• Sonuç bulunamadı

Sanatın orta yeri sinema

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanatın orta yeri sinema"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

umhuriyeı M atbaacılık ve Gazetecilik Iurk A nonim Şirketi adına adi # Genel Yayın M üdürü: I Ihsuii C em al, Müessese M üdürü: 'şakliKÜ, Yazı İdleri M üdürü: O kay G önensin, # H aber Merkezi

Yalçın Bayer, Sayla Düzeni Yönetmeni: Ali Acar, # Temsilciler: V Ahmet fan, İZMİR: Hikmet (.etinkaya, ADANA: Çetin Yigenu&iu

İV Politika: Celal Baılangıç, l>ı> Haberler: C^juıı İlahı, Ekonomi: Cengi/ Iurban, 1$ Sendika: Şükran ketenci. Kültür: Celal CJster,

Eğitim: (»emay Şayian, Haber Araştırına İsmet Bert»:*», Yurt Haberleri: Necdet Doğan, Spor Danışmanı: Abdutkadir Yucdınan, Dia Yazılar: Kerem Çalışkan, Araştırma Şahin Alpay. Düzeltme: Abdullah Yaacı. # Koordinatör: Ahmet Kurulsan, • Mali İsler:

Erol M m l. • Muhasebe: Bülent Yfencr # Bütçe Planlama: Sevgi Osmanbeşeoglu # Reklam: Ay>e lorun, # lik Yayınlur; llulya

Akyol • İdare: Hüseyin (»ürer, • İsletme Önder (.elik, • Bilgi lylem Nail İnal. • Personel: Sevgi Bosiamıoglu.

Haşan k- Yayan Cuıııhuriyel Matbaacılık ve (it 34)34 Isı. PK 24fr İstanbul Tel: 512 05 05

tiuruiar Ankara: /iya (iOkalp Blv İnkılap S. Nt 05 M • l/m ır II Zıya Hlv 1152 S.2/),

# Adali* lııomı ( ad. 11*2 S No: I Kal I. Icl ---1

---M: 7 MAYIS 1990 imsak: 4.06 Güneş: 5.49 Öğle: 13.05 ikindi: 16.58 Akşam: 20.13 Yatsı: 21.47

N ijat Özön, 40 yıldır sinema üzerine araştırma

,

inceleme ve eleştiriler yazıyor

Sanatın orta yeri sinema

_________________

J

P

: '

'

-“ Sinema, bütün

sanatları birleştiren,

adeta bir ülkenin, bir

toplumun kültürünün

ortalamasını veren bir

sanat. Aynı zamanda

bir endüstri kolu.”

ALPAY KABACALI

“ Sinemayla ilgilenmeye üç dört yaşlarında başladım ’’ ' diyor.

“ Önce evde gördüm. Babam, bir amatör olarak sinemacılığa, fo ­ toğrafçılığa meraklıydı. Fotoğraf çeker, kendisi banyo eder, kendisi basardı. Ayrıca küçük bir Path£. Baby alıcı ve göstericisi vardı. Onunla hem bizim filmlerimizi çe­ kerdi, hem kiralanmış filmleri gösterirdi. İyi bir sinema seyirci- siydi, beni de öyle yetiştirdi.”

Babası, Mustafa Nihat Özön (1896-1980). Edebiyat tarihi ve dil alanındaki çalışmaları, öğretmen­ liği, çevirileri, dergi yayıncılığıy­ la tanınan değerli bir kültür ada­ mımız. Evinin dört bir yanını dol­ duran kitaplarla, dergi ve gazete koleksiyonlarıyla uğraşmakla ye­ tinmeyip fotoğrafla, sinemayla da ilgilendiğini öğrenmiş oluyoruz böyiece.

Nijat Özön, kendini işte bu çev­ rede bulmuş. Babası hukukçu ol­ masını istermiş. Ama o, sinema öğrenimi veren bir kurum bulun­ madığı için, Türk dili ve edebiyatı öğrenimi görmüş; dille, edebiyatla bağlantısını hiç çözmemiş. Dil üzerine kitaplar hazırlamış,

hazır-P O R T R E

N U A T O Z O N

Sinema dersleri

NİJAT OZÖN — Türk sineması son yıllarda en bunalımlı çağlarını yaşıyor.

1927’de İstanbul’da doğdu. A Ü Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Kütüphanecilik Bölümü’nü bitirdi (1952). İstanbul’da bir yayınevinde çalıştı (1952-54), özel bir şirkette çevirmenlik yaptı (1956-58). A nkara’da Anadolu Ajansı Dış Haberler Bölümü’nde uzun yıllar çevirmen, sekreter ve bölüm başkanı olarak çalıştı, emekli oldu (1958-80). AÜ Basın ve Yayın

Yüksekokulu’nda iki dönem (1966-68) sinema dersi verdi. Sinema Yazarları Derneği Onur Belgesi’ne (1980), İFSAK Sinema Ödülü’ne (1989), 8. Uluslararası İstanbul Film Feslivali’nin sinema ödülüne değer görüldü.

1950’den bu yana çeşitli dergi ve ansiklopedilerde sinema üzerine eleştiri ve incelemeler yazdı.

lamakta... Geçimini çevirmenlikle kazanmış uzun yıllar...

Ne var ki en büyük tutkusu si­ nema olmuş, öğrenciliği sırasın­ da Beyoğlu, Şehzadebaşı sinema­ larından kopamıyor. Sonraki yıl­ larda da Ankara sinemalarıyla, yaz tatillerinde İstanbul sinema­ larıyla içli dışlı.

Lisedeyken, sinemayla uğraş­ maya karar veriyor: “ Bir kere, o

zaman sinemayla ilgilenen, sine­ mayı sanat olarak benimseyen pek kimse yoktu” diyor. “ İkin­

cisi, benim için bütün sanatların bir toplamıdır sinema. Çok can­ lı, dinamik bir sanattı, geleceği olan bir sanattı. Aynı zamanda doğup büyümekte olan, dogma­

sını ve büyümesini bizzat tanık olarak izlediğim bir sanattı. Ve çok geniş kitlelere yaygınlaşabilen demokratik bir sanattı.”

Kesin kararını verince, sinema üzerine kitaplar ediniyor. Türkçe yayın yok denecek kadar az oldu­ ğu için Fransızca ve İngilizce ki­ taplar... Bu dilleri de özellikle si­ nema yayınlarını okumak için kendi kendine öğreniyor.

Giderek Türk sinemasının tari­ hini araştırmaya girişiyor Nijat Özön. Karşılaştığı en büyük güç­ lük, kaynak yokluğu. Sinema önemsenmediği, sanat sayılmadı- ğı için kimse belgeleri, filmleri saklamayı düşünmemiş:

“ Birçok belge yok olmuş, bir­

çok film yanmış durumda. O dev­ ri yaşamış olanlar yavaş yavaş git­ mekte... Sinemamızın doğuşunu, ilk gelişme yıllarım incelerken çok zorlandım. Elde kalan ufak tefek şeylerden yararlanarak, adeta bir arkeolojik araştırma yapar gibi çalıştım. İlk dönemlerle ilgili, da­ ha çok söylentilere ve çok eskimiş anılara dayanan bilgiler vardır. Onlar da olayı aydınlatmaktan çok araştırmacıları yanıltıcı nite­ likte şeyler. Birinin dediğini öte­ kinin dediği tutmuyor ya da bel­ ge yalanlıyor. Bunları ayıklayıp eldeki belgelerle bir şeyler ortaya koymaya çalıştım .”

Nijat Özön’ün Türk Sinema

Tarihi, kendi alanında ilk ve aşıl­

mamış bir çalışma. Burada ilk Türk filminin Ayastefanos’taki

Abidenin Yıkılışı olduğunu ifade eder. Filmi çeken Fuat (Jzkınay üzerine incelemesini de bir kitap­ çıkta yayımladı. Sonradan, bu fil­ min ele geçmediği, dolayısıyla bu­ nun bir söylenti olarak kaldığı öne sürüldü. Konu açılınca şu açıklamayı yapıyor Nijat Özön:

“ Bir kere Fuat Uzkınay, sözü­ ne güvenilir bir insan. İkincisi, Foto-Film Merkezi’ndeki eski harfli katalogda ‘Ayastefanos’ta­ ki Abidenin Hedmi’ diye bir film

adı gördüm. Demek ki o arşive girmiş. Bizde, olmayan bir şey de­ mirbaşa yazılmaz. Belki yazılanı bulamazsınız, o ayrı... Foto-Film

Merkezi dört beş kere İstanbul’­ dan Ankara’ya, Ankara’dan İs­ tanbul’a taşındı. Türk sineması­ nın 60. yılı için ortaya eski film­ lerin pozitiflerini çıkarttırmak üzere gittiğimde bir kutu buldu­ lar, üzerinde ‘Ayastefanos’taki Abidenin Hedmi’ yazılıydı. İçin­

den başka film çıktı. O film de ta­ şınmalar sırasında karışmış ya da kaybolmuş olabilir.”

.Nijat Özön’e göre Türk sine­ masındaki geri kalmışlığın en bü­ yük nedeni, sansür. Hiçbir sanat dalında görülmeyen ağır bir bas­ kının 1939’dan bu yana sürüp git­ tiğini belirtiyor:

“ Çevrilen filmler, büyük bölü­ müyle, sansürle ortak yapım ola­ rak ortaya çıktı. En büyük san­ sür de sinemacının kafasında doğ­ du: Özdenetleme şeklinde, oto- sansür olarak... Çünkü yönet­ menler, senaryocular gerek ya­ pımcıya gerek sansüre filmi kabul ettirebilmek için sansür engellerini göz önünde bulundurarak senar­ yo yazmaya, film çekmeye başla­ dılar. Türk sinemasında yeni olan filmlerin hemen hiçbiri sansürden kurtulamamışhr. Çoğu da bu en­ geli Danıştay’da dava açarak aşa­ bilmiştir.”

Son yıllarda sansür baskısının hafiflemiş görünmesi, bir şeyi de­ ğiştirmiyor: “ Siyasi otorite, iste­

diği zaman, istediği gibi yasakla­ ma olanaklarına sahip. Ayrıca da­ ha tehlikeli bir şey getirildi: Mül­ ki âmirlere her ilde ayrı sansür uy­ gulama olanağı tanınıyor. Bu, 71 ilde 71 ayrı sansür anlayışının film e uygulanabilmesi demek.”

Bir de “ Yeşilçam sineması” de­ nilen olgu var: “ Kalıplara, klişe­

lere dayanan bir sinema anlayışı”

getiren, sinemanın yıllarca bu ka­ lıplar içinde bocalamasına yol açan... “ Olumlu yanı,” diyor Ni­ jat Özön, “ Türk sinemasının iyi

kötü varlığını sürdürmesine yar­ dım etti. En büyük eksikliği ise bu kaçlar uzun süre içinde sinema alt­ yapısının bir türlü gerçekleştirile­ memiş olması. Sinemadan para kazananların, bunu sinemaya de­ ğil, başka işlere, taşınmazlara fi­ lan yatırmaları... Bu bakımdan, Türkiye’de hiçbir zaman sağlıklı bir sinema endüstrisi, stüdyo, alt­ yapısı kurulamadı.”

1970’ten bu yana, özellikle Yü-

maz Güney’den sonra, genç yö­ netmenlerin bütün güçlüklere di­ renmelerini ve başarılı yapımlar ortaya koymalarını saygıyla an­ mak gerektiğim belirtiyor Nijat Özön. Ekliyor: “ Üstelik son yıl­

larda Türk sineması, en bunalımlı çağlarını yaşıyor. Sinema salon­ ları büyük bir hızla azaldı. Seyir­ ci sayısı da azaldı. Sinema endüst­ risi adeta bitkisel yaşama girdi. Bu durumda, bu başarılar büsbü­ tün dikkati çekiyor. Bir bakıma da eski Yeşilçam sinemasından kopup izleyiciye bir şeyler veril­ mesi gereğinin anlaşılması anla­ mına geliyor b u .”

Türk sinemasının bitkisel ya­ şamdan kurtulması için gelişme­ si için neler yapılmalı?

Bu sanatın başka ülkelerdeki gelişimi incelendiğinde, hemen her yerde, hatta son derece libe­ ral saydığımız ABD’de bile sine­ ma endüstrisinin devletçe destek­ lendiği görülecektir: “ Sinema, ya­

pısı bakımından, yalnız bir en­ düstri kolu değil, aynı zamanda bir sanat kolu. Endüstri ve sana­ tı birlikte düşünmek gerek. Dev­ let desteği de zorunlu. Çünkü si­ nema, bütün sanatları birleştiren, adeta bir ülkenin, bir toplumun kültürünün ortalamasını veren bir sanat. Orada edebiyatı, resmi, müziği, heykeli, mimariyi görebi­ liyorsunuz. Bizde tiyatro destek­ lenmiş; müzikçiler, ressamlar Ba­ tıya yollanmış. Sinema hiç akla gelmemiş. Tam tersine, sansürle, vergi yoluyla hep kösteklenmiş. Önce bunun değişmesi gerek. Devletin, birinci aşamada koydu­ ğu engelleri kaldırması, ikinci aşa­ mada desteklemesi lâzım .”

1954’ten bu yana dergilerde ya­ yımlanmış yazılarını yakında çık­ maya başlayacak birkaç kitapta bir araya getiren Nijat Özön, Türkiye’de sinema eleştirisi ve si­ nema yayınları üzerine görüşleri­ ni açıklarken, eleştirinin asıl ala­ nının dergiler olduğunu belirtiyor:

“ Birkaç yıl, aynı yıllarda, birkaç sinema dergisi çıkıyor, sonra hep­ si birden kapanıyor. Eleştirinin gelişmesi açısından, bir altyapı ek­ sikliği çıkıyor ortaya. Bu durum­ da sinema kitapları önem kazanı­ yor. Orada da aynı kararsız, te­ dirgin durumu görüyoruz. Genel bir sinema tarihi, ülke sinemala­ rına ayrılmış kitaplar yok. Elki- tapları, ansiklopediler çok az. Si­ nemanın çeşitli dallarını öğreten, onlar hakkında bilgi veren kitap­ lar da yok. Oysa üniversitelerde sayıları yarım düzineyi aşan sine­ ma bölümleri var. Onlar kitapsız. Bunlar da büyük eksiklik!”

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

醫療衛教 糖尿病視網膜病變 返回醫療衛教 發表醫師 吳廷郁醫師 發佈日期 2014/12/19  

*Student t- test for independent samples, Mann-Whitney U test and Chi-square test AF - atrial fibrillation, BMI - body mass index, CAD - coronary artery disease, DBP - dias- tolic

The Fenerbahce peninsula will be detached from the mainland by a canal 10 m wide to form an island with a cafeteria, a tea-garden, eight workshops, a filling station,

Vefatı camiamızda büyük üzüntü yaratan Afif Yesari’nin cenazesi 24 Ağustos 1989 günü (bugün) ikindi namazını müteakip. Şişli Camii’nden kaldırılarak

Bu çalışmada, hastaların %84.5’inin ameliyata ilişkin bilgilendirildiği, %93.7’sinin rızasının alındığı; %87.4’ünün hemşirelik girişimlerine ilişkin

GALERİ "Z "/ANKARA’DA KİŞİSEL SERGİLER, ULUSLARARASI MARMARİS FESTİVALİ SERGİSİ.. ULUS­ LARARASI ASYA-AVRUPA SANAT BİENALİ’CERCEVESİNDE DÜZENLENEN

O zamanki bir vesika bu sarayın hudutlarını şöyle tâyin etmekte­ dir: (Beşiktaş nam mevkide bir tarafı Rıdvan lbn-i Abdullah mül­ kü ve bir tarafı Sergi

Dalgın geceler el ele geldik yarınızda Sallandık o şen kızla salıncaklarınızda. diye başlayan «Şarkı» sı ile