• Sonuç bulunamadı

Başlık: İBN KESİR VE TEFSİRİYazar(lar):CERRAHOĞLU, İsmailCilt: 25 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000660 Yayın Tarihi: 1982 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İBN KESİR VE TEFSİRİYazar(lar):CERRAHOĞLU, İsmailCilt: 25 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000660 Yayın Tarihi: 1982 PDF"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İBN KESİR VE TEFSİRİ Prof. Dr. İsmail CERRAHOGLU

Hicretin beşinci asrından itibaren Mutezile mezhebiniıi hızı kesil-miş, Ebu Bekl el-Bakıllanı (Ö. 403/1013), İıriamu'l-Haremeyn (Ö. 478/ 1085), İmam el-Gazali (Ö. 505/1I1I) gibi zevat fikirlerini fıkıh ve kelam etrafında toplamaya gayret gö~termişlerdi. Eserlerinde şeriatle hikmetin birleştiği görülmekteydi. Yine aynı devirde mütekellimlerden olan hadis-cilerin ortaya çıktığını görürüz. Ebu Bekr ibnu'l-Arahı (Ö. 543/1I48), el-Maziri (Ö. 536/1I42), ve el.Kadı 'İyad (Ö. 544/1I49) gibi şahsiyyetler dini maarifle, hikemi maarifi birleştirdiler. Felııefe dine hizmet edecek şekil-de gelişti. Fahrudilin er-Razi (Ö. 606/1209) bu devrin en orijinal örne-ğini teşkil eder. cr-Razinin açtığı çığır, kendinden sonra gelen rivayet ve dirayet tefsircilerine tesir etmiş, artık islami ilimierin bir çoğunda eserler yazarak şöhrete ulaşmış kişilerin, tefsir alanında da eserleri görül-meye başlar. İslamı ilimIerin çeşitli alanlannda eserler yazıp şöhrete ulaşanlardaJ~ biri de şüphesiz İbn Kesır'dir.

'İmaduddin Ebu'l-Fida İsma:il b. Ümer b. Kesir, Dıı:naşk civarın-daki Busra'llIn köylerinden birinde 701/1301 senesinde doğdul• Babası köYu'nün hatibi idi. İba Kesir çok küçük yaşta iken (703/1303 senesin-de) babasını kaybetti. Küçük yaşta yetim kalan 1bn KeEir'i, ağabeyi Abdulvahhah terbiyesine aldı. 706/1306 senesinde ağabeyi ilc birlikte Dımaşk (Şam) a yerleşti2• İlk ibtiMü bilgileri büyük kardeşinden aldı. Daha sonra, Burhanuqdin el-Fezari (Ö. 729/1329), Kemaluddin, b, Kadı (Şahba) Şıhne (Ö. 726/1326) den fıkıh öğrendi. el-Kasım b. Asakir (Ö. 723/1323), İshak .el- A-midi (Ö. 725/1325), Muhammed b. Zirad, 1 Doğum tarihi hakkında 700/1300 senesi veya pek az zaman sonra rivayetleri de mev-cuttur. Fakat bazı kaynaklarda onun 705 senesinde doğduğu zikredilmektedir. Kanaatıınce, bu tarih doğru değildir. (bkz. İsmail Paşa el-Bağdadi, Hediyyetu'I-Arifin, İstanbul 1951, 1.215; ez.. Zurklinı, Mennhilu'l- İrfan fi Uhimi'j-Kur'nn, Mısır 1372, i. 498; Abdullah-Mahmut Şahata, Tarihu'l-Kur'an ve't-Tefsir, 1392/1972, s. 176-177; Menn5u'I-Kattan, Meb5lıis fi

IDfuni'l-Kur'arı, 1393/1973, s. 386':'387.) ,

• 2 .el-'Alam sahibi cz-Zrikli, İbn Keslrin 706 senesinde babası ile birlikte Dımaşka geldi-ğini söyler. Burada bir zuhul 'olsa gerek. Zira babası'703 senesinde vefat etmiştir.

(2)

İbnu'r-Radi ve İbn Teymiyye (Ö. 728/1328) .gibi alimlerden i-lim aldı ve kendini yetiştirdi. Genç yaşından itibaren eserler yazmaya ı,aşlamış, Hadis, Fıkıh, Tarilı ve Tefsir sabalannda yazdığı eSt,rler sağlığında insanlar arasınd" dolaşmakta idi. Teh. zibu'I-Kemiil sahibi cl- Mizzi (Ö. 742/1341) ye millazemet etti ve nihayet onun kızı ile eylenerek ona damat oldu. Mısırdan cl-Karafi, ed.Debbusi, el-Vani ve el-Huteni gİbi alimler müellifimize ieazet ver-diler. İbn Teymiyye ile çok bulunmuş ye ona bağlanmıştı. Birçok fikirlerinde hoeasına tabi olduğu için, İbn Teymiyyenin maruz' kaldııiı ta7.yiklere o da maru7. kaldı. Hadis ve Tefsir ilimIerinde çok geniş bir kültüre sahip,ti. Böyle bir kiiltüre sahip olması sebebiyle, Şamda birç{,k y{ııar, çeşitli medreselerde islami ilimIeri ve bilhassa hadis okutmuştur. İbn Tangrıberdi, onun el-Medresetu'n.Nc~ibiyye'dc ders verdiğinP zikredcr. ed-Dımaşki, en-Nuaymive ed.Davudi'de, c7.-Zehebi (Ö. 748/ 1347) nin vefatından sonra Üm mü Salih meşihatma tayin edildiğini, es-Sübki (Ö, 771j1370)nin vefatından sonra.da Eşrefiyye Daru'I-Hadi-sinde az bil' müddet ders verdiğini kaydederler4• Kendisini yetiştirib, tedris hayatına atıldıktan sonra pek çok taleb e yetiştirmiş, İbn Hacer gibi alim bir zatın hocalığı payesine erişmişti~ .

. Şam civarında doğan, orada yetişen ve büyük bir üne kavuşmuş olan müellifimiz, 7.amanında islami ilimler alanında iyi bir mevki sahibi idi. İlminin genişliğine devrindeki alimler ve talebeleri şehadet ederler. e7.-Zehebi: "O, imam, miifti, sağlam bir muhaddis, alim, mütefennin bir fakih, nakilei bir müfessir idi. Onun faydalı tasnifleri vardır" demekte-dir. İbn Hacer: "O, Iı~dislerin rical ve metinlerini tetkİk ile meşguloldu. Pek çok faydalı şeyler hazırladı. Sağlığında eserleri yayıldı. Ölümünden sonra da ini'anl,ar onlardan istifade ettiler. Ali ve nazil insadları temyiz hususunda ınuhaddislerin yolundan ayrıldı. Fakat o muhaddis fakilı-lerdendi" ş'.,klinde 7.ikretmektedir. es.Suyuti'de onun hakkında: "O, hadis ilminde, hadislerin sabilıini sahih oluıayanından, ilelini, ihtilaf yollarını gö~,tcrmede, eerh ve t/dil de, rİcal ilmİnde bir temel idi. Ali ve nazil isnadlara ve bunun gibilere gelince, bu hususta mühim esaslar-dan olmayan bazı fa,.;lalıklar yapmıştı" şeklinde söylemektedir. İbn Tangrıberdi de: "O, daima çalıştı yazdı,fıkıhta, tefsirde, hadiste alim oldu, cem etti, tasnif etti, ders verdi tahdis etti, telif etti. Onun tefsir, hadis, tarih, fıkıh ve diğer ili~lere büyük bir yukMu vardır. Ölünceye

3 en-Nücfımu'z.Zôhire, Mısır 1361/1942, IX .. 148.

4 Zey1u Tezkircti'l-lluffilz, Dımaşk 1347, s. 57-59; ed.Dıiris fi Tilrihi'i-Medaris, Dımaşk

(3)

İBN KESİR VE TEFSİRİ 47

kadar ders ve fetva .verdi" diye nakleder. Talebesi İbn Hicci'de hor.an hakkında şu sözleri söyler: "O, had'is metinleri için idrak ettiğim en hafız kimse, cerh, rical, sahih ve sakim yönlerinden en alimi idi", İbnu'l.

İmad'da" O, eserleri çok, niSyanı az, anlayışı iyi bit kimse idi" demek-tedir. Kısacası onun ilmi, değeri, eserlerini okuyanlar için kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

İbn Kesir, akide yönünden/Eş'ari, fıkıh yönünden Şiifi'i olmasına rağmen, İbn Teymiyyeye çok bağlanmış, bazı meselelerde ve bilhassa taliik meselesinde İbn Teymiyyenin ictihad ve kanaatına göre fetva vermiş ve bu yüzden İbıi Teymiyyenin maruz kaldığı tazyiklere, o da maruz kalmıştı.

İbn Kesİr'in, eş-Şeyh İbrahim/b. el-Hiifız b. el.Kayyım ilc çekişti-ğine dair haberlere de rastlanmaktadır. İbrahim, Onun Eş'ari olmasım kerih görmüş, başından ayağına kadar saçın olsa sana kimse inanmaz demiştir. Onun, İbn Teymiyyeden aldığı bazı fikirlerinin, gençlerin dü-şüncelerini karıştırdığı ve fitne husule getirebileceği duşüncesi ile, bu fikirlerin alınmaması )iizım g~ldiğine dair haberler de görülmektedirs. Öyle zannediyorum ki, bu gibi endişeler, Onların fikirlerinin iyi anlaşı-lamamasından ileri gelmektedir.

. ,

İslami ilimIerin, tarih, hadis, tefsir gibi yönlerinde şöhrete ulaşan bu zatın, genç yaşlarda eserler yazmaya başladığım ve bu eserlerinin sağ: ' lığında insanlar tarafından kullanıldığını, öldükten sonra da istifade edil-me bakımından değerinden bir şey kaybetmediğini söylemiştik. Bu ba. kımdan, müellifimizin eserlerine göz atmakta fayda /Vardır.

1) Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim ( ~i

0T;ı1

~,4j) hakkında ile. ride bilgi vermeye.çalışacağımız bu tefsirin, kütüphanelerde yazm ••.nüs-haları pek çoktur. 1302, 1307, 1342, 1345, 1~56 ve 1376 senelerinde mü-teaddid defalar Mısırda basılmıştır6•

2) el-Bidaye ve'n-Nihaye fi't.Tarih'

(~.,;l::ııJ ~l~l-, ~\.y\)

Genel tarih mahiyeti/ıde olan bu eser, başlıca kaynaklardan sayılır. Ya-ratılıştan başlayarak, ~iiellifin hayatının son senelerine kadar .olan devri ihtiva eder: 767 H366 senesi vukuatına kadar ele alır. Bu eserin, 738/ 1337 senesine kadar olan kısmı el-Birzaü'nin tarihine dayanmaktadır7•

5 ed-Dımaşkl, Zeylu Tezkireti'l.HuIfaz, Dımaşk 1347, 's. 57-59 (dip notlar).

