• Sonuç bulunamadı

Tiyatroya dönüş yapan Fikret Hakan kendini anlattı:Suratsız görünürüm ama duyguluyum

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tiyatroya dönüş yapan Fikret Hakan kendini anlattı:Suratsız görünürüm ama duyguluyum"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

t-YAŞAM

CUMHURİYET 5

GÖRDÜK KONUŞTUK

Yalcın Peksen

FİKRET HAKAN: Dört kere evlendikten sonra “ müzmin ve makul’’ bir bekâr olduğunu söylüyor. (Fotoğraf: Ender ERKEK)

Tiyatroyu dönüş yapan Fikret Hakan kendini anlattı:

Bizi

kırbaçlayarak

çalıştırdılar

neredeyse... O

zamanlar yılda

onbeş film

yapmayan star

ayakta

kalamazdı.

Bütün yıl gece

gündüz., bayram

seyran., film

çekimi...

Uyumaya bile

zamanımız

olmazdı.

Suratsız göriinürüm am a duyguluyum

Sinema oyuncusu olarak tanınan Fikret Hakan uzun bir aradan sonra ilk uğraşı olan tiyatroya dönüyor. “Fikret Hakan Tiyatrosu” 9 kasımda Ephraim Kishon’un yazdığı “ ..Ve Bir Saksağandı Jüli-

et” adlı oyunla perdelerini açacak. Sinemanın vurdulu-kırdılı film­

lerinin sert adamı Fikret Hakan bu oyunda ünlü İngiliz yazarı Sha-

kespeare rolünde. 49 yaşındaki oyuncu kırlaşmış sakallarını bu oyun

için uzatırken kendisiyle konuştuk.

—Sayın Fikret Hakan, galiba siz de bir ara modaya uyarak Bod­ rum’a kaçmıştınız. Neden kaçtınız ve neden şimdi geriye döndünüz?

Bodrum da imkânlar yeterli gelmedi. Çalışmak gerekiyor. Kızım Üniversitede okuyor. Son sınıfta... Bunlar için döndüm...

—Peki niye gitmiştiniz?

—Birçok nedeni var. Bir kere Türk sinemasına seks filmleri gir­ mişti. Bir tıkanma olduğunu görmüştüm. Eski tutkum tiyatro ise terör vs. yüzünden çıkmaza girmişti. Halk evinden çıkamaz duru­ ma gelmişti. Bu sırada bir araba kazası geçirdim, komada kaldım. Hayatımdan umut kesildi. Fakat öbür tarafa kabul edilmediğim an­ laşıldı sonra. Sağ gözümdeki sinir kaslarının geçici felci yüzünden çalışmam engellendi. Birkaç yıl mecburi tatil gerekiyordu yani..

O la y la r sürükledi —Vani temelli gitmemiştiniz.

—Hayır böyle bir düşüncem yoktu. Olaylar sürükledi...

—Fikret Bey, herkes Bodrum'a kaçıyordu bir zamanlar. Hâlâ gi­ denler var. Neydi Bodrum olayı?

—Bugünkü değil ama o günkü Bodrum... Altmış dokuzdan beri giderim. Ama yetmiş beş - seksen arası Bodrum’u... çok şirin... gü­ zel.. insanları yumuşak... bağnaz değiller... eğlenceyi seviyorlar... Saat mefhumu olmadan yaşıyorsunuz. Saat altıda kalkmak, yedi­ de sette olmak mecburiyeti yok...

Acıklı filmlerde

bile ağlarım.

Eskiden biraz

sabırsızdım

diyelim. Ataktım

yani.. Şimdi

sabırlı oldum.

Yıllar insanı

törpülüyor. Yapı

olarak katı biri

değilim.

—Orada da saat altıda yatmak, yedide Veli'nin Barı'nda olmak mecburiyeti var ama...

—Öyle biraz. Tatlı bir havailik işte... Balık ve rakı ile gayet ke­ yifli bir yaşam...

—İçki ile aranız iyi o halde...

—Çok iyidir. Hele o dönemde çok iyiydi. Gereğinden fazla... Za­ ten herkes içiyor... Yedide değilse bile on birde başlıyordu. Akşa­ ma kadar depo ful. Hadi gece ayıp olmasın diye yine içki...

—Sadece ayıp olmasın diye mi içiyordunuz?

