• Sonuç bulunamadı

İbn Sina'nın "el-mücezü's-sagir fi'l-mantık" adlı risalesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbn Sina'nın "el-mücezü's-sagir fi'l-mantık" adlı risalesi"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

iLAHiV

AT FAKÜLTE .

.

.

.

DERGI

I

SAYI: 13-14-15

1995-1996-1997

İstanbul

1997

(2)

İBN SINA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAGIR

Fİ'L-MANTIK"

AD.LI

RİSALESİ

Y.Doç.Dr.Ali DURUSOY*

RiSALE HAKKINDA

BİR İNCELEME

Bilindiği

üzere

düşünmek,

bilmek,

düşüncelerini

ve bilgilerini dil ve

yazı

ile

başkalarına

iletmek;

insanın

en temel ve

ayrılmaz

özelliklerindendir. Bu

bağlamda mantık;

insan

düşüncesini

inceleyen bilim

dalının adıdır.

Hiç

şüphesiz

tarihte insan

düşüncesini

enine boyuna, bütün yönleriyle inceleyen ve onu bir bilimin konusu

yapan,

dolayısıyla

da

Mantık

Bilimi'nin kurucusu

sayılan

ilk

kişi;. İlkçağın

ünlü

fi-lozofu }\ristoteles'tir (M.Ö. 384-322). Aristoteles'in "analitik" (tahlil, çözümleme)

adını verdiği

ve ona göre bir bilim

olmayıp,

bilimiere bir genel

giriş

mahiyetinde

olan bu inceleme "Organon" (alet, araç) olarak bilinir. Onun bu

çalışmasına

daha

sonra

Aphrodisyas'lı

Aleksandros. (M;S. 160-220)

tarafından

"logica"

adı

verildi.

1

Arapça'da

düşünmek

ve

konuşmak anlamına

gelen

"mantık" sözcüğü

tesbitiere göre

ilk kez asil

manasındaİbnü's-Sikklt

(M.S. 857)

tarafından kullanılmıştır.2 Mantık,

Aristoteles

tarafından

bir bilim olarak görülmemekle birlikte, sonrakiler

arasında

bilim olup

olmadığı tartışala gelmiştir.

Fakat

Mantığ'ın

sonrakiler

tarafından

·bilimsel inceleme ve

fel~efe

yapmaya bir

giriş

hatta zorunlu bir

giriş

olarak kabul

edilmesi

tartışmasızdır.

Bu incelemede

yazılmasını

gerektiren nedenleri ve tarih

içindeki durumunu

açıklamayı düşünmediğimiz

Organon, biri

diğerinin mantıksal

sonucu olarak tasarlanan

altı

bölümden

oluşmuştur.

"Gerçek bilgi tümel bir

yargı dır", 3 anlayışını

dile getirmeye

çalışan

Aristote-les Organon'un birinci bölümünü

yargı

için temel olan "yüklemeler"e (Kategoriai,

Makult1t)

ayırır.4

O, burada yüklernelerin

sayısını

ve

durumlarını

Yunan dilinin

im-kanları

ölçüsünde belirlem.eye

çalışır.

Filozof, Organon'un ikinci bölümünü

önerme-*

M. Ü. ilahiyat Fakültesi, Mantık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. W. D. Ross, Aristoteles, 27.

2 · N. Rescher, Tatavvurıı '1-nıantıkı '1-arab'i. s. 139 (The Development l~l Arabic Logic'in arapça ya çevirisi).

3 Nihat K ek lik, isiilm Mantık Tarilıi ve Fllrô.bf M antı,~ ı. Il, 17. ·

4 Bu yüklernelere Kategoriler adını Aristoteles vermediği gibi, ona aidiyetı da tartışmalıdır. Belki bu aidiyet tartışması, "yiikleınelere ek" (Post-Predikaınente, leviihıku'l-ınakuliit) için geçerli olabilir. Bakınız, Nihat Keklik, islc7.nı Mantık Tarihi ve Flirôbl Mantıifı, II, 16.

(3)

lere

(Peri-hermeneias, ibare)

kısacası

onun ne

olduğu, nasıl kurulduğu, çeşitleri,

kip-leri ve benzeri konulara

ayırır. İlk

çözümlemeler

(Prior Anqlytics, A11;alituka_

el-Ota) veya

kıyas

(Syllogism)

adı

verilen üçüncü bölümde tümden gelimli bir

kanıtın

biçimsel olarak

nasıl kurulduğu, çeşitleri

gibi konular incelenir.

Organon'un

amacını

oluşturan

ve ikinci çözümlemeler

(Seconds Analytiques, Posterior Analytics,

el-AnaliÜ'tka

es-San~

et-

Talılilat

es-Sani) veya bilimsel bilgi (Demonstration, Burhan)

adı

verilen dördüncü bölüm, bu bilginin ne

olduğu

ve hangi

şartlara bağlı bulunduğunun açıklanmasına ayrılmıştır.

Aristoteles,

tartışma konularına

(topics,

Mevazıu

'l-cedell)

ayırdığı

Organon'un

beşinci

bölümünde genel olarak

tanım

ve

tanırula ilişkisi

'bulunan

beş

tümeli inceler. Filozof

çalışmasının

son bölümünü

ayrıntılı

olarak Mantik

yanlışlarıni (Soplıistics,

Mugalata) ve nedenlerini incelemeye

tahsis eder.

5

Her ne kadar Aristoteles'in

Organon'u

altı

bölümden

oluşmuşsa

da hitabet ve

şiir (Rlıetoric

ve

Poetics)

s'inatına ilişkin

iki

çalışması

ve Organon'a bir

giriş

(lsagoge, el-Medhal) olsun diye Porphyrius'un (M;S. 232-304), filozofun

dağınık

olarak

çalışmasının beşinci

bölümünde ele

aldığı beş

tümel

üzerineyaptığı kısa

bir

incelemesi. de sonrakiler

tarafından Mantığa

eklenince bu bilim dokuz bölümden

meydana

gelmiş

oldu.6

Aristoteles'in

Organon'u ve Porphyrius'un /sagoge's1 uzun

yıllar

Yunan

di-linde tedris edildikten sonra

beşinci

ve yedinci

yuzyıllar arasında

Süryaniler

tarafından

Yunanca'dan Süryanca'ya çevrildi. Ancak

çeşitli

dini nedenlerle

Süryaniler'in

mantık çalışmaları

Organon'un ilk dört bölümü üzerinde

kaldı, başka

bir

deyişle yalnı;2:cakıyas

incelendi burhana geçilmedU

Organon'un,Isagego'de dahil

olmak~zere,

ilk kez bütün bö}l.imleriyle tam

olahı:k

çevrisi arapçaya

yapılmıştır.

Bu

çeviri

işini

sekizinci ve on uncu yüz

yıllar arasında

ülkeleri islam hakimiyeti

altına

giren Süryaniler

üstlenmiştir.

Süryaniler söz konusu çeviri

işini

ya

doğrudan

Yunanca'dan Arapça'ya veya önce Yunanca'dan Süryanca'ya

~e Süryanca'dan da

Arapça'ya olmak üzere

yaptılar.8 Ayrıca

Süryani mütercimler çeviri

işinin yanısıra

Organon'un özellikle ilk üç bölümü ve Isagoge üzerine telhis ve

şerhler yazdılar.

Ancak ne var ki Arapçaya çevrilen

Organon'un bütün bölümleri üzerinde ve hatta

daha

başka çalışmalar

ekleyerek·

çalışan

ilk

kişi

Büyük TürkFilozofu Farabi

(870-5 Organon'un bölümleri ve muhtevası hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kindl, Risale

.fl

Kemiyyeti Kütiibf Aristıltôlis, 365-368 veya Aristotelesin Kitaplartillll Sayısı Üzerine, ı 54- ı 56; Ffirfibl,

ilısilu'l- 'ulılm_. 79-9.ı; W. D. Ross, Aristoteles, 27-72. (Kindl ve Farfibi bölümler arasında

Isagoge'yi saymazlar).

6 N. Rescher'e göre Hatabe ve Şiir en azından 530 civarında Simplicius tarafından Organon'a · eklenmiş olmalıdır (Tatavvuru'I-Mahtıkı'l-arabf'ye M. Mehren'in girişi,35).

7 Süryfinilerin .mantık çalışınas.ı için bkz. Nihat Kekıik, l~ltınl Mantık Twihi ve F'tmlbf Mantiğı, l, 22-36.

8 Mi.itercimler vekonuyla ilgili çevirileri hakkında bakınız. Nihat Keklik, b!ôm Mantık Tarihi ve

Fılrtibl Mantığı, I, 33-70; Mahmut Kaya; 1~\·/ôm Kaynaklan Jşığmda Arislote/es ve Felsefesi.

