I
, I
_
____
. . .
_
^
____
'
1T^
^ 1 3
1^
| Ö L Ü M Y I L D Ö N Ü M L E R İ j
Mevlânâ törenleri
YAZAN
CAHİT
T
j
Son zamanlarda, Mevlânâ’nın ö - lüm yıldönümleri gittikçe ilgi çe. ken bir hâdise olmıya başladı. Fa kat, bizim bu törenlere karşı duy duğumuz ilgi ile yabancıların ilgisi arasında oldukça büyük bir fark göze çarpıyor.
Mevlânâ, doğu-islâm medeniyeti, nin yetiştirmiş olduğu en büyük değerlerden biridir. Fakat o, eser, hayat ve şahsiyetile sadece bu me deniyetin içinde kalmamış, ortaçağ sınırlarını aşarak günümüze kadar sesini ulaştırmış büyük bahtiyarlar dandır. Mevlânâ, yüksek ahlâkî tav rile dinlerin, mezheplerin duvarla, rını yıkmış, «insani» olan değerlere ulaşmasını bilmiştir. «Bir ayağım şeriatte, diğer ayağımla bütün in . sanlığı kuşatırım» diyen bu büyük ruh, ortaçağ İslâm dünyasının fa natik düşüncesine gerçekten cephe almış ve yaşadığı çağın şartları dü şünülecek olursa, en yüksek insani hamleyi yapmıştır. Sevgi ve aşk metodile insanda Tanrıyı, Tanrıda insanı sevmek., işte onun mistik ah, lâk tecrübesile ulaşmış olduğu son merhale...
Kendi zamanında olduğu gibi gü nümüzde de, çeşitli din ve mez
heplere mensup insanların zaman
zaman Mevlânâ cezbesine tutulma larının sebeplerinden biri bu olsa gerek. Eserleri Avrupa dillerine ter cüme edilen bu büyük mutasavvıf, ayni zamanda, Mevlevi tarikatini kurmak suretile, bu yüksek İnsanî duyguyu teşkilâtlaııdırmıya çalış, mış, şeriatin reddettiği müzik ve raksı âyin ve ibadetin bir nevi te mel unsuru hâline getirmiştir.
Yabancıların ve hususile Avrupalı ların, bugün, Mevlânâ törenlerine ilgi göstermesinin bir başka sebebi de şudur: Mevlevi âyinleri asırlar ca, AvrupalI seyyahların hâtırala rında, şarka ait cazib merasimler den biri olarak tasvir edilmiş ve ona ,Türk manevi hayatının sevimli ve muhayyeleyi ateşleyen bir kö şesi olarak bakılmıştır. Çeşitli ve silelerle İstanbula gelen seyyahlar, mevlevîhânelerde yapılan «sema’» ları seyretmişler ve onları kendi hayallerinin büyüsü içinde düşün müşlerdir.
Demek ki Mevlânâ, Avrupalı m u. hayyeîesinde, çok eskiden meydana gelmiş bir geleneğe sahip. Bu yüz den, her sene Konyada yapılan Mev lânâ merasimi bir çok turistleri çe kebilecek cazib bir havaya bürün, müş bulunuyor; ve biz eminiz ki, iyi düzenlenmek ve yabancı m u. hayyelesindeki atmosferi daha da canlandırmak suretile, Konya her yıl dünyanm dört' bucağından akıp gelen bir nevi Mevlânâ hacılarile dolacaktır. Yeter ki bir gören bir daha gelmek, bir daha görmek heye tanını içinde duyabilsin.
Şunu unutmamak lâzımdır ki, ya bancıların Mevlânâ’ya karşı duy.
dükleri ilgi, bilhassa halk tabaka larında, onun eserlerindeki üstün fikirlerden ziyade, seyyahların ya
zılarına, tasvirlerine dayanmakta dır. Fakat bu ilgi zamanla, doğu
İslâm medeniyetinin çok orijinal olan bir köşesini anlamak, tanımak merakını da uyandıracak ve bugü ne kadar batıda sadece muayyen bir aydın zümrenin bildiği ve tanı dığı Mevlânâ, halk araşma karış mak imkânlarını da bulacaktır.
Fakat, AvrupalIyı büyüleyen ve çeken bu ruh hali ile,’ bizdeki Mev lânâ anlayışı arasında bir uyuşma ve tutarlık yok. Biz, bu fırsatlar
dan faydalanarak, yabancı alâkayı besliyecek çarelere başvuracak yer de, şeyhin cezbesine tutulmuş bir
derviş olmayı tercih ediyoruz. Tek keler, mevlevihâneler eski hayatın güzel bir manzarası idi. Ama bu manzaranın güzelliği sadece kendi çağı ve atmosferi içindedir. Onu yeniden hayata taşırmak, bizi yı kılan bir medeniyetin içinde hap seder. Ne Mevlânâ’nm büyüklüğü, ne de onun almış olduğu yüksek İnsanî tavır, devresini tamamlamış bir hayat anlayışını bize meşru gös terebilir. Hele Mevlânâ törenlerinin her yıl Konya’da yapılacak yerde, bir anma töreni şeklinde yurdun çeşitli bölgelerinde kutlanması ka dar gülünç bir şey olamaz. Demek ki biz, bu merasimin mânâsım ve önemini henüz kavramış değiliz. Mevlânâ için her yıl temcid pilâvı
gibi, her yerde ölüm yıldönümü
ihtifali yapılması, bu konudaki ge- len"klere uygun değildir. Eğer Mev. lânâ’yı bir Türk büyüğü olarak anmak gerekirse, bu ancak elli, yüz yıl gibi tarihî fâsılalar içinde yapı lır ve bu törenler onun hayatı, e- serleri, şahsiyeti üzerinde çeşitli nesillerin ışık tutmasma vesile olur. Sonra, Mevlânâyı biz Yunus Emre tipinde bir Türk büyüğü olarak da kabul edemeyiz. Kendisinin Türk
olmasile iftihar edebiliriz. Türk ya
tanının göbeğinde yaşayıp kemalini
bulmasile, mânevi hayatımızda bir tarikat kurucusu olarak rol oyna- masile onu başkalarından fazla be- nimsiyebiliriz. Mensup olduğumuz doğu İslâm kültürünün büyük çeh relerinden biri olarak bu medeniyet
hesabma hissemize düşen övünme
payını alabiliriz. Fakat bütün bun lar Mevlânâ için yurdun dört bu cağında her yıl anma törenleri ter tiplememizi haklı kılmaz. Çünkü, bütün bunlar Mevlânâ’yı Türk asıl lı bir Acem şairi olmaktan kurtara maz. Cedbeced Türk olan ve Türk halk çevresi içinde yaşıyan Mevlâ- nânm türkçe yazmamış olması onu belki küçültmez. Sadece böyle bir dehanın duygu ve düşüncesini, ken di ana dili dururken yabancı bir kalıp içinde ifade etemsi bizi ü- zer; ve ister istemez o, kendi dil, düşünce ve edebiyatımızın dışında kalır. Gerçi Mevlânâ, hayatı, şahsi yeti ve tesiri bakımından, tamaml- le Türk kalmış ve Acem edebiyatı- j na bir Türk olacak iştir âk etmiş- S tir. Ama biz, bütün bu şeref- pay- j larının rakipsiz sahibi o' r k dahi, | onun dünya dillerine türkçeden de- ’
ğil, acemceden çevrildiğini unut muş görünemeyiz. Kısacası Mevlâ- nanm tekkesi bizde, dili Acemler de kaldı. Avrupalı bunu gayet gü zel aymıyor; eseri İçin İrana, tür besi ve tekkesi için bize geliyor. Onlar için de tekke eserden daha cazib...
Fakat doğrusunu isterseniz, ben ayni çağlar içinde Anadolu halkı nın mistik kaderini dile getiren yalvaç hilkatli velî Yunus’u Mev lânâ’ya tercih ederim. Eğer bu an ma törenleri bir saygı ve şükran nişanesi olarak yapılıyorsa, böyle bir şeyi Yunus Emre için daha haklı ve yerinde bulurum. Üstelik Yunus, türkçe düşünüp türkçe yaz makla kalmamış, ayni zamanda, taş ve topraktan yapılmış tekke ve za viyeleri bir kanat darbesile aşarak, ! insanlığın büyük konularını dile getirmiş, Anadolunun her tarafında halkın kendisine sığındığı manevî bir kapı olmuştur. Mevlânâ, yalnız aydın zümreye hitap ettiği halde, Yunus peygamberlere hâs bir sa mimîlik ve sadelik içinde zümrele ri kuşatmış, köylüsü, kentlisi o- nun şiirlerinde bütün bir hayat ve ölüm felsefesi bulmuştur. Hattâ bir rivayete göre Mevlânâ ile karşıla şan Yunus Mesnevî hakkında ona: «Çok uzun yazmışsın; ben olsay dım:
Ete kemiğe büründüm Yuııus adile göründüm demekle yetinirdim demiş.
Bu rivayetin aslı olsun olmasın, önemli olan, âlimler ve şairler sul tanı Mevlânâ karşısında, Yunus’un almış olduğu tavırdır. Bu tavırda, gösterişten uzak bir ruh duruluğu kadar, o devir aydınlarına karşı halkm almış olduğu düşünüş tarzı da açığa vurulmaktadır.
-Tekrar edelim ki; biz bu Mevlânâ törenleri aleyhinde değiliz. Endişe miz, bu törenler vesilesile tarikatcl bir ruhun tatmin fırsatı bulmasıdır. Halbuki gaye, Mevlânâ törenlerini onun ölüm hâtırasına bağlıyarak her yıl Konyada yapılan bir nevi dinî bayram hâline getirmek olma lıdır. Böylece Türk İslâm kültürü büyük bir propaganda şansına sa hip olacak ve bu vesile ile memle kete bir çok turistlerin gelmesi de sağlanacaktır. Bunun için de, işi»’ yobazlar tarafından dejenere edil memesine dikkat etmek lâzım.
tngilizler, Shakespeare’in doğduğu şehir olan Stratford’da büyük şai rin hâtırasına, her yıl tiyatro festi valleri tertiplerler. Bu vesile ile, her sene, Ingiltereye yüz binlerce turist gelir. Hayatı ve kim olduğu
henüz münakaşa konusu olan bu
büyük İngiliz yazarına ait, doğru lukları şüpheli, bir yığın hâtıra ve eşya ziyaretçilere gösterilir, şehir bir Shakespeare havasile yüzer '
İşte Mevlânâ törenleri için bizim düşündüğümüz bu neviden bir şey dir. 'Yoksa, bu törenler v esileed ile- rek ortaçağ hayat ve dünya anla yışına karşı bir hasret içimizi kap- lıyocak olursa, bundan hem Mevlâ nâ’nm ruhu incinir, hem de kültü rümüz, millî hayatımız ve menfaat lerimiz zarar görür.
Gönlü bir müsamaha ve aşk kan dili olan Mevlânâ’yı, iki yüzlü yo bazın şerrinden, Tanrı korusun.
T E Ş E K K Ü R
Uzun zamandan beri muzdarib oldu, ğum hastalığımı tedavi edip beni ame liyata ha zırh yan değerli hoca Prof.
Dr. REŞAT GARAN’a
Doç. Dr. Fahir GÖksel’e, Dr. Bülent Berkarda’ya, yattığım müddetçe ihti mamlarını esirgemiyen Haseki Hasta- hanesi Tedavi Kliniği doktor, hemçire ve hastabakıcılarına,
TELEFON ARANIYOB
Başı 2 rakkamile başljyan telefonu olup devretmek is-
tiyenlerin 27 34 56 numaraya bildirmeleri rica olunur.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi