DIS POLiTiKA VE SiY ASI AHLAK
Kemal BEYDiLLi*
Akdedilen muahedelere riayet olunmadigmi dile getiren bir yabanc1 eil;inin, kendisine yonelttigi �ikayetler Ozerine Sokullu Mehmet Pa�a'nm cevaben ifade ettigi �u sozler, Osmanh klasik donemlerinde devletlerarasJ ili�kilerdeki temel un surun ne derecelerde ger9ek9i bir tarzda kavranm1� oldugunun bir gostergesidir: "Ahdnameler olu dogmu!j hirer vitcudtur. Onlara hayatiyyet bah:jedecek alan !jey, tarajlarzn bunlarz ya!jatmak ir,:in duyduklarz ar:::u ve a:::imdir". Dolayisiyla bir ant la�ma yap!lm1� olabilir, ancak hemen akabinde degi�en siyasl �artlar, bundan bek lenen hedeflere eri�ilmesini imkans1z kilabilir veya o haliyle devletin yikarlarma ters dO�ebilir. Bu durumda, sirf yap!lmi� diye, devlet yikarlanna ters dO�en bir ant la�mayi yOrOrli.ikte tutmamn ve tatbike 9ah�manm, ger9ek9i bir politika takib etme ile ilgisi olabilir mi? D1� politikada, subjektiv degerler ve yakla�nnlarla yon tut mak, s1rf verilen soze riayet etme telakkisi dogrultusunda hareket etmek, belki bireyler i9in ovi.ini.ilecek bir meziyet say!labilse de, devlet ahlak1 anlayi�I i9inde yeri olmamasJ icab eden bir davram�t1r. Zira devletler arasmda as! olan, bireylere ozgO niteliklerle hareket, dolayisiyla, namuslu, ahlakh, dOrOst, riyas1z ve gori.indO gO gibi olma veya dini 6ly0 alarak hareket etme degil, yalnizca yikarlardir.l Devlet menfaatinin her�eyin OstOnde tutulmas1 icab ettigine dair olan gorO�leri, XVI. yOz yJim bi.iyOk �eyhOlislami Ebussud Efendi'nin vermi� oldugu bir fetvada da takib etmek mOmkOndOr ve aym donemi payla�an Sokullu'nun yukandaki ifadesi ile ortO�mesi itibariyle Ebussuud Efendi'nin bu fetvas1, bu konuda takib edilmekte olan realpolitika anlayi�mi a91ga vuran onemli bir beige niteligindedir. Yaktiyle Hammer tarafmdan kullamlmi�, DOzdag'm yaymlam1� ve en son imber tarafmdan tekrar degerlendirilmi� olan bu fetvay1 buraya aynen ahyoruz:
"Mes'ele: Sdbzkan vildyet-i ddr-1 isldmdan olup, ba 'de zemanin kujfar-1 haksdr mustevli olup, meddris it mesacidin harab ve mu 'attal ve mendbir u
mehdjilin ala 'im-i klifr u dalalet ile malamdl edip, nice turlu ef'al-i habise ile din-i is lama ihanet kasdm eyleyip ve etraf-z aleme evza '-1 kabihalarm i!ja 'at eyleseler, padi!)ah-z din-pendn hazretleri hamiyyet-i islam mukte:::dsmca diyar-1 mezkuru kujfar-1 ru-siydh elinden alzp, dar-1 islama il-* Prof. Dr., i.O. Edebiyat Fakilltesi.
Burada, "lngiltere'nin dostlan yoktur, menfeatlan vard1r" diyen Churchil'i hatirlamamak miimkiin degildir!
48
KEMAL BEYDiLLi
hdk
eylemeğeazimet ve himmet buyursalar,
sdbıkanmezkur keferenin
tasar-ruflarındaolan dhar vilayetler musdldha olundukda, ellerine verilen
ahidnamed e mezkur vilayet dahil olmak ile
şeri
'at-ımutahhara mucebince
mezkur ahidndme
nakzınaazimet
buyurmalarınamdni' olur mu beyan
buyurula.
El-ceviib: Asla mdni' olmak ihtimali yoktur.
Pddişdh-ıehl-i is/dm tevd
'if-i
kefere ile sulh
ey/emeğiol vakit
meşru'olur ki, ktiffe-i müslimlne menfa'at
ola. Menfa'at
olmayıcakas/ii sulh
meşru' değildir. Müşiilıedeolunup
mü'ebbed
yiilıiidmuvakkat
sul/ıolumlukdan sonra, menfa'at bu zemiinda
bozulmasıenjii' görülse, elbette bozmak viicib ve
lazımolur. Hazret-i
Resulullah. hicret-i nebeviyyenin
altıncı yılında, kuffdr-ıMekke ile on
yılsulh edip, hazret-i Ali mu 'ekked ahidndme
yazıp,mu 'ahede mukarrere
kılındıkdan
sonra, gelecek
yılbozmak enfd' gbrulup, hicretin sekizinde
u-zer/e rinde
varıp,Mekke-i mu
'azzamayıfet h
buyurmuşlardır.Hazret-i halife-i
rabbü '!-alemin azimet-i
hümdyunlarında, cendb-ıRisdlet-pendh
hazretleri-nin sünnet-i
şeriflerineiktidden
buyurmuşlardır.Müstetbi
'-i
feth-i mübindir.
