Bu açıdan anlatma esasına bağlı metinlerde yapı unsurları anlatının temel kurulum düzelemini oluşturur. Yapısal inceleme merkezli

(25)

ela aldığımız “Dede Korkut Hikâyeleri”nin yapı unsurları, her hikâyede müstakil olarak ele alınarak her hikâyenin kurulum ve oluşum aşaması hikâyelerden hareketle ortaya konur. Bu yöntem eşliğinde “Dede Korkut Hikâyeleri”nin yapı unsurlarını farklı yöntemle yorumlanarak metinin kendi yapısal dünyası gözler önüne serilir.

(26)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

1. “DEDE KORKUT HĠKÂYELERĠ”NĠN ORTAYA ÇIKTIĞI DÖNEM VE HĠKÂYELERĠN TÜRK TARĠHĠ AÇISINDAN ÖNEMĠ

19. yüzyılın başlarında Dresden‟de bulunmuş olan Dede Korkut yazması, “Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân” adını taşır. Bu yazma ilk defa Heinrich Friedrich von Diyez tarafından 1815 yılında “Tepegöz” adlı hikâyenin ayrıntılı biçimde incelemesiyle “Dede Korkut Hikâyeleri” araştırmacılar tarafından daha fazla önemsenir. Yine Kilisli Muallim Rıfat [Bilge] tarafından 1916 yılında “Oğuz Boyunun Diliyle Dedem Korkud Kitabı” anlamına gelen “Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân” adıyla 171 sayfa olan Dresden Nüshası İstanbul‟da yayımlanır.

20. yüzyılın ortalarında Vatikan‟da bulunmuş olan “Oğuzname Hikâyesi, Kazan Bey ve Diğerleri” anlamında olan “Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı”dır. Dresden Nüshası 1 giriş ve 12 destanî hikâyeden oluşur. Vatikan Nüshası‟nda ise bir girişle 6 hikâye vardır. Son hikâyenin en son sayfasında iki parça eksik olduğu için Vatikan Nüshası‟nın son hikâyesi de tam değildir. Bu nüshadaki giriş ve hikâyeler, Dresden Nüshası‟nda bulunanlardan farklı değildir. “Dede Korkut Hikâyeleri”nde yazma olarak elimizde 1 giriş ve 12 hikâye bulunmaktadır. Hikâyelerin her biri Dresden Nüshası‟nda “boy” olarak adlandırılmaktadır.

Biri eksik olsa da (Vatikan), iki yazma hâlinde elimize ulaşan 12 hikâyenin, 15. yüzyılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Azerbaycan coğrafyasına hâkim olan Akkoyunlular zamanında son şeklini aldığı ve Osmanlıların Anadolu‟nun Doğu ve Güneydoğusuna hâkim olduğu 16. yüzyılda yazıya geçirildiği düşüncesi hâkimdir. Oğuzların tarihini yazan ve “Dede Korkut Hikâyeleri‟ni Oğuz Türklerinin millî destanı kabul eden Türk tarihçisi Faruk Sümer; “Oğuzlara Ait Destanî Mahiyette Eserler” adlı kitabında yazmalarda geçen alay, gönder gibi sadece Osmanlılara ait askerî terimlerden dolayı eldeki yazmaların 16. yüzyıldan önce yazıya geçirilmiş olamayacağı fikrindedir. Hikâyelerin mekânsal coğrafyası, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Azerbaycan sahasıdır. Bu bölgeler 16. yüzyılda Osmanlıların sınırları içindedir. Eserin “Mukaddime” bölümünün başında yer alan; “Korkut Ata ayıtdı: ağır zamanda o anlık girü kayıya dege, kimsene ellerinden almaya, âhır zaman olup kıyâmat kopınça. Bu didügi Osman neslidür, iĢde sürilüp gide yorır.” (Ergin, 1989: D2-V2, 73) ifadesi,

(27)

eserin Osmanlılar zamanında ve Osmanlı toprağında yazıldığı fikrini destekler. Ancak Dede Korkut coğrafyası, Osmanlılardan önce Akkoyunlular‟ın elindeydi ve hikâyelerin elimize ulaşan nüshalarda görülen son biçimi alması Akkoyunlular zamanında, yani 15. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur. Akkoyunlular‟ın kendilerini Oğuzların Bayındır boyundan kabul etmeleri bundan dolayıdır.

