• Sonuç bulunamadı

KÖŞE YAZARLIĞINDAN MEDYA FİLOZOFLUĞUNA - Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan’ın Köşe Yazıları Üzerine Bir İnceleme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KÖŞE YAZARLIĞINDAN MEDYA FİLOZOFLUĞUNA - Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan’ın Köşe Yazıları Üzerine Bir İnceleme"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÖŞE YAZARLIĞINDAN MEDYA FİLOZOFLUĞUNA

Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan’ın Köşe Yazıları Üzerine Bir İnceleme

Yrd.Doç.Dr.Onur Dursun*

Özet

Bu çalışma, medyanın bir alt alanı olan köşe yazısı/yazarlığına odaklanmıştır. Köşe yazısı, güncel konuları genel hatlarıyla tartışan ve yorumsuz olmak zorunda olan haber metinlerinin bu eksiğini tamamlayan, belirli alanlarda uzmanlaşmış kişiler tarafından belirli aralıklarla yazılan, fikir-yorum gazeteciliği alanına ait bir gazete yazı türüdür. Köşe yazarlığı tarihten günümüze çeşitli değişimler geçirmiştir. Fakat temel özelliği olarak “olayı yorumlayarak sunma”yı hemen hemen her dönemde korumuştur.

Bu çalışmada, günümüzde bazı köşe yazarlarında sıklıkla rastlanan, köşe yazarlarının kendi alanları dışında yazı kaleme almaları ve bir köşe yazısında birbirinden bağımsız birden fazla konuya değinmeleri üzerinde durulmuştur. Hürriyet gazetesi yazarlarından Ertuğrul Özkök’ün ve Ahmet Hakan’ın yazılarının üç aylık süreci incelenmiştir. İçerik analizi yapılan bu çalışmanın örneklem zaman aralığını 01 Temmuz - 30 Eylül 2014 tarihleri arası oluşturmaktadır. Söz konusu yazarların köşe yazıları, hem uzmanlaşma hem de birden çok konuya değinme bağlamında analiz edilmiştir. Sonuç olarak hem uzmanlık alanı dışında köşe yazıları üretildiği hem de bir köşe yazısında birden fazla konunun işlendiği anlaşılmıştır. Özetle köşe yazarlığı alanında bazı yazarların, popüler olma, takipçi sayılarını arttırma gibi amaçlar ve siyasi-iktisadi baskılar sonucunda, gündemle ilişkisiz, toplumun çeşitli sosyokültürel alanlarına ilişkin yazılar kaleme aldığı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: köşe yazarı, köşe yazısı, gazete, uzmanlaşma sorunu, odaklanma sorunu.

Abstract

This study focuses on the column writing/column as a subfield of media. Column is a newspaper writing of opinion journalism that discusses current news roughly, makes up the lack of comment in news texts that mustn’t have any comment, and is written by specialised people periodically. Column writing has changed diversely from past to present. However, it has kept its characteristic of

commentary presentation as its basic characteristic.

This study emphasizes that today it is common for some columnists to write other than their own specialised fields and to mention about several news that are different to each other in a column. The column writings of Ertuğrul Özkök and Ahmet Hakan as columnists of the Hürriyet newspaper have been examined for a three months period. Content analysis has been made and sample time period has been determined as being from 01 July to 30 April of 2014. These columnists have been analyzed in the sense of both their specialization and their comments on more than one new. As a consequence, it has been evidence that columns were produced out of their columnists’ specialised fields and more than one new were referred in a column. In short, it has been precipitated that some kind of aims such as to become popular or to increase reader numbers and/or political-economical pressures causes the columnists to write out of agenda and to mention about different socio-cultural fields of a society. Key words: columnist, column writing, newspaper, specialisation problem, focus problem

_________________________________________________________________

*Çukurova Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü. dursunonur@gmail.com

(2)

Giriş

Köşe yazarlığı, medyanın önemli bir alt alanıdır ve günümüzde gazetelerde fiziksel olarak önemli yer kaplamaktadır. Gazetelerin, köşe yazılarına yer verme gerekçesi, haber metinleriyle yapılamayanı yaparak, olayı farklı açılardan yorumlayıp okura sunmaktır. Köşe yazarlığı kavramının tarihi 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar uzansa da, bu pratik asıl önemini Birinci Dünya Savaşı sonrasında kazanmıştır. Bu dönemde, haberler aracılığıyla olayların arka yüzünü yeterli ölçüde öğrenemeyen okuyucunun yardımına köşe/yorum yazıları yetişmiştir. Yazarlar, olayları farklı açılardan irdeleyerek okuyucuya sunmuştur. Gelenek tarihsel süreç içerisinde çeşitli değişimlere uğrasa da genel özelliğini koruyarak günümüze kadar ulaşmıştır.

Köşe yazarlığı, günümüz medyasında çokça tartışılan alanlardan birisi haline gelmiştir. Siyasi ve iktisadi değişimlere/yeniliklere içerik açısından çabucak cevap veren veya uyum sağlayan köşe yazarlığı, günümüz Türk medyasında sorunlu alanlardan birisidir. Bu sorunları şöyle sıralamak olanaklıdır: Köşe yazıları bazen açık bazen örtük bir biçimde reklam içerebilmektedir. Bazı yazarlar, sermaye çevreleriyle çıkar ilişkisi içerisinde yazı kaleme almakta, ideoloji gözeterek olayları yorumlamak yerine, olaylara taraf olabilmektedir. Köşeler, savunma mekanizması ve popülerleşme aracı olarak kullanılabilmektedir. Köşe yazılarında, yazarlar birbiriyle atışabilmekte ve basın meslek ilkelerini ihlal edebilmektedir. Ayrıca köşe yazarları, özel yaşamları ihlal edebilmekte, gündem dışı konuları ele almakta ve kendi özel yaşamlarını kamusal bir meseleymiş gibi yansıtabilmektedir. Bunların yanı sıra yazarlar, kendi uzmanlık alanları dışında yazı kaleme alabilmekte ve bir köşe yazsısı birbiriyle ilişkisiz birden fazla konuyu işleyebilmektedir. Türkiye’deki köşe yazarlığı üzerine kaleme aldığı makalesinde Tunç (2012), köşe yazarlarıyla ilişkili şu düşüncelere yer vermektedir:

“Gereğinden fazla sayıdaki ve geniş üslup yelpazesindeki yazarlar gazetelerin belkemiğini oluşturuyor. Kimileri birbirine saldırıyor, polemikler havada uçuşuyor; kimileri alenen patronun çıkarlarının savunucusu; kimileri incir çekirdeğini doldurmayan konuların uzmanı, Türkçeyi katlederek sevgililerini yazmakla meşgul; kimileri yönetim kurulu üyesi olduğu banka veya şirketlerden aldığı paralarla ekonomi uzmanı kesilmiş…”

Bu çalışma yukarıda sıralanan sorunlardan ikisine odaklanmıştır. Bunlardan ilki, köşe yazarlarının kendi uzmanlık alanları dışında yazı kaleme alması, ikincisi ise bir köşe yazısında birden fazla konunun işlenmesidir. Çalışmada öncelikle köşe yazısı/köşe yazarlığı, kavramsal/kuramsal olarak açıklanmış, tarihsel gelişimine değinilmiştir. Ardından bu çalışmanın sorunsalını oluşturan uzmanlık alanı ve bir köşe yazısında birden fazla konunun işlenmesine odaklanılmıştır. Çalışmanın analizinde Hürriyet gazetesi yazarlarından Ahmet Hakan’ın ve Ertuğrul Özkök’ün yazılarının üç aylık süreci incelenmiştir. Analize ilişkin bilgiler çalışmanın amaç ve yöntem kısmında sunulmuştur.

Köşe Yazısı Nedir veya Köşe Yazarı Kimdir1

Köşe yazıları, gazetelerin belirli sayfalarında belirli zaman aralıklarıyla yazılan ve yazarları genelde belli olan yorum yazılarıdır. Melez özellik gösteren köşe yazısı, fıkra ve makale türlerinin özelliklerini barındırmaktadır. Köşe yazılarının konusunu ve esin kaynağını güncel konular oluşturmaktadır. Anlatımları yalın ve yoğun; alanında uzman kişilerce yazılan; işlenen konuların ispat edilmek zorunda olunmadığı, etkisi geçici olan bir gazete yazı türüdür (Özdemir, 1999, s. 126-140). Türk Dil Kurumu,

1 Köşe yazısı/yazarlığı kavramına/tarihine ilişkin ayrıntılı bilgiler için bkz. Yüce, E. (2007). Simgesel Seçkinler ve Habitus: Hürriyet Gazetesinde Köşe Yazarlığı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim

Dalı Doktora Tezi (Yayınlanmamış) ve Dursun, O. (2013). Köşe Yazarları Yaşam Dünyamızı Sömürüyor Mu?

(3)

köşe yazarlığını “Gazete veya dergilerde gündelik konuları bir görüş ve düşünceye bağlayarak yorumlayan ciddi veya eğlendirici yazı türü, fıkra”2 şeklinde tanımlamaktadır. Riley, The American Newspaper Columnist (1998, s. xi) adlı kitabında köşe yazısını, yaklaşık 750-850 kelimelik, günlük, haftalık gibi düzenli periyodlar aralığında yazılan, kısa ve kompozisyon özelliği taşımayan,

gazetelerin belirli köşelerinde yayımlanan yazı türü olarak kavramsallaştırmaktadır.

Reuters Haber Ajansı, köşe yazılarının, uzmanlar için bir vitrin özelliği taşıdığını ve deneyimli gazetecilerin iç görülerinden oluştuğunu belirtmektedir. Bu yazılar, gerçek düşünceler yaratabilmesi bağlamında güçlü kanıtlar içermek zorundadır. Uygun bir biçimde diğer kanıtların ve bakış açılarının varlığını kabul etmeli, siyasi veya ideolojik içeriklerden uzak olmalıdır. Reuters’e göre, köşe yazarı, bir konu hakkında meydan okuyacak nitelikte bir yazı kaleme alacaksa, bu konu güçlü ve duyarlı bir biçimde savunulabilir niteliğe sahip olmalıdır. Yazarlar, işleyecekleri konuları özgür iradeleriyle belirlemelidirler. Söz konusu yayın organının üst mercileriyle (editör gibi) işbirliği ve görüş alışverişi içerisinde olmalıdır. Köşe yazıları, bireysel çabaların özgün ürünüdür (Reuters Handbook of

Journalism 2008, s. 50).

Star gazetesi yazarı Fehmi Koru (Medya Derneği’nde Söyleşi, 07 Aralık 2013), bireylerin, haberleri gündelik yaşamın farklı kaynaklarından edindiğini ama bu haberlerin yorumlanması gerektiğini vurgular ve köşe yazarının görevini “haberi yorumlamak” şeklinde belirtmektedir. Marketwatch gazetesi yazarı Friedman, New York Times’ın köşe yazarı Frank Rich’in, “Columnists and critics do serve a purpose” isimli çalışmasında köşe yazarının görevine ilişkin şu bilgileri alıntılamaktadır:

“Haber ve kültür arasında bağlantı kurmayı, olayların derinindeki anlamı açığa çıkarmayı, tartışma üretmeyi ve şans da yaver giderse, okuyucularımın günümüzde anlatılan hikâyelere ve insanlara farklı bakmasını sağlamaya çalışırım… Bir köşe yazarı veya eleştirmenin sorumluluğu, son derece tutkulu olması, doğru ve dürüst olması, yazdıklarına bilgi katması ve olduğunca iyi yazmasıdır. Bir köşe yazarı bir Başkan ya da bir filmle ilgili çok keskin görüşlere sahip olabilir, önemli olan davasını halkın önemsemesini sağlamaktır. İyi köşe yazarlarının adil, ellerindeki köşesinin gücünü kendilerine verilmiş bir imtiyaz gibi değil, topluma hizmet etmenin veya sadece vatandaşın araştırıp bulamayacağı ya da üzerinde hiç düşünemeyeceği konuları deşen, eleştiren iyi gözlemciler olması beklenir. Köşe yazarlığı bir silah olarak kullanılamaz. Bir köşe yazarı için en ahlaksız şey, özgün bir şey bulamama durumunda sadece dikkat çekmek için ve ele aldığı kişi ya da konunun olduğunca geniş bir kesim tarafından tartışılmasını sağlamak, adını andırmak, sesini duyurmak için ses getirecek birisini eleştirmektir.” (Akt. Tekinalp, 2008, s. 121-122).

Köşe Yazarlığının Tarihsel Gelişimi

Köşe yazarlığı, fikir gazeteciliği alanı içerisinde yer almaktadır. Kurumsallaşma bağlamında yurttaş gazeteciliğiyle benzeri özellikler taşıyan köşe yazarlığı, 19. yüzyılda ABD’de, okuyucular tarafından yayınlanmak üzere gazetelere gönderilen haber mektuplarıyla gün yüzüne çıkmıştır. Haber

mektupları, ilk yıllarda, imzasız olarak yayınlanmıştır. Bu mektupların zaman içerisinde düzenli bir şekilde gazetelere gönderilmiş, böylece yazılar belirli bir periyoda oturmuş ve köşe yazarlığı kavramı belirginleşmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bilgileri, halka daha açık şekilde sunabilmek amacıyla, gazeteler, olayları yorumlayarak yayınlama yoluna gitmiştir. Böylece köşe yazarlığı, basın için önemli bir alan haline gelmiştir (Tokgöz, 2003, s. 305; Riley, 1998, 1999).

2

(4)

Birinci Dünya Savaşı çıktığında ise savaşın nedenlerini, etkilerini kimlerin taraf olduğunu sıradan okuyuculara anlatmak için tarafsız ve nesnel haber vermek yeterli olmamaya başladı. Savaşın karmaşık gerçeğinin aktarılması, çevrede olup bitenlerin, olayların ardında yatan nedenlerin anlatılması için haberlerin açıklanıp yorumlanması gerekiyordu. Gazeteciler de 17. ve 18. yüzyıl gazeteciliğinde yaygın bir uygulama olan yorumlama/açıklama geleneğine geri döndüler. Köşe yazarlarıyla, yorumcularla, uzmanlarla olayların açıklanıp

yorumlanmasına çalıştılar. 1929 ekonomik krizi ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra

yorumlayıcı habercilik anlayışı daha da yaygınlaştı. Haberleri anlamlı bir çerçeveye oturtma, olayları meydana geldikleri bağlam içinde vermek çabası hız kazandı (Alemdar ve Uzun (2013, s. 220).

Köşe yazarlığının tarihsel gelişimi oldukça ayrıntılıdır. Çalışmamızda, süreci bütün ayrıntılarıyla anlatmak olanaklı görünmemektedir. Fakat köşe yazarlığının Batı tarzı bir medya pratiği olduğunu, temellerinin ABD’de atıldığını, ardından Avrupa’ya geçerek yaygınlaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Türk basınında, Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılın ikinci yarısında temelleri atılan köşe yazarlığı, 1860’larda kurumsallaşmaya başlamıştır (Topuz, 2003, Koloğlu, 2006). 1839 yılında yayımlanan Tanzimat Fermanı, Osmanlı’da Batı tarzı Türk gazetelerinin çıkmasına olanak tanımıştır. Bu tarihe kadar Osmanlı Devleti sınırlarında yayınlanan ve dili Türkçe veya Türkçe-Arapça olan üç gazete bulunmaktadır. İlki, 1828 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kendi kurduğu Bulak Matbaası’nda bastığı Veka-i Mısıriye’dir. İkincisi, Girit’te yine Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından 1830 yılında yayın hayatına başlatılan Veka-i Giridiye’dir. Üçüncüsü ve en önemlisi ise 1831 yılında çıkartılan Takvim-i Veka-i’dir (Koloğlu, 2006: s. 24; Ortaylı, 2007: s. 39). Tanzimat Fermanı’ndan hemen bir yıl sonra (1840) William Churchill (İngiliz), yabancılara tanınan haklardan yararlanarak kendine ait yarı özel gazetesi Ceride-i Havadis’i çıkartmıştır. Fakat söz konusu gazeteler, Türk basınında köşe yazarlığı geleneğinin temellerini oluşturmamıştır. Bu gazeteler, devlet desteğiyle çıkartıldığı için eleştirel basın çizgisinden uzak kalmıştır.

Türk basınında 1860 yılı, köşe/yorum yazarlığının başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu tarihte yayın hayatına başlayan Tercüman-ı Ahval gazetesi Türk basınında birçok açıdan ilktir. Tercüman-ı Ahval gazetesi, imzalı başyazı geleneğini başlatan ilk gazetedir (İnuğur, 1999, s. 5). 1860 sonrasında yayımlanan bütün gazetelerde başyazarlar (Agâh Efendi, Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Basiretçi Ali Bey gibi gazete sahipleri), güncel olayları değerlendiren yorum yazıları kaleme almıştır. Bu gelenek Cumhuriyet döneminde devam etmiştir. Ahmet Emin Yalman Vatan (1917) gazetesinde, Falih Rıfkı Atay Dünya gazetesinde ve Yunus Nadi Cumhuriyet (1924) gazetesinde başyazarlık yapmıştır. Gelenek, 1940’lı yıllara kadar varlığını korumuştur (Turhan, 1996, s. 4).3 1980 sonrasında, ekonomik ve toplumsal alanda yaşanan hızlı dönüşümler, Türk basınında açıklayıcı/yorumlayıcı habercilik geleneğine hız kazandırmıştır (Alemdar ve Uzun, 2013: 220).

1980’lere gelindiğinde köşe yazarı sayısında hızla artış görülmüştür. 1990’lı yıllarda köşe yazarlığı yavaş yavaş saygınlık kaybına uğramıştır. Topuz, eskiden köşe yazarı sayısının az olduğunu ama gündemi belirleyen, özgün yazıların üretildiğini dile getirmektedir. “Günümüzde ise çok fazla köşe yazarı ortaya çıkmış. Büyük holdinglerin çıkarlarına hizmet eden gazeteler bunlara çanak

tutmaktadır. Medya artık öyle bir hal almıştır ki yazıların içi boş ve sermayeye hizmet etmektedir.”

3

Türkiye’de basın tarihinin gelişimi, çıkan gazeteler ve bu gazetelerde yazar olarak çalışan gazetecilere ilişkin ayrıntılı bilgiler için bkz. Topuz, Hıfzı, (2011), 2. Mahmut'tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi.

(5)

(Topuz, Milliyet, 05 Haziran 2014). Ertuğrul Özkök, Türkiye’de 30 gazetede 3 bin köşe yazarı isminin bulunduğunu söylerken (Özkök, Hürriyet, 04 Mayıs 2013), Nuray Mert, bu durumu köşe yazarı enflasyonu şeklinde ifade etmektedir (Mert, Radikal, 26 Ağustos 2004). Hürriyet Daily News yazarı David Judson da durumu köşe yazarı enflasyonu olarak algılamaktadır. Judson, sadece İstanbul’da 400 köşe yazarının bulunduğuna [2008 yılı itibariyle], tüm Amerikan medyasında bile bu kadar köşe yazarının olmadığına dikkat çekmiştir (Tezel, Hürriyet, 03 Mayıs 2008). Günümüz Türk basınında, köşe yazılarının toplamı, fiziksel olarak neredeyse gazetelerin yarısını kaplamaktadır (Tılıç, 2009: s. 124). Yazarlar, kendi alanları dışında yazı kaleme almakta ve gündem-politika yazarları dahi magazin içerikli yazılar üretebilmektedir.

Bu noktada, karşımıza, Türk basınında magazinleşme olgusu çıkmaktadır. Ve bu olgu, konumuzla doğrudan bağlantılıdır. Köşe yazarları, kendi alanları dışında, magazin içerikli yazılar kaleme alabilmektedir. Çalışmamızda, köşe yazarlığı alanının, saygınlık kaybına uğradığı şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Bu ifadenin altında, Türk basını açısından öneme sahip köşe yazarlarının, magazin içerikli yazılar kaleme alması yer almaktadır. Bu nedenle kısaca/genel hatlarıyla Türk basınında magazinleşme olgusuna ve köşe yazarları üzerindeki etkisine değinmekte yarar vardır.

Köşe yazarlarının, magazin içerikli yazılar üretmesinin çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Temel neden ise 1980 sonrasında basında yaşanan yapısal değişimler/dönüşümlerdir. Bu tarihten sonra Türkiye’de yaygınlaşan neo-liberal politikalar, medyanın sermaye yapısını değiştirmiştir. Medyaya, medya dışında işadamlarının girmesi ve ardından medya tekellerinin oluşması, Türk medyasını ticari bir yapıya büründürmüştür. Kâr payını yükseltme çabası, daha fazla okura seslenebilmeyi bir zorunluluk haline getirmiştir. Hürriyet gazetesi yazarı Cüney Ülsever köşesinde, Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet gazetesiyle ilgili kendisine şu ifadeleri kullandığını yazmıştır: “Beni göreve davet ettiği gün yaptığımız sohbette, Hürriyet gibi bir kitle gazetesinde amacının adeta bir süpermarket yaratmak olduğunu söylemişti. Bu gazetede her çeşitten insan olacak ve okur istediğini okuyacak” (akt. Dağtaş ve Yıldızgörür, 2008: 226).

Dağtaş (2005, s. 79-81), Türk basınında magazinleşmeye; siyasi baskıların, basın dışı sermayenin sektöre girişinin, 1980 sonrasında ticari yayıncılığın yükselişe geçişinin neden olduğunu belirtir. Söz konusu süreçleri içselleştiren medya organları, içerik olarak çeşitlenmeye ve değişmeye başlamıştır.

Bu kriterleri içselleştiren ve kârlılık esasına göre çalışan ticari bir işletme haline gelen medya kuruluşları, rekabet koşullarında ilgi çekici, eğlendirici, mizahi, dramatik haber öyküleri bulma ve kurgulama eğilimine girmişlerdir. Okuyucuyu bilgilendirmek görevini bir kenara bırakan haber medyası, görsel çekiciliği ve mizahi yönü ağır basan olaylar aramaya ve yayımlamaya başlamışlardır (akt. Dağtaş, 2005, s. 81).

Sonuçta, tiraj kaygısı güden ticari medyada sansasyonel konular artmış, insanın ilgisini çeken konuların artmasıyla içerik ve sunuş şekilleri de değişmeye başlamış ve ciddi haberlerle renkli haberler birbirine karışmıştır (Dağtaş, 2005, s. 81).

Dağtaş, Türk basınında magazinleşmeyi 1980 sonrası olarak gösterse de Karahan Uslu (2001), çalışmasında bu süreci, Cumhuriyet sonrası modernleşme çabası olarak yorumlamakta ve tarihini Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar götürmektedir. Fakat asıl yükselişin 80 sonrası yaşandığını Karahan Uslu da vurgulamaktadır.

Cumhuriyet sonrası Türkiye’de modernleşme sürecinin ivme kazanması, gazetelerin, Batı tarzı içeriklere olan ilgisini arttırmıştır (Karahan Uslu, 2001, s. 3). Magazinleşmeyle, toplumda merak

(6)

uyandıran, insanların hoşça vakit geçirmesine neden olan konular (trajik olaylar, ünlülerin yaşamları, spor, seks skandalları vb.), medya içeriklerine girmiştir. Aynı zamanda siyasi, sosyal ve ekonomi gibi ciddi konular da eğlenceli hale getirilerek bağlamından kopartılıp sunulmuştur (Karahan Uslu, 2001, s. 4).

Karahan Uslu, magazinleşme olgusunun Osmanlı Devleti’nde başladığı bilgisini vermektedir. Cumhuriyet sonrası hız kazanan Batılılaşma/modernleşmeyle, magazinleşme süreci de hızlanmıştır. 1950’li yıllarda Türkiye’nin ABD’ye yakınlaşması, magazin basınının içeriğine yeni öğeler eklemiştir. 1980’lere kadar devam eden bu süreç, Türk basınında, fırsatçılığın ve girişimciliğin kışkırtılmasına, kültür-sanat konularına verilen önemin azalmasına, eğlendirici içeriklerin çoğalmasına, soğuk savaşla gelen anti-komünist propagandanın artmasına, toplumsal değerlerden uzak bir şekilde cinselliğin işlenmesine, kolektif ikonların özel yaşamlarının sorumsuzca ele alınmasına neden olmuştur (akt. Karahan Uslu, 2001, s. 3-4).

Magazin basınının gelişmesinde 1960’lı yıllarda ilk örneklerine rastlanan bulvar gazetelerinin payı bulunmaktadır. Gazete sahipleri, biriken sermayelerini ana gazeteleri dışında farklı gazetelerle değerlendirmek istemiştir. Bu eğilim, hafif/magazin içerikli gazetelerin çıkmasıyla sonuçlanmıştır.

Bu yeni görünüm ana hatlarıyla ele alınarak incelenirse, 80’lerden günümüze değin yapılan yasal kısıtlamalara dayanarak çok sayıda gazete, radyo ve televizyonun kapatıldığı, birçok gazetecinin adli soruşturmaya uğradığı görülecektir. Siyasal konjonktür meslek mensupları ve yöneticiler için kaçınılmaz oto sansür uygulamalarını beraberinde getirmiş, bu durum

içselleştirilmiş ve yayıncılık anlayışı adeta geri dönülemez bir biçimde ‘zararsız’ yani eğlendirici içeriğe doğru kaymıştır. Depolitizasyon sürecinin gösterdiği istikamette yayın yapabilmek ve içeriği cazip bir biçimde doldurmak çabası, basında magazinleşme dönemini başlatan ve geliştiren önemli bir faktör olmuştur (Karahan Uslu, 2001, s. 5).

Basınında magazinleşme, köşe yazısı içeriklerine sıçramıştır. Başlı başına magazin yazan köşe yazarlarının türemesinin yanı sıra, gündem-politika gibi ciddi konuları kaleme alan yazarlar da magazin içerikli yazılara yönelmiştir. Bu olgu, günümüzde neredeyse gelenek haline dönüşmek üzeredir. İncelemiş olduğumuz Özkök ve Hakan’ın yazılarında magazin içeriklerine rastlamak oldukça kolaydır. Karahan Uslu (2001, s. 8), çalışmasında magazin içeriklerinin, köşe yazılarına dahi sirayet ettiğini zaten belirtmektedir.

Konuya, 1990’lı yıllar özelinde göz atacak olursak, gazetelerin okur kitleye, Amerikan kültürü, daha genel ifadeyle Batı kültürü enjekte ettiği görülmektedir. Dağtaş ve Yıldızgörür (2008, s. 226), 1990’lı yıllarda neo-liberal politikalara paralel olarak, gazete içeriklerinin hızlı bir biçimde çeşitlendiğini dile getirmektedir. Okur kitlesini genişletmek adına medya holdingleri, ideolojileri birbirinden farklı kitlelere seslenebilecek ideolojik-tematik gazeteler çıkarmıştır.

Köşe yazarları, dönemin siyasi konjonktürüne, medyada holdingleşmenin getirmiş olduğu yeni düzleme ve dönemin baskıcı uygulamalarına uyum sağlamıştır. Toplumsal yaşamı şekillendiren aktif siyaset süreçlerinde köşe yazılarınca kaleme alınan yazılar, popüler kültürü ve dönemin yükselen değerlerini işler olmuştur. Yazarlar, siyasilerin ve holding sahiplerinin davetlerine teşrif etmiş ve bu davetleri köşelerinde anlatmıştır. Bourdieu’nün simgesel seçkin4 kavramsallaşatırmasına uyacak bir

4 Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler için bkz. Yüce, E. (2007). Simgesel Seçkinler ve Habitus: Hürriyet Gazetesinde Köşe Yazarlığı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Doktora Tezi

(7)

şekilde her bir köşe yazarı birer simgesel/sembolik seçkin konumuna yükselmiştir (Dağtaş ve Yıldızgörür, 2008: 214-222).

Bugün içerisinde bulunduğumuz sorunlu köşe yazarlığı alanının temelinde, genel olarak siyasi ve iktisadi bozulmaların yer aldığını söylemek yerinde olacaktır. Dağtaş ve Yıldızgörür’ün aşağıdaki değerlendirmeleri, günümüzdeki köşe yazarlığı pratiğini şekillendiren süreci genel hatlarıyla özetlemektedir:

Medyada meydana gelen bu yapısal değişimler, geleneksel gazeteci tipinde de bazı

değişikliklere neden olmuştur. (…) Holding medyalarında çalışan bu köşe yazarlarının yazıları genellikle, yeni sağ politikaların halk genelinde kabul görmesi ve bu dönemin belirleyici özelliği olan tüketim kültürünün kitlelerce benimsenmesi için yazılmış yazılardır. Bu dönemde eğlence yerlerinin tanıtıldığı, lüks tüketimin övülerek anlatıldığı, nelerin yenilmesi, nelerin giyilmesi, hangi müziklerin dinlenmesi gerektiği gibi konularda yazılmış yazılara rastlamak mümkündür.

(…) Kamunun sorunlarından giderek kopan bu yeni seçkinlerin, köşelerini genellikle seçkinliklerini vurgulayan yazılara ayırdıkları görülmektedir. Bir işadamının sınırlı sayıdaki davetlilerinden birisi olmak ya da çok özel bir geceye katıldıktan hemen sonra bunu en ince ayrıntılarına kadar halka duyurmak hep bu çabanın sonuçlarıdır. Bourdieu’nün tanımlamasıyla, kamuoyu nezdinde elde ettikleri saygınlık ölçüsünü giderek bir maddi değere dönüştürme çabasında olan bu yeni seçkinler, kendi değerleri ve belki de kapitalist sistem içinde varolan holdinglerin çıkarları doğrultusunda, okuyucularını da şekillendirmekten geri kalmamışlardır (Dağtaş ve Yıldızgörür, 2008, s. 261-262).

Söz konusu süreçler, günümüze, yapısal olarak bozulmuş bir köşe yazarlığı alanı bırakmıştır. Her geçen gün sayıları artan köşe yazarları, gündemle ilişkisiz konuları ele alır olmuştur. Köşe yazarı sayısının fazlalığı, yazarları başka alanlarda yazı kaleme almaya yöneltmiştir. Okuyucu sayısını arttırma çabası da devreye girince, köşe yazılarının içerikleri genişlemiştir. Böylece Türk basınında saygınlığı yüksek olan köşe yazarlığının bu özelliği kısmen zedelenmiş ve köşe yazarlarına olan güven -özellikle liberal gazeteler bağlamında- sarsılmıştır.

Uzmanlaşma Sorunu Mu? Popüler Olma Çabası Mı?

Köşe yazarlarından beklenen, kendi alanları doğrultusunda, gündemdeki konuları çeşitli boyutlarıyla tartışarak, okuyucuya farklı bakış açıları sunmalarıdır. Köşe yazarlığının tarihsel gelişimine

bakıldığında, bu özelliğini birçok dönemde koruduğu görülmektedir. Fakat her geçen yıl, medya sektöründe yaşanan siyasi-iktisadi temelli değişimler, köşe yazarlığı alanını olumsuz yönde etkilemiştir. Alan, yazarlarca iktisadi ve kültürel sermaye biriktirme ortamı olarak algılanmaya başlanmış ve çok yönlü kullanılır olmuştur. Bu sürecin, köşe yazarlarını kendi alanları dışında yazı kaleme almaya veya bir köşe yazısında birden fazla konuyu işlemeye yönelttiği düşünülmektedir.

Aziz Nesin, Türkiye’de köşe yazarlarının her konuya ilişkin bir görüşe sahip olmalarının doğru olmadığını ifade etmiştir. Bu durumun, sadece Türkiye’ye özgü olduğunu, başka hiçbir ülkede söz konusu olmadığını belirten Nesin, “Yabancı yazarlar, her gün hiç ara vermeden gazetede yazdıklarını [Türk köşe yazarlarının] duyunca çok şaşırmaktadırlar. Onlar için bu, yapılamayacak, kadar zor bir iştir” şeklinde düşüncelerini dile getirmiştir (Akt. Özdemir 1999, s. 126-127). Fehmi Koru, Aziz Nesin’in bu düşüncelerini doğrular gibidir: “Köşe yazarlığı yurtdışında çok önemli değilmiş gibi düşünülse de onbeş günde bir, haftada bir yazanlar artık her gün yazmaya başladılar. Dolayısıyla yurtdışındaki trend yavaş yavaş bizimkine benzemeye başladı.” (Koru, 07 Aralık 2013). Koru, köşe yazarlarının günlük olarak köşe yazmasının, Türkiye’ye özgü bir durum olduğunu belirtmekle birlikte,

(8)

diğer ülkelerin bu bağlamda Türkiye’yi örnek aldığını ifade etmektedir. Bu bağlamda bir eleştiri de Koloğlu’ndan gelmektedir. Sermaye gruplarının medyayı ele geçirmesiyle haber içerikleri değişime uğramıştır. Haber içeriklerine yorum katma, okuyucuyu yönlendirme çabalarını belirginleştirmiştir. Köşe yazarı sayısını hiç olmadığı kadar arttırdığını belirten Koloğlu (2006, s. 165), günümüzde bir büyük gazetede 30-40’a yakın köşe yazarının bulunduğunu, bu yazarların hiçbir ayrım yapmadan ekonomi, siyaset, spor ve sosyete ‘dedikoduları’ gibi birçok içeriği sayfalarına taşıdığını; bu sürecin, köşe yazarlarına olan güveni sarstığını dile getirmektedir.

Günlük köşe yazmak, köşe yazarlarının uzmanlık alanları dışına çıkarak yazı kaleme almalarının nedenlerinden birisi olarak yorumlanabilir. Birgün gazetesi yazarı Hakan Aksay, gazetelerdeki köşe yazılarının yerinin “Tanrı katı” gibi olduğunu ifade etmektedir. Bu köşeleri kapan yazarların, siyasetten spora, kültürden cinsel sorunlara kadar her alanda uzman kesildiklerini belirtmektedir. Aksay, Türkiye’deki köşe yazarlarının, diğer ülkelerdeki gibi mütevazı olmadığını, haftada bir yazmanın veya bir konuda uzmanlaşmanın köşe yazarlarını tatmin etmediğini dile getirmektedir (Aksay, 2010). Mehmet Barlas ise düşüncelerini şöyle ifade etmektedir (Barlas, Sabah, 31 Ekim 2011):

“Biz gazete köşe yazarları, patronlarımızın çıkarlarını ilgilendiren durumlar dışında her alanda söz sahibiyiz ve hemen her konuda uzmanızdır. Bu iş o noktaya dayandı ki, bazılarımız insan sperminden karakter tahlili yapmaya veya sosyo-politik sorunların izahını spermler üzerinden tahlil etmeye kadar dayadık uzmanlığımızı.” [Ertuğrul Özkök’e bir gönderme].

Türkiye’deki köşe yazarlığı alanındaki bozulmanın 12 Eylül ile başladığını ifade eden Bali, bu tarihten sonra köşe yazarlarının yeni aristokratlar olarak kendilerini lanse ettiklerini genel hatlarıyla dile getirmiştir. Bali, 1980 sonrasında ve özellikle 1990’lı yıllarda köşe yazarlığı alanında seçkinci bir tavrın yerleşmeye başladığını vurgulamıştır. Birikim Dergisi’ndeki (1999) Yeni Aristokratlar: Köşe Yazarları başlıklı makalesinde Bali, köşe yazarlarının sanat ve kültüre yönelik yazılar ürettiklerini, böylece kendilerine sanat ve kültür dünyasında yer edinmeye çalıştıklarını belirtmektedir. Köşe yazarlığı alanının, içinde bulunduğu durumu genel hatlarıyla değerlendiren Bali, çalışmamız açısından önem taşıyan birkaç cümleye yer vermektedir. Bali (1999), son on, on beş yılda köşe yazarlarının büyük bir çoğunluğunun, Ege Cansen’in tespitiyle iki illete kapıldıklarını ifade etmektedir. Bunlardan ilki “ülkeyi ve hatta dünyayı, köşesinden idare etme noktasına geldiğine inanmak”, diğeri de “konusu kendisi haline gelmek.” Türkiye’de köşe yazarlığına ne kadar önem atfedildiğini vurgulamak isteyen Bali, The New York Times’ın eski İstanbul muhabiri Stephen Kinzer’den şu ifadeleri alıntılamıştır:

“Muhabir olmanın bu ülkede hiçbir kıymeti yok! Bir köşe sahibi oluncaya kadar bir hiçsin sen! Siyasiler başka ülkelerdeki gibi beyanat vermiyor. Bir basın toplantısı yapıp,

kamuoyuna açıklamada bulunmuyor. Onun yerine sevdikleri bir veya iki köşe yazarını çağırıyor. Hatta ofislerine evlerine getirtiyor. Verecekleri mesajları onlara oracıkta veriyor. Okurlar da bu yönteme alışıyor. (…) Okurlar köşe yazarları ile birlikte gazete değiştiriyor. Bu tehlikeli bir durum. Çünkü o zaman haberi açıklandığı gibi değil köşe yazarının renkli gözlüklerin ardından alıyorsun. Ya da haberi alan, ama habere kendi damgasını da vuran biri aracılığıyla.”

Bali, aynı yazısında köşe yazarlarının, köşelerinde kendi dünyalarını ve kendi sorunlarını anlatmanın, Türkiye’nin ve dünyanın önemli gündem konularından daha önemli olduğu düşüncesini giderek

(9)

içselleştirdiğini ve böylece “konusu kendisi haline gelmek” durumunun ortaya çıktığını Ege

Cansen’den alıntılayarak, köşe yazarlığının içinde bulunduğu ciddi bir soruna değinmektedir. Bali’nin düşünceleri, bu çalışmanın ana sorunsallarından birisi olan, uzmanlaşma sorunsalıyla paralellik göstermektedir (Bali, 1999, s. 48-56).

Köşe yazarlarının birçoğu, popüler olmak için kendi uzmanlık konuları dışına çıkarak yazılar kaleme alabilmektedir. Hatta bazı gündem-politika yazarlarının cinsellik, popüler kültür vb. konularda yazılar kaleme aldığı bilinmektedir. Ertuğrul Özkök, Haber Türk gazetesine transfer olan Fehmi Koru’ya şu şekilde nasihatte bulunmaktadır:

“Önünde eski mahallesinden buraya taşınmış başarılı iki örnek var. Biri Ahmet Hakan, öteki Akif Beki… Eğer ben gibi biraz pop olmak ve daha yaygın bir kitleye seslenmek istiyorsa tabii ki modeli Ahmet Hakan olmalı. Eski Mahalleyle de arayı bozmadan, Fehmi Abi imajına uygun, daha ağırbaşlı, daha az pop bir tarzı benimsemek isterse rol modeli Akif Beki… (…) Burası çok keyifli, çok eğlenceli bir mahalledir. Hep diyorum: Bir gün herkes pop gazeteciliğin dayanılmaz hazzını tadacak… Mesleğin nirvanası orasıdır… Allah geride kalan arkadaşlarımızı da o sıkıntılı mahalleden bir an önce kurtarsın. Belki bu sayede yeni başbakanın uçağı da biraz renklenir, şenlenir…” (Özkök, Hürriyet, 08 Temmuz 2014).

Özkök’ün Koru’ya verdiği bu nasihat ve konuyla ilgili yazmış olduğu cümleler, köşe yazarlarının popüler olma gibi bir kaygı taşıdığını, popüler olmanın geniş bir okuyucu kitleye seslenmekle mümkün olacağını ve bunun için, birçok konuda köşe yazısı kaleme almak gerektiği düşüncesini doğrulamaktadır. Yazarlar, gazetelerde kendilerine verilen köşeleri, toplumun çıkarlarından ziyade kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Yöneticisiyle ve okuruyla ters düşmemek, okuyucu sayısını ve böylece de popülerliğini arttırmak amacıyla ciddi konulardan uzaklaşarak popüler kültür içeriklerine/konularına yönelebilmektedir. Ciddi konuların üzerine giderek siyasi ve iktisadi çevrelerle ters düşmeme stratejisi de yazarları hafif içerikli konulara yöneltebilmektedir.

Çalınmanın takip eden bölümlerinde, Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan yazıları üzerinde durum somutlaştırılmaya çalışılmıştır.

Amaç ve Yöntem Amaç

Toplumsal yapıda cereyan eden ve karmaşık nitelik taşıyan önemli güncel olayları çeşitli boyutlarıyla sorgulayarak açımlamayı, okura farklı bakış açıları kazandırmayı amaçlayan köşe yazıları, Türk basını açısından önemli bir pratiktir. Bu alanda, mesleki açıdan deneyimli insanların üretim gerçekleştirmesi, alanı saygın kılmaktadır. Fakat iktisadi ve siyasi toplumsal değişimlere paralel olarak meydana gelen medya yapılarındaki değişimler, basının alt alanlarında da kendisini hissettirmiştir. Günümüzde birçok medya pratiği yapısal değişikliğe uğramıştır. Bu pratiklerden birisi de köşe yazarlığıdır. Bazı köşe yazarları popüler olmak, özellikle sosyal medyanın gelişimiyle birlikte takipçi sayısını arttırmak –bu kısmen tiraj dayatmasıdır- amacıyla çeşitli yöntemler denemektedir. Bu yöntemler, köşe yazarı için olumlu sonuçlar verse de köşe yazarlığı alanının saygınlığını yitirmesine veya köşe yazarlarına olan güvenin sarsılmasına neden olabilmektedir. Köşe yazarlarından -en azından deneyimli köşe yazarlarından- beklenen, belirli uzmanlık alanlarında yazı kaleme almaları ve demokratik toplumlar için öneme sahip kitle iletişim araçlarında kendilerine ayrılan bölgeleri, toplumun lehine

(10)

takınmalarıdır. Bu çalışma, günümüz Türk basınında köşe yazarlığı alanında giderek artan, birbiriyle ilişkili iki temel soruna odaklanmıştır: Uzmanlık alanı dışında yazı kaleme alma ve bir köşe yazısında birbiriyle bağlantısız konuları işleme. Çalışmada bu iki durum sorunsal olarak algılanmış ve örnek olarak incelenen yazarların köşe yazıları üzerinden somutlaştırılmak istenmiştir.

Yöntem

Bu çalışmada Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan tarafından kaleme alınmış ve Hürriyet Sosyal’da (aynı zamanda Hürriyet gazetesinde) 01 Temmuz – 30 Eylül 2014 (3 ay) tarihleri arasını yayınlanmış tüm köşe yazıları (152 yazı) analiz edilmiştir. Çalışmada yargısal örneklem kullanılarak yazarlar tespit edilmiştir. Çalışmada söz konusu iki yazarın örneklem olarak seçilmesinde, bu iki yazarın geniş bir yelpazede yazı kaleme almaları, Türk basınında önemli kişiler olmaları ve en uzun ömürlü

liberal/tirajı yüksek gazete olan Hürriyet’te yazmaları etkili olmuştur.

Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Her bir köşe yazısı okundukça, kategoriler tespit edilmiş ve köşe yazılarında değinilen konular, oluşturulan bu kategoriler altına bir birim olarak kodlanmıştır. Diğer bir ifadeyle, bir köşe yazısında kaç farklı konunun ele alındığı ve aynı zamanda toplam köşe yazısı sayısı (her bir yazar için ayrı ayrı hesaplanmıştır) içinde kaç farklı konunun incelendiği nicel olarak saptanmıştır.

Örneklem zaman aralığında Ertuğrul Özkök’e ait 76 köşe yazısı tespit edilmiş ve incelenmiştir. 76 köşe yazısı okuması sonucunda 17 genel kategori oluşturulmuştur. Ayrıca köşe yazılarında değinilen konulardan bazıları bu kategoriler altına yerleştirilemediğinden ‘Diğer’ kategorisi oluşturulmuştur. Böylece Ertuğrul Özkök’ün 76 yazısı toplamda 18 kategori altında değerlendirilmiştir. Özkök’ün incelenen köşe yazılarının başlıkları ve tarihleri Tablo 1’de sunulmuştur.

genel kategori oluşturulmuştur. Bu kategorilere girmeyen konular ise ‘Diğer’ kategorisi Örneklem zaman aralığında Ahmet Hakan’a ait köşe yazısı sayısı da 76’dır. Bu 76 köşe yazısı okuması sonucu 12 altında değerlendirilmiştir. Böylece Ahmet Hakan’ın 76 köşe yazısı toplamda 13 kategori altında incelenmiştir. Ertuğrul Özkök’ün yazılarında yer alan konu başlıklarından bazılarına Ahmet Hakan’ın yazılarında rastlanmadığı için kategori sayısı Ahmet Hakan’da 13’e indirilmiştir. Hakan’ın incelenen köşe yazılarının başlıkları ve tarihleri Tablo 1’de sunulmuştur.

(11)

ERTUĞRUL ÖZKÖK AHMET HAKAN

Tarih Yazı Başlığı Tarih Yazı Başlığı

1.Tem.14 Sünni ‘megalo idea’sının sonu 3.Tem.14 Bir Norveçli kadar mesafeliyim olaya 2.Tem.14 O 339 el neye kalkmıştı 4.Tem.14 Mukayeseli adcaylar geçidi

3.Tem.14 'Yola çıkan adam'ın portresi 5.Tem.14 Bütün dindarları aynı gören tatavacı zihniyet 3.Tem.14 Sarkozy'nin başı nasıl bir dertte 6.Tem.14 Dövmede her an bir patlama olabilir 4.Tem.14 Evet muhtar bile seçilemez 7.Tem.14 Bir daha gel Samsun'dan

5.Tem.14 Ankara'da 4, Kahire'de 5 parmak 8.Tem.14 İhsanoğlu kimin bekçisi olacak? 6.Tem.14 Uçaktaki kemikler kime aitti 10.Tem.14 Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’a sorular 8.Tem.14 AKP içinden ilk ciddi uyarı atışı 11.Tem.14 Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’a sorular 9.Tem.14 Mağrur ve mağdur

12.Tem.14

Bu şartlara uyacaksan sandığa gitmeyebilirsin

10.Tem.14 Allah'ım bize ölümlü olduğumuzu hatırlat

13.Tem.14 E hani sorular

15.Tem.14 Beyler iftar salı toplantısı olamaz 14.Tem.14 İsrail’i korkudan ne titrettin be usta 16.Tem.14 Allah'ım şu halimize bak 15.Tem.14 Demokrasi için pamuk eller cebe 17.Tem.14 Arkadaş burası benim de ülkem 17.Tem.14 Senin yakaladığın yalanı sevsinler 18.Tem.14 Adresine ulaşamayan mektuplar 18.Tem.14 Misafirini dilenci yapan ev sahibi 20.Tem.14 Ben çok safmışım, onlarsa çok gerçekçi 19.Tem.14 Nutuk atma bir şey yap

22.Tem.14 Bir hayalet gemi hikâyesi 20.Tem.14 Başbakan Erdoğan’a 7 adet İsrail sorusu 23.Tem.14 Biz bataklığa bataklık diyeceğiz 21.Tem.14 Hitler'i mi özledin mübarek

24.Tem.14 Bizi o beyaz bluzlu kadın kurtaracak 22.Tem.14 Niye iade edecekmiş o Yahudi madalyasını? 25.Tem.14 Kelepçe takma sırası 24.Tem.14 Bir tek ‘sehven’ eksik

26.Tem.14 Denizden gelen o ses 25.Tem.14 Bakalım şunlar olacak mı?

27.Tem.14 Ve Allah Gülümser’i yarattı 26.Tem.14 Şahsıma yönelik 3 sataşma, 3 cevap 28.Tem.14 O ağacın altı 27.Tem.14 Şahsıma yönelik 3 sataşma, 3 cevap 29.Tem.14 Kozmik işaret 28.Tem.14 İki fotoğraf arasında hiçbir fark yok 30.Tem.14 İnancın kara deliği

29.Tem.14

Muhafazakâr kesimde Erdoğan’a rakip çıkmaz

31.Tem.14 Arkadaş aklını başına al 31.Tem.14 Bodrum cehenneminden kaçış

1.Ağu.14 Yetti artık, yeter artık 3.Ağu.14 Siz niye bir türlü yatışamıyorsunuz ki? 3.Ağu.14 Derin Hürriyet’in paralel kumpası 4.Ağu.14 Bir Alevi, bir Sünni, bir de Zaza 5.Ağu.14 Kapağa bakınca 5.Ağu.14 Seviye neden düştü

6.Ağu.14 Milletin adamı 7.Ağu.14 Neden gazetecinin değil de taklacının karşısına çıkıyor 7.Ağu.14 Aile fotoğrafına kim görecek 8.Ağu.14 Dalkavuk kullanmanın zararlı tarafları 8.Ağu.14 Bir hayalet gemi kalkar bu limandan 9.Ağu.14 İmanın şartını 7’ye çıkaran ‘Fesli Kadir’ 9.Ağu.14 Kum torbasıyım... Vurun vurabildiğinizce 10.Ağu.14 Adana dendiğinde akla gelen 12 şey 10.Ağu.14 Beni yargılamayın, hep onurlu olamam 12.Ağu.14 Sandığa kimler gitmedi

12.Ağu.14 Birbirimizi denize dökemeyeceksek 16.Ağu.14 Abdullah Gül eğer lider olmak istiyorsa 13.Ağu.14 Benden tavsiye, kaçın kurtulun 17.Ağu.14 Avantajları ve dezavantajlarıyla Ahmet Davutoğlu 14.Ağu.14 Türkiye'nin Öteki Yarısı 18.Ağu.14 ‘Lider öldü’ desinler mi?

15.Ağu.14 Mourinho'nun kol saati 19.Ağu.14 Muharrem İnce bana birini hatırlattı 16.Ağu.14 Tek adam nasıl seçilmeli 21.Ağu.14 Abdullah Gül’ün laf çaktığı iki tip 17.Ağu.14 Uzaylı salyangozların istilası 22.Ağu.14 Hayrünnisa Gül fırtınası

19.Ağu.14 Peki senin kafan niye bozuk 23.Ağu.14 Benim gözümde Ahmet Davutoğlu 20.Ağu.14 'Reis'likten 'Beyefendi'liğe mi geçiyor 24.Ağu.14 Ne söylediğinde ne kastediliyor?

21.Ağu.14 Milletin adamı, milletin parası 25.Ağu.14 Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki yedi fark 22.Ağu.14 Gördün mü şimdi hakikati 26.Ağu.14 Vurun Hayrünnisa Hanım’a

23.Ağu.14 Başörtülü ikizlerin kura çekimi 28.Ağu.14 Gitti gardıropçular geldi portreciler 24.Ağu.14 Onlar paralelciydi siz necisiniz 29.Ağu.14 CHP: Yine savruk, yine plansız, yine hesapsız 25.Ağu.14 Hayrünnisa Hanım'ın sırları 30.Ağu.14 Yedi hükümle yeni kabile

26.Ağu.14 Aramıza bir düşman sızdı 31.Ağu.14 ‘Yeni Türkiye’nin ilke ve inkılapları 27.Ağu.14 Teşekkürler Aydın Bey 1.Eyl.14 Afyon patlamasını ne çabuk unuttuk 28.Ağu.14 Hürriyet'in ilk başörtülü yazarı 2.Eyl.14 Fatih Akın’ın Ermeni filmini izledim 29.Ağu.14 İşte böyle harbi konuşalım

3.Eyl.14

Demirel 70 yaşında olsaydı Tayyip Erdoğan’ı sallardı

30.Ağu.14 Bir ‘kaybedenin’ hükümet raporu 4.Eyl.14 Bedava 31.Ağu.14 ‘Kilo’, kilo kaybediyor 5.Eyl.14 Hadi Seda

2.Eyl.14 Ürkütücü uğursuz bir senaryo 6.Eyl.14 740’a 415 ne demektir

3.Eyl.14 Yani bu muydu o şerefli yalnızlık 7.Eyl.14 Soru ve cevaplarla kurultay ve cuma 4.Eyl.14 Ben aşağıda imzası olan vatandaş 8.Eyl.14 Öyle demeyelim böyle diyelim 5.Eyl.14 Yaşasın yine iktidar masasındayım 9.Eyl.14 Senin ‘Paralel’den ne farkın var ki?

(12)

Bulgular

Özkök’ün, örneklem tarih aralığında kaleme aldığı 76 köşe yazısında 170 farklı konuya değindiği tespit edilmiştir.5 170 konunun 18 kategoriye göre dağılımı Tablo 2’de görülmektedir. Hakan’ın, örneklem tarih aralığında kaleme aldığı 76 köşe yazısında 309 farklı konuya değindiği tespit edilmiştir. 309 konunun 13 kategoriye göre dağılımı Tablo 2’de sunulmuştur.

Tablo 2: Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan yazılarının içeriklerinin kategorilere göre dağılımı.

Ertuğrul Özkök Ahmet Hakan

Gündem-Siyaset 77 Gündem-Siyaset 239

Medya 12 Medya 15

Müzik 11 Öneriler 15

Sinema-Dizi-Televizyon 9 Sinema-Dizi-Televizyon 8

Seyahat 8 Seyahat 5

Cinsel Konular 7 Yekem 4

Spor 7 Kitap 3

Doğa-Hayvan 4 Spor 1

Tarih 3 Din 1

Din 2 Biyografi 1

Biyografi 2 Cinsiyet Ayrımı 1

Kültür-Sanat 2 Eğlence Hayatı 1

Cinsiyet Ayrımı 1 Diğer 15

Eğlence Hayatı 1 TOPLAM 309

Kitap 1

Teknoloji 1

Moda 1

Diğer 12

576 köşe yazısında ele alınan konuların farklı günlerde aynı konuya odaklandığına rastlanmıştır. Fakat burada her bir

yazının kendi içerisindeki konu sayısına dikkat edilmiştir. Yani farklı günlere ait olan iki farklı köşe yazısının benzeri konuya odaklanıp-odaklanmamasına dikkat edilmemiştir. Diğer bir deyişle, her bir köşe yazısı bir birim olarak göz önünde tutulmuş, her bir köşe yazısı için, söz konusu kategorilerde kodlamalar yapılmış, farklı günlerdeki yazılar arasındaki ilişkiler, benzerlikler ve ayrımlar dikkate alınmamıştır. Aynı durum Ahmet Hakan yazıları için de geçerlidir.

6.Eyl.14 Türkiye vadisinde Amerikalı bir kurt 10.Eyl.14 Rövanş alma dönemi bitsin diye CHP'deyim 7.Eyl.14 Polat’ın niye cep mendili yok 11.Eyl.14 İşçi ölüleri üzerinden siyaset yapma çağrısı 9.Eyl.14 Bir tek vatandaşın kanına değer mi 13.Eyl.14 Rehineyiz rehine

10.Eyl.14 Ekmek kızartma makinesinden 105 yıl

sonra 14.Eyl.14

‘IŞİD’in arkasında ABD var’ balonunu patlatalım

11.Eyl.14 20 gün saklanan haber 15.Eyl.14 Bir Faruk Çelik kıssası 13.Eyl.14 'O ses Türkiye' sakinleşince 16.Eyl.14 Davutoğlu nasıl muhatap olur? 14.Eyl.14 Bu fotoğrafta kaç kişi var 17.Eyl.14 Orayı boşaltmayan Başkonsolos 16.Eyl.14 Biz ‘yenilmişliği’ atarız da, onlar...

18.Eyl.14

İhvan’ı satan Katar’a niye ‘Ey Katar’ denemedi ki?

17.Eyl.14 Şehvetli bir on yılın sonu 19.Eyl.14 Ahmet Davutoğlu'na tane tane anlatıyorum 17.Eyl.14 Bu ülkede “vatan sana minnettardır”

lafının bir manası varsa 20.Eyl.14 Gezi ve 17 Aralık darbe girişimi miydi? 18.Eyl.14 Aydın Bey’in de imza atacağına

eminim 21.Eyl.14 Tarif edilmez bir mutluluk

19.Eyl.14 Duydunuz mu kutuplaşma falan yokmuş

22.Eyl.14 Şimdi IŞİD hakkında konuşma zamanı 20.Eyl.14 Bir fotoğrafın görünmeyen balonları 23.Eyl.14 Kobani’ye gitmek bir akraba müdafaasıdır 23.Eyl.14 Paralel olayına nasıl bakıyorum 24.Eyl.14 Ama Aylin de bana 'Ankara ergeni' dedi 24.Eyl.14 Sayın Başkonsolos bunu da açıklayın

25.Eyl.14

Özgürlük olsun diye mi başörtüsü serbest oldu?

25.Eyl.14 Soracağım, anında trol gerillası

basacak 26.Eyl.14 Hep kendine özgür hep kendine Müslüman

26.Eyl.14 Bugün 'RTE'yi öveceğim 27.Eyl.14 IŞİD konusunda halkımız ne diyor 27.Eyl.14 Yeni Türkiye’nin yeni adabımuaşereti 28.Eyl.14 Bir hayal kırıklığı: Hüseyin Aygün 28.Eyl.14 Erkekliğimi ilk kaybettiğim gün

29.Eyl.14

Kâbe 2035’in fotoğrafına bakarken ettiğim 6 beddua

(13)

TOPLAM 170

Ertuğrul Özkök Yazıları Analizi

Nicel verileri değerlendirmeden önce genel hatlarıyla Özkök’ün yazılarında çıkan bazı notları, yazarın ilgi alanlarının daha rahat anlaşılması için aktarmakta fayda vardır. Özkök’ün yazılarının temelini, gündem-siyaset konuları oluşturuyor. Özkök, köşe yazılarında zaman zaman kendisini savunmakta ve birilerine (özellikle köşe yazarlarına) cevaplar vermektedir. İlginç konuları köşesine taşımaktadır. Seyahatlerini, (nereye, kiminle gittiğini, kimi ziyaret ettiğini, nereleri gezdiğini vb.) ayrıntılı bir şekilde anlatmakta ve kendisine bir seçkinlik atfetmektedir. Yazılarında birden fazla dil bildiğini her defasında vurgulamaktadır. Bazı köşe yazılarını Fransız dergilerinden, bazı yazılarını ise okuduğu İngilizce kitaplardan derlediği bilgisini vermektedir. Ve yayıncılara, basım için kitap önerilerinde bulunabilmektedir. Yurtdışında doktora yaptığını, eğitim hayatının sağlam olduğunu ima etmeyi ihmal etmemektedir. Sanatçı, film, müzik vb. konuları köşesine taşımakta ve okuyucuya film ve müzik önerilerinde bulunmaktadır. Cinsel konulara ilişkin fikirler ileri sürmekte, aktörlerin fiziksel ve ruhsal özelliklerini psikolojik açıdan analiz etmektedir. Mekân tanıtımlarında bulunmakta ve okuyucuya öneriler sunabilmektedir. Business Class’la uçtuğunu ve hatta bu alanda bir uzman olduğunu dahi söyleyebilmektedir. Tarihi konular hakkında yazı dizisi hazırlamakta ve özel yaşamını zaman zaman okuyucuyla paylaşmaktadır.

Ertuğrul Özkök’ün köşe yazılarının konu bağlamında kategorilere göre yüzde dağılımı, Grafik 1’de görüldüğü gibidir.

Grafik 1: Ertuğrul Özkök’ün 76 köşe yazısının 170 farklı konuya göre dağılımı.

Ertuğrul Özkök’ün kaleme almış olduğu köşe yazılarında birçok konu üzerinde durduğu dikkat çekmektedir. Grafik 1 incelendiğinde Özkök’ün köşe yazılarının merkezini gündem-siyaset (% 45,88’lik oranla ilk sırada yer alıyor) içerikli konuların oluşturduğu görülmektedir. Özkök’ün medya ve müzik ile ilgili konulara ilgi gösterdiği de anlaşılmaktadır. İncelenen köşe yazılarında medya % 7,06’lık bir oranla; müzik de aynı şekilde % 7,06’lık bir oranla ikinci sırada yer almaktadır. Sinema-dizi-televizyon konu içeriğine sahip yazıların oranı da dikkat çekmektedir. Bu kategori, toplam köşe yazıları içerisinde % 5,88’lik bir oranla üçüncü sırada temsil edilmektedir. Dördüncü sırada ise seyahat içerikli (% 5,29) konular yer almaktadır. Beşinci sırada sporu (% 4,12) ve cinsel konuları (% 4,12) ele aldığı yazıları bulunmaktadır. Doğa-hayvan, tarih, din, biyografi, kültür-sanat, cinsiyet ayrımı, eğlence hayatı, kitap, teknoloji, moda ve diğer kategorilerine ilişkin bilgiler Grafik 1’de görüldüğü gibidir. Bu kategorilerin oranı % 3 - 0,56 aralığında değişmektedir. Söz konusu kategorilere girmeyen konuların yerleştirildiği ‘Diğer’ kategorisi de % 8,24 gibi yüksek bir orana sahiptir.

(14)

Özkök, köşe yazılarında gündelik yaşamın birçok alanına ilişkin görüş bildirmiştir. Ertuğrul Özkök, gündem-siyaset yazarı olarak bilinmektedir. Fakat Özkök’ün yazıları incelendiğinde gündem-siyasete ilişkin ele aldığı konuların, toplam konu içerisinde % 45,88’lik bir orana sahip olduğu, konuların diğer yarısının ise gündelik yaşamın çeşitli alanlarına ilişkin, özellikle popüler kültür dünyasına ait olduğu gözlemlenmiştir. Böylece Özkök’ün kendi uzmanlık alanı dışında köşe yazıları kaleme aldığı açığa çıkmıştır. Özkök’e ilişkin toplumsal algı ile Özkök’ün köşe yazılarında işlediği konular arasındaki mantıksal bağlantı kısmen kopmaktadır. Özkök’ün diğer alanlarda yazı kaleme alması, bu alanlarda uzman olmadığı anlamına gelmemektedir. Burada eleştiri, yazarın birden fazla alanda yazı kaleme alarak, köşe yazarlığı için önemli olan ‘uzmanlık alanı’ kavramını sorunsallaştırmasına

yöneltilmektedir.

Ahmet Hakan Yazıları Analizi

Ahmet Hakan’ın yazılarını değerlendirmeden önce birkaç cümleyle yazarın ilgi alanlarına değinmek gerekmektedir. Ahmet Hakan’ın yazılarında genel olarak gündem-siyaset içerikleri yer almaktadır. Hakan, bazı yazılarında okuyuculara gündelik yaşamla ilgili önerilerde bulunmaktadır. Gündem tartışmaları arasında yer alan, din, ırk, mezhep ayrımlarını ve çatışmalarını köşesine taşımayı ihmal etmemektedir ve özellikle gündemdeki siyaset-din temelli tartışmaları kaleme almaktadır. Gezdiği yerlere ilişkin bilgiler aktarmakta, başka bir anlatımla seyahat ettiği bölgelerin önemli özelliklerini sıralamaktadır. İzlediği sinema filmlerinden söz etmekte ve film analizleri yapmaktadır. Siyasi açıdan önem taşıyan aktörlerle söyleşi yapan Hakan, bazı yazılarını bu söyleşilere ayırmaktadır. Köşe yazılarında zaman zaman görsel malzeme kullanmaktadır.

Hakan’ın köşe yazılarının konular bağlamında kategorilere göre yüzde dağılımı Grafik 2’de verilmiştir.

Grafik 2: Ahmet Hakan’ın 76 köşe yazısının 309 farklı konuya göre yüzde dağılımı.

Ahmet Hakan’ın kaleme almış olduğu köşe yazılarında birden fazla alan üzerinde durduğu gözlemlenmektedir. Grafik 2 incelendiğinde Hakan’ın köşe yazılarının merkezini büyük oranda gündem-siyaset (% 77,33) içerikli konuların oluşturduğu anlaşılmaktadır. Hakan’ın, medyayı

değerlendirdiği köşe yazılarının oranı ise % 4,85’tir. Aynı şekilde Ahmet Hakan yazılarında karşımıza çıkan ‘öneri’ içerikli yazıların oranı da % 4,85’tir. Hakan, köşe yazılarında gündelik yaşamın çeşitli alanlarına ilişkin önerilerde bulunmaktadır. Aslında birçok yazar, zaman zaman okuyucuya işlevsel öneriler sunmaktadır. Fakat bu oran, Ahmet Hakan’ın yazılarında daha fazla yer almaktadır. Hakan’ın yazılarının % 2,59’luk bir oranı, sinema-dizi-televizyon konuları üzerinedir. Bu bağlamda Özkök kadar olmasa da Ahmet Hakan da sinema-dizi değerlendirmelerinde bulunmakta veya izlediği filmler hakkında okuyucularına bilgi vermektedir. Ahmet Hakan yazılarında karşımıza çıkan diğer konu başlıkları, seyahat, yekem, kitap, spor, din, biyografi, cinsiyet ayrımı ve eğlence hayatıdır. Sıralanan

(15)

bu kategorilerin oranı Grafik 2’de görüldüğü gibi % 1,62 ile 0,32 aralığında değişmektedir. Bu kategorilere girmeyen yazıların değerlendirildiği ‘Diğer’ kategorisinin yüze oranı ise 4,85’tir. Ahmet Hakan, Özkök kadar olmasa da genel alanı olarak bilinen gündem-siyaset konuları dışına çıkarak yazılar üretmektedir. Hakan, günümüzün popüler köşe yazarları arasında bulunmaktadır. Fakat Ahmet Hakan’dan beklenen ve Hakan tarafından kaleme alınan yazılar arasında bağlantı bazen kopabilmektedir. Ahmet Hakan, genel alanı olan gündem-siyaset dışında yazılar kaleme alarak, köşe yazarlarının her alanda görüş bildirmesi sorununu görece desteklemektedir. Yazarın gündelik yaşamın çeşitli alanlarında yazı kaleme alması, köşe yazarlarının belirli bir alana bağlı kalarak köşe yazması gerektiği bilgisiyle çelişmektedir. Çalışmanın kuramsal kısmında aktarıldığı gibi, köşe yazıları, alanında uzmanlarca yazılan olay-durum değerlendirmesidir. Ahmet Hakan’ın, bu kuramsal bilgi dışında tavır sergilediği yorumu yapılabilir.

Bir Köşe Yazısında Birden Fazla Konunun İşlenmesi

Bu başlık altında Ertuğrul Özkök’ün ve Ahmet Hakan’ın yazılarındaki konu çeşitliliği farklı bir açıdan analiz edilmiştir. Ertuğrul Özkök’ün 76 köşe yazısında 170 konuya değinmesi, Ahmet Hakan’ın 76 köşe yazısında 309 konuya değinmesi sorunsal olarak algılanmıştır. Bir hesaplama yapmak gerekirse, Özkök’te köşe yazısı başına 2,23 konu düşerken, Hakan’da köşe yazısı başına 4 konu düşmektedir. Söz konusu yazarlar bir konu etrafında köşe yazısı kaleme almaktansa birden çok konuya bir köşe yazısı içerisinde işlemektedir.

Burada köşe yazılarının hangi bağlamda ele alındığının daha anlaşılır olması için aşağıda Ertuğrul Özkök’e ait bir “Örnek Köşe Yazısı” sunulmuştur. Bu köşe yazısı, “Beyler iftar Salı toplantısı olmaz” (Hürriyet, 15 Temmuz 2014) ana başlığını taşımaktadır. Özkök, yazısında ilk olarak

Ramazan’la ilgili dini bir konuyu ele almaktadır. Yazı, “Samimi bir soru: Erdoğan’a haksızlık ediyor olabilir miyiz” başlığıyla devam etmektedir. Bu başlık altında siyasi bir konu değerlendirilmektedir. “Beş danayla dört gün aynı teknede yaşamak nasıl bir şey” başlığıyla Özkök, tekrardan yazısının yörüngesini değiştirmekte ve bir gezisini anlatmaya başlamaktadır. Geziyle ilgili bilgi aktaran Özkök, ardından bu konu bağlamında “Dana adaylarına altın öğütler” başlığı altında okurlarına önerilerde bulunmaktadır. Yazı, modaya değinen bir konuyla son bulmaktadır. Bu bölümde ise Özkök, “Pantolonun altına sandalet giyilmez mi” başlığı altında kendi giysisiyle ilgili bir değerlendirmede bulunmaktadır. Özkök’ün bu yazısı 4 farklı konu çerçevesinde kurgulanmıştır. Fakat bu konuların her birisi birbirinden bağımsız bir niteliğe sahiptir. Aynı durum Özkök’ün birçok yazısı için geçerlidir. Ertuğrul Özkök’ün yazıları konu sayısı bağlamında (her bir yazı için) 1-5 arasında değişmektedir. Bu rakam Ahmet Hakan’da 7’ye kadar çıkmaktadır. Yani Hakan’ın bir yazısı, 7 farklı konuyu kısa kısa ele alabilmektedir.

Örnek Köşe Yazısı (Hürriyet Sosyal, 15 Temmuz 2014)

(1) Beyler iftar salı toplantısı olamaz

KİMSE kusura bakmasın...

Oruç tutmuyorum diye, ramazanla ilgili şu duygumu yazmaktan geri duramayacağım. Ne deniyordu bize küçüklüğümüzden beri...

“Ramazan sevgi aydır...”

Özeli, resmisi bütün televizyonların bonkörce yayınladığı şu Erdoğan’lı iftar sofralarına, davetlerine bir bakın... Hani nerede o sevgi...

Güya arkadaşlarını uyarmışlardı, söz vermişlerdi, iftar yemekleri artık şaşaalı olmayacaktı...

Ne olmayacak, tam aksine giderek 1930’larda Avrupa’da gördüğümüz o kitlesel siyasi gösterilere dönüştü. * * *

Antalya’daki iftarın kuşbakışı videolarını seyrettim.

Vallahi Çırağan’daki en zengin düğünler bile yanında mütevazı bir kına gecesi gibi kalır. Bir de o iftar konuşmaları...

Salı konuşmalarından bitap düşmüştük, o nefret dolu belagat şimdi iftar sofralarında yakaladı bizi... İyi bir Müslümansanız...

İnançlı bir insansanız...

Ramazan ayının insanları kardeşlikle birbirine yaklaştıran bir ay olduğuna inanıyorsanız, lütfen o gecelerin videolarını kendiniz de seyredin ve bir düşünün...

Ramazan ayı bu kadar düşmanlığı, kutuplaştırmayı, belagat şiddetini ve şehvetini kaldırır mı... * * *

Çocukluğumda yıllarca babamın iftar sofrasına oturdum... Cuma ve bayram namazlarına gittim...

(16)

Bu, benim bildiğim, tanıdığım ve sevdiğim bir ramazan görüntüsü değil... Kimse kusura bakmasın.

(2) Samimi bir soru: Erdoğan’a haksızlık ediyor olabilir miyiz?

2007 yılına kadar Başbakan Erdoğan’ın yaptıklarını takdirle izledim.

Siyasetteki açıksözlülüğünü, cesaretini, ekonomi konularında popülizme taviz vermeyen duruşunu, demokratikleşme konusundaki sözlerini sevdim.

Sonra bir şeyler oldu... Bazen kendime soruyorum. Acaba o mu değişti, yoksa ben mi... * * *

Dört gündür denizlerdeydim... Adriyatik’i geçtim, açık denizler yaptım. Türkiye’den haberleri izlemedim...

Sakinleştim.

Sakinleşince de ihmal ettiğim, ertelediğim bazı soruları kendi kendime sordum. Acaba Başbakan Erdoğan’ı anlamak için yeterince gayret sarf etmiyor muyum?

Çalıştığım kuruma, gazetecilere yapılan haksızlıklar bende bazı önyargıların oluşmasına mı yol açtı... Bu önyargılar kemikleşerek, artık geri dönülmez bir düşmanlığa mı dönüştü...

* * *

Allah’ın bana verdiği en güzel duygunun, kin tutmamak, düşmanlık beslememek olduğuna inanıyorum.

O yüzden kin tutan, nefret sürdüren, içindeki intikam ateşini hiç söndürmeyen insanları anlamıyorum ve onlardan korkuyorum.

Cumhurbaşkanlığı seçimini bekliyorum...

Kendi kendime karar verdim. Onu anlamaya çalışacağım...

İçimdeki duyguların sübjektif bir kızgınlık mı, yoksa gerçekten doğru tepkiler mi olduğunu öğrenmeye çalışacağım.

Umarım bir gün Erdoğan da düşman gibi gördüğü ve her gün denize dökmeye çalıştığı insanlar hakkında benim gibi bir değerlendirme yapar.

Hepimizin buna ihtiyacı var...

(3) Beş danayla dört gün aynı teknede yaşamak nasıl bir şey

YELKENLİ bir teknede 5 erkektik.

En gencimiz 55, en yaşlımız 70 yaşındaydık. Hepimiz de alanlarında başarılı sayılan insanlardık. Hepimizin de bir gustosu, zevki, modernitesi vardı.

30 saatten fazla deniz yaptık. Bazen fırtınanın eşiğindeki denizlerde, bazen sakin sularda seyrettik. Güzel yemekler yedik, sohbetler ettik.

Bol bol güldük, mavra yaptık. Olabilecek en büyük keyifti yani... Ama yine de söyleyeyim...

Dört erkekle dört gün aynı tekne... Beşinci gün çıkar mıydı bilmiyorum...

Diyeceğim, gemide kadın yoksa, en büyük arkadaşlıklar bile, arada bir ayağını karaya basmalı... Neyse ki ona da vaktimiz vardı...

Yıllar önce Fellini’nin erkek arkadaş grubunu anlatan filmini seyretmiştim.

Türkçeye “Aylaklar” diye çevrilmişti. Bense “Danalar” kelimesini tercih ediyordum. Öyle bir dana seyahatiydi ve acayip keyif aldım...

Dana adaylarına altın öğütler

EY dana adayı, erkek arkadaş grubuyla aynı teknede dört gün gezeceksen... - Asla siyaset konuşma, mutlaka kavga çıkar.

- Kadın meselesini konuşmak kaçınılmazdır ama bil ki, açık saçık fıkra anlatmanın modası geçti.

- Yaşın 50’yi geçmişse, denizden çıkar çıkmaz üstüne bir şey giy. Yoksa vücut defoları anında ortaya çıkar. - Akşamüzerinden önce kötü ışıkta asla üstün çıplak görünme, flaşla fotoğraf çektirme. Mümkünü yok iyi görünmezsin.

- Böyle gezilerin en iyi tarafı şudur: Öyle olmasa bile arkadaşlarından daha iyi durumda olduğun veya onların da en az senin kadar kötü durumda olduğu duygusuna kapılırsın, moralin düzelir.

- Kilo almak kaçınılmazdır. Kendini rahat bırak, dönüşte disipline girersin.

- Sakın sandalet giyme. Öteki dört kişi pusudadır ve anında dalga geçmeye başlarlar. - Teknede kadın yoksa, giderken valizini doldurma. Çünkü aynı tişörtü iki gün giyebilirsin

- Teknenin rotası, denize çıkıp çıkmama gibi konulardaki tartışmalara asla katılma. Yoksa ertesi gün yaşanacak deniz yorgunluğu ve stresinin bütün yükü üzerine kalır.

- Geceleri kamarada uyuyamazsan hemen güverteye çık. Mutlaka senin gibi uyuyamayan en az bir arkadaşın daha vardır.

- Denizden sonra yaş ayaklarla teknenin salonuna girme. Ev sahibini hem kızdırır hem üzersin.

- Karaya çıktığınızda, hemen gruptan kop, beş danalık sürü halinde dolaşma. Danalık anında mandalığa dönüşür. - Güzelim teknenin mutfağında dana kavurma yapmaya kalkma. Yapılmışsa bile ona zarif bir isim bul. Mesela, “Anadolu usulü Kalabriya sote” falan de.

(4) Pantolonun altına sandalet giyilmez mi

DÜN Instagram’a Taormina’da çektirdiğim bir fotoğrafı koydum. Renkli bir dükkânın önünde oturmuşum.

Altımda blucin var ve ayaklarıma sandalet giymişim. Koymaz olaydım. Yemediğim fırça kalmadı.

1970’li yıllarda kucağımda Gülümsün’le çektirdiğim bir fotoğraf var. Yine blucin ve sandaletle. O yıllardan beri çok hoşuma gidiyor. Bana sanki modernite ve özgürlüğün sembolü gibi görünüyor.

(17)

Bu arada bazı takipçilerim ise şortla olabileceğini ama blucinle olmadığını yazdılar. Ben ısrarlıyım.

Blucin ve beyaz pantolonla da sandalet çok güzel gidiyor... Ne dersiniz?

Arıza bende mi...

Özkök’ün ve Hakan’ın yazıları birim başına konu çeşitliliği bağlamında analiz edildiğinde aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Özkök, 76 köşe yazısının;

 7’sinde 5 değişik konuya (% 9,21),

 7’sinde 4 değişik konuya (% 9,21),

 9’unda 3 değişik konuya (% 11,84),

23’ünde 2 değişik konuya (% 30,26),

 30’unda 1 konuya (% 39,47) yoğunlaşmıştır.

Bu rakamlar Hakan’ın 76 köşe yazısında şöyle dağılmaktadır: Ahmet Hakan;

 8 yazısında 7 değişik konuya (% 10,52),

15 yazısında 6 değişik konuya (% 19,73),

 10 yazısında 5 değişik konuya (% 13,15),

 18 yazısında 4 değişik konuya (% 23,68),

 4 yazısında 3 değişik konuya (% 5,26),

 8 yazısında 2 değişik konuya (% 10,52),

 13 yazısında 1 konuya (% 17,10) yoğunlaşmıştır.

Köşe yazarlarının kendi uzmanlık alanları dışında yazı kaleme almaları, günümüz basınında alışılmış bir durumdur. Birçok köşe yazarı, bu tarz köşe yazımının doğru olmadığını köşe yazılarında zaman zaman dile getirmektedir. Fakat çalışmanın bu bölümünde yazarların uzmanlık alanı dışında yazı kaleme almalarından ziyade bir yazı içerisinde birden fazla konuya değinmelerine odaklanılmıştır. Veriler ışığında düşünüldüğünde, Özkök ve Hakan’ın birden çok konuyu bir köşe yazısı içerisinde işlediği anlaşılmaktadır. İki yazarın incelenen 76’şar köşe yazısı, yazarların bir köşe yazısında birden fazla konuyu işlediğini ortaya koymaktadır. Çünkü incelenen 152 (her iki yazarın yazı sayısının toplamı) köşe yazısında 152’den fazla konunun işlendiği anlaşılmaktadır.

Tartışma ve Sonuç

Bu çalışmada köşe yazarlığı alanında uzmanlaşma sorunu üzerinde durulmuştur. Türk basınında birçok köşe yazarı günlük olarak yazmaktadır. Hatta incelenen köşe yazarlarında Ahmet Hakan’ın 15 gün boyunca hiç ara vermeksizin yazı kaleme aldığına rastlanmıştır. Köşe yazmak hem zor hem de uzmanlık gerektiren bir iştir. Gazetecilik mesleğinde son noktaya ulaşmış kişilerin, her alanda ve her gün köşe yazısı üretmesi, alanla ile ilgili soru işaretleri oluşturmaktadır. Böylesi yönelime neden olan etmenler, çalışmanın kuramsal bölümünde kısmen betimlenmeye çalışılmıştır.

Çalışmada, analiz edilen yazarların, kendi alanları dışında yazı kaleme aldığı sonucuna ulaşılmıştır. Alan dışı yazıların büyük çoğunluğunu (yukarıdaki grafikler incelendiğinde) kültür/popüler kültür konularının oluşturduğu görülmüştür. Yazarlar hem gündem-politika konularına ışık tutmakta hem de gündelik yaşamın renkli dünyalarına ilişkin yazılar kaleme almaktadır.

Çalışmamızın analiz kısmındaki veriler doğrultusunda konuşmak gerekirse, bir köşe yazısında birden çok, birbirinden bağımsız konuların işlendiği de anlaşılmıştır. Bu çeşitlilik, Hakan yazılarında daha fazladır. Özkök’ün köşe yazıları da -Hakan’a göre az olsa da- benzeri özellikleri taşımaktadır. İncelenen iki yazar kıyaslandığında, alan dışı yazı kaleme alma bağlamında Özkök, Hakan’a göre daha cesaretlidir. Özkök farklı konularda yazı kaleme alma bağlamında; Hakan ise bir yazıda birçok konuyu işleme bağlamında ilk sırada yer almaktadır.

Bu çalışmada incelenen yazarlar, Hürriyet gazetesinde çalışmaktadır. Basın alanında meydana gelen her değişim ve yeni oluşum zaman içerisinde bir geleneğe dönüşebilmektedir. 1980’li yıllarda

(18)

basın-yayın alanına sermayedarların girmeye başlaması, günümüzde neredeyse bütün-basın basın-yayın araçlarının sermayedarların eline geçmesiyle sonuçlanmıştır. Türk basın ve siyasi tarihi açısından öneme sahip Hürriyet gazetesinin, köşe yazarlığında böylesi bir yönelime izin vermesi, alanda olumsuz yönde bir yapılanmaya neden olabilir.

Birkaç cümleyle toparlamak gerekirse, bu çalışmada gerek Özkök olsun gerekse Hakan olsun, alanında veya diğer alanlarda uzman olmadıkları üzerinde durulmamıştır. Bu yazarların, gündelik yaşamın bir alanında yazı kaleme almamaları ve bir yazıda birden çok konuyu işlemeleri sorun olarak algılanmıştır. Köşe yazarlarından beklenen, alanlarına ilişkin gündemdeki konuları derinlemesine veya farklı bakış açılarıyla irdelemeleridir. Zira günümüz Türk basınında üç binden fazla köşe yazarı bulunmaktadır. Bu köşe yazarlarının her birisi, kendi alanına bağlı kalmadığı sürece, köşe yazarlığı alanının, uzmanlaşma sorunundan kurtulması olanaklı görünmemektedir.

KAYNAKLAR

Aksay, Hakan, “Gazete köşeleri parayla satılsın!,”, Erişim adresi: http://www.bik.gov.tr/gazeteler-koseleri-parayla-satsin-haberi-1162/, Erişim tarihi: 18.08.2014.

Alemdar, Korkmaz & Uzun. Ruhdan (2013). Herkes İçin Gazetecilik, Ankara, Tanyeri Kitap. Bali, Rıfat, N., (1999), “Yeni Aristokratlar: Köşe Yazarları”, Birikim Dergisi, Sayı 117, ss. 48-56. Barlas, Mehmet, “Uzmanlığa Saygı ve Bedelli Askerlik Meselesi”, Sabah, 31 Ekim 2011. Dağtaş, Erdal, & Yıldızgörür, Mehmet, (2008), “Sembolik Bir Seçkin Olarak Ertuğrul Özkök’ün Düşüncelerindeki Kırılmaların Dönemin Popüler Kültürü Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, içinde Medya, Popüler Kültür ve İdeoloji, Der. Levent Yaylagül ve Nilüfer Korkmaz, Ankara: Dipnot Yayınevi, ss. 213-267.

Dağtaş, Erdal, (2005), Türkiye’de Magazin Basını ve Habercilik Anlayışı: Magazin Eklerinin Sektör ve Metin Analizi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Ana Bilim Dalı Doktora Tezi (Yayınlanmamış).

Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.gov.tr/, 06.07.2014.

İnuğur, M. N. (1999). Türk Basınında “İz” Bırakanlar, 2. Baskı, İstanbul: Der Yayınevi. Karahan Uslu, (2001), “Yazılı ve Görsel Medyada Magazinleşmenin Tarihsel ve Sosyolojik

Dinamikleri”, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi (Kuram ve Araştırma Dergisi), Sayı 12, ss. 1-20).

Koloğlu, O. (2006). Osmanlı'dan 21.Yüzyıla Basın Tarihi, İstanbul: Pozitif Yayıncılık.

Koru, Fehmi, “Haberi yorumlama sanatı: Köşe yazarlığı”, http://www.medyadernegi.org/haberi-yorumlama-sanati-kose-yazarligi/

Mert, Nuray, “Köşe Yazarlığı”, Radikal, 26 Ağustos 2004

Ortaylı, İlber (2007). Batılılaşma yolunda. İstanbul, Merkez Kitaplar.

Özdemir, Emin, (1998), Sözlü-Yazılı Anlatım Sanatı, 7. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi. Özdemir, Emin, (1999), Yazınsal Türler, 4. Baskı, Ankara, Bilgi Yayınevi.

Özkök, Ertuğrul, “Üç Bin Köşe Yazarı Varmış”, Hürriyet, 04 Mayıs 2013.

Riley, Sam G. (1995), Biographical Dictionary of American Newspapers Columnists, Westport, London, Greenwood Press.

Riley, Sam G. (1998), The American Newspaper Columnist, Westport, CT, Praeger Publishers. Tekinalp, Şermin, (2008), “Postmodernist Dördüncü Kuvvet: Köşe Yazarları”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 31, ss.119-130.

Tezel, Mevlut, “İstanbul’da 400 köşe yazarı var Ya Amerika’da...”, Hürriyet, 03 Mayıs 2008. Tokgöz, Oya, (2003), Temel Gazetecilik, 5. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi.

(19)

Topuz, Hıfzı, (Söyleşi) “Gazeteci Yazar Hıfzı Topuz "Günümüzde Köşe Yazarlığı Farklı Bir Boyut Kazanmıştır”, Milliyet, 05 Haziran 2014.

Tunç, Aslı: “Köşe yazarları neden var?”, http://www.habervitrini.com/haber/kose-yazarlarinin-cogu-gereksiz-91851/, 02.06.2012.

Turhan, S. (1996). Başyazı ve Yorum Yazarlığı, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No. 24.

Yüce, Erman, (2007), Simgesel Seçkinler ve Habitus: Hürriyet Gazetesinde Köşe Yazarlığı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Doktora Tezi (Yayınlanmamış).

Referanslar

Benzer Belgeler

Sinema üzerine yazılanlara, ko­ nuşulanlara bakıldığında, çok uzak değil, sanki 10 yıl öncesinin bile unutulduğu ve sanki Türk sineması 7-8 yıllık bir

針對上述結果對衛生主管機關、醫療人員及對不孕症夫妻者的提出建議:(一)將施行人工協助生殖

İstanbul Anakent Belediye Başkanı Başkanı N urettin Sözen, dün hizmete açtığı Kartal B elediyesi'nin ya p tırd ığ ı kreşe, "Çetin Emeç " adını

Cd, Cr, Ni ve Zn metalleri kullanılarak gerçek atıksu numunesinde yapılan fitoremediasyon çalıĢmasında her metal için ayrı ayrı değerlendirme yapılacak olunursa;

zim at’ın ilk yıllarında dönem in hükümetinden tiyatro oynatma imtiyazı alarak, Beyoğlu’nda, Galatasaray L is e s i’ nin karşısında bir tiyatro salonu yaptırm

Ünal Seviş ile Ayhan Şahin, Ali Sarıoğlu, Saim özçitçi, Nurettin Aslanoğlu ve Mu­ rat Yurtseven; Kadıköy Em­.. niyet Amirliği'ne bağlı İnfaz Masası

Preziosi, “İstanbul’dan hemen hiç kopmadan, Ey­ lül 1882’ye kadar, Batı’nın tanımladığı ‘Dünya kentleri­ nin kraliçesi’ İstanbul ile yaşamını

BAYAR — Benim böyle bir iddiam yok, İnönü bizim kuruluşumuzdan önce de başkalarının parti kurmalarına res­ men müsaade etmişti. Demek ki çok par­ tili