• Sonuç bulunamadı

Sosyal oyunun 48-69 aylık çocukların ahlaki ve sosyal kural algılarına etkisinin incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sosyal oyunun 48-69 aylık çocukların ahlaki ve sosyal kural algılarına etkisinin incelenmesi"

Copied!
106
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL OYUNUN 48–69 AYLIK ÇOCUKLARIN AHLAKİ VE SOSYAL KURAL ALGILARINA ETKİSİNİN İNCELENMESİ

SİBEL GÜLER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ÇOCUK GELİŞİMİ ve EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

(2)

TELİF HAKKI VE TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU

Bu tezin tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşuluyla tezin teslim tarihinden itibaren ...(….) ay sonra tezden fotokopi çekilebilir.

YAZARIN

Adı :Sibel Soyadı :GÜLER

Bölümü :Çocuk Gelişimi ve Eğitimi İmza :

Teslim tarihi :

TEZİN

Türkçe Adı : Sosyal Oyunun 48-69 Aylık Çocukların Ahlaki ve Sosyal Kural Algılarına Etkisinin İncelenmesi

İngilizce Adı: Investigation of The Effect Of Social Play To Moral and Social Rule Perception In 48-69 Months Children

(3)

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI

Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları kaynak gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dışındaki tüm ifadelerin sahsıma ait olduğunu beyan ederim.

Yazar Adı Soyadı: Sibel GÜLER

(4)

JÜRİ ONAY SAYFASI

Sibel GÜLER tarafından hazırlanan “Sosyal Oyunun 48-69 Aylık Çocukların Ahlaki ve Sosyal Kural Algılarına Etkisinin İncelenmesi” adlı tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından oy birliği / oy çokluğu ile Gazi Üniversitesi Çocuk Gelişimi Ve Eğitimi Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Danışman: Ayşe Belgin AKSOY

(Çocuk Gelişimi Anabilim Dalı, GAZİ ÜNİVERSİTESİ) ……… Başkan: (Unvanı Adı Soyadı)

(Anabilim Dalı, Üniversite Adı) ………

Üye: (Unvanı Adı Soyadı)

(Anabilim Dalı, Üniversite Adı) ………

Üye: (Unvanı Adı Soyadı)

(Anabilim Dalı, Üniversite Adı) ………

Tez Savunma Tarihi: …../…../……….

Bu tezin Çocuk Gelişimi Ve Eğitimi Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans tezi olması için şartları yerine getirdiğini onaylıyorum.

Unvan Ad Soyad

Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürü

(5)

TEŞEKKÜR

Üzerimde emeği ve bilgisi olan tüm hocalarıma, proje konumun seçimi sırasında bana yol gösteren ve hazırladığım bu çalışma süresince bilgi ve deneyimi ile çalışmama destek veren proje danışmanım, değerli hocam Sn. Doç. Dr. Ayşe Belgin Aksoy’a tüm kalbimle teşekkür ederim.

(6)

SOSYAL OYUNUN 48–69 AYLIK ÇOCUKLARIN AHLAKİ VE

SOSYAL KURAL ALGILARINA ETKİSİNİN İNCELENMESİ

(Yüksek Lisans Tezi)

SİBEL GÜLER

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

MART, 2015

ÖZ

Bu araştırma, Sosyal Oyun Eğitim Programının okul öncesi dönemdeki 48-69 aylık çocukların ahlaki ve sosyal kural algılarına etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubunu Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı Gölbaşı merkezinde bulunan iki ilkokulun anasınıflarına devam eden 48-69 aylık çocuklar oluşturmuştur. Araştırmanın deney ve kontrol grupları rastlantısal atama yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmaya 22 çocuk deney grubu, 23 çocuk da kontrol grubu olmak üzere toplam 45 çocuk katılmıştır. Araştırma deneme modelinde olup kontrol gruplu öntest-sontest modeli uygulanmıştır. Çocukların kişisel bilgilerinin edinilmesi için “Kişisel Bilgi Formu” , çocukların ahlaki ve sosyal kurallarla ilgili bilgilerini tespit etmek için ise Smetana (1981) tarafından geliştirilen “Ahlaki ve Sosyal Kural Ölçeği” kullanılmıştır. Deney grubu olarak seçilen gruba Sosyal Oyun Eğitim Programı haftada üç gün olmak üzere toplam sekiz hafta uygulanmıştır. Eğitimden sonra ön testte uygulanan ölçekler deneme ve kontrol grubundaki çocuklara tekrar uygulanmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasından sonra SPSS programına girilen veriler düzenlenerek analize hazır hale getirilmiştir. Kovaryans Analizi (ANCOVA), Karışık Desen ANOVA, parametrikliğin gereklerinin yerine gelmediği durumlarda da non-parametrik testlerden Mann-Whitney U ve Willcoxon İşaretli Sıralar Testi kullanılmıştır. Sonuç olarak deney ve kontrol grubundaki çocukların sosyal ve ahlaki kural algı puanları arasında anlamlı farklılık olduğu (p<0,001) belirlenmiştir.

Bilim Kodu :

Anahtar Kelimeler :Sosyal Oyun,ahlak gelişimi, sosyal gelişim, ahlaki kural ,sosyal kural. Sayfa Adedi :106

(7)

INVESTIGATION OF THE EFFECT OF SOCIAL PLAY TO MORAL

AND SOCIAL RULE PERCEPTION IN 48-60 MONTHS CHILDREN

(M.S Thesis)

SİBEL GÜLER

GAZI UNIVERSITY

GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES

MARCH, 2015

ABSTRACT

This research aims to investigate the effect of Social Play Education Program to moral and social rule perception in 48-69 months children at preschool period. The working group of this research was composed of 48-69 months children who are attending to two preschool education institution at Gölbaşı affiliated to Ankara Province Ministry of National Education. The experimental and control groups of the research were determined using random appointment method. In total 45 children attended the research, 22 of which are experimental and 23 of which are control group. The research was in test model where initial test-final test model with control group was utilised. “Personal Information Form” was used to gather personel information of the children while “Moral and Social Rule Scale” which was developed by Smetana (1981) was used to gather children’s knowledge about moral and social rules. The Social Play Education Program was applied to the group selected as experimental group for eight weeks, three days per week. After the education, the scales applied at the initial test was applied again to children both in experimental and control groups. After collection of research data set, the data which are input to SPSS program were arranged in order to get them ready to be analysed. Analysis of covariance (ANCOVA), Analysis of variance (ANOVA) or in conditions where parametricness requirements are not met a non-parametric test named Mann-Whitney U ve Willcoxon Signed Rank Test was utilised. As a conclusion, a significant difference (p<0,001) was observed between the social and moral perception points of children in the experimental and control groups.

Science Code :

Key Words : Social play,moral development, social development, moral rule, social rule. Page Number :106

(8)

İÇİNDEKİLER

ÖZ ... v ABSTRACT ... vi TABLOLAR LİSTESİ... x BÖLÜM 1 ... 1 GİRİŞ ... 1 Problem Durumu ... 3 Araştırmanın Amacı ... 5 Alt amaçlar ... 5 Araştırmanın Önemi ... 6 Sayıltılar ... 7 Sınırlılıklar... 7 Tanımlar ... 7 BÖLÜM 2 ... 9

AHLAKİ ve SOSYAL GELİŞİM ... 9

Okul Öncesi Dönemde Ahlak Gelişimi ... 9

Ahlak Gelişiminin Boyutları ... 11

Ahlaki Gelişim Kuramları ... 12

Okul Öncesi Eğitimde Sosyal Gelişim ... 18

Sosyal Gelişimin Tanımı ve Önemi ... 18

(9)

Sosyal Gelişim Kuramları ... 23

Sosyal Gelişim Dönemleri... 27

Sosyal Oyun ... 31

İlgili Alan Yazın ... 36

Yurt Dışında Yapılan Sosyal Oyun ve Sosyal ve Ahlaki Kurallar İle İlgili Araştırmalar ... 37

Yurt İçinde Yapılan Sosyal Oyun ve Sosyal ve Ahlaki Kurallar İle İlgili Araştırmalar ... 42

BÖLÜM 3 ... 47

YÖNTEM... 47

Araştırma Modeli ... 47

Çalışma Grubu ... 47

Çocuklara ve Anne Babalarına İlişkin Demografik Bilgiler... 48

Veri Toplama Araçları ... 49

Kişisel Bilgi Formu ... 49

Ahlaki ve Sosyal Kural Algısı Ölçeği (Scale For Preschool Children's Conceptions of Moral and Social Rules) ... 50

Verilerin Toplanması ... 52

Sosyal Oyun Eğitim Programının Hazırlanması ... 53

Eğitim Programının uygulanması ... 53

Verilerin Analizi ... 54

BÖLÜM 4 ... 55

BULGULAR ... 55

Sosyal Ciddiyet Alt Boyutuna İlişkin ANCOVA Sonuçları ... 56

Sosyal Ceza Alt Boyutuna İlişkin ANCOVA Sonuçları ... 58

(10)

Sosyal Otorite Alt Boyutu Karışık Desen Anova Sonuçları ... 60

Non Parametrik Sonuçlar ... 61

BÖLÜM 5 ... 67 TARTIŞMA ve YORUM ... 67 BÖLÜM 6 ... 73 SONUÇ VE ÖNERİLER ... 73 KAYNAKLAR ... 75 EKLER... 85 EK 1. Araştırma İzni ... 85

EK 2. Genel Bilgi Formu ... 86

EK 3. Örnek Oyun Etkinlikleri ... 87

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Çocuklara ve Anne Babalarına İlişkin Demografik Bilgiler ... 48

Tablo 2. Sosyal Ciddiyet alt boyutu Regresyon Eğimlerinin Eşitliğinin Testi ... 56

Tablo 3. Sosyal Ciddiyet Alt boyutu Ön Test Puanlarına Göre Düzeltilmiş Son Test Puan Ortalamalarının Deney-Kontrol Gruplarına Göre ANCOVA Sonuçları ... 57

Tablo 4. Sosyal Ciddiyet Alt Boyutu Deney-Kontrol Gruplarının Ön Test Puanlarına Göre Düzeltilmiş Son Test Ortalamaları... 57

Tablo 5. Sosyal Ceza Alt Boyutu Regresyon Eğimlerinin Eşitliği Testi ... 58

Tablo 6. Sosyal Ceza Alt Boyutu Ön Test Puanlarına Göre Düzeltilmiş Son Test Puan Ortalamalarının Deney-Kontrol Gruplarına Göre ANCOVA Sonuçları ... 58

Tablo 7. Sosyal Ceza Alt Boyutu Deney-Kontrol Gruplarının Ön Test Puanlarına Göre düzeltilmiş Son Test Ortalamaları ... 59

Tablo 8. Ahlaki Ciddiyet Alt Boyutuna İlişkin Betimsel İstatistikler ... 59

Tablo 9. Ahlaki Ciddiyet Alt Boyutu Puan Ortalamalarına İlişkin Karışık Desen ANOVA Sonucu... 60

Tablo 10. Sosyal Otorite Boyutuna İlişkin Betimsel İstatistikler ... 60

Tablo 11. Sosyal Otorite Alt Boyutu Puan Ortalamalarına İlişkin Karışık Desen ANOVA Sonucu... 61

Tablo 12. Deney ve Kontrol Gruplarının Ön Test Farklarına İlişkin Sonuçlar ... 62

Tablo 13. Deney ve Kontrol Gruplarının Son Test Farklarına İlişkin Sonuçlar ... 63

Tablo 14. Deney Grubunun Ön Test-Son Test Farklarına İlişkin Sonuçlar ... 64

(12)

BÖLÜM 1

GİRİŞ

Çocuklar içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını kabullenme ve sosyalleşme için hayatın ilk yıllarında başlayan ve yaşam boyunca devam eden bir süreç yaşarlar. Bireyin içinde yaşadığı topluma uyum sağlayabilmesi de, o toplumun davranışlarını edinmesiyle gerçekleşmektedir. Bu anlamda sosyal gelişim, bireylerin ve çocukların belirli bir grubun öteki üyelerinin değerlerini, davranışlarını ve inançlarını kazandıkları süreç olarak tanımlanır (Çağdaş ve Seçer, 2002; Gander ve Gardiner, 2010, s. 297). Bu bağlamda birey sosyalleşme süreci içerisinde yaşamını daha kolay sürdürebilmesi için bazı sosyal ve etik kurallarla ilgili becerileri kazanması ve bunu davranışlarında gösterebilmesi gerekmektedir. Bu davranışları gösterebilmesi de, sosyal ve ahlaki kuralları öğrenebilmesi ile gerçekleşebilir.

Bireyin topluma ve sosyal yaşantılara karşı nasıl bir iletişim içinde olacağı yaşamının ilk yıllarındaki öğrenme deneyimlerine bağlıdır. Bu deneyimler çocuğa sunulan olanaklara, öğretmen ve yetişkinlerin rehberliğine bağlıdır. Bu etkenler onun sosyal gelişimini etkiler ve sosyalleşmeyi öğrenmesini sağlar. Okul öncesi dönem, çocuğun içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını ve o toplumun kültürel yapısına uygun davranış ve alışkanlıkları kazanmaya başladığı bir dönemdir. Çocuklar ahlaki ve sosyal kuralları yetişkinlerle (öğretmen, aile gibi) ve akranları ile olan ilişkileri sonucu öğrenir. Diğer bir deyişle, çocukların ahlaki ve sosyal kurallarla ilgili yargıları farklı sosyal ilişkileri denemeleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Çocuklar gördükleri haksızlıklardan veya kendilerine zarar veren deneyimlerinden kendilerine ahlak kanunları çıkarmaktadır (Smetana, Schlagman ve Adams,1993, s. 202-311).

Ahlaki sistemin ve gelişimin temelini ahlaki kurallar oluşturur. Ahlaki kural, bireyin diğerlerine karşı olan hareketinin sonuçlarıyla ilgili refah, haklar, adalet ile ilgili doğru ve

(13)

yanlışın belirlendiği yazılı yargılarla ilgili normlardır. Bu sayede çocuk neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayarak ahlaki gelişmişliğe ulaşır ve toplumsal kurallarda tutarlı olmayı öğrenir. Bu nedenle, okul öncesi dönemde çocuğun sosyalleşmesi için akran grubuna girmesi gereklidir. Okul öncesi eğitim çocuklara akran etkileşimi için fırsatlar yaratmaktadır (Akman, 1994, s.14; Aydın, 2000, s. 55; Smetana,1989).

Çocukların ilk yıllarındaki öğrenme deneyimleri en çok oyun ile gerçekleşmektedir. Sosyal ve duygusal ilişkilerinde oyun önemli bir yer almaktadır. Çocuk, yaşam için gerekli davranışları, bilgi ve becerileri oyun içinde kendiliğinden öğrenmektedir. Çocukların eğitiminde en etkin yol olan oyun, gerçek bir eğitim aracıdır ve okul öncesi dönem boyunca kazanılan bilgi ve beceriler yaşam boyu kazanılan diğer öğrenmelere de temel oluşturmaktadır. Oyunda çocuklar paylaşma, yardımlaşma, çevre ile olumlu ilişkiler kurma, kurallara uyma, başkalarının haklarına saygı gösterme ve sorumluluk alma gibi temel toplumsal kuralları öğrenirler (Mangır ve Aktaş, 1993, s.14). Yani toplumun sosyal ve ahlaki kurallarını kazanmakta ve sosyalleşmektedirler. Piaget (1932-1948), çocukların oyunlarını gözleyerek onların ahlak ve toplumsallıkla ilgili kural bilgilerini araştırmıştır. Bu çalışmasından yola çıkarak 4-10 yaş arasındaki çocukların ahlaki yargılarla ilgili kural bilgilerini (doğru-yanlış, iyi-kötü gibi) dışa bağımlı yani heteronom olarak belirlemiştir. Piaget’e göre bu evredeki çocuklar, oyun kurallarının otorite tarafından koyulduğuna ve tüm kuralların kutsal, evrensel değiştirilemez olduğuna inanmaktadır (Nobes ve Pawson, 2003, s.77).

Çocukların her an oynadıkları düşünüldüğünde oyun aracılığı ile eğitim çok kolay gerçekleştirilebilmektedir. Çocuk için çok ciddi bir uğraş olan oyun, bir eğlence, öğrenme ve gelişim kaynağıdır (Aral, Gürsoy ve Köksal, 2001; Çoban ve Nacar, 2006). Moyles (1997), oyunun aktif bir öğrenme yöntemi olduğunu, çocuğun gelişimine aracılık ettiğini, oyun yoluyla öğrencinin yapabileceği en iyi noktayı zorladığını ve daha iyi öğrendiğini belirtmektedir.

Çocuğun oyunla ilgili davranışları yaşına ve gelişim düzeyine göre farklılık göstermektedir. Çocuk doğumdan itibaren oyun açısından incelendiğinde, önce tek başına oynadığı daha sonra işbirliği gerektiren sosyal oyuna doğru gelişim gösterdiği görülmüştür. Çocuk oyunlarında gözlenen bu değişim ve evreleri birçok bilim adamı incelemiş ve farklı şekillerde açıklamıştır. Bunlardan; Parten (1932), oyunun çocuğun gelişimindeki sosyal yönünü incelerken, Piaget (1962), oyun ve zihin gelişimi arasında temel bir ilişki

(14)

olduğunu savunarak oyunu, bilişsel gelişimin ve olgunlaşma sürecinin temeli olarak değerlendirmektedir. Freud ise oyun evrelerini psikoanalitik açıdan ele alarak oyunun, çocuğun ruhsal ve kişilik gelişimi üzerindeki etkilerine değinerek “Ben” duygusunun gelişiminde oyunun etkin bir rolü olduğunu savunmaktadır.

Oyuna dayalı programların etkinliği yürütülen çalışmalarda gösterilmiştir. Bir çok araştırma akademik yönelimli bir anaokuluna devam etmiş çocuklarla oyun yönelimli programa devam etmiş çocukları karşılaştırmış ve oyun temelli programların en azından didaktik programlar kadar destekleyici olduğuna ilişkin bol kanıt bulmuştur (Elkind, 2011, s. 283).

Çocuklara yaşantılarına ek olarak, küçük yaşlardan itibaren çeşitli eğitim etkinliklerinin verilmesi; bu etkinliklerin içeriğinin, hangi yaş ve gelişim özelliğinde, nasıl etki gösterdiğinin araştırılması önemli bir husustur. Eğitim programları içerisinde özellikle sosyal ve duygusal gelişimi destekleyici oyun etkinliklerinin incelenmesi ve önerilerin değerlendirilmesi, erken çocukluk dönemindeki çocuklar için önemli rol model konumunda olan eğitimcilere yol göstermesi açısından önem taşımaktadır.

Problem Durumu

Son yıllarda çocuklarda sosyal ve duygusal gelişim, oyun etkinlikleri, sosyal ilişkiler ve ahlaki kurallar farklı yönleriyle alan yazında yerini almıştır. Ülkemizde ve dünyada bu konularda çeşitli çalışmalar yapılmış, diğer gelişim alanları yanında sosyal ve duygusal gelişim için de kritik yıllar olan okul öncesi dönem araştırmalara konu olmuştur.

Genel olarak kuramcılar, oyunun çocuk gelişiminde önemli bir rol oynadığı konusunda görüş birliği içindedir. Okul öncesi çocuğunun öğrenme yaşantısı formal ve informal oyun deneyimlerine dayanır. Çocuklar, oyunlar aracılığıyla kolay ve kalıcı öğrenirler. Çünkü çocuklar oyun sırasında eylem halindedirler, beş duyuları aktiftir, oyun sırasında bedenleri kadar zihinlerini ve sözcükleri de kullanırlar. Oyun, çocuk için somut bir deneyimdir ancak soyut kavramların anlaşılabilmesi için de doğal fırsatlar sunar. Çocukların öğrenme sürecine etkin katılımı, anlamlı öğrenmeyi sağlar (Mcclelland ve Morrison, 2002).

Oyunla ilgili son yüzyılda yapılan çalışmalar oyunun farklı gelişim alanlarına olumlu etkilerinin bulunduğunu saptamışlardır. Fein’in (1981) oyunla ilgili çalışmaları derlemesinden de izlenebileceği gibi oyunun çocuğun bilişsel, sosyal, ahlaki ve duygusal

(15)

gelişimine büyük katkısı bulunmaktadır. Golomb ve Cornelius (1977) ve Çelen (1992) sembolik oyun aracılığı ile bilişsel yapı değişikliğini ortaya koyarken, Holmes ve Pellegrini (1997), şiddet içerikli oyunların çocuğun saldırganlığını azaltacak duygusal boşalmaya neden olduğunu ileri sürmüşlerdir (Çelen, 1999,s. 84).

Başal, (2007) ‘a göre ise, özellikle küçük çocuklar, düşünerek öğrenemezler. Onların öğrenmeleri yaşantı ve deneyimleri aracılığı ile gerçekleşmektedir. Oyun, çocukları eğlendirirken aynı zamanda onların sosyal, psikolojik ve fiziksel gelişimine etki etmekte ve grup içinde karşılıklı anlayış, hoşgörü ve birbirine saygı göstererek yaşama duygularının temellerinin atılmasını sağlamaktadır.

Araştırmalarda da görüldüğü gibi, sosyal ve duygusal gelişime oyunun etkisi önemli görülmektedir. Okul öncesi dönemde özellikle sosyal oyun büyük artış göstermektedir. Coplan ve Arbeau (2009)’ a göre, sosyal oyun akranlarla etkileşim içeren oyundur ve bir çocuk için sosyal oyun onların akranları ile sosyal etkileşimleri için ana bağlamdır (Santrock, 2011). Erken çocukluk eğitiminde, sosyal oyun dilsel, kavramsal, sosyal ve duygusal gelişimi ilerletmek ve geliştirmek için bir yol olarak görülür. Eğitimciler sosyal oyunu, çocuğun sosyal-duygusal gelişiminin değerlendirilmesinin bir parçası olarak klasik gelişim teorisi temelinde görmüştür (Ivory ve McCollum, 1999; Xu, 2010).

Özdoğan (2009)’a göre birey oyun vasıtasıyla yeteneklerini keşfeder, kendi kendine düşünmeyi ve karar vermeyi öğrenir, olgunluğa ulaşarak kendinin gerçekleştirir. Oyun vasıtasıyla çocuklar kurallara uymayı, başkalarına saygılı, dürüst olmayı, denetlemeyi, diğer insanlarla işbirliği yapmayı yani sosyal ve ahlaki davranışları öğrenir.

Smetana (1985) şöyle demektedir: “sosyal kurallar özel bir yerleşim alanı ile ilgili olan keyfi geleneklerdir. Kuralları ihlal etmenin yanlış olarak değerlendirilmesi bu yerleşim yeri içinde ihlalin oluşup oluşmadığına bağlıdır. Çocuklar sosyal kuralların değişebileceğine inanır. Bu alanın dışında bir yerde bu kuralları çiğnemek yanlış olarak değil yaramazlık olarak değerlendirilir. Aksine ahlaki kurallar keyfi değildir ve belli bir sosyal bağlamda oluşmaz. Ahlaki kuralları çiğnemek bir sosyal kuralın ve otoritenin var olup olmamasına bakılmaksızın yanlıştır. Çocuklar ahlaki kuralları değişmez ve genellenir olarak algılar.” Bu nedenle çocuğun ahlaki ve sosyal kuralları tanıması verilecek olan eğitimle desteklenmelidir.

Aydın, (2008) ’a göre ahlâk eğitiminin esasını ahlâk kurallarını öğretmek oluşturmaktadır. Bu nedenle, çocuklara ahlaki ve ahlaki olmayan özellikler hakkında doğru bilgiler

(16)

verilmeli. Bu şekilde, onlar iyi eğilimlerini geliştirmeyi, kötü eğilimlerine teslim olmamayı denerler ve böylece karakterleri olumlu yönde gelişir. Ahlâk eğitiminin amacı, bireyi ve toplumu kötü ahlâktan korumak ve kurtarmak, bunun yanında iyi ahlâkla donatmak ve devamını sağlamaktır. Ahlaki gelişimle birlikte, kişinin toplumsal kurallar ve gelenekler dâhilinde kendini denetlemesi beklenir. Kişi, toplumsal kurallara göre kendini denetleyebiliyorsa içten-denetimli, çevresindeki insanların etkisiyle hareket ediyorsa dıştan-denetimli bir ahlaki gelişim göstermektedir (Selçuk, 2001, s. 110). Yaşın ve deneyimlerin artmasıyla birlikte, ahlaki ve sosyal alanla ilgili kavramların değiştiği, kuralları ayırt etme yeteneğinin arttığı düşünülmektedir (Smetana, 1985, s.18).

Akranlarla yapılan sosyal oyun, çocukların pozitif sosyal beceriler ve diğer ilgili becerileri geliştirdiği en önemli alanlardan biri olduğundan araştırmacılar ve eğitmenler çocukların sosyal oyun davranışını yıllarca incelemiştir. Küçük çocuk, sosyal oyun aracılığıyla her tür öğrenme aktivitesini deneyimler. Çocuklar ayrıca pozitif akran ilişkileri de geliştirir, bu da sonraki gelişimlerini etkileyecektir (Xu, 2010). Sosyal oyun birçok sosyal becerinin kazanılmasını önemli ölçüde desteklemektedir. Bu nedenle eğitimciler çocukların sosyal oyun etkinliklerini sosyal-duygusal gelişiminin bir parçası olarak görmeye başlamıştır. Okul öncesi dönemde büyük artış gösteren sosyal oyun evrelerine bakıldığında akranlarla sosyal etkileşimin özellikle birlikte oyun ve özellikle kooperatif oyunda daha fazla olduğu görülmektedir. Bu nedenle sosyal oyunun, çocukların ahlaki ve sosyal kural anlayışlarına etkilerini incelerken birlikte oyun ve özellikle kooperatif oyunun etkilerini incelemek önemli görülmektedir.

Araştırmanın Amacı

Bu çalışmanın amacı, sosyal oyunun 48-69 aylık çocukların ahlaki ve sosyal kuralları algılamaları üzerine etkisi var mıdır? sorusuna cevap aramaktır. Bu temel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır:

Alt amaçlar

1. 48-69 aylık çocukların sosyal kuralları algılaması üzerinde sosyal oyunun etkisi var mıdır?

(17)

2. 48-69 aylık çocukların ahlaki kuralları algılaması üzerinde sosyal oyunun etkisi var mıdır?

Araştırmanın Önemi

Eğitimin amacı, topluma yararlı ve nitelikli insan yetiştirmektir. İnsanlar, içinde bulundukları toplumun özelliklerinden ve değerlerinden etkilenmektedirler. Okul öncesi dönem insan yaşamında en önemli dönemlerden biridir. Çocukların ahlâkî eğitimine gereken önemin verilmesi ve bu konuda gerekli bilincin oluşturulması ile manevi değerlerine uygun şekilde yetiştirilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Çocuklara ahlâkî değerlerin verilmesi, manevi içerikli davranış kalıplarının kazandırılması ve kazanılan bu davranışların çocukta kalıcı davranış haline gelmesi, okul öncesi eğitimde ahlâkî gelişimin sağlanabilmesi için uygun bir yöntem kullanarak, etkili bir eğitimin verilmesine bağlıdır. Günümüzde çocuklar yapılanmamış oyunlar ve açık hava oyunları gibi sosyal etkileşim içeren oyunlar oynamak yerine bilgisayar oyunları oynamakta ve örgütlü takım sporları yapmaktadır. Televizyon ve film cd’leri dramatik oyunları ortadan kaldırmıştır (Elkind, 2011,s. 48). Bunun yanında kardeşler birbirleri ile olumlu ve olumsuz yönlerde etkileşim içinde bulunurlar ve birbirleri için güçlü sosyalleşme kaynağıdır fakat günümüzde aileler tek çocuk odaklı hareket etmektedir. Bu nedenle çocukta benmerkezci düşünce hâkim olmaktadır. Sosyal ve ahlaki kurallar okul öncesi eğitim kurumlarında sosyal oyun yoluyla verilerek çocukların bencil davranışlarının ve özellikle akranları ile olumsuz ilişkilerinin azaltılmasının sağlayacağı düşünülmektedir.

Özdoğan (2009)’a göre, çocuk oyun kurallarına uyarken ben-merkezci düşünce tarzından kurtulur ve oyunun kuralları gereği sosyal normlara uygun davranır. Oyunlarda çocuk kendini oyun arkadaşının yerine koyar ve onun nasıl davranacağını tahmin edebilir. Bu davranış biçimi beş yaşındaki çocuk için zor olabilir. Çünkü ben-merkezci düşünceden kurtulamamıştır.

Alan yazın incelendiğinde çocukların ahlaki ve sosyal kural algılamalarını inceleyen araştırmalar vardır (Smetana, 1981; Smetana, 1985; Smetana, 1993; Smetana, 1999; Nucci, 2001; Nobes ve Pawson 2003; Yau ve Smetana, 2003; Seçer 2003; Tezel ve Özyürek, 2010; Seçer, Sarı ve Olcay, 2006. Bunların dışında karşılaştırmalı çalışmalar da bulunmaktadır (Çeliköz, Seçer, Çetin ve Şen, 2008; Sarıçam ve Halmatov, 2012).

(18)

Bunların yanı sıra ülkemizde okul öncesi dönem çocuklara sosyal oyun eğitim programı uygulanarak yapılmış ahlaki ve sosyal kural algılarını inceleyen bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma özellikle çocukların sosyal ve ahlaki kuralları algılamalarını geliştirmek ve desteklemek amacıyla sosyal oyun basamaklarından birlikte oyun ve işbirlikçi oyun etkinliklerinin kullanılmasına dikkat çekeceğinden önemli görülmektedir.

Sayıltılar

1.Ahlaki ve sosyal kural algısı ölçeğinin 48-66 aylık çocukların ahlaki ve sosyal davranışlarını ölçtüğü

2. Araştırma kapsamında belirtilen örneklem grubunun evreni temsil ettiği,

3. Araştırma süresince kontrol altına alınamayan değişkenlerden her iki grubun da benzer şekilde etkilendiği,

3. Araştırmada, deneysel işlemin gereklerine uygun davranıldığı varsayılmaktadır.

Sınırlılıklar

1. Araştırma Ankara ili Gölbaşı ilçesinden bulunan anasınıflarında eğitim gören 48-69 aylık çocuklarla sınırlandırılmıştır.

2. Araştırmada incelenen ahlaki kural algısı ölçeğinin ölçtüğü ahlaki davranışlar ile sınırlıdır.

3. Araştırmada incelenen sosyal kural algısı ölçeğinin ölçtüğü sosyal davranışlar ile sınırlıdır.

Tanımlar

Sosyal gelişim (Toplumsallaşma): Bireylerin özellikle de çocukların belirli bir grubun işlevsel üyeleri haline geldikleri ve grubun öteki üyelerinin değerlerini, davranışlarını ve inançlarını kazandıkları süreçtir (Gander ve Gardiner, 2010, s. 297).

Sosyal oyun: Akranlarla etkileşim içeren oyundur ve kendi içinde değişkendir; sıra alma, çeşitli konular hakkında konuşma, sosyal kurallı oyunlar ve rutinler ve fiziksel oyun gibi çeşitlilik gösterir (Santrock, 2011, s. 268).

(19)

Sosyal kural: Günlük sosyal ilişkinin gereği olan, neye izin verildiğini veya neye izin verilmediğini açıklayan, sosyal sitemin içerisindeki ilişkileri düzenleyen rastgele veya ortaklaşa alınmış belli ortamlara bağlı normları ifade eder (Smetana, 1989).

Ahlaki gelişim: İnsanların diğer insanlarla ilişkilerinde ne yapması gerektiğine dair kurallar ve geleneklere dair duygular, düşünceler ve davranışların gelişmesini içerir (Santrock, 2011, s. 247).

Ahlaki kural: Bireyin diğerlerine karşı olan hareketinin sonuçlarıyla ilgili refah, haklar, adalet ile ilgili doğru ve yanlışın belirlendiği yazılı yargılarla ilgili normlardır (Smetana, 1989).

(20)

BÖLÜM 2

AHLAKİ VE SOSYAL GELİŞİM

Okul Öncesi Dönemde Ahlak Gelişimi

Ahlak bireyin doğru ile yanlışı ayırt edebilmesini sağlayan ilkeler ve değerler bütünü olup bireylerin toplum içindeki görev ve yükümlülüklerinin öğretisi ve uygulamasıdır. Ahlak, toplum üyelerine hangi davranışın iyi, hangi davranışın kötü olduğunu gösterir (Can, 2004, s. 127; Başaran, 1998, s. 148).

Ahlak, insanın karakter yapısını, neyi yapıp neyi yapmayacağını belirten, bunlarla ilgili değerlendirmeleri ve davranışları düzenleyen genel kurallar bütünüdür (Özeri, 1994). Ahlak gelişimi, toplumun tüm değerlerine kayıtsız ve şartsız uymak değil, toplumsal uyum için değerler sistemi oluşturma sürecidir. Toplum içinde nasıl davranması gerektiğinin farkında olmakla birlikte yaşadığımız insanlara karşı görev ve sorumlulukları öğrenme, ahlâkî gelişimin parçasıdır (Senemoğlu, 1997, s.68; Özden, 1998, s. 32).

Ahlak gelişimi, çok erken yaşlarda çocuğun etrafındakilerle ilk ilişkileri sonucu başlar ve özellikle üç yaşından itibaren dil kullanımıyla pekişir. Birçok psikoloğa göre, ahlak gelişimi kişilik gelişiminin bir parçasıdır. Çocuk gelişimcileri, ahlâki gelişim terimiyle çocukların sosyal dünyaya ayak uydurabilmeleri için gerekli kuralları öğrenme anlamalarını kastetmektedirler (Özeri, 1994, s. 76). Driscoll ve Nagel (1999) ‘a göre; çocuk ilk ahlaki eğitimini aileden alır bu nedenle ailenin yapısı, tutumu çocuğun ahlaki gelişiminde önem taşır.

Ahlâk gelişimi, kişinin toplumsal değer yargılarını edinerek içinde bulunduğu çevreye uyumunu; fakat netice itibari ile kendi ilke ve değer yargılarını oluşturmasını amaçlar. Ahlâk gelişimi toplumun âdet, gelenek ve göreneklerinin içselleştirilmesi sürecidir. Yani çocuğun ya da bireyin içinde yaşadığı topluma ayak uydurabilmesi, o toplumca belirlenmiş

(21)

kurallara uygun davranışlarda bulunması onun ahlaki gelişiminin göstergelerinden biridir (Özden, 1998, s. 32; Özeri, 1994,s. 76).

Ahlaki sistemin ve gelişimin temelini ahlaki kurallar oluşturur. Ahlaki kurallar haklar, adalet ve refah meseleleri ile ilgili olan kurallardır. Diğerlerini hem fiziksel hem de psikolojik zarar ve kayıplardan koruma ile alakalıdır. Evrensel, zorunlu, kişisel olmayan ve değişmezdir. Sosyal kurallar ise, farklı sosyal ortamlarda sosyal etkileşimi düzenleyen dışsal olarak ileri sürülen kurallardır. Keyfidir, değiştirilebilir ve içeriğe bağımlıdır. Sosyal ve ahlaki kurallar birbiriyle karşılaştırıldığında; sosyal kuralların daha çok özel bir yerleşim alanıyla ilgili olduğu ve keyfi gelenekleri içerir. Bu kuralların ihlal edilmesinin yanlışlığı, daha çok ilgili yerleşim alanı içerisinde ihlalin oluşup oluşmadığına bağlıdır (Smetana, 2006, s. 121).

Catron ve Masters (1993)’da, ahlaki kuralların sosyal kurallar gibi keyfilik özelliği taşımadığı bu yüzden bu kuralları çiğnemenin bir kuralın ya da otoritenin olup olmadığına bakılmaksızın yanlış olduğu anlayışına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Diğer bir deyişle çocuklar ahlaki kuralları sosyal kurallara göre daha önemli, değişmez ve genellenebilir olarak algılamaktadır. Çocuklar belli bir kural olmasa da birine vurmayı yanlış olarak değerlendirebilirler (Çeliköz vd., 2008). Smetana (1981), okul öncesi ortamda oluşan ahlaki ve sosyal suçlarla ilgili çocukların düşüncelerini incelediği çalışmasında bu çocukların ahlaki kuralları sosyal kurallara göre genellenebilir, daha ciddi ve daha fazla cezaya layık olarak gördüklerini ortaya koymuştur. Ayrıca çocukların ahlaki kurallara verdikleri önemin, kuralın çeşidine göre farklılaştığı bulunmuştur. Örneğin, çocuklar başkalarını incitme davranışını, oyuncağını paylaşmama ve yardıma ihtiyacı olana yardım etmeme davranışına göre daha ciddi olarak algılamaktadır (Siegal ve Storey, 1985, s. 1007). Ahlaki gelişimle birlikte kişinin, toplumun kuralları ve gelenekleri çerçevesinde kendini denetleyebilmesi beklenir (Selçuk, 2000, s. 110).

Yaşın ve deneyimlerin artmasıyla birlikten ahlaki ve geleneksel ihlalleri ayırabilme yeteneğinin okul öncesi yıllar boyunca arttığı ve çocukların ahlak algılarının toplumsal gelenekleri anlamalarından daha önce geliştiği görülmektedir. Ahlak ve gelenek arasındaki bu ayrımların kültürler arasında yaygın bir şekilde yer bulduğu ileri sürülmüştür. Yapılan çalışmada, okul öncesi çocukların ikibuçuk yaşından itibaren kural ihlaliyle ilgili yargılarının şekillenmeye başladığı, ahlaki değerlerin sosyal değerlerden daha fazla fark edildiği, ahlaki kural ihlalinin geleneksel kuralların ihlalinden daha ciddi ve daha çok ceza

(22)

gerektiren durumlar olarak tanımlandığı, ahlaki kurallara oranla sosyal-geleneksel kuralların değerlendirilmesine tesadüfi olarak yaklaşıldığı görülmüştür. Çocuklar, dört yaşından itibaren, başkalarının kendilerinden farklı olduğunu anlamaya başlamaktadırlar (Smetana, 1981, s. 1335; Yau ve Smetana, 2003, s. 655; Tisak ve Turiel, 1984, s. 1030; Siegal ve Storey, 1985, s. 1001; Smetana, 1985, s. 18).

Aydın (2000)’a göre, okul öncesi dönem çocuğun içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını ve o toplumun kültürel yapısına uygun davranış ve alışkanlıkları kazanmaya başladığı bir dönemdir. Bu dönemdeki çocuğun insan ilişkilerini algılaması ve bu alandaki bilişsel gelişmesi onun ahlaksal düşüncesinin temelini oluşturmaktadır.

Ahlaki kurallar adalet, haklar, doğru ve iyiye yönelik kuralları, sosyal kurallar ise sosyal etkileşimi düzenlemeyle ilgili kuralları temsil ettiği için, değerlendirme yapılırken evrensel aşamalar yanında yerel özelliklere de dikkat edilmelidir (Özgüleç ve Haktanır, 2006, s. 107; Çeliköz vd., 2008).

Ahlak Gelişiminin Boyutları

Gelişimin erken dönemlerinde çocuklara kazandırılmaya çalışılan değerlerin gelişimi bilişsel gelişim ve sosyal gelişimden ayrı olarak düşünülemez. Ahlakın üç farklı boyutundan söz etmek mümkündür: Bilişsel boyut, davranışsal boyut, duygusal boyuttur (Cüceloğlu, 1992, s. 360).

Bilişsel boyut; neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen sosyal normların anlaşılması ve bunlarla ilgili bilgileri kapsar. Bireyin kendisinin ve toplumdaki diğer bireylerin davranışlarını iyi ya da kötü, haklı-haksız, doğru- yanlış bağlamında değerlendirmesi bilişsel boyutla ilgili yaklaşımıdır (Gander ve Gardiner, 2010, s. 283; Cüceloğlu, 1992, s. 360).

Davranışsal boyut; ahlak kurallarına uyan ya da ters düşen davranışları ifade eder. Ahlaki süreci eylemle ortaya koyabilmekte ahlaki gelişimin davranışsal boyutunu göstermektedir (Gander ve Gardiner, 2010, s. 283; Cüceloğlu, 1992, s. 360).

Duygusal boyut ise; davranışlarımız hakkındaki duygularımızı ifade eder. Birey bir durumda yapılması ya da yapılmaması doğru olan şey üzerinde fikir yürütür buna bağlı kavramlar, değerler, tutumlar oluşturur. Ahlaki kural ve değerlere ters düşüldüğünde birey

(23)

tarafından hissedilen suçluluk ve utanç duyguları da ahlaki yaklaşımın duygusal boyutunu simgeler (Cüceloğlu, 1992, s. 360).

Ahlaki Gelişim Kuramları

Piaget’in Ahlak Gelişim Kuramı

İsviçreli bilim adamı J. Piaget (1896-1980) kuramı ile zihinsel gelişim alanında en kapsamlı ve inandırıcı açıklamayı ortaya koymuş ve “Çocuğun Ahlaki Yargısı” (Moral Judgement of the Child) adlı eseri ile ahlaki yargının gelişimini de ilk kez en sistemli şekilde açıklamaya çalışan kuramcı olmuştur. Piaget’e göre, ahlaki gelişim bilişsel gelişimle paralellik göstererek aşamalı olarak ve hiyerarşik bir sıra izleyen dönemler içinde ortaya çıkar. Ahlaki yargıyı odak noktası yapan Piaget, ahlaki gelişimin her bireyin kendisine özgü bir yapı taşıdığını kabul eder (Arı, 2003, s. 96; Selçuk, 2001, s. 115). Piaget’ in başlıca çalışmaları düşüncedeki gelişimsel değişmelerle ilgili olduğu halde, daha önceki araştırmalarından bazıları çocukların doğru ve yanlış anlayışlarını ve yargılarını ele almıştır (Gander ve Gardiner, 2010, s. 283-284).

Piaget çocuklarda ahlaki yargı ve davranışları iki yönden incelemiştir. Birincisi çocuğun sosyal kurallara gösterdiği saygı anlayışı; ikincisi ise çocuğun adalet anlayışıdır. Çocukların sosyal kurallara saygı anlayışı, oyun kurallarına uyum davranışı ile incelenmiştir. Çocuklara bilgiler verilmiş ve onlardan oyunun nasıl oynandığını açıklamaları istenmiştir. Daha sonra aynı oyun için “yeni ve adil başka kurallar nasıl geliştirilebilir? gibi sorularla çocuğun kurallarla ilgili doğasını tanımayı hedeflemiştir. Bu iki strateji doğrultusunda yaptığı incelemelerle çocuklarda “kuralları anlama” ve “uyum teorisi” geliştirmesine imkân sağlamıştır (Aydın, 2010, s. 159). Örneğin, çocukları misket oynarken gözlemlemiş ve aynı zamanda çocuklara çalma, yalanlar, cezalandırma ve adalet gibi etik konularda sorular sormuştur: Bu oyunun kuralları nelerdir? Bu kurallar nereden geliyor? Bu kurallara uymak zorunda mısınız? Bunlar değiştirilebilir mi? (Santrock, 2011, s. 247; Gander ve Gardiner, 2010, s. 283-284). Piaget’ye göre altı yaşın altında çocukların kuralları yoktur. İki yaş civarında çocukların kural olmaksızın sadece oynadıkları gözlemlenmiştir. İki –altı yaş arası çocuklar ise kuralların farkındadırlar. Ancak ne amaçla konduğunun ya da onları neden izlemek gerektiğini anlayamazlar. Bu kuralları büyük abla ve ağabeylerinden öğrendikleri şekli ile taklit ederek uygularlar. Altı-on yaş arası çocuklar

(24)

kuralları kabul etmişler, kuralların yüksek bir otoirite tarafından konulduğunu ve değiştirilemez olduğunu düşünürler. Oyunun kurallarının grubun kararına göre değiştirilebileceğini anlayamazlar. 10 yaşından sonra kuralları tartışmaya başlarlar. Kuralların duruma ve ihtiyaçlara göre değişebileceğini veya yeniden düzenlenebileceğini anlamaya başlarlar (Arı, 2003, s. 97; Aydın, 2010, s. 159; Senemoğlu, 2011, s. 62-63). Çocuklarda adalet anlayışının nasıl geliştiği konusunu incelemek için Piaget, değişik yaşlardaki çocuklara, haklarında ahlaki yargılar vermelerini istediği küçük hikâyeler anlatmıştır. Piaget’nin araştırmalarında kullandığı hikâyeler çocuğun belli bir durumu değerlendirirken nasıl akıl yürüttüğünü ve bu ikilemleri nasıl çözdüğünü ortaya koyacak niteliktedir. Piaget, ahlaki akıl yürütmenin ilk çocuklukla ergenlik arasında gitgide anlamlı bir biçimde değiştiği, değişimlerin düzenli ve kestirilebilir olduğu, aşağı yukarı düşüncedeki gelişimsel değişimlerle aynı zamana rastladığı sonucuna varmıştır (Arı, 2003, s. 97; Aydın, 2010, s. 160; Gander ve Gardiner, 2010, s. 284).

Piaget, çocukların yargılama sistemlerinde meydana gelen değişmelere bağlı olarak ahlak gelişimi dönemlerini belirlemeye çalışmıştır. Benzer hikayelerle yaptığı çalışmalarda verilen cevapların içeriklerinin analizi sonucu “dışa bağlı dönem ve özerk dönem olmak üzere ardışık iki ahlak gelişim düzeyi belirlemiştir (Arı, 2003, s. 97).

Dışa Bağlı Ahlak Dönemi;

Piaget çocukların on yaşına kadarki ahlaki yargılarını (doğru-yanlış, iyi-kötü gibi)dışa bağımlı olarak belirlemektedir. Kurallar otorite tarafından dayatılan değişmez özellikler olarak görülür. Yetişkinler tarafından belirlenen kuralları bu dönem çocukları sorgulamadan kabul eder. Bu evrede çocuklar ahlaki yargıları açısından başkalarına bağımlıdır. Bu dönemde işlenen bir suçun önem derecesini ortaya çıkan fiziksel sonuçlar belirler. Kurallara uymamasının doğal sonucunun cezalandırılmak olduğuna inanır. Yargı, sınırlı olarak sadece gözlenen gerçeklere dayanır ve kural ihlalinde ceza otomatik olarak verilmelidir. Davranışın gerisindeki niyet hiç dikkate alınmaz. Çocuklar bu dönemde yetişkinlerin kendileri için kurallar koymasını açık ve örtülü bir şekilde bekleyebilir (Arı, 2003, s. 97; Selçuk, 2008, s.116; Senemoğlu, 2011, s. 63).

(25)

Özerk Ahlak Dönemi;

Çocuğun sosyal dünyası giderek artan akran grupları ile genişlemiştir. Çocuğun sürekli diğer çocuklarla etkileşimde bulunması ve işbirliği yapması, kurallar hakkındaki fikirlerinin değişmesine zemin oluşturur ve ahlak ilkeleri değişmeye başlar (Senemoğlu, 2011, s. 63). Bu dönemde çocuklar işbirliğine dayalı ahlak anlayışına göre hareket ederler. Söz konusu ortam ve şartlar içinde kurallar karşılıklı fikir birliği doğrultusunda belirlenir. Çocuklar artık mutlak doğru ve mutlak yanlışların olmayacağını anlamışlardır (Aydın, 2010, s.160).

Piaget’ye göre 11 yaşından sonra çocukların ahlaki değerleri görelilik kazanmaya başlar. Olgunlaşma ve çevrenin de etkisi ile bağımlı ahlakı bırakıp bağımsız ahlaka yönelerek daha olgun adalet yargılarına ulaşır. Çocuk bu dönemde, kendini başkalarının yerine koyabilecek güce erişmiştir. Yani empati ya da başkasının rolünü üstlenme yeteneği gelişmiştir (Arı, 2003, s. 98; Şengün, 2006, s. 297- 299). Çocuk, kuralı kendi vicdanının verdiği bir karar biçiminde kabul etmeye başlamaktadır. Örneğin, çocuk başkalarıyla anlaşabilmek ve karşılıklı ilişkide bulunabilmek için yalan söylememek gerektiğini anlar, artık cezalandırılmamak için değil, kendisine güvenilmesini istediği için yalan söylememeye başlamaktadır. Bu dönemde ahlaki olaylar değerlendirilirken, iki ya da daha fazla bilgi parçasını birlikte görebilmekte, niyetleri sonuçlardan daha fazla dikkate almaktadır (Şengün, 2006, s. 300).

Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Kuramı

Ahlak gelişimi konusunda oldukça kapsamlı araştırmalar yapmış olan Kohberg, Piaget’in zihin ve ahlak gelişimi alanında ortaya koyduğu dönemleri dikkate alarak ahlaki gelişimi incelemiştir (Selçuk, 2008, s. 117). Kohlberg’in ahlaki gelişime en önemli katkısı, ahlak gelişimini, Piaget’in bilişsel gelişim alanında ortaya koyduğu evre kavramı üstüne inşa etmesidir (Akboy, 1997, s. 89). Çocuklarda ve erişkin kişilerde ahlak yargılarının farklı düşünce mekanizması sonucu geliştiğini vurgulayan Kohlberg, ahlak anlayışı ve gelişimini incelerken, ahlaki davranış boyutunda değil, düşünce boyutunda irdeleyen bir araştırmacıdır. Kendine has bir ahlaki değerlendirme biçimine sahip olan çocuklarda erişkin seviyesine ulaşmayı hangi psikolojik süreçlerin belirlediğini irdelemiştir (Aydın, 2010, s.162; Erdem, Akman, 1995, s.108).

(26)

Kohlberg de, Piaget gibi çocuk ve yetişkinlerin, belirli durumlarda davranışlarını yöneten kuralları nasıl yorumladıklarını incelemiştir. Araştırmasını, yaşları 6 ile 16 arasında değişen çocuklar ile gerçekleştirmiştir. Görüşme tekniği esasına göre yürütülen çalışmalarda çocuklara 10 tane ahlaki ikilem yaratacak hikâye anlatılmıştır. Hikayeler karşısında çocukların tercihlerinden ziyade, yargılar karşısında nasıl tepkide bulunacaklarını sorarak, akıl yürütme biçimleri üzerinde durmuştur (Morgan, 1991, s. 60; Aydın, 2010, s.162). Kohlberg ahlâk gelişiminde daha çok adalet kavramı üzerinde durmuştur. Kohlberg’in kuramında yer alan üç ahlaki gelişim düzeyi, ahlak gelişiminin kapsamını belirlemektedir (Windsor ve Cappel, 1999, s. 281).

Haynes (2002)’e göre, Kohlberg ahlaki yargı ve davranışın nedensel olarak da kavramsal olarak da karşılıklı olduğuna ve bu ahlaki birlikteliğin bireysel bir öznenin ya da benliğin bilişsel yöneticisi olduğuna inanmıştır. Kohlberg insanlarda ahlaki karakterin gelişime bağlı bir süreç olduğu kanaatine varmış, ahlaki akıl yürütmedeki gelişimsel değişimler konusunda başka kültürlerden de veriler toplamıştır. Bu çalışmalara dayanarak evrelerin evrensel olduğuna inanmıştır. Gelenek öncesi ve geleneksel düzeyler (1-4. Evreler) ahlaki değerlerin kültürden kültüre değiştiğini göstermektedir. Buna karşılık, daha yüksek gelenek sonrası evrelerde değişik kültürlerden bireyler neyin haklı, neyin en değerli olduğu konusunda benzer görüşlere sahip görünmektedir (Gander ve Gardiner, 2010, s. 289). Kohlberg, insanların altı ahlaki yargı evresi geçirdiklerini belirtmiştir. Bu altı yargı evresi de, üç düzey içinde yer almaktadır. Bu üç düzey çocuk ya da yetişkinin “doğru” ya da ahlaki davranış olarak neyi algıladığına ve bunu nasıl belirlediğine göre sıralanmıştır. Her bir düzey kendinden öncekine dayanmakta, kendinden sonraki döneme temel oluşturmaktadır. Yani evreler, hiyerarşik bir bütünleşme içerir (Senemoğlu, 2011, s. 63; Selçuk, 2000, s. 87). Kolberg’e göre rol alma evreleri, ahlak evreleriyle yakından ilgilidir ve birbirini izleyen sistemlerdir. Bu sistemin son parçası ahlaki davranıştır. Yüksek düzeyde ahlaki bir davranış, mantık yürütmenin yüksek evrelerinden birini gerektirmektedir (De May ve Schulze, 1996, s. 309).

Düzey 1: Gelenek Öncesi

Birinci düzey olan gelenek öncesi, genellikle çocukların düşünce biçimlerini betimler. Kohlberg'in ahlaki gelişim kuramında en düşük düzeydir. Bu düzeydeki çocuklar ahlaki kavramları somut yer ve olaylara bağlamaktadırlar. Bir anlamda, "Güçlü olan kazanır."

(27)

düşüncesi hâkimdir. Bu düzeyin temel özelliği, otoriteye bağlılık ve bireysel çıkarların ön plana alınmasıdır. İlk iki evre bu düzeyde oluşmaktadır. İlkinde bir eylemin somut neticesi, o davranışın iyi veya kötüniteliğini belirler, ikinci evrede ise çocuğun hareketleri temelde kişisel ihtiyaçlarını tatmin etme temeline dayanmaktadır (Aydın, 2010, s. 47; Morgan, 1991, s. 65). Bu düzeyde çocuk kültür içinde kabul edilen iyi ve kötü, doğru ve yanlış ölçütlerine göre davranır, ortak davranış kurallarına uyar (Senemoğlu, 2011, s. 65).

Evre 1: Ceza-İtaat eğilimi

Bu evrede davranışın sonucunda doğruluk ve yanlışlığına bakılır. Örneğin çocuk eğer ahlaki olarak hata yapmışsa cezalı, doğru olanı yapmışsa değildir (Eggen, 2001, s. 107). Kural ve otoriteye körü körüne bağlılık “doğru” olarak kabul edilir. Cezadan ve maddi zarardan kaçınmak için kurallara uyulur. Bir davranışın iyi ya da kötü oluşu o davranışın fiziksel sonuçlarına göre değerlendirilir (Selçuk, 2008, s. 118; Senemoğlu, 2011, s. 65). Birinci evre son derece ilkel özellikler taşır. Çocuk bütün sorunlara fiziki cezalarla çözüm arar. Zıddı olan doğru davranış düşüncesi de ödül getirir kanısındadır. Bu evreye ilişkin örnek olarak, trafik polisinin olmadığı bir kavşakta kırmızı ışıkta geçen sürücünün davranışı veya sınavda hocasının görmeyeceğini anlayan öğrencinin kopya çekmesi verilebilir (Bacanlı, 2002, s. 75).

Evre 2: Bireycilik, Çıkara Dayalı Alışveriş

Bu dönemde doğru olan şey diğer insanların ihtiyaçlarını da dikkate alan, somut ve adil karşılıklı alışveriştir. Birey kendi ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda davranır ve diğer insanlarında çıkarları olduğunu göz önünde tutabilir. Göze göz, dişe diş anlayışı hâkimdir. Maddi eşitlik ilkesi bu dönemdeki adalet anlayışının temel göstergesidir. Birisi diğerinden fazla veriyor veya alıyorsa bu yanlış bir durumdur. Kurallara; kurallar kişinin ihtiyaçlarını karşıladığı sürece uyulur (Selçuk, 2008, s. 118; Arı, 2003, s. 100).

Düzey 2: Geleneksel Düzey

Bu düzeyin önemli özelliği kişiler arası ilişkilerin önem kazanması ve bireyin grup kararlarına uymasıdır. Aynı zamanda aile, grup ve ulusun beklentileri her şeyden önemlidir. Sosyal düzeni destekleme ve sadakat önemlidir (Arı, 2003, s. 100; Senemoğlu, 2011, s. 66).

(28)

Evre: Kişiler Arası Uyum Evresi (10-15 Yaş)

Bu evrede; doğru, diğer insanların duyguları ile ilgilenmek, onların beklentilerine cevap vermek ve kurallar doğrultusunda davranmaktır. Akran grupları ile işbirliği gözlenir. Başkaları tarafından onay görmek, iyi çocuk olmak önemlidir. Ahlaki yargılarda başkalarının hissettiklerini de dikkate alır. Artık yaptıklarını sadece ceza almamak için ya da kendisi için değil; aynı zamanda başkalarını mutlu etmek için yapmaya çalışır (Arı, 2003, s. 100; Senemoğlu, 2011, s. 66).

Evre 4: Kanun ve Düzen Eğilimi

Birey bu dönemde toplum düzenini korumayı, toplumun ve grubun refahını düşünmeyi kendine hedef edinir. Doğru, toplumsal sözleşme sonucu kabul edilmiş görevler doğrultusunda davranmaktır. Sistemin işleyişini korumak, herkes aynı şeyi yaparsa kaygısı, benlik saygısı ve vicdani sorumluluk bireyi doğru davranmaya yönelten nedenlerdir. Artık akran gruplarının kurallarının yerini toplumun kuralları ve kanunları almıştır (Senemoğlu, 2011, s. 66; Selçuk, 2008, s.119; Arı, 2003, s.101)

Düzey 3: Gelenek Sonrası (Özerk Ya da İlkeli Düzey)

Kohlberg’in anlayışına göre gelişimin en üst noktasını gelenek ötesi düzey oluşturur. Ahlaki ilkeler karmaşık ve yoğundur. Bu düzeydeki bireyler evrensel adalet anlayışına göre değerlendirmeler yaparak, doğru ve yanlış hükmüne varırlar (Aydın, 2010, s.164). Evre 5: Toplumsal Sözleşme Yönelimi Evresi

Bireysel farklılıklar gözetilir ve doğal karşılanır. Her birey kendi tercihlerini yaşama hakkına sahiptir. Kanuna sosyal bir anlaşma olduğu ve çoğunluğun hakları bu yolla korunduğu için uyulur ve mevcut kanunların umumun yararına olması gerektiği savunulur. Bu dönemdeki insanlar yaşama ve özgürlük kavramlarını çoğunluğun görüşüne ters düşmek pahasına da olsa korumak gerektiğini savunurlar (Arı, 2003, s. 101; Selçuk, 2008, s.120).

Evre 6: Evrensel Ahlak Yönelimi Evresi

Bu aşamada kişiler evrensel, etik prensiplere yönelmişlerdir. Vicdan önemli bir unsurdur. Evrensel ilkeler evresinde, kişisel ahlaki değerler, toplum kurallarına göre soyut özelliklere dayanır. Bu aşamanın anahtar sözcükleri adalet, eşitlik ve onur sözcükleridir. Hayatın değeri, her türlü kişilerarası ilişkiden ötede, kategorik zorunluluk olarak kabul edilir. 5. ve

(29)

6. evre benzer kavramları içerir fakat 5.evre sosyal sisteme, 6.evre mantığa ve evrenselliğe yer verir (Eggen, 2001, s.111; Aydın, 2010, s.164; Selçuk, 2008, s. 120).

Okul öncesi dönemde ahlaki gelişim Piaget’in kuramında dışa bağlı döneme, Kohlberg’in kuramında ise gelenek öncesi düzeye denk gelmektedir.

Okul Öncesi Eğitimde Sosyal Gelişim Sosyal Gelişimin Tanımı ve Önemi

İnsanın içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevreye uyum sağlayabilmesi, sağlıklı, mutlu ve başarılı bir hayat sürmesi için önemlidir. Bu nedenle sosyal gelişim insan hayatında büyük bir önem taşır (Aral ve Durualp, 2011, s. 16 ; Selçuk, 2008, s. 58). Sosyal gelişim, doğumdan itibaren başlayan, yaşam boyu devam eden, kişinin başkaları ile iyi ilişkiler kurmasını ve içinde yaşadığı topluma uyumunu sağlayan bir süreçtir (Arı ve diğ., 2002, s. 3). Çocuğun içinde bulunduğu grupla ya da yaşadığı kültürdeki diğer bireylerle geçinebilmesi, onlar gibi davranabilmesidir. Sosyal yönden gelişmiş bireyler içinde yaşadığı toplumun normlarına ve beklentilerine uygun davranışlar göstererek kendi gereksinim ve istekleri ile toplumun istekleri arasında dengeyi sağlayabilir, birlikte yaşadığı insanlarla yardımlaşmayı, paylaşmayı, işbirliği içinde çalışmayı başarabilir ve duygularını yaşadığı kültüre uygun biçimde ifade edebilir (Aral ve Durualp, 2011, s. 16). Sosyal gelişim ömür boyu devam eden bir süreçtir. Bir bebeğin annesine olan bağımlılığı onun sosyal ilişkilerinin başlangıcıdır. Anne bebeğine sevgi göstererek, dokunarak olumlu bir sosyal gelişimin tohumlarını atmaktadır. Çocuk yürümeye ve konuşmaya başladığında sosyal çevresi genişlemektedir (Selçuk, 2008, s. 58). Bilişsel ve dil gelişimindeki ilerlemeler çocukların kendilerini başkalarının yerine koyabilmesine, dünyaya başkalarının açısından bakabilmesine ve duygularını arkadaşlarla ve aile ile paylaşabilmesine olanak sağlar (Gander ve Gardiner, 2010, s.296).

Çocuğun sosyal yönden iyi gelişmesi, onun yetişkinlikteki sosyal yaşantısını da etkilemektedir. Bu nedenle, erken çocukluk döneminde, çocukların sosyal yönden gelişmelerine olanak sağlayan uygun bir ortam sağlanmalıdır (Çağdaş ve Seçer Şahin, 2002, s.3). Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden bir çocuk, aile ve komşuluk çevresinin içinde bulunduğu kültürel kesimden farklı, genel kültür değerlerine dayalı sosyal bir ortam içinde eğitilir. Böylece toplumun kültür değerlerinin özümlenmesi

(30)

sağlanır. Kültürel özelliklere uygun alışkanlıkların kazanılması da bu eğitsel ortamda gerçekleşir. Okul öncesi eğitim kurumunda geçirilen süre arttıkça çocuklarda gözlenen paylaşma, işbirliği yapma, arkadaşları ile birlikte oynama gibi olumlu sosyal davranışların sıklığı da artmaktadır (Erden ve Akman, 1997).

Smetana (1989)’ya göre, toplumsal uyumun sağlanabilmesi için insanların bazı kurallar doğrultusunda hareket etmeleri gerekir. Günlük sosyal ilişkinin gereği olan, neye izin verildiğini veya neye izin verilmediğini açıklayan, sosyal ilişkiyi yürütmeye yönelik, belli ortamlara bağlı normları içerir. Sosyal sitemin içerisindeki ilişkileri düzenleyen rastgele veya ortaklaşa alınmış uygulamaları ifade eder. Senemoğlu (1997)’na göre, sosyal kurallar, diğer kişilerle nasıl iletişim kurulacağı, başkalarını incitmekten nasıl kaçınılacağı, başkalarıyla nasıl etkin uyum sağlanacağı kısacası nasıl uyumlu bir birey olunacağı ile ilgilidir.

Sosyal kapsam açısından değerlendirilen eylemler ve daha az ciddi olan suçlar alışılagelmiş ve babadan görme olaylar olarak kabul edilmiştir. Bu farklılıkların incelenen yaş aralığında tutarlı oldukları görülmektedir (Nucci 1981; Turiel 1978; Weston veTuriel 1980).

Sosyal kurallar kendi bünyelerinde isteğe bağlı bir yapıdadırlar çünkü doğaları itibarıyla kuralcı bir temele sahip değillerdir: alternatif davranış biçimleri de benzer işlevleri görmektedirler. Bu nedenle bir sosyal sistem bünyesindeki geleneksel bir benzerlik başka bir sosyal sistemde farklı bir benzerlik olarak aynı işlevi görebilmektedir. Örneğin, giyinme şekillerine ilişkin geleneksel benzerliğin içeriği (belirli sosyal bağlamlarda resmi giyinme) isteğe bağlı olarak oluşmuştur ve bu nedenle aynı işlevi görmek üzere alternatif bir giyinme şekli belirlenebilir. Bu nedenle, sosyal geleneksel sosyal bağlama ilişkili bir şekilde tanımlanmaktadırlar. Buna göre, bireyler tarafından (geleneksel) ihlaller olarak algılanabilecek şeyler sadece doğrudan ve belirgin kuralların ihlalini kapsayan olgular olacaktır ( Nucci ve Turiel,1976).

Sosyal Gelişim İle İlgili Kavramlar

Sosyalleşme-Sosyalleştirme

Sosyalleşme ya da toplumsallaşma, kişinin belirli bir toplumda geçerli olan kural ve değer yargılarını öğrenmesi, o topluma ait bir kişi durumuna gelmesi ve uyum içinde olmasına

(31)

denir (Selçuk, 2008, s. 58; Yalçın, 2010, s. 215). Sosyalleştirme ise, bireye özellikle çocuğa üyesi olduğu topluluğun ya da toplumun töre, gelenek ve kültürel değerleri ile ölçülerini öğretme ve benimsetme işidir (Yalçın, 2010, s. 215).

Toplumsallaşma süreci gerçekte doğumdan hemen sonra başlayıp bir insanın yaşamı boyunca sürmesine karşın etkilediği davranışların çoğu ilk çocukluk döneminde özellikle belirgin hale gelir (Gander ve Gardiner, 2010, s. 297). Sosyal yönden gelişmiş yani sosyalleşmiş bir birey, içinde yaşadığı toplumun normlarına ve beklentilerine uygun davranışlar gösterir, kendi gereksinim ve istekleri ile toplumun istek ve beklentileri arasında denge sağlayabilir. Yine, birlikte yaşadığı insanlarla yardımlaşmayı, paylaşmayı, işbirliği yapmayı başarır ve duygularını yaşadığı kültüre uygun bir biçimde ifade edebilir (Aral ve Durualp, 2011, s. 18; Çağdaş ve Seçer, 2002, s. 35-36).

Çocukların sosyal gelişiminde aile ve akran iki önemli sosyalleşme aracıdır (Smetana, 1999, s. 311). Doğumdan itibaren çocuk, etrafını saran fiziksel ve sosyal çevreye uyum sağlarken, en büyük desteği anne ve babasından alır. Çocuğun, ailenin sosyal değerlerini algılamaya başlaması, bunları kendine göre eleştirmesi ve davranışa dönüştürmeye çalışması sosyalleşmesinin ilk göstergelerdir (Sarıçam ve Halmatov, 2012; Özeri, 1994, s. 2). Ana-babayla, kardeşlerle ve diğerleriyle bu özdeşleşme süreci küçük çocukların kişiliklerini olduğu kadar, şimdi ve büyüdükleri sürece toplumsal etkileşimlerini de büyük ölçüde etkiler (Gander ve Gardiner, 2010, s. 296).

Sarıçam ve Halmatov (2012) ‘a göre, sosyalleşme insanların birbirleriyle uyum içerisinde yaşamalarını gerektirmektedir. Toplumsal uyumun sağlanabilmesi için insanların bazı kurallar doğrultusunda hareket etmeleri gerekir. Sosyalleşme, başkalarının ilgi ve ihtiyaçlarını kabul edip saygı göstermeyi (empati) de çocuklarda bir özellik olarak yerleştirmeye çalışır. Yetenek ve beceri yönünden ne kadar zayıf olsalar bile, haklarını, ihtiyaç ve çıkarlarını tanımayı ve saygı göstermeyi çocuklara ancak sosyalleşme öğretebilir.

Sosyal kurallar farklı ortamlarda sosyal etkileşimi düzenleyen dışsal olarak ileri sürülen kurallardır. Keyfi gelenekleri içerir ve değiştirilebilir. Bu kuralların ihlal edilmesi, daha çok ilgili yerleşim alanı içerisinde yanlışlığın oluşup oluşmadığına bağlıdır (Smetana, 2006, s. 121).

Çocuğun toplumsal kurallara uygun davranış göstermesi doğuştan gelen bir yetenek değildir. Çocuk toplumsal kurallara uygun hareket etmeyi gelişimi esnasında

(32)

sosyalleşirken öğrenmektedir (Aydın, 2000, s. 55; Kuşin, 1999, s. 35). Sosyalleşme süreci içinde bir takım sosyal kurallarla yüz yüze kalan çocuk, etrafındakilerin sosyal kurallara uyma beklentilerini ve toplumsal kuralları süreç içerisinde öğrenmeye başlamaktadır (Akman, 1994, s. 14).

Sosyalleşme, her durumda, toplum içinde gerçekleşen, insanlara özgü bir olaydır. Okul öncesindeki arkadaş grupları bu cemiyetin ilk örneklerindendir. Bu dönem çocuğu için arkadaşlık bir ihtiyaçtır. Arkadaşlık aynı zamanda yaşamı birbirinden öğrenme sürecidir. Bu süreçle yaşanılan her deneyim, çocuğa önemli değerler ve beceriler katar. Bireyin, toplumun ne olduğunu anlaması ve karşılıklı saygıya dayanan doğru ve yanlış davranışları yargılaması empati yolu ile olmaktadır (Çiftçi, 2003, s. 43-45). Başarılı bir sosyalleşme sonucunda, çocukta içdenetim gelişir ve dolayısıyla yasalar ve toplum zorlamasa da, kişi yasaların ve toplumun kurallarına uygun davranışlarda bulunur (Aral ve Durualp, 2011, s. 19).

Sosyal gelişimini tamamlamış diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilen bireyler hem kendileriyle hem de çevreleriyle barışıktırlar. Bu becerilere sahip bireyler toplumun sağlıklı gelişiminde de etkilidir. Okulöncesi yılların çocuğun tüm hayatındaki önemi hatırlanacak olursa, bu yıllarda sosyal gelişimin, planlı bir şekilde gerçekleşmesinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Benlik

Benlik kavramı, kişinin kendini algılamasına değerlendirilmesine yönelik geliştirdiği yapı olarak adlandırılır ve kişinin kendini nasıl görüp, değerlendirdiğini açıklar. Bu bağlamda sosyal gelişim, çocukta benliğin oluşmasına yardım eden önemli bir süreçtir. Çocukluktan itibaren yeterli ilgi gören birey temel güven duygusunu kazanarak olumlu bir benlik geliştirir. Benlik kavramının gelişimi çocuğun zamanla daha da belirginleşecek olan kişilik özelliklerinin temellerini oluşturması yönünden önemli görülür (Yalçın, 2010, s. 215; Aral ve Durualp, 2011, s. 17). Benlik oluşumu, çocuğun yaşantısı sonucu başından geçen olaylar ve çevresindeki kişilerin etkisi ile meydana gelir. Okul öncesi dönemde benlik, çocuğun sosyo-ekonomik düzeyi, ailesinin ve çocuğa bakan diğer kişilerin, öğretmenlerin çocuğa karşı tutum ve davranışlarından etkilenir. Disipline olumsuz bir yaklaşım çocukların benlik kavramına zarar verebilir. Ana-babalar çocukların başarıları üzerine değil hata ve başarısızlıkları üzerinde yoğunlaştıkları zaman çocuklar daha iyi yönlerinden

(33)

çok eksik yönlerine yoğunlaşır ve hiçbir zaman ana-babalarının övgüsünü ve kabulünü kazanacak kadar iyi yapamayacakları sonucuna varabilirler. Dahası sevilmedikleri duygusuna da kapılabilirler. Özellikle çocuğun oyun etkinliklerine katılmasının sağlanması ve gösterdiği performansın olduğu gibi kabul edilmesi, eleştirilmemesi gerekir (Gander ve Gardiner, 2010, s. 302; Aral ve Durualp, 2011, s. 18).

Sosyal Olgunluk

Bireyin anlayış, duygu, tutum, beceri gibi özellikler bakımından içinde yaşadığı toplumun kurallarına uymada yaş düzeyine göre gösterdiği olgunluk “sosyal olgunluk” olarak tanımlanır. Çocuğun sosyal olgunluk düzeyine ulaşması, öncelikle anne-babasıyla sağlıklı iletişimi ve etkileşimi sonucu, toplumun kültürel değerlerini öğrenmesi ile gerçekleşir (Aral ve Durualp, 2011, s. 19; Yalçın, 2010, s. 215). Çocuk büyüyüp olgunlaştıkça çevrenin çocuğun zihninde temsil edilişi de değişime uğrar. Öğrenme ve olgunlukla somut çevrenin zihinde temsil edilişi de karmaşık ve yaygın bir kodlamaya tabi tutulur (Aydın, 2010, s. 138).

Kültür

Kültür, kişilerden talep edilen davranışları belirler. Bir toplumu duyuş, düşünüş, yaşayış bakımından diğerlerinden ayıran, norm, gelenek, görenek ve adetlerin tümü kültür olarak açıklanır. Sosyalleşmenin kişinin toplumsal kültürle bütünleşmesini ve içinde yaşadığı toplumla uyum sağlamasını mümkün kılan bir işlevi vardır. Toplumlar eğitim sistemlerini belirlerken kültürel değerlerini göz önünde bulundurarak çocuklarını o değere uygun davranışlar gösterecek şekilde yetiştirmeye özen gösterir (Aydın, 2010, s. 137; Aral ve Durualp, 2011, s. 18).

Sosyal Yeterlilik

Jest ve mimik kullanma, vücut dilini yorumlama, gelişen durum üzerinde konuşma ve tartışmaya katılma gibi sözel ve sözel olmayan davranışları doğru kullanma becerisi bireylerin sosyal yeterliliklerini belirler (Aral ve Durualp, 2011, s. 21).

Bu davranışların, bireyin yakın çevresinde yer alan anne, baba, akranlar ve öğretmenleri tarafından bir norm grubu ya da önceden belirlenen bir ölçüte göre karşılaştırılması sonucu

(34)

elde edilen yargılar sosyal yeterliliği oluşturmaktadır (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2003, s. 19). Konuşmayı başlatma, başkalarına destek olma, uyum gösterme, etkileşimi devam ettirme ve istemediği bir şeyi yapmama gibi bireysel beceri ve etkinlikler göstermeleri bireyleri sosyal olarak kabul edilebilir olmalarına imkân sağlar (Aral ve Durualp, 2011, s. 21-22).

Sosyal Uyum

Bireyin diğer insanlarla uyum gösterebilme başarısı ve grubunda kendini özgün bir biçimde tanıtabilme çabasıdır. Sosyal yeterlilik kavramını sosyal becerilerden ayırt etmek güçtür. Sosyal yeterlilik, toplum tarafından kabul edilen sosyal davranışları sergileme yeteneğini kapsayan geniş bir kavramdır. Sosyal beceri ise belirli bir sosyal ortamda sergilenen davranış biçimidir. Bireyin sosyal becerileri varsa sosyal açıdan yeterli olduğu düşünülür. Sosyal becerilerin kullanılması sonucu ise sosyal uyum görülür (Aral ve Durualp, 2011, s. 21-22).

Sosyal Gelişim Kuramları

Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramı

Sosyal öğrenme kuramcıları, çocukların ahlâkî davranışlarını etkileyen etkenlerin ve modellerin, ana-baba bakımından, cezanın, kuralların ve nedenlerin varlığının ya da yokluğunun, otorite figürlerinin vb. etkileri üzerine yoğunlaşmışlardır. İnsanların farklı koşullar altında farklı davrandıklarını ve eylemlerinin duruma bağlı olarak bir dönemi veya diğerini yansıtabileceğini ileri sürmüşler ve Kohlberg’in kuramını eleştirmişlerdir (Gander ve Gardiner, 2010, s. 360). Bağımlılık, saldırganlık, özdeşleşme vicdan oluşumu ve savunma mekanizmaları gibi ilginç ve önemli Freud’cu kavramları almışlardır. Öğrenme ilkelerini gerçek yaşamın önemli sosyal davranışlarına yayarak kuramın inandırıcılığını arttırmışlardır. Kuramın başlıca odağı olan sosyalleşme, toplumun çocuklara o toplumun ideal yetişkinleri gibi davranmayı öğretmeye giriştiği süreçtir (Miller, 2008, s. 237)

Sosyal öğrenme ortamı, öğrenenle öğretenlerin etkileşim içinde olduğunu, öğrenene gözleme, taklit etme ve zihinsel fonksiyonlarda bulunma ortamı verir. Birey çevresel koşullanmalar karşısında edilgen davranmadığı, başkalarının bireyi kontrol altında tutmak

(35)

istediğinde, bireyin inanç ve değerleri ile bu kontrole direnebileceğini savunulur (Yeşilyaprak, 2003, s. 220; Argun: 1995, s. 5).

Bandura’nın biyolojinin ve deneyimin rolüne ilişkin görüşleri “çevre, kişi ve kişinin davranışları”, herhangi bir olayda faaliyet gösteren karşılıklı olarak birbirine bağımlı süreçlerdir. Piaget ve Freud biyolojik olgunlaşma fiziksel (özellikle Piaget) ve sosyal dünyayla deneyime odaklanmıştır. Bu görüşe Bandura, kişinin davranışının çevresini değiştirebileceği fikrini eklemektedir (Miller, 2008, s. 277). Bandura’ya göre, davranışlar gözlem yoluyla öğrenilir. Gözlem yolu ile öğrenme pekiştirilen bir davranışın taklit edilmesi kadar basit bir olgu değildir. Gözlemin bireyi bilgilendirme işlevi de vardır. Bandura insanların çevrelerindeki davranışları gözlemlediklerini ve bu gözlemlerden kendileri için bir sonuç çıkardıklarını, kendileri için yararlı durumlarda davranışı gösterdiklerini öne sürer. Bandura gözlem yolu ile öğrenmeyi dört alt işlem sürecine bölerek incelemiştir.

1. Dikkat Süreci: Modeli taklit etmenin gerçekleşmesi için, dikkatin model üzerinde yoğunlaşması gerekmektedir.

2. Hatırlama Süreci: Gözlemlediğimiz modelin hareketlerini sembolik bir formda hatırda tutulması gereklidir.

3. Motor taklit işlem süreci: Davranışın doğru biçimde yeniden oluşturabilmesi için bireyin yeterli motor becerilere sahip olması gerekir.

4. Pekiştireç ve Güdüleyici İşlem Süreci: Bu aşamada Bandura, kendinden önceki bilişselciler gibi, yeni tepkilerin öğrenilmesinde performans ve kazanım arasındaki farkı ayırır. Performans pekiştirme ve güdüleyici değişkenlerle kazanılır. Gerçekten ödül almak istiyorsak diğerini tüm özellikleriyle taklit etmemiz gerekir (Ataman, 2004, s. 45; Aral ve Durualp, 2011, s.53).

Bandura’ya göre çocuklar çevreye içsel bir merak duyduklarından değil, pekiştiricilerle özendirildikleri için öğrenirler ve daha sonra bu dış değerleri içselleştirirler. Anne babanın uyguladığı disiplin türü çocuğun erken yaşlardaki kontrolleri içselleştirme yeteneğinde merkezi bir rol oynamaktadır. Davranışın neden onaylanıp onaylanmadığını açıklayan ana-babalar çocuğun ne istediğini anlamasını kolaylaştırıp kendi davranışlarının sonucunu tahmin etmesini sağlamaktadırlar (Çağdaş, Seçer ve Arı, 2002, s.107).

Şekil

Tablo 1. Çocuklara ve Anne Babalarına İlişkin Demografik Bilgiler
Tablo 2. Sosyal Ciddiyet alt boyutu Regresyon Eğimlerinin Eşitliğinin Testi
Tablo  3’de  görüldüğü  gibi  ön  test  puanlarının  ortak  değişken  olarak  alındığı  Sosyal  Ciddiyet Alt boyutuna ait ANCOVA sonuçlarında, deney ve kontrol grubundaki çocukların  son  test  puanları  arasında  anlamlı  bir  farkın  olmadığı  bulunmuştu
Tablo  5,  incelendiğinde  grup  ve  ön  testin  ortak  etkisinin  anlamlı  olmadığı  görülmektedir  (p&gt;.05)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Ahlaki gelişim düzeyleri hakkında yapılan bazı çalışmalarda beden eğitimi dersinin çocuğun ahlak gelişimine etkisi (Güler, 2006), ailesiyle yaşayan ve çocuk

Reise nach Südvvest und Südanatolien vom Eğirdirsee über İsparta und Burdur nach Antalya mit verschidenen Besteigungen im Westtaurus und von Mersin über den Mitteltaurus

B) Both because the exact defi nition of racism is controversial and because there is a big disagreement about what does and does not constitute discrimination, there is

Çalışma sonunda, küçük ve orta alt grupların 2 öğün yemlenenlere ait büyüklüklerin 1 öğün yemlenenlerin büyüklüklerine göre daha yüksek olduğu

Melih Cevdet Anday’ın Raziye adlı romanında dönemin yönetim şekli ve ülkede var olan politik anlayışa açıkça yer verilmemesi, rahatsız olunan yönetim biçimine bir

Çocukların gelişim sürecinde oyunun önemi büyüktür. Bundan dolayı oyun, çocuğun eğitiminde olmazsa olmaz bir öneme sahiptir ve önemli bir yardımcı olarak

[r]

İstendik davranışların kazandırılabileceği bir ortam hazırlama Sınıf içerisinde olumlu eğitim ortamı oluşturma Öğrencilerin özgüveninin artmasını sağlama