• Sonuç bulunamadı

Yeni bir kurban:Cevdet Paşa

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeni bir kurban:Cevdet Paşa"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f

Yeni Bir Kurban :

/%

tJ

1

-4

m

5» V

C E V D E T P A Ş A

J I

C

evdet paşa çağdaş Türk nesrinin mimarlarından biri : Diiriist, aydınlık, te. kellüfsüz bir nesir... Yalnız Türk nesrinin mi? Bütün bir nesil — bütün bir millet diyecektim— düşüncenin kanunlarım «Miyar-ı Sedat» dan öğrendi. On doku­ zuncu asır, fetihleri, tecessüsleri, arayışları ile iki isimde zirvele- şir : Ahmet Midhat, Ahmet Cev­ det.

«Cevdet paşa'nm üslûbu, şark dünyasının dışına çıkmadan muayyen bir dil telakkisinin için­ den geçerek süzülmüştür» diyor Tanptnar : «Üslûbunda en kuv­ vetli tesir, eski müverrihlerimiz­ den gelir. Tabiî halde konuşma­ ya benzeyen ifade şekli onlartn- dır. Ben gerek devrinde ve gerek ondan çok sonra, Türkçeye bu kadar hakkıyle sahip başka bir iislûb tanımıyorum (Edebiyat Üze rine Makaleler, sı 216 - 217 - 218).

Medresenin bu son büyük temsilcisi Tarih-i Cevdet’in ifade selasetini Encümen-i Dâniş'in tel­ kinlerine bağlıyacak kadar mah- viyetkârdır :

«Bir vakitten beri Bâb-ı Âli’ce evrak-ı resmiye mliseccâ yazılmak miiltezem olmakla ek­ seriya kelâmın hakkı verilemez ve bazan lâyıkile maksat anlaşı­ lamazdı. Ketebe-i aklam çok def'a bir seci için asıl mânâyı fedâ ederlerdi. Bu cihetle tahri- rat-ı resmiye ekseriya belâgatten ârî olurdu. Reşit Paşa kelâmda belagati iltizam etti ve Bab-ı Âli­ nin kitabetini tarz-ı tersile dök­ tü. Binaenalâzalik Tarih-i Cev­ det’in dahi tarz-ı tersil üzere ve lisanımızda zebânzet olan ibarat ile yazılması iltizam olundu. T a­ rih yazma hususunda telakki

et-^

/

9

¿¿-'I

tiğim talimat şu idi : Elfaz-ı ga­ ribe istimalinden ve tekelliifat-ı münşiyaneden sarf-ı nazarla her­

kesin anlıyacağı tabirat ile yazıl­ mak.

İşte bunun üzerine Tarih-i Cevdet’in tahririne başladım ve tarik-i tersilde kaba Türkçe iba­ rat ile tahririni iltizam eyledim» (Tezakir, 15)

Yııkardaki parçayı eserine aynen nakleden Ebul'ulâ Mardin- de şöyle d e r: Cevdet Paşa «her­ kesi okur yazar bir hale getire­ bilmek için dilin sadeleştirilmesi lüzumuna kail olmuş, tumturak­ lı, secili yazıların yalnız takriz­ lerde kullanılmasına taraftar ola­ rak diğer yazıların açık Türkçe yazılmasını ve dilimizle eıı güç İlmî bahislerin bile yazılabilece­ ğini ileri sürerek bu vadide yaz­ dığı yazıları misâl olarak göster­ miştir.» (Ebul’ulâ Mardin, Mede­ nî Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, s : 36 - 37)

Filhakika Paşa, Kavaid-i Osmaniye ile türkçenin, Belâgat-ı Osmaniye ile Türk belâgatının ilk temel kitaplarını vermekle kal mamış tok, berrak, vakur üslû­ buyla edebiyatımıza düşünce nes. rinin en güzel örneklerini sun­ muştur.

Tarih-i Cevdet’in muhteva olarak değerine gelince... İsmail Habib'i dinleyelim :

«12 ciltlik Tarih-i Cevdet, yal­ nız azametli bir faaliyet abidesi, yalnız açık ifadesiyle nesir sade­ liğinde bir merhale, yalnız temas ettiği meseleler ve tetkik ettiği mevzular hakkında herkes için en muteber bir mehaz! değil... te­ ceddüdümüzün fikrî tarihinde ehemmiyetli bir mevki kazan­ mış bir eserdir.» (Edebi

Yenili-<C E 'iME İ L PYS1. İH v R 1. <Ç ğimiz. 1932, s. 28)

Tanptnar da sitayişlerinde da­ ha az cömert değil :

«Cevdet Paşa, Peçevi’ye, Âli’ye, Kâtip Çelebi'ye, hatta o

kadar lezzetli ve dikkatli olan Naima ile Şarih’ül Mennarzâde'- ye rağmen en büyük miiverri- himizdir.»

