• Sonuç bulunamadı

Milli kahraman:14 yıl sonra

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Milli kahraman:14 yıl sonra"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

O

NDOKUZUNCU asrın son ve yirminci asrm ilk yılları, Türk vatanseverlerinin, derin bir özleyişle; âdeta bir sevgili bekler gibi; bir “ millî kahraman,, bekle­ dikleri çağlardır.

Tanzimat yıliarındanberi, yapı­ lan bütün yeniliklere rağmen, bir türlü kalkınamıyan Türk vatan ve milliyetini, belki sert ve aman­ sız bir vuruşla, fakat bir hamlede kalkındıracak, kuvvetli bir millî kahraman... Böyle bir bekleyişin sarih mısraları, bilhassa, Tevfik Fikret’in “ Sabah Olursa,, şiirinde görülür. Bu şiirde Fikret: Bu memlekette de bir gün sabah

olursa, Halûk, Eğer bu memleketin sislenen şu nâsıye-ı Mukadderâtı, kavi bir elin, kavi,

muhyî Bir ihtizâ*-ı tem âsiyle silkinip, şu

donuk, gu paslı çehre-i millet biraz gü­ lerse... diyarken, o beklenen insanı en kuvvetli çizgileriyle târif etmiş o- luyordu: Bu, mutlaka çok kuv­ vetli bir el olacaktı. Elinin sağlam ve diriltici bir dokunuşuyla mil­ leti kalkındıracak, milletin o gün­ kü gamlı, donuk ve paslı çehresi gülecekti.

Tevfik Fikret “ ermiş,, miydi ? Tiirk târihinde Mustafa Kemal Paşanın belirişinden yıllarca ev ­ vel söylediği mısralarla, şair, en eski Tiirk ozanları gibi, bir kehâ­ nette mi bulunuyor, gaibden ha- b e- mi veriyordu ?.

Değil...

Bu. bir şairin, içinde bulunduğu devrin ve milletin ma'şerî rûhu- nu ve nasıl bir istikbâle yürüdü­ ğünü yakından sezmesinden do­ ğan, tabiî bir söyleyiş; îmanh bîr temenniydi.

Fikret, eski Türk târihini bil­ mezdi. Meselâ adı “Türük,, , yâni “ töreye, kanuna bağlı millet., de- mek olan Türk milletinin ,çok es­ ki târih cağlarındanberi, nasıl bir “ mjllî kahramanlar kaynağı,, ol­ duğunu, zamanının bir çok ay­ dınlan gibi, o da, henüz Öğren- "

TT ÇühCi.

EDEBİ

sohbetler

(14 yıl sonra)

Millî Kahraman

memişti. Milletimizin, meselâ, Or­ ta Asya kahramâm "Mete,, nin

adını “ Oğuz„a çevirerek; onun kahramanlığı etrafında biriaşip; eski târihte “ Oğuz Türkleri,, şöh­ retiyle yarattığı hârikalardan ha­ berdar değildi. Fakat aynı mille­ tin, Fatih’in milli kahramanlığı etrafında şahlanarak, askeri mi­ marimizin mûcizesi olan Rumdi- hisârmı, 15 inci asır vâsıtalanyle ve dört buçuk ayda nasıl kurdu­ ğunu bilirdi. 0 hızla İstanbul'u al dığımızdan, târihte yeni bir de­ vir açtığımızdan haberdardı. Ya­ vuz Sultan Selimle Çaldıran'da parlayıp, Kanunî ile Mohaç’ta ışıl­ dayan destânî bünyemizin bu eş­ siz timsallerini tanırdı. Kendi Rübabının vatan terennümlerin­ de herkesten çok hissesi olan Namık Kemal'in; eline kılıç alma­ yışına rağmen; târihimizde nasıl bir millî kahraman edâsıyle kük­ reyip, "vatan uğrunda ölmek,, anlayışımızın kudretli mümessili olduğuna vâkıftı.

Adını bilmediği, yüzünü gör­ mediği Atatürk’ün, durmaksızın millî kahramanlar yetiştiren asil kaynağın bağrında, mukadder za­ ferlere doğru hazırlanmakta oldu, ğıınu bunun için sezmişti: Kendi­ si kim olursa olsun, unvânı ne o- lursa olsun, Türk milleti, bir gün mutlaka böyle “ kuvvetli bir s!„ y tîştirecekti. Çünkü bu “ kuvvet. 3i el,, Türk milletinin kendi c-

îiydJL

C _

Nihad Sami

B A N A E L I

Hakikî kahraman, “ ordu mil­ let,, in kendisiydi: Durmaksızın büyük îman, savaş ve medeniyet cihangirleri yetiştiriyor; sonra yekpare bir kütle hâlinde, kendi îmaniyle tutuşturup onun eline verdiği meş’alenin arkasından ko. »uyordu.

Bu sebepledir ki Atatürk dev - rinde bir başka millî kahraman

yoktur. Çünkü Ziya Gökaıp'in

söylediği gibi: “Millî kahraman bir fert değil, milletin müşahhas timsâlidir.,, Onun dışında kalan herkes, milletin her ferdi gibi, kendi hissesine düşen vazifeyi yapmıştır; milletin her ferdi gibi, “ büyük bütün,, ün tabiî bir cüz’ ii olmuştur.

