• Sonuç bulunamadı

Yaşar Kemal savaşın yıkımını anlattığı yeni romanında umudu da yakalıyor:İnsan her gün yeniden doğar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yaşar Kemal savaşın yıkımını anlattığı yeni romanında umudu da yakalıyor:İnsan her gün yeniden doğar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2- (

/! ' ) f

Şahin ALPAY- Nilüfer KUYAŞ Fax:(212)505 62 55

entellektüel bakış

Yaşar Kemal savaşın yıkımını anlattığı yeni romanında umudu da yakalıyor

3. G Ö Z

Askeri çözüm

(Şahin Alpay’ın dünkü yazısına yarısından itibaren başka bir ya­ zıdan bölümler karışmıştır. Okur­ lardan özür dileyerek yazının ta­ mamını tekrar yayınlıyoruz.)

ŞIRNAK Genelkurmay Başkan­ lığı Halkla İlişkiler Daire Başkan­ lığının düzenlediği “ Güneydoğu Anadolu Basın Turu” , bölgede ayrılıkçı terör örgütü PKK’ya kar­ şı verilen mücadelede gelinen noktayı ve kazanılan tecrübeleri yerinde görmek ve değerlendir-

ŞAHlN

mek için bulunmaz bir fırsat ol-

ALPAY

du. Geziye soruna çok farklı açı­ lardan bakan gazetecilerin davet edilmesi yanında Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Öz- kasnak’ın tüm programa bizzat katılarak basın mensuplarına bilgi vermesi, Genelkurmay’ın geli­ nen nokta konusunda kamuoyunun olabildiğince aydınlatılmasına verdiği önemi gösteriyordu.

Dört günlük gezinin ilk iki gününde, Irak sınırın­ da, mücadelenin en ön saflarında, son derece çetin koşullarda ve büyük bir fedakarlıkla görev yapan birliklerimizin Bir bölümünü ziyaret ettikten sonra bu yazıyı Şırnak Subay Misafirhanesi’nde yazıyorum.

Türkiye’nin 25 kadar kalburüstü gazetecisinin, üç Sikorsky helikopter ile Irak sınırı boyunca uza­ nan sarp dağlar üzerine kurulu İrili ufaklı üs ve ka­ rakolları gezebilmesinin de işaret edebileceği gi­ bi, silahlı kuvvetler bölgede ayrılıkçı terör örgütü­ nün bastırılmasında özellikle son bir yıl içinde hayli yol katetmiş. Yerleşimler esas olarak güven­ li hale getirilmiş. Örgütün dağlarda barındırabildi- ği militanlarının sayısı önemli miktarda azalmış. Dağlardaki operasyonlar sürüyor, ama çatışma­ larda birkaç yıl öncesiyle mukayese edilmeyecek bir azalma görülüyor. PKK’nın zaiyatında bir yıl ön­ cesine göre yüzde 50 artış kaydedilirken güven­ lik güçlerinin zaiyatında yüzde 40 azalma olmuş.

Askeri yetkililerin verdiği bilgilere göre, PKK’nın bölgeden militan devşirme yeteneği son derece kısıtlanmış. Bunun için son zamanlarda örgüt, e- sas olarak yurtdışında ve büyük kentlerden dev- şirilen militanlara dayanır hale gelmiş. Bunların i- se bölgenin çetin şartlarına dayanamadıkları ve çok daha sıklıkla pes edip, teslim oldukları görü­ lür olmuş.

Silahlı kuvvetlerin ayrılıkçı terör örgütüne karşı mücadele içinde büyük tecrübe kazandığına, sa­ vaşma yeteneğini ve gücünü büyük ölçüde arttır­ dığına kuşku yok. K.lrak’a yönelik operasyonların da bunda hatırı sayılır bir payı olmalı. Bu, Türkiye ile savaşmayı düşünebilecek komşuların herhal­ de hesaba katması gereken bir unsur.

Gerilla taktikleri uygulayan düşmana karşı yü­ rüttüğü mücadelede düzenli ordu, bir komando albayımızın ifadesiyle, “ kendine özgü” bir müca­ dele yöntemi geliştirmiş ve onu artan başarıyla uyguluyor. Bunu bizzat yürüten komutanlardan sık sık duyduğumuz bir saptama, sonunda “ Hal­ kı kazananın başarılı olacağı...”