Dede Korkut veya bu hikâyelerdeki kahramanlardan bahseden en eski tarihî eser 1305 yılında Reşidüddin‟in yazdığı “Câmü‟t-tevârih” adlı eserdir. Farsça yazılan bu eserin içerisinde yer alan bölümlerden biri olan “Târih-i Oğuz u Türkân u hikâyet-i cihangîr-i ” adlı bölümde Dede Korkut‟un adı geçer. Dede Korkut, Farsça yazılan bu Oğuznamede, İlhanlı Devleti içerisinde sözü geçen ve akıl hocalığı yapan bir devlet adamı olarak anlatılır. Bu Oğuznamede Dede Korkut‟un 295 yıl yaşadığı da rivayet edilen diğer bir husustur. “Onun akıl hocalığı, keramet sahibi olması, peygamber zamanında yaĢamıĢ bulunması, Bayat boyundan olması, çocuklara ad takması, güzel sözler söylemesi, Dede Korkut Kitabındaki özelliklerinin baĢtanbaĢa aynidir.” (Ergin, 1989: 35).

Mısır‟da kurulan Memlüklü Devleti‟nin tarihçilerinden olan Ebubekir b. Abdullah b. Ayberg ed-Devedari‟nin 1310 “Dürer‟üt-tîcan” adlı eserinde yar alan kayıtlara göre “Dede Korkut Hikâyeleri”nin 13. yüzyıl ile 14. yüzyılın ilk yarısında “Oğuzname” adlı bir kitap olarak var olduğunu bizlere gösterir. Tam yazılma tarihi belli olmamakla birlikte bu dönemde İlhanlı hükümdarının emri ile önemli eserlerin yazıya aktarılır. Aynı kitapta Oğuznamelerin ezberlenip elden ele dolaştığı ve ozanların bu metinleri ezberleyip kopuz eşliğinde çalıp söylediklerinden de bahsedilir. Ayrıca; “Oğuzname denilen bu kitapta Depegöz denilen bir Ģahsın ahvali de mezkûrdur.” (Ergin, 1989: 36) ifadesinin kullanılması Dede Korkut Hikâyeleri‟nden olan “Basat‟ın Tepegöz‟ü Öldürdüğü Hikâye”nin Oğuzname içerisinde yer aldığı görülür.

Yazıcıoğlu‟nun “Selçuknamesi”nin içerisine sonradan eklenmiş olan Emir Süleyman zamanında yazıldığı anlaşılan bir “Oğuzname” bulunmaktadır. Bu Oğuzname içerisinde Dede Korkut, Salur Kazan, Bayındır Han ve daha birçok Oğuz beyinin adı geçmektedir. Bunun yanında, bu Oğuzname‟yi diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise Oğuz beylerinden başka kişilerin de bu kitapta yer almasıdır. Oğuznamelerin içerisine başka kişilerin de bulunması “Dede Korkut Hikâyeleri”nin daha ayrıntılı bir şekilde bilindiğini gösterir.

(28)

13

Yazıcıoğlu‟nun 15. yüzyılda kaleme aldığı “Târih-i âl-i Selçuk” adlı eserinde de Oğuz boyundan Dede Korkut‟un adına rastlarız.

“Dede Korkut Hikâyeleri”ni iyi bir şekilde anlamak ve yaşadıkları hayatın iklimine dokunabilmek için öncelikle Oğuzlar hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. “Dede Korkut Hikâyeleri”nde yer alan kahramanlar, Oğuz toplumunun önde gelen beyleri ve alpleridir. Oğuzların tarihteki rollerine bakılacak olursa ilk önce yaşadıkları coğrafyaları ve yaşam koşullarının göz önüne alınması gerekir. Oğuzlar‟ın yaşadıkları coğrafya ve çevresindeki komşuların baskıları (Kıpçaklar) nedeniyle hayatları sürekli olarak at sırtında geçtiğinden yerleşik bir duruma geçemezler. “Akıncı-dıĢa dönük bir toplumun hareketli yaĢam tarzını” (Şenocak, 2001: 167) yansıtan Oğuzların düşmanlarıyla yaptıkları mücadelenin sebebi yaşadıkları alanları daha fazla genişletme isteğidir. Göçebe topluluklarda “at binme, avlanma, toplum halinde yaĢama ihtiyacı” (Özakpınar, 2002: 41) konargöçer yaşam tarzını doğurur. Toplu halde yaşama isteği düşman saldırılarına karşı toplu hareket edebilme isteğindendir. Oğuz Alplerinin bu hareketli yaşayışın gereklerinden olan yaşam tarzları ve mücadeleci ruhları onları kahraman/başkişi yapar. “Dede Korkut Hikâyeleri, Atlı-Göçebe Medeniyetinden yerleĢik medeniyete geçiĢ döneminin ve en eski Türk inanıĢlarının Ġslâmî inanca dönüĢmesi safhasının zihniyet, ruh çağrıĢım, tecrübe ve algılamalarına anlatım kazandırmıĢ edebi eseridir.” (Günay, 1989: 4-5). Sürekli savaşan ve göçebe yaşadıkları için yer değiştiren Oğuzlar, 10. yüzyıldan sonra Karadeniz‟in kuzeyine kadar gelerek Müslüman topraklarına göç eder. Akkoyunluların hükümdarı olan Uzun Hasan adına yazılmış olan “Kitâb-i Diyarbekriyye”de zamanla Güney Kafkasya‟nın göçebe topluluklarının içerisine yerleşmiş olan Oğuz Boylarının Moğolların hâkimiyetinin zayıflamasından sonra Akkoyunluların başına geçerek Bayındır Boyu‟nun bu hanedanlığı yönettiği söylenir. Oğuzlar, Bizanslı yazarlar tarafından “Türkmen” olarak adlandırılır. Oğuzların Müslümanlığı kabul eden bölümüne verilen bu isim zamanla tamamen Oğuzlar için kullanılır. Bunun aksine Türkmen adının farklı bir kavim için kullanıldığı da belirtilir.

“KaĢgarlı Mahmud ve el-Birüni gibi yazarların eserlerinden anlaĢılacağı üzere “Türkmen” ile daha ziyade uygar kavimlere komĢu oturan ve kısmen tarımla uğraĢan yarı yerleĢik Oğuzlar ile birlikte Karluk ve Halaçlar adlandırılmıĢtır.” (Gökyay, 2006: 700).

(29)

“Faruk Sümer, XI. Yüzyıldan bu yana her tarafta Türkmen adının Oğuz adı yerine geçtiğini söyledikten sonra Dede Korkut‟ta iki yerde geçen Türkmen adının, her iki yerde de Oğuz adının eĢanlamlısı olarak değil, Oğuzlardan ayrı baĢka bir kavmi ifade etmek üzere kullanıldığını ileri sürmektedir.” (Gökyay, 2006: 701).

Çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu Akkoyunlular Devleti birçok başarı elde ederek büyük fetihler yapar. Akkoyunlular Devleti, Horasan‟dan Fırat‟a, Kafkas Dağları‟ndan Umman Denizi‟ne kadar ulaşan sınırları ile büyük bir imparatorluk haline gelen bu devletin hükümdarlığına 16. yüzyılın başında Osmanlı Devleti ve Safeviler tarafından son verilir ve böylece Akkoyunluların toprakları İran Safevilerinin eline geçer.

“Dede Korkut Hikâyeleri”nin 15. yüzyılda, Akkoyunlular zamanında aldığı son biçimi, günümüze ulaşan iki yazmaya dayanarak şöyle ifade edililir. Ergin, hikâyelerin bir bütünün parçaları oluşunu şöyle dile getirir: “Hikâyeleri bir bütün teĢkil edecek Ģekilde birbirine bağlayan asıl nesne, hikâyelere dağıtılmak suretiyle bütün esere yerleĢtirilmiĢ olan içtimaî tablodur. Kitabın, hikâyelerin bütünü ile çizmiĢ olduğu bu tablo aynı devirde, aynı bölgede, bir hanın etrafında belirli bir hanlık düzeni içinde toplanmıĢ bulunan Oğuz derebeylerini canlandırmaktadır.” (Ergin, 1989: 23). Ancak gerek bir hikâyenin başkişisi, gerek norm karakterleri, diğer hikâyelerde de geçerken, bir hikâyedeki yardımcı kahraman, diğer hikâyede de başkişi olabilir. Böylece esas kahramanın üzerine kurulmuş olan itibari vaka halkları diğer hikâyelerin içinde yer alan anlatı kişilerini ve onların yaşam biçimileriyle bir bağlam kurar. Kahramanların başı Salur Kazan‟dır ve dört hikâye, Salur Kazan veya oğlu Uruz üzerine kurulmuştur. Diğer kahramanlar Salur Kazan‟ın beyleri ve arkadaşlarıdır. Bayındır Han ise Salur Kazan‟ın da bağlı olduğu handır. Fakat olaylara aktif olarak yer almaz. “Dede Korkut Hikâyeleri”nde olayların geçtiği mekânlar, şahısların ortak bilinç etrafında verdikleri tepkiler, gelenek ve görenekler, değerler ve inanışların aynı noktada birleşmesi ayrı parçalar halinde olan hikâyeyi, bütünün parçaları olarak ortak bir noktada birleştirir. Bu birleşme metinler arası ortak bir yapının varlığını kanıtlar. Örneğin Köroğlu ve “Dede Korkut Hikâyeleri”nde geçen kahramanlar bazı özellikler bakımından benzerlik gösteririler. “Köroğlu kollarında geçen kahramanlar, insanüstü bir güce sahiptir. Bu bağlamda Köroğlu‟nun Demircioğlu‟nun, Köse Kenan‟ın, Ayvaz‟ın vs. fiziki yapısı Bamsı Beyrek‟in, Salur Kazan‟ın, Kan Turalı‟nın vs. özelliklerinden farklı değildir.” (Şimşek, 2011: 648). Metinde yer alan kahramanların olağanüstü özelliklere sahip

(30)

15

oluşları ve yenilmezlikleri (Boğaç Han, Basat, Segrek), kadınların da erkekler gibi her an savaşa hazır halde bulunmaları, koruyuculukları, eşlerine destek oluşları (Banu Çiçek, Selcen Hatun, Burla Hatun), av törenleri, Dede Korkut‟un her hikâyede Oğuz Boyu‟nun müşkülünü çözmesi ve hikâyelerin sonlarında Oğuzname dizmesi 12 hikâye halinde olan bir metin parçalarının ortak bir yapının ürünü olduğunun göstergesidir.

