• Sonuç bulunamadı

10 Kasım'da 10 sual

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "10 Kasım'da 10 sual"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10 Kasım 1989 Cum a

Yıl- 29 Sayı: 9956

500 TL. (KD V dahil)

Her sabah dünya yeniden kurulur. Her sabah taze bir başlangıçtır

'

illetin ira d e

ve em elin e

u ym ayan ların

ta lih i

h ü sra n d ır

izm ih la ld ir

(çöküştü r)

Y>

V

(2)

YANKILAR

eçen haftaki hadiselerden en fazla

G

ağınma gideni:

—Maalesef bir işçi toplantısında,

Devlet Bakanı sayın Cemil Çiçek’e yapı­

lan saygı dışı bağırmalar oldu. Türkiye-

de daima herkese nizam ve terbiye öğret­

miş ve anarşiye yüz vermemiş olan işçile­

rimizin

to p la n tısın d a ,

“ bakan

yuhalamak’’ gibi bir şenaate başvuracak

iki tıynetsiz kişi dahi bulunmamalıydı...

—Ama, bundan da daha beteri; bu olay

sırasında sayın Baykal’ın ettiğidir.

Onlar Çiçek’i terbiyesizce üzüp, toplan­

tıyı terk etmesine sebep olurken, SHP Ge­

nel Sekreteri sayın Deniz Bay kal da: “Al­

lah hiçbir bakanı bu hale düşürmesin!”

demiştir.

Deniz Baykal, 1960’ta, Kızılay’da, Baş­

bakan Menderes’in yakasına yapışıp yır­

tanlardan biri miydi? Kendisi inkâr edi­

yor, inşallah doğrudur.

“ İnşallah yalandır” derim, ama: Çiçek

hakkında, bütün gazetecilere işittirecek

şe-A H M E T Kşe-ABşe-AKLI

kilde söylediği o söz beni tekrar düşün­

dürdü. Sakın o söz, başbakan yakası yır­

tan birinin sırıtışı olmasındı...

GORBAÇOV TÜRK MÜ?

e Monde gibi ciddi gazete, “

Gorba-L

çov’un babası Türk’tür” diye bir ri­

vayete uzun uzun yer verdi.

Güya Gorbi’nin annesi bir Türk’le ev­

lenmiş, ondan (belki de Mikâil adında) bu

çocuk olmuş. O Türk ölmüş. Bu sefer o

hanım bir Rus’la evlenmiş de oğlanın- so­

yadı Gorbaçov olmuş.

Biraz da A. Duma-Per’in “ Üç Silâhşor-

lar” mı andıran bu hikâye, meğer, bu ye­

nilikçi lidere kızan Ermeniler’in rivayeti

imiş. Çünkü, bütün dünyanın baskıları­

na rağmen, Erivan haydutlarını yeteri ka­

dar yüze çıkarmıyor.

Fakat ben, Türkler’e hiç değilse düşman

olmayan bu sevimli Mıhail Gorbaçov’un,

nâm-ı diğer: Mikâil Gariboğlu olmasını ne

çok isterdim. Ayrıca suratının hiçbir ta­

rafı bildiğimiz “ Molotof-sal M o sk o f’la­

ra benzemiyor. Ayrıca bu zatın yüzü sa­

hiden Türk’e benziyor.

Sakın bu Gorbaçov, Kırgız Türkleri’nin

kahramanı “ Er Manas” ın torunlarından

birisi olmasın ki... Allah onu, komüniz­

min ve istilâcı Moskofluğun dağıtılması­

na memur etmiştir.

MEHMET BİLGÎNOĞLU

Kasım Cumartesi çıkan Konya’ya

4

ilişkin yazımda, İstanbul’da oturan

Konyalı bir zenginin, milyarlar sarfı

ile, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi için,

yeni bir hastahane binası yaptırdığım yaz­

mıştım. O zat, meğer benim çok sevdiğim

Mehmet Bilginoğiu değil miymiş? Mem­

nuniyetim kat kat oldu. Allah razı olsun,

dedim.

