• Sonuç bulunamadı

Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta: Kilikya arkeolojik rehber

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta: Kilikya arkeolojik rehber"

Copied!
336
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

Kilikya

arkeolojik rehber

(2)

ISBN: 978-9944-483-60-5

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

K. Serdar Girginer - S. Haluk Uygur Editör Gürkan Ergin Tasarım Sinan Turan Ofset Hazırlık Homer Kitabevi Baskı ve Cilt

Altan Basım San ve Tic. Ltd.

100. Yıl Mah. Matbacılar Sitesi No: 222/A, Bağcılar/İstanbul Sertifika No.: 11968

1. Basım

Mayıs, 2014, İstanbul

© Homer Kitabevi ve Yayıncılık Ltd. Şti. Sertifika No: 16972

Tüm metin ve fotoğrafların yayım hakkı saklıdır.

Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında metin ve görsel malzeme yazarların ya da yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Homer Kitabevi ve Yayıncılık Ltd. Şti. Yeni Çarşı Caddesi, No: 12/A, Galatasaray 34433, Beyoğlu/İstanbul

Tel: (0212) 249 59 02 - 292 42 79 Faks: (0212) 251 39 62

e-mail: homer@homerbooks.com wwww.homerbooks.com

(3)
(4)

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

Giriş . . . 11

Kilikya Niye Önemlidir? . . . 12

Tepebağ Höyüğün Kilikya’daki Önemi . . . 13

Orman Cenneti . . . 15

Fauna . . . 16

İklim ve Yaylalar . . . 17

Metalürji . . . 18

Bölgenin Can Damarları: Doğal Geçitler . . . 22

Deniz ve Nehir Ulaşımı . . . . 23

Antik Çağ Endüstrisi . . . 25

İlaç Hammaddesi, Antik Dönemlerde Eczacılık ve Kozmetik . . . 27

Şifalı Sular . . . 29

Bölgenin Gelecek Yıllardaki Önemli Turizm Dinamiği: Sağlık Turizmi . . . . 30

Kilikya Neresidir? . . . . 40

MÖ 2. Binyılda Kizzuwatna ve Demir Çağında Que ile Hilakku . . . 47

Dağlık Kilikya’da Arkeolojik ve Doğal Varlıklarımız . . 55

1. Rota: Mersin Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar ve Yakın Çevresi . . . 55

Anemurion (Anemurium) . . . 57

Bozyazı . . . 60

Aydıncık . . . 63

Gülnar (Ain Bazar/Anaypazarı) . . . 67

(5)

İçindekiler

Ovalık Kilikya’da Arkeolojik ve Doğal Varlıklarımız . 129

3. Rota: Mersin, Tarsus ve Yenice . . . 129

Mersin . . . . 131

Tarsus . . . 137

Yenice . . . 154

4. Rota: Adana ve Yakın Çevresi . . . 157

a. Adana Kent Merkezi . . . 160

b. Hitit Dağ Yolu (Adana-İmamoğlu, Kozan, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli, Kayseri-Develi) . . . 198

c. Adana Karaisalı, Pozantı (Podantos) ve Aladağ (Karsantı) . . . 237

d. Adana Karataş ve Yumurtalık . . . 250

e. Doğu Kilikya (Adana ve Osmaniye) . . . 263

Hititlerin Kayıp Kutsal Kenti Lawazantiya’nın İzinde… 269

2. Rota: Mersin Taşucu, Silifke, Erdemli ve Yakın Çevresi . . . 71

Taşucu . . . 73

Silifke . . . 81

Seçilmiş Kaynakça . . . 313

Kim Kimdir? . . . 328

(6)
(7)

7

Erdoğan Fikret GİRGİNER’in Anısına...

(15.03.1937-15.03.2009)

Önsöz

2005 yılında yazımı biten ve iki sene sonra yine Homer Kitabevi tarafından basılabilen, değerli Hocamız Prof. Dr. Ahmet Ünal ile birlikte kaleme alınan Kilikya-Çukurova kitabı, halen bölgeyi araş-tırmak ve öğrenmek isteyenler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. İşte bu kitabın bizlere kazandırdığı tecrübe ve bilgi birikiminden bu yeni yayın hazırlanmıştır. Bahsedilen kitabın basımın-dan sonra yaklaşık 6 yıllık bir süreçte bölgede bir takım yeni verilerin de ortaya çıktığını belirtmek gerekmektedir. Bunlar içinde en önemlilerinden birisi 2007 yılında Bakanlar Kurulu Kararı’yla baş-lanan Tatarlı Höyük kazısından elde edilen bilgi-lerdir.

Bu kitabı yazmak istememizdeki en önemli nedenler arasında, hem Türkçe hem de İngilizce nüshasının rahat taşınabilmesi ve her kesimden okuyucuya hitap etmesi sayılabilir. Bu yeni kitabın biraz daha basite indirgenmiş bilgileri içermesi ve bir nevi Turist rehberi olması düşünülmüştür.

Diğer taraftan bu yayının diğer yazarı olan sev-gili ve değerli dostumuz Dr. S. Haluk Uygur da yıllardan beridir bölgemizin her tarafını karış karış gezmiş ve zaten profesyonel fotoğrafçı da olduğu

Önsöz

(8)

8

için çok güzel görüntüler almış ve bu deneyim ile bilgilerini çok sayıdaki kitabında ve çeşitli gazete-lerdeki köşesinde okuyucuları ile paylaşmıştır.

İşte bu deneyim ve işbirliği sonucunda rahatlık-la taşınabilecek, iki dilde basırahatlık-lacak, her kesimden insanımız tarafından kolaylıkla algılanabilecek dil-de ve özet bilgilerdil-den oluşacak bir kitap yazma fik-ri oluşmuştur. Bu kitapla bölgedeki yeni gelişme-lerin de anlatılacağı bir nevi gezi-güzergâh rehberi mantığıyla ve güzel görüntülerle Kilikya bölgesinin hem arkeolojik kültür mirası, hem de doğal gü-zelliklerinin tanıtılması amacı güdülmüştür. Bu ki-tapta Kilikya’nın en batısından başlanarak doğuya doğru bir takım gezi güzergâh önerileri de oluştu-rulmuştur. Özellikle bu yayından Turizm camiası-nın da yararlanması beklentilerden birisidir.

Bu şekildeki bir çalışmayı yıllar önce isteyen Adana İl Kültür ve Turizm eski Müdürü Osman

Arık, daha sonra bu çalışmayı hayata geçirme-mize yardımcı olan Betül Avunç, Ayşen Boylu ve

Sinan Turan’a teşekkür ederiz.

Yıllardan beri çalışmalarımızla yakından ilgilenen ve her türlü desteği esirgemeden sunan Çukurova Üniversitesi’nden Rektörlerimiz, Dekanlarımız ve Hocalarımız; Prof. Dr. Alper Akınoğlu, Prof. Dr.

Mustafa Kibar, Prof. Dr. Vedat Peştemalci, Prof. Dr. Sadullah Sakallıoğlu’na minnet duygularımızla te-şekkür ediyoruz.

Bölgenin tanıtımı ve yaşadığımız kent Ada-na’nın marka değeri kazanması konusundaki ça-lışmalarıyla, bize her zaman yardımcı olan “yol ar-kadaşlarımız” Doç. Dr. M. Cihan Yavuz ve Y. Şehir

Plancısı Tevfik Yıldırım’a teşekkür ederiz.

Kitabın İngilizce tercümesini hazırlayan Çukurova Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü,

(9)

9

Prehistorya Anabilim Dalı’ndan Öğr. Gör. Dr.

Christopher Medwin Edens ve Dr. Bakiye

Yükmen-Edens’a bu değerli katkılarından dolayı sonsuz te-şekkürlerimizi sunuyoruz.

Son olarak bu yayının hazırlanması esnasında her türlü yardım ve desteğini gördüğümüz Arş. Gör.

Özlem Oyman-Girginer, haritaları hazırlayan Arş.

Gör. İlkay Aklan ve öğrencilerimiz Ebru İncaman,

Seda Kara ile M. Furkan Tufan’a teşekkür ederiz.

Y. Doç. Dr. K. Serdar Girginer Adana, Mart 2013 sergir@çukurova.edu.tr kserdar.girginer@gmail.com Dr. S. Haluk Uygur Adana, Mart 2013 halukuygur56@gmail.com Önsöz

(10)
(11)

Giriş

Kilikya’nın fiziki haritası

(12)

12

Dağlık ve engebeli olan kısımları da mevcuttur. Ancak hâkim olan arazi yapısı düz olduğu için Çukurova olarak isimlenmiştir ve burası irili ufaklı bir takım ovalardan oluşur. İşte Çukurova’yı oluş-turan bu ovaların uzunluğu kuzeyden güneye 80, batıdan doğuya 160 kilometredir ve oldukça geniş-tir. Bölge Prof. Dr. Ahmet Ünal’ın da belirttiği gibi, eski dünyanın “Avrupa’sı” olan Mezopotamya’ya Orta Anadolu’dan daha yakındı ve bu konumuyla eski Kizzuwatna ve Kilikya krallıklarına yüzyıllar boyu ev sahipliği yapmıştır.

Kara, deniz ve ırmaklar üzerinden sağladığı ula-şım, Anadolu ve Mezopotamya ile Doğu Akdeniz arasındaki köprü konumu, tarıma elverişli geniş toprakları ile uygarlık tarihi açısından çok önemli

Kilikya Niye Önemlidir?

M

odern coğrafyada, idari

sistemde, tarihte ve

hatta günümüzde Çukurova

olarak da bilinen Adana ve

çevresi, günümüz Mersin,

Adana, Osmaniye ve kısmen

de Hatay (Antakya) illerini

kapsar. İsminin ifade ettiğinin

aksine bu toprakların tümü

düz, yani ovalık değildir.