Teröre karşı mücadelede sivil halkın canına ve malına zarar vermemek ilkesi, teröristin bile bir insan olarak canına ve haklarına saygı göster­ mek gereği, komutanların sık vurguladığı nokta­ lardandı. Belli ki teröre karşı mücadelede güven­ lik güçlerinin maruz kaldığı insan hakları ihlali suçlamaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki mahkumiyetler, silahlı kuvvetler safla­ rında büyük bir duyarlılık doğurmuş.

Görebildiğim kadarıyla, ayrılıkçı teröre karşı mü­ cadeleyi yürüten komutanların kamuoyuna iletil­ mesini istedikleri başta gelen mesaj ise şu: Si­ lahlı kuvvetler terör ile mücadelede büyük maddi ve manevi bir bedel pahasına önemli başarı sağ­ lamış, terör esas olarak kontrol altına alınmıştır. Ancak başarının kalıcı olması ve terörü doğuran bataklığın kurutulması için, şimdi sıra vakit kay­ bedilmeden alınması gereken sosyo - ekonomik önlemlerde. Bundan da kastedilen, esas olarak, bölge halkına refahın yolunu açacak iş olanakla­ rının sağlanması.

Kısacası, askerler diyorlar ki, “ askeri çözüm" denen şeyi biz büyük ölçüde hayata geçirdik. Şimdi sıra sivil çözümde...

E m ail: s .a lp a y @ m iliiy e t.c o m .tr

İnsan her gün

yeniden doğar

T

arih sizin için hep önemli oldu. Özel­ likle 1. Dünya Sa-

uaşı’nın yıkımı,

Cumhuriyetin ku- nduşu, geçiş döne­ m i Ulus yaratma

sürecinin trajedilerini yazıyor­ sunuz. tik cildi M illiyet'te tefri­

ka edilecek yeni romanınız Bir Ada Hikayesi de böyle bir ge­ reksinimden mi kaynaklanı­ yor? Neden mübadele yûlannı yazdınız?

Tarih benim için, sanıldığı kadar önemli değil. Benim i- çin mitlerim ve düşlerim ö- nemli. Zamanı da yeni baştan değerlendirmek gerek. Zaman nedir? Zamanı kendilerince a- raştıran, değerlendiren birçok yazar, bilim adamı var.

Üç kitaplık BÎR ADA HİKA- YESl'nin birinci kitabı yalan­ da Milliyette yayınlanacak. Bu, ünlü mübadelenin hika­ yesidir. Yani insan değiş to- kuşunun hikayesidir. Birinci Dünya Savaşı’mn korkunç kırımından sonraki hikaye­ dir. Birinci Dünya Savaşı in­ sanlık için bir yıkımdır. Bü­ tün savaşlar gibi...Bu savaşm sonucu da insanlık için yıkım oldu. Üç aşağı, beş yukarı, bütün savaşların sonucu gi­ bi. Bu ne bir tarihtir, ne de bir röportajdır. Bir romandır. Bir ada toprağının macerası ve trajedisidir. Rumlar gittik­ ten sonra ada boşalır. Boş a- dayı bir süre sonra Karade­ niz’in lazlan, Kafkasın Çer- kesleri, Kürtler, Türkler, tür­ lü soydan insanlar doldurur­ lar ve doğa ve insan macerası başlar. Burada, bu macera­ nın içinde odak noktası in­ sandır. Onun macerasıdır, doğarım macerasıyla birlikte.

Doğanın yok edilmesi ve kültürel değerlerin erozyonu zaten sizin için hep koşut ve bağlantılı temalar oldu. Yeni romanda bunu ne açıdan fa rklı işlediniz?

Bu romanda savaşm kor­ kunç yıkımını, sanıyorum bütün şiddetiyle anlattım, di­ yorum ama, gene de kendime güvenemiyorum. Savaş de­ nen, insanların bu en alçak­ ça icadmm acısı hangi dille, hangi güçle anlatılabilir? Bir de doğanın bitirilmesi var. Bu, savaştan da, insanoğlu i- çin ne kadar büyük kötülük­ ler düşünsek onlardan da da­ ha korkunç bir kötülük. Dün­ yamızı, geleceğimizi, umudu­ muzu yok ediyoruz. Bu fela­ ketin önüne nasıl geçebiliriz? İnsanlık yavaş örgütleniyor. Örgütlensek de bu büyük kı­ yınım önüne geçebilir miyiz?

Bu roman, insanın ve doğa­ rım, her zaman kendini yeni­ leyebileceğinin romanıdır. Ya­ nılıyor olmayı istemem. Yanıl­ dığıma inanırsam yaşamam güçleşir gibime geliyor. Ka­ ramsarlık insana göre değil­ dir. İnsan her gün yeniden doğar.

Yaşar Kemal, yıllar sonra yeni bir romanla okur karşısında. Bir Ada Hikayesi üçlemesinin ilk cildi olan Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana,

pazar gününden itibaren Milliyette yayınlanacak. Türkiye ve Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesini ve yüzyıl başının büyük göçlerini tarihsel fon olarak alan öyküde, hayali bir adanın macerası anlatılıyor.

Evinden, yurdundan olan insanların yaşadığı şok var bu romanda; Yaşar Kemal’e göre “inanmazlığın öyküsü”.

Kafkaslar’dan Toroslar’a, oradan da Marmara adalarına savrulan roman kişisi Poyraz Musa, mecbur kaldığı kötülükleri

yenebiliyor mu, diye sorduğumda, her zamanki bilgeliğiyle cevap veriyor: “Temelde en iyi ile en kötü birleşir”. Savaşın ve yeniden dirilişin romanında, Yaşar Kemal’in dilini daha da ustalaşmış bulacaksınız. Bugün ve yarın, iki bölümde sunduğumuz söyleşide büyük romancımız, yeni kitabını, düş ve düşünce dünyasını anlattı.

BU roman, insanın ve doğanın, her zaman

kendini yenileyebileceğinin romanıdır.

Yanılıyor olmayı istemem. Karamsarlık

insana göre değildir.

Romanlarmızda çok gü­

zel otobiyografik öğeler var; Kimsecik üçlemesindeki Mus­ tafa, Akçasaz’m Ağalan üçle­ mesindeki Arzuhalci A li g ib i Am a sonraki Yaşar Kemal’i pek görmüyoruz. Hayatınızı yazmayı hiç düşündünüz mü?

Her zaman yazdım söyle­ dim, bir yazar insan gerçeğine yaratmadan varamaz. Ro­ manlarımda otobiyografik ö- geler doğaldır ki var. Her

ro-+

mancıda da böyle. Bundan kaçınmak hiç bir romancının elinden gelmez. Yaşamımı yazmak çok istiyorum. Ama korkuyorum. Ya kendi gerçe­ ğime ulaşamazsam, diye. Ya­ ratınca da, bu yapıt bir ya­ şam öyküsü olur mu? Daha i- yisi romanlara girsin bu ya­ şam, bir uzun romanı isterse baştan sona kapsasm. Şimdi­ ye kadar işin içinden çıkabil­ miş değilim.

Modem Türkiye büyük göç­ ler, büyük kopuşlar üzerine ku­ ruldu. Yeni romanınızda da böy­ le göçler ve kopuşlar anlatıyor­ sunuz. Sizin aileniz de büyük bir kopuştan geliyor. Bu kayıp hissi kaybedilmiş miras duygu­ su mu sizi romancı yaptı?

Beni romancı yapan nedir, buna nasıl karşılık verilebilir? Bir romancıyı romancı yapan kimbilir ne kadar çok sebep var. Benim romancılığımı etki­ leyen de elbette ailemin mace­ rası, doğup büyüdüğüm top­ rak parçasının, Toroslann, Çu­ kurova’ma macerasıdır. Mace­ ra dediğim en geniş anlamıyla- dır. Haydi şuna Türkiye’nin macerasını da ekleyelim!

Romanlarınız epik zen­ ginliğini Çukurova'nm (yani Türkiye’nin) modernleşme ve kapitalistleşme serüveninde buldu: siz romanla bu sürecin “karşı tarihi"ni yazdığınıza, yani resmi tarihe karşı yazdı­ ğınıza inanıyor musunuz?

Elbette benim romanlarım, karşı tarih denirse eğer, karşı tarihtir. Karşı tarih de diye­ mem, gelmiş geçmiş tarihe karşıdır, bugünkü düzenlere de karşıdır, insana zulüm e- den, insanı sömüren, inşam aşağılayan her düzene karşı­ yım. Doğaldır ki, edebiyatım da öyle olacak. Ama her za­ man dediğim gibi Çukurova benim ülkem olduğundan da­ ha da çok düşlerimin, roman­ larımın ülkesidir.

Bu serüveni daha sonra­ ki aşamalanna, İstanbul’a,' büyük holdinglere, burjuva yaşamma taşımayı hiç düşün­ dünüz mü? Böyle bir roman yazmayı hiç düşler misiniz, yoksa size ters mi gelir?

Ben daha çok kol gücüyle çalışan, almteri döken insan­ lara hayranım. Beni insan ve yazar olarak daha çok çalışan insan ilgilendiriyor. Bence ko­ şul insanı yazmaktır. İnsan derinliğine yazar hangi insan soyunda, hangi koşulda va­ rırsa orada durmalı. Holding­ lerdeki insanlar benim koşul­ larım içine de giriyorlar, ama bu benim için önemli değil. Çağın aynası olmaktan çok insan maceralarının derinliği­ ne inmeyi yeğlerim.

Büyük romanlarınız ne­ den hep üçleme?

Herhalde konularının kap­ samlı olmasından olacak. Dört bir koldan yürüyen bir roman kolay ve kısa yazılamı- yor. Örneğin Akçasaz’m Ağa­ lan üçlüsü çok kapsamlı bir roman. Demirciler Çarşısı Ci­ nayeti ve ikinci kitabı Yusuf­ çuk Yusuf u yazdım da üçün­ cü kitabı Anavarza’yı daha yazamadım. Öbür iki kitap kaç yıl oluyor yayınlanalı. Çünkü üretim araçlan deği­ şirse insan değişir, insan de­ ğiştikçe de doğayı değiştirir, yani bugünkü hale getirir. Öyle içinden çıkılır bir konu

mu?! (Devam edecek)

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Çünkü gezegen, ay›n ilk günlerinde bile Günefl’ten yaklafl›k bir saat sonra bat›yor ve par- lakl›¤› 1,7 kadir, yani oldukça düflük.. Bu s›rada Merkür’ü görmek

Geriye yüzer havuzlar yerine Pendik Tersanesi’nin büyük gemi inşaatları için yeni hizmete giren kuru havuzu kalıyor ki, bu havuz hem tamir havuzu olarak di- z.ajn

1933 yılında özel sektöre yalnızca yük taşımacılığının bırakılması, yolcu taşıma hakkının devlete verilmesi ile Şirketi Hayriye ke- penklerini indirdi..

Sinire uygulanan elektriksel bir stimulus uygula- nan akım belli bir düzeye ulaşınca sinirde depolarizas- yona neden olur. Düşük düzeyde verilen akımla olu- şan aktivite

Daha son- ra 2008’de iki tane yeni doğmuş büyükbeyaz köpekbalığı, son olarak da 2009 yılında iki tane genç büyükbeyaz kö- pekbalığı ağlara yakalandı ve kaydı

Kuantum süperpozisyon yöntemiyle, saniyede 100 metreden daha düflük h›zla hareket eden ›fl›k atmalar› (pulse) kolayca elde edilebilir; hatta bu yöntemle ›fl›¤›n

Red cell distribution width levels were found to be significantly higher in patients diagnosed with AA in comparison to the control group.. The commonly used, low-cost RDW test may

ve sayıları giderek artan işletmeleriyle Alman ekonomisine katkı sağlamaktadırlar. 2007 yılında bu işletmelerin sayısı 703 bine, yıllık toplam cirosu 32,7 milyar