Cemiyeti bünyesinde toplanmış Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi gibi muhalifler Osmanlı Devleti’nde anayasalı, parlamentolu meşruti bir rejim oluşturma çabası içinde idiler. teni Osmanlılar çalışmalarını sürdürürken Şehzade Murad’ın desteğini ve işbirliğini de
sağlamışlardı. Bir süre sonra Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Midhat Paşa gibi dönemin ileri gelen siyasilerinin öncülüğünde gerçekleştirilen bir saray darbesi ile Sultan Abdülaziz tahttan indirildi ve 30 Mayıs 1876’da ’teni
Osmanlılar’ın kendisinden çok şeyler beklediği Beşinci Murad padişah oldu.
NESİ KIŞKIRTTI
Meşrutiyet taraftarı olan Beşinci Murad’m müsriflik ve içkiye düşkünlük gibi zaaflarına, bir de son dönemde yaşanan gelişmelerin sinir sistemini altüst etmesi eklenmişti. Meşrutiyet yanlıları, padişahın içinde bulunduğu hastalıklı hâli ile amaçlarına ulaşamayacaklarına
kanaat getirdiler ve Beşinci Murad padişah oluşundan henüz üç ay sonra tahttan indirildi.
Osmanlı tarihinin en kısa hükümdarlık sürelerinden birini yaşayan Beşinci Murad’ın yerine 31 Ağustos 1876’da İkinci Abdülhamid geçti. Böylece Osmanlı tahtına aynı yıl içinde üç ayrı padişah oturmuş oldu.
İkinci Abdülhamid 23 Aralık 1876’da Meşrutiyet’i ilân ettiği halde bir süre sonra 13 Şubat 1878’de Meclis’i kapatarak Meşrutiyet idaresine son verdi. Bu sırada, saltanat arzusu yarım kalmış olan Beşinci Murad ve annesi Şevkefzâ Kadın Efendi, İkinci
Abdülhamid’in muhalifleri ile
irtibata geçmekte gecikmediler. Beşinci Murad’ı tekrar tahta çıkarmanın yolları aranmaya başlandı.
Saltanatının daha ilk günlerinden itibaren İkinci Abdülhamid, Beşinci Murad
taraftarlarının bir girişimde bulunacaklarından endişe duymaktaydı. Bu yüzden sâbık padişah, Çırağan Sarayı’nda göz hapsinde
bulunduruluyordu. Özellikle Şevkefzâ Kadın Efendi, oğlunu yeniden tahta çıkarmak için büyük gayret içindeydi. Ayrıca Beşinci Murad’ın mason teşkilatına üye oluşu, bu siyasi
faaliyetlerin içine mason cemiyetlerinin de katılmasına sebep teşkil ediyordu.
Beşinci Murad’ı tahta tekrar geçirmek isteyenlerden biri de, Ali Suavi idi. teni Osmanlılar arasında yer alan Ali Suavi son derece vatanperver ama aynı ölçüde haris ve kabına sığmayan bir siyasetçiydi. 1839’da İstanbul’da doğmuş, çeşitli okullarda
öğretmenlik yapmış, 1867’den itibaren Muhbir Gazetesi’nde yazarlığa başlamıştı. Devrin çeşitli siyasi ve sosyal meselelerini konu alan ve dönemin idarecilerini eleştiren makaleler yayınlamış, tenkitlerin dozunu arttırınca Kastamonu’ya sürgüne gönderilmişti. Ali Suavi
oradan Avrupa’ya kaçarak ten i Osmanlılar Cemiyeti’nden Namık Kemal ve Ziya Paşa ile temas kurdu. Osmanlı idarecilerine eleştirilerini Avrupa’da bulunduğu yıllarda da sürdürdükten sonra 1876 Ekim’inde İstanbul’a döndü ve eğitimciliği gözönünde bulundurularak 1877’de, birkaç ay sürdürebileceği Mekteb-i Sultani, yani Galatasaray Lisesi müdürlüğüne getirildi. Bu dönemde 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sona ermiş, Rus orduları İstanbul önlerine kadar gelmiş, Rusya ile çok ağır şartlar içeren Ayastefanos Antlaşması yapılmış, bir milyona yakın insan Balkanlar’dan İstanbul’a ve Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştı.
Gerginliğin had safhada olduğu bu ortamda Ali Suavi, İkinci Abdülhamid’i tahttan indirip yerine Beşinci Murad’ı padişah yapma
girişiminde bulundu. O sırada İstanbul, Ayastefanos Antlaşması’mn sonucunda gelen Rumeli göçmenleri ile doluydu. Ali Suavi, göçmenlerin arasında evvelce Balkanlar’da komitacılık faaliyetlerinde bulunmuş kişiler olduğunu biliyordu ve bu eski komitacılarla
temasa geçti. Yanına almak istediği komitacı göçmenlerin gözünü
boyamak için, Kırcaali’de Bulgarlar’a karşı direnen
Müslümanlar’a yardım etmek gayesiyle bir
cemiyet kurduğunu söylemiş, hatta padişahın da bu cemiyete yardımcı olacağı yalanını uydurmuştu. Harekete geçmeden önce Basiret Gazetesi’ne parola mahiyetinde bir yazı gönderen Ali Suavi, gazetenin 19 Mayıs 1878 tarihli nüshasında yayınlanan yazısında, “Herkes içinde bulunduğumuz vaziyetin tehlikesinden bahsediyor. Bu konuda söyleyeceğim şeyi herkesin dinleyeceğine şüphem yoktur. Hâlihazırdaki müşkülât çok büyüktür, lâkin çaresi de kolaydır. Yarınki nüshada herkesin müsaadeleriyle bu çareyi kısaca izah edeceğim. Bugünkü mektubum yarına dikkatleri çekmeye yöneliktir” diyordu.
Ali Suavi bu yazı vasıtasıyla etrafına topladığı cemiyet mensuplarını faaliyetinden haberdar etmişti. Esas itibarıyla, çevresine toplanan herkesi Balkan Müslümanları’na yardım etme amacında olduğuna inandırmıştı. Bu amaçla hep beraber Çırağan Sarayı’nda toplanacaklar, böylece padişahın destek ve yardımını da alacaklardı.
r
Ç
a ta n a y la geldilerAlı Suavi, Beşinci Murad’ı tahta çıkarmak amacıyla 20 Mayıs 1878’de harekete geçti. Saat
11 ’de 500 kadar göçmen muhtelif yerlerden gelerek, toplantı yeri olarak tespit edilen Çırağan Sarayı civarındaki Mecidiye Camii önünde toplandılar. Bir kısım göçmen de Kuzguncuk’tan mavnalara binip, Ali Suavi ile birlikte Çırağan Sarayı’na yanaşıp rıhtıma çıktı.
►
4SSt
B^eşmcı M u ra d .
Chraraı TARİH
ÇARŞAMBA, 26 Mayıs 2004smanlı tarihinde 1876 yılı, ardarda üç padişahın tahta çıktığı sene olarak bilinir. Gerçekten de 633 yıllık Osmanlı tarihinde, aynı yıl içinde üç padişahın cülus töreninin yapıldığı başka bir dönem
görülmemişti. Sultan Abdülaziz’in iktidarının son yılı olan 1876’da siyasi ve ekonomik sıkıntılar haddi aşmış, ülke dış borçlarını ödeyemeyecek duruma gelip iflâsını ilân etmişti. Balkanlar’da çıkan isyanlar ise muhtemel bir Osmanlı-Rus savaşının habercisiydi.
Böyle karışık bir ortamda, Yeni Osmanlılar
, n
A tu
A & S « * * .’
■
<— I S
TARİH
Beşinci Murad,
Osmanlı tarihinin
tahtta en kısa kalan
hükümdarıydı. 1876’da
Sultan Abdülaziz’in bir
darbe ile
devrilmesinden sonra
tahta çıkan Beşinci
Murad ruhi bir
rahatsızlığa tutulunca
gösterilmediği üfürükçü
ve doktor kalmadı ama
iyileşemedi. İkinci
Abdülhamid’in saltanatı
sırasında hürriyet
isteyenlerin umudu
haline gelen Sultan
Murad’ı yeniden tahta
çıkarmak için birçok
teşebbüste bulunuldu.
Bu girişimlerin en
kanlısı, “sarıklı
ihtilalci” diye bilinen
Ali Suavi’nin 1878’in
20 Mayıs’mdaki
Çırağan baskınıydı.
Beşinci Murad’ı tekrar
padişah yapmak isteyen
Ali Suavi, bir grup
Rumeli göçmeniyle
bastığı Çırağan
Sarayı’nda Beşiktaş
Muhafızı \bdi-Sekiz
Haşan Paşa tarafından
sopayla kafası kırılarak
öldürüldü.
BİZDEN
HATIRLATMASI!
Darbeye
heveslenen gazetecinin
sopayla kafasını kırarlar
22
ÇARŞAMBA, 26 Mayıs 2004MRWWmNKMiaiM t
rcumraı TARİH
Deniz tarafından gelip rıhtıma çıkanlar, saray muhafızlarının silahlarını alıp içeriye girmeye uğraştılar. Bu arada Mecidiye Camii’nde toplananlar da sarayın önüne geldiler. Kapıdaki nöbetçilerin üzerine hücum edip ellerindeki silahlan aklilar. Aralarından yüz kadarı kapıları ve pencereleri kırarak içeri girerken, diğerleri bahçede kaldılar. Ali Suavi yanındakilerle Çırağan Sarayı’nın Harem Dairesi’ne girmeyi başardı. Bir taraftan da, korku içindeki cariyeleri “Korkmayın, kötülük yapmak için gelmedik!” diye yatıştırmaya çalışırken, diğer taraftan Beşinci Murad’ın nerede olduğunu soruyordu. Ali Suavi’ye Beşinci Murad’ın adamlarından Eczacı Osman Efendi, Kilercibaşı Ali Ağa ve Aşçıbaşı Hüseyin Ağa yol gösterdiler. Beraberce Beşinci Murad’ın odasına doğru gittiler.
G
İZLİ
m e k t u p l a rBeşinci Murad bulunduğu yerde endişeli bir bekleyiş içinde, oğluna gelenlerin kim
olduğunu sordu. Oğlu Şehzade Selâhaddin Efendi, başlarında seyrek sakallı bir kişinin bulunduğu
Rumeli göçmenlerinin geldiklerini söyleyince Beşinci Murad
rahatladı ve elbiselerini giyip silah kuşandı. Girişimden önceden haberdardı ve kurtarıcılarının gelmelerini zaten bekliyordu. Annesi Şevkefzâ Kadın yanında okluğu halde odasından çıktı. Ali Suavi ve yanındakiler Beşinci Murad’ı görünce ayaklarına kapanıp etrafını sardılar. Beşinci Murad, hâlen padişah olan İkinci
Abdülhamid’e ne olduğunu sordu. Sarayı basanlar da Sultan Abdülhamid’e henüz bir şey yapılmadığım, önce kendisine biat edeceklerini sonra da padişahı tahttan indireceklerini söylediler. Sâbık padişahın sağ koluna Ali Suavi, sol koluna da cemiyet üyelerinden biri girerek “Sultan Murad çok yaşa!” nidaları ve alkışlar arasında
sürüklemesine götürmeye başladılar.
Sarayın muhafazası ile görevlendirilmiş olan Dilâver Ağa, aslında daha göçmenlerin cami önünde toplanmaları sırasında durumdan şüphelenmiş ve civardaki askerlere haber vermişti. Bir subayla altı asker derhal saraya gelmişler fakat onların gelmesinden önce göçmenler saraya girmişlerdi. Dilâver Ağa ilk tedbir olarak askerlere sarayın dış kapısını tutturarak, Ali Suavi ve yandaşlarının dışarı çıkmalarını önledi.
Haber, Beşiktaş muhafızı olan ve okuma yazma bilmediği için imzasında yedi ve sekiz rakamlarını kullanmasından dolayı “’ıfedi-Sekiz” diye anılan Haşan Paşa’ya ulaşmıştı. Paşa, askerleriyle derhal Çırağan Sarayı’na geldi, on kadar askere dış kapıları tutturdu ve dört askerle birlikte saraya girdi. Bir saray görevlisinin elindeki büyük sopayı kaptı. Bu sırada saray ağalarından Musa Ağa, “Aman yetişin, iş fenalaştı. Sultan Murad hazretlerini götürüyorlar!” diye feryat ediyordu.
Haşan Paşa, Harem dairesi önüne geldiğinde Ali Suavi ve arkadaşlarının, “Yaşasın Sultan Murad!” nidalarıyla koluna girdikleri Beşinci Murad’ı sürüklediklerini gördü. Hâl ve hareketlerinden lider pozisyonunda olduğunu
anlar anlamaz, elindeki sopayı vargücüyle Ali
Suavi’nin başına indirdi. Ali Suavi aldığı bu
şiddetli darbe ile yere düştü ve hemen
oracıkta hayatını kaybetti. Bu kadar ani bir biçimde başsız kalan kalabalık hemen çözülüp geri
çekilmeye başladı ama Haşan Paşa’nın yanındaki askerler dağılmalarına izin vermeyerek ellerine geçirdikleri baskıncıları tepelemeye başladılar. Asker sopasından kurtulup
camlardan atlamak suretiyle kaçmaya çalışan baskıncı
göçmenlerden hiçbirisi bahçeden dışarı çıkamadı, çünkü aşağıda bekleyen Harem ağaları ve askerler de pencerelerden dökülenleri tek tek yakalayıp öldürüldüler. Bu arada içeri girmeyip Ali Suavi’nin emriyle bahçede
bekleyen göçmenler grubu da askerler tarafından etkisiz hâle getirilmişti. Arbedede, Ali Suavi ile birlikte arkadaşları Arnavut Salih, Hacı Ahmet ve Molla Mustafa başta olmak üzere 21 kişi ölmüş, 30 kişi de yaralı olarak yakalanmıştı.
\bdi-Sekiz Haşan Paşa, Ali Suavi’yi öldürünce Beşinci Murad büyük bir korku ve heyecan içinde kalmıştı. Zaten akli dengesi tam anlamıyla yerinde değildi. Cariyelerin yardımıyla kaçarak bir odaya sığındı. Daha sonra olaylar yatıştığında zorlukla teskin edilip odadan çıkarılabildi. Çırağan Sarayı’ndan alınarak daha gözönünde bulunacağı Yıldız Sarayı’na
götürüldü.
Çırağan Sarayı hadisesinin yaşandığı saatlerde Yıldız Sarayı’nda bulunan Padişah İkinci
Abdülhamid de endişe ve korku dolu saatler geçirmişti. Henüz padişahlığının ikinci
yılındaydı ve duruma tam olarak hâkim değildi. Zaten evhamlı olduğundan, bu olay onun vehmini daha da arttırdı ve gelecek yıllarda çok tedbirli hareket etmesine yol açtı. Ali Suavi vak’asının hakiki mâhiyeti anlaşılıncaya kadar İstanbul halkı epeyce heyecan yaşamıştı. \feşilköy’de bulunan Ruslar’m İstanbul’a girdiği
zannedildiği için İstanbul ahalisinin tedirginliği artmış, Kapalıçarşı, Mahmutpaşa ve Galata başta olmak üzere birçok semtte dükkânlar kapanmıştı.
Hadise olup bittikten sonra meseleyi
araştırmak üzere Saray Başkâtibi Said Paşa’nm başkanlığında, Mehmed Rauf Paşa, Ahmed Besim Paşa, Ali Paşa, Münif Paşa, Osman Reşad Paşa, eski İşkodra valisi Mustafa Paşa ve Zaptiye Nâzırı Mehmed Paşa’dan oluşan bir komisyon kuruldu. Soruşturma neticesine göre, Ali Suavi, Çırağan Sarayı çalışanlarından Üsküdarlı Nuri Bey vasıtasıyla Beşinci Murad’a bir mektup göndermiş ve karşılığını da almıştı. Ali Suavi mektubunda Beşinci Murad’ın tahta çıkışını kolaylaştırmak için İngiliz hükümetinin yardımı gerektiğinden bahsetmişti. Cemiyet üyelerinden Hacı Mehmed ile Hâfız Ali de olaydan bir gün evvel Hâfız Nuri vasıtasıyla önceden
tanımadıkları Ali Suavi’nin yalısına götürülmüşlerdi. Ali Suavi, yalıda Beşinci Murad’ın tahta iadesiyle Rus savaşındaki mağlubiyetin telâfi edilebileceğini söylemişti.
S
ÜRGÜNE YOLLANDILAR
Tahkikatın ardından Ali Suavi ile ilgisi görünen birçok kişi hapis cezasına çarptırıldı veya sürgüne gönderildi. Hadiseden bir gün önce gazetesinde Ali Suavi’nin mektubunu yayınlayan Basiret Gazetesi sahibi Ali Efendi de gazetesi kapatılıp Kudüs’e sürüldü.
Ali Suavi’nin İkinci Abdülhamid’i devirerek Beşinci Murad’ı yeniden padişah yapmak istemesi, bir sonraki Meşrutiyetçi nesil olan Jön Türkler tarafından milli bir kahraman olarak kabul edilmesine yol açtı. Ali Suavi şark kültürü ile yetişmiş, yüzeysel bir Batı kültürü de
edinmiş, kendi kendini yetiştirmişti. Devrin diğer fikir adamları gibi onun da bazı konularda kafası karışıktı. Osmanlı birliği yanında İslâm birliğine de inanıyor, arada sırada Türkçü görüşler ileri sürdüğü de oluyordu. Bazı
yazılarında ise din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasını savunarak lâik bir tavır takınmıştı. Bütün bu özellikleri yanında, bir darbe ile padişah devirmeye kalkışması, hayatına mal oldu ve “sarıklı ihtilalci” ünvanı ile tarih sahnesinde yerini aldı.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
0 5 4 3 0 1 * o