Bu millet, her ihtiyaç duyduğu devirde, kendi iktidarını temsil edecek bir insan yetiştiriyor; son. ra. vapacağı bütün yenilikleri, bütün hamle ve mûcizeleri, son­ suz bir tevâzu içinde, o tek şah­ sın varlığı ve hareketleri hâlinde yapıyordu. Fâni vücudunun top­ rağa yönelişinden ondört yıl son­ ra. Mustafa Kemal Paşanın şah­ sını, hislerine, hareketlerine ve hamlelerine tercüman olduğu mil­ letin şahsiyetinden ayrı görmek

isteyenlerin yanıldıkları nokta bu

mevzudadır. (

Mustafa Kemal Paşa’nm yetiş­ tiği yıllarda, uzun ve talihsiz a- sırlarm, çeşitli taassup ve ten bel­ liklerin derin elem çizgileriyle İş­ lediği yurt ve millet çehresi öyle­ sin* değişmek ihtiyacında idi ki. Tanzimattanberi yapılmakta olan y eniliklerin yürüyüşündeki sürat, böyle bir neg’enin doğmasına kâ- f gelmiyordu. Atatürkün, kütleye şeki) vermek isteyen bir heykel- Iraş davranışıyle, , çizdiği .taı'î çizgiler bunun için keskin, b. nun için hızlı, hattâ bunun için a cil» çizilmiştir. San'atkâr, enerjik hamlelerle-- çalışıyor, çabuk yanı-' yor, acele yapıyor, bazan yaptığı­ nı bizzat kifayetsiz görüp, daha i- yisini yapmak için yeni hamlelere girişiyordu. Onda yapılanı beğen­ meme veyâ kâfi görmeme duygu­ su o ölçüde kuvvetli idi ki bizzat kendi ismini defalarca değiştirip, ses, mânâ ve ahenk bakımından şahsiyetine ve hareketlerine daha uygun bir hâle getirmesi bun­ dandı; “ Mustafa,,, “ Kemal,,, “ Ga zj Mustafa K em al,,, “ Atatürk,,,

“ Kamal Atatürk,,, “Kemâl Öz

Atatürk,, ve tekrar: “ Kemal Ata­ türk,, imzaları bu değişme ve ol­ gunlaştırma ihtiyacının dikka'e değer tezahürleridir.

Sanatkâr, eserini hazırlamış fa­ kat onun detayları üzzrinde işle­ meği, damarlarında dolaşan asî! kanı çok yakından tanıdığı, vatan çocuklarına bırakmıştır.

t Milletler târihinde her büyük yenilik ve her yeni med?niyet ön­ ce sürati« yapılır,veyâ kabul edi­ lir. Sonra bütün bir millet rûhu. ile ve bir vatan coğrafyasında işlenerek millî bünyeye daha uy­ gun, daha faydalı bir tekâmüle götürülür.

Bu sebeple Cumhuriyet yılları­ nın çevik ve süratli yenilikleri, Türk târihinin bugünkü ve yarın­ ki bünyesinde elbette daha anla­ yışla işlenecektir. inkılâpların millî rûhumuzla, millî târihimizle, geleneklerimiz ve inanışlarımızla velhâsıl milliyetimizle bugünkün­ den daha çok kaynaşmasına önü­ müzdeki yıllar çalışacaktır. Çün­ kü böyle bir kaynaşma inkılâbın i kendisine değil, onun devâmına j âit-tir.

Fakat böyle bir kaynaşmanın müteassıp veyâ şiddetle muhafa­ zakâr ruhların istediği şekilde ol­ ması mümkün değildir. İçtimaî ihtiyaç ve ıztıraplardan doğan ye irilikler, geriye değil, ileriye yü­ rürler.. Bizim, onlara, mâziden katacağımız büyük kıymet, kendi İman ve karakterimizdir.

Türk milleri, asil çehresine ta­ lihsiz asırların çizdiği elem çizgi­ lerini bir hamlede silmek, yeri - ne neş’e ve saadet koymak iste­ miştir. Ondört yıl evvel kaybetti­ ğimiz insan böyle bir isteğin mü­ şahhas timsâliydi. Şimdi, ileriye do&ru “ kökü mazide olan âtî,, anlayışlyle ve milliyetimizin ya­ rınki târihini işliye işliye yürü - mek kalıyor.

Onun fânî vücudu, gün geldi, tonrak oldu. Fakat her millî kah­ raman gibi, târihimizin şeref say­ falarını temsil eden adı toprak o- lamaz. Çünkü bu ismin mânasın­ da Türk târihinin unutulmaz bir çağı, bir çok meyvelerini bugün, hattâ yarın verecek olan bir ham­ le ve en.-rji devresi vardır. Biz-j !er, gönüllerimizdeki pasları sile­ rek. bu devreye y n; zaferler kat­ mak vazifesindeyiz.

Nihad

Sami Banarh

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapılan bu çalışmada, rutin olarak oral cerrahide çok sık kullanılmayan tiaprofenik asit ve etodolak’ın gö- mülü mandibular üçüncü molar diş cerrahisi sonrası ödem

O günlerde kurmay yüzbaşı olan Mustafa Kemal, Selânik’te bulunan 3..

• Öğrenim hayatını 1905 yılında kurmay yüzbaşı rütbesiyle tamamlayan Mustafa Kemal, stajını merkezi Şam’da bulunan 5.. Ordu Kurmay Heyetine

Türkiye Büyük Millet Mec- lisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın nezaretinde yapılan ilk görüşmede, Ham- dullah Suphi’nin okuduğu şiirlerin cılızlığı gerekçesiyle,

Türk üreticiler, söz gelimi mobilya üreticileri, ürettikleri yatak, yemek ve oturma odası takımlarının neredeyse tamamına yabancı isim vermek- tedirler: Queen, Carmen,

Yanaque hiçbir şekilde haraç vermeye yanaşmadığı gibi olayın düğümleri çözüldüğünde haraç isteyen kişilerin, Yanaque’nin sevgilisi Mabel ve kendisinden

Diğer

”Varoluş nedenini bilmeyenler, okyanusta amaçsız ve gayesiz dolaşan bir sandal gibidir, dalgaları sürüklediği yöne göre Kurum; niye var olduğunu, neyi, ne