ALÎ EMÎRÎ EFENDİ

• stanbul’a, “ Fatih Millet Kütüphanesi”

I

gibi bir yazmalar ve kaynaklar hâzi­

nesi kazandıran Ali Emîrî Efendi,

Türk Edebiyatı Vakfı’nda, Muhtar Tevfi-

koğlu tarafından, inanılmaz güzellikle an­

latıldı...

Bunun üzerine, Zaman’dan Fethi Gün­

gör arkadaşımız, “ Fâtih semtini şöyle ge­

zeyim hele” demiş, Diyarbekirli Ali Emî­

rî Efendi’den iz eser kalmış mı?”

Bakmış ki bir sokak ismi... Ama hey­

hat “ Efendi” liğini almışlar... Üstelik de

Ali Emini Sokağı diye yazmışlar. Daha

neler: “ Sürre Emîni Sokağı” Süre Emi­

ni, “ Başimam Sokağı” Başimam “ Muh­

zır Sokağı” Muzbir Sokağı.... oluvermiş.

Bu cehalet bizi daha nerelere götüre­

cek? Meraktayım. Belediyelerimiz bari

“ resmî cehalet” in bu teşhirinden sakın­

salar. Bir bilene sorsalar...

ATATÜRK’ün

1

Akşam Sohbetleri

Hazırlayan: İsm et BOZDAG

i

]

.-il r«k

Cumhuriyet’in onuncu yıldönümü bütün yurt­

ta coşku içinde kutlanıyor. Ankara’da balolar

tertiplenmiş. Atatürk de bu coşku seline katı­

lıyor ve baloda eğlenenlere sesleniyor. “ Ba­

na soracak bir şeyi olan var mı?"

Salonda çıt çıkmıyordu. Atatürk’ün yüzü

altından mavi ateşler gibi yanan gözlerini

C

Bir yüzbaşı söz istiyor: “ Gazi Hazretleri siz 34 ya­

şındayken Anafartalar komutanıydınız. Ben bugün

36 yaşımdayım. Bir gemiye kumandan olabilmem

için daha yirmi yıl beklemem gerek. Buna bir çare

bulunuz. Gençler iş başına geçsin"

kırışmış, başı öne düşmüştü. Çatık kaşlarının

yüzbaşıya dikerek şunları söyledi:

D

A ta tü rk şöyle devam etti: “ Sen sadece be­ nim yaşım a b akm ışsın. Yaşım a b ak ac a ğ ı­ na, iç in d e yaşad ığ ım ü lk e m d e k i hercü- m e rc e b aksan a... Bir d e b u g ü n kü o rtam ı d ü şü n se n e...”

yılının2 9 Ekimge- l « / 0 0 cesini yaşıyoruz. Cumhuriyet'in onuncu yıldö­ nümü şenlikleriyle Türkiye ye­ rinden oynuyor. Hele Ankara

•Atatürk’ün yeni baştan kur­

duğu şehir- taşıyla toprağıyla ayakta. Bu büyük günü kutla­ mak için dost ülkelerden he­ yetler gelmiş. Oteller, büyükel­ çilikler bu konuklarla dolup taşıyor.

Ankara Palas’ın koca salon­ ları konuklar için yetmemiş.de Ziraat Bankası’ nın giriş holün­ de de ayrı bir balo düzenlen­ miş... Bunun dışında o zaman­ ki Türk Ocağı, bugünkü Etnog­ rafya Müzesi salonu da hazır­ lanmış, orada Atatürk kordip­ lomatiğe bir yemek veriyor.

Atatürk, kendi eserinin

onuncu yılını iliklerine kadar yaşıyor. Türk Ocağı salonunu dolduran yabancı ülke temsil­ cileri ile şakalaşıyor, konuş­ malar yapıyor, şereflerine ka­ dehler kaldırıyor. Masal gibi akıp giden saatler bunlar... Geceyarısından sonra yaban­ cı diplomatlar birer ikişer Ata­

türk’ün iznini alarak çekiliyor­

lar. Sonunda çevresine bakı­ yor, yaverleri var. Dışişleri Ba­ kanı Dr. Tevflk Rüştü Araş ve

Emniyet Genel Müdürlüğü: nün Atatürk’ü korumakla gö­

revlendirdiği ekipten genel mü­ dür yardımcıları Ihsan Sabri

(Çağlayangil), Sebat! (Ataman)

var. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı’n- dan bazı daire müdürleri...

