CBMHURJYEÎ
5 HAZİRAN 1976
kOU2-NAZIM HİKMET ŞiiRi KOSKOCA B
ü
Sestir Nazım Hikmet
şiiri. Ama bütün
şarkılarda ulaşmak
istediğimiz bileşimlere
çoktan ulaşmıştır.
Şükran KURDAKUL
Nâzım Hikmet şiiri yaşamın, devinimin, do ğanın, sevginin, güncel ve tarihsel olayların, de ğiştirme gücünün, sınıf bilincinin, insanların, acı nın, direnmenin, özlemlerin birbiriyle kaynaştığı koskoca bir evren demektir. Kenarından köşe sinden bakıp uzak durulamaz bu şiir evrenine. Da ha ilk sokuluşta her bir dizesinden tüten insan ca duyarlık, aykırı toplum güçleri karşısında içi mizde tutunmaya çalışan kavga adamiyle sarmaş dolaş olur. Kurulu düzenin alışkanlıklarından, de ğer yargılarından kopararak kendi kendisiyle he saplaşmak zorunda bırakır onu. Arındırıp insan laştırır. Güçlendirir, ayağa kaldırır. Yeni bir kar deşlik, gönüldeşlik bilincinin ışığını yakar.
Sestir Nâzım Hikmet şiiri. Ama bütün şarkı larda ulaşmak istediğimiz güzelliklere, yorumlara, coşkulara, etki olanaklarına, bileşimlere çoktan Ulaşmıştır. Bu sesle içimizdeki o aykırı toplum güçlerinin köleleştirmeye çalıştığı insan, özgürlük isteminin önüne geçilmez coşkusu ile kendine dö ner, kişiliğini kazanır. Bu ses, insanoğlunun, yüz yıllar boyunca adım adım, can gücüyle nice sa vaşlar kırımlar pahasına elde ettiği vazgeçilmez doğruların güzelliğidir çünkü. Etkisi durmadan yenilenir, çoğalır içimizde. Sömürünün, sahteliğin, çıkara yönelik bireyciliğin, uzlaşmacılığın önünü keser. Spartaküs’ten Bedrettin'e, Beloyanis’ten Turhan Emeksizlere kadar; Paris Komününden 1917’ye, Kurtuluş Savaşımıza kadar dirençlerin, kazanılmış hakların güzelliğidir çünkil.
«Pariste kime çiçek götürdün yoldaşı» Komunacıiarm duvarına
Bir de dal gibi bir dilbere. Pariste kimi gördün seninkiîerden?
Namık Kemal’i, Ziya Paşa’yı, Mustafa Suphi'yi» Nâzım Hikmet tarihselle, yaşanan arasındaki flişkilerin bileşiminden kaynaklanırken çoğumu- *un. sayfalar boyunca «kem-küm» ederek söyle meye çalıştığımızı yiğitçe iki dizede koyar orta ya. Tarih bir sürekliliktir onda. Toplumsal mü cadelenin bir aşamasından bir aşamasına ulaşma bilincidir. Bileşimini yaparken seçtiği (dayandığı) öğeler dünya görüşünün, felsefesinin kanıtladığı
YÜRÜMEK
9 Düşündür Nazım
Hikmet şiiri.
Felsefedir. Zayıflığı,
acısı, kuşatılmış
hali bile insancadır.
öğelerdir. Bunları içdünyasmda yaşara yaşaya şiirine kazandırma eyleminde şiir dışına düşmez Nâzım Usta. Getirdiği herşey geçmişten geleceğe doğru sürekli bir akış ve doğrulamanın güzelliğidir çünkü.
S e v id ir Nâzım Hikmet şiiri.
Silân tacirlerinin, çok uluslu şirketlerin, sa vaş kundakçılarının, kapitalizmin denetimindeki politika esnafının yabancılaştırmaya çalıştığı halk larla kendisi arasında, ilk gençliğinden itibaren yıllar yılı kişiliğinde büyüttüğü, bilinçli bir yakın lığın, özdeşliğin sevgisidir. Yaşamiyle kavgası bir leştikçe insansal değerlere ulaşmış, birey olarak acılara, özlemlere tutuklandıkça temellenmiş, gi derek «ben»in «bizııe dönüştüğü özler kazanmış tır. Yazıldıkları tarihlerde, bütün yasaklara kar şın, yüzleri, binleri kapsamına alan bu tümel sev ginin, sınıf mücadelesinin her aşamasında büyük bir hızla yüzbinlerin kavgasiyle birleşivermesi bu nedenledir. Ancak anaların duyarlığı ile karşılaş- tırabileceğimiz bu sevgi sorumlulukların, görev duygularının, özverilerin güzelliğidir çünkü.
Düşündür Nâzım Hikmet şiiri. Felsefedir. Bir akşamüstü, hapishane kapısında rubailer okur ken, uzak hücrelerde, damarlarını sıkıştıran en- farktüs’ü duyarken tek insanın düşebileceği kay gılara, içe kapanmalara, korkulara tutsak olduğu görülmemiştir. Zayıflığı, acısı, kuşatılmış hali bile insancadır. Ne usa güvenini yitirerek metafiziğe kapılmış, ne «ölüme ibadet» ederek sonsuzla ken dini kandırmaya düşmüştür.
«Yüreği dalmdayken» «yaşadıkları müddetçe yüzdeyuz yaşayanlara» özgü rahatlıkla bakar ev rene. Düşün onun şiirini kapamaz, açığa aydınlığa götürür. Işığın, suyun, ağacın, ırmakların, deniz lerin, kentlerin, alanların, aşkların, insan sesinin bileşmiş güzelliğidir çünkil
Sınıf kavgası, direnç, özeleştiri iç içedir Nâzım Hikmet şiirinde. Birbirinden ayrılamaz. Direnç de, özeleştiri de kavganın özünden soyutlanmamış- tır. Mutlaka gerçeğin görüntülerinden kopanla- mayan benzetilerle düşün-duyarlık-estetik gerek leri bir denge içinde tamamlanmış görürü*. Gün geçtikçe, uzlaşmacılıkları, egemen güçlere bakıp hizaya gelmeleri sözcüklerinden akan «ahır zaman feylesoflarııraın düşün canbazlıkları ve sahtecilik lerle, arkadan vurmalarla önünü kesmeye çalış tıkları sınıf mücadelesine yandaş şiir hareketinin en kalıcı yapıtlarını vermesi gerçekçiliğinden ve bu denge ustalığından ötürüdür.
Parmaklıklar arkasında, uçakta, trende, ko nuşurken, dinlerken, seyrederken, yargılanırken, yargılarken, yaratan sınıfın ideolojisine bağlı ol duğunu unutmaz Nâzım Hikmet. Bunca düşünsel değerin her oluşmada ayrı bir sıçramayla en do ğal ve en yeni biçimlere ulaşması da bu neden ledir. Şiiri haklılık savaşma inanmanın, direncin, kendisi gibi tutsak edilemeyen Türkçe gücünün güzelliğidir çünkü.
Yürümek, yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak! havalan boydan boya yanp İkiye bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!. Yürümek,
dost omuzbaşlanm
omuzlarının yarımda duyup, kelleni orta yere
Türeğini yumruklarının içine koyup yürümek:.«,
Yürümek. -
-yakında pusuya yattıklarım, arkadan çelme taktıklarım
bilerek
yürümek! .
j Yürümek, yürekten güiirekten yürümek!.,»Nanrn HİKMET
(Resimli Herşey dergisi
lJ.2J935/sayı 9)
Toplumcu Türk ozanı Nâzım Hikmet 3 hazi ran 1963'de kalp durmasından ölmüştü. Mat buat müdürlerinden Hikmet Nâzım Bey’in oğludur. 1902’de Selanik'te doğmuş, öğreni mini İstanbul ve Moskova’da yapmış, 1938 • 1950 yıllarını cezaevinde geçirmiş, A f Yasa- siyle kavuştuğu özgürlüğünü yurtta sürdür mek olanağını bulamayınca vurt dışına çık mıştı. Öldüğü güne dek şiirlerinde yurduna duyduğu özlemi dile getirdi.
R EVREN DEMEKTİR
KARIMA
BİRİNCİ
MEKTUP
83.10.25 Haplsane Bursa Anne! af olursa nasip olur Uç güne deksaçlarını okşıyabilmek... Yavrum!
Uyuyamıyorum!
Görünmez kuşlar ötüyor üstünde kızıl ağaçların. Alevli bir duman gibi tütüyor
gözümde saçlarını Saçları altın dudakları nar koyu kehribar gözlü sevgilimi Çıkacağımdan emin değilim. Tutmaz bizlert af!... Bak ne tuhaf ne güze! ne harikulâde ışıldıyor ay ışığı pencerenin demirlerinde I Elbette ben
böyle demirlerle bölünmiyen aya kavgaya ve sana kavuşacağım günün birinde... Kan! Kış geldi
gönder benim yün çorapları! Birimiz dışında demir kapının
içinde birimiz. Kim bilir
kaç kış daha geçireceğiz? Üzülme benim içini Renk gören ees duyan başımla ellerini yüreğimde sıktığım
arkadaşımla saatleri gün
günleri ay
ayları yıl edip devirmem kolay 1 Ay ışığı pencerenin demirlerinde kavuşacağız günün birinde... Düşmanlara gam Dostlara selâm. Kalbimde çocuklarım. Seni kucaklanın.
Canın sıkıldıysa bu mektuptan beni affet!... Kocan: Nâzım Hikmet...
Nszım HİKMET
Akdenizde
Dolaşan
Hayalet
Akdenizde bir hayalet dolaşıyor bir İtalyan neferinin hayaleti. Sırtında düğmeleri koparılmış ceketi, sırtında delik deşik, parça parça eti
ve terli şakaklarında kan Korkarak
boşluğa yuvarlanmaktan, gündüz güneşe sarılıp
gece yıldızlara
dolaşıyor Akdenizde bağıra bağıra. Tanıyorum onu ben,
o sağlığında bir kaçaktı, ve kurşuna dizilmeseydi eğer
daha yıllarca yaşıyacaktı. Tanıyorum onu ben.
O kaçtı Aduva’da cepheden,
kaçtı yangından kaçan bir hayvan gibi Kaçtı ne bir fikir
ne bir dâvâ
ne bir hak için. Kaçtı sadece, ölmemek
yaşamak için. ölümü bilmiyordu.
Ne Hamleti okumuştu, ne Danteden bir şiir. Ve yoktu en ufak fikri
kitapların muamması ölüme dair. Kurşuna dizilirken
birdenbire aklına gelen
bir düğün duası okunuyordu. O, ölümden değil
ölmekten korkuyordu. Her şeyden üstün
her şeyden önce yaşamak istiyordu sadece. Kadınlı
kadınsız, tok
aç,
herhangi bir ağaç bir kuş
bir bulut bir balık, bir bardak su
bir avuç toprak
gibi yaşamak..; Ve ölmemek
sadece yaşamak istiyen kaçak bir sabah bir çiçek
bir dalda açarken dizildi kurşuna.
Nazım HİKMET
(Yedigün, 9.6.1987)Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi