t x
rtrıj?
ÇAGLAR’IN ARDINDAN
i}(,9
Behçet Kemal Çağlar
Z İN C İR L İ K U Y U ’DA Ö ĞLE SONU
Güz güneşinin aydınlığından, kara toprağın ıs laklığına bıraktık Çağlar’ı: 27 Ekim 1969. Sağında, annesinin mezarı ve başucundaki mermerde şu dörtlük:
«Bir halk kadınıydı içli iyimser Bıraktı ardında üç canlı eser NACİYE ÇAGLAR'ın susuzluğuna Yerde mercan suyu cennette kevser»
( 1 8 9 0 - 1 9 6 7) Kabarmış toprağın üstünde çiçekler, çiçekler ve çiçekler... Ve «üç canlı eser»den biri sahibinin yanında şimdi. Oysa, aradan geçen zaman ne ki daha? Ne ki, iki yıl?
Gelenler, dostlar birer ikişer gitti! Tek dal kıpırdamıyor.
«B en onunum, ben ondanım, onsuz olam am »
dediği «Toprak Ana»sımn koynunda işte! Vakit,
öğle sonu...
22 Y IL ÖNCE
Ankara’da, Cihan Sokakta bir ev vardı. Cumar
tesi, pazar günleri sanatçılarla dolup taşan bir
ev. Yirm iiki yıl öncesi, Çağiar’m evi. Sağındaki merdivenle çıkılan bu evin geniş ve aydınlık bir salonu, duvarlarında Atatürk resimleri vardı ve yerde Kayseri halıları... Hemen her hafta, öğleden sonraları toplanılır, önce sanat ve edebiyattan ko
nuşulur, sonra da herkes oturma sırasına göre
en yeni şiirlerini okurdu orda. Genç, yaşlı bir çok şairin katıldığı, saatlerce süren bu toplantılarda Âşık Veysel’in de bir kaç defa bulunduğunu hatır lıyorum. Hem okur, hem de çalar ve söylerdi.
Çağlar’m, saflarında bulunduğu partinin «lâ ik
lik ve devletçilik ilkelerinde Atatürk’ün yolundan çık tığı» gerekçesine dayanan ve o günlerin politik
havasında bir bomba etkisi yaratan, milletvekilli ğinden ayrılması ve ünlü « İ k i Ses» şiirinin yazıl
ması bu tarihlere rastlar. Sesi, hâla kulaklarımda:
Dışardan herkes: — Görmemiş ol, savuş... İçimden bir ses: — Konuş! Konuş! Konuş! Dışardan herkes: — Böyle uslu, yavaş.. İçimden bir ses: — Savaş! Savaş! Savaş! Dışardan herkes: — Tıkırında işin..
İçimden bir ses: — Düşün.. Düşün.. Düşün!.. Dışardan herkes: — Bugüne uy, barın.. İçimden bir ses: — Y arın.. Yarın.. Yarın..
Yine, o günlerde kendi ağzından dinlediğimiz ve dilimden düşmeyen bir dörtlüğü:
Elin olsun sandalyalar, sırm alar Büyük yerden, sahte hatır sorm alar... Bir gün gelir bizi sarar sarmalar, Öksüz sesi, yetim sesi, dul sesi...
Çağlar, hiç bir zaman «günün adamı» olma dı. Yarm ı düşündü ve hep «yarınların adam ı» ola rak kalacaktır.
B E N D E N İÇ E R İ
Üç yıl kadar önce, gerek «Erciyastan Kopan
Ç ığ» ve «Burda B ir Kalp Ç arpıyor» adlı kitapla
rında yer alan, gerekse sonradan yazılan bütün
şiirlerini derleyip topluyarak « Benden İç e rn y i ya yınlamıştı. Kitap için tanıtma yazısı hazırlarken, onu, dönüşsüz yolculuğa çıkacakların hazırlanma telâşı içinde görür gibi tedirgin olmuş, ama yine de ölümü konduramamıştım. O yazıyı şimdi yeni den gözden geçirirken, bu noktayı dolaylı bir şe kilde belirtmiş bulunduğumu üzülerek farkediyo-
r u m .
Şu anda, masamın üstünde duran «Benden
İçenimin ilk sayfalarını çeviriyorum. Yunus Em- re’nin: «Bende bir ben vardır benden iç e ri» mıs-
raınm bulunduğu sayfanın üzerine şunları yaz
mış: « Aziz Kardeşim ve henışerim M. Necati Ka-
raer’e, şiirlerine hayranlıkla. 11.7.1966» Gözlerim
dolu dolu oluyor.
Behçet Kemal Çağlar, yeniyetmelerin tersine, dünün şairlerine saygı bu günkülere sevgi duyan adamdı. Onun, gelmiş geçmiş şairlerin en alçak gö nüllüsü olduğunu tereddütsüz söyleyebiliriz.
K A Y S E R İ'D E N İS TA N B U L'A
Şiir yazmaya daha çocuk yaşta başlayan, Çağ
lar, Kayseride okul sıralanndayken, İstanbula
gidip kitap bastırmayı kafasına kor. Çünkü o za man, kitap bastırmak dendi mi, akla gelen ilk ve tek şehirdir İstanbul. Düşünüp taşınmalardan
sonra, bir sabah, kendisi gibi şiire meraklı bir
arkadaşıyla çıkarlar yola. Hem de yayan yapıl-
dak... Ellerinde şiirlerle, roman taslaklarıyla do lu bir bavul, yürü ki İstanbul’a varasın.
Günlerdir durumu şüpheyle izleyen babası, ak
şam eve gelipte Behçet Kem al’i bulamayınca,
olanları anlar ve atma atladığı gibi düşer peşleri ne. Ambar köyü yakınlarında da arkalarından ye tişir. Hava yağmurlu, yerler çamur... Ve bir anda bavuldakiler yerle yeksan olur. Kurtarabilirsen kurtar artık...
Zincirlikuyu’da onu toprağa verirken, neden
dir bilinmez, birden bu olayı hatırladım. Oysa, anlatalı yirm i yılı çoktan geçmişti. Ve dedim, aca ba İstanbul’un toprağı, çok yıllar önce m i çek mişti Çağlar’ı?..
U N U TU LM A Z SAYFALAR
Çağlar’m, İstanbul Radyosu için hazırladığı
«Unutulm az Sayfalar»m sonuncusu, 24 Ekim cuma
gecesi 21.30 da, ölümünden bir kaç dakika önce verilmişti. Bu gün, 31 Ekim 1969 cuma gecesi, ya ni ölümünün haftası. Gazetelerdeki radyo progra mına göre, birazdan başlıyacak «Unutulm az Say
fa la rı» dinliyeceğim. Kendi kendime, demek ki,
hazır bant varmış diyorum.
Beklenen saat geldi, ama o da nesi? H a fif mü zik başladı...
Radyolarımızın ötedenberi bilinen başıboşlu
ğuna, başıbozukluğuna bir şey diyecek değilim. Zi ra, hem yeri değil hem de söylenenlerin hiç bir şeyi değiştirdiği yok. Diyeceğim şu: «Unutulmaz Sayfalanan son yaprağını Çağlar’a ayırmak kadir şinaslığı da mı gösterilemezdi? Ne dersiniz, İs tanbul Radyosunun sayın yöneticileri?