• Sonuç bulunamadı

Bir çamaşır teknesi önünde

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir çamaşır teknesi önünde"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

— \ — |

RumeUîüaanndaki o güzel ve

£&£r%z*a?Js

Co*tı tarafımdaiS çıkarılan, oazısı

kendiliğinden giden bu hatun.ar arasında L.. . Hanım en uzun muti det kalanlardan biridir, en çok Ha­ tırladığım da galiba odur. Nice ni­ ce kusurları vardı ama, netice İti­ bariyle bilhassa kendi kendini man vederek sefalete düşmüş bir ka­ dındı. İddia ettiği gibi dedesi Fe. rik. yâni Korgeneral, yakın Osman­ lI tarihinin bayii gaddar ve gü­ nahkâr Sadrazamlarından biri de büyük teyzesinin kocası mıydı? Sayısız dadı tarafından bin naz ve nimet içinde mi büyütülmüştü? Bunları pek bilmem, fakat her hal de orta haiii bir aile içinde doğup yemişmiş olacaktı. Hiç değilse, bü­ yük konakların birinden çırak çık­ mış bir kadının kızı idi ve anne­ siyle beraber o konağa gide gele hayli bilgi edinmiş olacaktı: Az çok bilmediği şey yok gibiydi. rafından kalkmadığı ve sinirleri­ nin yatkın bulunduğu zamanlarda cidden iyiydi. Ne çare ki, iyi pi­ şirilmiş veya dilinden düşürmediği ifade ile (Asabının pek bozuk, pek perişan bulunmasından ötürü) berbat edilmiş olsun, bu yemekle­ rin içinden bir iki saç telinin çık­ maması nadirdi: Pisliği ve müsey- yepliği bir ara akılları durduracak bir hadde varmış ve mutfakta er­ zak kurtlanmıştı. Tasavvur edil­ mez derecelerde de pisboğaz olup kendisine takdime asla mecbur bulunmadığım çukulata, akide şe­ keri ve kâğıt helvası gibi nesneler­ le çenesi mütemadiyen oynadığı için, bu ekstra masraflarını alış veriş puslalarmda yaptığı hileler­ le kapatmağa çalışırdı. İtibar gör­ meğe ve pohpohlanmağa ise pek düşkün olduğundan, köyün ahbap­ lık tesis ettiği balıkçı ve kayıkçıla­ rına kilerden öteberi ikram edip yahut yemek yedirip şan kazanı­ yordu ki bu da bana hayli paha­ lıya mal olmuyor değildi.

Nihayet, en son aylarda, yaz av­ larında. nahoş kokular saçmağa başlamış ve idrarını kaçırdığı

an-r i r

: t

¡aşılmıştı.

Fakat aarmısağm dahi gelin edi­ lince kokusunun bir müddet çık­ mamış olduğu malûmdur. Bu ci­ hetle, azarlanırsa pay vermek, m. zarianmazsa tek başına ve kendi kendine bağırıp çağırarak kara ta­ lihine lânetlerini haykırmak dahil, yüksek vasıfları ilk zamanlarda belli olmamış ve L... Hanım tara­ fımdan bir müddet vazifesinde gayretli, hareketlerinde nlsbeteıı ölçülü bir hanım sanılmıştı.

Sade İlki hizmete girdiğinin ilk haftasına rastlayan avans istekle­ rinin sonu gelmiyordu. Kibar ve zengin cemiyet mahsubu, halkın yeni İcat ettiği bir kelime ile sos­ yetik bir İnsan olmadığım için hiz metkâr aylığı takmai âdetim de­ ğildi, bu sebeple de, ayın sonun­ da mutlaka vereceğim bir parayı daha evvelden ve parça pafça ver­ mekte bir mahzur görmeyip «— Za­ vallının kim bilir ne ihtiyaçları, var!» diyerek bu avansları her se­ fer sessizce aunmuş. fakat gelişin­ den bert üç ay geçtiği halde avans İstemeler hiç değilse seyrekleşme­ yince hafiften sıkılmağa

(2)

başlamış-— Aman L... Hanım, o nasıl sözl 1 Senin yaşında bir kadının erkek­ lere para yedireceği hiç hatıra ge­

lir mi? Dediydim. w . t

Bunun üzerine başını sallamış, ‘«•ft*-'***•?. „

gayet kalın ve pek sarkık olan alt dudağı bir gerilmiş, fakat ağzın­

dan tek söz çıkmamıştı. Sonra o- > “ .

lanların. bllâhara, l’arkedip işittik- f ••». . lerimin yardımiyle anlıyorum ki,

L... Hanıma o gün müthiş bir ha­ karette bulunmuşmuşum. Gerçi ağ zımdan çıkan cümleyi başka bir şekilde tefsir etmesi. «— Hiç se­ nin gibi genç ve güzel bir kadın zevk ve safası uğrunda para öde­ meğe mecbur olur mu? Bir işaret- / le on delikanlı koşmaz mı?» tar­ zında anlaması da mümkündü. Fa­ kat L... Hanım o sıralarda henüz yeni yeni sapıtmağa başlamış olup

az çok muhakemeye sahip bulun- l

duğundan cümlemi hakiki mâna­ sıyla anlamış, bu konu üzerinde münakaşaya da lüzum görmemiş­ ti: Kendisine hürmette kuşu et­ miş yaverine veya nedimesine bir ihtarda bulunmağa tenezzül etme­ yen bir prenses azametiyle uzak­ laşmıştı.

Bununla beraber, o vakte kadar muhafaza ettiği bir saygı ve edep duygusu artık maziye karışıyor, di ğer bir tarifle yüzünden indirme, diği. dirayet yahut haya maskesi o günden itibaren artık düşerek pek acaıp bir mahlûk onaya çı­ kıyordu.

Beyoğlunda. Tünel başında bir Tahudl kadınının o tarihlerde iş­ lettiği bir işçi İdarehanesinden a- lınmış, yaşlı ve pek perişan kıya­ fetli olduğu İçin öteki kadınlar ta rafından âdeta hakaret sayılıp red

dedilen bir rakkamı hemen k ab u l________ ederek eşya namına eski bir ga- de küçük

zete kâğıdtyle yapılmış küçük pa- hep ağrıyormuş. Evet, evet, tıamu- keti koltuğunda peşime takılıver- 6U birine metres olmasına müsa. mlş olan bu İhtiyar, hiç değilse ade etmezmiş. Yoksa, bugün dahi orta yaşlı kadın artık bir fazilet kendine bir çeki düzen verse, şöy- kaaramanı, iffet ve ismetini mu- ıe bir silkinse nicelerini, «t— Be- hafaza için elkapısına girmeğe kat nlml» diyenleri bir kenarda bira- lanan bir fazilet kahramanı keelll. kırmış.

vermişti. Irz ve namusu hakkın- Bu ikinci devreye girildikten,

da en hafif bir şüpheye, en küçük saygı ve haya perdesi kaldırıldık- , / bir imaya dayaııamıyacağını gün. tan sonra L... Hanımın büyük

aş-de on kere tekrarlıyordu. Ekmek ki patlak verlveriyotdu. Bir kaç > ve salreyl getirmek üzere bakkal kayıkçı, balıkçı ile, hususiyle bak. çırağının günde on kere deniz ta- kalın tombul ve kumral çırağıyla rafındaki kapıyı çaldığını, arada teels ettiği - ov sahibesiyle simr. 6iraüa balıklarım aldığımız balık- u geçkin kızı tarafından da bi- çıların da sık sık mutfağa soku- raz tuhaf karşılanan - ahbaplıkla- lup kahve İkramlarına mazhar edil n devam ede dursun, eski Sadra- dıklerini yalı sahibesi yetmiş beş- zamın bu muhterem yeğeni köyün lik hanımefendi İle kırk beşlik ve iskele meydanındaki bakkalına, vâ asabi mizaçlı kerimesi iddia etmiş. ni tombul ve kumral çırağın pat- İğrenç bazı imalarda bulunmuşlaı ronuna âşık olmuştu. Ben farket. mı§ da kendilerine hakettikleri ce- miyeylm diye mutfağın kapısını vapları vermiş, hadlerini bildirmiş sımBikı kapatıp ona reçeller kay­ mış Kendisinin hizmetçiliğe razı natıyor, içinden saç telleri çıkıp oluşu namusu uğruna İmiş. Evet, çıkmadığı meçhulüm yemekler pl- o naz ve naim İçinde yetişmiş bir şiriyor ve türlü sebep ve bahane- kadın olduğundan hizmetçilik kan 1er icat ederek herifin lâfım ağ- dısfne her itibarla çok güç geii. zindan düşürmüyordu. Her sabah yor. iki kadının ikişer odası ve bü çarşıya alış verişe gitmekle kana- yü.1 birer sofası bulunan bizim bö madi'ğından hatırına sık sık eksik-

lüi : -l‘*p süpürürken hakikaten ¡er geliyor, bunlar alınmadığı tak­ dirde yemeğin hiç bir şeye benze. miyeoeğin! temin ederek yine çar. şıya koşuyor ve çok kere dönmek

bilmiyordu.

Ahlâkı da pek acaıplenmişti Kâh çok asabi oluyor, alt kattan tek ba«ına ve tamamen sebepsiz

(3)

yükselttiği feryat ve figanlar üışar lara taşıyor, bazan da pek neşeli bir çelıre ile ortada dolaşarak ken di kendine fıkır fıkır gülüyordu. Bu değişik hallerin sebebine ge­ lince, gazaplarıma^] kaşarlanmış bir bekâr çılan bakkalın nişanlan­ mış yahut nişanlanmak üzere bu­ lunduğunu el oğullarının kendisi­ ne haber vermelerinden, neş’e ve şetaret içinde fıkır fıkır gülüşleri ise bu haberlerin, doğru olmadığı­ nı tahkikat neticesi öğrenmesin­ den ileri geliyordu.

Kaldı ki, bakkal hiç de ahım şahım bir delikanlı değildi. En az kırk beşlik, kısa boylu, ziyadesiyle esmer, tıknaz, köse ve düpedüz çeh re züğürdü idi. Bu itibarla da L... Hanımın taze ve ateşli kalmış gön ¡ünü alt kata gelip ikramlara maz har edilenlere, şabemret çırağa ya hu t en yaşlısı otuzluk balıkçılar, dan birine vermesi elbette ki daha makuldü. Hizmetçileri şımartmak ve kendileriyle yârenliklere kalkıp az zamanda yüz göz olmak da ka. lu belâdan beri âdetim bulunma­ dığından âşık olduğunu L... Ha­ nımın bir gün yüzüne vurdum, hattâ bol keseden yedirip içirdiği misafirlerini bakkala tercih etme­ mesindeki mantıksızlığı da ilâve ediverdim. L... Hanım bunun ü-zertne göğüs geçirip sevdalı olduğu nu itiraf etti. Fakat bunun asla yem bir şey değil, yirmi yıl evve­ line ait bir gönül macerasının de­

vamı olduğunu söyledi. Evet. bak. kal H... Beyle yirmi yıl önce İs. tanbulun bilmem hangi semtinde komşu imişler, sevişmişler, Allahın emri ve peygamberin kavliyle ev­ lenmek kararı vermişler. No çare ki araya kuvvetli mâniler girmiş. (Gerçi bu mânileri anlatmadı ama. onun bir Sadrazamla pek yakın bir hısımlığı bulunan bir ferik a- ilesinin o tarihte belki sadece dük kân çıraklığı eden bir genel damat kabul etmeğe yanaşmamış olacak­ larını tahmin güç değildi.)

Bu izdivaç projesi .bozulduktan sonra L... Hanım - kaç kere oldu­ ğunu pek bilmiyorsam’ da - evlen­ miş. fakat bu ilk aşkının aziz ha. tıraşını kalbinin derinliklerinde saklamışmış. Aradan bu.kadar yıl geçtikten sonra da, fakirhane için lüzumlu Öteberiyi almak üzere iskeledeki dükkâna ayak atınca karşı karşıya gelivermişler.

Küllenmiş ateş de alev alev ve hemen yanmağa başlamış.. Ancak aralarında hiç bir şey geçmemiş, sade bir dostluk, kuvvetli bir dost 1 luk, pek kuvvetli bir aşkın kalp­ lerde kalmış izleri üzerinde ku­ rulan pek kuvvetli bir dostluk kuruluvermiş imiş.

Bu pek kuvvetli dostluğun icap ettirdiği hediyeler ve lüzumsuz mübayaıt da nahif keseme yükle­ niyordu.

Kendisine bir haminne diye ba­ karken ae kadar zulmetmiş

oldu-MM oldu-MMHMNBMI

m ^SİK S&B

• ı r . . . " *

-)

ğumu bu sıralarda anlayacak, L... Hanımın hiç değilse son mo­ da mucibince henüz genç oldu­ ğunu kendisinden öğrenecektim. O bunu vâkıâ bir rakam söyliyeres bildirmedi. Fakat bakkalla birbiri® rıne vuruluşlarının yirmi yıllık oır mazı olduğunu söyledi, ili kocasın 1 dan dünyaya getirdiğini söylediği - belki hayali - ciğer paresini de yirmi iki yaşında bir subay yapıp Kafkas hudutlarında vatan bekçi­ liğine yolladı. Yâni en azından kırk üç yaşında olması gerekiyor, du. Fakat bu yaşı beğenmemek­ te gecikmıyerek kısa bir müddet geçince kendini on altısında geiln etti, otuz dokuzu kabullendi.

Daha sonra d a bir komşu ha­ nımdan otuz üçüne kadar İndiğini ve yeni bir gençlik zaferim şuh bir eda üe hikâye ettiğini haber aldım. Sabahlan ben uyanmadan önce, yedide falan, Haziranın he­ nüz yeni girmiş bulunmasına, .Bo­ ğaz denizinin tamamen' soğuk ol­ masına rağmen L... Hanım demz banyolarına başlamışmış. Bu deni­ ze girişler de köyün delikanlıların ca tatlı ve heyecanlı bir hâdise teşkil ediyormuş. Gençler kendisi, m rıhtımda bekliyor, o denize at- lıyarak şöyle Tophane Müşürü 2e. ki Paşanın büyük kârgir. yalısına kadar gidip dönerken etrafında neşeli * ve şüphesiz kİ hayran - bir halka teşkil ediyorlarmış,

h... Hanım artık bu derecelerde sapıtmış bulunduğu, diğer bir İfa. de ile muhayyilesi en acalp hikâ­ yeleri tertip edip bunlara İnanı­ lacağına kanaat getirecek, hattâ belki bizzat İnanacak hale gelçığl sırada da benim Ankaradakl ehlb- bamdan»bir bekârla emekli gene, rai kızı bir küçük hanım arasında evlenme aracılığı edeceğim tuttu.

(4)

Şimdi profesör olan ahba­ bım, Ankara Üniversitesinin Dil - Tarih Fakültesinde o za­ man henüz doçentti. Bu neye, yarar pek bilmem ama, eıi eski çağ *

¡ann bilmem kaç bin yıldan beri konuşulmayan bir dilinde pek bil­ gili olmakla maruftu. Saçlarının çok seyrekleşmiş bulunması bir yana, cidden yakışıklı bir delikan­ lıydı. Küçük hanımın teyze ve e- niştesi nezdindeki tavassutum der bal müsait bir safhaya girmiş, kar şıiaşmaya ait teferruatı tesbit et­ mek üzere teyze hanımefendi İs- tinye taraflarındaki yalısından bir sabah kayıkla bendehaneyi şeret- lendirmişti.

L... Hanım, ziyaretçilerimin hü­ viyetlerini öğrenmeğe meraklı bu­ lunduğu gibi ben de zaten yalnız­ lığın verdiği eıkıntı İle hizmetçi­ lerin tecessüslerini bol bol tatmin ederim, bu sebeple ziyaretin sebe. bl de meçhulü kalmadı.. Alâkası meğer tahminimden çok kuvvetli olmuş, görüp duyduklarından fay­ dalanıp muhayyilesi bütün bir ro­ man vücude getirmiş. Bu roman az sonra ve birdenbire, bir çama­ şır teknesi önünde, malûmum ola­ caktı.

Alt kattaki büyük taşlıkta idi. yalının bahçede mutfak ve çama­ şırhane olarak kullanılmak üzere yapılmış ve benim bölüğüme ait bir küçük binası varsa da L..:1 Ha­ nım oraya iltifat etmezdi. Günler­ ce leğenlerde ıslak bırakıp çürüttü ğü çamaşırları lâtif ve iki musluk lu bir çeşmesi de bulunan bu taş­ lıkta yıkamağı âdet edinmişti: O küçük binanın tavanından ara sı­ ra sıvalar döküldüğü ıçiıı böyle yapmakta da İtiraf etmeliyim ki haksız değildi. Ve yere, mermerlere diz çökmüş, başında hotozu, her gün bir tarafını yırttığı, yazın gömleksiz, kışın da lnceoık bir gömlekle - ve Allahın hikmeti hiç de üşüyüp hattâ nezle bile olma­ dan - giydiği murdar entarisinden yer yer pörsük vücudü görünerek, bir kaç gündür yine ıslak bırakmış olduğu çamaşırları yıkıyordu. Ben de o gün mutaddan fazla çalışmış, çalışmaktan gözlerim ve başım yo­ rulduğu için bahçede biraz dolaş­ mak üzere inmiş, sonra kendisine dönüşte bilmiyorum ne söylemek

üzere, belki sadece konuşmak ih­ tiyacına mağlûp olarak, taşlığın bir kenarındaki hasır kanapeye o- turmuştum. Aynı konuşma ihtiyar cıra L... Hanım meğer daha kuv­ vetle de duyuyormuş: Bu ilişmemi bir fırsat bildi, çamaşırları geçen sefer her zamandan da fena yıka­ mış olduğunu söylemekllğim üze­ rine hemen içini dökmeğe koyul­ du, dişsiz ağzını çarpıtarak:

— Yerime gelecek kadın inşallah çok daha İyi yıkar da sizi mem­ nun eder. Benim elimden bu kada rı geliyor, diye söze girişti.

Sesi sakin, vakur ve mağrurdu. Dikkat edince, hakikaten bir ka­ rar bildiren bir edası bulunduğu­ nu da farkettlm.

Gelenin gideni, hattâ L... Ha. mm bile olsa aratabileceğin! he­ sap ederek buna üzüldüm. Kaldı kİ, kendisine alışmıştım da, ne de olsa hammalât hizmetçilerden değildi. Hiç değilse söyleneni an­ lıyor, deli saçması oisa bile söy­ lediği anlaşılıyordu. Fakat yiğitli­ ğe halel getirmeden, tam bir kayıt­ sızlığı taklit eden bir eda takınıp: — Ne o, teşrif mi buyuruluyor? Diye sordum.

mermer üzerinde kalmak la beraber doğruldu, boyunun im­ kânı derecesinde yükselerek anlat­ mağa başladı. Bakkal kendisine ta llp olmuştu. Yirmi yıl evvelki kara rın bir hayal halinde kalmasına karşı isyan ediyor, bu yirmi yıllık zamanı bir hamlede yok etmek için ısrarlarda bulunuyordu. Fa. kat kendisi bu hususta karar ver­ mek, «Peki» demek hakkını nef­ sinde bulmamış, adama ailenin bü yüğü sayılmakta olup teyzesinin damadı bulunan ve Millî Müdafaa Vekâleti erkânından olan bilmem hangi paşaya müracaat etmesini söylemişti. (Büyük eniştesi Müşir yâni Mareşal bir sadrazam, dedesi Ferik yâni Orgeneral ve babası ne dense sadece miralay yâni Albay olan L.... Hanımın mensup bulun- _ auğu ailede reislik yine bir askerî paşada, bir generalde bulunması pek tabiî bir şey değilmlydi? Hele vesatatimle kocaya gidecek genç kız emekli bir general kerimesi ol­ duğundan bu büsbütün bir zaru­ ret kesiliyordu!...)

(5)

Evet, bakkal H... Bey üç dört gü­ ne kadar Ankaraya gifierek Paşa enişte ile görüşecek, Paşa‘ enişte­ nin yapacağı tahkikat t L.» Hanı­ mın kuvvetle umduğu gibi müsbet çıkarsa şu anda kirli çamaşırları­ mı yıkamakta bulunan Nermin, ufak eller bakkalın avuçlarına tes­ lim edilecekti. Burnunun tepesine kadar yüzüyle yırtık entarisi sa­ bunlara bulanmış, saçlarının, ye. meklere düşmesini önlemek üzere başından çıkartmadığım Amerikan bezinden yapılma ve çarpık hoto­ zun kırçıl saçları sarkmış, manza­ rası bir dilenciden farksızdı. Bu­ nunla beraber kendisine birdenbi­ re bir tazelik gelmiş, sarkık yanak larmın, katmer katmer boynunun derisi âdeta gerilmiş, alt dudağı­ nın sarkıklığı âdeta yok olmuştu. Sönük gözleri de parıl parıldı. O kadar ki, bir an «Acaba doğru mu?» diye düşündüm.

Fakat sonra bakkalın kendisly. le alay ettiği gibi sırnaşıklığından, bitmek tükenmek bilmeyen ziya­ retlerinden şuna buna şikâyetleri­ ni duyduğumu hatırladım, gözü­ mün nurunu dökerek kazandığım üç beş kuruşu bu adama şirin gö­ rünmek, dükkânında oturup (ce­ malini) seyredebilmek üzere tır­ tıklayan kadından bir intikam al­ mak arzusunu da doğrusu duyarak bir kahkaha kopardım.

Dudaklarında acı bir tebessüm, fakat yalancılığı asla kabul etml- yerek kahkahamı dinledi, sonra: - Bir kaç güne kadar Ankaraya gittiği, zaman sözümün doğruluğu­ nu anlarsınız, dedi.

Bunun üzerine, kalben pek de fena bir insan olmadığım halde o intikam arzusuna tamamen mağ­ lup düştüm. Kendisine müthiş bir darbe indirmekten, sevdalı yüreği, ne belki bir daha hiç kapanmıya- cak bir yaı-a açmaktan kendimi alamadım. Ve gülerek dedim ki:

— Ankaraya herhangi- bir işin­ den dolayı gidebilir. Fakat ş^vet bir paşa enişten varsa bile kendi- ' sini ziyaretle seni istemiyeceğine kalıbımı basarım. Hem sana tav­ siyem, ortaya böyle gülünç hikâye­ ler çıkarma. Zaten herif senin gün de on kere ziyaretlerinden bezgin, miş, bir de «Beni isteyip alacakl Bunun için Ankaraya gidiyor!» di­ ye havadisler yaptığını duyarsa *— Bu kadın yüzünden âleme ke­ paze oldum!» der de artık seni dükkânına sokmaz]

Halbuki, eğer «— l... Hanım genç kadınsın. Ömrünü elbette ki el kapılarında geçirmiyecek, günün birinde münasip bir kocaya vara­ caksın. Ama hayli zamandır ya­ pımdasın, bugüne bugün ben de biraz velin sayılırım. Paşa eniş­ ten razı olsa bile seni bir bakkal parçasına veremem!» demiş olsay­ dım, şüphesiz ki rikkate gelip el­ lerimi öpecek, sevgilisinden ayrıl­ mağı mahzun bir vekarla kabul et mı? bir genç kız « a s ı içinde bir kaç gün dolaştıktan sonra da bel. ki yeni ve daha şerefli, daha par­ lak bir hikâye icat edecek, bir müd det de bununla avunacaktı.

Ben bu imkânı onun elinden al- m'.Ş, kendisini bilâkis canevinden vurmuştum.

. am !i Çökmüş ve yüzünün bütün buruşuklukları tekmil sar. kmtıları yeniden peyda olmuştu. On yaş, hayır on beş, hattâ yirmi yaş birden ihtiyarlamıştı. Fersiz gözleri belli ki ıstıraplı düşünce­ lerle dolu, sabunlu parmağiyle bur nunu kaşıdı. Kepaze ettiğini söyle dığım bakkalın dükkânından koğu lacağını mı düşünüyor, hayalinde bu korkunç sahneyi mi canlandırı­ yordu?

Hâlâ intikamımın gaddar hazzı içinde onu seyrediyordum.

,

. ...

- ~

(

Fakat L... Hanımın bu düşkün hali, bu perişanlığı uzun zaman sürmedi.

Üstü başı, tek entarisi sabunla mülemma, ayağa kalktı, âdeta fır­ layarak kalktı. Ve çamaşırları ol­ duğu gibi teknenin içinde, tekneyi de taşlıkta bırakarak, kısık bir ses­ le:

— Ben gidiyorum, burada bir Ea at bile kalıcılardan değilimi Dedi. Bir dakika içihde ötesini berisini gazete kâğıtlariyle paketledi, çar. pik topuklu kunduralarını, eski j hırkasını giydi, evvelce kaç kere koğulmuşken muhakkak ki bakka­ la yakın olmak için yalvara yalva- ra kalSığı evimden hışımla ayrıl­ dı. Camlı kapıyı şırrakl diye vu­ rarak gitti.

Cebinde ihtimal ki on parası yoktu. Fakat Rumelihisarından Ta hudi kadınının tâ Tünel başında­ ki idarehanesine kadar yürümeği benden yol parası İstemek zilleti­ ne tercih etmiş, yüreğinde bana karşı bu derecede büyük, hudut­ suz bir kin ve nefret hasıl oluver­ mişti...

(6)

£> f o

< / * s

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

özellikle hasta hakları kavramının ön plana çıkmasıyla beraber, hekimlerin de hekim haklarını vurgulama gayreti içine girdikleri gözlenmektedir... Hak arama yolları

Önceki yazımda belirttiğim gibi organik ürünler modern tarım yöntemleriyle yetiştirilen ürünlerden daha doğal değildir.. Bununla beraber, köyünden kopup evini,

İlgili literatürlere atfen myiasis teriminin ilk kez 1840 yılında Hope tarafından bazı Diptera larvalarının insanlarda yaptığı hastalığı tanımla- mak

Ve merdivenlerin tepe- sinde mevzilenmiş müdür yardımcısı Zeynep Hoca her zaman olduğu gibi ellerini havaya kaldırarak, “Önleri dolduralım beyler!” diye bağırdı..

YARIN: Şerif Muhittin beyden sürpriz açıklama ve büyük müzisyen İsmet Paşa. Orduevinde Safiye Aylaca ne olduğunu

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

En az yüz yıllık perspektifi olan; Bir Kuşak - Bir Yol Projesinin, Asya, Afrika ve Avrupa’yı kara deniz ve demiryolları ile entegre edeceği, projenin hat üzerinde bulunan

«Tuzsuz» - normal olarak tuz ile işleme tabi tutulan yiyeceğin tuzsuz işlem görmesi. Bu etiketlerden herhangi bi- risini içeren ürünler sadece uygun kriteri