Dede Korkut ve eserdeki beylerle ilgili rivayetler, daha sonraki bazı yazılı kaynaklarda da küçük parçalar veya atıflar hâlinde görülür. III. Murat zamanında Bayburtlu Osman‟ın yazdığı “Tevârîh-i Cedîd-i Mir‟ât-ı Cihan”da, 1597‟de yazılan Şerefnâme‟de, 17. yüzyıla ait Evliya Çelebi “Seyahatnamesi”nde, Ebülgazi Bahadır Han tarafından 1660‟ta yazılan “Şecere-i Terâkime”de, 1672‟de yazılan Arapça “Müneccimbaşı Tarihi”nde, yine 17. yüzyılda Buharalı Hafız Derviş Ali Çengi tarafından yazılan “Tuhfetü‟s-Sürûr” adlı Farsça eserde, bazı Bektaşî velâyet-namelerinde ve Kul Ata adlı Azeri şairin “Leyla Mecnun” mesnevisinde bazen birer ikişer cümlelik, bazen yarım sayfaya varan uzunlukta Dede Korkut ve beyleriyle ilgili rivayetler yer alır. “Şecere-i Terakime”de ise “Dede Korkut Hikâyeleri”nin anlatı kahramanları ve özellikle Salur Kazan‟la ilgili rivayetler oldukça hacimlidir. 20. yüzyıl sözlü geleneğinde “Dede Korkut Hikâyeleri”nin en canlı olarak yaşadığı yer Türkmenistan‟dır. Yüzyılın ortalarında Ata Rahmanov‟un derlediği metinler el yazmaları hâlinde Türkmenistan‟ın Kol Yazmaları Enstitüsü‟nde saklanmaktadır. Ayrıca Nurmırat Esenmıradov‟un derlediği iki metin de vardır. Bu metinler 1980‟lerin sonundan itibaren Türkmenistan‟da yayımlanmaya başlar. Ata Rahmanov‟un derlemelerinden anlaşıldığına göre “Dede Korkut Hikâyeleri”ndeki 12 hikâyeden 7‟si Türkmenistan sözlü geleneğinde 20. yüzyıla kadar ulaşmıştır. Bunlar; Iza berilediren Nesilsiz (Dirse Han oğlu Boğaç Han Hikâyesi), Makav (Duha Koca oğlu Deli Dumrul Hikâyesi), Yekegöz (Basat‟ın Tepegöz‟ü Öldürdüğü Hikâye), Töreli Bey (Kazılık Koca oğlu Kan Turalı Hikâyesi), Bamsım Birek (Kam Püre oğlu Bamsı Beyrek Hikâyesi), Salır (Salur Kazan‟ın oğlu Uruz‟u Tutsaklıktan Çıkardığı Hikâye), Imra (Begil oğlu Emren Hikâyesi) adlı hikâyelerdir. Bu hikâyelerde farklılıklar olsa da “Dede Korkut Hikâyeleri”nin konuları temel olarak korunur, hatta kahramanların adları da küçük değişikliklerle aynı kalır. Ata Rahmanov‟un derlediği üç hikâye ile Nurmırat Esenmıradov‟un derlediği iki hikâye “Dede Korkut Hikâyeleri”nde yoktur. Bunlar İgdir, Dışoğuzların Gever Hanlıkına Karşı Köreşi, Oğuzların Melâllaşmakı, Tekemuhammet, Salır Gazan ve İtemcek Hekâyası‟dır. “Dede Korkut Hikâyeleri”nde 12 hikâye, bu 5

(31)

hikâye dâhil edildiğinde hikâye sayısı 17‟ye çıkmaktadır. “Dede Korkut Hikâyeleri”nde üç hikâye, Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlar coğrafyasında, sözlü gelenekte masala dönüşmüş olarak yaşamaya devam etmektedir. Bunlardan en yaygını “Bamsı Beyrek Hikyesi”nin Bey Böyrek adıyla söylenen masal biçimidir. Bu masalın Azerbaycan‟dan; Anadolu‟ya Trabzon, Bayburt, Erzurum, Erzincan, Urfa, Kilis, Kahraman Maraş, Sivas, Yozgat, Amasya, Sinop, Bartın, Zonguldak, Kırşehir, Kayseri, Konya, Osmaniye, Afyon, Eskişehir, Kütahya, İstanbul şehirlerinden derlenmiş varyantları vardır. Masalın 1791‟de yazıya geçirilmiş eksik bir varyantı ise Türk Dil Kurumu Kütüphanesi‟nde saklanmaktadır. Aynı masalın 1730–31 tarihli tam bir nüshası ise Mısır‟da bulunmuştur. Masal türüne dönüşen ikinci hikâye “Basat‟ın Tepegöz‟ü Öldürdüğü Hikâye”dir. Bu masalın da Azerbaycan, Iğdır, Posof, Bayburt, Erzurum, Siirt, Yozgat, Kastamonu, Çorum, Çankırı, Ankara, Konya, Aydın, İstanbul, Kırklareli şehirlerinden ve Dobruca‟dan derlenmiş varyantları vardır. Üçüncü olarak “Duha Koca oğlu Deli Dumrul Hikâyesi”nin masallaşmış varyantları Tokat, Konya, Antalya, Bolvadin ve Üsküp‟ten derlenmiştir. Ferruh Arsunar‟ın 1962‟de Gaziantep‟ten yaptığı bir derleme ise çok ilgi çekicidir. “Salur Kazan‟ın Evinin Yağmalandığı Hikâye”nin bir özeti gibi olan hikâyede kahramanlar birbirine karışmış olmakla beraber, Türkmenistan‟daki rivayetlerde olduğu gibi temel konu aynıdır. Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan‟da sözlü gelenekten derlenen bir rivayet ise doğrudan doğruya Dede Korkut‟un kendisiyle ilgilidir. Bu rivayetlere göre Korkut Ata, Azrail‟den kaçmak ve ölümden kurtulmak ister; nereye giderse kabrinin kazıldığını görür ve sonunda ölür. Özbeklerde Alpamış, Kazak ve Karakalpaklarda Alpamıs, Başkurtlarda Alpamışa, Tatarlarda Alıpmemşen ve Altay Türklerinde Alıp Mamaş olarak yaşayan destan; birçok araştırıcıya göre “Dede Korkut Hikâyeleri”nden “Pay Püre oğlu Bamsı Beyrek Hikâyesi” ile ilgilidir. Dolayısıyla bu destan da Dede Korkut mirası olarak düşünülebilir. Böylece Dede Korkut mirasının Balkanlardan Altaylara kadar uzanan Türk dünyasında yayılmış olduğunu görürüz.

“Dede Korkut Hikâyeleri”nin daha önceki dönemlerden kalan bir miras olduğu konusuna gelince, Bilindiği üzere 14. yüzyılın başında yazılan Câmiü‟t-Tevârîh‟teki “Târîh-i Oğuzân ve Türkân” bölümü Oğuz Destanı‟yla ilgili en geniş rivayetlerin yer aldığı kaynaktır. İşte bu kaynakta Dede Korkut‟tan Oğuz‟un “akıllı piri” (Azar, 2007: 124) bilgili, keramet sahibi ve hakkında pek çok hikâye anlatılan bir şahıs olarak bahsedilmekte, ayrıca Tuman Han‟a ad verdiği belirtilmektedir. Memlûk tarihçisi

(32)

17

Aybeg ed- Devâdârî‟nin yine 14. yüzyılın başlarına ait “Dürerü‟t- Tican” adlı eserinde Türklerin elden ele dolaştırdıkları iki kitap olduğu, bu kitaplardan birinin Oğuzname adını taşıdığı kaydedilir. “Oğuzname” hakkında verilen kısa bilgiye göre bu kitap Oğuzların başlangıçlarını, ilk hükümdarlarını ve onun adının Oğuz olduğunu anlatır; içinde değişik hikâyeleri barındırdığı söylenir. Bu hikâyelerden birisi olarak “Basat‟ın Tepegöz‟ü Öldürdüğü Hikâye”nin özeti de Devâdârî‟nin eserinde verilir. Gerek Devâdârî‟nin, gerek Reşideddin‟in kayıtları bize, 14. yüzyılın başında Dede Korkut‟la ilgili rivayetlerin yaygın olduğunu, hatta Devâdârî‟ye göre bunların Oğuzname adlı bir kitapta toplandığını ve bu kitabın Türk boyları arasında elden ele dolaştığını gösteriyor. Bu durumda 15. yüzyılda son biçimini alan, 16. yüzyılda yazıya geçirilen, “Dede Korkut Hikâyeleri”nin en geç 13. yüzyılda kitap hâline gelen bir Oğuzname‟de toplandığı ve “Dede Korkut Hikâyeleri”nin aslında Oğuz Kağan Destan‟ından kalan bir miras olduğu konusunda farklı düşünceler mevcuttur.

Bu miras artık çağdaş sanat eserlerinde; şiirde, tiyatroda, sinemada yaşamaya devam Türkiye‟de Dede Korkut‟tan kaynaklanan şiirler, poemalar, tiyatrolar yazılmış; sinema ve çizgi filmler yapılmıştır. Hiç şüphesiz Dede Korkut mirası bütün Türk dünyasında yarın ki nesilleri de beslemeye devam edeceği görülür.

