• Sonuç bulunamadı

Nahid Sırrı Örik'in hikayeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nahid Sırrı Örik'in hikayeleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

24 TEMMUZ 1998 CUMA

YAZI O D A SI

SFIİM tl.F.Rİ_____________

Nahid Sırrı Örik'in

Hikâyeleri

Yine Nahid Sırrı Örik.

Nahid Sırrı Örik’in hikâyelerini okuyorum. Bu hikâ­ yeler üç ciltte derlendi. Oğlak Yayıncılık’ın yayımladı­ ğı kitapları, M. Kayahan Özgül’le Vahide Bilgi’nin emek işi derlemelerine borçluyuz.

İlk cilt Sanatkârlar adını taşıyordu. İkinci cilde ad ve­ ren Kırmızı ve Siyah, Nahid Sırrı’nın 1929’da tek ba­ şına yayımlamış olduğu bir uzun öyküdür; bu kez başka öykülerle birlikte okur önüne çıkıyor. Üçüncü cilt ise Eve Düşen Yıldırım.

Nahid Sim çok şaşırtıcı bir yazar. Romanları, öykü­ leri, kronikleri, oyunları bugüne kadar sağda solda kalmış, yitip gitmiş neredeyse. İşin tuhafı, bu darma- dağınıklığa karşın, dahası, geçen zamana karşın Na­ hid Sırrı ‘yepyeni’ bir yazar gibi varlığını koruyabilmiş. Gerçi geçmiş dönemlerde ondan söz açan araştır­ macılarımız, eleştirmenlerimiz oldu. İlk dikkat çekici

Kemal Bekir’di yanılmıyorsam. Kemal Bekir sonra­

dan Sultan Hamid Düşerken’i tiyatro sahnesine de uy­ guladı. Ama Nahid Sırrı çoktan hak ettiği ilgiyi bir tür­ lü devşiremedi.

Bugün devşirebilecek mi? Doğrusu kestiremiyo­ rum. Nahid Sırrı bana daha çok, ‘yarın’ın bir yazarı gi­ bi geliyor.

M. Kayahan Özgül, hikâye kitaplarına yazdığı önem­ li önsözlerde Nahid Sırrı’nın gözden ırak tutuluş ma­ cerasına değişik perspektiflerden yaklaştı. Macerayı o önsözlerden kavramak mümkün.

Üç ciltte derlenmiş hikâyeler, edebiyatımızda ben­ zerine pek rastlanılamayacak bir hikâyecilik ‘tutumu­

nu’ sergiliyor.

Sabahattin A li’nin keder yüklü toplumsal hikâye­

leri Türk hikâyesinin bir soyağacı atası sayılabilir. Bir başka soyağacı atası da bireysel hikâyeleriyle, o unu­ tulmaz hikâyeleriyle elbette Sait Faik. Şimdi bir de Na­ hid Sırrı Örik’ten konuşmak gerekiyor:

Ne toplumsal, ne bireysel. Yalnızca ‘kötücül’, kor­ kunç kötücül.

Edebiyatımızda kötülük ardında koşmuş, iblisçe bir söylemi geliştirmiş yazarların yokluğundan söz açıl­ mıştır zaman zaman. Nahid Sırrı, hem romanları, hem öyküleriyle bu sözü adeta şiddetle yalanlıyor. Eseri gü­ nü gününe irdelenebilseydi, gerçek bir ‘kötü n/yef’ tut­ kunu ve avcısıyla karşı karşıya olunduğu saptana­ caktı.

Otuzların gözde edebiyat temaları böylesi bir yak­ laşımı barındıramamış, elden geldiğince dışlamış bes­ belli.

Eve Düşen Yıldırım’da yer alan, üstelik, Nahid Sır- rı’nın en başarılı hikâyelerine katamayacağımız bir hi­ kâye, “Bir Para Hikâyesi" kötülük ve kötü niyet açı­ sından okunduğunda handiyse dayanılamayacak, katlanılamayacak bir şeyler fısıldayıp duruyor: Yıllar önce birbirinden ayrılmış bir karı-kocanın, ölüm dö­ şeğindeki kızlarından paylarına düşecek mirası hesap edip duruşları okurun yaşama sevincini solduruyor de­ sem yeri.

Gerçekliğe bağlı mı Nahid Sırrı? Gerçeklik bu ka­ dar yıkıcı, iç karartıcı, umutlar kırıcı, ülküler bozgun­ cusu olabilir mi? İşte bazan olabiliyor. En azından, Na­ hid Sırrı’ın yazar kimliğinde-olabiliyor, yazdıklarının gerçekliğinde olabiliyor. > i" ' '

Ama bu yazarımızı salt kötülük görüngesinden de­ ğerlendirmek sanırım yetersiz kalacaktır.

Nahid Sırrı tek bir çizgide yol alır ‘görünen’ çok yönlü bir edebiyat adamı. Dünyayı, hayatı, her şeyi ina­ nılmaz bir kişisellikle yansıtıyor ama, çok değişik alan­ larına da sıçrıyor yaşamanın.

Sözü burada M. Kayahan Özgül’e bırakmak iste­ rim:

“Nahid Sırrı’hin geniş bir konu yelpazesi olmadığı iddiasındakilere verilebilecek en iyi cevap bu ciltteki hikâyelerdir, sanırım. Değişik yaşta, cinsiyette, eğitim­ de, meslekte insanların birbirinden farklı kaderleri, kederleri, aşkları, kıskançlıkları, hayal kırıklıkları, has­ retleri, varlık ve yoklukları, varoluş ve yokoluşları Na­ hid Sırrı'hin konu skalasını teşkil eder. ”

Nahid Sım’da ‘tekrar’ vardır. Nahid Sırrı’da yer yer

‘özensiz anlatım’ vardır. Nahid Sırrı’da ‘klişeler’ var­

dır. Nahid Sırrı’da ‘çalıntı’ olduğunu ileri sürenlere bi­ le rastladım (öyleyse, bu da onun kötücüllüğüne pek yaraşır).

Hiçbiri yazara ve eserine gölge düşüremiyor. Yalnızca kendi olabilmiş sayılı yazarımızdan biri. Şurda burda -hâlâ- gizli kalmış verimleriyle, kimbi- lir nasıl kötücül, nasıl “zehirli bir kahkahayla" alay edip duruyor edebiyatımızın dünkü yargılarıyla.

Takvimde İz. Bırakan:

“(Nahid Sırrı Örik) Bütün bir asrı kaplayan, dökün­ tüleri çağımıza kadar ulaşan konak-yalı kültürüne, Osmanlı sarayı çevresinde meydana gelmiş yarı Os­ manlI, yarı alafranga yaşayışa karşı o günlerde bes­ lenen küçümseme ile, daha sonraları duyulmaya baş­ lanan özlemin dışında kalmış, tarihçilere ve gerçek­ çilere has o düzgün, rahat, heyecansız ifadeyi bula­ bilmiştir. ” Tahir Alangu, Gumhuriyetten Sonra Hikâ­

ye ve Roman, 1968.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yenilen pehlivan döğüşe doymaz, YAZKO dev­ reden çıkınca BİLSAK’ı hayata geçirdi Ağaoğlu; tiyatro ve resim stüdyoları, paneller, sayısız et­ kinlik

[r]

Bizim olgumuzda ise uzun süreli çömelme sonucu peroneal sinir hasarına bağlı tek taraflı düşük ayak tablosu geliştiğini saptadık.. Aşırı kilo kaybı fibula başındaki

Halife diğer fotoğrafta Türk şiirinin meşhur bir isminin, Abdülhak Hamid'in yağlıboya bir tablosunu yapıyor ve şair o sırada henüz halife olmamış bulunan

Tekstil sektöründe istatistiksel proses kontrol teknikleri; dokunmakta olan kumaş üzerinde tespit edilen hataların sınıflarına göre sayısal sonuçlarının

Although a high sensitivity is achieved, the method cannot be considered as specific unless a highly specific separation of

Buna örnek olarak Hasan Yâver Dîvânı’nın ilk şiiri olan “Münâcât-ı be-dergâh-ı Kâdîü’l-hâcât” isimli kaside de kafiye olmadığı için farsça ek olan

Besteleri arasında solo gitar, solo piyano, solo flüt kısımları, Oda Orkestrası eşliğinde gitar konçertosu, Senfonik Orkestra için bir Pentaloji, Yaylı Sazlar