«1861’de açılan Encümen'i Dâniş, 1774’den 1826'ya, yani Kaynarca’dan Vak'a, i Hayriye’­ ye kadar geçen zaman için

Hammer’i tamamlayacak bir ta­ rih yazmak vazifesini ona ver­ mişti. Sonradan irâde-i seniyesi de çıkan bu karar, ona otuz se­ nelik bir çalışmanın yolunu aç­ mıştır.»

«İbn Haldun’un bu son şa­ kirdi. imparatorluğun tarihini â- deta müesseselerin tarihinde mü­

talâa eder, düşüncesini uyandı­ racak kadar derin bir perspek­ tifle cemiyetimizi garplılaşmağa götüren hadiselerin üzerinde du­ rur.»

Son yıllarda garip: bin mah­ lûk türedi Türkiyemizde. Tek sahife tarih okumadan milletin mazisini keşf, halini tasvir, is­ tikbâlini tanzim eden bir allâme tiirü... Hafızamızı kaybettik. Ha­ fızamızı, yani şuurumuzu...

Sabah Gazetesinin Cevdet Tarihi’ni eski harfleri bilmeyen bir neslin tetebbuuna sunması bizi çok sevindirdi. Gerçekten de vakıfâııe şerhler ve zengin bir lügatçe ile aydınlatılmış bir Tartih-i Cevdet Millî Kütüpha­ nemiz için baha biçilmez bir kazanç olurdu. Böyle bir teşeb­

büsün tek tehlikesi vardı: Cevdet'i tercümeye kalkışmak. Zira, arzet- tik: Belagat-) Osmaniye yazarı rastgelc bir tarihçi değildir. Na­

(2)

mık Kemal gibi bir üslup üsta­ dıdır. Biz o büyük sanatlardan yalnız «Vakayi-i Tarihiye» yi de­ ğil, dilimizi de öğrenmek zorun­ dayız. Bir' düşünceyi ifade ede­ cek çeşitli kelimeler arasında yalnız bir tanesi doğru, yalnız bir tanesi, güzel, yalnız bir tane­ si yerindedir. Üslûb demek bu tek kelimeyi keşfetmek demek­ tir. Büyük müelliflerin imtiyazı­ dır bu keşif, imtiyazı ve «sıfat-ı kâşife»si. Cevdet Paşa’yı tercü­ me edilmiş görünce büyük bir hayâl kırıklığına uğradık. Hele tercümenin, mübalatsız bir he- veskâr’a havale edilmiş olması çok üzdü bizi. Süleymaniye tah- rib edilmiş enkazından sefil bir gecekondu kurulmuş. Bir gazete böyle bir cinayetin mesuliyetini nasıl yüklenebilir? Faciayı teşhi­ re geçiyoruz :

«Besmele»yle başlayan ve dua ile biten ilk üçbııçuk sahifenin yalnız arapça kısımlarını anla­ yabildik. Bizimle beraber başka­ larını .da tahammül edilmez bir işkenceye tâbi tutmamak için tenkid'e »Mehazlar» bölümün­ den başlıyoruz.

Aslı : (Bin tarihlerine kadar şehnameci ve badehu vak’a nii- vis unvanıyla) her asırda ashab-ı maarifden biri zabt-ı vekâya me’mur buyurulagelmiş olma»- sıyla vakayi-i devleti aliyye bu astrlara dek müselsel ve muttasıl olarak mazbut-ı sahayif-i eyyam ve mahfuz-ı ezhan-ı enârn olup kalmıştır.

Sabah Tercümesine Aktarıl­ mışı: Bin tarihlerine kadar şeh­ nameci ve sonra vak'a nüvis a- diyle her yüzyılda eshab-ı maa­ rifden biri vakaları zabta me­ mur bııyıırula gelmiş olduğun­ dan Devlet i aliyye vak’aları bu yüzyıllara kadar birbirine bağlı ve devamlı olarak günlük tutulan sahifelerde unutulup kalmıştır.

Doğrusu: «Her devirde as-hab ı maarifden biri vak'aları zaptetmeğe memur buyurulagel­ miş olmasıyla devlet-i aliyye ve-

kayii, zamanımıza kadar arka arkaya ve aralıksız olarak sa­ hayif-i eyyâm'a kayıt edilmiş ve halkın zihninde hıfz edilmiştir.»

«Yüzyıl değil asır, yâni: de­ vir, çağ. Ba yüzyıllara kadar de­

ğil, zamanımıza kadar. Günlük

tutulan sahifelerde değil, günle­ rin sahifelerinde zaptedilmiş ya­ ni: günügününe kaydedilmiş,

Mahfuz-ı ezhan-ı enâm; unutu­ lup kalmış değil, «insanların zi­

hinlerinde saklanılmış» tır. Bir sonraki cümle. Aslı. (Koçi Bey Risalesi) Göriceli Koçi Bey nam zat-ı maarif simatın Sultan Murad-ı rabia takdim eylemiş olduğu la-

yihâlan cami bir risaledir. Aktarılmışı: (Koçi Bey Risa­ lesi) Göriceli Koçi Bey'in ma­

arif i teyen dördüncü Mıırad’a

sunduğu lâyihaları içinde topla­ yan bir risaledir.

Doğrusu; (Koçi Bey Risalesi) Göriceli Koçi Bey ismindeki münevver (maarif simat) zâtın IV Sultan Murad’a takdim ey­ lemiş olduğu lâyihaları toplayan bir risaledir. (Uyuyarak mı ya­ zıyorsunuz a sultanım? biraz dikkat buyursanıza Maarif-Simat olan IV. Murat mıdır? Koçi Bey mi? Maarif isteyen ne de­ mektir? Eskiden çok sık kulla­ nılan bu kelime, Maarif, Mari­ fetin cem'i, Marifet: bilgi, ilim,

üstadlık. Maarif-Sımat : Bilgili, aydın, hakim diye çevrilebilirdi).

Aslı: «Şanizade askerin peri­ şanlığı esbabını beyân... Akta­ rılmışı: «Şanizade askerin sebep­ lerini anlatma yolunda...» Doğ­

rusu: Şânizâde askerin perişan­ lığı sebeplerimi...

Kitabiyat faslı bu kadar. «Mukaddeme»ye geçelim:

Aslı: «Tarih-i Cevdet’in meb­ dei olan bin iki yüz seksen se­ kiz sene-i hicriyesi devlet-i ali- yece bir hadd-ı fasıl gibi olup andan sonra vukuatın rengi ta- gayyur etmiştir. Bir asrın vuku­ atı ise a'sar-ı sabıkanın icdâd ve

tehiyye ettiği ilel ve csbab-ı müteselsilenin netayic ve müseb- bebatı idügiindcn yazılacak va- kayı'ı-tarihiye ne makule esba­ bın asarı idügii bilinmek lâzım gel Lir.»

Aktarılmışı: «Cevdet Tarihi­ nin başlangıcı olan biııikiyüz seksensekiz hicri senesi devlet-i aliyyece kesinti yeri gibi olup ondan sonra olayların rengi de­ ğişmiştir.

Bir yüzyılın olayları ise eski yüzyılların öne alman ve boş bı­

rakılası sebepler birbirini kovalı-

yan neticeler ve sebeplerin da­ yanağı olacağından, yazılacak tarih olaylarının ne türlü sebep­ lerin eserleri olduğunu bilmek lâzımdır.»

Doğrusu: «Cevdet tarihinin başlangıcı olan binyüzseksense- kiz hicri yılı Osmanlı tarihinde bir nev’i sınır gibi olup, ondan sonra vukuatın rengi değişmiştir. Bir asrın vukuatı ise geçen asır­ ların geliştirdiği ve hazırladığı zincirleme illet (saik) ve

sebep-T '

(3)

lerin neticeleri ve eserleri oldu­ ğundan yazılacak tarihî vak’ala- rm ne türlü sebeplerin eserleri olduğunu bilmek lâzım gelir.»

a) Tarih-i Cevdet’in mebdei binikiyüzseksensekiz değil bin- yiizseksensekizdir. Bir zuhul ese­ ri olduğunu çevirenin bilmesi

gerekti.

b) «Devlet-i aliyyece kesin­ ti yeri gibi olup» ne demek? Hadd: sınır, ııç. Hadd-ı fasıl: İki bölgeyi veya alanı birbirinden ayıran sınır. Yazar: «1188 sene­ si Osmanlı tarihinde bir nevi sı­ nır (dönüm, noktasıdır» diyor.

«Bir yüzyılın olayları ise es­ ki yüzyılların öne alman ve boş bırakılan sebepler, birbirini ko­ valayan neticeler...» Bu yâvele- ri nerden çıkarıyorsunuz bay

«çevirmen»?

Birinci bölüme geçelim. İlk cümle:

Aslı: «llm-i tarih efrâd-ı naşı vekayi ve mesair-i maziyeye ve vükelâ ve havası hafaya ve serâir-i mukteziyeye muttali idiib hef'i amme-i âleme aid ve râci olduğundan amme-i eşhas mutâ- lasma mecbul ve beynelhavas makbul ve mergub bir fen-i ke- sirül menafidir.»

Aktarılmışı : «Tarih ilmi, herkese, vükelâ ve devlet adam­ larına geçmişteki gizli ve saklı olayları öğretip duyurmak ve bütün dünyaya ait menfaatlere dönük olarak, halkın okuyup değerlendireceği ve yönetici dev­ let adamlarınca da el üstünde tutulan menfaatleri çok, bir fen­ dir.»

Doğrusu: «Tarih ilmi halka (efrâd-ı nasa) mazinin vak’aları-nı ve eserlerini; devlet adamla­ rıyla münevverlere bilinmesi ge­ reken sırların içyüzünü öğreten bir İlimdir, Faydası bütün in­ sanlara ait olduğundan tarihten halk da hoşlanır seçkinler de...

Anlatmağa çalıştığımız şu : Türkçeden Türkçeye tercüme yapılamaz! Yukarıdaki cümleyi ele alalım.

«t!m-i tarih efrâd-ı, naşı ve­ kayi ve measir-i maziyeye...»

Bugünkü dil’de «efrâd-ı nas»- ın karşılığı yoktur. Efrâd-ı nâs

«halk» değildir. Halk mütecanis bir bütündür. «Vekayi»'in tiirk- çesi vekâyi’dir. Hem «hadisat»’ı hem «vukuat» T, hem «vekayi»'i, «olay»’la karşılamak tercüme değil ihanettir.

«Measir»le «eser» aynı şey mi?., «Vükela» ve «havas» vü­ kela ve havastır. «Efrad-ı nâs»' in zıddıdır. Cevdet Paşa cemi­ yeti ikiye ayırıyor:

1) Efrâd-ı nâs 2) Vükelâ ve havas

Efrâd-ı nâs : Geniş kalaba­ lık. Vükelâ ve havas : Güzideler, seçkinler (dlite). Fakat o devrin güzideleriyle zamanımızın seç­ kinleri birbirinden farklı. «Vü­ kelâ ve havas» mutlu azınlık değil, bürokrasi değil, intelicans- ya değil, belki bunların hepsi. «Efrâd-ı nâs»'in tarihten bekle­ diği: Vekâyi-i maziye’dir. Yâni tarih onun için bir hikâyeler sil­ silesidir. Vükelâ ve havas çoban­ dır. Mesuliyet yüklenmiştir. T a­ rihten İçtimaî sırların çözülme­ sini bekler. Yâni tarih herkese hitab eden bir ilim, ama her

idrâke seslenişi başka başka. «Hafaya»'nın türkçesi «gizli şeyler». «Serâir»’n türkçesi «giz­ il şeyler». Ama «hafaya» başka, «serair» başka, «sır» başka. «Hafi olmaya ki» «mâlum ola- k i...» manâsındadır. «Sır olma­ ya ki» denilmez. «Muhtefi»: Saklı.

«Mahfice başlayan giderek bî-riyâ içer» mısraında ki «mah­ fice» belki «gizilce» diye çevri­ lebilir. «Hafî»nin zıddı «celî» : Aşikâr, âyan.

«Amme-i âlem,: Herkes, bü­ tün dünya. Amme-i eşhâs: Halk,

eşhasın bütünü. Devam edelim.

Asin «Zira insan medeniyyiit ta(bı' olup ya'ni behaytm gibi münferiden yaşamayub mahal be mahal akt-i cem'iyyet ederek yekdiğere muavenet etmeğe muh­ taç olurlar.»

Aktarılmışı : «Zira insan uy­ gar yaşamayı ve hayat seviyesini yüksek tutmayı bilen, yalnız ba­ şına yaşamayıp toplulukla ilgile­ nen ve yer yer bir araya gele­ rek cemiyet kurmağa ve birbiri­ ne yardım etmeği isterler.»

Doğrusu : «Zira insanlar do­ ğuştan medeni olduklarından ya­ ni hayvanlar gibi tekbaşlarına yaşıyamadıklarından yer yer topluluklar vücuda getirerek bir­ birlerine yardım etmeğe muh­

taçtırlar.»

Görülüyor ki «zira insan uy­ gar yaşamayı ve hayat seviyesi­ ni yüksek tutmayı bilen» müter­ cimin hezeyanıdır. Cevdet Paşa da Aristo ve lbn Haldun gibi insanın doğuştan medenî yani «İçtimaî» olduğunu kabul edi­ yor. «Hayat seviyesini yüksek tutmak» ne demek? «Topluluk­ la ilgilenen» ne demek? «İnsan... isterler» ne biçim tiirkçe .

Aslı: «Ve bu cemiyyet-i be- şeriyyenin dcrecatı miitefavitesi olub ednâ derecesi hayme-nişm olan kabailin cemiyetidir ki...»

Aktarılmışı : «Bu insan cemi­ yetlerinin. derece derece yüksel­ miş ve geri kalmışları, hattâ ça­ dırda yaşayan kabileler vardır.»

Doğrusu : «Bu insan toplu­ luklarının birbirinden farklı

(4)

A N A D O L U K O K U S U

Sabah - akşam içlerinden geçerim :

Harem iskelesi’ nde —

Umutla, istekle, sabırla dolu

Bekleşip - duran, tozlu kamyonların.

İliklerine işleyen soğuğu,

Kavuran sıcağını harmanların

Teker teker, renklerinden seçerim.

Ben, küçümencik bir memur çocuğu,

Kahramanı, okunan romanların,

«Şoför mahalli» değildi ki yerim...

Değişmez alınlarmdaki yazı,

Eksilmez genizlerden toz kokusu-

Esnek düşlere salıncak kurulur

Uyku- uyku değil; tilki uykusu.

Alaturka cep saatleri durur,

«Mııavin»'e geçer en büyük nazı.

Sen, bir yanık Anadolu türküsü

Akça - pakça kadınlara vurujlur,

Tek kurşuna satın alırsın sazı...

Ne getirmişler ki —artık uyansa—

Umut'tan, istek’ten, sabırdan başka;

Ve yükleri ne olacak, kim bilir

Belli özlemlerle, kahırdan başka?

İnancına bir kurt girmiş kemirir,

Besmeleyle yollara bir dayansa.

«Maşallah» T mayalayıp tek aşka,

Ve artık her sefer güvenle gelir

Fâtih'in torunu, köhne Bizans’a...

G Ü L T E K İ N

S Â M A N O Ğ L U

çeleri olup en aşağı derecesi ça­

dırda oturan kabile topluluğu­ dur.»

Okuyucudan özür dileyerek devam edelim:

Aslı : «Hevayic-ıi zaruriye-i beşeriyeyi tedarik ile şecere-i hayatın semeresi; olan tenasül maksadına viisul bulurlar.»

Aktarılmışı : « Bunlar günlük

yiyecek, giyecek ve yakacakları bulurlar»

Doğrusu: »Bu topluluklar yaşamak için zarurî olan eşyayı tedarik ile nesillerini devam et­ tirirler.»

Tekrar ediyoruz. Namık K e­ mal tercüme edilemez! Cevdet Paşa tercüme edilemez! Belagat­

taki iktidarım dosta düşmana kabul ettiren, bir nesir üstadım musikisiz tedaîsiz, donuk kök­ süz bir ifadeyle konuştjurmak

ne büyük hadnaşinaslık. Hele Paşa’yı zaman zaman Ataç til- cikleri ile miyavlatmak, utan­ mazlığın tâ kendisi. Sabah G a­ zetesinden temennimiz «emanet­ leri ehline tevdi» etmesidir.

9

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir uzmanl ık alan olan adli tıpta yeterli uzman sayısına ulaşılan yer- lerde bu hizmetler pratisyen hekimlerin üzerinden al ınmalı, yeterli uzman say ısı olmayan yerlerde

The results of this study are as the following: 1.Customer perspectives: the satisfaction score of residents’ relatives for the nursing home had improved after implementing

專利分析 前五名得獎名單 名次 姓名 系所單位 級別 題目 1 林瑩真 藥學研究所 博二 糖尿病傷口癒合 小分子藥品、生技藥 品、材料(擇一以上分析) 2 侯建宏 醫學檢驗暨生

This paper introduces haptic functions added to our reported orthopedic surgical simulator for simulating the bone drilling process. These functions represent haptic responses when

The purpose of this study was to explore differences of nursing competency, professional socialization and job satisfaction among the new staff nurses who received the

Buna göre taraklı denizanalarının oral lobları (birini ağız diğerini boşaltım açıklığı olarak düşünebiliriz) içinde bulunan saç benzeri mikroskobik

Çalışmamızda; larenks kanserli vakaların normal ve patolojik doku örneklerindeki tüm genom ekspresyon değişimleri analiz edilerek, kanserli dokuda normal dokuya göre

Ayrıca bir çok çalışmada KRAS geninin yalnızca kodon 12 ya da kodon 12 ve 13 mutasyonları değerlendirilmiştir, çalışmamızda ise bazı olgularda