—Sevdiğim bir şey ama, aman aman aramam. Mesela dün ak­ şam bir kadeh bile içemedim, evvelki akşam hiç içmedim. Meyha­ ne döküntüsü, alkolik aktör en nefret ettiğim şey. Rahmetli ahileri­ mi çok sırtımda taşımışımdır, o yüzden... Beni derbeder, serseri sa­ nırlar. Halbuki değilim, zaten sinema oyuncusu için mümkün de­ ğildir. Müthiş disiplin vardır sinemada..

K ırb açla ça lıştık

—Bizim sinemamızda mı?

—Size bir şey söyleyeyim; bizi kırbaçlayarak çalıştırdılar neredey­ se. O zamanlar yılda onbeş Film yapmayan star ayakta kalamazdı. Bütün yıl., gece gündüz.. Bayram, seyran... film çekimi., tiyatro­ dan da bu yüzden koptum. Değil tiyatroya, uyumaya bile zamanı­ mız olmazdı.. Oyuncu olmak veya kalmak kolay değildi.

—Ama galiba bu hızlı çalışma Yeşilçam sinemasını doğru bir yo­ la sokmadı.

—Yeşilçam’ı biz kurduk sayılır. Kendi yanlışlarımızı bula bula doğruyu bulmaya çalıştık. Dış dünyadan habersiz... Yani, Ameri­ ka’yı kendi başına pusulasız keşfetmeye çalıştık.

—Sonunda bu işin pusulasız olmayacağı anlaşıldı herhalde.

—Yeşilçam Türkiye’deki sinema tacirliğinin, yani işletmecilerin

varlığı içinde ne kadar olabilecekse o kadar oldu. Hangi iş dalı Batı ölçülerinde özgün ve gelişmiştir?. Sinema da toplumdan soyutla­ namaz. Bir de sinemada sansür vardı. Bu da bir engel...

H em m em n u n , h em p işm a n

—Kaç yıldır bu işlerle uğraşıyorsunuz Fikret Bey?

—Otuz üç yıl.

—Otuz üç yıl sonra bugün ulaştığınız yerden ve yaptığınız işler­ den memnun musunuz?

—Hem memnunum, hem pişmanım. Pişmanlığımın bir tek özel odak noktası var. Bunca yıl emek verdiğim adamdan gerekli yapıt­ ları çıkaramamak sancısı... Ben bu adama niye bu kadar emek ver­ dim ki?..

—Kimden söz ediyorsunuz, anlayamadım?.

—Benden. Kendime emek verdim. Otuz üç yıl., ama sinema ver­ medi bu fırsatı.

—Para açısından mı, yoksa yaptığınız filmler açısından mı?

—Yaptığım filmler ortada... İyi filmlerim de var, kötüleri de... Ama yılda on beş filmle bu iyi filmleri çıkarmak da başarı değil mi? Sonra ben reklam kampanyalarına girmekten nefret etmişimdir. Ucuz gelmiştir bana.. Bir fırsat rantını haksız yere kullanmak gibi gelmiştir.

—Anlıyorum. Para durumları nasıldı? Yani iyi para kazandınız mı?

—Benim bir özelliğim oldu. Ben star görünüp star olmayan bi­ riydim. Bir örnek vereyim. Rahmetli (Ayhan İşık) seksen alırken ben yirmi beş alırdım. Kazandım ama diğer meslekdaşlarımm gelir seviyesi olmadı. Ama kazandım.. Üst düzeyde para kazandım.. Tabii bir emekçiye göre üst düzeyde...

—Zengin bir insanın yaşamı yani...

—Zengin değil, rahat bir hayat. Yılda bir Avrupa.. İstediğim el­ biseyi giyme, istediğim yemeği yeme, yani kendime göre tüm zevk­ lerimi tatmin ettim ama aşırı zevklerim olmadığı için..

M üzm in ve m ak u l b ek âr

Bu arada şunu sorayım. Kadınlarla aranız nasıldı? Sanırım epey evlendiniz, ayrıldınız. Üç kere mi?

—Dört kere.. Şimdi bekârım. Onbir yıldır bekârım.

—Sonunda bekârlığın sultanlık olduğuna mı inandınız siz de?

—Hayır, bu müesseseye saygım var hâlâ. Ama dört kere evlen­ dikten sonra artık müzmin ve makul bir bekâr olmaya karar ver­ dim. Evlilik konusunda konuşmak zor. Soyadımı taşıyan kişiler hak­ kında saygısızlık etmek istemem. Ama bu müesseseye... yani evlili­ ğe inanmakla beraber, gelişmiş bir burjuvanın katlanmak zorunda olduğu beraberlik bana çalışmaz. Onların bozamadığı evlilik bana çalışmaz.

—Yani “ ben işi yürütemiyorsam bozarım” diyorsunuz. —Farklı yapılar yüzünden beraberlikler yürümedi diyelim..

Y u m uşak - sert

Fikret Bey, sinemada hep sert erkek rollerinde oynardınız. Be­ nim gördüğüm tiyatro oyunlarınızda da. Aslında sert bir insan mı­ sınız?

—Dıştan bakıldığı zaman suratsız bir insan görünüyorsam da ge­ reksiz yere duygulu bir insanım. Acıklı filmlerde bile ağlarım. Es­ kiden biraz sabırsızdım diyelim. Ataktım yani.. Şimdi sabırlı oldum, yıllar insanı törpülüyor. Yapı olarak katı biri değilim. Huyuma gi­ dilirse yani..

—Y'a gidilmezse?..

—Şimdi artık bezginlik dönemine girdiğim için boş veriyorum. Eskiden çıldırıyordum. Şimdi o insanı yokmuş farzediyorum. “Yok­

sun” diyorum.

—Filmlerinizde kadın döven erkek rollerine de çıktınız. Gerçek yaşamınızda da buna benzer şeyler anlatıldı. Var mı böyle bir hu­ yunuz, kadın döver misiniz?

—Yok böyle bir şey. Bir olaya adım karıştı. Adım “ kadın döve­

re” çıktı. Onun dışında ne bir kadına., hatta çocuğuma bile bir to­

kat atamam. Filmlerde de bu olaya ilk ben karşı çıktım, o zaman Yeşilçam’ın kuralları vardı. “Jön dayak yemez” falan. Ben bu olayı kaldırdım. İlk dayak yiyen, ilk hırpalanan jöndüm. “Senin film ha­

yatın bitti” dediler bana. Ama o tezgâha da inanmadım.

S h a k esp ea r e r o lü n d e

—Fikret Bey biraz son oyununuza gelelim. “ Ve Bir Saksağandı

Jüliet” te galiba Romeo-Jüliet olayının devamı anlatılıyor.” —Evet, olay çok güzel. Romeo-Jüliet ölmeseydi, otuz yıl sonra ne hale gelirlerdi, bu hicvediliyor.

—Ne hale geliyorlar?

—O aşk gidiyor tabii. İki tane acıklı insan. Otuz yıl sonra bir ev­ lilik ne hale geliyorsa..

—Siz hangi roldesiniz? Romeo mu?

—Hayır Shakespeare.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

baktığımızda, çoğunun gezegen benzeri uydulara sahip olduğunu görüyoruz. Bu uydulara ‘gezegen benzeri’ denilmesinin sebebi, sahip oldukları manyetik alan ve

tuşuyordu, Atatürk ün ikin ci kurtuluş savaşı diye ad kandırıldığı yeni bir savaş olanca hızı ile devam edi­ yordu.. Yücel bu savaşın cephe kumandanı

忘記服藥請儘快服用,若已接近下次服藥時間,只要服用下次的藥,不可一 次服兩次藥量。 3.此藥建議於飯前至少半小時或飯後 2

Öğrencilerin görüşlerine daha yakından bakıldığında ise, sanat aktivitelerinin öğrencilere katkısı altı kod altında çözümlenmiştir. Bunlar; 1) Sanat yoluyla

Under the hematoxylin and eosin stain, balloon cell nevus can be undistinguishable from a clear cell FP, but the nuclei of balloon cell nevus are more centrally located and more

Sonuç: Alt oblik miyektomi cerrahisi uygulanan gözlerde geçici bir süre subfoveal koroid kalınlığı artışı olduğu tespit

Yöntem: Marmara Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’ne 01.06.2005-31.12.2006 tarihleri arasında başvuran olguların kayıtları geriye dönük olarak tarandı, olguların

Bizim Balkan harbinde îşkodra’nın oynadığı rol ve gördüğü günlere de bir cilt tahsis eden ve bn defa Çin ve İspanya harplerine dair eserler vermiş