CUMHURİYET/2
T ü rkiye B irleşik Km
P artisi Üstün
lünist
MELİH CEVDET ANDAY
TKP ile TİP, bildiğiniz gibi, “Türkiye Birleşik Komünist Partisi” adı altında birleştiler. Geçen hafta perşembe günkü gazetemizde okuduğuma göre, birleşen iki partinin genel sekreterleri, örgüt çalışmalarına başlamak üzere 11 kasımda Türki ye’ye geleceklerini açıklamışlar. Ayrıca o gün, TKP Genel Sekreteri Sayın Haydar Kutlu ile yapılmış uzun bir konuşma da yer alıyordu gazetemizde. Bu haber karşısında elbette ilk akla gelen, ceza yasa mızın 141 ve 142. maddeleri idi. Bunlar nedense hep komünist partisini yasaklayan maddeler ola rak bilinegelmiştir. İmdi bu maddeler ortada du rurken, Türkiye’de böyle bir parti kurulamazdı. Pe ki, bu gelişmenin nedeni nedir? Ve daha önemlisi şimdi ne olacak? Yurda dönmeyi kararlaştıran Sa yın Haydar Kutlu ve Sayın Nihat Sargın hakkın da görülmüş ya da görülecek bir dava, bir kovuş turma olmadığı anlaşıldığına göre, olayda polisi ve adaleti ilgilendiren bir yan aramak gereksiz gö rünüyordu, bu iki yurttaşımız da yurda dönecek lerdi, o kadar.
Ama bizde hukuk devleti ve insan hakları kav ramlarının hiçbir zaman sağlamca yerleşmemiş ve işlerlik kazanmamış olduğu göz önüne alındığın da, insanın akima bir kuşku takılıyordu: Gene de belli olmazdı, çünkü ortada “komünist” sözcüğü vardı, bunca yıldır adliyeyi ve polisi en çok meş gul etmiş bir “sözcük”tü bu, üstelik gelenlerin “dışarıda” da olsa bir komünist partisi ile bağlan tıları bulunduğuna göre, ortaya, araştırılacak, hatta kovuşturulacak bir konu çıkmıyor muydu? Komü nistlik nerede görülse ezilmemeli miydi? “Komü nistlik”, yıllardan beri “düşman” anlamında kul lanılmamış mıydı? Bu durumda, yurda dönecek lerini söyleyenler neye güveniyorlardı? Dahası var, 12 Eylül’den bu yana, “Hele yatsınlar, sonra
dUşünürüz” anlayışı ile nice suçsuz yurttaş içeri
atılmamış mıydı?
Sayın Haydar Kutlu ile Sayın Nihat Sargın’m bu soruları kendilerine sorarak bir yamt buldukları na inanabiliriz. O yanıtı biz bilemeyiz, bilmediği mize göre de, bu konuda bir görüşümüz olamaz.
e
Ancak burada hemen belirtmek gerekir ki, onla rın Türkiye’ye gelişleri hiçbir sorun yaratmamalı dır, uygar ve demokratik bir ülkeye yakışanı bu- dur, yoksa dünyanın en ağır eleştirilerine yol aç mış duruma düşeriz.
Bu konu üzerine ne düşündüğü sorulan Başba kan Sayın özal’ın yanıtı şu oldu: “Bir kere örgüt
lenmek söz konusu değil. Yani TKP, bugün yasa larımıza göre kurulamaz. Bu değişiklik yapılma dan, öyle bir partinin kurulması mümkün değil dir. Onun yanında eğer bu gelenlerin davaları var sa, gelirler, davalarını görürler. Mahkeme netice lerine göre şu veya bu şekilde olur.” Ortada mah
kemeye verilmeyi gerektirecek bir konu bulunma dığı, kimi hukukçulanmızca belirtildiğine göre, Sayın Başbakanın bu sözlerindeki anlamın “gelebilirler” olduğu pekâlâ söylenebilir. Geri ka lanı, bu iki kişinin yurtta bir komünist partisini örgütleyip örgütleyemeyecekleri konusudur ki, Baş bakan, bunun, ceza yasamızdaki ünlü maddeler karşısında olanaksız bulunduğunu söylemektedir ve elbet burada, söz konusu maddelerin değiştiri lip değiştirilemeyeceği sorunu kendiliğinden orta ya çıkmaktadır. Bununla ilgili bir soru üzerine Baş bakan, “Şu anda böyle bir şey söylemedim. Bu,
bir zaman meselesidir. Toplumun bazı kesimleri nin bu konudan ürkmemden ne zaman olur, kimse kestiremez. Olabilir de, olmayabilir de. Kimse kestiremez” demiştir. Açıkça anlaşıldığına göre,
Başbakan buna karşı değildir, “bazı kesimlerin ürkmelerinden” söz etmektedir sadece.
Sayın Ali Sirmen, bu konuya ayırdığı 1 kasım tarihli yazısında, şu düşündürücü görüşü ortaya attı: “Bir yanda İter ikisinin örgütlerinin üyeliğin
den mahkûm olmuş kişiler şu anda cezalarını çe kerlerken, öte yandan onların (bu iki kişinin
M.C.A.) nasıl olup da özgürce dolaşacakları, hu
kukçuların da açıklıkla yanıtlayamadıkları bir ko nu.” Yazısının biraz aşağısında ise, şu sözleri ekli
yor Sirmen, “Bugün Türkiye’de şiddete başvurma
mak ve böyle bir yöntemin hazırlıklarında bulun mamak koşulu ile her türlü siyasal görüşün örgüt
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
lenmesinin gerekliliğini, artık dolaylı da olsa Sü leyman Demire! bile dile getirmek zorunluluğunu duyuyor.. Sayın Özal’ın da böyle bir gelişmeye hiç değilse kapıları kapamamaya çalıştığı bilinen bir gerçektir.”
Sayın Uğur Mumcu ise, bu konuda iyimser ol madığını şu sözlerle belirtti: “Özal hükümetinin
bu maddeleri kaldıracağını pek sanmıyoruz. Çün kü Türkiye’de birçok kimse gibi Özal’ın demok ratlığı da faşist İtalyan ceza yasasından alman bu maddelerin sınırında son bulmaktadır.” Ben Sa
yın Başbakanın yukarıya aldığım sözlerini, daha çok Ali Sirmen’in yorumuna uygun bir görüşle de ğerlendirdim. “Bu, bir zaman meselesidir”, “Top
lumun bazı kesimlerinin bu konudan Urkmemeie- ri ne zaman olur” sözleri, bu görüşüme destek ola
bilir sanıyorum. Bilmem, yanılıyor muyum! Sayın Haydar Kutlu ise Türkiye’nin birçok bakımdan de ğiştiğine inanıyor ve “özal’m belki en önemli ya
nı, çok pragmatik oluşu ve değişikliğe kendini ko lay adapte etmesi” diyor, belki de onu bizden da
ha iyi tanıdığı için.
“Türkiye Birleşik Komünist Partisi”nin bu iki sayın üyesinin Türkiye’ye gelmeleri konusu, yuka rıda gözden geçirdiğimiz tartışmalardan yola çı karak, daha başka sorunların da kurcalanmasını zorunlu kılıyor. Önce Sayın özal’m kişiliğini ve bu konudaki görüşlerini ele alalım. Sayın özal, ceza yasamızdaki ünlü maddelerde değişiklik yapılma sına yatkın olabilir, olmayabilir de; ya da pragma tik kişiliğinden ötürü yeni koşullara kendini uy durmayı başarabilir, başaramayabilir; bana sorar sanız, bunlar önemli olmakla birlikte, konumuzun özü ile ancak uzaktan ilişkilidir. Türkiye’de bir ko münist partisi kurulması sorunu, yönetimdeki ki şilerin mizaçları ve yetenekleri dışında ele alınma lıdır. Cumhuriyet gazetesi için “Pravda” sözcüğünü kullanırken, Sayın Başbakan ne demek istemişti? “Pravda”nm Sovyetler Birliği’nde basılan bir ga zete olduğunu bilmeyen yok; öyle ise bu sözün an lamı, “Türkiye’de komünist parti kurulması” ko nusundan çok ayrı olarak, dünyada “komünizm” denen siyasal ve sosyal görüş ve eylemlere ilişkin di ve Sayın Başbakan, bu uluslararası kavramı gün deme getirerek kamuoyunda gazetemiz için olum suz bir kanı yaratmak istiyordu. Yıllardan beri Türkiye’de uygulanagelen bir taktikti bu: Toplu mu komünizm umacısı ile korkutmak. Dahasını söyleyeyim: Türkiye’de görünen ya da görünme yen iktidarlar, bir komünist partisinin yasal ola rak kurulmasını umursamazlar, umursamamışlar- dır; onların önem verdiği ve hep kullandığı
_______________T -S g p A2T
“komünizm” sözcüğüdür ve yasal bir komünist partisi kurulduğunda, bu görünen ya da görün meyen iktidarlar, halkın gözünü korkutmak için her beğenmediği düşünceye, her beğenmediği ey leme “komünistlik” damgasını vuramayacaktır, komünist hep “gizli” sanılsın isteyecektir: O “gizli” güç, Kore’ye asker göndermemize karşı olmuştur, bizi NATO’dan çıkarmak, diktatörlük kurmak, di ni ve ahlakı yok etmek istemiştir. Yasal bir komü nist partisi kurulduğunda, bu korkutmacalar iş lemeyecektir, çünkü “komünizm” sözcüğü yasal olacaktır. TBKP adına konuşurken Sayın Kutlu nun söylediklerini okudunuzsa görmüşsünüzdür ki, TBKP demokrasiye bağlıdır (“Nerden bilelim” diyemezsiniz, çünkü bu kuşkuyu öteki partileri miz için de göstermeniz gerekir), seçimle gelip se çimle gitmek ilkesini benimsemiştir; ceza yasamız da gerekli değişiklikler yapılır da yasal komünist partisi kurulursa, bizdeki görünen ve görünmeyen iktidarlar, bu durumda hangi “gizli”yi karşısına alıp da halkı korkutacaktır? Bu açıdan bakıldığın da, yasal komünist partiler kurulmasına engel olu nan ülkelerde düşün özgürlüğünün neden bir tür lü oluşmadığı, yerleşmediği açıklık kazanır.
Avrupa Topluluğu’na girmemiz konusunun, ya sal bir komünist partisini zorunlu kıldığını biliyo ruz. Sanıyorum ki, bu zorunluluk etkisini göste recek, bu sorun karşısında iktidara ılımlılık ve hoş görü aşılayacaktır. Eğer böyle olursa, belki ilerde bu olay, “Bize komünist partisi de Avrupa’nın bas
kısı ile gelmiştir” biçiminde eleştirilere yol açacak
tır. Tanzimat için yapıldığı gibi. Ben bu tür eleşti rilerden yana olmamışımdır hiç. Gerekli olan ya pılmalıdır, ister içerinin, ister dışarının baskısı ile.
Yurdumuzda yasal bir komünist partisinin ku rulabilmesi için ceza yasamızdaki ünlü maddele rin kaldırılıp kaldırılmayacağını bilmiyorum; Baş bakanın sözünü ettiği “bazı kesimler”in ürkme lerinin ne zaman sona ereceğini de. Şuncasını söy leyeyim ki, TKP Genel Sekreteri’nin söyledikleri nin, bu partinin tüzüğünde de yer aldığı açıkça gö rülürse, ne işlem yapılacağını merak ederim.
İster Başbakanın pragmatistliği yüzünden olsun, ister Avrupa Topluluğu’na başka türlü giremeye ceğimiz gerekçesi ile olsun, bu partinin yasallık ka zanmasından demokrasimizin yarar göreceğini dü şünmekteyim. Bu gibi gelişmelerde herkesten iç tenlik beklemek yanlış olur. İyi niyet kendiliğin den gerçekleşemez çünkü. Gelsin ve alışalım diye düşünmek daha doğru olur sanırım. Bunca yılın ters koşullandırması içindeki kamuoyunu bunun gereğine inandırmak, elbet TBKP’ye de düşer.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi