• Sonuç bulunamadı

“Servet-i Fünun” ve “Malumat” Arasında “Tenkit” Etrafında Gelişen Bir Tartışma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“Servet-i Fünun” ve “Malumat” Arasında “Tenkit” Etrafında Gelişen Bir Tartışma"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Halef Nas

*

A DEBATE DEVELOPING AROUND “CRITICISM” BETWEEN “SERVET-İ FÜNUN” AND “MALUMAT”

ÖZ: Türk edebiyatı için XIX. asır tartışmalar asrıdır. Eski-yeni, dekadanlar, kla-sikler, hayaliyun-hakikiyun tartışmasında olduğu gibi ciddiyetle başlayan her tartışma zamanla şahsiyata dökülmüş ve sona ermiştir. Yine de edebiyatta tenkit ve değerlendirmenin önemi, edebi eserin mahiyetinin anlaşılması, bu mahiyetin nasıl ortaya konması gerektiği yönündeki ilk izlenimleri tartışmalar sayesinde öğreniriz. Edebiyatın güncel konuları tartışmalar içinde sınanır ve tarihteki yerini alır. Ancak tarih bazen belli şahsiyetleri öne çıkarırken diğerlerini gölgede bırakır. Servet-i Fünun ve Malumat yazarlarının tenkide dair tartışması eleştiri, eleştirmenin özellikleri, sanat ve güzellik, tenkitte ölçü ve mantık konularına odaklanmıştır. Üslubundaki polemik tarza rağmen bu tartışma da, edebiyat teorisi, eleştiri yön-temleri ve terimlerin tarifinde akıl yürütmeye dikkat çekmesi bakımından eleştiri tarihimizdeki yerini almalıdır.

Anahtar Kelimeler: tenkit, tartışma, sanat, güzellik, edebiyat teorisi, eleştiri yöntemleri, mantık.

ABSTRACT: For Turkish literature nineteenth Century is the century of debates. As it is in debates of Classic-modern, decadents, classics, romantics-realists; every other debate which begin seriously and intellectually ended up being taken perso-nally. Through debates we learn the value and necessity of the first impressions in literary criticism and evaluation and in understanding the essence of literary work.

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 15, Nisan 2017, s. 55-73.

* Yrd. Doç. Dr., Harran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, (halefnas1@

(2)

Current topics in literature are tested in debates and take its places in history. The fact remains that while the names of some witers survive the test of time, some other are not remembered. The debate between Servet-i Fünun’s and Malumat’s critics about criticism focuses on features of criticism and critics, art and beauty, measure in criticism and logic. Drawing attention to the literary theory, methods of criticism and reasoning in description of terms; despite its polemical style, this debate must claim its significant place in the history of Turkish literary criticism. Keywords: criticism, debate, art, beauty, theory of literature, methods of criti-cism, logic.

...

Giriş

“Eleştiri” veya yaygın kullanımıyla “edebî eleştiri” (literary criticism) bulgu, tasnif, analiz, yorumlama ve edebî eserlerin gelişimiyle ilgili çalışmaları kapsayıcı bir terimdir. “Nazari eleştiri” (theorotical criticism) açık bir edebiyat teorisini amaçlar ve genel prensipler bakımından bir grup terim, kategori ve edebiyat eserlerinin analizinin yanı sıra bu eserler ve yazarları hakkında kıstaslar (standartlar veya normlar) ortaya koyar. “Pratik ya da “tatbiki-uygulamalı eleştiri” (Practical or applied criticism) özel-likle belli yazar ve eserlere dair tartışmalarla ilgilenir. Uygulamalı bir eleştiride nazari prensipler, tahlil yöntemi, yorum ve değerlendirme genellikle örtüktür. Uygulamalı eleştiri bazen “izlenimci ve hüküm verici eleştiri” (impressionistic and judicial criti-cism) içinde değerlendirilir. Geleneksel eleştiri kuramları ve uygulamalı eleştiri türleri bir edebiyat eserinin edebiyatın, okuyucunun veya yazarın dışında yahut başlı başına bir bütün olduğuna dair açıklama ve hüküm vermede faydalıdır. Buna göre eleştiri “mimetik, pragmatik, objektif...” gibi başlıklar altında değerlendirilir.1

Yenileşme dönemi Türk edebiyatının başlangıcında Fransızca “critique”in kar-şılığı olarak kullandığımız tenkit (eleştiri)2 ilk örnekleriyle bir edebî tür olarak değil gazete ve dergi tartışmaları arasında bir üslup olarak bulunmaktadır. Nazari ve tatbiki tenkit örneklerinden ziyade dönemin edebiyat tartışmalarının çoğunda görebileceğimiz polemiğe kaçan bir üslup. 1862 Haziran’ında (1279, Muharrem) Mecmua-i Fünun idaresine geçen Münif Efendi ve Mir’at sahibi Refik Bey arasındaki polemik buna bir örnektir. Ancak Ali Paşa’nın müdahalesiyle sonlandırılan tartışmaya değinirken Mustafa Nihat Özön şunları söylemektedir:

1 Abrams, A Glossary of Literary Terms, s. 49-52.

2 Ayrıntılı bilgi için bk. Bilge Ercilasun, Servet-i Fünun’da Edebî Tenkit, s. 9-68.; Olcay Önertoy, Ede-biyatımızda Eleştiri Tanzimat ve Servet-i Fünun Dönemleri, s. 5-24.

(3)

Mecmua neşriyatı hayatının geçirdiği bazı merhalelerin ilk tohumları bu basit hadisede oldukça müşahede edilebilir: Devir devir, sarî bir şekilde baş gösteren bir mecmua neş-riyatı olur. Bunlar dayanma kabiliyetlerine göre muhtelif sayılar neşredilirler, sonra sıra ile ortadan çekilirler. Bunlardan bazıları rekabet yüzünden birbirlerine takılırlar, mesela, Malumat mecmuasının Servet-i Fünun’a olan hücumları gibi. Tabii yukarıda anlatılan ilk mecmua münakaşası bu sonuncu gibi bir Edebiyat-ı Cedide taazzuvu ile neticelenmedi,

fakat ibretle görülecek ve tahlil edilecek bir illetin ilk alâmetlerinden biri oldu.3

Yazımızın konusu olan Servet-i Fünun ve Malumat mecmuaları arasında “ten-kit” meselesi etrafında gelişen tartışma, Özön’ün bahsettiği “illet”in 1901’deki bir yansımasıdır.

Tartışmanın Tarihçesi

Raik Vecdi imzalı 12 Nisan 1317 (25 Nisan 1901) tarihinde Servet-i Fünun’da yayımlanan bir yazısında Cenap Şahabettin4 eleştiri, eleştirmen, Türk basınında eleş-tirinin durumu, sanat ve edebiyatta zevk mevzularına dair düşüncelerini dile getirir. Aynı tarihli Malumat’ta yayımlanan bir yazısında Ha. Nazım5 da benzer konulara ilişkin görüşlerini ortaya koyar. Yazılar birbirinden habersiz iki yazarın benzer konu-lara ilişkin dikkatlerine yer vermekteyse de Raik Vecdi’nin üslubunda Ayın. Nadir’in6 aleyhinde polemiğe kaçan bir üslup sezilmektedir. Ayın. Nadir’in polemiğe benzer ama biraz daha ağır ifadelerle cevap vermesi üzerine Hüseyin Cahit, Ayın. Nadir’e; Mehmet Rauf, Ha. Nazım’a mukabelede bulunacaktır. Tartışmaya başka isimlerin dâhil olması tenkitte mantık mevzusuyla meseleyi genişletmiş; ancak polemik, Ayın. Nadir ve Hüseyin Cahit arasında tahkire varan ve gerçekten tenkit sınırlarını aşan bir duruma sebebiyet vermiştir. Ayın. Nadir, Hüseyin Cahit’e 17 Mayıs 1317 (30 Mayıs 1901) tarihli yazısında artık cevap vermeyeceğini söylemiş, Hüseyin Cahit aynı tarihte yayımlanan bir yazısında7 mukabelede bulunmuştur. Ancak Ayın. Nadir’in tartışmadan

3 “Edebiyatımızda Münakaşalar”, s. 7- 9.

4 Cenap Şahabettin birçok edebiyatçımız gibi müstear isimler kullanmıştır. Kalem dergisinde “Dahhak-ı

Mazlum” takma adıyla mizahi yazılar yazmış, Servet-i Fünun’da “Raik Vecdi” adını da kullanmıştır (İnci Enginün, Cenap Şahabettin, s. 2.).

5 Ahmet Reşit Rey, 1895’te Mektep ve 1896’da Servet-i Fünun dergisinde çıkan şiirlerinde “Ha. Nazım”

imzasını kullanmıştır (Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, s. 379.).

6 Mirsat dergisinde yayımlanan ilk yazılarında “İlham” imzasını kullanan Ali Ekrem Bolayır sonraları “Ayın. Nadir” ismini tercih etmiştir (Kenan Akyüz, a.g.e., s. 357.).