(4)

İBN SINA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAÖIR Fİ'L-MANTIK" ADLI RİSALESİ 145

950)

olmuŞturY İşte Mantık

üzerindeki bu

çalışmalarından dolayı

Aristoteles'ten

sonra Farabi'ye ikinci muallim (ci-Muallim es-Sani)

ünvanı verilmiştir.

Her ne

kadar Farabi Organo11'un arapçaya çevrilen bütün bölümleri üzerinde

ayrıntılı çalışmalar yapmış

ve

ayrıca 1/ısôu'/- 'ulılm'da10 Mantık

bilimi ve bölümleri

hakkında

tol)lu bir

değerlendirme yapmış

olsa da

Mantığın

bütün bölümlerini bir tek ki tab

içinde ele alan bir

çalışına yapmamıştır.

Felsefe'nin bütün bölümlerinde

olduğu

gibi,

Mantık

konusunda da ilk

bütün-cü!

çalışmayı

yapan ve selcileri

arasında

sadece Farabi'den 'övgüyle söz eden Büyük

Türk Filozofu

İbn.

Sina'

dır. 1 1

Filozofun

eş-Ş(f'l't,·

Kitabii'n-Necôt ve

el-lşôrôt

ve't-Tenbfhôt gibi

çalışmaları,

bu durumun

apaçık

birer göstergesidir. Esasen son derece

dü~enli

ve

maı1tıkl

bir

tutarlılık

gözetilerek

yazılan

Farabi'nin ihsau

'!-

'ulüm'u

İbn Sina'nın

bilim ve felsefenin bütün

alanlarını

içine alan büyük

çalışması eş-Ş{fc'l'sına

' '

bir

giriş

gibi

değerlendirilebilir.

Daha

açık

bir

deyişle

düzenli yazma

düşüncesini İbn

Sina'ya Farabi'nin

çalışınaları

ilham

etmiş

olabilir.

Şu

halde

mantık

konusunda

Farabi'nin

yapmış olduğu

tahlilleri,

İbn Sina'nın

terkib

ettiğini

yahut Farabi'nin

Mantık

biliminin maddesini

hazırladığını, İbn

Slna'mn ise bu, maddeye suret

verdiğini

çekinmeden söyleyebiliriz. Nitekim Endülüs'te

İbn Rüşd'ün

(I 126- I 198)

Organon üzerine

yaptığı şerh

ve telhisleri bir yana

bırakırsak, İbn

Sina'dan sonraki

mantık çalışmalarının

Aristoteles'in

değil

ele

İbn Sina'nın

metinleri üzerinde

yürümesi, bu durumun

apaçık

bir göstergesidir.

Şu

halele Yunanca'dan sonra Arap

dilinele

mantığın

kurucusunun Ffirabl ve

İbn

Sina

olduğunu açıkca

söyleyebiliriz. "

Yukarıda

ilk düzenli ve dokuz bölümlü

mantık

metnini

İbn Sina'nın

ortaya

koyduğunu söylemişclik.

Onun bu konuda

yazdığı

en hacimli kitab

eş-Ş(f'li.'nın

man-tık

bölümüclür. Bu kitabda

mantığın

dokuz bölümü bütün yönleriyle ele

alınıp değerlendirilmiştir.

Bu

kitabın

düzenine göre .ve· orta büyüklükte

yazılan Kitfıbii'n­ Necat'ın mantık

bölümünde ise "Hatabe ve

Şii

'r"e yer

vcrilınemişdir. Mantık,

tabi at

ve ilahiyat konusunda

yazmış olduğu el-işc'lrôt ve't-Tenbilıôt'ında

ise kategorilere yer

vermemiş

aksine

mantık

bölümünü "on nehc"e

ayırarak

bu

kitabı

tamamen

faı:klı

bir

yönteme göre

yazmıştır.

Keza 'bu incelemenin konusu

yapınaya çalıştığımız el-Mücezü's-sağfr

fi'l-mantık ıiıetni

de,

eş-Ş(f'c'l'nın Mantık

bölümündeki gibi, dokuz bölümden

oluşmakta­ dır.

Sözü edilen· bu metin,

mantık,

tabiiyyat ve ilahiyattan

oluşan

U.v11nu'l-hikm.e'nin

mantık

bölümü olarak biri Hilmi Ziya Diken

(Üm

Sfnô

Risfıleleri

I.

Uyunu'l-lıikme,

Ankara I 953)

diğeri

Abdurrahman Bedevi

(İbn

Sina,

Uyılnu

'l-lıilane,

Dar el-Kalem, Beyrut 1983, 2.

baskı) tarafından ·yayınlanmıştır.

Ancak ne

var ki her iki

naşir

de

Uyılnu'!-hikme'nin mantık

bölümünün

el-Mucezii's-sagl.r.fl'l-mantık'la aynı

metin

olduğu

konusunda bir bilgi

verınczler.

Hilmi Ziya Ülken daha

9 Nihat Keklik. lvlôm MantTk Tarihi ı·e Fllnlbl Mllllll/{t. Il, 3. 10 Fiirabl. f/ıs(/u'l-ulıllll. 79-81.

(5)

önce

nı antık

bölümü

olmaksızın

'Uyt?nu '1-hikme'nin biri

İstanbul

( 1298/ 1880)

diğeri

Kahire ( 1908) de

basılan

iki metninin KöprüiLi Kütüphanesindeki (Nr. 868)

Tisa' Resaif

.fi?-hiknıe

ve't-tabiiy.vat

adlı yazmayı

esas

aldığını

söylerken A.

Bedevl,

yayına hazırladığı

metne

yazdığı

genel

girişte;

gerek yazmalar ve gerekse

tabakat

kitabiarı

bu metnin

İbn

Sina'ya aidiyeti konusunda bir

şüphe

ortaya

koymazlar demektedir.

Ayrıca A~

Bedevi'ye göre bu

kitabın

biri

Uyılnu

'l-hikme

diğeri

Kitôbu 'l-Mücez olmak üzere iki

adı vardır.

Çünkü A. Bedevl'11in

yayına

esas

aldığı

yazmalardan biri olan ve

yalnızca mantık

bölümünü içeren Vatikan (nr. 977) ·

yazmasının başında

" ... Bu

kitabı

Uyünu'l-hikme olarak bilinen

İbn Sina'nın

el-Milcezl izleyecektir" ifadesi yer

almaktadır.

A. Bedevi'ye göre nitekim

İbn

ei-Kiftl

(h. 646/1248m.) ele

ihbôri'i'l-lllôemft biahbc7ri'l-hiikenu1

(Kahire 132611908, 272) da

bir ciltlik

Kitabtt'l-Mticez'clen söz edip

'Uytuıu'l-hikme'den

sözetmez. Oysa

İbn

Ebi

Useybia(h. 667 11270m.)

'Uytuıu

'l-enbô

ff

tabakati'l-etibbô'da Bedevi'ye göre

yanlışlıkla el~Mttcez'i

ve

Uyünu'l-hikme'yi iki

ayrı

kitab olarak

nakletmiştir.

Bedevi

ayrıca

bu

açıklamasına

'Uyww'l-hikme'nin

İbn Sina'nın

geç dönem

yazılarından

ol-duğunu

ve yeni bir

şey içermediğini

ekler.

Bize gelince; H. Z. Ülken ve A. Bedevi'nin

yayıniarına

temel

aldıkJan

yazma-larından ayrı

olarak

Uy[imu'l-Jıikme'nin mantık

bölümünün

el-Mt?cezii's-saglr

fi'l-rnanllk

adıyla

biri Süleymaniye Kütüphanesi,

Canıilah

Efendi bölümü 1260,

diğeri

İstanbul

Üniversitesi kütüphanesi A. 4755 numaralarda

kayıtlı nıecmualar

içinde iki

yazmasım

tesbit ettik.

Başka

metinleri ele i·çeren Süleymaniye

mecmuasının

içindekiler

sayfasında

sözkonusu metin

Kitabii'l-nuicezii's-sa,~lr

li-flm

Slnô

adıyla

geçmektedir. Ancak

mecmuanın

içinele

yirmibeş satır

ve

beş.

varaktan

olu~an

metnin

adı olmayıp başında

sadece

besınele bulunn1aktadır. İstinsah

tarihi bulunmayan mecmuanm son

kısmında

786 hicri

yılında

tamir

görmüştür

ifadesi yer

alır.

Metinele

mantığın

ilk dört

bölü-münün

başlıkları

arap harfleriyle Yunanca olarak mavi mürekkeble vemetne göre

biraz daha büyük harflerle

yazılmıştır.

Yirmi dört risaleden

oluşan

Üniversite

mecmuasının, bazı

risalelerin sonunda

geçen

kayıtlara bakıldığında,

15 Ramazan 588 hicride istinsah

edildiği anlaşılmakta­ dır. İbn Sina'nın hayatı

ve eserlerine

ayrılan

risalenin

dışında me~muadaki

bütün

risaleler

İbn

Sina'ya aittir. On

beş satır

ve dokuz varaktan

oluşan el-Mılcezii's-sa,qlr

.fl'l-manttk,

ınecmuanın

ilk

risfılcsidir.

Metin

"tcınme el-Mticez.ii's-sal~lr .fl'l-nıanttk

ve'l-hamdü li vahibi'l-akli bilanilüye" ibaresiyle son bulur. Metnin sonunda

müstensih bu metnin

musannıf nüshasından nakledilmiş

bir nüsha ilc mukabele

yapılelığını

söyler. Keza hu metinde ele ilk cWrt bölümlin arap harfleriyle Yunanca

isimleri

yazılır

ve

karşıianna

bu isimlerin arapça

anlamları

bölümlin

muhtevası

açısından

verilir,

İsfigGcl

ma·nahu:

ci-Külliyctü'l-haınse

de

olduğu

gibi. Bu

mecınuanın

ikinci risalcsi, Kito!Jit · Uytlni'l-!Jif.:.llle'dir.

M::\ntık

bölümünün sonu

"temme

mantıku

'UyGni'l-hikmc" diye son bulurken müstensih kenara

şu

ibareyi

(6)

İBN SINA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAGlR Fi'L-MANTIK" ADLI RiSALESi 147

yazar "kO bilet

el-mantıkıyyat

mine'!- 'uyOni'l-hikmc ve suhhihat ve

hiye'l-mucczü's-sağlr,

inma z'lde fima

ycllhı

fusOiun fl kitabi'I-burhan ala'l-mOcez". Bu ifadeden

anlaşıldığına

göre müstensih

"el-Mticez.ii's-sa,~fr'in 'Uyünu'l-lıikme"nin mantık

bölümüyle

aynı

metin

olduğunu

bilmektedir. Nitekim

aynı mccmu~nın

sonundaki

Sfretü'ş-Şeylıi'r-reis

ve fihristii klitiibihi

adlı

risalcde -ki bu risa-le müstensih

tarafından

çokça tashih

edilmiştir- İbn Sina'nın kitapları sayılırken

el-MOcezü'l-keb'ir

fi'l-nzantTktan hemen sonra

el-Macez.ü's-sa,~fr.fi'l-mwıtlk

ve hüve

mantıku

'Uyünu'l-lıikme

denilmektedir (vr.: 2 I 7). Bütün bu

açıklamalardan anlaşılıyor

ki üniversite

kütüphanesi A 4755 nolu

ınecmLianın musahhıhı

(risalelcr fazlaca tashih'

edilmiştir)

ve müstensihi

el-Mücez.ii's-sa,~fr

fi'!-mantlk ilc 'Uy(inll'l-/uldl!e'nin

mantık

bölümünün

aynı

metin

ol~luğunu

yakinen bilmektedir.

Ayrıca yukarıda

sözü edilen

el-M('tcez.ii'l-kebfr

.fi'l-mwıttk;

bu

mecmuanın

üçüncü

sırasında

yer alan ve sadece

kipli (cihct)

kıyaslarakadar

gelebilen

er-Risa!etii'/-M('tcez.etiifi Usüli (i!mi)'l-mantik

adlı

ri sal e

olmalıdır.

Ne varki, A. Bedevi ·

Uytinu

'1-/ıikme'yi

ya

yına hazırlarken,

sözkonusu

mecmuanın

istinsah tarihi. onun

nüshalctrının

istinsah tarihlerine

yakın

olmasına rağmen

burada sözüedilen ·

Uy(inu '1-hikme

nüshasını

dikkate

almaınışdır.

Dolayısıyla

A. Bedevi'nin

'Uyt?nu'!-lıikme'ııin ınantık

bölümüyle

efc-Mücez.ü's-sa,qfr

fi'l-manttk'ın aynı

metin

olduğunu

rark edememesi

doğal

bir durumdur.

Ancak daha garib

olanı şu

ki H. Z. Ülken

'Uyünu'l-lıiknıe'yi yayıolarken

bu-rada -sözünü

ettiğimiz yazınayı kullanmasına

ve müstensih isminin

verildiği

yaz-maya

el-M{icezii'.\·-sa,~fr

.fl'/-mantlk

'ı,

örnek olarak göstermesine

rağmen

bu metnin

'Uyı?nu'l-hikme'nin mantık

bölümüyle

aynı

metin

olduğunu

fark

edememiştir

(H. Z.

Ülke n,

Reseliiii' Ib n Sina, I, · U_vünu 'l-hikme, 55).

Yalnızca

A. Bc_devl, Vatikan

yazınası

üzerindeki

ef-M[lcez'in 'Uyünu'l-hikme

olarak bilinmesinden hareketle

kitabın asıl adının e!-Mtıcez., yaygın adının 'Uytınu'l­

hi!ane

olduğu

sonucuriu

.çıkarahilnıiştir.

Bu· konuda

İbnü'I-Kıftl'nin

ihbarli'l-ulama

bia!ıbtıri'l-hiikemli'sı

ve

İbn

Ebi Uscybia'nm

'Uytuıu '!-elıb[i

ft

tabakati'!-etibbtı'sını

basit bir

karşılaştırma

ilc

yetincliği

için "ei-Müccz"

sözcüğünün çağrışımlarını

daha

ayrıntılı

olarak

irclcleyemcmiştir. İbnü'I-Kıftl'nin 'Uylinu'l-/ıikme'den

söz etmemesi

ve V at i kan

yazmasının başındaki

el-MLicez. ile · Uy1/nu 'l-hikme

bağlantısı, İbn

Ebi

Usaybia'nın

hem

e!-Mücez.f hem de

'Uytlnu'l-lıikme'yi aynı

yerele

zikretınesi;

A.

Bedevi'nin böyle bir sonuca

varnıasına

neden

olmuştur.

Oysa

İbn

Ebi

Useybia'nın

bu konudaki rivayetleri birbiriyle

çelişkiliclir. Şimdi

bu rivayetleri

İbnü'l-Kıl'tl'ninkiyle

birlikte verirsek durum daha

açık

olarak

görülebilir.

1.

ei-M{icez, bir cil d (' Uyünii'l-enbii, 440).

Kittıb el-Mılcez,

bir cilcl

(/!ıhclru'!-u/amô,

272).

2.

Ki tab u 'U_vtuw 'l-h ik me (' U_)• i/nu '1-enbô, 440).

(7)

4. Kitabu'l-Mücezi

1

l-kebfr fi'l'-mantlk,

el-Mücezii's-sağfre

gelince bu

en-Necat'ın mantığıdır

('Uyunu'l-enba,

458).

5. Kitabu

'l-Mılcezi's-sağfrfi'l-mantık (aynı

sayfada).

6.

el-Mulıtasaru'l-asğarfi'l-mwı.tlk'ı

tasnif etti. Bu daha sonra

en-Necat'ın baş tarafına koyduğu

ki

tabdır

(

·pyünu'l-enbtı,

443).

el-Mulıtasaru 'l-asğar j!'l-nıa!ıtlk, yazdıktan

sonra

en-Necat'ın başına

koydu

(fhbclru'l- 'Ulama,

276).

7.

el-Mu/ıtasaru

'l-evsat

.fi'l-nıant1k

('

Uyılnu'l-enbd,

440).

Yukarıdaki

rivayetlere.

bakıldığında İbn

Ebi Usaybia,

İbnü'l-Kıftl'nin

rivayet-lerini nakletmekle birlikte

başka

bir kaynaktan da

yararianmış olmalıdır. Ayrıca

Useybia iki rivayet

arasındaki çelişkinin farkında değil

gibidit. Burada sormak

gerekir

el-Mılcezü's-sağfr

fi'l-mantlk

yoksa el-Muhtasaru'l-asgar

fi'l-nıantık mı en-Necôt'ın mantık

bölümüdür? Bir kere elimizdeki

Kitabii'n-Necat'ın mantık

bölümüyle

el-Mucezii's-sağfr fi'l-n~antlk karşılaştırıldığında

bu iki metnin gerek

hacim gerekse böltimleri

bakımından

birbiriyle

örtüşmediği

görülecektir.