Gece çok neşeli geçmiş, yenilmiş içilmiş, konuşulmuş­ tur. Atatürk, hâlâ diri, hâlâ ko­ nuşmaya hevesli... Etrafında­ kilere:

“ B iz im k ile r nerde?..”

diyor.

Bu sözün anlamını hemen kavrıyor Tevflk Rüştü Araş... Yakın arkadaşlarını, her za­ man sofrasını ve fikirlerini paylaştığı Salih (Bozok), Kı­

lıç Ali, Nuri Conker, Recep Zühtü’yü aramaktadır. Dr. Tevflk Rüştü Araş, hemen:

"Ziraat Bankası salonunda­ ki baloda Gazi Hazretleri” di­ ye karşılık veriyor.

“Hadi öyleyse”, diyor, “Ne duruyoruz burada? Biz de oraya gidelim...”

Bir yayla gecesinin serinli­ ği içinde arabalara biniliyor ve bir süre sonra Ziraat Bankası1 nın önünde iniliyor...

Balo salonu öylesine hınca­ hınç dolu k i, yarm anın- girmenin kolayı yok... Koruma görevlileri biraz zorluyorlar, ama ne yapsalar boşuna... Başaramıyorlar... İlgililer, yol g ö s te rip Z ira a t Bankası Umum Müdürü'nün odasına alıyorlar Mustafa Kemal Pa-

şa’yı... Gazi oturuyor Umum

Müdürlük masasına... Berabe­ rinde gelenler de koltuklara yerleşmişler. Ayakta kalanlar da var... Atatürk bir süre otur­ duğu koltuğun arkasına kon­ muş bir tabloya gözlerini diki­ yor. Bu tabloda yaşlı bir köy­ lü, elinde orak, dinleniyor... Ya­ nında da buğday saçlarıyla b r köylü kızı, bir kucak başağı kolları arasına almış, gülüm­ süyor... Sonra, sonsuz ufukla­ ra kadar, üstlerine yel vurmuş sarı buğday başakları...

Atatürk bakıyor bakıyor,

sonra yanındakilere soruyor:

— Nedir bu resim?..

Cevap veriyorlar: — Ziraat Bankası’nı sembo­ lize ediyor, Gazi Hazretleri... Banka çiftçiye kredi dağıtıyor da...

Atatürk yergili bir espri

içinde konuşuyor:

— Hadi canım sen de!.. Ben de çiftçiyim... Şimdiye kadar Ziraat Bankası’nın if­ lâs ettirdiği çok çiftçi gör­ düm, ama ihya ettiğine rast­ lamadım!..

Hafif bir gülümseme dola­ şıyor odada... Atatürk ko­ nuşuyor:

— Hem beni buraya niye getirip kapadınız bakalım? Buraya bu resmi görmeye gelmedik, baloya geldik...

Etrafındakiler, balo salonu­ nun çok kalabalık olduğunu, yol açmanın güçlüğünü anla­ tıyorlar, insanlar içki sebe­ biyle fazla neşelendikleri için olay çıkabileceğini ima ediyor­ lar... Atatürk, oralı değil:

— İyi ya, tamam!.. Aradı­ ğımız bu değil mİ?.. Ne de­ diniz? Kalabalık dediniz!.. Kalabalık ne demek?.. Mec­ lis demek!.. Meclis ne de­ mek?.. Konuşulacak yer de­ mek!.. Biz ne yapacağız?.. Konuşacağız!.. Elbette ne­ şeli olacaklar; benim vatan­ daşlarım orada Cumhuri­ yet’in onuncu yılını kutlu­ yorlar!.. Elbette İçkili ola­ caklar. Çünkü orası balo sa­

lonu... Onların bana sora- caklan vardır, benim onlara söyleyeceklerim var... Yürü­ yün, gidiyoruz!..

ATATÜRK BALOYA ~ GİRMENİN ÇARESİNİ

BULUYOR

Koruma görevlileri, hemen davranıp aşağıya iniyorlar, sa­ lonu dolduranlara Atatürk’ün gelmekte olduğunu söyleye­ rek yol açmaya çalışıyorlar; oradakiler de Atatürk’ün adı­ nı duyunca, yol açmak şöyle dursun, kapı önünü doldura­ rak, yarılmaz bir insan barikatı kuruyorlar... Bir alkış, bir kıya­ mettir gidiyor...

Atatürk, gülümseyerek ba­

kıyor, olup bitene... Sonunda yanındakilere:

“ Bana bir sandalye geti­ rin!..” diyor. Getiriyorlar... Ata­ türk, kapı ağzına konan san­

dalyenin üstüne çıkıyor; çık­ masıyla bütün salon bir anda

Atatürk’ün yüzünü görüyor...

Caz, çaldığı parçayı yarıda ke­ sip, “ Dağ Başını Duman Al­

mış...” marşını çalmaya baş­

lıyor. Salon, havaya kalkan el­ lerin alkışlarıyla çın çın öter­ ken, “Yaşa Gazi Paşam”,

“ Yaşa C u m h u riy e t’ lmln Babası” sesleri, duvarlarda

yankılanıyor...

Atatürk, iki elini havaya kal­

dırarak susturuyor salonu:

—Teşekkür ederim!.. Te­ şekkür ederim!.. Beni dinle­ yin bakalım şimdi...

Sesler, bıçak yemiş gibi ke­ siliyor bir anda.., Caz susuyor, insanlar susuyor... Atatürk, başlıyor konuşmaya:

—Cumhuriyetimizin 10. yı­ lını kutlamak İçin toplan­ mışsınız... Görüyorum, hepi­ niz neşe İçinde, mutluluk İçindesiniz... Ben de sizden biri olarak neşenizi, mutlu­ luğunuzu paylaşmak İçin geldim. Bu büyük günde, devlet başkanınız olarak si­ zin bana soracaklarınız var­ dır, benim size söyleyecek­ lerim olabilir!.. Fakat görü­ yorsunuz, bu şartlar İçinde konuşmak mümkün değil.. Bu Meclls’ln verimli olabil­ mesi için, önce aranızdan bir başkan seçmenizi teklif ediyorum.

ATATÜRK BAŞKAN ADAYI

Salondakiler, kadınlı erkek­ li, bir ağızdan ve karmakarışık bağrışıyorlar:

— Başkanımız sîzsiniz!.. Başkanımız sîzsiniz!..

— Böyle olmaz... Bunu söyleyerek, siz beni başkan adayı göstermiş oluyorsu­ nuz demektir... Peki, adaylık teklifini kabul ettim. Oyunu­ za sunuyorum: Adaylığımı kabul edenler ellerini kal­

dırsın!..

Bir anda salonu, havaya uzanan eller dolduruyor... Ata­

türk devam ediyor:

—Adaylığımı kabul etme­ yenler!..

Derin bir sessizlik...

— İttifakla kabul edilmiş­ tir. Gösterdiğiniz güvene te­ şekkür ederim!..

Salon yeni baştan kulakla­ rı sağır eden alkış sesleri ile doluyor...

— Şimdi, seçilmiş başka­ nınız olarak sizden yapılma­ sını istiyorum: Benim hi­ zamdan itibaren sağ tarafta­ kiler, gidebildikleri kadar geri çekilsin!.. Yine benim hizamdan sol taraftakiler de çekilebildikleri kadar geriye çekilsinler...

Salon öylesine dolu ki, in­ sanlar santim santim gerileye­ rek ve birbirlerine gömülerek, ortada 3 metrelik bir boşluk açabiliyorlar. Atatürk, etrafın­ dakilere:

“Şimdi bana bir masa, bir de sandalye getirin” diyor.

Getiriyorlar... Oturuyor ma­ sanın başına ve gözlerini sa- londakilerin üstünde gezdire­ rek soruyor:

— Bana soracak bir şeyi olan var mı?..

Bir beyaz el kalkıyor hava­ ya. Bu, bir deniz yüzbaşısı­ dır1 ’...

— Gel bakalım, otur!..

• •

şim d i

MERCEDES

ZAMANI

Tuka

i n

i z

Otomotivde

• Otomobillerimiz gerçek (0) km’dir. • Daimler-Benz Fabrikasından Tır’a

yüklenmiştir. • Bütün aksesuarları Daimler-Benz Fabrikasında orijinal

olarak takılmıştır. • Kilometre sınırlamasız, 1 yıl Daimler-Benz

garantilidir. •

1990

Model MERCEDES’in bütün çeşitleriniımüessesemizden temin ed e­

bilirsiniz. 190’dan 5 6 0 SEL’e kadar ister mevcut tip ve değişik akse-

suarlı otomobillerimizden seçin, ister dilediğiniz tip ve aksesuarlı

siparişlerinizi verin derhal getirelim.

SATIŞLARIMIZ PE ŞİN , VADELİ VE

FİNANSAL KİRALAMA “ LEASING’’LÎ OLARAK YAPILMAKTADIR.

OTOMARSAN A.Ş. İstanbul Bölgesi Yetkili Bayii:

HAS OTOMOTİV TİCARET VE SANAYİ A.Ş.

Merkez: Şişli, 19 Mayıs Cad. 4 Nova Baran Plaza Kat: 19, İstanbul Tel: 146 10 15 (4 Hat) Mağaza: Bağdat Caddesi No: 409 Tel: 360 91 86 - 360 91 87 Suadiye-îstanbul

45-50yaşlarında görünen, iyice sarhoş bir vatandaş ileriye çıktı, kutluyoruz burada. .. İçiyoruz, eğleniyoruz, dans ediyoruz. Ama İçkiden dili peltekleşmişti: " Benim aziz Paşam!.. Cumhuriyet’i sen geldin, burasını Meclis'e çevirdin, Gazi Paşam benim!..”

Atatürk, eli ile önündeki

sandalyeyi gösteriyor, yüzba­ şı oturuyor.

SİZ 34 YAŞINDA BAŞKOMUTAN, BEN 36 YAŞINDA YÜZBAŞIYIM

"Gazi Hazretleri!.. Siz 34 ya­ şındayken, Anafartalar komu­ tanıydınız... Emrinizde bir or­ du vardı. 35 yaşında, başınız­ da büyük bir zafer tacı taşıyor­ dunuz! Ben, bugün 36 yaşım- dayım... Gördüğünüz gibi yüz­ başıyım... Benim, değii bir fi­ loya, bir gemiye kumandan olabilmem için, daha yirmi yıl beklemem lâzım!.. 20 yıl son­ ra, yani 56 yaşımda benden ne hizmet beklenebilir?.. Bütün enerjimi tüketmiş olacağım... Kazandığım kumanda mevki­ inde kaç yıl kalabilirim?.. Siz, Cumhuriyet'i Büyük Nutuk'u- nuzda gençliğe emanet diti­ niz. Ben, bir Cumhuriyet gen­ ciyim!.. Bir Cumhuriyet yüzba- şısıyım... Emanetini korumak ve yaşatmak istiyorum!.. Fa­ kat bunu en iyi biçimde yapa­ bilmem için, yetkim olması ge­ rekli... Bu sebeple sizden istir­ ham ediyorum: Ordu terfi ba­ reminde yeni bir ayarlama ya­ pılabilmesi için emir buyuru­ nuz!.. Gençler, iş başına geç­ sin!.. Sizin elde ettiğiniz hiz­ met fırsatlarını, sizin eserini­ zi koruyacak gençlik de elde etsin!..."

Yüzbaşı sustu. Salonda çıt çıkmıyordu. Atatürk’ün yüzü kırışmış, başı öne düşmüştü. Çatık kaşlarının altından, ma­ vi, ateşler gibi yanan gözlerini yüzbaşıya dikerek sordu:

— Başka?..

— Başka yok Paşam!..

— Demek bu kadar?..

— Evet, Gazi Hazretleri!.. Gözlerini salondakilerin üs­ tünde gezdirdikten sonra yüz­ başıya döndü:

— Bak, dinle yüzbaşı!.. Benim, 34 yaşımda kuman­ dan olmam, yanlış!.. Senin 36 yaşında yüzbaşı olman yanlış değil... Sen, olağa­ nüstü günlerle sıradan gün­ leri birbirine kanştınyorsun. Bir ihtilâl ortamı İle bir dü­ zen ortamının ne demek ol­ duğunu bilmiyorsun!.. Be­ nim kumandan olduğum yıl­ larda, bir imparatorluk ça­ tırtılar içinde batıyordu... Va­ tan, hercümerç içindeydi... Dünyanın en büyük devlet­ lerinin gemileri, askerleriy­ le Çanakkale Boğazı’na da­ yanmış, m illi haysiyetimizi zorluyordu. Sen, ana-baba gününün ne demek olduğu­ nu bilir misin? Ana-baba gü­ nüydü o günler işte... O gün­ lerde rütbe, mevki düşünül­ mez. O günlerde her fert, bulunduğu yerde ölüme ka­ dar, he yapması gerekliyse, onu yapar!... Ben, böyle bir

ortamda kumandan oldum, zafer kazandım... Sen benim sadece yaşıma bakmışsın... Yaşıma bakacağına, İçinde yaşadığım hercümerce bak­ sana!.. Sen, hangi ortamda­ sın, bunu düşündün mü?.. Sen, elbette bir filo komuta­ nı olabilmen için, daha yir­ mi yıl bekleyeceksin!.. An­ cak, o zamana kadar elde edeceğin bilgi ve tecrübe­ den bu memleket İstifade edebilir!.. Gençlik, pazuda değl, kafadadır... Sen bunu kavramamışsın... Teklifiniz re d d e d ilm iş tir!.. Buyrun efendim yerinize!..

Yüzbaşı, süklüm püklüm yerinden kalktı, Atatürk’ten özürler dileyerek, kalabalığın arasına karıştı. Salonda çıt çıkmıyordu.

“ SEN GELDİN, BURASINI MECLİS’E ÇEVİRDİN”

■Atatürk, gülümseyerek sa- londakilere baktıktan sonra sordu:

— Başka?.. Başka konuş­ mak isteyen!..

Kalabalığın arasından uzun boylu, 45-50 yaşlarında görü­ nen, iyice sarhoş bir vatandaş ileriye çıktı... Durduğu yerde, uzun boyu ile sallanıyordu... İçkiden dili peltekleşmişti...

— Paşam!.. Büyük Paşam!.. Benim aziz Paşam!.. Gazi Pa­ şam!.. Elini ayağını öpeyim Paşam!.. Hık...

Görüntü komikti... Salonla birlikte Atatürk de gülüyordu. Fakat, insanlara hâkim olma­ sını bilen, tecrübeli sesiyle konuştu:

— Bırak şimdi bunları!.. Ne söylemek İstiyorsun?..

İçkili vatandaş, bu söz üze­ rine biraz toparlanır gibi oldu... Ama yine o peltek dili ile konuştu:

— Cumhuriyet verdiniz bi­ ze... Ne demekCumhuriyet?.. Hık!.. Fazilet demek, adam ol­ mak demek!.. H ık.iB unu kut­ luyoruz burda işte).. İçiyoruz, eğleniyoruz, dans ediyoruz... Hık... Ama sen geldin, burası­ nı Meclis'e çevirdin Gazi Pa­ şam benim!..

Atatürk’ün patlattığı kahka­

haya salon da katıldı. Herkes gülmekten kırılıyordu. Ata­

türk, tekrar konuştu... Kızma­

dığı belliydi; gülümsüyordu:

— Dur, anladım, tamam... Sen demek istiyorsun ki, burada gülüp eğleniyor, Cumhuriyet’in tadını çıkarı­ yorduk. Sen geldin, Meclis’e çevirdin burasını, ağzımızın tadı kaçtı. Bu işten vazgeç, yine eğlenelim... Teklifin bu değil mi?..

içkili vatandaş, kendi kendi­ ne söyleniyor ve sallanıyordu: — Her şeyin iyisini sen bi- , lirsin, Paşam!.. Sen bilirsin

dedin mi, kavga çıkmaz.

Atatürk gülüyordu: — Bakın, bu arkadaşımı­ zın bir teklifi var... İşittiniz... Teklifi kabul edenler, .elleri­ ni kaldırsın...

H içkim se kımıldamıyordu.

—'Teklifi reddedenler?..

Eller, havayı doldurdu.

Atatürk:

- T e k lif reddedilm iştir. Hadi bakalım yerine...

içkili vatandaş, yerdâhüte- mennalarla kalabalığın arası­ ma karışıp kayboldu.

(1) Olay tanıkları, bu deniz yüz­ başısının adını kesin olarak bil­ miyorlar. Ancak bazılarına gö­ re adı "N e jat" olabilir. I.B. (2) Bazı kimselerin söyledikle­ rine göre, bu yüzbaşı, bu ko- nuşmadanlşonra istifa etmiş ya da hizmetten uzaklaştırıl­ mış ve böytece sivil hayata ge­ çip ticaret yaparak iyi bir hayat sürmüştür. I.B.

■R

TAM ER

10 KASIM’DA

10 SUAL

D

ün, Efeni çok duygulandıran, aynı zamanda

da çok düşündüren bir şey oldu.

Tarabya «.Atatürk Lisesi

Türkçe öğretme­

ni Sayın

Nursel Arıkan,

çocuklara bir 10 Kasım

ödevi vermiş.

Demiş ki:

—“Atatürk’ü bugün yaşıyor farzedin. Ve ona 10 tane sual sorun.”

Sonra da ilâve etmiş:

—“ Cevaplarını istemiyorum. Sadece 10 sual soracaksınız.”

Ç

ok duygulandım. Çünki çağdaş bir dünyada

Türk çocuklannın Atatürk’le tekrar kucak­ laşmalarını

seyrettim.

Çok düşündüm. Çünki çocukların

51 yıl son­ ra, Büyük Ata’ya neler sorabileceklerini,

me­

rak ettim...

Öyle ya...

Yüce önder,

televizyon

ve

video

görmemiş­

ti.

Bilgisayarla

tanışmamıştı. Bu

köprüler,

bu

ba­ rajlar,

bu

yollar, fabrikalar,

51 yıl evvel yoktu.

Öldüğü zaman

nüfus

17 milyondu, bugün 55

milyon...

Bu nüfusun %23'ü şehirlerde yaşıyordu, bu­

gün %53'ü...

Fert başına gelir artışı (reel olarak) tam

8 kat

fazla.

20 bin

üniversite mezunu

varken, şimdi 1.5

milyon...

Turizm, ihracat, ithalât, döviz, kambiyo, sağlık, eğitim, spor, san’at, ticaret, siyaset, ce­ miyet...

ayrıca

Mülkiye, Mâliye, adliye...

Bütün

bunları da koyarsak,

tanınmaz bir Türkiye...

Büyük mesafeler kat’etmiş bir Türkiye.

Ama acaba Atatürk’e göre

yeterli bjr Türki­ ye

mi?

Gösterdiği

çağdaş hedefler,

tam olarak ya­

kalanmış mı?

Açıkçası, eğer yaşıyor olsaydı, bugünkü tab­

lo,

Atatürk’ü tatmin ve mutlu eder miydi?

işte bütün mesele burada.

Çocuklarımıza Atatürk’le ilgili

yeni ufuklar

açtığı için, bu şahane

ev ödevi’nden

dolayı

Nur­ sel öğretmeni

tebrik ediyorum.

10 sual,

çok duygulandırıcı ve çok düşündü­

rücü bir ödevdir.

Aynı zamanda da çok eğitici.