1.1. “Dede Korkut Hikâyeleri”nin Nüshaları

Dede Korkut Kitabı‟nın, Dresden Yazması, Vatikan Yazması ve Berlin Yazması olmak üzere tespit edilen üç yazması/nüshası vardır. Dresden Nüshası 1 giriş ve 12 hikâyeden oluşur. Vatikan Nüshası‟nda ise girişle birlikte sadece 6 destanî hikâye vardır. Bu nüshadaki giriş ve hikâyeler, Dresden Nüshası‟nda bulunanlardan farklı değildir. Hikâyelerin her biri Dresden Nüshası‟nda “boy” olarak adlandırılmaktadır.

(33)

ġekil 2. Dresden Nüshası

Bu yazmalardan Dresden Yazması, bilinen ilk yazmadır. 19. yüzyılın başlarında Dresden‟de bulunmuş olan nüsha, “Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân” adını taşır. “Oğuz boyunun diliyle Dedem Korkud Kitabı” demektir. Bu nüsha Dresden Krallık Kütüphanesi‟nde Fleischer Külliyatı, 86 numarada bulunmaktadır. Harekesiz olarak yazılan nüshada, manzum parçalar bile nesir şeklinde yazılmış yalnızca başlıklar biraz koyu renk ile yazılmıştır. Bu ayrıntı manzum kısmın başladığı bilgisini vermesi açısından önemli bir ayrıntıdır. Yazmanın baş kısmında nüshadan ayrı olan bir “Tarih-i vefât-i Osman sene 993 (1585)” (Ergin, 1989: 68) şeklindeki ibare yazmanın hangi yüzyılda yazıldığı hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. Adı geçen Beylerbeyi Osman Paşa, III. Murat zamanının sadrazamı olan Osman Paşa olduğu tahmin edilir. Bu tahmin bize eserin 16. yüzyıl ortalarında yazıldığı bilgisine ulaştırır. Giriş kısmında Dede Korkut‟un atasözleri ve nasihatlerinin yer aldığı Mukaddime ile başlar ve

(34)

19

1. Dirse Han Oğlu Buğaç Han Boyı 2. Salur Kazanun İvi Yağmalandığı Boyı 3. Kam Pürenün Oğlu Bamsı Beyrek Boyı 4. Kazan Oğlu Uruz Bigün Tutsak Oldığı Boy 5. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Boyı

6. Kañlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyı 7. Kazılık Koca Oğlu Yigenek Boyı 8. Basat Depegözi Öldürdiği Boy 9. Begil Oğlu Emren Boyı

10. Uşun Koca Oğlu Segrek Boyı

11. Salur Kazan Tutsak Olup Oğlu Uruz Çıkardığı Boy 12. İç Oğuza Taş Oğuz Âsi Olup Beyrek Öldigi Boy

adlı 12 hikâyelerden oluşur. “Dede Korkut Hikâyeleri”nin on üçüncüsünün bulunduğu ile ilgili; “Azerbaycanlı millîyetçilerin Berlin‟de çıkardıkları Açık Söz dergisi Ġlk teĢrin 1936 tarihli 3. sayısında, Bakû‟da çıkan Bakinskiy Raboçiy gazetesinin 4 Ağustos 1936 tarihli sayısından naklen, Profesör Bekir Çobanzade‟nin Leningard ġarkiyat Enstitüsü yazmaları arasında Dede Korkut‟un on üçüncü hikâyesinin bulunduğunu haber vermiĢti. Sonradan bu hikâyenin Azerbaycan‟da yayınlandığına dair sözlü haberler de gelmiĢtir. Fakat Dede Korkut Kitabı, milliyetçiliği ve Türk birliği duygusunu aĢılıyor diye 1950‟de Rusya‟da yasak kitap ilan edilmiĢ ve bu husustaki bütün yayınlar toplattırılmıĢ olduğu için on üçüncü hikâye hakkında baĢka bilgi elde edilememiĢ” (Ergin, 1989: 33) olsa da henüz yazılı bir metne ulaşılmadığı görülür.

Vatikan Nüshası, Dresden Nüshası‟na göre hikâye sayısı daha azdır. 20. yüzyılın ortalarında Vatikan‟da bulunmuş olan yazmanın adı ise “Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı”dır. “Oğuzname hikâyesi, Kazan Bey ve Diğerleri” demektir.

(35)

ġekil 3. Vatikan Nüshası

Bu nüsha, Vatikan Kütüphanesi, Türkçe kısımda 102 numarada bulunmaktadır. Vatikan Nüshası baştan sona kadar harekelidir. Dresden Nüshası gibi nesir halinde yazılmış manzum olarak başlayan kısımlarda ise satır aralıkları bırakılmıştır. Bu

(36)

21

nüshanın son iki sayfası yoktur ve bulunamamıştır. Dresden Nüshası‟na göre Vatikan Nüshası‟nın yazarı harekeleri yanlış yerlerde kullanmış bu da okuma yanlışlarına sebep olmuştur. Bu nüshanın yazarının kim olduğu hakkında Gökyay: “Seyyid Ahmed bin Seyyid Hasan Defteri, Kahire‟de yerleĢmiĢ muharrem 1000 (Kasım 1591). Kitap daha sonra Kahireli Elvan‟ın eline geçmiĢtir. Fakat bunun tarihi yoktur; 1204‟te (1615-16) kitabın sahibi tarafından Kudüs‟teki kardeĢi Mustafa Efendi‟ye gönderildiğini bildiren üçüncü bir kayıt” (Gökyay, 2006: 646-647) var olduğu bilgisini sunar.

Vatikan Nüshası, bir “Mukaddime” 1- Hikâyet-i Han Oğlu Buğaç Han 2- Hikâyet-i Bamsı Beryik Boz Atlu

3- Hikâyet-i Salur Kazanun Evi Yağmalandığıdur

4- Hikâyet-i Kazan Begün Oğlu Uruz Han Dutsak Olduğıdur 5- Hikâyet-i Kazılık Koca Oğlu Yegenek Beg

6- Hikâyet-i Taş Oğuz İç Oğuza Âsi Olup Beyrek Vefatı altı hikâyeden oluşur.

Berlin Yazması ise Berlin Krallık Kütüphanesi‟nde 203 numarada kayıtlıdır. Fakat araştırmacılar Berlin Yazması‟nın, Dresden Nüshası‟nın tamamen kopyası olduğu fikrindedirler.

(37)

Referanslar

Benzer Belgeler

Her ne kadar sufi şairi olmasa da bunun izlerini yeterince bulabileceğimiz Nizamiden başlayarak Nesimi, Fuzuli, Şah Kasım Envar, Dede Ömer Ruşeni, İbrahim

Çalışmada ilk olarak tanım kavramının tanımı belirlenmeye çalışılacak ve ardından tek dilli genel sözlükler için sözlük birimi tanımlama yöntemlerinden biri olarak kabul

Tanpınar’ın AER’de fiil zengini olan Türk dilinin fiil ve fiilimsi imkânlarını kullanarak uzun ve anlamca yoğun kelime grupları ördüğü, hemen hemen her cümlede

Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi Cilt 9 Sayı 22 Ağustos 2020 s.. (Adıvar,

Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi The Journal of International Turkish Language & Literature Research Cilt /Volume 9 Sayı /Issue 23

Selim İleri’nin Ölüm İlişkileri Adlı Romanında Trajik Bir Karakter: “Cemal” Dede Korkut Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 9/23, s.. Mehmet

Sosyal devlet anlayışını benimseyen Sabahattin Ali, öykülerinde var olan devlet ve sisteme karşı muhalif bir tavır sergilemekle iktidar odaklarının karşısında

İkinci bölümde ise Xi’an yazıtı adıyla da bilinen ve birkaç yıl önce bulunmuş Eski Türkçe-Çince iki dilli mezar taşının sahibi olan ve