Çukurova’dan bir görüntü

(13)

13

bir bölge olan Çukurova’nın verimliliği dillere des-tan olmuştur. Ayrıca akarsularının bolluğu, tabii kaynaklarının zenginliği, ılıman iklimi ve her yön-den korunaklı kapalı bir havza olma gibi kendine has özelliklerinden dolayı İlk Çağ’lardan itibaren içinde insanları barındıragelmiştir. Mezopotamya dünyası ile Orta Anadolu ve Ege bölgesi arasında bir köprü olmakla kalmamış, kendine özgü kültür-ler yaratmıştır. Bunları en başta Hatti olmak üzere başka bölgelere taşımış, bağımsız devletler kurmuş, dilini en eski devirlerden beri yazıya geçirmiş; din, edebiyat, tıp, eczacılık, felsefe, büyücülük ve falcılık konularında büyük gelişmelerin ve icatların yapıldı-ğı, eski dünyanın nadir bölgelerinden biri olmuştur.

Tepebağ Höyüğün Kilikya’daki Önemi

Dünya tarihinde daha MÖ 1550 yılında bir kent olarak Adaniya (Adana), Tarše (Tarsus) ve Aleppo (Halep) isimleriyle tarih sahnesine çıkan ve tarih boyunca 3500 seneden beri adı hiç değişmeyen çok az sayıda kent vardır. Adana ve Tarsus ile kı-yaslandığında Ankara, İzmir, İstanbul, Efes, Atina, Roma, Tokyo, Washington gibi çoğu büyük impa-ratorluklara başkentlik yapmış metropoller, en az

Ayrıca akarsularının bolluğu, tabii

kaynaklarının zenginliği, ılıman

iklimi ve her yönden korunaklı

kapalı bir havza olma gibi kendine

has özelliklerinden dolayı İlk

Çağ’lardan itibaren içinde insanları

barındıragelmiştir.

(14)

14

1000 sene daha geç kurulmuş kentlerdir. Kaldı ki, Adana ve Tarsus kentlerinin MÖ 1550 senesinde yazılı tarihi belgeler başlamadan çok daha önce-leri, en azından günümüzden 5000 sene önce bir kent olarak mevcut olduğunu kanıtlayan arkeolo-jik ipuçları da vardır. Bu yerleşimlerden Tarsus-Gözlükule kazıları antik Tarsus’un sırlarına bir ölçüde ışık tutmasına karşın, durum ne yazık ki Adana için böyle değildir. Bu kentin tarihi ile ilgili arkeolojik izler, Adana kentinin içindeki Tepebağ Höyük’te saklıdır. Bürokratik işlemler ve yakla-şımlar, Tepebağ Höyük’te kazıların başlamasını çok uzun yıllar engellemiştir ve bu durum ne yazık ki çok üzücüdür. İleride burada ve Kizzuwatna’nın diğer höyükleri ile yerleşim alanlarında sistema-tik kazılar yapıldığında, Adana kentinin daha eski izleri, sırları ve yazılı kaynakları kesinlikle ortaya çıkacaktır.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(15)

15

Orman Cenneti

Kilikya’nın zengin ormanları gemi yapımcılığında kullanılan kereste gereksinimini sağlayan önemli kaynaklardan biriydi. Kilikya ormanlarından elde edilen kereste çok dayanıklı ve kullanıma elveriş-liydi. Bundan dolayı tüm Hellenistik devir boyunca Mısır’a ihraç ediliyordu. Antik kaynaklar, Toros ve Nur Dağları’ndan kesilerek Ceyhan Irmağı’na atı-lan ve oradan da Yumurtalık yakınlarında denize ulaşan kereste taşımacılığından söz ederler. Ayrıca çok sayıda kereste Korakesion'dan (Alanya) da ihraç ediliyordu. Göksu Irmağı havzasında kesi-len keresteler de yine ırmağa atılıyor ve kolayca Silifke’ye kadar taşınabiliyordu.

Bu kentin tarihi ile ilgili arkeolojik

izler, Adana kentinin içindeki Tepebağ

Höyük’te saklıdır.

Giriş

(16)

16

Fauna

Kilikya ehli ve yabani hayvanlar açısından da çok zengindi. Hititler kuş falcılarını, Kilikya’daki kuşla-rın uçuşlakuşla-rını veya toy kuşunda (HURRI) olduğu gibi iç organlarını inceleyip kehanette bulunmak üzere buralara kadar gönderirlerdi. Ama Prof. Dr. Ahmet Ünal’a göre bu kuş tıpkı bir koyun gibi ke-silip iç organlarına bakıldığında iç organları açıkça görülebilmektedir. Yapılan gözlemlere göre toy ku-şunun büyüklüğü kazın dört misli olabilmektedir. Sayısız delta, bataklık, sazlık ve ormanla kaplı böl-ge ornitolojik açıdan büyük bir çeşitliliğe sahiptir. Buna bir de bölgenin göçmen kuşların güzergâhı üzerinde bulunması eklendiğinde, bölge gerçekten bir kuş cennetiydi.

Buna bir de bölgenin göçmen kuşların

güzergâhı üzerinde bulunması

eklendiğinde, bölge gerçekten bir kuş

cennetiydi.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(17)

17

Ormanları, akarsuları, gölleri ve denizleri bol Kilikya’da yaban hayvanlarının çeşidi çok fazlay-dı ve bundan dolayı avcılık ve balıkçılık önemli bir yer tutuyordu. Geyik, yaban keçisi, yaban do-muzu, yaban eşeği, ayı, kurt, tilki, çakal, arslan, kaplan, vaşak, sırtlan, sincap, tavşan, keklik, ör-dek, toy, bıldırcın, güvercin, yaban kazı, çulluk en başta gelen yaban hayvanları arasındaydı. Bugün olduğu gibi doğanla avlanma eskiden de vardı. Bu hayvanlardan pek çoğunun eti yeniyordu, ama di-ğerlerinin derileri endüstride kullanılması bakımın-dan önemliydi. Göksu, Tarsus, Seyhan ve Ceyhan deltaları eskiden daha da çok balık türü ve kuş barındırıyordu.

İklim ve Yaylalar

Bereketliliği ve elverişli stratejik konumuna karşın Çukurova’nın iklim koşullarının, özellikle sıcak ve aşırı nemli yaz aylarının insan sağlığına yararlı ol-duğu ne yazık ki söylenemez. Kilikya’yı gezip gör-müş olan hemen tüm gezginler hem iklimin aşırı derecede sağlıksızlığı hem de sıtmalı olduğu

ko-Giriş

(18)

18

nusunda hemfikirdirler. Ama bu sadece ovalık kı-sımda böyledir. Yüksek Toros Dağları’nın içleri ve etekleri, gerek eskiçağlarda gerekse günümüzde Çukurova’nın bir parçasını oluşturuyordu. Boğucu sıcaklar başladığında Pozantı, Çamardı, Çamlıyayla (Namrun), Horzum, Gözne, Fındıkpınarı, Mihrican, Ayvagediği, Soğucak, Kızılbağ, Sorgun, Güzeloluk, Kırobası, Kozlar, Gökbelen gibi yaylalara çıkma alışkanlığının, eskiçağlarda da var olduğunu ka-nıtlayan ipuçları vardır. Bu yaylalarda tıpkı Orta Anadolu’da olduğu gibi kara iklimi hâkimdir ve kar yağışları yoğundur.

Metalürji

Çukurova demir, bakır, kurşun, gümüş ve altın madenleri açısından zengin bir bölgedir. MÖ 23. yüzyılda Akad kralı Sargon’un daha o zamanlar Anadolu’da var olan Akadlı tüccarları korumak amacıyla bu ülkeye yaptığı efsanevi askeri

se-Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(19)

19

ferlerde “Gümüş Dağı” olarak geçen dağ ile III. Salmanassar’ın MÖ 837’de Tabal’a yaptığı askeri sefer dolayısıyla “Alabastar Dağı Mulu” ile birlikte bahsettiği Tunni Dağı’nın, zengin gümüş madeni yataklarıyla üne kavuşan Bolkar Dağı veya Aladağ ile aynı olduğu da belirtilmiştir. Bolkar Dağları’nda kurşun ve gümüş yataklarından hâlâ maden elde edilmektedir.

Kilikya, Amik ve İslahiye bölgelerindeki arke-ometalürjik çalışmalar esnasında Yümüktepe’nin en eski metal buluntuları olan ve XVI. tabakasına (yaklaşık MÖ 4930) tarihlenen 7 iğne ve 2 baltanın

Bu yaylalarda tıpkı Orta Anadolu’da

olduğu gibi kara iklimi hâkimdir ve

kar yağışları yoğundur.

Giriş

(20)

20

kimyasal ve metalürjik in-celemeleri gerçekleşmiştir. Bu çalışmaların sonucunda izabe ve döküm teknikleri-nin MÖ V. biteknikleri-nin başlarında Kilikya bölgesinde uygu-landığı belgelenmiştir. Söz konusu metal eserler aynı zamanda Anadolu’nun bilinen en eski eritme ve döküm uygulamalarıdır.

Kilikya, Amik ve İslâhiye üçgenine en yakın cev-her kaynakları Amanos, Bolkar ve Aladağlar’dır. Ancak deniz yoluyla Kıbrıs ve Pazarcık/Gaziantep üzerinden Doğu Anadolu maden kaynaklarına da erişmek mümkündür. Yüzey araştırmalarına göre, Amanos Dağları özellikle bakır kaynakla-rı açısından zengindir. Hassa’nın Söğüt, Güvenç, Domuzdamı ve Karacaören bölgeleri, İskenderun yakınında Akarca ve Antakya yakınında Kisecik bilinen kaynaklardır. Bunlardan sadece Kisecik’te eski pirit ve bakır işletmelerinin izleri mevcuttur. Arsenopirit ise bölgenin arsenli bakır üretiminin kaynağı olabilir.

Tarsus’un Namrun Yaylası’nda Kızılca, Sarıkavak, Nergizlik ve Salısıhır Hasan Çiftliği’nde kalkopirit, bornit ve kovalit türü küçük bakır cev-herleşmesinin olduğu belirtilmiştir. Bu alanlarda eski işletmelerin varlığı hakkında ise bilgiye sahip

Kilikya bölgesinin

maden zenginliği

Hititçe metinlere de

yansımıştır.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(21)

21

değiliz. Bunun dışında Aladağlar ve Çamardı’nın Bereketli Maden Bölgesi’nde özellikle simli kur-şun, çinko ve antimon rezervleri tespit edilmiştir.

Kilikya bölgesinin maden zenginliği Hititçe me-tinlere de yansımıştır. Metinlerde demirin yanı sıra gümüş, kalay ve bakır madenlerinden de bahse-dilmektedir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, Kizzuwatna bölgesinde de demirin bolca mevcut olduğunu göstermiştir. Demir madeni yataklarının pek çoğu Toros Dağları’nın içindedir. Bunlar arasında Bizans ve Osmanlılar zamanında işletilen Rodandos/ Rhodenton (Yahyalı Faraşa=Çamlıca), Ermenek (Karamanlar Devrinde), Ceyhan (Saros) Irmağı’nın orta kesimindeki Koromozo (Gürümze) ve Haçin (Badimon-Saimbeyli) sayılabilir. Ayrıca demir ma-deni Bahçe, Feke ve Osmaniye’de de mevcuttur. Bunlardan Mansurlu ile Yahyalı arasındaki demir cevherleri, günümüzde İskenderun Demir Çelik Fabrikası’na taşınmaktadır.

Giriş

(22)

22

Bölgenin Can Damarları: Doğal Geçitler

Kilikya’da Nur Dağları (Amanoslar), Misis’in hemen arkasındaki Kızılgeçit aracılığıyla ova boyunca Halep’e doğru giden doğu-ba-tı yoluna geçit verir. Aynı zamanda Hatay ve Kuzey Suriye ile olan ulaşımı kısaltarak ko-laylaştırır.

Çukurova; Gülek Boğazı (Pylai Kilikias, Κιλιχιας Πύλαι), Toroslar’ın içindeki Geyik Dağları’na ka-dar uzanan Göksu Vadisi ve İmamoğlu- Kozan-Feke-Saimbeyli-Tufanbeyli ve Gezbeli Geçidi üzerinden geçen ve Prof. Dr. Ahmet Ünal tarafından “Hitit Dağ Yolu” olarak adlandırılan yol vasıtasıyla Orta Anadolu’ya; Bahçe (Pylae Amanicae, Αμανιχαι Πύλαι)- Nur Dağı geçidi ve Hasanbeyli-Fevzipaşa yolu ile Islahiye Ovası ve dolayısıyla Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Suriye-Mezopotamya’ya; Haçlı Seferleri komutanlarının da gözledikleri gibi daha kestirme fakat geçilmesi biraz daha zor (viam difficilem sed

cunctarum ad Syros directissimam) Beylan Geçidi (Topboğazı) ile de Amik Ovası’na ve yine Suriye-Mezopotamya ve Fenike sahilleriyle bağlantı sağ-lar.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(23)

23

Deniz ve Nehir Ulaşımı

Kilikya limanlarının eskiçağlarda Kıbrıs, Mısır, Doğu Akdeniz ve Ege limanlarıyla yoğun bir bağlantısı vardı. Sualtı arkeolojisi çalışmalarında araştırılan deniz tabanlarında çok sayıda Mısır, Ugarit, Fenike, Grek, Roma, Bizans ve Ceneviz batık gemileriyle birlikte taşıdıkları mallar ele geçmiştir. İskenderun, İssos, Yumurtalık-Aigaea, Karataş-Magarsos,

Kilikya

limanlarının

eskiçağlarda

Kıbrıs, Mısır, Doğu

Akdeniz ve Ege

limanlarıyla yoğun

bir bağlantısı

vardı.

Giriş

V. Baudot’a göre 1890’larda Mersin Limanı

W.H. Barlett’in gözüyle 1835 yılında Gülek Boğazını denetleyen bir kapı

(24)

24

Tarsus, Mersin-Yümüktepe, Soloi Pompeiopolis, Lamas, Elaiussa-Sebaste, Korykos, Silifke-Holmoi-Taşucu, Aphrodisias, Nagidos, Kelenderis birer li-man kentleriydi ve bu kentler arasında canlı ve or-ganik bir deniz ulaşımı vardı.

Seyhan Nehri daha yakın zamanlara kadar ula-şımda kullanılmıştır. 19. yüzyıl gezgini Langlois’nın 1853’te çizmiş olduğu bir gravür, Adana kenti-ni Taşköprü’nün doğusundan göstermektedir. Resimde, köprünün sağında ve solunda, Tepebağ Höyük önlerindeki orta boylu tekneler ve yelken-liler açıkça görülebilmektedir. Aynı gezgin benzer tekneleri Misis önlerindeki Ceyhan Nehri’ne de koy-muştur. Gerçekten de Langlois’dan birkaç yıl önce yine Adana’ya gelmiş olan T. Kotchy “Taşköprü’de

içlerinde iki yüksek Latin tarzı yelkenlinin

bulun-Seyhan Nehri daha yakın zamanlara

kadar ulaşımda kullanılmıştır.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(25)

25

duğu sekiz tane gemi” saymıştır. Yine T. Kotchy ise “Şehrin yanında Seyhan Nehri o kadar derindir

ki, Kıbrıs ve kuzey limanlarından küçük gemiler-le Taşköprü’ye kadar gelinebiliyor” demektedir. Bunun dışında yine 19. yüzyılda İngiliz bahriyele-rin Seyhan ve Ceyhan ırmakları açıklarına demir-ledikleri gemilerden, bu ırmaklar boyunca kayık-larla arslan ve kaplan avına gittikleri bilinmektedir. 1950’li yılların başlarında halka açık ola-rak Adana’da kurulmuş olan bir şirket, Seyhan Nehri’nin temizlenmesi ve denizden gelecek va-purların girebileceği bir limanın Adana’da yapılma-sını amaçlamıştır. Adana iç limanı çerçevesinde dok ve liman işletmeciliği yapmak üzere kurulmuş ancak proje uygulanamamıştır.

Antik Çağ Endüstrisi

Gelip geçmiş tüm bu uygarlıklar arasında genel anlamda sadece Romalılar Anadolu ve bu açıdan zenginlik ve çeşitlilik arz eden Kilikya’nın doğal zenginliklerinin bilincine varmışlar ve endüstriyel anlamda onları değerlendirme yöntemleri

aramış-Giriş

(26)

26

lardır. Romalıların buralarda keşfettikleri ve ticare-tini yaptıkları mallar arasında madenler, mermer, orman ürünleri, kereste, şarap, balık, av hayvan-ları, zeytinyağı, buğday ve dokuma ürünleri vardır. Burada en başta üzüm ve üzümden yapılan şarap, zeytinyağı, buğday, kereste olmak üzere bir sürü mal Roma’ya ve diğer komşu ülkelere ihraç edili-yordu. En başta Kilikya’nın meşhur reçineli şarabı olmak üzere, şarap ve zeytinyağı amforalarla taşı-nırdı. Bunların yanında susam, arpa, darı, fasulye, soğan ve keçi marulu, sarımsak, kabak gibi seb-ze ve en başta nar, kayısı, hurma, incir, kızılcık, ceviz, fıstık, çam fıstığı ve dut olmak üzere envai çeşit meyveler de üretiliyordu. Baharat türünden safran (krokos) Korykos (Kızkalesi) ve çevresi ile biraz da Anazarbos’a özgüydü. Plinius’un belirttiği-ne göre, Soloi’da imal edilen çiğdem yağının ünü pek büyüktü. Kimyon da önemli baharatlar arasın-daydı. 7. yüzyıldan itibaren dutlardan ipek böce-ği kozaları yetiştiriliyordu. Kırmızı meyveleri olan bir meşeden Roma’da özel bir yeri olan mor renk elde ediliyordu. Günlük ağacından ise güzel koku-lu parfüm ve böcekleri yok etmede kullanılan bir tütsü yapılıyordu. Aynı ağacın çiçeklerinden özel bir bal da üretiliyordu. Reçineli ağaçlardan parfüm ve ilaçlar, zambaktan bir çeşit yağ, ardıçlardan ve başkaca ağaçlardan tıpta ve teknik işlerde kulla-nılan sakız, defne yaprakları bugün olduğu gibi

En başta Kilikya’nın meşhur reçineli

şarabı olmak üzere, şarap ve

zeytinyağı amforalarla taşınırdı.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(27)

27

sabun yapımında kullanılıyordu. Ürünler arasında zeytinyağı ve şarap en başta gelmektedir. Ama Plinius’un passum dediği kuru üzümden yapılan bir şarap türü bölgeye özgüydü. Yine Plinius’un be-lirttiği Cilicium hyssopum herhalde majorana ben-zeyen bir bitkinin katılmasıyla elde edilen bir şarap türüydü. Abates denilen şarap da keza Kilikya’ya özgüydü ve müshilin olarak kullanılıyordu.

İlaç Hammaddesi, Antik Dönemlerde Eczacılık ve Kozmetik

Anazarbos’lu Dioskorides çok sayıda endemik şi-falı Kilikya bitkileri arasında cyperus rotundus (ka-ratopalak) kökleri, filiskin, yaban üzümü meyvesi, çiçekteyken elde edilen ve oinanthe (üzüm asması çiçeği) denilen bitki, Valeriana tuberosa (kediotu),

Tordylium officinale (yaban davulotu), deli kereviz, yerpalamudu da sayar ve bunları verdikleri şifa

yü-Giriş

(28)

28

zünden oldukça övmektedir. Plinius ise eczacılık ve parfümeride kullanılan günlük, gündüz sefası, yaprakların altında büyüyen ama olgunlaşmayan bir incir türü ve vücudu güzelleştiren parfümün yapımında kullanılan helianthes’i (ayçiçeği) sayar. Ortaçağda ise Yumurtalık’tan (Layazzo) pekmeze benzeyen bir üzüm şırası ihraç ediliyordu.

Bugün Toros Dağları Yörüklerinde olduğu gibi ahalinin çoğu eskiçağda da yarı göçebe olarak ve hayvan besleyerek yaşıyordu. Beslenen hayvan-lardan koyun ve keçinin hem eti yeniyor, hem de süt, peynir, tereyağı üretiliyordu. Yün ve kılın ise Kilikya endüstrisinde özel bir yeri vardır, keza uzun kıllı keçilerden kırkılan kıldan, cilicium-kιλιχιον denilen halı veya kilime benzeyen kaba bir kumaş dokunuyor ve Roma’ya ihraç ediliyordu. Kılın elde edildiği keçinin, Ankara tiftik keçisi (angora) oldu-ğu tahmin edilmektedir. Romalılar ise Kilikya’yı

ci-licium denen keçi kılından yapılmış giysilerin ithal edildiği bir yer olarak biliyorlardı. Kilikya’nın keçi kılından veya keçeden yapılma başka bir ürünü daha vardı ki, buna Grekçe ve Latince’de undo de-niyordu ve çorap veya tozluğa benzeyen bir ayak giysisiydi. Passi’nin belirttiğine göre, Osmanlılar Devrinde bile Anadolu ve İstanbul’dan Batıya ihraç edilen malların başında balmumu ve fındık yanın-da deri, post ve yün geliyordu.

Bugün Toros Dağları Yörüklerinde

olduğu gibi ahalinin çoğu eski çağda

da yarı göçebe olarak ve hayvan

besleyerek yaşıyordu.

(29)

29

Kalın çula benzeyen ve Prokopios’un belirttiğine göre, ok ve gülle atışlarında bir nevi kalkan olarak kullanılan ve kalın çula benzemesi gereken başka bir dokumaya da keza kilikia deniliyordu. Keçi kılından çadırlar da üretiliyordu. Bölgede keten de ekiliyor, giyim ve yelkenler için gerekli dokumacılıkta kulla-nılıyordu. Tarsus ve Anazarbos bu endüstrinin mer-kezleriydi. Arazinin yapısı dolayısıyla sığır sayısı pek fazla değildi. Ortaçağda at, katır, eşek, tavuk, deve ile camızın ticareti yapılıyordu ve at, katır, eşek ve develer olmadan taşımacılık yapılması olanaksızdı.

Şifalı Sular

Bölge şifalı sular bakımından pek zengin olmamak-la birlikte, yeterli sayıda kaplıca ve şifalı suolmamak-lar vardır. Bunlar Adana İli içinde Acıdere, Acıman, Alihocalı, Handere, Kurttepe, Küçük Burhaniye, Çokçapınar, Dumlu, Hocantı, Kokarpınar, Narlık, Saparca, Tahtalıköy, Akçakoca, Keşbükü, Sümeişli, Feke, Söğütlü, Gözne, Kodes, Ilıca, Şekerpınar, Ulaş, Uyuzini, Hatay İli’nde Reyhanlı, Erzin, Başlamış, Batıayaz, İçel İli’nde Caili Köyü, Güneysu, Iğdır, Keşbükü,

Giriş

(30)

30

Akçakocalı, Hocantı, Sapanca, Cennet Obruğu, Yapraklı Esik, Osmaniye İli’nde Kokar, Avluk, Anazarbos, Ayran Menba Suyu, Ilıca, Haruniye, Yeşilova, Gebeli, Niğde İli’nde Çiftehan kaplıcalarıdır.

Bölgenin Gelecek Yıllardaki Önemli Turizm Dinamiği: Sağlık Turizmi

Zengin arkeolojik mi-rasıyla zaten günümüz insanının çok fazla dik-katini çeken Kilikya’da artık yavaş yavaş ön plana çıkmaya başla-yan bir özellik de sağ-lık turizmi hareketliliğidir. Bu konu uzmanlarının zaten ayrıntılı bilgi içeren yayınları mevcuttur, biz burada kısaca bu kavram ve hareketliliğin aniden ortaya çıkmadığını, yani bu konuda binyıllardır ge-len bir takım özellik ve hatta alışkanlıkların oldu-ğunu kısaca belirtmekle yetineceğiz.

Eski Anadolu’da karakteristik

nitelikli bir coğrafya olan Kizzuwatna

toprakları, kendine özgü bir tıp

kültürü geliştirmiştir.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(31)

31

1. MÖ 2. Binyılda Kizzuwatna’da Sağlık ve Tıp

Arkeolojik ve epigrafik verilere göre MÖ 2. binyıl-daki ismiyle Kizzuwatna Bölgesi, Mezopotamya ve Mısır’la beraber, eski dönem tıp kültürünün en gelişmiş ve bununla bağlantılı olarak sağlık kültle-rinin en yoğunlukta olduğu yerlerden biridir. Eski Anadolu’da karakteristik nitelikli bir coğrafya olan Kizzuwatna toprakları, kendine özgü bir tıp kültü-rü geliştirmiştir. Kizzuwatna tıp kültükültü-rünün temelini “Hurri kültürü” oluşturmaktadır. Bununla birlikte, Kizzuwatna tıp kültürünün açığa çıkabilmesi ve popülerleşmesinde, Hititler önemli bir rol oynamış-tır. Bu nedenle, Adana kentinin hinterlandını teşkil eden Çukurova/antik Kilikya bölgesinin erken dö-nem tıp kültürüne ilişkin bulguların ortaya çıkarı-labilmesinde, Hititlerin ciddi katkısı olacağı gözden uzak tutulamaz. Hurri-Kizzuwatna, tarih içerisinde pek çok devletin işgali altında kalmış olmasına rağ-men, özgün kültürünü sürdürmeyi, geliştirmeyi ve

Giriş

(32)

32

galipleri bile kendi kültür alanı içine çekmeyi be-cermiştir. Askeri açıdan güçlü Hitit mevcudiyetinin, mutlak olarak Hurri-Kizzuwatna kültür etkisi altına girmesi, bunun en güzel örneğidir. Prof. Dr. Ahmet Ünal’ın belirttiği gibi, Kizzuwatna’nın Hitit kültürü-ne, dinikültürü-ne, edebiyatına, günlük yaşantısına vs. yap-tığı etkiler veya Babil kültüründen aktardığı kültür verileri saymakla bitmez. Hitit arşivleri Hurrice veya Hititçe çevirileriyle Kizzuwatna tabletleriyle dolu-dur. Bunlar arasında edebiyat değeri çok yüksek efsaneler (mitoloji), masallar, hikâyecikler yanında fal, büyü ve tıpla ilgili metinler vardır. Hurri etkisi-nin çok belirgin bir şekilde karşımıza çıktığı alanlar arasında büyü, tıp ve falcılık mutlaka sayılmalıdır. Hititlerin Hatti kültürünü yıkmasıyla ortaya çıkan tıp alanındaki boşluktan yararlanan Hurri büyü ve tıp uzmanları daha o zamanlar Hitit başkenti Hattuša’ya akın etmişler ve becerilerini Hititler’e pazar-lamışlardır. Hititler bu uz-manların becerilerinden o

Kral Muršili de

bayram ve ayin

kutlamaları ile

büyü yaptırmak ve

tıbbi tedavi görmek

üzere sayısız

defalar

Kizzuwatna-Kummanni’ye

gitmiştir.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(33)

33

kadar etkilenmişlerdir ki, kütüphaneleri Hurri asıllı büyü tabletleri ile doludur.

Kizzuwatna, Hititler için neredeyse günümüz Mekke’si gibi bir anlam ve önem kazanmıştır. İstisnai dini önemi dolayısıyla, II. Muwatalli ve kar-deşi sonraki kral III. Hattušili de Kizzuwatna’yı zi-yaret etmiştir. Kral Muršili de bayram ve ayin kut-lamaları ile büyü yaptırmak ve tıbbi tedavi görmek üzere sayısız defalar Kizzuwatna-Kummanni’ye gitmiştir. Hititler hayvancılık ve tarımla da uğraş-mış bir toplum olduklarından, tıpta şifalı otlarla tedavinin (Herbalism) yeri çok büyüktür. Ayrıca Hurri ve yerli Anadolu kavimlerinin etkisiyle bü-yüyle tedaviye de çok geniş olarak yer ayrılmıştır. Büyü ile din ve tıp arasında zannedildiğinden daha çok yakın bir ilişki söz konusudur. Eski top-lumlarda büyünün sahip olduğu etki alanı ve gü-cünü anlamadan tıbbı da anlamaya imkân yok-tur. Büyü bir topluma hem güven ve direniş gücü vermiş, hem de tıbbi anlamda empirik bir

teda-Giriş

(34)

34

vi yöntemi olarak başarıyla uygulanmıştır. Diğer toplumlar gibi, Hititler de, tıbbi yöntemlerin fayda vermediği, özellikle tanrı ve cinlerin neden olduk-ları ciddi hastalıkolduk-ların tedavisinde, büyüyü büyük çapta devreye sokmuşlardır. Büyü ile tıp bazen o kadar iç içe girmiştir ki, birini diğerinden ayırmak oldukça zordur. Eski Anadolu-Hitit büyücülüğü ve dolayısıyla onunla iç içe olan tıbbın etnolojik yön-den büyük bir önemi vardır.

Hititlerin Hurrilerden aldıkları başka bir inanca göre ise, hastalıkların veya hastalanmanın tanrı-larla çok yakından ilişkisi vardır. İnsana herhan-gi bir nedenden ötürü kızmış olan her tanrı, onu hasta ederek cezalandırır; özellikle ciddi, ağır veya kronik hastalıklar hep tanrılara ve cinlere atfedilir-di. Hastalık yaratan nedenler arasında “kara büyü” de önemli bir yer tutardı. Kara büyü başkalarını hedef alması, psikolojik durumunu etkilemesi ve insanın ruh dengesini bozması şeklinde kendini gösterir. Kara büyüye karşı yine, sübjektif olarak beyaz büyü denilen, büyü ile savaşılır.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(35)

35

2. Antik Dönemlerde Kilikya’da Sağlık ve Tıp

Arkeolojik, epigrafik ve nümismatik verilere göre, sağlık tanrısı Asklepios onuruna inşa edi-len Asklepieion’lar, Heledi-lenistik Dönemde antik Kilikya’nın sağlık kültüründe önemli yer kaplayan unsurlardan biri olmuştur. Aynı zamanda “hekim-lik tanrısı” olarak da bilinen Asklepios adına ku-rulan kült ve tedavi merkezleri, Asklepieion’lar, insan inançlarıyla kutsallaştırılmış birer şifa ocağı olmuştur. MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkıp MS 4. yüz-yılın başlarına kadar hizmet veren Asklepieion’lar arasında Epidauros, Kos ve Pergamon gibi tam te-şekküllü olanlar sayılı olup çoğunun birer tapınak-tan ibaret olduğu sanılmaktadır. Asklepios sağlık kültünün sembolü olan bu tapınakların, hastaların tedavi olmak amacıyla bölge çevresinden bir araya geldiği, Antik Çağ’ın en eski tedavi merkezlerin-den/hastanelerinden olduğu kabul edilmektedir. Birçok Asklepieion, çoğunlukla mineral/termal su kaynakların yakınında olan, en sağlıklı yerlerde kurulmuştur.

Antik Çağ’da, Asklepios kültü o kadar önemliy-di ki pek çok nümismatik kaynakta da yer almıştır. Sağlık problemleri nedeniyle tüm Antik Çağ top-lumları Asklepios’a ilgi göstermiştir ve bu neden-le popüneden-ler bir sikke konusu olması kaçınılmaz ol-muştur. Antik Kilikya bölgesinde bunu kanıtlayan çok sayıda sikke bilinmektedir. Dolayısıyla sağlık

Hititlerin Hurrilerden aldıkları başka

bir inanca göre ise, hastalıkların veya

hastalanmanın tanrılarla çok yakından

ilişkisi vardır.

(36)

36

ya da hekimlik tanrısı Asklepios farklı zamanlar-da birçok Kilikya kent sikkesine konu olmuştur. Bununla birlikte Aigeai (Yumurtalık) ve Irenopolis (Haruniye-Düziçi) kenti sikkelerinde Asklepios kültüne çok sık olarak yer verilmiştir.

Kilikya bölgesinde de antik dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi sağlık tanrı ve tanrıçası Asklepios ve Hygieia’ya birçok sunuda bulunul-muştur. Prof. Dr Mustafa H. Sayar’a göre, Kilikya bölgesini diğer bölgelerden ayıran en önemli özellik, antik dünyanın en önemli sağlık merkez-lerinden birini barındırmasıdır. Pergamon ve Kos Adası’ndaki (İstanköy) sağlık merkezleriyle birlik-te, antik dünyanın önde gelen üç sağlık merkezin-den biri olan Aigeai (Yumurtalık) Asklepieionu, an-tik Kilikya’da, Makedonya kolonisi olarak kurulan bu liman kentindedir. Günümüz Yumurtalık (Ayas,

Aigaea, Aigaiai, Layazzo) ilçesi sınırları içerisinde bulunan Aigeai, Ovalık Kilikya’nın en büyük liman kenti ve Antik Kilikya’nın tahkim edilmiş önemli limanlarından biridir. Kentin sağlık merkezi olan Asklepieion çok ünlüydü. 215 yazında kenti ziyaret eden Caracalla’nın bu Asklepion’da dertlerinden kurtulduğu, şifa bulduğu bilinmektedir.

Doğu Kilikya’da bulunan Osmaniye-Hieropolis/ Kastabala antik kenti civarında bulunan bir epigra-fik kaynağa göre ise, ateş tanrısı Theos Pyretos’a

Bununla birlikte Aigeai (Yumurtalık)

ve Irenopolis (Haruniye-Düziçi) kenti

sikkelerinde Asklepios kültüne çok sık

olarak yer verilmiştir.

(37)

37

sunuda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Antik kay-naklara göre bu sağlık tanrısının adındaki “ateş” sözcüğü, insan vücudunun ısısı anlamındaki Latince febris sözcüğünü karşılamaktadır. Bu tan-rının tapınım görmesi herhalde Çukurova’da yakın zamana kadar yaygın olan sıtma salgınları ile iliş-kilidir. Büyük bir olasılıkla, antik devirde de sıtma bu bölgede çok yaygındı ve vücut ısısını etkileyen bu hastalığı iyileştirmesi için Theos Pyretos’a su-nuda bulunulmaktaydı. Yine, Zeus Helios, Zeus Soter kültleri yanında, Strabon’a göre, kültü özellikle MS 2. yüzyılın ikinci yarısında parlayan Artemis Perasia’nın kült merkezi ve tapınağı da Kastabala’daydı.

Misis-Mopsushestia’da bulunan bir epigra-fik kaynak, kült merkezinin Ionia’daki Menderes Magnesia’sında olduğu bilinen Artemis Leukophryene kültü ile antik Kilikya’yı ilişki-lendirmektedir. Artemis Leukophryene

kül-Giriş

(38)

38

tünün Kilikya’da ortaya çıkması büyük olası-lıkla Magnesia’dan Orontes (Asi) kıyısındaki Antiokheia’ya (Antakya) gelen göçmenlerin Kilikya ile ticari ilişkileri sonucu bu sağlık tanrıçası kültünü Ceyhan Nehri kıyısındaki Mopsuhestia’ya (Misis) tanıtmalarına bağlanabilir.

Bunlara ek olarak, antik Kilikya’nın önemli li-man kentlerinden birisi olan Karataş-Magarsos’ta bir Athena Magarsia tapınağı bulunduğu ve Büyük İskender’in doğu seferine giderken buraya uğ-radığı ve adaklar sunduğu bilinmektedir. Ayrıca Anazarbos antik kentinin batısındaki bir köyde bu-lunan bir epigrafik kaynağa göre sağlık tanrıçası Euthenia’ya da adakta bulunulmaktaydı. Son ola-rak Apollon kültü de, Dağlık Kilikya’da Antiocheia ad Cragum, Direvli, Claudiopolis, Laertes ve Sarnıçbeleni’nde; Orta Kilikya’da Seleukeia ve Tarsus’da tanınan bir kültdür.

Kilikya bölgesinde Roma İmparatorluk Çağında önem kazanan Athena-Minerva adlı sağlık

kül-Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(39)

39

tüne Kozan-Ferhatlı’da bulunmuş olan bir büstle rastlanmıştır. 1999 yılında Uzunoğlan Tepesi’nde ayrıca Zeus Keraunios’a adanmış bir sunak sap-tanmıştır. Böylece Uzunoğlan Tepesi’ndeki alanın Roma İmparatorluk Devrinde başka bölgelerde olduğu gibi, Çukurova’da da Yıldırım Tanrısı ola-rak tapınılan bu sağlık tanrısının kült yerlerinden biri olduğu anlaşılmıştır. Bu iki kültün dışında Uzunoğlan Tepesi’nde bulunmuş olan bir yuvarlak sunak üzerindeki yazıtta sağlık tanrıçası Hygieia’ya rastlanmıştır. Bu verilere göre, bölgede Hellenistik Döneme özgü sağlık kültleri ve onlara bağlı teda-vi merkezi işleteda-vi de gören tapınaklar, Roma döne-minde yerini daha bilimsel tıbbi merkezlere bırak-mıştır.

Antik Roma’da, thermae olarak adlandırılan ha-mamlar, sadece tedavi edici değil aynı zamanda, imparatorluğun elitleri için bir sosyalleşme işlevi de üstlenen mekânlardı. Bu dönem Kilikya’sının sağlıkla ilgili önemli isimlerinden biri de Azize Thekla’dır. Daha sonra da Silifke yakınlarındaki Meryemlik’e yerleşerek burada bir tıp merkezi kur-muştur. Roma Dönemi antik Kilikya’sının sağlık-la ilgili önemli kentlerinden biri de Anazarbos’tur. Özellikle şarap üretimi ve kenevir endüstrisi-nin önemli rol oynadığı bir ticaret merkezi olan

Ayrıca Anazarbos antik kentinin

batısındaki bir köyde bulunan

bir epigrafik kaynağa göre sağlık

tanrıçası Euthenia’ya da adakta

bulunulmaktaydı.

(40)

40

Anazarbos, meşhur tıp ve şifalı bitkiler uzmanı Dioskurides’in (Lat. Dioscorides) memleketidir.

Kilikya Neresidir?

Kilikya Anadolu’nun diğer bölgelerine kıyasla ken-dine has bir konuma sahiptir, zira burada başka hiçbir yerde görülmeyen özellikler vardır. Bir defa Yakındoğu ve Türkiye’nin en büyük ve en verimli kıyı ovası olma niteliğini taşımaktadır.

Günümüz Çukurova’sı, kuzey ve kuzeybatıda en yüksek yerleri Bolkarlar (3337 metre), Aladağlar (3756 metre) ve Tahtalı Dağlar (2419 metre) olan

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(41)

41

Toros Dağları’nca Orta Anadolu platosundan ay-rılmıştır. Doğusunda, Kahramanmaraş-Antakya arasında kuzeyden güneye uzunluğu 175 kilomet-reye varan, genişliği 15-30 km arasında değişen ve yüksekliği 2240 metreye ulaşan (örneğin Mığır

Tepe) Amanos Dağları (Nur Dağları); batısında, aşağı Tarsus Ovası’nın bittiği yer veya Mersin ci-varı ile güneyinde, Antik yazarların Kilikya Denizi (Κιλιχια θαλασα) olarak adlandırdıkları Akdeniz ile çevrilidir.

Ovayı, kuzeyde yüksek Orta Toros Dağları’nın güneye, yani Akdeniz’e bakan eteklerinde, orta-lama yüksekliği 800-1000 metre olan Miyosen kalkerden oluşan bir plato kuşatır. Ovalık kesim

Bir defa Yakındoğu ve Türkiye’nin en

büyük ve en verimli kıyı ovası olma

niteliğini taşımaktadır.

Giriş

(42)

42

yaklaşık olarak Mersin’e kadar devam etmekte, burada bu kalker plato artık denize iyice yaklaş-maktadır. Sahil şeridindeki ova Mersin’in batısına doğru gittikçe iyice daralmakta, iki Kilikya’nın sı-nırını oluşturan Erdemli-Limonlu batısında ise bazı istisnalar dışında ova şeridi neredeyse tamamen bitmektedir. Bundan böyle Alanya Ovası’na varın-caya kadar birtakım deltalar ve küçük ovacıklar dışında sahil hep sarp ve uçurumdur.

Tarsus, Soğuksu (Müftü Deresi), Liparis, Sorgun, Lamas, Şeytan Deresi, Göksu ve Aydıncık ırmakları veya sularının gösterdiği gibi, akarsular bu yüksek kalker tabakası içinde derin kanyonlar oluşturmuştur. Zaten tüm Taşeli Platosu’nun ortak özelliği, yatay yapılı kalker sekilerin binyıllar bo-yunca akarsular tarafından derin kanyonlar şek-linde yarılmış ve parçalanmış olmasıdır. Bazı ke-simlerde ise bu derin kanyonlar altlarından geçen düdenlerin çökmesi sonucu meydana gelmiştir.

Eskiçağlarda Ovalık Kilikya olarak adlandırılan Çukurova’nın doğusu iki ayrı kesimden oluşmuş-tur. Bunlardan Yukarı Ova denen ve yumuşak

kal-Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(43)

43

ker platoların aşınmasıyla oluşan kısım, denizden ortalama 80 metre yükseklikte yer alır. Denizden yüksekliği 25 metre olan Aşağı Ova ile arasında-ki hudut, kuzeyden güneye Yılankale’de başlayıp, Ceyhan Irmağı’na paralel olarak denize kadar ula-şan ve zirveleri 750 metre olan Nur Dağları (Cebel-i

Nur; antik Parion, Pagrion) veya Misis Dağları ta-rafından belirlenmiştir. Bu dağlar, jeolojik çağlarda Toros Dağları’ndan koparak birer ada olarak de-nizin içine kaymış kara parçalarıdır. Zaman için-de ovanın alüvyonlarla dolmasıyla karanın içiniçin-de oturup kalmışlardır. Bir görüşe göre Adana ovaları birer çöküntü ovalarıdır ve Pliosenden günümü-ze kadar devam eden ovalık kısmın çökmesi ve

Ovalık kesim yaklaşık olarak Mersin’e

kadar devam etmekte, burada

bu kalker plato artık denize iyice

yaklaşmaktadır.

Giriş

(44)

44

dağlık kısımların yükselmesi sonucu ortaya çık-mıştır. Roma Döneminde ve ortaçağda nüfus alt yapısı olmaksızın bölgeyi zorla ve yapmacık olarak askeri baskı ve işgal altında tutmak isteyen Haçlı Seferleri mensuplarıyla onların yarattıkları işgalci Ermeni birlikleri, bölgede zorla tutunabilmek için, kale ve müstahkem mevkilerini hep bu bir zaman-ların adacıkları olan sarp tepeciklerin üzerinde kur-muşlardır. Bunların belli başlıları da Feke, Kozan, Anazarbos, Dumlu (Tumlu), Yılankale, Kastabala, Hemite (Gökçedam) ve Toprakkale’dir.

Dağlık Kilikya’da Çukurova ve Antalya ovala-rıyla kıyaslanamayacak kadar küçük bazı ovacık ve deltalar dışında ekime elverişli topraklar yok gibidir. Bunlar arasında Göksu Nehri’nin Silifke ci-varında ve Susanoğlu-Taşucu arasında oluşturdu-ğu yaklaşık 30x15 km boyutundaki Göksu Deltası,

Bunların belli başlıları da Feke,

Kozan, Anazarbos, Dumlu (Tumlu),

Yılankale, Kastabala, Hemite

(Gökçedam) ve Toprakkale’dir.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(45)

45

Yeşilovacık, Bozyazı, Aydıncık ve Anamur’daki ovacıklar sayılabilir. Strabon’a göre birbirine zıt bu iki bölgenin birbirinden ayrıldığı sınır, Erdemli’nin hemen batısındaki Limonlu (Lamos, Λαμοζ Ποταμοζ) Nehri’ydi. Nitekim Osmanlı Döneminde de Adana ve İçel paşalıklarının sınırı da buranın çok yakınındaki Erdemli Çayı idi.

Erdemli’nin doğusundan itibaren Toros Dağları’nın kuzeydoğuya doğru bir yelpaze çiz-mesi ve Tarsus (Kydnos, Tarsi flumen, Hierax), Seyhan (Saros) ve Ceyhan (Pyramos) ırmaklarının yüz binlerce yıl sürüklediği alüvyonlar sayesinde, burada dünyanın sayılı bereketli ovaları arasında sayılması gereken çok verimli bir ova oluşmuştur. Ksenophon’un haklı olarak yazdığı gibi, burası fev-kalade güzel, geniş, sulak, etrafı yüce dağlar ve denizlerle çevrili ve içinde her türlü canlı ve bitki-nin kolayca yetiştiği bir ovadır. Nasıl ki Herodotos’a göre Mısır Nil Nehri’nin bir nimetidir, keza bereketli Mezopotamya Ovası Fırat ve Dicle nehirlerinin

ta-Giriş

(46)

46

şıdığı alüvyonlardan oluşmuş-tur, aynı şekilde Çukurova da Seyhan (Saros, Hititçe Samri?) ve Ceyhan (Pyramos, Hititçe

Puruna?) ırmaklarının bir he-diyesidir denebilir. Tıpkı Fırat ve Dicle gibi bu iki ırmak da bir zamanlar denize ulaşmadan hemen önce Misis Dağları’nın güneyinde ve bugünkü sahil çizgisin-den 12 km kadar uzaklıkta birbiriyle birleşiyor ve ondan sonra denize dökülüyordu. Son 2400 sene zarfında her iki ırmak da birbirleriyle altı kez birleş-miş ve ayrılmıştır.

Grek ve Romalı yazar ve coğrafyacılar Kilikya’yı ikiye ayırarak değerlendirirlerdi. Herodotos, Ptolemaios ve Strabon gibi antik yazarlar, bölge-nin batısında yer alan taşlık, kayalık, sarp ve dağ-lık kısmına Trakheia (Κιλιχια τραχέια) veya Oreine Kilikia (Grekçe ορεινη Κιλιχια), veya Cilicia Aspera (Latince), doğudaki ovalık kısmına ise Pedias (Κιλιχια πεδιας) veya Idios Kilikia (Grekçe) veya

Cilicia Campestris (Latince) diyorlardı. Bu bölgenin doğusu ovalıktır ve bundan dolayı günümüzde de

Grek ve Romalı yazar

ve coğrafyacılar

Kilikya’yı

ikiye ayırarak

değerlendirirlerdi.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(47)

47

Çukurova olarak adlandırılır. Batısı ise topografik ve iklim açısından tamamen farklıdır. Batıda Anamur, doğuda Erdemli, kuzeyde ise Taşkent (Ermenek-Bozkır arasında) ve Mersin kuzeyindeki Arslanköy dörtgeni içindeki yüksek platodan oluşan sarp, dağlık ve taşlık olan bu bölgeye antik isimlerden esinlenerek günümüzde bile Taşeli denmektedir.

MÖ 2. Binyılda Kizzuwatna ve Demir Çağında Que ile Hilakku

Kilikya’nın MÖ 1. binyıldaki sınırları az çok bi-linmekle beraber, MÖ 2. binyılda kapsadığı alanı tespit etmek ise bir o kadar güçtür. Çünkü bir-çok bölgede olduğu gibi, Kizzuwatna’nın da bir çekirdek sahası, bir de batı, kuzey ve doğusunda tampon bölgeleri ve geçici genişleme alanları var-dı. Tabii ki bu tampon bölgeler siyasi gelişmeler ve güç dengelerine göre sürekli yer değiştiriyor-du. Herodotos bile kendi devrinde (MÖ 5. yüzyıl.) Kilikya’nın sınırlarının kuzeyde Kızılırmak, doğuda

Giriş

(48)

48

ise Fırat Nehri’ne kadar ulaştığını yazar. Bu açıdan bakıldığında, MÖ 15. yüzyıla tarihlenen Išmerika Antlaşması olarak bilinen Orta Hitit metnine göre, Şanlıurfa’nın doğusunda bir yerlerde aranma-sı gereken, ancak araştırmacılara göre de Kuzey Suriye’deki Tell Fekheriya’da olduğu düşünü-len Mitanni Devleti’nin Başkenti Waššukanni’nin Kizzuwatna toprakları içinde yer alması, bizi şa-şırtmamalıdır. O zamanlar hâlâ bağımsız olan Kizzuwatna devletinin sınırları gerçekten Fırat Nehri’ne kadar ulaşıyordu. Yine aynı dönemde, Zile yakınlarındaki Maşat Höyük’te bulunan bir mektuptan öğrendiğimize göre, Kizzuwatna’nın kuzey sınırları, Gülek Boğazı’nın çok daha ku-zeylerine çıkıyor, Maşat Höyük ve Sapinuwa-Ortaköy’e (Çorum) kadar ulaşıyordu. Kısmen II. Tuthaliya devrinde başlayan ve I. Šuppiluliuma devrinde tamamlanan Hitit hegemonyası, devletin sınırlarını daraltmıştı. Keza Kuzey Suriye’ye yaygın

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(49)

49

bir biçimde seferler düzenleyen Šuppiluliuma, ken-disini o bölgeye götüren yollar üzerinde bulunan geniş bir alanın Kizzuwatna’nın elinde bulunması-na müsaade edemezdi. Bu hudut aşağı yukarı, MÖ 546’deki Pers hâkimiyeti gelinceye kadar Kilikya kralı Syennesis’in topraklarına denk düşmektey-di. Ancak MÖ 2. binde Kızılırmak’ı kuzeye doğ-ru geçmekle çok daha geniş bir alanı kapsıyordu. En önemlisi de, zaten bu çağda, yani Orta Hitit Döneminde (MÖ 1450-1350) Hitit hanedanının Hurri-Kizzuwatna kökenli olmasıydı. Bu dönemde kraliçeler bile Hurrice isimler taşıyorlardı.

Herodotos bile kendi devrinde (MÖ

5. yüzyıl) Kilikya’nın sınırlarının

kuzeyde Kızılırmak, doğuda ise Fırat

Nehri’ne kadar ulaştığını yazar.

Giriş

(50)

50

MÖ 2. binyılda Kizzuwatna ve MÖ 1. binyılda Kilikya bölgesi, günümüz Çukurova’sının aksine, mutlak surette çok daha geniş yaklaşık 40.000 km2’lik bir coğrafî alanı kapsamaktaydı. Batıda,

İyonya’nın doğuda bittiği yerde, Manavgat-Anamur arasındaki bölgede başlıyor ve antik yazarla-rın Myriandus (İskenderun yakınları) veya İssos Körfezi dedikleri İskenderun Körfezi’nin (Issikos

Kolpos) doğusundaki Kilikiai Pylai’a kadar uza-nan çok geniş bir bölgeye yayılıyordu. Hatta bazı araştırmacılara göre batıdaki sınırları Korakesion (Coracesium, Alanya), Melas Irmağı (Plinius Melas

Hakikaten Kapadokya ile Kilikya

arasındaki sınırları kesin olarak

belirlemek olanaksızdır. Bu bölgede

Toros Dağları’nın sırtı sınır oluşturmuş

olmalıdır.

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

Amanos dağlarının batı çıkışında yer alan Tatarlı’dan Amanos dağlarının görünüşü

(51)

51

için (...5.93'te “Kilikiya'nın eski sınırı” der) veya Selinus’a (Gazipaşa) kadar uzanıyordu. Doğu sı-nırının ise Hatay bölgesindeki Kap Rhosus’a

(mo-dern Akıncı, Arsuz, Ra’s al-Hınzır, Domuz Burnu) kadar uzandığı söylenmektedir. Böylece batıdan doğuya Kilikya sahillerinin uzunluğu 520 kilomet-reye ulaşmaktadır ki, bu da küçümsenemeyecek bir mesafedir.

Hakikaten Kapadokya ile Kilikya arasındaki sı-nırları kesin olarak belirlemek olanaksızdır. Bu böl-gede Toros Dağları’nın sırtı sınır oluşturmuş olmalı-dır. Ama Gülek Boğazı’nın doğusunda dağ silsileleri arttığından, sınırı belirlemek daha da zorlaşır.

Bir coğrafi terim olarak Çukurova MÖ 2. bin-yıldan günümüze dek çeşitli isimler altında anıla gelmiştir. Şu ana kadar yazılı kaynaklarda belir-lenebilen en eski ismi Kizzuwatna’dır. Kizzuwatna

Giriş

(52)

52

adı çeşitli arşivlerden ge-len çivi yazılı metinlerde

Kizzuwatna, Kizwatana, Kizzuatna, Kizwatna, Gizzuatna olarak yazıl-maktadır. Luvi hiyerog-lif yazısıyla ise, Fıraktin Hitit kaya kabartmasında

Kizuwana, Emirgazi’de ise Kázuwana olarak ya-zılır.

Aynı şekilde Ovalık Kilikya’nın MÖ 1. binyıl-daki adı Que de Hurrice kökenli bir isimdir. Çukurova’ya gelen hemen her kavim bölgeye kendi adını vermiştir. Böylece bölgede MÖ 1. binyılda kurulan yerel krallıklar da çeşitli isimlerle anılmıştır. Geç/Yeni Asurlular bura-lara Que, Hilakku, Kisuatni, Tabal, Unqi derlerdi ve bunların her biri bölgenin belirli kısımlarına işaret ediyordu.

Burada tekrar vurgulamak gerekir ki, Kilikya ismi Hilakku’dan gelmektedir.

Amik adı Unqi’den gelir ve Aramice’si ‘mq “vadi,

ova” demektir. Babilliler buraya Hume ve Pirindu derlerken, bazı mahalli krallar Azatiwataya vs. gibi başkaca isimler veriyorlardı. Mısır kaynaklarında ise q.s.wa.d.na (Qiswadna) olarak geçmektedir. III. Tuthmosis, II. Ramses ve III. Ramses zama-nından kalma bazı Mısır belgelerinde geçen QDY (Qode) ülke ve devlet adının da Que-Kizzuwatna

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(53)

53

ile aynı olduğu sanılmaktadır. Aramice yazıtlarda ise Kilikya karşılığı HLK/HLKYN olarak geçer. MÖ 4. yüzyılda Tarsus ve Nagidos’ta basılan sikkeler ise yine Aramice KLK veya HLK (HLK) olarak yaz-maktadır.

Aynı şekilde Ovalık Kilikya’nın MÖ

2. binyıldaki adı Que de Hurrice

kökenli bir isimdir. Çukurova’ya gelen

hemen her kavim bölgeye kendi adını

vermiştir.

Giriş

(54)
(55)

Dağlık Kilikya’da Arkeolojik ve Doğal

Varlıklarımız

1. Rota: Mersin Anamur, Bozyazı,

Aydıncık, Gülnar ve Yakın Çevresi

Anemurion Antik Kenti

(56)

56

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta Rota 1: Mersin’e Manavgat-Alanya ve Gazipaşa istikametindeki karayolu üzerinden ulaşmak mümkündür. Söz konusu mesafe 260 km’dir ve özel araçla 4 saat, otobüs şirketleriyle 5 saatte Mersin’e varılır. Ayrıca Mersin’e Konya-Karaman-Mut-Gülnar-Aydıncık yol güzergâhı takip edilerek ulaşılabilir.

Rota 1 1- Anemurion 2- Köşekbükü Mağarası 3- Mamure Kalesi 4- Nagidos 5- Ala Köprü 6- Arsinoe 7- Softa Kalesi 8- Kelenderis 9- Aynalı Göl 10- Afrodisias 11- Yeşilovacık 12- Büyükeceli 13- Meydancıkkale

(57)

57

Anemurion (Anemurium)

Antik Anamur kalıntıları, Anamur’un 6 km gü-neybatısında yer alır. Germanikopolis (Ermenek) üzerinden Orta Anadolu ile bağlanan kara ulaşımı ve Kıbrıs’a yakınlığı nedeniyle Romalıların Doğu Akdeniz’deki en önemli limanlarından birisidir. Kent surları, hamamlar,

tiyatro, odeon, palaestra, liman caddesi, mozaik-ler, çok iyi korunmuş ve mutlaka görülmesi gere-ken bir nekropol, agora, caddeler, su kemerleri (aquaductus)ve kilise-ler-bazilikalar en önemli kalıntılar arasında sayıla-bilir. J. Russell tarafından 1960’lı yıllarda kazılara başlanmıştır.

Türkiye’nin en güney ucu olan Anamur Burnu antik kentin bulundu-ğu arazidedir. Anamur Burnu’nu kent içinde ya-pacağınız bir yürüyüşle görebilirsiniz. Size

alan-1. Rota: Mersin Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar ve Yakın Çevresi Mersin’e deniz yolu ile Kıbrıs’tan da

gelinebilmektedir. Girne-Anamur arasında çalışan deniz otobüsleri ile Kıbrıs’tan Anamur’a 2 saatin altında bir sürede ulaşılmaktadır. Buna alternatif olarak Girne-Taşucu arasında çalışan deniz

otobüsleri ile de ulaşım sağlanmaktadır. Adana’dan Mersin’e karayolu ve demiryolu ile ulaşım

kolaylıkla yapılabilir.

(58)

58

daki bir deniz feneri de rehberlik edecektir. Sahil ise güzel kumu ve denizi ile yaz aylarında deni-ze girilebilecek ve güneşlenebilecek bir yerdir. Çevrede bulunan lokantada yemek ihtiyacınızı gö-rebilirsiniz.

Anamur Müzesi: 1992 yılında açılmıştır. 9000

adete yakın eser korunmakta ve özellikle de Nagidos, Anemurion ve Kelenderis kazılarından gelen buluntular sergilenmektedir. Bunun dışında etnografik eserler de görülebilir. Müze, Yalıevler Mahallesi, Atatürk Caddesi, Fahri Görgülü Caddesi’nde yer almaktadır.

Alaköprü: Anamur yakınlarındaki Dragon Çayı

üzerinde, 1230’da yapılmış bir Selçuklu köprüsü-dür. Bugün dahi sağlam bir şekilde kullanım gör-mektedir.

Mamure Kalesi: Anamur’un 6 km

doğusun-da denizin kenarındoğusun-da, anayol üzerinde muhte-şem görünümüyle Mamure Kalesi yer alır. 3. ve 4. yüzyıllarda Romalılar tarafından kurulmuştur. Daha sonraki devirlerde de kullanılmaya devam

Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

(59)

59

edilen kalenin son hali Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat devrinden kalmadır. Bu devirde geçirdi-ği esaslı onarım nedeniyle, imar edilmiş anlamın-da Mamure ismi ile anıla gelmiştir.

Kalenin içinde Osmanlı Döneminden kalan ve hâlâ kullanılan bir cami bulunur. Oldukça sağlam olan surlarında gezmek, surların ötesindeki denizi seyretmek ve bu camiyi ziyaret etmek için görül-meye değerdir. Kale çevresinde bir cazibe oluş-turduğu için bölgede restoranlar, pansiyonlar ve plajlar açılmıştır. Özellikle yaz aylarında tatil yapı-labilecek bir alandır. Pullu Mesire yeri ise, bölgede günübirlikçi tatilciler ile kampçılara hizmet üretir.

Alaköprü, Anamur yakınlarındaki

Dragon Çayı üzerinde, 1230’da

yapılmış bir Selçuklu köprüsüdür.

1. Rota: Mersin Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar ve Yakın Çevresi

(60)

60

Köşekbükü Mağarası

Köşekbükü Mağarası: İlçe merkezinden

yak-laşık 10 km kadar kuzeyde Ovabaşı köyünde yer alan dikit ve sarkıtlarıyla doğal bir güzelliğimizdir. Bölgede halk arasında mağaranın astım, kısırlık gibi hastalıklara iyi geldiğine inanılmaktadır.

Milyonlarca yılda oluştuğu belirtilen mağaranın Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün verdiği bilgiye göre Şifa, Huzur ve Dilek diye isimlendirilen 3 bölümü bulunmaktadır.

Bozyazı

Nagidos Antik Kenti ve Nagidussa: Nagidos,

Orta Dağlık Kilikya’daki bir antik yerleşmedir. Anamur’un 10 km doğusunda, İçel’in Bozyazı İlçesi’nde yer alır. Bugün Paşabeleni Tepesi’nde Akropolü (Yukarı Kent), eteklerinde Nekropolü

Nagidos, Orta Dağlık Kilikya’daki bir

antik yerleşmedir. Anamur’un 10 km

doğusunda, İçel’in Bozyazı İlçesi’nde

yer alır.

(61)

61

(Mezarlık) bulunmaktadır. 1985-86 yıllarında Anamur Müzesi antik kentin nekropolünde, 1998-2003 yılları arasında da Serra Durugönül akropol ve nekropolde bilimsel kazılar yapmışlardır.

Yukarı Kent, bir tepe üzerinde olasılıkla Sisamlı (Samos) koloniciler tarafından kurulmuştur ve sur-larla çevrilidir. Yerleşmenin kara kısmı Nagidos, hemen 200 metre karşısındaki Bozyazı Adası ise Nagidussa olarak isimlendirilmiştir. Adada orta-çağ ve hatta Osmanlı surlarına rastlanırken, ka-rada MÖ 4. yüzyıla kadar uzanan surlar görülür. Kent, MÖ 2. binyılda Tarhundassa Ülkesi sınırları içinde kalıyordu. Nagidos’un MÖ 7. yüzyılda bir Samos kolonisi, belki emporion’u (ticaret kolonisi) olarak ticarete açılmış bir liman kenti kimliği ka-zandığı bilinmektedir. MÖ 5. yüzyıl sonu ve 4. yüz-yıl başlarında Kelenderis, Holmoi, Soloi ve Mallos kentleri gibi sikke basmıştır.

Bozyazı uzun sahili nedeniyle günümüzde önem-li bir tatil merkezi konumundadır. Öğretmenevi, 4 yıldızlı otelden aile pansiyonuna kadar konaklama olanakları ve restoranlar bulunur. Uzun sahili aynı

1. Rota: Mersin Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar ve Yakın Çevresi

(62)

62

zamanda Caretta kaplumbağalarının yuva yaptığı yerdir.

Arsinoe (Maraş Tepesi): Bozyazı’nın (Nagidos) 2 km, Anamur’un ise 15 km doğusunda de-niz kenarında bulunan Nagidos’lular tarafın-dan kurulan bir kent olup, adını Mısır’ı yöneten Ptolomaios’lardan Ptolemaios Philadelphos’un (MÖ 283-246) kız kardeşi ve eşi Arsinoe’den alır. Geç Roma-Erken Bizans Dönemine ait bazı evler, Geç Roma Dönemine ait iki hamam ve mozaikli kiliseler, beşik tonozlu mezarlar vardır. Arsinoe’nin hemen batısında ve Belen Tepesi’nin doğusundaki küçük bir koyda da bir liman olabileceği tahmin edilmektedir.

Softa Kalesi (Syke): Bozyazı’nın 10 km

do-ğusunda, Silifke yolu üzerindeki bir tepe üzerinde

Bozyazı

Kelenderis Antik Kenti, Dağlık

Kilikya’nın en önemli liman

kentlerinden birisidir.

(63)

63

kurulmuş antik bir kaledir. Bizans Döneminde ve ortaçağda onarılarak kullanılmıştır. Kaleye çıkabil-mek için yaklaşık 200 metre yüksekliğe tırman-mayı göze almalısınız.

Bozyazı Çayı üzerinde Romalılardan kalma ol-duğu düşünülen bir köprü de vardır. Ne yazık ki bu köprü günümüzde hasar görmüştür.

Aydıncık

Kelenderis (Kelenderitis-Gilindire) Antik Kenti:

Dağlık Kilikya’nın en önemli liman kentlerinden birisidir. 1971 yılında Adana Müzesi uzmanları nekropolde çalıştıktan sonra, 1986 yılından gü-nümüze kadar bilimsel kazılar Levent Zoroğlu rafından yapılmaktadır. Samos’lu kolonistler ta-rafından kurulduğu belirtilmektedir. Kazılarda ele geçen buluntular, MÖ 6. yüzyıla kadar uzanmak-tadır. Limanı, liman kalesi, tiyatrosu, Geç Roma Dönemine ait hamamı, depoları, Batı ve Doğu nekropolleri, kaya mezarları, dromos’lu mezarlar, tonozlu mezarlar, piramit çatılı anıt mezar bulunan yerleşimdeki Baldakhinli Mezar Anıtı (Halk

arasın-da Dört Ayak veya Dört Direk) tek örnektir.

1. Rota: Mersin Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar ve Yakın Çevresi

(64)

64

Bu mezar, Roma İmparatorluk Döneminde inşa edilmiş (geç 2 ve er-ken 3. yüzyıl), dört köşeli (tetragonal), her cephe-sinde birer kemer bulunan ve dört ayakla (tetrapylon) taşınan piramidal çatısı olan bir anıt mezardır. Bu mezar, Kelenderis’e gelen tüm seyyahlar tarafından görülmüş ve gravürü de yapılmıştır.

Bunların dışında muntazam su yolları, Geç Antik Çağa ait bir kilise, mozaik taban ve obruğun içinde kayaya oyulmuş, biri altı diğeri bir figürden oluşan kaya kabartmaları mevcuttur. Bunlardan obruğun yaklaşık 400 metre güneybatısındaki bir çukur alan içindeki kayalıkta dokuz adet kayaya oyulmuş oda mezarı ve beş adet gerçek insan bü-yüklüğünde kaya kabartması vardır. Kent, Attika-Delos deniz birliğinin en doğudaki üyesiydi. MÖ 5. yüzyılın ortalarından itibaren Nagidos ile birlikte kendi sikkelerini darp ediyordu. Liman, Anadolu ile Kıbrıs arasındaki ulaşımın giriş-çıkış

noktala-Bu mezar,

Kelenderis’e gelen

tüm seyyahlar

tarafından

görülmüş ve

gravürü de

yapılmıştır.

Dört Ayaklı Mezar Anıtı, Aydıncık

(65)

65

rının başında gelmekteydi. 1991’de tamamı açılan bir taban mozaiği üzerinde kent ve liman tasvir edilmiştir.

Bölgede halk arasında Han Yeri veya Han Yıkığı şeklinde bilinen bir Osmanlı hanı da vardır.

Aynalıgöl: Kelenderis’in doğusunda, Aydıncık,

Gemi Durağı (Sancak Burnu) Mevkii’nde yer alan Aynalı Göl Mağarası denilen bir mağarada Neolitik ve Kalkolitik Devre ait seramik parçaları bulun-muştur. Mağaranın içindeki sarkıt ve dikitler ol-dukça gösterişlidir. Mağara ismini dibindeki 140 metre uzunluğunda bulunan gölden almaktadır. Göl, mağaranın görüntüsünü suyunun üzerinde yansıttığı için bu ismi almıştır. Günümüzde mağa-ra Çukurova Kalkınma Ajansı tamağa-rafından ziyarete açılmıştır. Rahatlıkla göle kadar inilebilir.

Mağaraya Aydıncık’dan Mersin’e doğru gider-ken hemen çıkıştaki levhaları takip ederek, de-nize doğru yol almanızla ulaşabilirsiniz. Aydıncık Öğretmenevi’nin de bulunduğu bir tatil beldesidir. Ayrıca Belediye’nin işletmeye açtığı yazlık tatil kö-yünde bungalovlar bulunmaktadır.

1. Rota: Mersin Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar ve Yakın Çevresi

(66)

66

Yeşilovacık: Silifke-Aydıncık yolu üzerinde,

eski adı Camardesium olan yarımadanın kuzeyba-tısındaki Yeşilovacık’ta az sayıda da olsa yerleşim izlerine rastlanır. Bu kentin kalıntılarına beldedeki İskele civarında da rastlanır. Yeşilovacık da tatilci-lerin deniz ve kumundan yararlandığı bir tatil bel-desi olarak bilinir.

Aphrodisias (Tisan Yarımadası): Kilikya

Aphrodisias’ı olarak da tanı-nan kent, Yeşilovacık yakınla-rındaki Ovacık yarımadasının (Ovacık Burnu, Cap Cavaliere) üzerinde olasılıkla MÖ 7. yüzyıl-da kurulmuştur. Bir Grek kolonisi olduğuna dair hiçbir ipucu olma-masına rağmen, böyle kabul edil-mektedir. Yarımadanın sarp olma-sı yüzünden Aphrodisias’ın eski çağlarda ulaşımı sadece deniz yoluyla yapılabiliyordu. Uzun süre Mısır’ı yöneten Ptolemaios’ların hâkimiyetinde kalan kent, MÖ 197’de III. Antiokhos

tarafın-Kilikya: Toros ve Amanoslar’ın Gölgesinde Kültürlerin Buluştuğu Nokta

Aynalıgöl Mağarası

Referanslar

Benzer Belgeler

Tablet basım kuvvetini ölçmek amacıyla tablet presleri, zımba üzerinde oluşan kuvvetin, tablet presinin diğer aksamlarına aktarılması prensibi göz önünde bulundurula-

As mentioned before, judo is a weight sport and although the body fat ratios have not been found statistically significant while approaching to important

Genel anlamda bu yaklaşıma göre göç veren veya alan iki ülke arasındaki göçten önce tarihsel, politik ve sosyal bir ilişki var ise göçün gerçekleşme

若已經很接近下一次服藥時間,請跳過這一次, 到下次服藥時間再服用當次的藥,不可一次服用 雙倍的藥量。

7 müyona Cafe Creme usulü bonfile ya da 5.5 müyona Cafe Creme usulü fettucine yiyebilir; 3.5 müyona Cafe Creme Shake içebüirsiniz.. Değirmen Sokak

Fakat başta Yakup olmak üzere de dört arkadaşı, ayrı ayrı birer kâinat telâkkisini temsil etmek- ; tedirler.. Doçent Ömer, üniver­ site ve ilim, modern

1917 ihtilalinden kaçtıktan sonra, adını Atatürk'ün Süreyya olarak değiştirdiği Serj Homyakof un 56 yıl önce Ankara'da marka haline getirdiği Süreyya Restaurant,

This attempt failed miserably and the Young Turk leaders then ruled the Turkish Empire for their own selfish purposes, and have developed a government which is