6 YIlzma nüshalan ve basunları için bkz. Brockelmann, Geschichte der Arabischen Litteratur, G.II. 49, S.II. 48.

(4)

Bu eserde geçmiş milletlerin ve Rasullerin kıssaları Kur'ilndaki ve sahih haberlerdeki şekliyle anlatılmaktadır. Sonra da. Hazreti Peygamberin' sıretini ve tslilm tarihini zamanına kadar ele alır.

3) eı-tctihild fi Talebi Fadü'l-Cihiid

(.~\i-J:-i~

~11

J

~~)i\) 4) Fediiilti'l-Kur'iin ve Tarihu Cem'ihi

(~~J~

J'

Jr,;ıı

JL.,a;)

5) Ahiidis et-Tevhid ve'r-Reddu ale'ş-Şirk ~} J ~~J:L\ ~~L>-\) (!,\

J.tJI

Jç.

6) el-Biii'su'l-Hasis Şerhu thtisiirı Uiumi'l-Hadis

4::J\

~ç.~\)

(~...L:l\

i

J

1

?

Jl...a.:>\

c..f~

Bu eser tbn Saliihın' Ulumu'l-Hadis adlı

eserinin muhtcsarıdır. "thtısaru Ulumi'l-Hadis" olarak ta tanınır. tbn Hacer bu eserde pek çok faidelerin bulunduğunu söylemektedir.

7) et-Tek mü fi Ma'rifeti's-Sikilt ve'd-Duafa ve'l-Meciihil:

8) el-Hedyu ve's-Senenu,fi Ahadisi'l-Mesiinid ve's-Sünen.

(J-lI

J

~W.\

~~L>-\

~

J-lI

J L>~\) Bu eser,

Ciimiu'l-Mesanid diye de maruftur. Ahmed b. Hanbel'in müsnedi, el-Bezziir, Ebu Ya'lii, İbn Ebi Şeybenin eserleri ile Kütübü sitteyi cem eder ve onları bablara göre tertih eder.

9) Taba~atu'ş-Şafi'iyye

(~,.j~\

...:ıl~ı,)

10) Menilkibu'ı-tmiim eş-Şafi'i

(~l.;.1I iL.)ıl~L:...)

ll) Edilletu't-Tenbih fi Fıkııi'ş-Şiifi'iyye

(4:,.j~\

.w

J

",:~:l\

4bl)

12) Muhtasaru İbnu'l-Hiicib

13)Şerhu'I-Buharı ( L>Jl»\

c...J- )

tamamlanamamıştır. 14) el-Ahkam alii Ebvilbi't-Teııbih (~::ll

~\y.1

Jç.

i

tS::

>)ii) bu eserde tamamlanmamış, ancak hac bahsin!' kadar gelinmiştir.

15) Müsnedü'ş-Şeyheyn (R.A) in müsnedleri.

(5)

İBN KESİR VE TEFSİRİ 49

Bu eserlerin bir kısmı matbu, bazıları yazma halindedir.JJunlardan başka daha pek çok risaleleri vardır.

j

.

Kaynakların beyanına göre müellifimiz, ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş, 774/1373 senesi Şaban ayının 26. Perşembe günü 74 yaşında iken Şamda vefat etmiştir. Sofiler (Sufiyye) mezarlığında bulunan hocası İbn Teymiyyenin yanına' defnedümiştir8•

TEFSIRl:

Bir müfessirin tefsirini ve tefsirdeki yerini, tefsir görüşlerini, başka-larının onun hakkında dedikleri sözlerden ziyade, bizzat eserini tetkik etmek ve eserindeki mukaddimesini iyi anlamakla en sağlam neticeye ulaşabileceğimizi müteaddid yazılarımızda zikretmiştik. Zira, yazarın lehinde ve aleyhinde olan kişilerin görüşleri, araştırıcıyı objektif bir so. , nuca ulaştırmayı engelleyebilir. Elbette müdlifin tefsiri hakkında deni. lenleri göz' önünde bulunduracak, bunların doğru olup olmadıklannı tayin etmeye çalışacağız. Fakat burada yapacağımız en mühim iş veya üzerinde durulması icab eden en mühim nokta, eserine uzun bir mukad. dime yazmış olan İb~ Kesirin bu yazısını açık bir şekilde terceme ederek okuyuculara sunmak olmalıdır. Böylece okuyucu, müellifin eserinin değerini ve tefsirdeki yerini-şunun bunun sözlerinden değil de- bizzat vasıtasız olarak kendi ifadesinden değerlendirmiş ulacaktır. Bn bakım-dan biz de, okuyucuların İbn Kesirin tefsiri ve tefsirdeki değeri hakkında doğrudan doğruya bilgi edinmeleri için, tefsirine yazdığı uzun mukaddi-meyi açık ve özlü bir şe'kilde sunmaya çalışacağız.

\

8 İbn Kesir'in hayatı, şahsiyyeti ve eserleri hakkında daha fazla bilgi için bkz: İbn Ha-cer, ed-Dürerü'I-Kamine, (ikinci tabı 1385/1966), i. 399--400; es-Suyu tl, Zeylıı Tabakati'l-Huffaz Dımaşk 1347, s. 361-362; en-Nuaymi ed-Dımaşki, ed-Daris ci Tarihi'l-Medaris, Dımaşk 1367/ 1948, i. 36-37; el-Huseyui. ed-Dımaşki, Zeylu Tezkireti'l-Huffilz, Dımaşk 1347, s. 57-59; ed-Davudi, Tabakatu'l-MüCessirin, Mısır 1392/1972, i. HO-ll2; tbnu'l-İmiid el-llanbeü, Şezeriitu'-z-Zeheb, Beyrut, VI. 231-232; Yusuf Elyan Serkis, Mu'cemu'I-Matbuiiti'I-Arabiyye,lIlısır 13.l6/ 1928, I. 221-226; Muhammed Huseyn ez-Zehebi, et-Tefslr ve'l-Müfessirfın, el.KaJıire 1381/1961, I. 242-247; Muhammed Abdulazım ez.Zürkani, Meniilıilu'ı-trfan fi ffifımi'l.Kur'an, Mısır 1372: J. 498; Omer Rıza Kabhale, Mu'cemu'I.Müellii"'m, Beyrnt, II. 283-284; ez-Zrikü, el-A'lam, Bey. rut (3. tabı), 1. 317-318; Mennau'l-Kattan, Mebahis fi Ulumi'l-Kur'an, Menşuratu'l-Asri'l-Ha. dis 1393/1973, s. 386-387; eş-Şeyh Muhammed Abdurriizık Hamza, tbn Kesir, (el-Bfıisu'l-IIasis Mukaddime.i), s. 14-18; Dr. Abdullah Mahmut Şahata, Tarihu'l.Kur'iin ve't-Tçf.Ir, Mısır 1392/ 1972, •. 176-177; lIIuhammet Behçetu 'I. Bay tar, Umdetu 't- Tefsir ani'l-Hafız b. Kesir, (""Iecelle-tu'l-Mccmai'l-llmiyyi'I-Arabi bi Dımaşk), XXXII. 367-369; C. Brockelmann, Geschiehte der Arabischen Litteratur, G. II. 49, S. II. 48; C. Brockelmann, tbn Kcsir (i.Hım Ansiklopedisi) V2. 762; Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, tstanbul 1927:5. 116-117; Omer Nasfıh1 Bilmen, Tefsir Tarilıi, Ankara. 1960, s. 392-393.

(6)

eş-Şeyhu'ı.tmamu'l-Evhad, el-Bari, hafız, muttaki olan tmaduddin Ebu'l-Fida tsmail b. el-Hatib Ebi Hafs Ömer b. Kesir eş-Şafi'i (Allah, ona rahmet eylesin ve ondan razı olsun) Şöyle demektedir: Hamd, Kitabına şu hamd ibaresiyle başlayan "Hamd alemlerin Rabbı; Rahman ve Rahim olan, din gününün sahibine9;' "Hamd O Allaha mahsusdur ki, kuluna (Hz. Muhammede) kitabı (Kur'rmı) indirdi. Onda (mana ve lafızlarında) bir eğrilik yapmadı. Dosdoğru olarak, imansızları şiddetli bir azab ile korkutmak ve iyi ameller işleyen inü'minlere güzel bir ecir olduğunu müjdelemek için yaptı. (Onlar) orada ebediyyen kalacaklardır. Bir de Allah, evlat edindi diyenleri korkutmak için yapmıştır. Allahın evlat edindiğine dair ne kendilerinin bir bi!gisi vardır ve ne de babalarının, ağızlanndan çıkan o söz ne büyük .. , onlar ancak yalap söylüyorlarlo." Yaratma işine de hamd ile başlayıp "Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlı.kları ve aydınlığı yapan Allaha ~ah~usdur. Öyle iken inkar eden-ler Rabeden-lerine başkalarını eşit tutuyorlarll." ayetini indiren Cennet ve Cehennem elılinin ulaşacakları yeri zikrettikten sonra ha.md ile tamam-layıp "Melekleri arşınetrafını çevirmiş oldukları halde Rablarını ham d ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hük~ olun-muştur. Hamd alemlerin Rabbı olan Allah içindirız" şeklinde buyuran Allaha mahsusdur.

Bunun içindir ki Yüce Allah: "O öyle Allahdır ki kendinden başka bir Tanrı yoktur. Önünde de sonunda da hamd onundur. Hüküm de onundur. Siz ancak ona di>ndürilleeeksinhı;lJ." "Hamd göklerde olanlar ve yerde bulunanlar kendisinin olanAllaha mahsustur. Hamd Ahirette de ona mahsusdur. O, hakimdir her şeyden haberdardır14."

buyurmak-tadır. .

Bidayette ve nihayette, yani yarattığı ve yaratacağı bütün herşeyde ham d Ona mahsusdur. Bütün bunlarda ham d olunmuş olan O'dur. Ni-tekim namaz kılan bir kiınsenin dediği gibi !'er- Rabbimiz olan Allah, gökler, yer ve bunların dışın~aki dilediğin bütün şeylerin dolusu hamd sana mahsusdur". Bundan dolayıdır ki O, cennetliklere kendisine tesbih ve hamd etmelerini ilham eder. Onlar da Allahın tükenmez nimetlerini, onun yüce kudret ve saltanatını, O'nun kendilerine bağış ve ihsanının devamını gördükleri için nefesIeri sayısınca O'nu tesbih ve O'na

hamde-i • 9 el.Fat\ha 2-4. 10 el.Kehf 1-5. II el.En'am

ı.

12 ez,ZÜIner 75. 13 el.Kasa. 70. 14 Sebe 1. ')

(7)

tBN KESİR VE TEFSİRi 51

derler. Nitekim Yüce Allah Kur'anı Keriminde "İman edip iyi işler iş-leyenleri Rabları imanlarısebebiyle hidayete iletir, nimetlerle dolu cen-lerde altlarından nehirler akar. Onların orada duaları, seni tesbih ve tenzih ederiz Allahım, sözüdür. Biribirlerini tanımaları, seıam, etmek-tir. Son duaları ise, bütün varlıkları vareden Allaha hamd olsun, sözü-düriS" gerçeğini ifade etmektedir.

Allaha hamdolsun ki, elçilerini "Biz peygamberleri müjdeleyiei ve korkutucu olarak gönderdik. Taki Peygamberlerden sonra insanların Allaha karşı ileri sürülecek bir bahaneleri olmasın ... 16" diye gönderdi

. ve onları en açık biryola yönelten ,Mekkeü Ümmı arap Peygamberle tamamladı. Allah onu, Peygamber olarak gönderdiği günden kıyamete kadar, ins ve cinden olan bütün mahlukata gönderdi. ~itekim Yüce Allah Kur'anı Keriminde: "(Ey Muhammed) de ki: Ey İnsanlar, mu-hakkak ki ben, göklerle yerin saltanatına sahip olan, Ondan başka tapa-cak bulunmayan, yaşatan, öldüren Allahın, hepinize gönderdiği elçiyim. Siz de Allaha ve Allahın sözlerine inanın, okuyup yazması olmayan Pey-gamberime inanın, uyun ki hidayete eresiniz17" ve yine Yüce Allah " ... Bu Kur'an, size ve her kime erişirse onu korkutmak için bana vah-yolundu ... 18" buyurmaktadır. Kur'atıı Kerim arap olsun, arabın gayrı olsun, siyah olsun, kırmızı olsun, ins olsun cin olsun, kendisine ulaştığı her kimse için biI; korkutucudur. Bunun için Yüce Allah şöyle buyur-maktadır: " Her hangi bir topluluk onu inkar ederse, ona vadolunan yer ateştir 19" Zikrettiklerimizden her hangi biri Kur'anı inkar eder-se, Allahın nassı gereği olarak gideceği yer cehennemdir. Allah Taala diğer bir ayetinde: "(Ey Muhammed) artık bu sözü (Kur'ilnı) yalanla-yanları bana bırak. Biz onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız2o" buyurmaktadır.

Bu mesele ile ilgili olarak, Hazreti Peygamber de şöyle demektedir: "Ben kızıla ve siyaha gönderildim21" Mücahid, burada kızıl ve siyahdan kasdedilenlerin ins ve cin olduğunu söylemektedir. Allah, elçisini, bu aziz kitapta peygamberine vahycttiklerini, ins ve cin'e tebliğ edici olarak gönderdi ki, bu kitab"ne önünden ne ard~ndan ona hiç bir hatıl (yanaşıb)

15 Yunus 9-10. 16 en-Nisu 165. 17 el-A'raf 158. 18 el-En'am 19. 191Hıd 17. 20 el-Kalem 44.

21 Sahihu Muslim, Mesacid 3; MUSllCduAhmed b. Hanbel, i. 250, 301; LV. 416, V.145, 148, 162; cd.Darimi. Siyer 28.

(8)

gelemez. O, hakim ve övülmeye layık olan Allah katından indirilme-dir22." Onun böyle bir vasfa sahip olduğu Allah tarafından belirtilmiştir. Peygamber, Kur'tında mevcud olanları anlama işini, Yüce Allahın onlara bıraktığım bildirmişti. Nitekim Allah Taala Kur'am Kerimde: "Onlar, hala Kuı:'amn Allah Kelamı olduğunu düşünüp taşınmıyorlar mı? Kur'. an Allahtan başkası tarafından indirilnıiş olsaydı, Onda birbirini tut-mayan birçok şeyler bulurlardı23" ve "Ey Muhammed, Sana indirdiğimiz • bu kitab mubarektir, ayetlerini. düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsin-Iar24" ve keza "Bunlar Kur'am düşünmezler mi? Yoksa kalbIeri kilitlimi dir ?25"buyurmaktadır.

Allah Kela~ının manalarını ortaya koymak, bunun tefsirini yap-mak, onu öğrenmek ve öğretmek alim olan kimselere düşen bir vazife-dir. Nitekim Yüce Allah: "Allah, Kitab verilenlerden, onu insanlara açıklayacaksımz Ye gizlemeyeceksiniz diye ahid alİnıştı. Onlar ise, Onu arkalarına atıp az bir değere değiştiler. Alış verişleri ne kötüdfu26." ve

"Allahın ahdini ve yeminlerini' az bir değere değişenlerin, işte onların ahirette bir payları yoktur. Allah onlara kıyamet günü hitab etmeyecek, , onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir21" buyurmaktadır. Yüce Allah (bu ayetlerle) bizden önce gelen kitab ehlini, kendilerine indirilen .Aıı~hın kitabı~a yüz çevirdikle-rinden, dünya malına yönelip ,onu toplamakla meşgulolduklarından, Allahın kitabına uymama ve emrolundukları şeylerin gayrısı ile meşgul olduklarından dolayı yermiştir.

Ey Müslümanlar, bize indirilen Allahın kitabını öğrenip öğretme, anlayıp anlatma bakımından emrolunduğumuz şeylere uymamız gere-kir. Allah Taala Kur'am Kerimde: "İman edenlerin, Allahı ve Hakdan ineni zikr için, kalbIerinin saygı ilc yumuşaması zamanı hala gelmedi mi? Onlar, daha evvel kendilerine kitab verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalbIeri kararmış hulunanlar gibi olmasınlar. On-lardan bir çoğu (dinlerinden çıkmış) fasıklardı. Şu hakikatı bilin ki, Allah yere ölümünden sonra can verir. Muhakkak ki bi;>:aklınız ersin di-ye, size ayetleri ~çıkça bildirdik2s" buyurdu. Yüce Allahın, bir önceki ayetten sonra, bu ayeti zikretmesinde, Allalun, öldükten sonra arzı tekrıu

22 Fussilet 42. 23 en-Nisa 82. 24 Sa'd 29. 25 Muhammed 24. 26 Ali İmran 187. 27 Ali

tmran

77. 28 el.Hadid 16-17.

"

(9)

,

İBN KESİR VE TEFSiRi 53

canlandırdığı gibi, günah ve fenalıktan ötürü kalbIeri katılaştıktan son- , ra, iman ve hidayet ,ile yuınuşatacağına ıJir işaret ve ikaz vardır. Bunu bize bahşedecek olan, yegane ümit bağlanan ve keİıdisinden istenen an-cak Yüce Aııahtır. O, cömert ve Kerimdir.

Eğer biri tarafından tefsir yollarının en güzeli nedir? diye sorula- , cak olursa, ona verilecek cevap şudur: Bu hususta en güzel yol, Kur'anı Kur'an ile tefsir etmektir. Bir yerde mücmcl olan, diğer yerdc başka bir. ayetle açıklanmıştır. Şayet Kur'anı Kur'an ile tefsir etmekten aciz ka-lırsan Onu sünnet ilc tefsir ı;:tmen gerekir. Çünkü, hadis Kur'anı açık. layı cı ve izah edicidir. el-tmam Ebu Abdillah Muhammed b. İdris eş-Şafi'i (Allah ona rahmet etsin) Allahın elçisinin verdiği bütün hükümler, Kur'fından çıkardığı hükümlerden ibarettir, dedi. Yüce Allah Kur'anı Kerimde: "(Ey Muhammed) Doğrusu insanlar arasında Allahın sana gös-terdiği gibi hükmedesin diye Kitabı sana hak olarak indirdik. Hakkı gözet, hi'ıinlerden taraf 01ma29" ve " ... (Ey Rasulüm) Sana da Kur'anı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın Olur ki iyice

düşü-nürler30" ve "Sana Kitabı, ayrılığa düştii,kleri şeyleri onlara açıklaman için, ipanan kimselere dc doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik>!." Bu sebebden dalayı ı\llahın elcisi "Bana Kur'an ve onunla birlikte onun benzeri verildi32" buyurmaktadır. Yani hadis de Kur'anı Kerim gibi Hz. Peygambere vahy yolu ile gelmiştir. Ancak hadis Kur'anı Kerim gibi okunmaz. 'cl-İmam eş-Şafi'i ve diğer alimIerden bazıları, bu hususta bir-çok dcliller getirmişlerdir, onları burada zikretmek mümkün değildir. Bu hususta esas olan Kur'anı Kur'an ile tefsir etmektir. Eğer tef. sirini _onda bulamazsan, sünnete başvurursun. Nitekim Allahın elçisi Muaz h. Cebel'i Yemene gönderdiğinde: Ona,

Ne ile hükmedersin? Allahın kitabı ile, Şayet onda bulamazsan, Allahın elçisinin sünneti ile, Şayet onda da bulamazsan,

Re'yimle ictihadda bulunurum, dediğinde, 29 en-Nisa 105.

30 en.Nahl 44. 31 cn.Nahl 64.

32 SüneniEbl Daviııl, :Ilısır 137lj1952, II. 505; :llümcdu Ahmet, LV. 131; İlın Teymiyyc, Mukaddimc fi Uşııli'ı.Tcf,ir, Dımaşk B55j1936, s. 25; Tcfsiru'I.Kurtııbl, ,\Iısıri369j1950, i. 3l!

(10)

İSMAİL CERRAHOGLU \

Allahın elçisi Muazın göğsüne vurarak "Allah elçisini memnun edecek Allahın elçisinin elçisini muvaffak kı~an Allaha hamdolsun33" de-diğini nakletti. Bu hadis Müsnedde ve Sünenlerde sağlam bir işnatla sabittir. Bu durumda aradığımız ayetin tefsirini n~ Kur'anda ve ne de hadiste bulamazsak, bu konuda sahabenin sözlerine müracaat ederiz. Çünkü onlar, ilgilendikleri durum 've delilleri müşahedeye, tam anlayış niteliğine, doğru bilgi ve iyi amellere sahip bulunmaları bakımından, bu konuyu daha iyi bilen kimselerdir. Özellikle dört halife, hidayete eren imamlar ve Abdullah b. Mes'ud gibi alimler ve büyükler, bu ko-nulara tam olarak hakim olan l'.evattır. el-İmam Ebu Ca'fer b. Cerir şöyle demektedir: Ebu Kureyb-Ciibir b. Nı1h-el.A'meş-Ebi'd.Duha-M:esruk'tan rivayet ettiğine göre, Abdullah b. Mes'udun şöyle dediğini söyledi: "Kendisinden başka ilah olmayana yemin ederim ki, Allahın Kitabında inen her ayetin nerede ve kim hakkında indiğini biliyorum. Eğer bilsem ki, Allahın Kitabı hakkında benden daha iyi bilen vardır ve ona ulaşmak mümkündür, hemen ona gelir onu bulurdumW' el-A'meş de Ebu Vail'den rivayetle İbn Mes'udun şöyle dediğini nakledcr: "Bil'.-den herhangi bir kimse, on ayetin manasını ve amelini öğreninceye ka-dar çalışır. Onları'öğrenmedikçe başkasını öğrenmeye geçmezdPs." Ebu Abdirrahman es-Sülemi'de şöyle demektedir: "Allahın elçisinden öğre-nip, ~onrada bize öğretenler, bize anlattılar ki, on ayet öğrendiklerinde amel edilmesi ieab edenlerle hemen amel ederlermiş. Biz de böylece hem Kur'anın manasıhı, hem de onunla amel etmeyi öğrenmiş olurduk36."

Hazreti Peygamberin ameazadesi ve duası bereketi ile Kur'anın Tercümanı olan o büyük alim Abdullah b. Abbas (R.A) onlardanbiridir. Altahın elçisi (S.A.S) O'nun için şöyle dua etmişti: "Ey Allahım, Onu dinde fakih kıl ve Ona. te~vili öğret37". İbn Cerir'in, Muhammed b. Beş-şar-Veki'-A'meş-Müslim yoliyle rivayet ettiğine göre, Abdullah b. Mes'-ud (R.A) şöyle demektedir: "Kur'amn en iyi tercümanı İbn Abbastır3R" Sonra et-Tab eri, aym haberi teyid mahiyetinde İbn Mes'uda. varan

çe-33 Süneni Tirmizi, Ahkiim 3; Süneni Ebi Diıviıd, Akdiye LL; Süneni iliesai, Kuzat LL; Süneni İbn Mnce Menasik 38; ed-Darimi, mukaddime 30; Müsncdi Ahmed. i. 37, V. 230, 236,

242. '

31 İbn Sa'd. et- Tabakatu'I.Kübra, Beyruı 1376/1957, II. 342; el- Taberi, eamiu'I.Beyan an Te'vili Aye'l-Kur'nn (Tefsiru't-Taberi), MısıI" 1373/L954,'1. 36.

35 Tefsir.u't-Taberi, i. 35. 36 Aynı eser, i. 36.

37 Sahihu'l-Buhılri, Vuılu'

ıo;

Sıılıihu Muslim, Fedailu's.Sahahe 138 (Bu iki kaynakta sadece "Ey Allahım Onu ~lind~ fakih kıl" ibaresi vardır.); Musnedu Ahmed, i. 266, 314, 328,

335. '

(11)

, İBN KESİR VE TEFStRİ 55

şitJi isnadları verir. İbn Abbas hakkında kullanılan bu ibarenin İbn Mes'uda isnadı sahihdir. İbn Mes'ud (RA) sahih olan bu kavle göre hicri 32/652 yılında vefat etti. Abdullah b. Abbas, İbn Mes'ud'dan sonra 36 sene daha yaşadı. İbn Mes'ud'dan sonra, İbn Abbasın elde ettiği ilmi, sen takdir et artık. el-A'meş, Ebu Vail'deıi rivayet ettiğine göre Ali (RA) hac mevsimi dolayısı ile, Abdullah b. Abbiısı kendi yerine tem-silci ol~ak göndermişti. İbn Ab,bas (RA) insanlara (müslümanlJlra) hitabda bulunmuş v_ehutbesinde Bakara suresini okumuştu, bir riva-yete göre Nur suresini okumuş, onu mükemmel bir şekilde tefsir etmişti. RumIar, Türkler ve Deylemliler onu dinlemiş olsalardı müslüman olur-lardı" demektedir.

Bunun için İsmail b. Abdirrahmım es-Süddi cl.Kebir tefsirinde ek-seriyetle İbn Mes'ud ve İbn Abbas'dan rivayet etmektedir. Ancak ba-zen de onların Kitab ehline ait sözlerden, hikaye ettiklerini nakletmek-tedir. Allahın elçisi (S.A.S) kendisine yalan isnad etmeksizin kitabehli-nin sözlerini nakletmeye müsade etmiş ve şöyle b~yurmuştu: "Bir ayet' olsa bile benden tebliğ edin İsrail oğullarından da naklederseniz, bunda bir beis yoktur. I-!e~kim kasıtlı olarak, hakkımda yalan uydurursa, ce-hennemdeki yerine hazırlansın39." Bunu el-Buhari, Ab~ullah b. Amr'. den rivayet etmiştir. Abdullah b',Amr, bu hadisten çıkardığı müsaedeye dayanarak Yermük vak'asında kitab ehline ait iki deve yükü kitab ele geçirmiş ve bunlardan hikayeler nakletmişti.

Ancak, İsrailiyyat ile ilgili olarak nakledilen hikayeler, bunlara da-yanmak ~e onlara bağl~mak için değiİ, fakat istişhad (veya bir misal) olarak anlatılır. İsrailiyyet ile ilgili olan kıssalar üç kısma ayrılır.

ı)

Doğru olduğunu bildiğimiz ve elimizde mevcud olan delillerin de bunların doğruluğunu teyid ettiği nakiller ve kıssalardır ki, bu nevi kıssa ve nakilıcı' sahihdir.

2) Elimizdeki delillere ters düşen ve yalan olduğunu bildiğimiz kıssa ve nakillerdir.

3) Zikrettiğimiz her iki neviden olmayan, ne kendisine inanılan ve , ne de yalan olduğu söylenebileıı, hakkında sukut edilen nevidir ki, yu-karıda olduğu gibi bunu da hikaye etmek caizdir. Bu kabil kıssalar, -umumiyetle dine hiç bir fayda sağlamaz. Bunun içindir ki, kitab

ehli-nin bilginleri bu konuda çok defa ihtilafa düşmüşlerdir. Müfessirler arasında bu yüzdcn ihtilaflar husule gelmiştir. Nitekim, Ashab-ı

(12)

in isimleri, köpeklerinin rengi ve sayıları, Hazreti Musanın asasının han-gi ağaçtanolduğu, Yüce Allahın Hz. İbrahim için dirilttiği kuşların ild- •

ları, Ölü sığıra ne ile vurulduğunun tayini, Allahın, Hz. Musa'ya üze-;rinden seslendiği ağacın nev'i ve tayin edildiği takdirde, mükclleflerin dünya ve ahiretleri için bir fayda temin etmeyen, Allahın Kur'anı Ke-rimde müphem bıraktığı hususlar gibi meseleler üzerinde ihtilafların doğmasııia sebep olmuştur. Bununla beraber, bu konuda aralarında vuku bulan fikir ayrılıklarını nakletmek cılİzdir. Nitekim Yüce Allah

(C.C)

Kur'imı Kerimde: "(Karanlığa taş atar gibi) mağra ehli üçtür, dördüncüleri köpekler~dir, derler, Yahut Beştir, altıncılarıköpekleridir. Yahut Yedidir, sekizincileri köpekleridir, dcrler. Deki, onların sayısını en iyi bilen Rabbimdir. Onları pek az kimseden başkası bilmez. Buuun için (ey Muhammed) Onlar hakkında Lu kısaca anlatılamn dışında, kim-se ile tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma40." Bu ayeti Kerime bu makamda, layık olan edebi ve buna benzer hususlarda "gere-.keni öğretmeyi ihtiva etmektedir. Çünkü Allah (C.C), onlardan üç söz

hikaye etti, ilk ikiEini çürüttü, üçüncüsünde~ sük6t etti. Bu da üçüncü-sünün doğru olduğunu göstermektedir. Eğer doğru (llmayıp batıl olsay-dı, diğer ikisini çürüttüğü gibi, onu da çürütürdü. Sonra bu ayeti keri-me, Ashab-ı Kehf'in sayısını bilmektc bir fı1ide mWahaza edilmediğine işaret etmekte ve " ... De ki, Onların sayısını en iyi bilen Rabbimdir ... " buyurulmaktadır. Zira, bunu ancak, Allalun kendilerine bilgi verdiği pek az kimseler ])ilir. Bunların dışında kimse bilemez. Bunun içindir ki, Allah (C.C) " ... Onlar hakkında bu kısaca anlatılanın dışında kimseyle tartışma ... " buyurmaktadır. Yani faydasız şeyler için kendini yorma ve bu hususta onlara bir şey sorma. Çünkü onlar, gayb'için zanda bulun-maklan başka bir şey bilmiyorlar. İhtilafı mikletmekte takip edilecek en gÜ7.e!yol, bu kaQil sö7.leri iyi kavramak, bunlardan sahih olanı bil-mek, batılolanı ayırmak, faide vermeyen işıe'rde münakaşa ve ihtilafın uzamaması için, ihtilafın fayda ve semerelerini zikretmek ve daha önem-li işlerle meşgulolmaktır. Ama, F.öylı:nen sözlerin hepsini iyi kavra-maksl7.ın bir mesel,~deki ihtilafı hikaye eden kimse hataya düşmüş ve hikaye ettiği şey pksik aktarılmış olur. Zira bu durumda' doğru olan, belkide terkedilen kısnnda kalmış olabilir. Veya ihtilafın hangisi sahih hangisi batılolduğuna işaret etmeden ınutlak olarak hikaye ederse, bu durumda 'da kusurludur, ve hikaye ettiği mesele eksiktir. Eğer doğru olmayanı kasten doğru olarak hikaye ederse, kasıtlı olarak yalan söyle-miş veya bu işi bilmeyerek yaparsa hataya düşmüş olu~. Keza, faidesiz

(13)

İBN KESİR VE TEFSiRİ 57

meselelerde ihtilaf çıkaran veya mana ba;kı'ınından bir veya iki söze raci olanı,lafız olarak birçok sözler halinde hikaye eden kimse ise, vaktini boşa harcamış ve sahih olmayan meseleleri çoğaitmış olur. Aynı zaman-da onun durumu yalancı şahidin durumuna benzer .. Doğruya ulaşma yolunda muvaffak kılan Allah (C.C) dır.

Fasıl: Tefsir, ne Kur'an, ne hadis ve nc de sahabenin sözlerinde bulunmayınca, bir~o~ imamlar (müf~ssirler)' bu hususta, Mücahid h. Cebr gibi Tabiilerden olan kimselerin sözlerine müracaat ederlerdi. Mü-cahid, tefsir ilminde büyük bir özeIIiğe sahiptir. Nitekim Muhammed h. İshak-Ebfm b. Salih bi?:e Mücahidin: "Mushafı baştan başa İbn Abbasın önünde üç defa okudum, her ayetin sonunda durup, her birini ayrı aYrı sorardım" dediğini anlattı4!. tbn Cerir-tbn Ebi Müleyke: "Mücahidin, üzerine Kur'anı Kerim ya?:ılı olan levhalar beraı,erinde olduğu halde, İbn Apbastan bunların tefsirlerini sorduğunu gördüm. İbn Abbas ona ya?: der, O'da yazardı. Böylece bütün Kur'anın 1efsirini sormuştu" şek-linde rivayet eder"ı. Bu hususta Süfyan es-Sevri'deşöyle dem;ktedir: "Eğer MÜcahidin tefsiri eline geçersc, o sana yeterlidir4

>."

Müfessirler mücahidin tefsirini benimsemiş ve ondan istifade etmişlerdir. Aynı za-manda Tabii olan, Sa'id b. Cübeyr, tbn Abbasın kölesi 'tkrime, Ata b. Ebl Rabah, cl-Hasen c1-Basrl, Mesrfık b. cl-Eeda', Sa'id b. el-Müseyyib, Ebu'l-Aıiye, er-Rebi' b. Enes, Katade, ed-Dahhak b. Müzahim ve diğer tabiiler ve bunlardan sonra gelen Tebei' Tabiinden olan büyük müfessir-leria sözlerini de ihmal etmemiş, Kur'anı tefsir ederken, bunların sözleri-ni kullanmışlardır. Bunların kullandıkları ibarelerde, lafız bakımından bazı farklar bulunabilir. Fakat bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayan-lar, bunlar arasında bir ihtilafın var olduğunu sanırlar ve değişik sözler hikaye ederler. Halbuki gerçek olan bu değildir. Çünkü bunlardan bazı-ları, bir şeyin manasını dolaylı yollar veya müteradififadeler, diğer ba:l.l-lar~ ise nassa bağlı kalarak, manalan ifade eden lafızların aynısını kul-lanmak suretiyle ifade derler. Bütün bu ifadeler birçok yerlerde, aynı mana etrı,ıfında toplanırlar. Akıl sahipleri hu konuda uyanık olmalıdır-lar. Hidayete erdiren yalnız Allah (C.C) dır. Şu'be b. el-Haccac ve diğer bazıları, TabiileI'in sözleri fer'i meseleIerde bir delil olarak kabul edilme-diği halde, tefsirde bir hüccet olarak nasıl kabul edilir? demektdüler. Yani şu demek oluyor, bazılarının sözleri, kendilerine muhalif olan

bazı-41 Tefsiru't-Tahcri, II. 395; Tczkiretu'I-Huffaz, Haydarahat 1375/1955, i. 92; ez.Zehebi, Tarihu'l-tsHim, .,ı.Kôhire 1367, iV. 190-191; cl-Itkan. Mım 1368. II. 225.

42 Tcf"iru't.Tahcr!, i. 40. 43 Aynı yer.

(14)

larına karşı bir hüccet olamaz. Bu görüşdoğr~dur. Ama, bunlar bir meselede aynı görüş etrafında birleşir, icma haline gelirlersc, sözleri bir delilolarak kabul edilm:esinde şüphe yoktur. Şayet aralannda görüş bir-liği olmayıp, ihtilafa düşerlerse, bu durumda bazılarının sözü, diğı:r bazı-larına karşı, hatta bunlardan sonra gelenlere karşı da bir huccet olamaz. İhtilaf edilen konuda, ya Kur'an, ya hadis diline veyahut arablann umuıni dillerine ~eyahutta sahabenin sözlerine müracaat edilir.

Sadece re'ye dayanarak Kur'anı tefsir etmek haramdır. Muhammed b. Cerir bu konuda bir rivayette bulunarak şöyle demektedir: "Bize Mu-hammed b. Beşşar -Yahya b. Sa'id-Süfyan- Abd,u'l-A'la b. Amir es-Sa'lebi-Sa'id b. Cübeyr-tbn Abbasdan rivayet ettiğine göre, Allahın elçisi (S.A.S) şöyle buyurdu: Her kim Kur'fm hakkında kendi görüşünü beyan eder veya bilmediğini söylerse, o kimse cehennemdeki yerine ha- . zırlansın44." Tirmizi ve en-Nesai çeşitli yollarla Süfyan es-SeYri'den bu şekilde rivayet ettiler. Ebu Davut'da aynı hadisi, Müsedded-Eb6 Avane-Abdu'l-A'la yoliyle merfu olarak rivayet etti. et-Tirmizi bu hadisin ha-sen olduğunu söylemektedir. İbn Cerir'cle bu' hadisi çeşitli yollardan Yahya

b.

Talha el-Yerbu'i-Şureyk-Abdu'l-A'la tarıkiyl~ merfu olarak; Melai-Abdu'I-A'la-Sa'id b. Cübeyr tarıkiyle İbn Abbasdan mevkUf ola-rak; Keza yine İbn Humeyd-Cerir-Leys-Bekr-Sa'id b. Cübeyr tarikiyle, İbn Abbasdan kendi sözü olarak, rivayet etti. En doğrusunu Allah bilir.

İbn Cerir;bize el-Abbas b. Abdi'l-Azim el-Anberi.Hibban b. Hilal-Ebi Hazmın kardeşi Süneyl-Ebu 'Imran cl-Cündeb'den rivayet ettiğine göre Allahın ~lçisi(S.A.S)'nın şöyle buyurduğunu söyledi: "Her kim Kur'an hakkında kendi görüşünü söylerse mutlaka hata etmiş olur4s". Bu hadisi Ebu Davud, et-Tirmizi, en-Nesai, Süheyl b. Ebi Hazm el-Kati'i nin rivayet ettiği bir hadis. olarak rivayet ~ttiIer46. et-Tirmi7j, bu hadisi garib görür ve bazı ilim ehlinin Süheyl hakkında konuştuklannı söyler. Bunlara aİt olan diğer-bir rivayet lafzı da 'şöyledir: "Her ki~, Allahın Kitabı hakkında görüşünü söylese ve isabet etmiş olsa yine hata işlemiş olur". Yani, kendini, bilmediği bir şeyin külfetine sokmuş, ma-nayı isabetetse bile, emr olunmadığı bir işi işlemekle hat!1ya düşmüş olur. çünkü, konuya normal yoldan girmemiştir. Bu kimsenin durumu tıpkı, cahil olduğu halde insanlar arasında hüküm veren kimsenin du-rumu gibidir. Bu kimse verdiği hükümde isabet etse hile cehennemliktir.

44 et-Tirmizi (Şerhu ibnu'I-Arabi) el-Kahire 1350-1353, XI. 67-68; Müsnedu Ahmed i. 269; Tefsiru't-Taberi, i. 34.

45 Tefsiru't-Tnberi, I. 35.

(15)

iBN KESİR VE TEFStRi 59

Ancak şu kadar var ki, bu suç, verdiği hükümde isabet edemeyip hata işleyenin suçundan daha hafifdir. En doğrusunu Allah bilir. Böylece Allah

(C.C)

kazf (iftira) edenlere yalancı adını vermiş ve Kur'anı Ke-rimde " ... Madem ki şahit getiremediler, o halde onlar, Allah katında yalancıdırlar"47 buyurmuştur. Kazf edeıt yalancıdır, velev ki, zina edeni kazfetmiş olsun. Çünkü O, bildirilmesi kendisi için \ıelal olmayan bir şeyi haber verdi. Hatta bildiği şeyi haber vermiş olsa hile, çünkü o, bil-me~iği bir yükün altına girdL Allah en iyi bilendir.

Bundan dolayı seleften bir grup, bilmedikleri şeyin tefsirini yapmak-tan kaçındılar. Nitekim, Şu'be-Süleyman-Abdullah b. Mürre-Ebu Ma-mer yoliyle rivayet ettiğine göre, Hz. Ebu Bekr (R.A)in şöyle dediğini nakletti: "Eğer Allahın Kitabı hakkında bilmediğim halde söylersem, beni hangi toprak kabul eder ve hangi gökbeni gölgesi altına aIır48". Ebu Ubeyd el-Kf\'sım b. Saııam da şöyle demektedir: Bize, Muhammed b. Yezid.rl-Avvam b. Havşeb-İbrahim et-Teymi'den rivayet ettiğine göre, Hz. Ebu Bekr es-Sıddk

"~i

J

~\j

/'

49ayetinden sorulunca şu cevabı vermişti: "Eğer Aıiahın kitabİ hakkında bilmediğim halde söz ~öyleyeeek olursam, heni hangi gök altına alır ve hangi toprak beni kabul eder". Bu hadis munkatldir. Keza yine Ebu' Ubeyd şöyle dedi: Bize Yezit-Humeyd-Enes'ten rivayet ettığine göre; Hz. Ömer (R.A) hir gün

, '1"1

-; . ('"

t ~ , , '

minberde ~ J

"+'

UIJ ayetini okudu ve: "Bu meyvenin ne

oldu-"LJI"

ğu nu bildik ama . / nedir? Sonra kendi kendine hitab ederek, bu lüzumsuz bir külfetin altına girmektir, dedi. Muhammed b. Sa'id'de şöyle ,demektedir. Bize Süleyman b. Harb-Hammad h. Zeyd-Sahit-Eneş'den

rivayet ettiğine göre: Bir gün Ömer b. el.Hattah'm yanında idik, gömle-ğinin .arkası dört yerinden yamalı idi ve "~

i

J

4

f

s'li /'

ayetini okudu

"~'YI

"nedir? sorusunu ortaya attı. Sonra da bu bir külfettir. Bunu

bilmem gcr~kmez mi? dedi. Hz. Ebu B~kr ile Hz. Ömerin bu söz ve dav. ranışIarındaki gaye "

~'Y\ "

i bilme keyfiyetini ortaya koy~aktır: Bu-nun aksi düşünülemez. Çünkü

"~'YI"

in yerden biten bir bitki olduğunu bilmernek imkansızdır. Nitekim Allah (C.C) Kur'anı Kerimde şöyle bu-yurdu: " ... ve orada taneli ekinler, i~zümler ... bitirdiks~".

47 clı.Nilr 13.

48 Tef.iru't.Tllberi

ı.

35. 49 Abese 31.

50 Abese 27. (Zira •••••.:ıl kelimesini ihtiva eden ayet, bu ayetten sonra gelen 31. ayet olup, sıralanan bitkiler arasmda geçmcktedir).

(16)

..(

İbn Cerir: Bize Yakub b. İbrahim-İbn uı~yye-.Eyyub-tbn Ebi Müleyke'den rivayet ettiğine göre İbn Abbasa bir ayetin tefsiri soruldu. Bu ayetin manası sizden birinize sorulsaydı, mutlaka birşeylersöyleme-, ğe kalkışırdl. Halbuki O, bu ayet hakkında bir şey söylemekten imtina etti, dedi: Bu hadisin imadı sahihdir. Diğer taraftan Ebu Ubeyd de: Bize, İsmail b. İbrahim-Eyyuh-İbn Ebi Müleykenin şöyle dediğini nak-letti: Bir adam İbn Abhasa müddeti bin sene kadar uzun olan gün hak-kında soru sordu. İbn Abbas cevap olarak O'na, müddeti elli bin sene uzunluğunda olan gün nedir? dedi. Soru sahibi İbn Abbasa, ben sana sorumu eevapla'ndırırsııı diye sordum dedi. İbn Abbas O'na, bu günler, Allahın kitabında zikrettiği iki gündür, bu iki günün hakikatın Allah bilir, cevabını verdi. Allahın Kitabı hakkında bilmediğini söylemekten kaçındı. Keza yine İbn Cerir: Bana Yakub b. İbrahim-İbn Uleyye, Mehdi b). Meymfuı-el-Vdid b. Müslim'den rivayet ettiğine göre, Talk b. Habih, Cündeh h.Al.dillalıa gelerek Ona, Kur'andan bir ayet hak-kında soru sordu. Cündeb cevap olarak, sıkılmıyormusun? eğer müslü-mansan (Allah aşkına) benden uzaklaş - veya yanımda oturma dedP'. Malik-Yahya b. Sa'id-Said b.d-Müseyyib'den rivayet ettiğinegöre, Sa'-id'e K'ur'ilndan bir ayetin tefsiri sorulunca "biz Kur'itn hakkında birşey söylemeyizS2" dediğini nakletti. d-Leys- Yahya b. Sa'id-S ••'id b. Mü-seyyib'den rivayet etti~;ine göre, Sa'id b. cloMüseyyeb'in, Kur'andaa sadece malum olanlar hakkında konuştuğunu söyledis3• Şu'be,. Amr b. Mürre'den rivayet ederek, On'un şöyle dediğini söyledi: "Adamın biri, Sa'id b. cl-Müseyyebe, Kur'andan bir ayetin tefsirini sordu. O da, band Kur'andan _sorma, Sen o soruyu, her şeyi bildiğini iddia ediıne-İkrimeye- sor, dedi54". İbn Şevzeb-Yezid b. Ebi Yezid bana şöyle anlat-tı dedi: Sa'id b. el-Müseyyeb'den helil1 ve haram hakkında sorular sorar-dık-insanlar arasında en iyi bilgiye sahipti, Bir defasında O'na Kur'an-dan bir ayetin tefsirini. sorduğumuzdCl, güya işitmemiş gibi sükut etti, scsi çıkmadıSS. İbn Crrir: bana, Ahmed b. Abede ed-Dabbi-Hammad b. Zeyd- Ubeydullah b. Ömer rivayet ettiğine göre, Ubeydullahın şöyle dediğini anlattı: Medine fukalıasına ulaştım. Onlar tefsir hakkında söz ;' söylemeyi büyük bir iş (ağır bir iş) kabul ediyorlardı. Salim b. AbdiUalı, . cl-Kasım b. Muhammed, Sa'id b. el-Müseyyib ve Niifi' bu

müfessirler-dendir56• Ebu. Ubeyd hize Abdullah b. Şalih-Leys-Hişam b. Urve'den

\

51 Tefsiru't-Taberi 1. 38, 52 Aynı eser 1. 370 53 Tefsiru't- Taberi,ı. 38.

54 Aynı eser 1. 38; Mukaddime fi Usüli't-Tefsir So 31; Tefsiru'I-Kasımi

55 Aynı yer. 56 Aynı eser,ı. 370

(17)

İBN KESİR VE TEFSİRİ - 61

rivayet ettiğine göre, Hişam b. Urvanın şöyle dediğini anlattı: Babamın, Allahın Kitabından hiç bir ayet te'vil ettiğini katiyetle işitmedim, de-mektedir. Eyyub-tbn Avn ve Hişam ed-Dustuvainin, Muhammed b. Sirın'den rivayet ettiğine göre, tbn Sirin şöyle anlattı: Ubeyde es-Sel-maniye Kur'an ayetlerinden biri hakkında soru sordum ve bana şu ce-vabı verdi: Kur'amn iniş sebebIerini bilenler gittiler (öldüler). Allahtan kork ve doğruyu ara, dedis7• Ebu Ubeyde: bize; Muaz-tbn Avn-Abdullah

b. Müslim b. Yesar-Babasından rivayet ettiğine göre, babasının şöyle dediğini anlattı: Allah hakkında bir söz söyleyeeeğin zaman, önce geçeni ve sonradan geleni gözden geçirinceye kadar sabret. Hüşeym-Mugire-İbrahim'den rivayet ettiğine göre İbrahim şöyle demiştir: Arkadaşları-mız Kur'anı tefsir etmekten sakınır ve ona açıklama yapmaktan korkarlardı. Şn'be-Abdullah b. Ebi's-Sefer'den şöyle rivayet eder: eş-Şa' bi, hakkında soru sormadığım hiç bir ayet yoktur. Fakat, onun rivayeti Allah (C.C) dandır. Ebu Ubeyd bize, Hüşeym-Amr b. Ebi Zilide-eş-Şa' bi-Mesruk'tan rivayet ettiğine göre, Mesrukun şöyle dediğini nakletti: Tefsirden sakının. Çünkü o, Allahtan gelen bir rivayettir.

Seleftan olan bazı insanlar (alimler) ın rivayet ettikleri bu sahih hadisler ve benzeri deliller, tefsir konusunda bilmedikleri şeyler üzerin-de söz etmekten kaçınmalarına hamledilmektedir. Ama bu konuda, lü-gat ve şeriat bakımından bilgiye sahip olanlar için bir sakınca yoktnr. Bunun içindir ki, tefsir mevzuunda bunların ve başkalarının sözleri ri-vayet edilmiştir. Bnnda bir tezat yoktur. Çünkü bunlar, bildiklerini söy-lemiş, bilmedikleri şeyler hakkında sü.kut etmişlerdir. Herkesin yapması gereken de budur. Çünkü, kişinin bilmediği bir mesele hakkında sükut etmesi gerektiği gibi, bildiği bir mesele hakkında soru sorulduğu zaman da bunu cevaplandırması icab eder. Nitekim Allah (C.C) bu hususta şöy-le buyurdu: " ... (kitabı) muhakkak insanlara açıklayıp anlataeaksınız, onu gizlemeyeeeksiniz ... 58". Aynea çeşitli yollardan rivayet edilen

bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: "Her kim ki, kendisine bildiği şey sorulunca onu saklarsa, kıyamet gününde ona ateşten bir gem vurula-eaktırs9." Ebu Ca'fer İbn Cerir'in-Abbas b. Abdi'I.Azim - Muhammed b. Halid (R.A) rivayet ettiği hadiste, Hz. Aişe şöyle demektedir: "Haz-reti Peygamber (S.A.S) Kur'andan hiç birşey tefsir etmezdi, ancak

57 Aynı eser i. 38. 58 Ali İmran 187.

59 Ebu Davud, tım 9; et.Tirmizl, İım 3; İbn Mace, Mukaddime 24; Müsncdu Ahmed II. 263, 305, 344, 353, 495.

(18)

62

Cebrail (A.S) in kendisine öğrettiği ayetlerin miktarıııca tefsir ederdi60."

İbn Cerir sonra da bu hadisi, Ebu Bekr Muhammed b. Yezid et- Tarsusı-Ma'n b. tsa-Ca'fer b. Halid-Hişam yoliyle rivayet etti. Bu hadis mü,n-kerdir, garibdir. Rivayet zincirinde adı geçen Ca'fer, Muhammed b. Ha-lid b. ez-Zübeyr b. el-Avvaıp. el-Kureşi ez-Zübeyri'nin oğludur. el.Bu-hari, bu ravinin hadisine uyulmaz, demektedir. el-Hafız Ebu'l-Feth el-Ezdi'de, bu hadisin münker olduğunu söylemektedir. eı-tmam Ebu 'Ca'fer, bu konuya temas ederek şöyle özetlemektedir: Bu ayetler,

Ceb-rail vasıtasıyle Allah tarafından bildirilen tevkifı ayetlerdir. Hadis doğru kabul edilecek olursa, bu doğru bir te'vildir. Çünkü Kur'an ayetlerinin bazılarını Allah (C.C) kendi ilmine mahsus kılmıştır. Bazılarını alimler bilmekte, bazılarım araplar kendi dilleri mahareti ile anlamakta ve di-ğer bazıları da herkes tarafından kolaylıkla anlaşılmaktadır. Nitekim bu hususu tbn Abbas şöyle izah etmiştir. İbn Abbasın bu izahım tbn Cerir-Muhammed b. Beşşar-Müemmil-Süfyan yoliyle: Ebu'z-Zinad'dan rivayet ederek, Ebu'z ..Zinadın şöyle dediğini nakletti, tbn Abbas, tef-sİl'in dört çeşİt olduğunu söylemektedir:

1) Dili bilen arabların bilebileceği tefsir, 2) Herkesin bilebileceği tefsir,

3) Alimlerin bildiği ve yaptığı tefsir,

4) Allahtan başk.a. hiç bir kimsenin yapamayacağı tefsir.

tbn Cerir, isnadı ü,zerinde düşünülmesi gereken benzeri bi~ hadis daha rivayet etmiştir: Bana Yunus b. Abdi'l-A'la es-Sadefi-İbn Vehb-Arnr b.el.Hans-el-Kelbi-Ümmü Hani'nİn mevlası Ebu Salih-tbn Abbas'-dan 'rivayet ettiğine göre, Allahın elçisi (S.A.S) şöyle buyurdu: Kur'an dört 'harf üzere indirildi:

1) Herkesin bilmesi gereken hel al ve haram, ,2) Arapların yaptıkları tefsir.

3) Alimlerin yaptıkları tefsir.

4) Müteşabih olan ayetler ki, bunların tefsirini Allahtan başka kim-se bilmez. Allahtan başka, bu ayetler hakkında bilgi iddia edenler yalan-cıdır. tsnadı üzerinde durıılmasının lüzumuna işaret ettiği hadis, Mu-hammed b. Saib el-Kelbi'nin rivayet zincirinde bulunduğu hadistir. Çü.nkü o, metruku'l-Hadisdir. Belki de hadisin mel'fu oluşunda vehmc

60 Tefsiru't-Tabcrl, I,37; Mukaddimetan fi Ulo.mj'l.Kur'an, s,263; Tarihn Bağdat, XIII. 253.

(19)

İBN KESİR VE TEFSİRİ 63

düşmüş olabilir. Umulur ki bu hadis, yukarıda ge'çtiği gibi İbn Abbas'ın sözüdür. En iyisi Allah bilir.

Fatihadan önce, Tefsirin başlangıcında zikredilen Faydalı Bir-

Mu-kaddime.

Ebu Bekr b. el-Enbari, bize İsmail b. İshak el-Kadı-Haccac b. Minhal-Hemmam-Katade'den rivayet ettiğine göre, Katadenin şöyle dediğini anlattı: Kur'anın el-Bakara, Ali İmran, en-Nisa, el.Maide, Be-rae, er-Ra'd, en-Nahl, cl-Hac, en-Nur, el-Ahzab, Muhammed, el-Feth, el-Hueurat, er-Rahman, cloHadid, el-Müeadile, el-Haşr, cl-Mümtehine, es-Saf, el-Cum'a, el-Münafıkun, et-Teğabfın, et-Talak, et-Tahrım, ez-Zilzal ve en-Nasr sureleri Medincde, bunların dışında kalan diğer sUreler ise Mekkede nazil olmuştur. '

Ama, Kur'an-ı Azım'in ayetlerinin sayısı altıbindir. Sonra da Kur'an ayetlerinin bu sayıyı aştığı hususunda çeşitli,görüşleı ortaya çıkmıştır. Bazıları Kur'an' ayetlerinin bu sayıdan fazla olmadığını söylemekte, diğer bazıları da bu sayıya ikiyüz dört ayet ilave etmektedirler. Diğer taraftan bu sayıya on dört, ikiyüz ondokuz, ikiyüz yirmi beş veya' yir-mi altı, ikiyüz otuz altı gibi çeşitli rakamlar ihtiva eden ayetlerin ilave edildiği söylenmektedir. Bu görüşleri Ebfı Arnr ed-Danı, cl-Beyan adlı eserinde zikretmiştir. Ama Kur'anın kelimelerine gelince, el-Fadl b. Şazan, Ata b. Yesar'dan naklederek, Kur'anda Yetmişyedi bin dörtyüz otuz dokuz kelimenin bulunduğunu söylemiştir. Kur'an harfleri ise bu nuda, Abdullah b. KesIT, Mueahid'den şöyle nakletmektedir: Kur'an harf-lerini sayma neticesinde üçyüz yirmi bin yüz seksen olduğunu tesbit et-tik. el-Fadl b. Ata b. Yesar, Kur'an harflerinin üç yüz yirmi üç bin on beş olduğunu söylemiştir. Sallam Ebu Muhammed cl-Hamminı de şöyle demektedir: cl-Haeeae, Kurl'a, hafız ve katibleri toplayarak onlara, bütün Kur'anda kaç harf olduğunu bana haJ:ıer verin dedi, Kendisine Kur'an harflerinin sayısı hakkında haber verilince, bu bilgi bize kafidir dedi, ve üçyüz kırk bin yediyüz kırk harf olduğun!! ittifak ettiler. Sonra da Kur'anın yarısı nereye kadardır, bana haber verin dedi. Bunun

üze-.

nl

K'A

\

K hf

A '

d I'

"

"

'-l-J "

k I'

. d

rıne o ar, ur anın yarısı e suresın eil ~ ._J e ınıesın e mevcud olan (,j) ye kadar, Kur'anın ilk üçte biri, Berae smesinin yü-züncü ayetinin başına kadar, ikinci üçte biri, Şuara suresinin yüzüncü veya yüzbirinci ayetinin başına kadar, üçüncü üçtebirinin de, Kur'anın sonuna kadar olduğunu bildirdiler. Ayrıca Kur'anın ilk yedide biri, Al-lah Taalanın "~:..:,

0" ~;...

J

ı:ı.J' ,y

~~j" ayetindeki "~" harfin~

(20)

kadar, ikinci yedide biri a'raf sııresindeki

"~.6..>

.!.~L

JI" ibare-sindeki "..:,.." harfine kadar. Üçüncü yedi de biri, Ra'd sııresinin

"\.,15"

i"

"I"

kelimesindeki ikinci e kadar. Dördüncü yedidebiri, hac suıesinde bulunan "'/.

\>..-.A

tL

~

"

eum esın e ı

..

1 ' d k' "

i "

ek da ar, b"eşıncı ye ı ed'd biri, Ahzab sııresindeki "~:...

y ~

J

if

j1ı:.ıt)L. /'

kavlinde

bulu-"

nan "/1> ye kadar, altıncı yedide biri, Fetih suresindeki

"

:,.JI wL;

~40

lkll"

ayetindeki" J " a kadar ve yedinci yedi..; de biri de Kur'anın sonuna kadar olduğunu kendisine bildirdiler. Sallam Ebu Muhammed, bu bilgiyi dört ayda elde edebildik dedi. Dedi-ler ki, Haecac her gece, Kur'anın dörtte birini okurdu. Birinci dörtte biri, En'

am

suresinin sonuna, ikincisi Kehf suresindeki "

Uık1::;:l

J "

kelime sine üçiincüsü, Zümer suresinin sonuna ve dördüncu dörtte biri ise, Kur'anın sonuna kaddrdır. eş-Şeyh Ebu Amr 'ed-Danı "el-Beyan" adlı kitabında bütün bunların hilafını anlattı. En doğrusunu Allah bilir.

Kur'tinın Hızb ve Cüzlere ayrılması: Kur'an, okullar ve diğer yer-lerde bulunan rubuatta (mahal1e ve evlerde) olduğu gibi otuz eüz olarak meşhıır olmuştur. Ashabı Kiramm, Kur'anı Kerimi bölümlere ayırma-ları ile ilgili hadisi imamı Ahmedin Müsnedinde, Ebu Davudun sünenin-de, İbn Maee ve diğer hadiscilerin, Evs b. Huzeyfe'den rivayet ettikleri hadisi yukarıda zikretmiştik, Evs b. Huzeyfe hayatta iken Resulullahm ashabma Kur'anı bölümler haline nasıl getiriyorsunuz? diye sormuş, Onlar da kendisine, üçlü, beşli, yedili, dokuzlu, onbirli, onüçlü, bölümlere ve hatim edilinceyedek mufassal bölume ayırırız, cevabını vermişlerdi.

Fasıl: Sure kelimesinin manası hakkında ihtilaf vuku' bulmuştur. Onun eı-tb ane (ayırmak), el-İrtifa' (yüksek mevki) manalarından işti-kak ettiği söylenmiştir. en-Nabıga bu' beytinde sure kelimesinin yüksek ve şerefli mevki manasında kullanmıştır. "Görmüyormusun Allah sana öyle bir mevki vermiş ki, o mevkinin altında bütün kıranarın boeala-makta olduğunu görürsün". Bu manaya göre, Kur'an okuyan kimse bir sııreden diğerine geçerken ,güya yüksek bir mevkiden diğer yüksek bir mevkiye geçmiş oluyor. Surenin, şerefli ve yüksek mevkiye sahip bulunması sebebiyle bu adı aldığı söylenmiştir. Nitekim şehrin etrafını çeviren yüksek duvara sur adı verilmektedir.

",.li~l).J"

kapta artan su manasmda olan" } .••.

i"

dan olarak, Kur'andan bir parça ve ondan

(21)

İBN KESİR VE TEFSİRİ 65

bir cüz olması bakımından, sure adı aldığı da söylenmiştir. Bu görüşe göre kelimenin kökü hemzelidir. Hemze tahfif edilip, makabIl mezmum olduğundan " J " a kalbedildi. Bu ad ona, tam ve kamil olduğundan verildi de denmiştir. Çünkü araplar tam olan bir deveye, sUre adı ver. mektedirler. Ben derim ki: ayetleri bir araya getirip ihata ettiği için, ona bu adın verilmesi muhtemeldir. Çünkü, şehrin ev ve katlarını bir arada toplayan ve onları ihata eden duvara sur adı verilmiştir. Surenin çoğulu, vav'ın fethi ile suverdir. Surat ve Suvarat olarakta cem edile. bilir.

Ayet kelimesine gelince, O, kendinden önce geçen sözün kesilmesine ve kendinden sonra gelen sözden ayrılmasına bir alarnettir. Yani diğer kardeşlerinden (benzerlerinden) ayrı ve tek kalmasıdır. Yüee Allah

" 6:1.•

~r.:)l" ." (..

padişahlığın-a alarnettir .. " buyurdu. Bu

ayette-ki

"~T"

kelimesi alamet manasında kullanılmıştır. en-Nabiga bir

bey-.!inde ayet kelimesini (alarnet) manasında kullanmıştır (O'nun alametleri hakkında vehme düştüm, halbuki onu altı seneden beri, bu yedinci se-nedir tanıyorum). Ayet, Kur'an harflerinden bir grup ve bi~ takım harf. ler olduğu söylenmiştir. Nitekim arapların "tfj~

4i

JAlI

c:::.

J

>-"

kavim eemaatlarıyle (topluluklarıyle) birlikte çıktı, sözündeki ayet kelime-si eemaat (topluluk) manasında kullanılmıştır. Şair bir beytinde: (Nakbeynden? bizim mahalle gibi bir mahalle daha yoktur-zürriyeti-miz olan çocuklarımızı önümüze katarak eemaatımızla birlikte ayrıldık) demektedir. Bu beyitte geçen ayet kelimesi de eemaat manasında kulla. nılmıştır. Beşeri, mislini konuşmaktan aciz duruma düşüren bir fevka-ladeliğe sahip bulunduğu için, ayet adını aldı denildi. Sibeveyh bu

keli-.

"..

-<"""ı"

.

" - \ "

,,"

.

menın aslı (iJ:ı;o. .•.••J Lu veznmde 4.::~ dür tS müteharrık

makabIi meftUh olduğu için'

'lS"

elife kalb olundu, sonra da hemze

-"

med kılındı Ye "~~ i şekline girdi demektedir. e1-Kisai, bu kelimenin

aslı

"~AT"

vezninde "

~T "

dür. elife kalbedildi, sonra da iltihas

meydana geldiğinden hazfedildi demektedir. el-Ferra ise, Lu kelimenin aslı, birinci" tS" nın şcddesi ile "

~if "

dür. Burada şedde uygun düşmediği için, elife kalbedildi ve "

~T"

oldu, demektedir. Bu kelimenin çoğulu Ay yeya Ayat veyahut .Ayaydır. Kelime ise tek bir lafızdan iba-rettir. Bazen "~ J \...,' ve benzerleri gibi iki harfli, bazen de iki harfden

(22)

fazla olur. Bir kelime en çok on harfli olmaktadır. Mesela "

r~"",,:J

"

"

tAıJs:::..

'J.;t

"

ClJf"l:...A....IJ

lafızlarında oldugVugibi. Bazen

)"

."

bir tek kelime bir ayet olur "

'r ' ~

,.ı.k

,

ri

'~\J"

, ~~JIJ

'.J~I

J ve. KMelilere göre "(..,~

r"

gibi misallerde olduğu gibi. Çünkü KMelilere göre ayet 'en az iki kelimeden meydana gelir. Aksi halde ayet adı verilemez. Yukarıda tek kelimeli ayetler için verdiğimiz misaller fevatihu's-Suver (sureleri başlataıı) kelimelerdir, demektedirler. Ebu Amr ed-Danl'de, Rahman suresindeki "ı)l::.ot..,L" ayetinden başka tek kelimeli ayet bilmiyorum demektedir.

Fasıl: el-Kurtubi, Kur'anda a'cemi (arapların dilinin dışında) terkiplerden hiç bir terkibin bulunmadığına, Onda, İbrahim, NUh, Lut gibi a'eemi özel isimlerin bulunduğuna ittifak ettiler. Bunların dışında a'cemi olarak hcl' hangi bir şeyin bulunup bulunmadığı hususunda ihti-laf ettiler. el.RI.killani ile et-Taberi, bütün bunları kabul etmeyerek, Kur'anda a'cemiye benziyenler, dillerde bazı yönlerin biribirİne uygun düşmeşi ve benzerlikteD başka bir şey olmadığmı söylediler.

Yukarıda tercemesini vermeye çalıştığımız İbn Kesir'in tefsİr mu-kaddimesinden anlaşılacağına göre, O, daha çok rivayet tarikine itina göstetmiş, bununla beraber dirayet yönünü de ihnıaİ etmemiştir. Çok kerre bir surenin birçok ayetlerini veya sureyi yazar, sonra bunları sırası ilc tefsire çalışır. Tefsirinde cerh ve ta'dile, tarihi malumata daha büyük bir yer vermiştir. Kısacası yalnız nakl ile iktifa eden bir müfessir değildir. Tenkid fikrine sahip, ihatası geniş, muktedir, itimada şayan bir mü. fessir olduğunu, tefsirİnin her sahifesinde isbat etmektedir. Bu tefsir, me'-sUr tefsirlerin en sahih olanlarındaııdır. Tefsirde en güzel yololan, Kur'. anı Kur'an ile tefsir etme yolunu tercih etmiştir. Daha sonra, Hazreti Peygamberden, sahabe ve Tabiilerin ileri gelenlerinden nakillerde bulu-nur. Bir ayet hakkındaki çeşitli görüşleri mukayese eder, sahih olanlarını illetli olanlarından ayırt ederdi. İbn Cerir, Fahruddin er-Razi veya diğer meşhur müfessirlerden bir söz nakledildiğinde, mücerret taklidle onları kabul etmez, belki

DU

hususta doğru olan görüşü tercih ederdi. Doğru görmediklerini ıep'deder ve tenkid ederdi. Teı~ih edileni tercih edilmiş-ten, sahihi, zayıftan ayırt edecek kabiliyete sahipti. Bunlar onun, ilmi melekesini gösteren ,delillerdir.

Selef müfessirlerinden rivayet edilen tefsir kitabıarının, en meşhur-larından olan İbn Kesir, ayetlerden hüküm-ler çıkarmada

(23)

bey~,husu-tBN KEStR VE TEFStRt 61

Bunda en önde gelen tefsirlerdendir. Kur'anın va'z ve fıkıh yönlerinden anlaşılmasına ihtiyaç duyulmayan ve pek çok kimselerin ele aldıkları irab hahisleri, belagi fenlerin nükteleri ve diğer ilimIere ait .istinbatlar yapmamayı tercih eder. Kur'anı Kur'an ile tefsir ederken, mana yönün-den uygun ayetleri serdetmekle, diğerlerine nisbetle daha fazla rağbet kazanır. Sonra ayete taalluk eden merfu hadisleri alır ve onlardan elde ettiği delilleri beyan eder. Daha sonra da,. sahabe, tabiin ve selef alim-lerinin sözlerini alır. Yine bu tefsirde, me'sur tefsirlerdeki israiliyyatın kö-tillüklerinden okuyucuları genelolarak koruma vardır. Onlan tahkik ede-rek, bunların kötülüklerini tayin eder. Tefsir, bu meziyyetlerinden başka, arap dilini açık, anlayışlı bir şekilde kullanması, manaları, müfredatı ve ilmi üslubu ile birlikte öğretip okuyucuyu amele davet etmesi, en güzel hususiyetlerinden birini teşkil eder. Okuyucuyu, adeta ayetin nazil oluş zamanına yaklaştırır. Onun nazil oluşunun yüce maksatlarını bildirir. Manalan açıklar, irab acaibliklerindcn uzaklaştınr. Vecihleri ve muhte-mellafızları çoğaltır, ilim ve araştırmalannı sadece ayeti kerimeyi anla-maya teksif eder.

İbn Kesir'in bu tefsiri, Taberi tefsirinden sonra rivayet tefsirlerinin en meşhuru olduğunu söylemiştik. Yukarıda tercemesini verdiğimiz uzun mukaddimesinde müel1if, Kur'an ve tefsire taalluk eden birçok meSeleleri ele almıştır. Fakat bu mukaddime de ağir basan husus, İbn kesir'in, hocası İbn Teymiyyenin "Mukaddime fi Usuli't-Tefsir" adlı eserinin' tesiri altında kalmış olmasıdır61•

Bu tefsir okunduğunda, evvela ayet zikredilir, sonra kolay ve kısa bir ibare ile zahire göre tefsir edilir. Eğer ayeti başka bir ayede izah et-mek imkanı bulursa onu zikreder . .Ayetin manasının beyan ve mura~nı açıklayıncaya kadnr iki ayeti k~rşılaştırır. Bu genel manadan sonra, ayete taalluk eden merfu hadisleri serdeder. Bunlara ilave olarak, saha-be, tabiin ve selefaHmlerinin sijzlerine de tercihli olarak yer verir.

ibn Kesir, haberleri e1-Cerh ve't-Ta'dile tabi tutar, bazılarını bazı-larına tercih eder. Bazılarını sağlam bazılarını zayıf bulur. Mesela el-Ba~ara suresinin 185. ayetinin tefsirinde geçen Ebu Ma'şer Necih b. Abddirrahman el-Medeni'yi zayıf görür62• Keza el-Bakara suresnin 251.

. ayetinin tefsirinde geçen Yahya b. Sa'id'i de zayıf bulur63•

61 Bkz. ıbn Teyrniyye, Mukııddime fi Usfı1i't.Tefsir, Dımaşk 1355/1936 (Allah kısrnet ederse, bu eserin de yakında tereemesini okuyuculanınıza sunmayı düşünmekteyiz).

62 Bkz. Tefsİru ibn Kesir, el.Kiihirc 1376/1956,

ı.

216. 63 Aynı eser,

ı.

303.

(24)

ıbn Kesır çok kerre İbn Cerir, İbn Ebi Hatim, İbn Atİyye gibi ken-disinden önce gelen birçok müfessiderin tefsiderinden nakillerde bulu-nur. İsrailiyYata dikkatı çekerek onun kötülüğünü anlatmaya çalışır. Bazı Kur'an kıssalarım, mesela, el-Bakara 67. ayetindeki, yahudilerin inek kesme kıssasını ele alarak, bu husustaki görüşleri uzun uzun anlatır. Bu husustaki görüşlerin İsrail oğullarımn kitabJarından alınmış oldu-ğunu, onları tasdik veya tekzib etmeksizin, nakillerinin caiz olabileec ğini, onların hakka muvafık olduğu kadarına itim ad edilebileceğini söy-ledikten sonra, en doğrusunu Allah, bilir ibaresini kullanmaktadır64•

Yine müfessirimiz Kaf suresinin evvelinde, bu harfin manasım ver: rnek için şöyle demektedir.: ... Bazı seleften rivayet olundu ki, onlar ka! arz ile çevrili olan dağdır. Ona kaf dağı denilir dediler. Muhakkak ki bu (Allah en doğrusunu bilir) i.,rail oğulları hurafelerinden biridir ... Be-nim indimde bu Ye bunun gibiler, onların zındıklarımn uydurdukları şeylerdir. Onları insanlar •• dinlerinin emri olarak giydirider. Şu ümme~ tin yüksek derecede hafızIarı, alimJerİ, imamları olduğu halde, kısa müd. det içerisinde hadiste Peygambere iftira ederlerse, uzun müddet geçtiği halde israil oğulları, aralarında iyiyi kötüden ayırt edecek alimlerin az-hğı, şarap içme/eri, Allahın Kelamım yerinden oynatmaları, Allahın Kitab ve ayetlerini tebdiI etmeleri gibi hususlar nasılolmasın 'der? Bu durumda Şari' onlardan rivayete ceva~ vererek "İsrail oğullarından ri-vayet edin, onda beis yoktur" der. Eğer akılonu hayalolarak görür, bu hususta batılolduğuna hükmederse, onun 'yalan olduğu zannı galebe çalarsa, böyle bir rivayet kabul edilmez. Allah en doğrusunu biHr65•

İbn Kesir'in fıkhl münakaşalara giriştiğini de görürüz. O, ahkam ayetlerinden bir ayeti şerhederken, çeşitli alimlerin sözlerini ve delille-rini zikretmeyi ihmal etmez. Mesela, el-Bakara suresinin 185. ayetini tefsir ederken bu ayete taalluk eden dört meseleyi zikreder ve alimlerin bu konudaki, sözlerini de delillerini ortaya koymaya çalışır66• Keza

el-Bakara suresinin 230. ayetinde, hulleli olan kişinin nikahımn şartlarını ortaya koyar ve hu konuda, alimlerin görüşlerini ve deliIJerini zikreder67• İbn Kesir, fakihlerin ihtilaflarına da temas eder,bazen onlar(n mez-heplerine dalar ve delillerini zikreder. Bunlar daha ziyade ahkam ayet-lerinde olur. Bununla beraber, diğer fakih müfessirler gibi, sözü uzatıp israfa götürmez.

61 Aynı eser, l. 108-110. 65 Aynı eser, IV. 22

ı.

66 ,Aynı eser, i. 216-217. 67 Aynı eser, i. 277-279.

(25)

İBN KESİR VE TEFSİRİ 69

Netice olarak: Bu tefsir, rivayet (me'sur) tefsirlerin en faydalı olan-larındandır. Her yönü ile özlü, kendisini anlayabilecek seviyede olan kültürlü tabakanın kalbIerine din sevgisini aşılar. Onların ruhi neşele-rini artmr. Okuyucuıarını Kur'an hükümleriyle amel etmeye yöneltir, emir ve nehiyler üzerinde durmaya alıştırır" Bu yönleriyle, İlahiyat öğ-rencileri için çok faydalı bir tefsirdir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Medeni Kanundan sonra çıkan Cemiyetler Kanunu ise dernek­ leri kazanç paylaşmaktan başka bir amaçla kurulan tüzel kişiler olarak tarif eder ki, bu kanun, Medeni Kanundaki

- Ancak, tıbbî ve teknik gelişmeler ve yeni bilgiler sonucu, Al­ man tıp ilmi ve ceza hukuku klâsik tariften ayrılmış, ölüm zama­ nı olarak beynin ölümünü

Diese (engere) Deutung des gesetzlichen Begriffs «Schvvangere» kann sich darauf stützen, dass die Umstellung der weiblichen Funk- tionsablâufe bei einer Schwangerschaft nach

Eğer, Fransız karı-koca İngiltere'de yaşarlar ve Fransız hukukunun «communaute des biens» (mal ortaklığı) re­ jimine, bütün hüküm ve sonuçları bakımından tâbi

Burada göze çarpan bir yandan kültürün parçalanması (zira etnologlar her grubun kendine ait kültürü olduğunu ortaya koy­ muşlardır), diğer yandan, bu yeni, kütlelere

Az gelişmiş ülkelerde siyasal iktidarın devrimci bir özelliği sahip olması halinde bu durum uzmanların rolü üzerinde etkili di­ ğer bir faktör olabilir. Toplumun

Burada bahis konusu olan probleme konu olan olay şudur: Bir işyerindeki sendikalardan birisi işyeri esası üzerinden bir toplu iş sözleşmesi akdettikten sonra en ziyade

Keza «komünist cemiyette de bir istihsal münasebeti olacağın­ dan, bu münasebete uygun bir hukuk nizamı da olacak demektir.» Zira, istihsal vasıtalarını, cemiyet adına