7 Hüseyin Cahit, Ayın. Nadir ve Ha. Nazım’a meseleleri anlamadıkları konusunda bir eleştiride bulunur.

(4)

çekilmesiyle bir ay altı gün süren bu tartışmaya nihayet verilmiştir. Bir ay sonra da Rıza Tevfik iki taraf yazarlarının görüşlerini mukayese eden bir yazıyla genel bir de-ğerlendirme yapmıştır. Tartışmada işlenen konulara aslında –mantık hariç– matbuatta daha önce değinilmiştir. Tenkit tarihine ilişkin yapılacak edebiyat tarihi çalışmalarında tartışmaya bu gözle bakılması yerinde olacaktır. Bilge Ercilasun, Malumat ve Servet-i Fünun dergileri arasında tenkit üzerine bu münakaşanın vuku bulduğundan bahseder.8 Ancak çalışması gereği, Servet-i Fünuncuların görüşlerini ağırlıklı olarak aktarır. Do-layısıyla Malumat yazarlarının görüş ve değerlendirmelerini de Servet-i Fünuncuların bakış açısıyla okumuş oluruz. Biz bu yazıda iki taraf yazarlarının anlayışını birlikte ele alarak tenkit, sanatta zevk ve güzellik, mantık meselelerine dair görüşlerinin bir değerlendirmesini yapacağız.

Tenkit Nedir?

Tenkit, XIX. asrın en mükemmel verimlerinden biri olarak karşılanmıştır.9 Servet-i Fünuncular tenkit çalışmalarında Batılı edebiyatın esaslarını kavrama, bunun için gerekli olan edebî kültür, sanat kabiliyeti ve sistemli çalışma mevzusunda bir önceki yenilikçi nesle katkı sunmakla birlikte farklı bir tavır da sergilemiştir. Tanzimatçılar Osmanlı şiirine hücum ederken Fransız klasiklerinden ve ağırlıklı olarak romantiklerden yarar-lanırken Servet-i Fünuncular realistlere yönelmiş, sembolistleri incelemiş, dönemlere göre değişen üsluplara dikkati çekmiş, Fransız eleştirmenlere dair tetkikler yapmış, onlardan aldıkları örneklerle kendi görüşlerini savunmuş böylece tenkidin bir edebî tür

Ha. Nazım ve Ayın. Nadir’in tartışmada serdettikleri yanlış fikirlerin edebiyat teorisine göre reddedildiğini, tenkidin nasıl olması gerektiğine dair bir de örnek vererek kendi ifadesiyle “o çürük iddiaları tatbik ile” çürütmeyi uygun gördüğünü söylemektedir. Örneğini de Taine’den seçmiştir. Çünkü ona göre Ha. Nazım tenkit hakkındaki “batıl” düşüncelerini Taine’e dayandırmak istemiştir. Taine’in tenkidi nasıl icra ettiği örnekle ortaya konulur ve böylece onun sırf gösterme ve açıklama (irae ve teşrih) ile yetindiği herkes tarafından görülürse tenkitle hüsn hakkındaki kat’i ve değiştirilemez ölçülere dair Ha. Nazım ve Ayın. Nadir’in görüşlerinin haksız ve boş olduğu açıkça sabit olacaktır. Yazı, Balzac’ın hayat ve tabiatı, düşün-me tarzı, üslubu, icat ettiği hayal âlemi, önemli şahıslar ve olaylar ile felsefesinden bahseden Taine’den aynen tercümedir (“Tenkit Numuneleri: Balzac”, Servet-i Fünun, nr. 533-538., 17, 24 Mayıs 1317 (30 Mayıs, 6 Haziran 1901), s. 194-199.; 215-220.; 31 Mayıs, 7, 14 Haziran 1317 (13, 20, 27 Haziran 1901), s. 231-236.; 247-253.; 259-266.; 21 Haziran 1317 (4 Temmuz 1901), s. 277-283.).

8 “Ha. Nazım’la Ayın. Nadir’in daha sonra Malumat’ta yazdıkları yazılar, tenkit üzerine bir münakaşanın

başlamasına sebep olur. Mehmet Rauf’la Hüseyin Cahid onlara cevap verirler” (Ercilasun, a.g.e., s. 78.).

9 “Asr-ı hazırın mahsul-i kemalâtından en mühimmi tenkittir denilebilir. Bugün tenkit bir şahsın dimağı

üzerinde çalkanan bütün müdrikatın menabiini bilir; dimağın en muzlim köşelerine iner de tesirat-ı muhitiye izlerini seçer.” (Tekâmül-i Tenkit”, Maarif, s. 342.).

(5)

olarak yerleşmesine katkıda bulunmuştur.10 Bu noktada Mizan gazetesinin, Malumat, Maarif ve Mektep dergilerinin katkılarını da hatırlamak gerekir. Servet-i Fünuncuların çalışmaları esnasında tartıştıkları yazarlarla polemiğe girdikleri olmuştur. Tanzimat neslinin ve ağırlıklı olarak eski edebiyat taraftarlarının gramer kaideleri, harf ve terkip hataları gibi meselelere odaklanan eleştirisinin ötesinde, tenkitten bir sanat eserinin mahiyet ve değerinin anlaşılması gerektiği fikrini yerleştirdikleri de bir vakıadır.

Bu dönemde bir dergide harf düşüklüğü, yanlış hareke kullanımı, terkip hatası gibi mevcut edebî eserlerin aksayan yönlerini meydana çıkarma yolundaki eleştiri bir eser telifinden daha hoş, daha kolay ve akıllıca görünmektedir. Raik Vecdi’nin tartışmayı başlatan yazısında tenkit sözcüğü için “Doğrusu ‘tenkit’ mi yoksa ‘intikad’ mıdır? Bilmem ve bilmek için de uğraşmak istemem” ifadesi “doğru yanlış hurdebinliği” dediği bu tarz eleştiriye yönelik bir tavırdır. Basında yazılar ve eserlerdeki aksaklıklar lafızları yönünden eleştirilirken bir adım daha ileri atılıp terkipler için “Anlaşılmıyor” eleştirisi yapılmaktadır.11 Raik Vecdi yazısında bir yandan tenkidi izah etmeye çalı-şırken diğer taraftan üstü kapalı bir eleştiri yapmaktadır. Eleştiride lafızlardan sonra terkiplere geçildiği, buradan da anlaşılmayan meselelere doğru bir adımın atılacağına dikkat çekmesi aslında bir dönem Servet-i Fünun yazarları arasında olup daha sonra Malumat’a geçen Ayın. Nadir’in “Şiirimiz”12 makalesine bir cevaptır.

Ayın. Nadir, Fransa’da asırlardan beri yerleşmiş olduğu hâlde, en muktedir bir eleştirmenin, en büyük bir şairin mesela Hugo’nun şiirini izah ederken en ufak bir noksanı, en ehemmiyetsiz bir hatayı görünce söylediğine ve ne zaman bizde şairler doğru yazarlarsa eleştirmenler de yanlış tashihi fikrinden vazgeçeceklerine dikkati çeker. Raik Vecdi’nin hilafına söz, harf, hareke, terkiplere dair kusurları göstermeyi

10 Kenan Akyüz, Servet-i Fünuncuların Batı edebiyatına dair inceleme yazılarının yüzü geçtiğini söylerken bu incelemeler arasında 28 adet Fransız eleştirmenin ismini kaydeder (Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, s. 125.). Türk basınında tenkidin tarihi gelişimini ilk defa derli toplu bir şekilde aktaran Mehmet Rauf’un “Tekâmül-i Tenkit” yazılarını da dikkate alacak olursak Servet-i Fünuncuların tenkide katkılarını daha iyi anlamış oluruz.

11 “Müntekid-i Hakiki”, Servet-i Fünun, nr. 528, 12 Nisan 1317 (25 Nisan 1901), s. 114-116.

12 “Şiirimiz”, Servet-i Fünun, 2 Teşrinisani 1316 (15 Kasım 1900), nr. 505., s. 163-170 Ayın. Nadir bu

makalesinde Recaizade M. Ekrem, Tevfik Fikret, Ha. Nazım, Cenap Şahabettin gibi şairlerin şiirlerinden örnekler de vererek şiirde ahengi bozduğunu ifade ettiği bazı “ifade ve lafız” hatalarına değinir. Şiirde daha önce kullanılmayan kelimelerden de örnekler vererek bunların hangi durumlarda kullanılması gerektiğini söyler. Ardından “terkiplere” dair değerlendirmelerini ileride dile getireceğini şu şekilde ifade eder: “Esaslı noktaların kâffesini nazar-ı tetkikten geçirmeye çalıştık. Bundan sonra nazımlarımızın manalarına, ruhlarına müteallik olarak beyan-ı mütalaat edebiliriz. Elfaza ait mülâhazat arasında iradı lazım gelen terakib-i cedide bahsini de kolay ifham (anlaşılma) maksad-ı emeliyle ileriye talik ettik” (a.g.m., 9 Teşrinisani 1316 (22 Kasım 1900), nr. 506, s. 186).

(6)

“tenkit” sayar.13 Aslında böyle bir eleştiri için Fransa’ya gitmeye gerek yoktur. Türk edebiyatı tarihi bu tarz tenkitlerle doludur. Buna rağmen Türk edebiyatı tarihinde “tenkit” bir edebî tür olarak bulunmamaktadır.14

Bir eserdeki lafız, hareke ve terkip hataları üzerinden yürütülen eleştiri eserin mahiyetini ve değerini ortaya koymada yeterli değildir. Çünkü “bütün” onu meydana getiren “parça”dan farklıdır. Bir sanat eserinin mahiyet ve başarısı sırf onu meydana getiren parçalara, lafız, harf, hareke ve terkiplere bakılarak ortaya konamaz. Bu ha-talara uzaklığı nispetinde başarılı olmasına rağmen, sanat kıymeti yönünden değersiz birçok eser vardır. Dolayısıyla Raik Vecdi’nin lafız, hareke ve terkip hatalarına yönelik eleştirisi yerinde ve uygun görünmektedir.15 Ancak eleştiriyi bir sanat olarak görmesi tartışmaya açık bir konu olmuştur.

13 “Musahabe-i Edebiyeye Cevap”, s. 893.

14 Divan edebiyatı geleneği içinde de eleştiri örnekleri görmek mümkündür. Ancak bu eleştiriler tenkidin bir edebî tür olarak varlığını göstermez. Orhan Okay’a göre divan edebiyatında şiir severler ve şiirden anlayanlar tarafından takdirle karşılanacak güzel şiirler şüphesiz mevcuttur. Ancak şiir estetiğini ortaya koyabilecek Batılı anlamda sistemli tenkit çalışmaları bu edebiyat devresinde neredeyse yok gibidir. Bu bakımdan Türk edebiyatında edebiyat nazariyesi ve eleştirisine yönelik çalışmaların geç başlaması, uzun bir gelişme sürecinden geçmesi gayet tabiidir (bk. Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, s. 76-77.). Günümüzde eski edebiyatta tenkide ve tenkidin varlığını göstermeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Fakat edebî tenkidin bağımsız bir tür veya gelenek olarak eski edebiyatta bulunmadığı da ifade edilmek-tedir (bk. Menderes Coşkun, Eski Türk Şiirinde Edebî Tenkit (Şairin Şaire Bakışı), s. 9). İnci Enginün, Cuddon’ın “Edebiyat eleştirisi sanatı veya fenni, edebiyat eserlerinin yorum ve değerlendirilmesine ayrılmış mukayese ve tahlildir” sözünü aktardıktan sonra Türk edebiyatında “bazı telmihler dışında” “Batılı” anlamda bir eleştiri olmadığını söylerken duruma bir ihtiraz kaydıyla şu dipnotu düşer: “Şim-dilik bu görüşü paylaşmama rağmen, eski edebiyat ürünlerinin yeni bir bakışla değerlendirilmesi, ifade şekilleri farklı olsa da, eski edebiyatta kuvvetli bir eleştiri anlayışının bulunduğunu ortaya çıkaracaktır. En azından nazire geleneği, bazı şairler için bir çeşit temrin bile olsa, büyük sanatçıların birbirlerinin şiirlerine söyledikleri nazirelerin daha farklı yorumlanması gerekir. Büyük sanatçılar birbirlerine nazire söylerken kendilerinin daha üstün olduklarını ortaya koyarlar ve bunu bazen ifade de ederler; örnekleri belirtir ve modaları yaratırlar. Ayrıca eski edebiyatta kaynağını belirtmeden alıntılar yapmak yaygın-dır. Bu da adı anılmaksızın edebiyata yön verenleri ortaya koyan bir niteliktir” (Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923), s. 745.)

15 Cenap Şahabettin 1924’te yazdığı bir yazıda bu görüşünü biraz daha genişleterek, bir edebî eserin ancak fesahat, tahrir sanatı kaideleri ve güzel sanatlara dair hükümlerle takdir ve muaheze edilebileceğini söyler (bk. Tarakçı, Cenab Şahabeddin’de Tenkit, s. 57).

(7)

Tenkit Bilim midir, Sanat mıdır?

Tartışmadan önceki gazete ve dergi yayınlarına bakılırsa tenkide dair birçok yazıya rastlamak mümkündür. Halit Safa ve Mehmet Rauf imzalı yazılar bunların bir kısmını teşkil eder. Halit Safa’ya göre tenkit artık, bilimden ayrılamaz bir hâle gelmiştir. Onu bu görüşe götüren kaynakları Paul Bourget, Sainte-Beuve, Emile Zola ve büyük bir övgüyle tanıttığı Hippolyte Taine’dir. Emile Zola’nın Document Litteraires’deki “Ten-kit teşhir eder, ders vermez” sözü için “Ne doğru söz!” diyen Safa’ya göre “intikad”, kurucusu Hippolyte Taine olan bir “fen”dir. Hatta tarihten daha yüksek bir fendir. Çünkü tarih, tenkit gibi olayların yapısını teferruatıyla incelemez.16 XIX. asırda “fen” kelimesi hem “bilim” hem de “sanat” karşılığı olarak kullanılmıştır. Halit Safa’nın burada “fen”den kastettiği bilimdir.17

Halit Safa’nın Maarif dergisindeki tenkit yazılarından sonra Mehmet Rauf, Türk edebiyatında ilk defa tenkit tarihini derli toplu bir şekilde veren “Tekâmül-i Tenkit” seri yazılarını Servet-i Fünun’da yayımlar. Seri yazıların birinde Sainte-Beuve’ün tenkit tarihindeki yerini tespite çalışırken “Tenkit kavâidi muayyen bir fen olamaz; o da bir sanattır ki mahir bir sanatkâr ister.”18 diyecektir. Tenkit tarihinin en önemli simalarından biri tanıtılırken tenkidin sanat olduğuna dair söylenen bu söz Sainte-Beuve’ün tenkit anlayışına uygundur. Çünkü Sainte-Beuve sanat endişesinden ötürü tenkidin bir bilim olmasının aleyhinde bazı çekinceler ortaya koymuş bir eleştirmen-dir.19 Dolayısıyla bu sözü Mehmet Rauf’un mutlak görüşü olarak almamak gerektir. Seri yazılarının sonuncusu Hippolyte Taine’e dairdir ve burada Mehmet Rauf, “Taine, üstat tanıdığı Sainte-Beuve’ün külliyen aksine olarak, tenkidi bir fenn-i müspet hâline getirmiştir ki esası fikr-i beşerin felsefe-i umumiyesidir”20 diyerek tenkidin bir bilim olduğu görüşünü dile getirecektir.

Maarif ve Servet-i Fünun’da ifadesini bulan bu görüşler tenkidin anlaşılması kaygısını taşımaktadır. Raik Vecdi, tenkit tartışmasını başlatan yazısında benzer bir

16 “Tekâmül-i Tenkit”, s. 342-343.

17 Dönem aydını “fen” sözcüğünü bugünkü anlamıyla hem “pozitif bilim” hem de “sanat”ın karşılığı

olarak kullanmaktadır. Sakızlı Ohannes, aynı eser içinde “fenn”i bazen bilim bazen sanat karşılığı olarak; Abdülhalim Memduh fenni “fenn-i menafiü’r-ruh” terkibinde olduğu gibi bilimin karşılığı olarak kulla-nırken basında “fenn-i şiir” (şiir sanatı) terkibinde olduğu gibi fen, sanat anlamında kullanılabilmektedir. Bu bakımdan, XIX. asırda bazı terimler üzerinde tam bir uzlaşmanın olmadığı görülmektedir. (“fen” ve “sanat” sözcüklerinin kazandığı anlamların bir dökümü için bk. Okay, “Edebiyatın Üstünlüğü”, Sanat ve Edebiyat Yazıları, s. 18.).

18 “Tekâmül-i Tenkit 6 On Dokuzuncu Asır İkinci Devir Yine Sainte-Beuve”, s. 219.

19 Carloni - Filloux, Eleştiri Kuramları, s. 29-30.

(8)

kaygıyla nazım ve nesir sanatları olduğu gibi bir “intikad sanatı”nın da olduğunu dile getirir. Ona göre “intikad sanatı” bir çeşit açıklama, izah ve aydınlatmadır.21 Halit Safa ve Mehmet Rauf imzalı yazılarda bu tarz bir tenkit tarifi daha önce ifade edilmiştir. Raik Vecdi’nin anladığı manada eleştiri sanatı bunlardan farklı olarak yazarlarla değil, okurla kuvvetli bir münasebet içindedir ve sanatkâraneliğe bigâne kalamaz.

Eleştirinin bilim mi sanat mı olduğu konusundaki ihtilaf, tartışmada ele alınan eleştiri ve eleştirmende aranan özellikler, zevk meselesi ve güzellik, tenkitte mantık mevzusundaki görüşlerin ortaya konulmasında belirleyici bir etken olmuştur.

XIX. asır Türk edebiyatının son çeyreğinde Fransız edebiyatı menşeli, özellikle Hippolyte Taine okuma ve çevirilerinden kaynaklanan, yazarın tabiat ve mizacının çevre tesirlerinin, cinsin ve durumların nüfuzu altında bulunduğu, bunların sonuçlarının da esere yansıdığı gibi bir kanaat hâkimdir. Edebiyata hâkim bir başka kanaat daha vardır ki o da bizde hakiki manada bir eleştirinin ve eleştirmenin bulunmadığıdır. Tevfik Fikret kabahati gazete ve dergi sahiplerinde bulur. Çünkü yazıları değerlendirecek, eleştirecek kalemler basın sahiplerinin keyfine tabi oldukça hiçbir bahisten hiçbir ciddi netice beklenemez. Bir gazete için sahib-i imtiyaz demek menfaat demektir.22 Ha. Nazım, bir eseri eleştirmeyi sahibini tahkir ve teçhil manasına almak, eleştirilerin hicviye veya methiye olmaktan kurtulamaması, eleştiriye benzeyen sözlerin hepsinin de suistimal edilmesi gibi nedenleri bizde eleştiri ve eleştirmenin bulunmadığına dair sebepler arasında sayar.23

Eleştiri eksikliğinin yanı sıra ciddi bir eleştirmen yokluğunun hissedildiği bu dönemde Mizan, Maarif, Servet-i Fünun ve Malumat’ta bir eleştirmende bulunması gereken özelliklere dikkat çeken yayınlar yapılmaktadır. Kendini yaşadığı zamandan soyutlama, vereceği hükümlerde şahsi hislerine yenik düşmeme gereği, tarafsızlık gibi özellikler bir eleştirmende aranan ve genellikle kabul edilen şartlardır.