Bi-indyeti 'Ilahi '!-mu 'in".
2Bu politik
telakkİmuvacehesinde,
Osmanlı diplomasisinin, gelişen Avrupadiplomatik usul ve
adabı karşısında,zamanla ne kadar sade-dil bir
görüşe zahib olduğu, çeşitliolaylarda takib edilebilmektedir. ll. Mahmud'un bir
Hatt'ından ör-nekleyeceğimiz şu tesbiti, vaktiyle Sokullu'nun açığa vurduğu"gerçekçi politika"
tavrının ışığı altındamütalaa edildiğinde, birkaç yüzyıl boyunca bu sahada edinilen
acı tecrübelerin bir neticesi ve politik telakkilerdeki değişmenin de bir göstergesiolsa gerektir:
"Frenklerin mukaddema soylediklerinde
durmayıp,kendülerine
kangısuret uygun ge lur ise, derhdl ol surete
teşebbus etmekde oldukları ma 'lumdur". 3Yani, Avrupa devletleri
politikalarınıverdikleri sözler ile
kayıtlıve sabit
tutma-makta ve değişen şart ve çıkariara göre
politikalarını da değiştirmektedirler. Oysa,ll. Mahmud'un yadırgayarak
dile getirdiği Avrupa devletlerinin takib ettiği bu
siya-si
davranış ve ahlakı, Sokullu'nun vaktiyle söylediklerinde açıkca ifadesini bulanve
devletlerarası ilişkide yalnızca çıkarilintisini esas alan ve bu yüzden de
yabancıelçilerin şikayetlerine yol
açmış bulunan klasik dönem Osmanlı siyasi telakkisinin aynısı değil midir!Karlofça ile
yaşanan büyük sarsıntı ve özellikle Kaynarca ile süregelenbezi-rnet ve toprak
kayıplarıyla başlayan yeni devir, giderek Osmanlı devlet adamları nın siyasi ahlak kavrayışı üzerinde önemli değişiklikler meydana getirmeye başla mıştır. Yapılan antlaşmalaratam olarak riayet edilmesinde hayati faydalar gören ve
siyasi
dolayısıyla askeri ve ekonomik zafıyyetini böylece en az derecelerde zarargetiren bir halde tutmak isteyen, artık Osmanlı tarafıdır ve
değişen şartlarkarşısın-2 Mehmet
Ertuğrul Düzdağ, Şeyhuli.~ldm
Ebussud EfendiFetvaları lşığında
/6.Asır
TürkHayatı.
İstanbul 1972, s. 108- 1 09; Aynı fetva için bk. keza, Hammer, GOR, Il, Pesth 1834, s, 402. 3 BOA H H. 43468da
Osmanlı devletine karşı çıkarcı ve değişken bir politika geliştiren,ahde veta
nedir bilmeyen, verdikleri sözde durmayan ve bu sebebden ötürü de devamlı şika
yetlere konu edilen Avrupa diplomasisi
karşısında; doğrucu, dürüst, yalan
söyle-meyen, aldatmayan, niyetlerini gizlesöyle-meyen, hülasa bireylere mahsus ahlaki
değerlerle devlet
politikasınıyönlendirmeye
çalışan Osmanlı siyasi telakkisi, devletiniçinde
bulunduğu zafıyyet haline en uygun bir politik davranış ve değerler olarak gelişmeye ve yerleşmeye başlar. Giderek daha çok benimsenecek ve hatta birö-vünç
kaynağı olacak, karşı tarafın buna tamamen ters düşenahlaki değerlerini ise
yadıgayacakve
ayıplayacakolan bu yeni devir siyasi ahlak kavrayışı, aslında
zaru-retin meziyyet haline getirilmesinden
başka birşey değildir. ı 606 Zitvatorok ant-laşmasında, Avusturya'nın bir kalemde ve son defa ödeyeceği belirli bir meblağüzerinde,
başkacane ad
altında olursa olsun para taleb edilmeyeceği sözünü alanveya
Kaiser
ünvanını Padişah ile denk düşürme başarısınıgösteren siyasi zafer,
kağıt üzerinden çıkıp geçerlilik bulabilmek için karşı tarafı otuz küsür sene uğraş tırmıştır. Dolayısıyla, zaruret halinin giderilmesi, çıkariara göre yönlendirilen poli-tikaların tekrar su üstüne çıkmasına imkan vermekteydi. Avusturya hükümdarının kayzerliği, yapılan antlaşmaya rağmenhemen tanınmadığı ve altemativ ünvanlarla
geçiştirildiği
gibi,4
haraç
adı altındaki
parasal taleblerde bulunulmaya da, yine
antlaşmanın açık
maddelerine
rağmen
devam edildi.5 Hülasa,
devletlerarası ilişki
lerde verilen sözün bir
değeri olması, bu sözü verenin güçlü veya zayıfolma hali
ile doğru
veya ters orantılıdır.
Ancak, giderek artan zafıyyet
hali,
Osmanlıdiplomasisine,
saygın bireyler içingeçerli olabilecek vasıflar ağırlıklı yeni bir ahlaki zihniyet kazandırdı ve birey
ah-lakı ile devlet ahah-lakını birbirine karıştırdı. ı 8. yüzyılınson
çeyreği ve I 9. yüzyılınilk
yarısınakadar uzanan bir devir, bu yeni siyasi
ahlakın, dolayısıylazarureti
meziyyet haline getirme
zafıyyetinin örnekleri ile doludur. Bu devirdeki harbler veAvrupa devletleri ile ittifak yapma düzeyinde
girişilen münasebetler yoğunluğu, Batı tarzında gerçekçi bir politika takib etme prensiplerinin tekrar tanımlanmasındave benimsenmesinde başlıca
etken olacaktır.
ı 790'da Prusya ile yapılan
ittitak
antlaşmasınınRusya'ya
karşı işletilmesi, antlaşmanın açık ve bağlayıcıhükmüne
rağmen tatbik edilememiş ve Prusya bukonudaki tahahhüqünü, Rendi
çıkarlarına aykırı gördüğüiçin yerine
getirmemiştir. Aynıtarihlerdeki
müttefıkimizisveç'in, aradaki ittifak
antiaşması şartlarına aykırıolarak ve Rusya ile
savaşı sürdürmek şartıyla Osmanlı devletinden aldığıparasal
yardımiara rağmen
tek
taraflı
bir
barışa yanaşması,
istanbul'da büyük bir
infıal
ve
hayal
kırıklığı yaratmıştı.6
Bu
gelişmeler Osmanlı
devlet
adamlarının sızianmaları
na yol açmış, antlaşma şartlarını yerine getirmesini temin için Ahmed Azmi Efendi
4
M. Köhbach, "Çasar oder İmperator? Zur Titulatur der römischen Kaiser durch die Osmanisehennach dem Vertrag von Zsitvatorok (l606)",WZKM. 82, Wien 1992, s. 223-234.
5 M. Köhbach, "Die diplomatischen Beziehungen zwischen Österreich und dem osmanisehen Reich im 17 Jahrhundert", Osmanlı Araştırmaları, IV, İstanbul 1984, s. 225-236
50
KEMAL BEYDiLLi
Berlin'e
gönderilmiş,ancak bir
başarıkayd
edilememiştir.?isveç'in tek
taraflıbir
barış ile Osmanlı devletini yüzüstü bırakarak Rusya ile uzlaşması ve buna rağmenancak
savaşa devam etmesi şartıyla kendisine ödenınesi taahhüd edilen ıneblağıntediyesi
peşine ısrarla düşmesi
hayretle
karşıtanan
bir husus
olmuştur.&
Devletlerarası ilişkilerde çıkar ilintisi ağırlıklı olarak yeni politikalar belirleme
ve eski telakkilerle yürütülen
uygulaınalardan vaz geçme, dış politikada edinilentecrübelerle giderek geçerlilik
kazanmıştır.
Bu
bağlamda,
Reisülküttab
Atıf
Efendi'nin Avrupa'daki
gelişmelerleilgili olarak takdim
ettiği1798 tarihli bir
layi-hası9ve bu konularda
Fransıztemsilcisi
Ruffınile
yaptığıbir
görüşmesi, lOkonuya
parlak bir
şekilde katkıda
bulunabilecek fevkalade bir örnek
değerindedir. Atıf
Efendi, Avrupa'daki son
gelişıneler ve Fransa'nın Tulon limanında hazırladığı do-nanınasının Mısır'a saidıracağı şayialarının yayıldığı bir sırada, Osmanlı devletininolup bitenlere seyirci
kalmaması gerektiğive son
savaşlarda mağlub olduğu vetoprak
kayıplarına uğradığı ve dolayısıyla doğal düşınanları olması icab edenA-vusturya ve Rusya ile Fransa aleyhine ittifak
yapılınasını zarCırlgörmekteydi. Bu
politika devletce benimsenmiş
ve
Fransa'nın kuşkulandırılmamasınada özen
göste-rilmesine karar
verilmişti.
Öte yandan
Ruffın
de,
Osmanlı
devletinin
Fransa'nın
yanındayer almasa bile, karşı bir ittifaka
ıneyl etmesini engelleıneğe çalışmaktave
Osmanlıdevletinin hiç olmazsa tarafsız kalmasını sağlamanın yollarını
aramaktay-dı.Hatta, Fransa ile Avusturya ve Rusya
arasındabir
savaş ihtimali bulunduğunu açıkca ifade ile Babıall'nin Fransa yanındayer
alacağının ilan edilmesiniistemek-teydi. Son savaşların oluşturduğu büyük
düşmanlığa rağmenAvusturya ve Rusya
yanında taraf tutulmasını devlet için en faydalı bir tercih olarak gören Atıf Efendi,
Ruffin ile
yaptığı görüşmelerde, elçinin teklifleri karşısında renk vermemek içingayret göstermekte,
"İstanbul'dayeni icdd olunan diplarnal
lisdnıyla ba 'zı ibdrdt-ımubheme irdd ederek, meseleyi
geçiştirmeye", dolayısıylaelçiyi oyalamaya ve
aldatmaya
çalışmaktaydı. Rus elçisi ile de görüştüğünde, ona da"biraz diplomat
ağızısatarak"
kendisini te'min
etmişti.Yani,
icabında yalan ve aldatıcıbeyanlar
ile devletin
çıkarları için en uygun lafları etmek, ancak bunun gerçek dışı olmasından ötürü birey olarak utanmamak ve bu
işirenk vermeden, yüz kızartmadan
yap-mak
zorundaydı. Dolayısıyla Avrupa anlamında siyaset gütmek, artıko devirde
devlet
adamlarının yakından ilgilenmek ınecburiyyetinde kaldıklarıbir
iş olmak-taydı."Siydsiyydt",
yani
politikanın, dolayısıylaAvrupa
politikasıve
diplomasisi-7
Güıneç Karaınuk.
Ahmed A::mi Efend/s Gesandtschajisbencht als Zeugnis des osmanisehen Mac/ıtverfalls und der begmnenden Reformara unter Selim lll, Bem-Frankfurt 1975, s. 201-204; K. Beydilli, 1790 Osman/ı-Prusya Iuifdki., s. 93 vd.8 K. Beydilli.
"İgnatius
Mouradgea D'Ohsson (Muradcan Tosunyan). Ailesihakkında kayıtlar,
Nizam-ı Cedid'e dair Lilyihası ve Osmanlı İmparatorluğundaki siyasi Hayatı", Tarih Dergisi, is-tanbul 1984. s. 279 vd.9 Cevdet Tan/u. VI.
s.
294-301, Zeyl,ıır.
17 1 O Cevdet Tarihi, VI, 284-285nin,
Osmanlı dünyasıiçin yeni bir boyut
kazandığınave gerçekci bir tarzda ele
alınınaya başlandığına Ni:::am-ı
cedid
devrinin önemli isimlerinden Behiç Efendi de
işaret
etmektedir. Behiç Efendi 1 803'de
yazdığırisalesinde
"Politika"
için.
"Politi-ka
lafi-ı me:::kitr-ıFrengi olup,
fı:::enuinina ki:::b u hile ma
':::ındaisli "mal olunur ise
dahi as! ma
'nası umitr-ısiyasiyye ve tedbir-i mudun demektir" 11
derken, Avrupa
politikasındaki
tatbikatten olumsuz
etkilenınişolarak, o devirde
''politika"
kelime-sinden,
"politika yapmak",
''politikacıbir kimse olmak"
deyimlerinin
yaptığı çağrı şıınhala
yaşadığınagöre, günümüzdeki
algılanınayı andırırbir biçimde,
"yalan-dolan laf soyleme"
şeklinde("kizb u hile ma
'rızında''jbir anlam
çıkartıldığına işaret eder. Ancak,
asıl anlamının"onemli siyasi
işlerve devlet tedbiri"
("wniir-ısiyasiyye ve tedhir-i
mudım"J şeklinde olduğunada dikkati çeker. Kelimenin bu
olumsuz
anlamının yerleşmesinde,Avrupa siyasilerini n, uzun
zamandırgözlenen
ve tecrübe ile edinilen temel
davranışlarında,yani,
yalnızcadevlet
çıkarlarınıesas
alan ve
değişen şartlarındaha önce
verilmişsözleri geçersiz
kılan, dolayısıylabu
gaye ile her türlü
aldatına, yanıltınave yalan beyanda
bulunmalarının ("kizb uya-lan''),
yani
''politika"
yapınalarınınetken
olduğu açıktır. Osmanlıdevlet
adamları nınbu siyasi ahlak
anlayışıiçinde
davranmalarıepey zor
olmuştur.Avrupa
siyasi-leri ile
aynıtarzda davranmak,
''politika yapmak",
siyasi hileler, yalan beyanlar ve
aldatınacalara
tevessül etmek, konuya
değinenCevdet
Paşa'nınkayd
ettiği yukarıdaki ifadesiyle,
"Istanbul'da yeni icad olunan diplomasi diliyle,
bazı nıuphemso:::.-ler serd edip, diplomat
ağı:::.ı
satmak"12
ve böylece
yabancı
elçileri
oyalanıak
ve
onları
kendi
üsfılleriile
iğfaledebilmek için,
Osmanlıdevlet
adamlarıepey
zorla-nacaklar ve yüzlerinin
kızarınasınıönlemek ve utanma hislerini gizleyebilmek için
epey zaman
harcayacaklardır.Bu konuda Cevdet
Paşa'nın, "VelhasılTurk/er
ikiyuzlulıikdenasla haz etmedikleri halde Reis Efendi
her-mukteza-yıvakt u hdl
meclis-i vukela
kararıyla !isan-ı diplamatıisti 'mal etmek uzere me 'mür
edilmiştir"13
değerlendirmesini yapmaktadır.Özellikle, Venedik Cumhuriyeti'nin haritadan
silindiğive
topraklarınınFransa
ve Avusturya
arasında payiaşıldığı Caınpo Forınia Antiaşması'ndansonra
(17.10.1797) Avrupa
politikasının şekli değişmişve devlet buna uyum
sağlamakmecburiyetinde kalarak, Avrupa
politikasınauygun bir !isan
kullanınayamecbur
kalmıştır.
1797 senesi Avrupa için
olduğugibi
Osmanlıdevleti için de
dışsiyaset
uslfıb
ve
tatbikatı açısındanbir
tarih-i cedid,
yani bu anlamda yeni bir devrin
başlangıcı olmuştur.14
Tutan'da
hazırlanan fılonun Mısır'a saldırmak
üzere yola
çıkar
tılacağı
günlerde, buna dair etrafda
dolaşan şayialarıve gözlenen kuvvetli
emarele-ri yalanlayan ve aksini iddia ile Paemarele-ris'deki tecrübesiz ve bireysel ahlak
değerleriile
Il Behiç Efendi, Sevdnıhu '1-Lewiyıh (Hazırlayan, Ali Osman Çınar. MÜ.TAI· Ya) ıınlaıımamış Yüksek Lisans çalışması, Istanbul 1992), v. 36 a.
12 Cevdet Tarıhı. VI, 285 13 Cevdet Tarıhı, aynı yer
52
KEMAL BEYDiLLi
meselelere
yaklaşan Osmanlı
elçisi Seyyid Ali Efendi'yi aldatan
Talleyrand'ın,I5
"utanmayarak yalan söylemekte
olduğuve hilebaziye ibtiddr"
ettiğininve devleti
aldatmakta
olduğunun
tesbiti ve bu durumun
İstanbul'da Fransız
temsilcisi
Ruffın'den
tahkik edildikte, onun da, Reis Efendi'nin yüzüne baka baka yalan
söy-leyerek,
gelişmeyiinkar etmesi, yine de
şaşkınlıklave
ayıplanarak karşılanmayadevam edecektir.
16Dost
bildiği Fransızların Mısır'a saldırmalarıyla
hayal
kırıklığı
na
uğrayanIII. Selim'in
"altısenedir ktifir/er bizi
iğfaleyledi. Biz dahi
altımdh
kadar onları iğfal eylüyüp mümkün mertebe işimize baksak" tarzındaki
ifadeleri,
ı 7dış
politikada
aldatılmış olmanın şaşkınlığını açığavurmakta
olmasıkadar,
muka-bil askeri tedbirlerin
alınabilmesiiçin zaman
kazanılması amacıyla karşı tarafında
aynı şekilde aldatılıp, oyalanmasını
taleb etmesi, Avrupa diplomasi
ahlakıile
poli-tika yapmak zarfiretinin idrak
edildiğine açıkbir delildir.
Dinin
devletlerarası ilişkilerde zannedildiğigibi önemli bir etken, hatta bu
i-lişkilerin geliştirilmesinde
bir engel
olmadığının-XVI.
yüzyıldaSafavi
İranile
Papalık başta
olmak üzere Avrupa devletlerinin
Osmanlıdevleti aleyhine
giriştikleri ittifak
teşebbüslerive Türkleri iki cephede
kıstınnak politikalarınıbir an için bir
tarafa
bırakacak olursak-ı8 Osmanlı tarafı
için de geçerli
olduğunu
tesbit etmek
şaşırtıcı
gelebilir. 1790'da da Prusya ile
yapılan ittifakındini yönden mahzurlu olup
olmadığı,
üzerinde
tartışılanbir konu
olmuşve
işin şer'i yanı, ulemanınbirbirini
tekzib eden
fetvalarıyla münakaşa edilmiş olmasına rağmen,neticede devlet
menfaatlarının
dini kaygulardan daha üstün
tutulması gerektiği,bu vesile ile bir
defa daha ve
açıkcadile
getirilmişve
Hİristiyanbir devletle ittifaka
şer'ancevaz
verilmişti.
Bununla beraber, Prusya ile ittifaka gidilmesi hususda beliren
tereddüdlerin dini
mahzı1rdanziyade, daha çok o
sıralardakiaskeri ve siyasi
kaygularda
yoğunlaştığı
bilinmektedir.
ı 9
Bu hususda
takınılan tavır, aynı
konuda
Avrupa'da duyulan tepkilerle mukayese edilerniyecek kadar
yumuşak olmuştur.Bunda dilnyevi ve uhrevi otoritenin tek bir
şahısta toplanmış olmasının, dolayısıylatahta yelli
çıkmışbulunan
III.
Selim'in
savaşadevam
kararlılığıiçinde
bulunması nınönemli bir rol
oynadığı açıktır.Oysa Müslümanlar'la,
dolayısıylaTürkler'le
ittifaka kadar varan
yakın ilişkileriçinde bulunmak, Avrupa'da
münakaşalarını yakınzamanlara kadar sürdüren bir konu
olmuştur.Fransa ve
OsmanlıDevleti
arasında
1536'da
yapılanittitak
antiaşmasıile
canlılıkkazanan
tartışmalar,özel-likle kilisenin muhalefeti ile
karşılaşmaktave iki
ayrı dünyanıniçinde
bulunduğuı5
Bu konuda bk. Maurice Herbette, Fransa'da ilk daimiTıirk
elçisiMoralı
Esseyit Ali Efendi (1797-1802). Çeviren ve değerlendiren, Erol Üyepazarcı, İstanbul ı997, s. XX-XIX; 61 vd.16 Cevdet Tarihi, VI, 41 1. Konunun
ayrıntıları
için bk.1.
Soysal,Fransız
lhti/dli veTurk-Fransız
diplomasi Munasebetleri (1789-/802). Ankara 196417 E. Z. Karai, Selim lll.ün Hatt-ı Humayunları. Ankara 1942, s. 54
18 Barbara von Palombini,
Bündniswerben abend/iindischer Miichte um Persien
1454-1600. Wiesbaden, 1968. Geniş tanıtma için bk. K. Beydilli, Tarih Enstitüsü Dergisi,
X-Xl,
İstanbul198
ı,s. 4
ı3-4
ı7
dini zıddıyyeti gözler önüne sermekteydi. Ancak,
Hİristiyanlar'ın kendi aralarındaki mehzep
kavgaları yüzünden birbirlerine karşı duydukları nefret, zaman zaman bunlarınMüslümanlar'a
karşı duyduklarınefretten hiç de
aşağı kalmamıştır.Mu 'tezi! Papa'nın
elindeki
Birinci Roma'yı
ve Türkler'in eline geçen
İkinci Roma'yı kaybedilmişaddeden ve
Uçüncü ve son Roma'nın
Moskova
olduğu iddiasındabu-lunan Rus ortodoksisinin Katolikler'e
karşı duyduğu düşmanlık,Müslümanlar'a
duyduğundan
hiç de az
değildi.
Öte yandan Katolik kilisesi de uzun zaman
Orto-doks
Rus/arı, MüslıimanTürkler
ile
aynıkefeye koymaya devam
etmiştir.1536
yakınlaşmasının Osmanlı dünyasında ne gibi akisler bıraktığı incelenmemişol-makla beraber, Fransa'da ve Avrupa'da yarattığı çalkantıları takib edebilmek
müm-kündür. Dini zıddıyyetin siyasi
birleşmelere her zaman engel olabilmese bile, serttepkiler ile
karşılaşılmasına yol açtığının ve işlemesinin engellendiğinin örnekleri1740
Osınanlı-İsveç ittifakı karşısında İsveç'deduyulan
hoşnutsuzlukda,I 779
Prusya-Osınanlı-Rus üçlü ittifak projesine karşıRusya'da duyulan infiiilde takib
etmek
müınkündür.20
Türkler'le ittifak
arayışı
içine giren
IL
Friedrich'in,
Müslümanlar'la
işbirliği yaptığından ötürü kendisine yöneltilen tenkidleri göğüslernek zorunda
kaldığıve
hiristiyanlığıelden
bırakınayan diğer hükümdarlarınMüslümanlar'la yaptıkları işbirliklerinden ve dini
riyakarlıklarındanörnekler
verdi-ği bilinmektedir. Nitekim, 1762 senesinin en sıkışık günlerinde Türkler'den gelecek yardımı büyük bir ümid ve sabırsızlıkla beklerken yazdığı şiirlerde, kendisini buyüzden tenkid edenlere ve
"dinsizlikle"
suçlayanlara,
"bütün
düşmantarımınyüzüne
haykırıyorum,benim
yardımımagelen benim dinimdendir ve benim zenginliklerimi,
topraklarımı yağma/ayanlardanve
bunlarıyaparken adaleti ve dini bir tarafa
bırakan/ardan
yıizkat daha
hiristiyandır. Asılbenim
mahvolmamıisteyen dinsizdir"
diyecektir. 2
ı1771 Temmuz'unda Avusturya ile
yapılan ve Rusya'ya
karşıharekete
geçebilmesi için Türklerin para
yardımını öngören ittifak antiaşması da aynı hoş nutsuzluğun izlerini taşımış ve koyu bir Katolik olan Maria Theresia, antlaşmametni
derkenarına,"bu adamlardan
parayıistemiyerek
alıyorum"diye bir not
dü-şürınektenkendini
alamamıştı.22 Oysa böyle bir ittifak
antiaşmasıiçin gereken
fetvanın alınmasında
hiçbir zorlukla
karşılanmamıştır.
23 Yine, Ruslar'a
karşı giriş
miş olduğu mücadeleyi sürdürebilmek amacı ile Osmanlı Devleti ile l789'da birittifak yapan ve
karşılığında yapılanönemli ödemeleri kabul eden
İsveç'de,herhal-de
savaş hezimetinin etkisiyle, bu seferki ittifak aleyhinde herhangi bir dini sızıltıpek duyulmamış,
hatta Babıal\''yi böyle bir yakınlığa ısındırmak için Kanuni
zama-nındada bu gibi ittifakiara
gidilmiş olduğu, İstanbul'dakitemsilcisi olan D'Ohsson
tarafındanörnek olarak
gösterilmiştir.24
20
Bk. K. Beydilli,
Biiyuk Friedrich ve Osmanlt!ar. İstanbul,1985,
s.
ı09
vd.
2
ı K. Beydili i, Buyıik
Friedrich ve Osmanlt!ar. s.195
22
K. Beydilli,
Büyıik
Fnednch veOsmanlı/ar. s. ı94-195
23
K. Beydilli,
1790 Ittifakı,s.48, n.9
54
KEMAL BEYDiLLI
18.
yüzyılınson
çeyreğinde açıkcabeliren devletin içinde
bulunduğuzafiyet
ve
düşınanlarıile
artıktek
başınamücadele edebilmesinin
imkansız olduğunungörülmesi, siyasi zihniyetin
değişınesindeve ittifak sisteminin
gelişınesindeönemli
bir etken
olmuştur.Bu konular ile ilgili
görüşmeler geniş tabanlımeclislerde ele
alınmakta
ve müzakere edilmekteydi. Bu
meşveretmeclisleri
içinde
ulemanında
yer almakta
olmasında,dini kesim temsiliyyetine yer vermek
endişesindenziyade,
meseleleri kavrayabilen ve bilgi ve
görüşsahibi devlet ricali ile en
doğruseçenek-lerin
belirlenınesive bu konularda
oluşacakmes'uliyetin
geniştabanlara
taşınmasıkaygusunun
ağır bastığıgörülmekle beraber, bu durumun
ulemanındevrin
okur-yazar
takımıiçinde önde gelen bir kesim
olduğuzaruretinden de
kaynaklandığına şüpheyoktur. Bununla beraber, mesela, Prusya ile
yapılacakittifaka karar vermek
üzere toplanan
meşveretmeclisi içinde yer alan Rumeli eski kazaskerlerinden
Tevfik Efendi'nin,
toplantıda yönelttiği,"Prusya dedikleri hangi devlettir"
suali ile
hazır bulunanları şaşırtan
bilgisizlik derecesini ortaya
koyduğunda,25daha sonraki
meclisiere
iştirakettirilmemesi, dini kisvenin
değilde, bilgi birikiminin bu gibi
toplantılara iştirakin
esas sebebi
olduğu gereğiniortaya
koyması bakımındanö-nemlidir. Nitekim, elçilerle
yapılan karşılıklı görüşmelerdeyer alan devrin önde
gelen isimlerinden ve
Lıleınadan TatarcıkzadeAbdullah ve
İbrahim İsınetBeyefen-di gibi
şahsiyetlerdin ve dünya
işlerinin imtizacında başarılıhizmetler
görmüşlerdir.
19.
yüzyılda osmanlıdiplomasisinin
sivilleşmesi,Avrupa si
yasasınanüfUz
ve siyaset bilimindeki
uzmaniaşmaile
doğruoranda yürüyecektir. III. Selim
dev-rinde, Mahmud Raif ve Ebubekir
Ratıbefendiler gibi !isan bilir ve Avrupa
alıviiline vakıfreisülküttablar eliyle yürütülen
dışpolitika, ikili ve üçlü ittifaktara varan
ge-lişmelerde
önemli
başarılarkaydeder ve XVIII.
yüzyılda başlamışolan Avrupa
devletler hukukuna intikal etme ve Avrupa devletler
camiasınınbir üyesi olma
sürecini tekemmül ettirir. 2
6 Fransa'nın Mısır'a saidırınasıüzerine 1799 senesi
başlarında
Rus. Ingiliz ve Sicilyateyn ile ilk defa olmak üzere
yapılan ittifaklarınve
girişilen müşterek
askeri
harekatın,Avrupa ittifak sistemi ve bunun
işleyişihak-kında
önemli tecrübe ve birikimlerin
oluşmasınayol açan büyük denemeler
oldu-ğuna şüphe
yoktur. Rusya ile
yapılan ittifakın1 805'de yenilenmesi ve
uzatılmasına rağmen,hemen akabinde, Avrupa'da
değişensiyasi
şartlar karşısındaFransa
politi-kasına
dönülmesi zaruretinin ortaya
çıkınası anındayürürlükten
kaldırılmasıve
Fransa
politikasına yanaşılınası,neticede bir
Osmanlı-Rusve
İngiliz savaşınamün-cer
alımışolsa da, devletin aradan geçen zaman içinde Avrupa
politikasınaintika-lindeki becerisini de gözler önüne serer mahiyette
olmasıve
antlaşınaların,devlet
çıkarları
ile
uyuştuğumüddetce geçerli
olabileceğinedair genel kaidenin
kavran-mış olduğunu gösterınesi bakımından
önemlidir. Rus
ittifakının1 805'de
yenilen-25 11k. Cenlc>t Tan/u. IV, !91. keza Beydilli, 179() 11/ifakt, s 40
26 l3u konuda bk Yasemin Gönen, The Integralton of the Duaman Emptre mto the European State Sı·;tem /)umıg the Retgn of Sultan Se !tm III Boğaziçı Ünı. SBE Istanbul !991. Yayıııılanmamış master teLi
mesine
rağmen uygulanmaması, Osmanlı sıyası ahlakının Avrupalılaştığınınbir
işareti
olarak
değerlendirmek yanlışolmaz. Bununla beraber,
Osmanlıdiplomasisi-nin Avrupa diplomasisi
karşısındakendisine
duyduğugüvenin tamamen
yerleştiğini iddia etmek için henüz çok erkendir.
I
8 12
Bükreş barışı görüşmeleriniyürüten
Galip Efendi'nin, "bi '!-cümle düvel-i ecnebiyyeye ve ale '!-husus Rusya'ya bir
veeh/e emniyyet cd 'iz olmaz"27
uyarısı,devrin
padişahıdahil olmak üzere tüm
ri-calinin
paylaştığıbir hususdur ve 1 81 5 Viyana Kongresi'ne vaki davetiere
rağmen iştirakedilmemesi büyük ölçüde bu güvensizlikle ilgili olsa gerektir.
1821 Rum
isyanlarıile
başlayanve 1 832'de
Mısırvalisi Mehmet Ali
Paşa'nın isyanıile
gelişendevir,
Osmanlıdiplomasisini
ağırbir
iıntihanatabi tuttu ve
mo-dern anlamda
yapısal değişikliklerin başlatılınasındave
geliştirilmesindeen önemli
etken oldu. Uzman ve dilbilir bir hariciye kadrosunun mevcud
olmamasının sıkın tılarıHariciye Nezareti'nin
kuruluşunakadar geçecek zaman içinde büyük bir
zafıyet olarak hissedildi.28 Daimi elçiliklerin tekrar
canlandırılması
ve
teşkilatının
nihayet
kalıcıbir
yapıya kavuşturulması(1834), devrin zaruretinin tacil
ettiğiih-male
uğramıştedbirleri
arasındadır.Mısır
valisinin
arzettiğitehlikeyi hertaraf etmek üzere Ruslarla Hünkar
is-kelesi
Antiaşmasıile
girişilenikinci ittifak (8.7.1833), konuya ilgisiz kalan Avrupa
büyük devletlerini, bu arada özellikle
İngiltere'yiharekete geçirmek için emsalsiz
bir manevra ve diplomatik
atılım
oldu.29 Hünkar iskelesi
Antiaşması'nın Boğazları
Rusya'ya açan ve
diğerdevletlere kapayan gizli maddesi, neticede
I
841 Londra
Boğazlar