B

ana kalırsa, sırf çocuklar değil bizim gibi bü­

yükler, özellikle

aydınlar

da bir

10 sual

ha­

zırlamalıdırlar kafalarında.

Bu 10 suali, tıpkı bugün yaşıyormuşçasına

Atatürk’e

sormalıdırlar.

Bu, Türk insanının, 51 yıl sonra

bir nev’i

ay­

naya bakması

gibi,

bir

kendine geliş, bir silkiniş,

yeniden

bir yüceliş’tir.

Sorun, korkmayın.

En sivri sualleri sorun ona.

Atatürk kızmaz, hiç çekinmeyin.

Çünki o,

müsamahakârdır. Sevgi

ve

şefkat

doludur.

Müthiş bir

bilgi hâzinesi

ve ileriyi gören kor­

kunç bir

önsezisi

vardır.

0, Başöğretmen’dir.

Öğretmekten, yol göstermekten bıkmaz.

Sorun ve öğrenin.

B

en şahsen öyle yaptım.

Nursel öğretmenin verdiği ışık’ta yürüye rek,

bu sabah, Ata'nın huzuruna çıkıp, 10 sual so­

racağım. Hazırladım bile.

Aldığım cevapları da

2 binli yılların bir kut sal kılavuzu

olarak ruhumda saklayıp, yola öyle

devam edeceğim.

Siz de öyle yapın.

Sınav’dan geçecek olan o değil, bizleriz. Bu­

nu unutmayın.

Lâik

veya

lâyık

olup olamadığımızı ancak

böyle anlarız.

\ *

CADDEBOSTAN

MfiKSiM

SİBEL CAN

.

IH IN SIBlf

«

OSNUUDHU

J — Ï Ï --- Ï Ï

---r

NİLÜFER OZ

m

. DENİZ EREN

YARIN:

“ Ü lk ü le r d evlet tara fın d a n açık­ lanm az, m illetç e y aş an ır”

rı*

İBRAHİM TATLISES

SAMİ ÖZKANLI İdaresinde ÇARŞAMBA BAYANLARA

MEYDAN FASLI PAZAR UMUMA MATİNE

Saat: 20.30 da Yemekli 40.000

* Fiks Menü Servisimiz Vardır *

Rez 385 15 55 (4 hat)

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Araflt›rmac›lar›n görüflüne göre ortalama s›cakl›¤› –178 derece olan Titan yüzeyinde olas› s›v›lar ancak da¤›n›k küçük gölcükler halinde ya da

Baz~~ yabanc~~ tarihçilerde gördü~ümüz üzere, olaylar~~ meslekta~lar~ ndan okudu~u, duydu~u gibi veya kendi görü~leri do~rultusunda de~erlendirmek yerine, Mantran bunlar~~

edebiyatının “ İstanbullu çelebisi” olarak anılan Taner için düzenlenen geceye Melih Cevdet Anday, Aziz Nesin, Cevat Çapan, Aydın Boysan, Şârâ Sayın

Paris’te Galerie Henri Bene- zit’te 19 Nisan - 12 Mayıs tarih­ leri arasındaki serginin afişleriy­ le dikkatimi çeken Bastuji’nin Türk asıllı olduğunu,

Kendisine cevab verdim, benim bu şekli daha muvafık bulduğum için böyle yapmış olduğumu ve bunların ar­ tık üçüncü bir defa dil ve ifade

Birazdan ömrünün son kısmım burada geçirecek olan Ziyneti Eğribük adlı 95 yaşındaki teyzeyi beklemeye başladım.. Ziyneti teyze 75 yaşındaki kızının kollarında

Birlik, 2011 yılında Sermaye Piyasası Lisanslama Sicil ve Eğitim Kuruluşu A.Ş.nin 2.000.000 Türk lirası tutarındaki sermayesine 800.000 Türk lirası ödeyerek iştirak

Yine Atatürke iza­ fe edilen «Vücudumun babası Ali Rıza Efendi, heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikirleri, min babası Ziya Gökalp’tir» sözü nü ilk