Raik Vecdi eleştirinin (intikad) bize mahsus kin ve nefretle duygularımızı rahatlat-mak için diğerimize karşı kullandığımız bir vasıta olduğu inancındadır. Bu görüşüyle tartışma öncesi basında dile getirilen Ha. Nazım’ın düşüncelerine katılmış olur. Ona göre bugünkü eleştiri üstatlarının hükümleri “hep kendilerine göre” doğrudur. Mevcut eleştiri makalelerinin en mükemmeli ancak bir samimiyet manzarası gösterir. Bunlar hakikatin kendisi değil, gölgesidir ve nisbidir. Bizde “intikad” adına yazılan şeyler ise böyle olmaktan bile çok uzaktır. Ona göre, eleştirinin ne olduğunu, eleştirmende aranan özelliklerin nelerden ibaret bulunduğunu ve bunların hiçbir eleştirmenimizde tam anlamıyla bulunmadığını biliyoruz. Dolayısıyla bizde gerçek anlamıyla

eleştir-21 Raik Vecdi, a.g.m., s. 114.

22 “Musahabe-i Edebiye: 51: Hafta-i Edebî”, s. 295.

(9)

menliği tarih ve zamana, asıl eleştiriyi sahiplerine bırakarak her birimiz mesleğimize çalışmalıyız.24 Raik Vecdi’nin bir eleştirmende aradığı özellikler eski inşa diline yakın bir üslupla sanatkârane bir şekilde ifade edilmektedir:25

Müntekid bütün anasır-ı ilmiyesini, bütün kudret-i beyanı, nüfuz-ı nazarını, rikkat, his ve hayalini, kâffe-i şuaat-ı akliyesini nefais-i edebiyenin nim-saye-i sanat içinde sa’bu’r-rü’ye bir rikkat ve nezaket olan hafaya-yı hüsnünü keşf ve izhara sarf eder. Dimağı bir bedia-yı kalemiyenin mütalaasından aldığı raşe-i heyecan içinde makrun-ı ihtizaz iken hame-i vazifesini arar. A’sâb-ı ruhinin intibah-ı latifi neyi telkin ve ilham ederse onu -hiçbir kayd-ı hususiyi bi’l-iltizam takip etmeksizin- yazar. Leyal-i nefaset üstüne ruh-nüvaz bir nur-ı vuzuh döker. İşte intikad budur.

Yazısının da başlığı olan “müntekid-i hakiki”de (hakiki eleştirmen) bir sanatçıda bulunması gereken “nim-saye-i sanat (yarı gölgeli sanat)”, “sa’bu’r-rü’ye bir rikkat (görülmesi neredeyse imkânsız incelik)”, “hafaya-yı hüsnü (güzelliğin gizemi)” keş-fetme gibi özelliklerin eleştirmen için gerekli şartlar olduğu söylenemez. Bu yüzden Ayın. Nadir böyle bir eleştirmene “müntekid-i hakiki” değil, “senâkâr-ı muhayyel” ismini vermekten başka çare bulamayacaktır.26

Ha. Nazım’ın bir eleştirmende aradığı özellikler Raik Vecdi’ninkinden farklı olarak kendini tenkit, tarafsızlık ve dil, edebiyat tarihi, edebiyat teorisi (nazariyat-ı edebiye) alanlarına vukufiyet, edebiyatımızın bugünkü durumuna göre Avrupa kavimlerinden birinin -tercihen Fransızların- edebiyatını az çok bilmek, diğer dillerde yazılmış eleştirel makaleleri dikkatle okumuş olmak, zihni muhakemelere yakınlık duymak ve sonunda bilim ve fenlerin geneline tamamen yabancı kalmamaktır.27 Tenkidi sanat sayan bir sanatkâr ile bilim (fen) sayan bir yazar arasındaki bariz farklardan biri eleştirmende aranan özelliklerde kendini göstermektedir.

Tenkidin bilim mi sanat mı olduğu meselesinde Ayın. Nadir, Ha. Nazım’ı yazısından alıntılar yaparak savunmuş,28 Hüseyin Cahit, Raik Vecdi’nin de yazdığı gibi tenkidin bir sanat (art) olduğunu, “tenkit ilmi” yolunda birçok gayret sarf edilmekle birlikte en büyük Avrupalı edebiyatçıların tenkidi henüz bir ilim olarak kabul etmediklerini ifade etmiştir.29 Ayın. Nadir ve Hüseyin Cahit’in tartışmaya katılması ve tartışmada bahsi geçen konulara dair görüşlerini bildirmesi tartışmayı zevk ve mantık meseleleriyle zenginleştirmekle birlikte polemiğe kaçan hatta tahkire varan bir üslubun oluşmasına

24 Raik Vecdi, a.g.m., s. 116. 25 Raik Vecdi, a.g.m., s. 114.

26 Ayın. Nadir, “Musahabe-i Edebiyeye Cevap”, s. 897.

27 “Tenkit”, s. 867. 28 “Cevap”, s. 950-954. 29 “Hayat-ı Matbuat -I-”, s. 156.

(10)

sebebiyet vermiştir. Tartışmanın şahsiyata dökülmesine ve bir süre sonra sonlanmasına neden olan bu üslubu Türk edebiyatı tarihinde birçok tartışmada görmek mümkündür.

Zevk Meselesi ve Güzellik

Raik Vecdi, eleştiri sanatı, bir eleştiri ve eleştirmende aranan özellikler ve bunların hakiki manada Türk edebiyatında bulunmayışına dair açıklamalarıyla şu görüşüne bir zemin hazırlamıştır: “Bugün biliyoruz ki zevk şahsidir, hüsn (güzellik) nisbidir. Zevk-i selim, hüsn-i mutlak, filan, bunlar hep vücud-ı hariciden mahrum bir takım terkibat-ı tasviriyedir.”30

Ha. Nazım’a göre tenkit bazılarının zannettiği gibi şahsa, keyfe tabi değildir. Sanat eserleri için tenkidin anlamı güzeli, çirkini ayırmaktır. Halk arasında “gönül kimi severse güzel odur” anlayışı tenkit için ölçü olamaz. Tabiattaki güzellikle bir sanat eserindeki güzellik de aynı değildir. Tabiatta pek çirkin olan bir şey sanat eserinde güzel, güzel bir konuya sahip sanat eseri tasvirde muvaffak olamayınca güzel konusuna rağmen pek çirkin görünebilir. İnsan bir tabiat eseri karşısında bütün hissiyatıyla hayranlık duya-bilir ancak bir edebiyat eseri karşısında böylesi bir bakış tenkit için uygun değildir.31 Her iki yazar tenkitte güzeli bulmak, güzeli çirkinden ayırmak için ölçüler koy-maktadır. Raik Vecdi güzellik için bir kayıt bulunamayacağından, Ha. Nazım ise tabiat eseri ve sanat eseri farkından hareketle bilakis esaslı bir ölçünün varlığından bahset-mektedir. Raik Vecdi güzelliği keyfiyete bağlamakla özne (sujet)ye, Ha. Nazım sanat eserine bakmakla nesne (object)ye yönelmektedir. Yani ilki subjektif diğeri objektif eleştiri yapmaktadır. Tenkidi sanat sayan eleştirmenle bilim sayan eleştirmen farkını zevk ve güzelliğe dair yaklaşımda da görmekteyiz.

Ha. Nazım’ın görüşleri kendisini, güzelliği takdir için eserin şahıs ve heveslere tabi olup olmadığına, zaman ve mekânın dönüşüne uyup uymadığına dair bir “ölçü” arayışına sürükleyecektir.32 Bugün edebî eserleri farklı edebiyat teorileri ve eleştirileri

30 Raik Vecdi, a.g.m., s. 116. 31 “Tenkit”, s. 867-868.

32 Ölçü, özetle şu şekildedir: Araştırmasının kaynağı Hippolyte Taine’dir. Ha. Nazım, Taine’den hareketle eleştiri yöntemlerini eser vücuda getirme tekniklerine (usul-ı ibda’-ı âsâr) tatbik edecektir. Tatbik özetle şu şekildedir: Bir eser vücuda getirmede şartlar bellidir. Bu şartların dışında vücuda getirilmiş bir sanat eseri yoktur. Bir romanı eleştirmek için istersek tasvir edilen olayın öncelikle tabiatta olup olamayacağını düşünür, sonra parçaları arasında ilişki ve bağlantıların hakkıyla taklit edilip edilmediğini araştırırız. Sonunda romanda asıl unsurun, konunun eser sahibi tarafından ne suretle anlaşıldığına, ilişki ve bağlantıların ne yolda düzeltildiğine dikkat eder ve bütün bunları eserdeki asıl konuyu aydınlatmaya hizmet edip etmediğine göre inceleriz.

(11)

bağlamında incelemekteyiz. Ha. Nazım, bu yaklaşımıyla -bildiğimiz kadarıyla- bugünkü uygulamalı eleştiri yöntemlerimizi uygulayan ilk eleştirmenlerdendir.33

Zevk ve güzellik bahsinde Ayın. Nadir, Ha. Nazım’ınkiyle benzer şekilde Raik Vecdi’nin “zevk şahsidir” görüşüne katılır; “hüsn (güzellik) nisbidir” anlayışını reddeder. Sanat eserlerinde güzelliğin ne olduğuna dair “Şiir ve Fen” başlıklı yazıda yapılan kendi ifadesiyle felsefi, mantıki ve kesinlikle açık tarifi34 Raik Vecdi’nin okumuş olduğunu düşünerek güzelliğin nisbi oluşunun izahını ister.

Ha. Nazım ve ona katılan Ayın. Nadir, Hippolyte Taine’den hareketle tenkitte değişmeyen bir ölçüyü ve tenkidin hüküm verebileceğini savunmuştur. Hüseyin Cahit bu iki görüşü gülünç olmaktan daha beter, cahilce ve çocukça bulmaktadır. Bu duru-mu savunurken Ayın. Nadir’in Taine’den alıntıladığı satırların da vaktiyle “Hikmet-i Bedayie Dair” makalelerinde aynen kendisi tarafından tercüme edildiğini, Ayın. Nadir ve Ha. Nazım’ın görüşlerinin esas düşmanının yine Taine olduğunu, “hüsn nisbidir” anlayışını dünyada herkesin kabul ettiğini söylemekte; Ayın. Nadir ve Ha. Nazım’ın savunduğu güzelliğin mutlak oluşu (hüsn-i mutlak) fikrinin reddedildiğini ifade et-mektedir.35 Şunu kaydetmek gerekir ki tartışma metinleri okunduğunda, Ayın. Nadir ve Ha. Nazım’ın “hüsn-i mutlak”ı savunduğuna dair bir bilginin olmadığı görülecektir. Hüseyin Cahit, Raik Vecdi’yi savunurken hedef saptırmakta, konuyu başka tarafa çek-mektedir. Nitekim “zevkin şahsiliği” ve “hüsn-i mutlak” konusunda Raik Vecdi’nin cevap vereceğini düşünmesine rağmen, Raik Vecdi ilk yazdığından başka hiçbir şey yazmayacak ve tartışma boyunca, ilk yazısının dışında, hiç görünmeyecektir.

Malumat yazarları, “hüsn nisbidir” görüşünün izahında bir problem olduğu kana-atindedir. Çünkü Servet-i Fünun’da yazılan bütün yazılar için nisbiliği öne çıkararak güzel değildir deyip işin içinden çıkılabilir. Doğal olarak savunulan görüşün mantıklı bir izahını talep etmekte ve taleplerini karşılayacak bir “ölçü” ortaya koymaktadırlar. Durum “ölçü”ye dayanınca kendileri ifade etmemişse bile karşı tarafta güzelliğin bu ölçüye göre mutlak olduğu intibaını uyandırmaktadırlar. Hüseyin Cahit de durumu çok iyi değerlendirecek ve Malumatçıların “hüsn-i mutlak” yolunda yanlış bir kanaatte olduğunu söyleyecektir. Üslubun polemiğe kaçması zevk ve güzellik bahsinin ciddi-yetle ele alınmasını engellemiştir.

33 Mizancı Murat’ın “Üdebamızın Numune-i İmtisalleri” başlıklı seri yazıları birer uygulamalı eleştiri

örneğidir.

34 Ayın. Nadir’in bahsettiği yazı Ha. Nazım’a aittir. Bu yazıda Ha. Nazım güzelliği şu şekilde tarif eder: “Güzellik bir şeyin a’zâ ve eczasının o şeyden münfehim olmak lazım gelen manayı en mükemmel ve en müessir olarak tebliğ edecek suret ve nispette teşkil ve terkibi demektir.” (“Şiir ve Fen”, Malumat, c. XIII., nr. 282., 29 Mart 1317 (1 Nisan 1901), s. 831).

(12)

Zevk bahsinde Ha. Nazım’ın tabiat eserleriyle sanat eserine yönelik zevki ayırması ve bunlara dair eleştirinin farklı olacağı yönünde görüş bildirmesi yerindedir. Pascal “Asıllarına hayran olmadığımız şeylerin benzerlerine hayranlık duymamız şaşılacak bir şeydir.” der. Bir sanatçının tabiattan istiare ettiği sanat eserinin zevk ve güzellik değeri, tabiattaki eserden farklıdır. Tabii eserle sanat eserinin ardındaki kanunluklar da aynı değildir. Sanat ontolojisi tabii eserle suni eseri birbirinden ayırmakta; eserlerin mahiyetinin farklı olduğu anlayışından hareketle bir eserdeki güzeli tespite çalışmakta-dır.36 Sanat ontolojisinin güzeli incelediği, kategorize ettiği ve kanunlarını tabakalarla ortaya koyduğu eser de doğadaki değil, benzeri olan sanat eseridir. Dolayısıyla sanat ontolojsi bakımından Malumatçıların sanat eserine dair eleştiri anlayışı Servet-i Fü-nuncu görüşten daha modern ve orijinaldir.

Tenkitte Mantık

Raik Vecdi, tenkide değinirken hayallerine kayıt koymadan kalemini serbestçe koşturmaktadır. “Umman-ı heyecanı bizim havz-ı kamusumuza sığamayan şair-i bed-bahtın mevecat-ı hissiyatı tabiidir ki piş-i sahil-i idrakimizden bir zemzeme-i nâşinide ile güzar eder. Karanlık, bütün bütün karanlık, her şeyi gizleyecek kadar karanlık gecelerden hiçbir şey anlaşılmaz mı?” ifadelerinde olduğu gibi.

Malumat yazarları özellikle Ayın. Nadir tenkidi nezaket ve incelik dolu hayallerden uzak mantıklı bir muhakeme silsilesi (silsile-i muhakemat-ı mantıkiye) şeklinde tarif etmek-tedir.37 Malumatçılar tartışmada mantıklı tarifler beklemekte, bu yüzden “zevk şahsidir, hüsn nisbidir” gibi bir mantık önermesinde zevkin şahsiliğinde uzlaşmalarına rağmen hüsnün nisbi oluşunun anlaşılmadığını ifade etmektedirler. Basında sanat ve güzelliğe (hüsn) dair Nurettin Ferruh, Rıza Tevfik, İsmail Safa, Abdülhalim Memduh, Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Cahit vd. imzalı birçok yazı mevcuttur. Servet-i Fünuncular ve Malumatçılar bu yazılardan habersiz değildir. Ayrıca Batı’daki sanat felsefesine ilişkin yazarları takip etmektedirler. Dolayısıyla nisbi ve mutlak güzelliğin ne olduğunun farkındadırlar.

Taraflar arasında tartışmanın sebebi bir yönüyle tenkide yüklenen anlam ve mantık meselesinde düğümlenmektedir. Şöyle ki Raik Vecdi, Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf tenkidi, “açıklama, gösterme ve izah etme” şeklinde ifade ederken Malumatçılar tenkitte mantıklı bir muhakeme silsilesine dayalı “tarifler” aramaktadır. Bu yüzden Malumatçılar, Raik Vecdi’nin eski inşa diline yakın üslubunda doğal olarak tenkit örneği bulamayacaktır ve “hüsn nisbidir” önermesinin tarifini mantıklı bir delille bekleyecektir. Zira “mantıklı delil ancak mantıkla çürütülür.”38

36 Ayrıntılı bilgi için bk. Tunalı, Sanat Ontolojisi, s. 11-46.

37 Ayın. Nadir, “Musahabe-i Edebiyeye Cevap”, s. 893.

(13)

Ha. Nazım’ın tenkitlerinde ikna edici bir taraf bulmakla birlikte Mehmet Rauf mantığı bir vasıta olarak kullanan her yazarın mutlak manada hakikati ifade etmeyebi-leceğine dikkati çeker. Ancak Cenap Şahabettin’in aynı yolu bazı yazılarında kullan-dığını unutur gibidir.39 Ona göre “mantık kadar muğfel, hokkabaz bir şey” bir hakikati ifadenin dışında ikna etmek için de kullanılabilir. Ha. Nazım’ın beş altı sayfalık ispat ve izahtan sonra Taine’in güzelliğe dair yaklaşımını “mutlak”ta görmesini de mantığın aldatıcılığına dair bir örnek olarak gösterir. Meseleyi daha iyi anlayabilmesi için Ha. Nazım’a Sainte-Beuve, Jules Lemaitre ve Anatole France, biraz daha cesaret gösterip Emile Faguet, Brunetiere ve son olarak Servet-i Fünun dergilerini okuma tavsiyesinde bulunur.40 Yani eski bir Servet-i Fünun yazarına yazı yazdığı dergiyi okumayı tavsiye eder. Mehmet Rauf, tartışmada hedef saptırmaktadır. Nitekim düşüncesini desteklemek için Hüseyin Cahit’in yaptığı gibi yapar: “İnsanın filozofsuz, felsefesiz, kitapsız, ho-casız, sade izan ile vereceği karar: hüsn nisbidir; işte bu kadar. (...) yani, hüsn nisbidir, nisbidir, nisbidir”.41 Burada tekrar hatırlatmak gerekir ki Malumatçılar hüsnün nisbi oluşundan bir şey anlaşılmadığını söylerken hüsnün mutlak olduğunu iddia etmemiştir.

Servet-i Fünuncuların mantık meselesinde eleştirel tutumları ve Malumatçıların mantıkta diretmesinin bir sebebi de mantığın edebî eserlere ilişkin “hüküm” barındır-ması gibi görünmektedir. Malumatçılar eleştiride mantığı kullanırken bu çerçevede edebî eserlere ilişkin hükümler vermektedir. Tartışma devam ederken Aşk-ı Memnu ile başlattıkları uygulamalı tenkit örneklerinde romana ilişkin hükümleri Malumat’ta yayımlanmaktadır. Buna karşılık, Hüseyin Cahit bir eleştirmenin hüküm veremeyeceğini -Raik Vecdi’nin de dediği gibi- sadece gösterme ve açıklamada (irae ve teşrih) buluna-bileceğini dile getirmektedir.42 Ancak aynı tarihlerde Mehmet Rauf, Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu, Tevfik Fikret’in Rübab-ı Şikeste; kendisi de Mehmet Rauf’un Eylül romanına

39 Cenap Şahabettin de bazı görüşlerini ispat etmek için mantığı ve mantık önermelerini bir vasıta olarak kullanır. Servet-i Fünun’un sal-i edebîsinde dile getirdiği bazı görüşlerin iyi anlaşılmadığından hareketle “edebiyattan maksat yalnız edebiyattır” önermesini izah için yazdığı bir yazı (“Musahabe-i Edebiye 26, Menafi-i Edebiye”, s. 259-261.) buna örnektir. Mehmet Rauf herhâlde bu yazıyı okumamıştır yahut hatırlamıyordur.

40 Mehmet Rauf’un burada kastettiği Servet-i Fünun nüshaları büyük bir ihtimalle kendisine ait “Tekâmül-i Tenkit” yazılarıdır. Rauf, XIX. asır eleştirisi içinde Madam de Stael-Chateaubriand-Villemain’den bahsederken şunları söyler: “Alman ve İngiliz eserleri de –Klasik edebiyat kavâidine muvafık olma-makla beraber– güzel olabilir. Her şey nispidir; tenkitte düstur vazetmek müşkül, hemân muhaldir; bir hüküm verildiği zaman, ehemm olan şey o hükmün itası değil lazım gelen esbabın suret-i tetkikidir. Bu esbâb evvelleri kavâid-i edebiye ile mantıktan istihraç edilirdi, bundan sonra başka yerlerde aranacaktır (“Tekâmül-i Tenkit 4”, s. 187).

41 “Şu Tenkit Meselesine Dair”, s. 172. 42 “Hayat-ı Matbuat -I-”, s. 158.

(14)

dair eleştirilerinde hüküm vermekten kaçınmamaktadır.43 Bu yaklaşım, tenkidin Servet-i Fünuncuların tekeline inhisarı gibi bir havanın oluşmasına sebebiyet vermektedir. Ayın. Nadir’in ifadesiyle bir “inhisar-ı edebiyat-ı Osmaniye”44 oluşmaktadır.

Mantık mevzusundaki ihtilaflar terimlerin tanımlanmasını da zorlaştırmıştır. Ten-kitte mantık bazı kavramların tanımı için önemlidir. Mantıkta bir tanımın mükemmel olabilmesi için bazı şartlar arayan eski mantıkçılar bu durumu veciz bir şekilde “Tarif, efrâdını câmi ağyârını mâni olmalıdır” şeklinde ifade etmiştir.45 Hüseyin Cahit de ten-kide dair yapılacak tanımın “efradını cami ağyarını mani” olması gerektiğini vurgular. Son derece yerinde bir vurgu bir süre sonra polemik bir hava alır ve Ayın. Nadir’i tenkit yolunda: “Tenkit mantıki muhakemeler silsilesi sayılırsa hendese ve cebir de öyle değil midir? Dolasıyla öyle tarif olmaz. Olsaydı şöyle bir netice çıkardı: Tenkit bir silsile-i muhakemat-ı mantıkiyedir / Hendese bir silsile-i muhakemat-ı mantıkiye-dir / Cebir bir silsile-i muhakemat-ı mantıkiyemantıkiye-dir.”46 ifadelerine bürünür. Ayın. Nadir böyle bir cevap karşısında “Raik Vecdi, tenkidi kalem sanatı saymakla onu tarif etmiş olur. O hâlde “Tenkit bir sanat-ı kalemiyedir / Muharrirlik bir sanat-ı kalemiyedir / Romancılık bir sanat-ı kalemiyedir / Arzuhalcilik bir sanat-ı kalemiyedir” ifadeleriyle karşılık verir.47 Böyle süren bir tartışmada bir tanımın “efradını cami ağyarını mani” olması lüzumu kaybolur.

Ayın. Nadir “Art de critic”i “tenkit bilimi (fen)”, Hüseyin Cahit “tenkit sanatı (art)” olarak çevirmektedir. Fakat terimin anlamı hakkında bir uzlaşıya varılamamaktadır. Çün-kü terimleri ifade için kullanılacak mantık kaybolmuştur. Ayın. Nadir tenkidin hüÇün-küm verdiğini Ansiklopedi Larousse’un tenkit maddesini çevirerek aktarırken,48 Mehmet Rauf Malumatçıları alaya almakta, Hüseyin Cahit de Platon’dan bu yana Batılı bütün filozofların, Hippolyte Taine’in tenkidi sanat saydığını ifade etmektedir. İki taraf bir mevzu hakkında Batılı kaynakları, özellikle eleştirmen ve filozofların fikirlerini ve

eser-43 Ha. Nazım, Hüseyin Cahit’in, Eylül romanına ilişkin hüküm ifade eden cümlelerini aktarır (“Cevap”,

s. 942.). 44 “Cevap”, s. 942.

45 Emiroğlu, Klasik Mantığa Giriş, s. 87. 46 “Hayat-ı Matbuat III”, s. 178. 47 “Cevap”, s. 952.

48 “Ansiklopedi Larousse’ta o eski kitapta bile tenkit hakkında deniliyor ki Kritik, “muhakeme ederim”

manasına olan Rumca “Crito”dan âsâr-ı edebiyenin ve âsâr-ı sanatın mehasin ve meayibini takdir sanat ve kabiliyetidir. Kritik yapmak da âsâr-ı edebiyeden âsâr-ı sanattan biri hakkında delile istinaden hüküm vermektir. (...) İyice anlaşılırsa tenkit yukarıdan aşağı bir ilimdir. Semerat-ı latifesi iktitaf edilecek bir ilimdir. Âsârın tamamen tefhimini bir zamanın temayülatı hakkında sahih bir nazarı, bazı usul hakkında kavanini yani bir heyet-i hâkimenin vücudunu istilzam eder. Balzac’ın kavlince tenkidi bu yolda tatbik eden, efkâr-ı edebiyenin hâkimidir.” (Ayın. Nadir, “Cevap”, s. 952).

(15)

lerinin isimlerini birbirlerine tavsiye etmektedir. Görüşlerini ispat için bu kaynaklardan yararlanmakta, ancak bir meseleye dair hüküm verdiklerinde birbirlerini eleştirmektedir. Durum sanat eleştirisi ve eleştiri sanatının iki farklı mesele olduğunu unutturmaktadır.

Tartışmaya bakan yönüyle şunu kaydetmek gerekir ki tanımında olduğu üzere tenkit “hüküm” verir.49 Özellikle uygulamalı eleştiri örneklerinde eserlere dair kıymet hükümleri her zaman verilmektedir. Servet-i Fünuncular da edebî eserlere dair hüküm barındıran uygulamalı eleştiri örnekleri ortaya koymuştur. Dolayısıyla tenkidin harf, hareke ve terkip hatalarından ibaret olmadığı yönünde isabetli bir anlayışta bulunan Servet-i Fünuncuların tenkidin, eleştirmenin hüküm veremeyeceğine dair görüşte yanıl-dıklarını söyleyebiliriz. Mantık konusunda polemiğe kaçmaları bu hükmü değiştirmez.

Tartışmadaki Yazılar Üzerine Bir Değerlendirme

Tartışma bittikten sonra Rıza Tevfik bahsi geçen yazarların görüş ve düşüncelerini değerlendiren bir yazı kaleme alır. Yazı Malumat’ta yayımlanmıştır.50 Anlaşılan Rıza Tevfik tartışmayı takip etmiştir. Nitekim Servet-i Fünun’da Raik Vecdi ve Hüseyin Cahit, Malumat’ta Ha. Nazım ve Ayın. Nadir Beylerin makalelerini okuduğunu ve onlar hakkında bazı şeyler söyleyeceğini ifade etmektedir.

Kendisini tanımadığını ifade etmekle beraber öncelikle Raik Vecdi’den başlar. Buna göre bir kadın şemsiyesi kadar süslü bir âleme sahip olan Raik Vecdi’nin üslubu hayalen zengin ancak fikren kusurlu ve gariptir. Böyle bir üslup “Muvazenesi yerinde olmak lazım gelen ciddi bir muharrirde meşhut olamayan ‘ifrat-tefrit’lerdendir”.51 Rıza Tevfik gizlenmiş ve görülmesi çok zor bir noktaya dikkatleri çekmek ister. Şöyle ki Raik Vecdi “Müntekid-i Hakiki” yazısının daha girişinde “müsadere ale’l-hüküm”52

49 “Criticism” (tenkit) sözcüğü en sade biçiminden en muğlak biçimine kadar siyasi, sosyal, tarihî tenkide, müzik sanat ve felsefe, Kitab-ı Mukaddes ve daha niceleriyle birlikte değişik alanlarda birçok anlama gelecek şekilde kullanılmaktadır. Yunanca’da krites “hâkim”, krinein “hükmetmek” anlamında kulla-nılmaktadır. Bk. Wellek, Concepts of Criticism, “The Term and Concept of Criticism (Terim ve Kavram Olarak Edebî Tenkit”), s. 331-332.

50 “Mübahesat ve Tenkidat-ı Edebiye Hakkında”, s. 966-972.

51 a.g.m., s. 966. (Raik Vecdi’ye yöneltilen “ifrat-tefrit” eleştirisi kanaatimizce Cenap Şahabettin’in “Tefrit ve İfrat” yazısına ayrıca bir göndermedir. Dolayısıyla Rıza Tevfik, Raik Vecdi’nin Cenap Şahabettin olduğunu bilmektedir. Cenap Şahabettin bu yazısında mevcut edebiyatın taraftar ve aleyhtarları arasındaki zımni kalem münakaşalarını tarafsız bir gözle inceleyen bir okuyucunun bir tarafta “ifrat” diğer tarafta “tefrit” gördüğünü ifadeyle yazısına başlar. Bk. Cenap Şahabettin, “Musahabe-i Edebiye 43: Tefrit ve İfrat”, s. 356-359.).

52 Mantık, Felsefe veya Teolojide bir iddiayı yine kendisiyle ispatlamaya, Arap düşünürler “Müsadere

ale’l-matlub” demektedir. Burada “matlub” hüküm içindir. “Tanrının var olduğunu nereden anlarız?” sorusuna “Çünkü İncil öyle söyler” demek buna bir örnektir.

(16)

kaidesine benzer bir şey yapmaktadır. “Doğrusu tenkit mi yoksa intikad mıdır? Bilmem ve bilmek için de uğraşmak istemem” sözleriyle konuya başlaması ve “henüz lisanımız-da ıstılahı takarrür etmeyen bu şube-i sanat nasıl vücut bulmuş olabilir” demesi lisanımız-daha sözün başında zihinleri bu değerlendirmelere alıştırmak içindir. Yazısının neticesi bizde müntekid yoktur dolayısıyla intikad yoktur hükmüne varmaktadır. Alıntı cümlesinde tenkidi “sanat” sayması da ayrıca dikkat çekicidir. Rıza Tevfik’e göre Mehmet Rauf da benzer bir yaklaşımla görüşlerini dile getirmektedir.53

Rıza Tevfik için Raik Vecdi’nin parlak bir üslupla yazdıklarını okuyan azıcık felsefe meraklıları yazılanları “mutlakiyetin tarifi” yahut “gayr-ı mer’inin ifadesi”; eski Şark’ın meraklıları da yeni üslupla güzelce kaleme alınmış “Simurg Anka hikâyesi” zanneder. Hâlbuki gerçekte bir “hiç” bir “vehim”dir.54 Rıza Tevfik de Ayın. Nadir gibi Raik Vecdi’yi eleştirirken mantığa ve mantıkbilime değer vermektedir. Fikirlerini değerlendirip izah eder-ken mantıksal hataları da ortaya koymaktadır. Bununla birlikte bir münekkitte bulunması gereken şartlar ve özelliklere dair görüşlerine “açıktan açığa” katılmaktadır. Eleştirinin ne kadar zor bir iş olduğuna dair fikirlerini bazı eleştirilerinin yanı sıra tasdik etmektedir.55

Raik Vecdi’nin zevk-i selim, hüsn-i mutlak ve zevk-i milliyi reddetmesini ve yazısının sonunda bizde gerçek anlamda tenkit ve münekkidin olmadığı, dolayısıyla meseleyi “asrın ruhu”na, “tarih” ve “zaman”a bırakarak eleştiri ve eleştirmenlikten vazgeçmemiz gerektiği konusundaki düşüncelerini de eleştirir. “Mantık pek hoşa gitmiyorsa da” bunu yine izah etmek istediğini söyler. Buna göre, “zaman” filozof ve matematikçilerin metafizik bakımdan mahiyetlerini anlamak istedikleri “zaman” değil-dir. Raik Vecdi’nin bahsettiği “zaman” Rıza Tevfik’in anladığı manada “insanlar”dır. İnsanlar zamanın ifadesi olduğuna göre eleştirmen de Adam Smith, Darwin, Spencer gibi dâhileri en büyük vasıta olarak dikkate almak durumundadır. Rıza Tevfik burada benzer görüşte olan Ayın. Nadir’e katıldığını söyler. “Zaman”ın geçmişle de ilgisi var-dır. Fransa’da klasikler eski Yunanlıları, sembolistler Orta Çağ’ı diriltmeye çalışmıştır. Raik Vecdi’nin bahsettiği “ruh-ı asır” ve meseleyi gelecek zamanlara bırakmak bu bakımdan pek doğru görülmemekle birlikte gülünçtür. Çünkü onca eleştiriye rağmen Platon ve Aristoteles’in eski eserleri ve görüşleri hâlâ tartışılmaktadır.56

53 Rıza Tevfik, a.g.m., s. 967.

54 a.g.m., s. 967. (Rıza Tevfik konunun daha iyi anlaşılması için Fransızların meşhur sembolistlerinden Stephane Mallarme ile ilgili bir makalede okuduğu bir hikâye anlatır. Hikâye özetle şöyledir: Mallarme bir gün sevenlerinden birine eserlerinden yeni bir şiir okumuş sonra ne anladığını sormuş. Zavallı adam edebî güzelliğin yarı gölgeli sanat içinde çok zor görülebilen bir incelik ve nezaketin gizemli güzelliğini şimdi keşfedebildim zannıyla: “C’est la definiation de l’absolu” yani “Mutlakın tarifidir” diye cevap vermiş. Mallarme tam bir hayretle: “Hayır Mösyö... Yazıhanemdeki masanın tarifidir” demiş.). 55 a.g.m., s. 968.

(17)

Rıza Tevfik’e göre Mehmet Rauf’un Ha. Nazım’a yazdığı “Şu Tenkit Meselesine Dair” yazısı “bayağı”dır. Rauf’un bazen hüsnüniyet ve masumiyetinden bahseden tavrı, halis bir kalbe sahip olduklarına hâkimleri ikna için yalancı şahitlik yapanla-ra benzemektedir. Yazının “dereden tepeden bahsoluşuna yapanla-rağmen” neticede tertibi bir “reklamdan” ibarettir. Ha. Nazım’a Servet-i Fünun’un son beş yıldaki sayılarını okumasını tavsiye etmesine bakılırsa dergiyi ansiklopedi zannetmektedir. Hâlbuki Servet-i Fünun dergisinin eski yazarlarından Ha. Nazım, Servet-i Fünun’dan bir şey öğrenenlerden değil o dergiyle birçok şey öğretenlerdendir.57 Rıza Tevfik bu bakımdan Ha. Nazım hakkındaki iyi düşüncelerini asla değiştirmemiştir. Tartışmada Ha. Nazım gerçekten polemik bir tarz yerine bir vukuf üzere düşüncelerini ortaya koymaktadır.

Hüseyin Cahit’e gelince onu “oldukça samimi bir muharrir” saymakla birlikte kitaplarda gördüğü düsturların tatbikatında yanlışlıklardan kendini kurtaramadığı ka-naatindedir. Ayrıca bazı tabirleri güzelce tercüme etmesine rağmen hakiki manalarını dedirtemeyecek kadar gafil görünmektedir. Şöyle ki eski sanat felsefesine göre güzelli-ğin tarifinden olan “gayr-ı merinin ifadesidir” gibi batıl bir düsturu Ha. Nazım’a karşı fırlatması sadece “bir hata değil bir büyük beceriksizlik”tir. Bu tarif Raik Vecdi’nin o hiç doğmayacak olan “müntekid-i hakiki”si hakkında sadıktır. Hüseyin Cahit Bey bilmeyerek arkadaşını vuran şaşı bir avcı kadar beceriksizlik etmiş oluyor”.58

Sonuç olarak, Servet-i Fünun ve Malumat yazarları arasında tenkit etrafında gelişen tartışma genelde sanat eserlerinin değeri, mahiyeti ve bu değer ve mahiyetin anlaşılmasına ilişkin mantık ve estetiğin önemine dikkatleri çekmiştir. Basında harf, hareke yanlışlıkları, terkip hatalarına odaklanan ve bir aşama daha kaydederek lafızlara yönelik dikkatlere yönelen tenkit, Malumatçılara karşı Servet-i Fünuncuların –özel-likle Raik Vecdi’nin (Cenap Şahabettin)– yerinde vurgusuyla yazar ve sanat eserlerini anlamada yetersizdir. Çünkü bir eserin bütünü ve mahiyeti onu meydana getiren par-çadan farklıdır. Eleştirmenin vazifesi kusurları ortaya dökmek değil eserin kıymet ve mahiyetini göstermektir. Eleştiriyi bir çeşit açıklama, izah ve aydınlatma sayan Servet-i Fünunculara göre tenkit bir sanat; mantıklı muhakemeler silsilesi sayan Malumatçılara göre ise bir bilimdir. XIX. asır Türk edebiyatının son çeyreğinde hakiki manada bir eleştiri ve eleştirmenin bulunmadığı görüşü genel olarak kabul görmüştür. Yine de bir eleştiri ve eleştirmende aranan özelliklere baktığımızda Malumatçıların -özellikle Ha. Nazım’ın (Ahmet Reşit Rey)- Servet-i Fünunculara göre daha tutarlı kriterler ortaya koyduğu görülmüştür. Sanatta zevk ve güzellik bahsinde Servet-i Fünuncular subjek-tif Malumatçılar objeksubjek-tif eleştiriye yönelmektedir. Tabii eserle sanat eseri farkından hareketle fikir yürüten Malumatçılar sanat ontolojisi bakımından Servet-i Fünunculara göre daha modern ve objektiftir. Sanatta güzelin ifade ve tarifi polemiğe kaçan bir

57 a.g.m., s. 971. 58 a.g.m., s. 972.

(18)

tarzla dile getirilmişse de her iki tarafın güzele ilişkin değerlendirmeleri edebiyatta klasik estetik anlayıştan vazgeçildiğini ve sanat eserlerinin de artık Batılı düşünür ve filozofların görüşleri ışığında değerlendirildiğini göstermektedir. Servet-i Fünuncular bir yandan Malumatçıların edebî eserlere dair hükümlerde bulunmalarına karşı çıkarken diğer taraftan bu eserlere ilişkin tenkitler yayımlamaktadır. Eserlere yönelik analizlerde bulunmak, bazı kıstas ve kategorilere göre edebî verimleri yorumlamak uygulamalı bir eleştiridir ve burada hüküm vermek kaçınılmazdır. Bu bakımdan Servet-i Fünun-cuların hüküm verdikleri yönünde Malumatçılara karşı çıkmalarında bir tutarsızlık vardır. Malumatçılar tenkidi mantıklı bir muhakeme silsilesi olarak görürken edebî eserlere dair dizgeler ortaya koymaya çalışmaktadır. Servet-i Fünuncular eleştiriyi bir sanat olarak gördükleri için bu duruma karşı çıkmıştır. Edebiyatta modern eleştiri teorilerinin hükme dayalı dizgeler oluşturmaya çalıştıkları da bir gerçektir. Hüseyin Cahit ve Mehmet Rauf Malumatçıların tenkitte mantığı bir vasıta olarak kullanmasını eleştirirken Cenap Şahabettin’in de aynı usulü bazı yazılarında denediğini görememiş-tir. Bu durum da bir tutarsızlık örneğidir. Malumatçıların eleştiride mantık bilimine dikkatleri çekmesi önemli bir ayrıntı olmakla birlikte polemiğe kaçan üslup mantığı ortadan kaldırmıştır. Anlaşılan bugünkü edebiyat tartışmalarında yitirilen bir değer olarak mantık, tartışmanın vuku bulduğu yirminci yüzyılın başında kaybolmuştur. KAYNAKLAR

Abrams, M. H., A Glossary of Literary Terms, U.S.A.: Published by Heinle & Heinle Pub: Boston, Massachusetts, 1998.

Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, İstanbul: İnkılâp Kitabevi, Tarihsiz.

, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İstanbul: İnkılâp Kitabevi, Tarihsiz.

Ayın. Nadir (Ali Ekrem Bolayır), “Şiirimiz”, Servet-i Fünun, 2, 9 Teşrinisani 1316 (15, 22 Kasım 1900), nr. 505-506., s. 163-170.; 178-186.

, “Musahabe-i Edebiyeye Cevap”, Malumat, c. XII., nr. 285., 19 Nisan 1317 (2 Mayıs 1901), s. 892-898.

, “Cevap”, Malumat, C. XII., nr. 289., 17 Mayıs 1317 (30 Mayıs 1901), s. 950-954. Cenap Şahabettin, “Musahabe-i Edebiye 26, Menafi-i Edebiye”, Servet-i Fünun, nr. 329, 19

Haziran 1313 (1 Temmuz 1897), s. 259-261.

, “Musahabe-i Edebiye 43: Tefrit ve İfrat”, Servet-i Fünun, nr. 387., 30 Temmuz 1314 (11 Ağustos 1898), s. 356-359.

, (Raik Vecdi), “Müntekid-i Hakiki”, Servet-i Fünun, 12 Nisan 1317 (25 Nisan 1901), nr. 528, s. 114-116.

Coşkun, Menderes, Eski Türk Şiirinde Edebî Tenkit (Şairin Şaire Bakışı), Ankara: Akçağ Yayınları, 2007.

(19)

Emiroğlu, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, Ankara: Elis Yayınları, 2005.

Enginün, İnci, Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923), İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.

, Cenap Şahabettin, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1044, 1989. Ercilasun, Bilge, Servet-i Fünun’da Edebî Tenkit, İstanbul: MEB Yayınları, 1998.

Ha. Nazım (Ahmet Reşit Rey), “Musahabe-i Edebiye: 51: Tenkit Hakkında”, Servet-i Fünun, nr. 411., 14 Kânunusani 1314 (26 Ocak 1899), s. 323-326.

, “Şiir ve Fen”, Malumat, C. XIII., nr. 282., 29 Mart 1317 (1 Nisan 1901), s. 831. , “Tenkit”, Malumat, C. III., nr. 284., 12 Nisan 1317 (25 Nisan 1901), s. 867-871. , “Cevap”, Malumat, C. X., nr. 277., 10 Mayıs 1317 (23 Mayıs 1901), s. 939-943. Halit Safa “Tekâmül-i Tenkit”, Maarif, nr. 22., 23 Mayıs 1312 (4 Haziran 1896), s. 342-345. Hüseyin Cahit, “Hayat-ı Matbuat I, III”, Servet-i Fünun, nr. 530., 26 Nisan 1317 (9 Mayıs

1901), s. 156-158.; nr. 532, 10 Mayıs 1317 (23 Mayıs 1901), s. 178-180.

, “Tenkit Numuneleri: Balzac”, Servet-i Fünun, nr. 533-538., 17, 24 Mayıs 1317 (30 Mayıs, 6 Haziran 1901), s. 194-199.; 215-220.; 31 Mayıs, 7, 14 Haziran 1317 (13, 20, 27 Haziran 1901)., s. 231-236.; 247-253.; 259-266.; 21 Haziran 1317 (4 Temmuz 1901), s. 277-283.

J.C. Carloni – Jean C. Filloux, Eleştiri Kuramları, çev. Tahsin Yücel, İstanbul: Multilingual Yayınları, 2000.

Mehmet Rauf, “Tekâmül-i Tenkit 6 On Dokuzuncu Asır İkinci Devir Yine Sainte-Beuve”, Servet-i Fünun, 28 Mayıs 1314 (9 Haziran 1898), nr. 378, s. 217-220.

, “Tekâmül-i Tenkit 6 On Dokuzuncu Asır İkinci Devir Hippolyte Taine”, Servet-i Fünun, 18 Haziran 1314 (30 Haziran 1898), nr. 381., s. 269-270.

, “Şu Tenkit Meselesine Dair”, Servet-i Fünun, nr. 531., 3 Mayıs 1317 (16 Mayıs 1901), s. 171-175.

Okay, Orhan, Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005.

, Sanat ve Edebiyat Yazıları, “Edebiyatın Üstünlüğü”, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1990. Önertoy, Olcay, Edebiyatımızda Eleştiri Tanzimat ve Servet-i Fünun Dönemleri, Ankara: Dil

ve Tarih Coğrafya Fakültesi Basımevi, 1980.

Özön, Mustafa Nihat, “Edebiyatımızda Münakaşalar”, Oluş, Ankara, 1. İkinci kânun 1939, C. 1., S. 1., s. 7-9.

Rıza Tevfik, “Mübahesat ve Tenkidat-ı Edebiye Hakkında”, Malumat, C. XII., nr. 290., 24 Mayıs 1317 (6 Haziran 1901), s. 966-972.

Tarakçı, Celal, Cenab Şahabeddin’de Tenkit, Samsun: Eser Matbaası, 1986.

Tevfik Fikret, “Musahabe-i Edebiye: 51: Hafta-i Edebî”, Servet-i Fünun, nr. 509, 31 Kânunuevvel 1314 (12 Ocak 1899), s. 295-298.

Tunalı, İsmail, Sanat Ontolojisi, İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 2002.

Wellek, Rene, Concepts of Criticism, “The Term and Concept of Criticism (Terim ve Kavram Olarak Edebî Tenkit”, Fifth Printing October 1969, USA., Çev. Sıddık Yüksel, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2014, s. 331-343.

(20)

Referanslar

Benzer Belgeler

Servet-i Fünun şiirinin en önemli şairlerinden Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin, Servet-i Fünûn şiirinin olduğu kadar modern Türk şiirinin de öncüleri

Kişinin, savunma seçeneklerini değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yönelik suçlamanın varlığını, hakkında bir ceza davası açıldığı- nı bilmesi

Bir yan­ dan doğum günü için bir yandan da Aziz Nesin İlköğretim Okulu için biz- leri bir araya getirdi.. Nesin Vakfı ço­ cukları Aziz Nesin’in vasiyetleri

regions: the internal region (with radius r c ), where nuclear forces are important, and the external region, where the interaction between the nuclei is governed by the

Bimen, bu güfteyi besteleyip bir içki meclisinde Süleyman Nazif’e okuyunca Süleyman Nazif o kadar duygulanır ki: Ebedî nazamthr sana feryadımıza«. öperiz

189 Vezin ve anlam bakımından “buldı sen uŝanmaz mısın” yerine Dîvân’daki “bula sen ŝanmaz mısın” ibaresi (İpekten 1974: 203)

Bu yazıda pilonidal sinüs hastalığı nedeniyle primer eksizyon ve kapama operasyonu olan hastada travma olmaksızın iki yıl sonra gelişen dev hematom saptanması ve

The solar energy captured by parabolic dish concentrator is not completely transferred to the water as a useful energy rate due to energy loss to surroundings.. Therefore