Kaldı

ki

el-Mulıtasaru'l-asgar.f!'l::.manttk'.ında Kitlibu'n-Necat'ınmantık

bölümü olup

olmadığı

ayrıca

üzerinde

durulması

gereken ciddi bir sorundur. .Çünkü

İbn Sina'nın mantıkla

ilgili

yazmaları arasında

bu adla bir metin mevcut

de~il

fakat uslub ve hacim

itibariyle çok benzerlik gösteönesine

rağmen Köpı-ülü

Kütüphanesi 869 ve

Süleymaniye Kütüphanesi Turhan V al de Sultan bölüinü 213 n umarada

kayıtlı

Muhtasaru'l-evsôt.fl'l-Jnanttk'

da

Kitabu'n-Necôt'ın mantık

bölümüyle

örtüşmez. Şu

halde A. Bedevi'nin

yaptığı

gibi, metinler

arasında

çok yönlü bir

karşılaş­

tırma yapmaksızın, yalnızca tabakat kitabiarına dayanarak bazı sonuçlara varmak; ·

yukarıda

l1seybia'da!1 nakledilen

çelişkili

rivayetlerde

görüldüğü

üzere, bizi

yamltabi-lir. Netice itibariyle

el-Mücezii's-saL~fr.f/'l~mantık

ilc 'Uyt1nu'l-hikme'nin

mantık

bö-lümünün

aynı metin olduğu kesinleşnıiştir. Şimdi hurada, iki temel sorun vardır. Bu

sorunlardan birisi

şudur:

Acaba bizzat

İbn Sina'nın

kendisi 'U.vunu'l-hikme'nin tabiat

ve ilahiyat bölümünü bir

defasında, el-Ml1cezii's-sct,ğfrfi'l-nzcuıttkl

da bir

başka

defa-sında yazıp birleştirdi?

Yoksa bunlar

ayrı ayrı

metinlcrdi de,

İbn Sina'nın öğrencileri eş-Şi;f'ô,

en-Necôt

ve

el-işôriit

ve 't-

Tenbihta'ın mantık,

tabiat ve ilahiyat gibi temel

bölümlerden

oluşmasını göz önüne alarak bir aray<t getirdiler. Nitekim Köprülü

Kü-tüphanesi 868

nuınarada kayıtlı sırf

tabiiyyat ve ilahiyat bölümlerini içeren bir

'U_vılnu'l-hikme yazması

da mevcuttur.

Bize göre birinci sorudan daha önemli olan ikinci soru ise söz konusu metnin

yazılı ş

tarihiyle ilgilidir. Oysa A. Bedevl, · Uyünu

'l-hiknıe'ye yazdığı

genel

girişte,

hiç

kuşku

duymadan bunun filozofurt olgunluk döne,ni

yazılarından olduğunu

söy-lemişti. Mantık

bölümü m.uhteva

bakımından incelendiğinde oı.mn

bu

düşüncesine katılmak

hiç de akla

yatkın gelnıcmektedi'r.

(8)

İBN SINA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAGIR Fİ'L-MANTIK" ADLI RiSALESİ 149

Şöyle

ki

İbn

Sina-ve

Mantık

sözkonusu

olduğunda

"tasavvur ve tasdik"

ayrı­ mının 12 tartışmasız İbn

Sina'ya özgü bir durum

olduğu

bu konuya ilgi duyan

her-kesee kabul edilir.

Ayrıca

bu

ayrıma bağlı

olarak O,

mantıkta tanım

(hadd) konusuna

çok önem veren bir

mantıkcıdır.

Ne

yazık

ki tasavvur-tasdik

ayrımı

ve buna

bağlı

olarak hadd'ler

el-Mucezü's-sağlr fi'l-mantık'ta

veya

'Uyunu'l-lıiknıe'nin mantık

bö-lümünde yer

almamaktadır.

Ancak tabiat bölümünün

başında

"hikmet"in

tanımı

ve

bölümleri

açıklanırken

tasavvur ve tasdik sözcükleri geçmekte fakat

bunların

ne

ol-duğu, mantık

metinlerindeki gibi

aÇıklanmamaktadır.

13

Şu

halde bu metni

İbn

Sina

yazriıışsa yukarıda

sözünü

ettiğimiz

A. Bedevi'nin

iddiası

kabul edilemez.

Netice itibariyle bize göre

eğer el-Mucezii's-sağlr fi'l-mantık'ı İbn

Sina

yaz-mışsa-aksi kanıtlanmadığına

göre onun

'yazdığım

söylemek

dui·umundayız:..

bu onun

mantık

konusunda

yazmış olduğu

ilk metin

olmalıdır. Aynı

zamanda bu metin

arapça

yazılmış

ilk dokuz bölümlü ve düzei1li

mantık

metni olma

özel1iğini

de

taşı­ maktadır. Dahası

bu metnin 'Uyünll 'l-hikme'nin tabii yy at ve

ilahiyatından bağımsız

ve epey önce

yazılmış olması müi1ıkündür. 'Uyunu'l-hikme'nin· ilahiyat bölümünde

İbn

Sina

metafiziğinin

en

teı~ıel konularından

biri olan sud Gr ve feyz nazariyesinin.

bulunmaması

göz önüne

alındığında

bu iki bölümün de oldukça erken dönemlerde

yazılmış olduğu düşünülebilir:

Fakat daha

son~·a, öğrencileri

veya bizzat kendisi

tara-fından

bu iki metin

arasındaki

hacim

uzunluğu

gözetilerek bir araya

getitilmiş

el-Mücezü's-sağlr fi'l-mcln.tık, 'Uyılnu 'l-lıikme'nin mantık

bölümü

olmuş

olabilir.

Ari-cak her

şeye rağmen

metnin hem veciz hem de küçük

olması

tasavvur-tasdik ve hadd .

konulai·ını görmezlikten gelmeyi gerektirmiştir denilemez.

Yeniden söylemek gerekirse bize göre bu metin

İbn Sina'nın mantık

konu-sunda

yazmış olduğu,

klasik

mantığın

bütün bölümlerini içeren ilk tam ve düzenli

kitapdır. Şimdi yukarıdan

beri

yaptığımız

bu

açıklamalardan

sonra genel olarak

Man-tık

Tarihinde ve özel olarak

İbn Sinamantığında

önemli

bulduğunuz el-Mılcezii's-sa­ ğfr fi'l-mantık'ın

çevirisini sunmaya

çalışalım.

12 Her ne kadar tasavvur ve tasdik ayrımını ilk olarak Farabi yapmış olsada (Farabi, el-Burhan, 20; e/-E(fazu'l-Musta 'mete fi'l-Mant1k, 87) Mantıkta hem bu ayrımı yapan hem de bunu bir sistem halii1e getiren İbn Slna'dır. Bakınız İ~n Sina,

e,,·-

1)(/'c/, el-Manllk, el-Med/wl. 16-20; el-Burhan, 51, 53; Kitabu'n-Neclit, 7, 112-113; el-İşôrat ve't-Tenbilult, 8. ve 10. maddeler.

(9)

RİSALENİN

TÜRKÇE

ÇEVİRİSİ

EN KÜÇÜK

HACİMLİ

VE EN KISA ANL·1TIMLI MANTlK

KİTABI14

(el-Mılcezii 's-sağfr fi'l-mantık)

·

1-

GİI,?.İŞ

(el-MEDHAL, EISAGOGE)

[1]

Bir parçastyla anlammm bir parçasmt göstermek

istel!ıediğin

her sözcük

( lqftz);

"i11san"

sözefiğiinde olduğu

gibi;

_va/m

(mi(fi·ed) bir sözcüktiir. Çünkü bu

sözci(~iin

parçalanyla her hangi bir

şeyi

gösteremiyorsun.

14 Bu metnin çevirisinde H. Z. Ülken ve A. Bedevi yayınlannın yanısıra özelliklerini tanıttığımız iki

yazınayı da dikkate alıp tek bir metne bağlı kalınadığıınız için çeviri sırasmda arapça ll1\'!tnin sayfa nuınar:ı. ı ı ı ı verme gereğini duymadık. Dokuz böliimiin başlığı, söz konusu iki yayında

bulunmaınaktd ı.ıl-.at sözünü eııiğiıniz iki yazımıda bütün bölümler başlıklı olup bunun yanısıra, ilk'beş bölüme arapça yazılışıyla yunancaları da eklenmiş durumdadır.

Üzerinde

çalı~tığımız

bu metin

'Uylınu'l-hikıne'nin

geneli

içind~

Ncemüddin

İbn el-Lablıdl

( 1210-1 268) tarafından ihtisar, Fahriiddin Razi ( 1 145-ı::: ı)) tarafından şerh edilmiş olup Razi'nin Şerhi Ahmed Hidzi tarafınJai1 Serlw 'Uy(oıu'f.fıiklllc aJıyla neşrcdildi. İbn Sina'nın e/-/;1'{/rô! ı·e'r-Tenbi!ıat'ına da bir şerh yazan Rftzl. her ne kadar şerhin girişinde 'Uyılnu'l-lıikme'nin

ımıhtevasıııı kabul l.'t ınediğini söyle se de bu ınctıün elden ele. dolaşan •· ve kendi ·alanında çok

değerli ve önemli bir metin olduğunu kabul eder. Esasen metnin bu özelliği onun söz konusu

~erhi yazmasına vcsilc ölınuştur (Razi, Serl1 'Uyünu'/-lıikme. 40-41; gekcek atıOaı·da bu kaynak Razi, Ser/ı olarak geçecektir). Bundan sonra yapılacak açıklam:ıl:ırda uzınanlığa· saygının bir

gereği olarak çoğunlukla Razi'nin açıklaınalarına yer verıneyi dü~uııüyoruz.

Rfızl. tasavvur ve tasdikin metinde bulunup bulunmamasına bakmaksızın şerhe yazdığı girişte

buııların ne oldukları ve nasıl kazanılacakları hakkında bilgi verir. Zaten mantık da bu bilgileri kazanmak için gereklidir. Ancak Rhl'ye göre bilgi kazanmak, ınantık öğrenme şartına bağlı

değil, mantık yalnızca bilginin tahsilini kolayla~tırır (tcshll) ve yetkinleştirir (tekınll). Bu yüzden

ınanlığın konusu dı~arda değil, bilinçteki (ncfis) değişmez kurallardır (el-MakGiatu's-sabite). Razi, mantığın değerinin kendisinden dolayı Jeğil, diğer bilimiere yardımcı olmasından dolayı

olduğunu belirterek Farabi ve İbn Sina'nın görüşlerinin de böyle olduğunu belirtir (Razi, Şer/ı,

43-49).

[1] Razi, iki sözcüğün birleşmesinden oluşan sözcüğün özel isim ise tek anlamlı, sıfat ise çift

aıilaınlı olduğunu söyledikten _,ı>nra Aristoteles'in bu konuya değinmediğini belirtir. Bu

açıklaınaları yaparken ibn Sina'nın e,1'-Sifl7 ve el-f~,·ôrt/1 l'e'!-Tenbflult'a da göndcrıneler·yapar.

Razi, sözelikle anlam arasındaki ilişki için dört durumdan sözedcr (I) sözcük tckil-anlam tekil (2) sözcük bileşik-anlam bileşik, (3) sözcük tekil (ınüfred)-anlam bil,eşik (4) sö.zcük bileşik

anlam tekil olabilir ki bu sonuncusu imkansızdır (Razi, Şer/ı. 51-53).

Razi, Idilll ve cüzl'ye de değinerek İbn Sina, el-i,wlrüt ı·e't-rebf!u/t'ta önce hakk olarak ci.izlyi sonra Idilll'yi incelerken burada hilliyi öne aldı4 diyor. Çünkü ona göre ci.izl'nin mahiyetini tasavvur etmek külll'nin ınahiyeıiıi)lışavvurda bir teıneldir. Bilimsel kavram ve önerıncierin külll olanla yapılmasından dolayı külli'yı öne alınış olabilir (Razi. Ser/ı, 56).

Bize göre ibn ~Ina. sözcükleri bir keresinde yapı-imlam ilişkisinde değerlendirerek

lnüfred-ınürckkeb, bir I(ercJe kaplaıniarı bakımından inceleyerek külll-cüzl, bir başka kczde işievleline

göre ele alarak zat! ki.illl ve arazi külll ayrımını ortaya koymuş oldu .

. Ayrıca Razi, ınahiyet ilc küllilik arasında ilişki kurarak, mahiyeti bilmenin kurucu cUzlerini

bilmey~ bağlı olduğunü bu itibarla ci.izl'yi bilmenin külllyi bilnieden önce geldiğini söyler (Razi,

(10)

İBN SINA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAGlR Fİ'L-MANTIK" ADLI RiSALESİ 151

Bir

parçası_)cla

anlamrnm bir parçasun göstermek

istediğin

her sözcük;

"taş

atan"

sözcüğünde oldıtl~u

gibi;

bile~\·ik

(mürekkeb) bir sözciiktiir. Çünkü sen "atan "la

bir

şeyi "taş"la başka

bir

şeyi

göstermek istiyorsun.

Ister zihinde

(teve!ıhiim)

ister varh/aa olsun;

"canlı" sözcüğünde olduğu

gibi

bir tek

anicinıla

(ma

'ntı)

pek çok

şeyi

göstermek

isted(~in

her sözcük tümeldir

(küllf).

Zeyd

sözcüğünde olduğu

gibi, kendi tek

anlam.ı

nedeni ile ona

katılabilecek

pek çok

şeyi

göstermesi miimkiin olmayan her sözeilk tikeldir ( ciizf).

',

Ateşin

kendi

varlil~mda

bulunan stcakltk ve kurulu/da nitelenmesinde

olduğu

gibi,

şeyi, varhğmm,derinl(~inde

ve tenzelinde (j!

ztıtihi)

niteleyene tümel, varbkscll

özellik ( el-kiillf

el-ztıtf)

denir.

liısanm

ak ve kara

oluşu

gibi.

şeyin varhğmdan

sonra (ba'de

ztıtihi) varltğmı

niteleyene tümel geçici özellik ( el-kiillf el- 'arazi) denir.

[2]

O

nr;dir? in cevabt; mahiyeti sorulan

.şeyin

en yetkin

gerçekliğini

gösteren yüklemdir.

O hangi

şeydendir?

in

cevabı;

onu varltksal

özelliği açısmdan diğerlerinden ayıran,

varltksal ve tümel bir yüklemdir.

Genel olarak o nedir? in cevabt, beraberce kendilerinden sorulan bir

şeyin

en

yetkin

gerçekliğini (kemtıli

hakikat) gösteren :vüklemdir. Oysa bu yüklern bu

şeyle­

rin bireyleri .için böyle olamaz.

[3

1

Cins; o nedirin

cevabında değişik

gerçeklikleri (

lıaktıik)

kaplayan

y

iiklenıdi

r.

[2] Razi'ye göre miihiyetle ilgili bir soru; malüyetİn bütününü, bir parçasını veya mahiyet dışındaki (arazi) bir şeyi verebilir. Ancak unutmayalım ki ınahiyetin bir parçası ve mahiyet dışındaki şey­ lerde kendiliklerinde birer mahiyettirler (Razi, Şerh, 69). Cismin niteliklerİyle ilgili mahiyet soru-sunu, en iyi bilme seviyemiz olan duyulo.rıınızla doğrudan biliriz. Bileşik (mürekkeb) bir mahi-yeti adı veya malüyetİn nitelikleri olan hadd veya resimle bilebiliriz (Razi, Şer/ı, 66-69). Her ne kadar Razi, şerhde 'hadd ve resimden söz etse de İbn Sina metnin gerekli olan bölü-münde buna yer vermez. O şerh yoluyla bu eksikleri bir dereceye kadar gidermeye çalışıyor gibidir.

Yine de biz mahiyeti onun en temel olan (zat!) özelliği (bkz. metin p. 1) ile tanımaya çahşırız. Nitekim Razi'nin dediği gibi insan kendi benliğiıiin hakikatını bedibi ve zorunlu olarak bilir. Sonra bu bilgiyi söz, işaret ve yazıyla başkasına anlatır. Bu özelliğinden dolayı "O niltık dır" diye tanımlanır. Buradaki bilme ve konuşma (nutk) sözcüğü onun mahiyetinin en temel özelliği olur (Razi, Şerh. 70-74).

[3] Razi cinsleri; tabii ve mantık! olarak ikiye ayırdıktan sonra tabii olanla mantık! olanı birbirine karıştırmamamız gerektiğini söyler. Çünkü tabii cins, tabii türün mahiyetinin bir parçası iken mantık! cinsin, mantıki türün mahiyetinin parçası olması imkansızdır. O ayrıca cins ve faslı mahiyetle ilişki içinde açıklar, buna göre cins mahiyetin başkalarıyla ortak, fasıl ise onlardan

ayrıldığı keı'ıdine özgü yönüdür. Ayrıca Razi'ye göre İbn Sina burada faslı; külli, zat! ve ma'kGl

diye tanımlaması gerekirdi. Şu halde fası1 ve cins mahiyetin cüzleridir. Ve her şeyin kendi bulunduğu varlık basamağında birden çok faslı olamaz (Razi, Şerh. 75-82).

(11)

Fasıl;

o hangi

şeydendirüı cevabuıa k(ırşıbk düşen

tümel bir yiiklemdir.

Tür (nev'i'); o nedirin cevabmda verilen iki tümel yüklemin en özei

alanıdır.

Hasse; tek bir türe verilen geçici ve tiim.el bir yiiklemdir ( külliye 'araziyye).

Genel

'Arcız;

pek çok tlire verilen geçici ve tümel bir yiiklemdir.

II.

YÜKLEMLER (el-MAKULAT,

KATEGOJ?_İAİ)

[4]

Herhangi bir

varhğı

gös'tere.n milfred sözcükler

şunları

gösterirler.

( 1 ). Cevher:

Varlığı

kendini niteleyen e

bağlı

olmayan ve kendi kendine

ayakta

durandır,

insan ve

ağaç

gibi.

(2). Nicelik: Kendi

varlığmdan dolayı, örtüştiinne

yoluyla

eşitliği

veya

kendi-sinde

eşitsizliği

mümkün olan

şeydir.

Bu

örtiiştiirme

zihinde

(ve/ını);

cizgi, yüzey,

derinlik ve zanu;mda

olduğu

[tibi kesintisiz veya

sayılar

ve sözlerde

olduğu

gibi

ke-sin.tifi bir dizi olarak bulunabilir.

(3). Nitelik:

Aklık, sağlık,

güç ve

şekil

gibi, nicelikten

tt_vn

olan, içinde

g{j~

re ce lik

barındırmayan.

ve,

yerleşik

olan her özellik niteliktir .

. ' '

K~za Razi, nevi de hakiki ve izafl olarak ikiye ayırır. Mantıkta esas olan hakiki nevidir. Beş

tümel yüklernde incelenen ve söz konusu olan nevi de budur (Razi, Şerh. 84-88). .

İbn Slnii (Şeyh) el-Miicez. el-Keblr'de şunu örnek verir diyen Razi şerhini yaptığı metnin

el-Miiceiü's-sağlr olduğunu biliyormuydu? (Razi, Şer/ı, 90).

A. Bedevi'nin yayınma esas aldığı Vatikan (977) ve 111. Ahmet (3268), nüshalarının sonunda beş

tümel yüklemle ilgili şu metin yer almaktadır. "Bizini özneye yüklediğimiz (nisbet ettiğimiz) her yüklem; (a) Ya, insan canlıdır sözün .gibi, cinsdir. (b) Ya iı!san bilendir sözün gibi, fasıldır. (c) Veya insan hisseden canlıdıı' sözün gibi cinsin faslıdır. (d) Veya insan idrak edendir sözün gibi

faslın cinsidir. (e) Ya da insan cisimdir sözün gibi cinsin cinsidir. (f) veya insan ı:nümeyyizdir

sözün gibi faslın faslıdır. -Bazen üçüncü bir işlem yapman da mümkündür- Buda (8) Ya insan gülendir sözün gibi hassenin arazdır ki bu araz Burhan kitabında ziitl araz denilenler kümesindendir. (h) Veya· insan iriide ile ·hareket edendir sözün gibi cinsin hassesidir. (1) Veya

faslın hassesidir, eğer fasıl hiisseye musiivi ise, musiivl olmayıp fasıl daha genelse hiisse değildir,

insan kendin~ zülmedendir, örneğindeki gibi. Cinsin faslının hassesi de yine bu nevidendir. (k) Veya cinsin hassesini, cinsin arazını ve faslın hassesini içine alan daha genel bir arazdır. Şu

halde bunların hepsi arazı iimındır: Bunların dışındakilerin hepsi yükleın olması doğru olmayan

şeylerdir. Öyle ise bunların hepsi ya gerçek veya zanı1ı galip olarak yüklemdirler".

[4] Riizi' bu on kategorinin mantıkla hiç.bir ilişkisinin olmadığını düşünür. Bunlar mantığın değil,

metafiziğin konularındandır. Ancak İbn Si'nii, eskilerin (mutekaddimin) geleneğine uyarak bu

konuyu ınantık bilimine alınıştır (Razi, Şer/ı, 95). Ancak Riizi bu kategorileri başka bir yerde

düşünce işleminin en küçük birimleri (müfrediit) ve önerınciere giriş olarak değerlendir (Riizi,

Şerh, 106). Yille Razi lsagogie ıniifred anlamlar olan "el-Ma'kulatı el-tamme"yi incelerken kategorias ınüfred anlamlar olan "el-ma'klıliit el-iila"yı inceler dedikten sonra aslında kategoıilerin mantıkta iğreti durduğunu beliıtir (Razı, Şer/ı, I 62).

Riizl, nicelik kategorisiniri özelliklerinden olan örti.iştürıneyi, fazla ve eksik gelmeksizin bir miktar bir miktar üzerine koymaktır diye tanımlar (Razı, Şer/ı, 197-108). . Keza Riizl, kuşatan, kuşatılan sebebiyle hareket ediyorsa iyelik (mülk), etmiyorsa yer kategorisi

olduğunu söyleı:. Aynı şekilde etki ve etkilenme ile kasdedilen sürekli ve siireksiz etki ve

(12)

İBN SİNA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAGIR Fİ'L-MANTIK" ADLI RiSALESİ 153

(4). Görecelik:

Oğulluk

ve babaliktaki gibi durumlan gösteren bir yüklemdir.

(5). Yer: Evde ve

çarşıda

olniak gibi, bir

ye1~de bulunmayı

bildireli yiiklemdir.

(6). Zaman:

Geçmişte,

gelecekte veya belli bir zaman içinde _bulunmakta

ol-duğu

gibi zamam bildiren

yüklenıdir.

1

(7)~

Durum:

Parçaları açt~·ından

bütünün, biÜiin olarak; oturma, ayakta durma

ve

eğilme durumlarında olduğu

gibi; durumunu bildiren yüklemdir.

(8). /yelik: Giysili ve

silahlı

olma gibi bir durum bildiren yüklemdir.

(9). Etkileme: Kesendir, yakandir

denildiği

gibi bir'

şeyi yapmayı

bildiren

yüklemdir.

( 1

0).' Etkilenine: Kesilendir,

yakm/andır denildiği

gibi, bir

şeyin

etkilenme-süii bildiren

yüklenıdir. Işte

on

yüklenı (makıtltıt)

bunlardan ibarettir.

lll. ÖNERMELER

(el-İJJARE, PERİ-HERMENEİAS)

[S] Birçok

şeye verilen bir sözcük (a) Ya eşdeğer/i tek.bir anlamla, canlının

insan ve ata verilmesi gibi verilir ki /){ma, denkanlamil (mutevôtta) sözcük denir. (b)

Ya da arapçadaki

"ayın" sözcüğünün

dinar ve göze veriiniesi gibi bir

birindenfarklı

,anlamlarla verilir ki buna

değişik anlamlı (müşterek)

sözcük denir. (c) Veya

varlık sözcüğünün

cevher ve araza verilmesi gibi, aym seviye de

olmaksızm

tek bir

an-lamla verilir ki buna

anlamı

denk olmayan

(müşekkek)

sözcük denir.

Ad (isim);

oluş zamanı

göz önütie almmakstzm

yalnızca anlamı

gösteren

milfred sözcüktür.

Fiil (kelime);

anlamı,

içinde

bulunduğu

zamanla birlikte gösteren milfred

söz-cüktür,

"geçmişte kaldı ll

sözümüzdeki gibi.

Söz (kavil);

bileşik

olan her sözcük sözdür.

Kesin Söz ( el-kavlü'l-clizim);

doğrulanabilir

Veya

yanlışlanabilir

olan sözdür

ki.bu önermedir (kaziyye).

[S] Bir sözcüğüı1 anlamının değişik ınahiyetlerdeki yoğunluğu anlatılırken, Razi sıranın ınütevatıa, ınüşekkek ve müşterek şeklinde olması gerektiğine işaret eder. Çünkü ilk ikisinde sözcük ve anlam tek iken ınüşterekin sözcüğü tek anlamı değişiktir. Görüldüğü gibi ilk ikisinde· denklik, sonuncuda değişiklik esasdır. Razi, bu sıranın müstensih tarafından bozulduğunu düşünüyor. Keza. edatlardan hiç söz edilmemiş ki bu da müstensihin gözünden kaçmış olabilir (Razi; Şerh, ı 18-ı ı 9).

Mantıkta amaç olan söz, bildirim (ihöar) anlamı olan sözdür. Burada sözkonusu olan sözün (haber) mahiyetini tanımlamak gerekmez. Çünkü· Razi'ye göre "O vardır veya o var değildir" diyen herkes bu yargısını açık seçik olarak verir. Bu özel yargının kavranması apaçık (bedihi) olunca yargının tasavvurunun öncelikle apaçık olması gerekir (Razi, Şerh, 1 20).

(13)

[6] Yüklemli Önernze (

el-kazi_vyetü'l-hanıliyye):

Yükle m olan bir

şeyin

özne

olan bir

şeyde bulunduğu

veya

bulunmadtğl

yargtsmt içeren önernzedir. Zeyd

yazardır

veya Zeyd yazar

değildir

sözilmiizdeki gibi. Buhlann birincisine olumlu, ikincisine

olumsuz

yükfenıli

önernze denir.

[7]

Bileşik şartlt

önerme (

el-kaziyyetü'.ş~şarttyyetii'l-muttastla):

.Ard

bileşen

(tdll) denen bir önennenin.

önbileşen

(nwkaddem) denen

başka

bir önenneyi

izlediği

veya

izlemediği

yarg1suu içeren

önemıeye bileşik şartlı

önenne denir. Bunlardan

bi-rincisi,

"güneş doğarsa

gündüz varchr" sözlinde

olduğu

gibi, olumlu; ikincisi,

·"güneş doğarsa

gece var

değildir"

sözlindeki gibi. olwnsuzdur.

[8] Aynk

şart!t önernıe (eş-şarflyyetü'l-nıw(fcıslla:).·

Birbirini

c!tşlama

(in&!)

veya

d1şlamama

konusunda iki önermenili birbirine denk

olduğu .varg1suıı

içeren

önernıedir.

Birincinin

örneği;

"bu sayt

çUt

veya tektir", ikincinin

örneği;

"bu say1

çift veya tek

değildir"

önermeleridir.

[9] Sekiz ta.ne olan yük! emi önerme/er

şunlardır: (I) "Zeyd yazardır"

sözündeki gibi tekil olumlu

(şalısiy_ve mılcibe)

ve (2) "Zeyd yazar

değildir"

sözün

gibi tekil olumsuzdur

(şa/ısiyye

slilibe ). Bu iki önermede özne daima tikel ( ciizf) bir

sözciiktür. ( 3) "insan

kuşkusuz hiisrandacil r" sözün gibi, niceliği beli n.~ iz olumlu

(mülımele mılcibe)

ve (4) "in.s;an hiisrlinda

değildir"

sözün gibi,

niceliği,

belirsiz ve

olumsuz olut. Her iki önermede de özne tümel bir sözcük fakat özneye verilen

yargınrn

ölçüsil belirsizdir. (5) "Hc;r insan canltdtr" sözün gibi

niceliği

belirli ve

tümel olumlu (mahsüre külliye mücibe) ve

(6)

"hiç bir insan

ta.ş değildir"

sözündeki

gibi

niceliği

belirli tümel

ohımsuz.

olur.· (7) "Baz.1 insanlar

yazardır"

sözün gibi

niceliği

belirli tikel olumlu ve ( 8) "/zer insan yazar

değildir"

veya "baz1 insanlar

yazar

değildir"

sözün gibi.

niceli.~i

belirli tikel olumsuz olur. Çünkii bu. iki önerme,

baz1suula olumlww11

bulwınıcı.\'1

caizken baZISilll olwnsuz

yapmaktadır.

[6] Razi, yi.iklemli önermenin olumsuzluğu ile ilgili önemli bir konuya değinerek yüklemin

kaldırilması yükleın değil, aksine olumsuzlama yüklcmdir. Çünkü o, her an yüklem olına

ihtimalini taşır demektedir. Şu halde bir yükleıiıin bir özneden olumsuzlanması o yüklemin bu

özıieden bütünüyle koparıldığı anlamına gelmemektedir (Razi. Şer/ı, 120- I 22).

[7] -Razi, bileşik şartlı önerınenin yüklemli önerıne olarak yorumlanabileceğini düşünür. Ona göre yüklemli ve şartlı önci·me arasındaki fark salt bir yorum farkından başka bir şey değildir. Şöyleki

"güneş doğarsa gündüz vardır"ın ·anlamı "güneşin doğması gündüzün varlığını gerektirir" demektir ki bu. yükleınli bir qnerınedir (Razi, 1Çerlı. 122).

[8] Keza Riizl. aynı yolla ayrık şartlının da yükleınli ve bileşik şartlı önemıeler olarak

yoruınlanabileceğini belirtir. Buna göre "sayının çift olması tek olmasına aykırıdır." yüklemliye, "her ne zaman sayı' tek ise iki eşit parçaya böliineınez" bileşik şaıtlıya örnektir (Razi, Şer/ı, I 23).

Ayrıca b.ir önermenin gerçek ayrık şartlı olması için .yüklemlerin özneden hepsinin

kaldırılmasının (irtifii) imkansız olması gibi, öznenin önerınede geçen bütün yükleınieri

alınasının da (ictimii') imkansız olması gerekir. Buna göre "bu sayı; ya çift ya da tektir" sözünÜn

bir anlamı olabilmesi için "çiftlik ve tekliğin" ikisinin birden bu sayıdan kaldırılmasının veya

birleştirilmesinin imkansız olması g(':rekir (Riizl,

1

)er/ı, 123). .

[9] Niceliği belirsiz önerıne, tikel öneı:me gibi yorumlanır. Ayrıca "her C B'dir" gibi tümel bir önermedeki "her" sözcüğünden amaç; C'nin tümellik ve bütünlüğü değil, C denilen şeylerin her bir bireyidir (Razi. 1)er/ı, 126-127).

(14)

İBN SINA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAGIR Fİ'L-MANTIK" ADLI RİSALESİ 155

[ 10] Tekil önerme/erde

çelişki; iki önermenin öznesi, yükle mi, şartı, izafeti,

varsa bütün ve parçast ile fiil-güç, zaman ve

nıektını özdeş

olduktan sonra biri

olumlu iken

diğerinin

olumsuz olmastc!tr.

Niceliği

belirli önerme/erin

çelişkisi;

bu

şartların varltğtna iltıveten

iki ön ermeden birinin tümel

diğerinin

tikel

olmasrdır.

[ll] Önerme/erin üç tane kipi ( cihet) vardt r. Vacip, mümkün ve mümteni.

Vacip", insan

canlıdtr"; miinıteni,

"insan

taşdtr"

ve mümkün, "insan

yazardır"

sözlerin gibidir.

[ 12] Ônermelerin döndiirülmesi ( akis); önermenin olumlu-olumsuzluk ve

doğruluğuna

dolammakstzm öznesini yükle m, yüklemini özne. yapmakla o lut. ( 1)

tümel olumsuzun döndürülrnesi kendisini verir. Çünkü "bu

şu değilse şu

da bu

değildir".

Buna göre "hiç bir insan

taş c/eğildir"

olunca "hiç bir

taş

insan

değildir"

olur.

(2-3) Tiinıel

ve tikel o[umlu önerme/erin döndiiriilmesinin tümel olmalan

gerekmez. Buna göre "her

inscın canlıcbr"

veya "bav hareket edenler

karadır"

olunca

buradan "her canlt insandtr" veya "her kara olan hareket edendir"

olması

gerekmez.

Fakat bu iki önermen in tikel olarak döndiiriilmesi gerekir. Buna göre "her veya

bazı

bu

şu

olunca baZt

şöyle şöyle

da böyle böyledir" olur. (4) Tikel ofumsuzun

döndiiriilmesi

yapılamaz.

Çünkü "her canli insan olmaymca her insanm

canlı

olmamasr" gerekmez.

[10] Razi'ye göre çelişik iki önerınenin biri doğru iken diğerinin yanlış olması, önerıncierin varlığı gereği olınalıdır..Bunun anlamı iki önerınenin doğruluk ve yaniışık üzere birleşmelerinin imkansız olmasıdır.

Aslında doğru ve yanlış olmak kendiliğinde gerçek olan iki nitelikdir. Şu halde kendiliğinde· var

olan bir niteliğin. Razi'nin düşüncesine göre bilinmeyen bir niteliğe dayanınası imkansızdır.

Çünkü bilinmeyenin, bir durumun belirli hale gelmesinde etkisi ve varlığı olamaz. Buna göre

doğruluk ve yanlışlığın her biri için belli bir yer gerekir. İşte bu yüzden bütün (küll) karşısında

parçayı (c üz) söylemek gerekmiştir (Razi, ,)er/ı. 1 49-150). Bize göre Razi'nin ileri sürdüğü bu gerekçe diğer şartlar içinde geçerlidir.

Razi'ye göre İbn Sina burada iki önermenin çelişik olması için sekiz şart ·ileri sürmüş ise de esasen bunlar, iki önerınenin özne, yüklem ve zamanlarının özdeşliği (vahdet) şeklinde üçe indirilebilir. Çünkü iki önernıenin öznesinin özdeşliği, bütün (küll), parça (cüz) ve şartın

özdeşliğini; yükleınİnin özdeşliği, görelik (iziife), güç, fiil ve mekanın özdeşliğini içerir. Böylece

özne-yüklem özdeşlfğini zaman tamamlayınca çelişkinin şartlan tamamlanmış olui' (Razi, Şer/ı,

150-15 ı).

Keza Razi, çelişkinin olumlu ve olunısuzluk ile tümel ve tikel arasında olup iki tüınel ve iki tikel

arası;1da olmadığını belirtir (Razi, Şerh. I 51- 152). Açıklamak gerekirse tümel ilc tümel ve tikel ·

ile tikel arasındaolan durum çelişki değil karşıtlıktır.

[lll Razi, önerıncierin kiplerinin (cihat) özellikle yükleıni özneye bağlayan bağın niteliği olduğunu

belirttikten sonra, bunları bilmenin apaçık olmakla birlikte, bağdan bağımsız kendi başına var olan ınahiyetler olmadığını belirtir.

Razi, kipierin yenıımı konusunda cnçok imkan kipi üzerinde durur. Bu konudaki tartışmaları

uzunca vermek istemiyoruz. yanlızca imkanı, genel, özel ve çok özel diye üçe ayırdıktan sonra

imkanı tekrar zihnl (mantıkl) ve harici (varlıksal) olarak ikiye ayırdığını ve bu imkanın

genellikle karıştırıldığını söylemekle yetineceğiz. ~iceliği belirsiz önermede olduğu gibi, önermenin kipi peliıtilmemişse bu, genel mutlak önermed ir. Razi, imkan ve vucGbu kendi içinde

(15)

IV.

TÜMDENGELİM (el-K/YAS, ANALİTİI(ON PROTERON,

PRİOR ANALYTİCS, SYLLOGİSM)

[13]

Kıyas; doğrulukiar~

kabul

edildiğinde yapıları gereği

kendilerinden

başka

bir sözün ortaya

çtktığı

sözlerden

yapılan

bir

işlenıdir.

Bu.

tanıma

göre "her

cismin

bileşik

ve her

bileşiğin yaratılnuş" olduğu doğru

kabul edilince buradan "her

cisnı.in yaratılmış olduğu"

ortaya

çıkar.

[14]

Kıyaslar; iktirô.nf ve ·seçnıeli (istisna'i) olmak üzere ikiye ayrılır.

Yükfenıli

önermelerden

yapılan iktiranfktyasların

üç

şekli vardır. Şekil;

-geçen örnekteki

"bileşik" sözcüğünde olduğu

gibi-

kıyasm

iki öncülünde yinelehen

bir

şeyin

bulunmas

ıdır.

Buna göre bu yinelenen, Ölzermelerin birincisinde "yüklem",

ikincisinde özne ise buna

kıyasın

birinci

şekli

denir. Bu yinelenen her ikisinde

birden "yükle m" ise ikinci

şekil

veya her ikisinde birden "özne" ise üçüncü

şekil

denir.

işte

bu ortada

bıJlıtnanm özelliği,

kendisi ortadan çekilerek,, öncüllerin iki

ucunu bir sonuçta

birleştirmektir.

Buna göre iki uctan, sonuçta özne olana küçük

deyim (el-haddu'l-asgar) ve önçrmesine' küçük öncü!, sonuç ( 6nennesinde) ta

yiiklenı

olan

diğerine

biiyük deyim, ve önermesine biiyük öneiii denir.

[15]

Birinci

şekil; küçük öncül olwnlu ve büyük öncü! tümel olmadıkça ..

so-nuç vermez. Sonucun nitelik yani olumlu ve olumsuzluk

bakınundan

ve kiplik .vani

[12] Önerıncierin döndürülmesini kipleri yönUnden inceleyen Razi, bütün kipli önerıncierin genel imkan kipine döndür~lebileceğini söyler (Razi, Şer/ı. 1 60).

[13] Razi'ye göre bileşik şartlı öncüllerden yapılan seçme! i kı yas; yüklemli öncüllerden yapılan iktirani kıyasdan başka bir şey değildir. İki kıyas türü arasmdaki ayrım; sözde ve değişik

yorumlamadan ibarettir. İşlem şöyle yapılabilir "güneşin doğması gündüzün varlığını gerektirir; Gündüzün varlığı görmeyenin görmesini gerektirir. Öyle ise güneşin varhğı görmeyenin görmesini gerektirir." (Razi, Şerh, 185). Bu örnek şaıtlı kıyasm yüklemli kıyasla anlatılacağıı1ı ve şartlının, yüklemli kıyasdan başka bir şey olmadığını gösterdiğine göre yüklemli kıyaslardan sonra şartlıları anlatmaillll hiçbir yararı yoktur (Rô.zl, Şer/ı, 1 87).

Ayrık şartlı önerınenin bileşenleri birbirinin çelişiği veya çelişiğinin gerektirdiği önerıncierden oluşmuşsa-ki böyle olmak zorundadır- bu biı'eşenlerin birlikte doğru ve bidikte yanlış olmaları imkansızdır.

Ayrık şartlı önermenin bileşenleri, bir önerme ile çelişiğinin daha özelinden oluşmuşsa birlikte doğru olmaları, çelişiğinin daha genelinden oluşıriuşsa birlikte yanlı~ olmaları imkansızdır. Bunun tersi yani birinci durumda ikisinin birden yanlış, ikinci durumda ikisinin birden doğru olmaları

mümkündür (Razi, Şer/ı, 188). . ·

[14] Razi, iktirô.nl kıyaslar konusunda Aristotelesin üç, İbn Sina'nın dö~t şekilden sözettiğini hatırlattiktan sonra bunların içinde tabii olan kı yas ve işlemin birinci şekil· olduğunu belirtir. Çünkü bu işlemde akıl; kliçük deyimden orta deyime, orta deyimden büyük deyime doğru yolalır (Razi, Şerh, 164).

[15] Razi'ye göre bizzat somıç veren öncüller olumlu öncüllerdir. Nitekim olumsuzların sonuç vermesi, kendi zatlarından değil, olumluları gerektirmesinden dolayıdir (Razi, Şer/ı, 171 ). Ancak böyle olmakla birlikte kipi, özel mürükün veya mutlak olunca birinci şeklin küçük önermesinin. olumsuz olması düşünülebilir. Ne var ki sonucun kipi, bazen büyük, bazen küçük önermeyi . izlemekle birlikte bazen her ikisine de muhalif olabilir (Razi, Şerh. 173) Ke?:il. Rô.zl, birinci

şeklin birinci işleminin nedenselıik bilgisini (burhan-ı liıi1mi) vermek için en uygun ve en doğal işlem olduğunu beliıtir. Çünkü tam bir bilgi (el-Marife et-tô.mme) tümel olumlu bir öncülü içeren işlemle kazanılır (Razi, Şer/ı, ı 78).

(16)

İBN SINA'NIN "EL-MÜCEZÜ'S-SAGIR Fİ'L-MANTIK" ADLI RiSALESİ ı57

zarurf ve

zarı'lrf

olmama bakmundan del{erlendiribnesi (ibre) biiyük önermeye

bac~h-~~ .

( 1 ).

işlem:

"Her H B'dir ve her B A 'elir, öyle ise

nasıl ohırsa

olsun her

HA'-dır".

Ancak küçük

ö~ıerme

miim.kijn ve biiyük

önernıe

mutlak kipli ise sonuç

öner-mesinin kipi mümkündür.

(2). işlem:

"Her H B'dir ve 11ast! olursa olsun her B A

de,ğildir.

Öyle ise

nasıl

olursa olsun her HA

dec~ildir."

( 3 ).

işlem

: "Baz1 H B'dir ve

nasıl

olursa olsun her B A

'dır.

Öyle ise nasil

olursa olsun baZI HA 'd1 r. "

(4).

işlem: "Baz1

1

HB'dir ve her B A

değildir. Öyle ise baz.1 HA değildir".

Bi-rinci

şeklin

bu dört

işleminin cbşuulakiler

sonuç vermez.

(16] Ikinci

şeklin sonuç vermesi, biiyük iinciilün tümel ve iki öneiiiden biri

olwnlu iken

diğerinin

olumsuz olnzas1

şartma bağhcbr.

( 1 ).

işlem

: "Her H B'dir ve her A ,B

değildir."

Bu

işlemin

"her HA

değildir"

sonucunu

verdiğini

savunuyoruz. Bunwi.

açıklaması,

büyük önermeyi

döndürme-mizle olur.

O

zaman büyük

önernıe

"her B A

değildir"

olur. Böylece

işlemi

birinci

şekle

indirger ve bit

soiuıca ulaşırız.

(2). işlem:

"Her H B

değildir

ve her H

B'dir"~

Bu

işlemdeaynı şekilde

sonuç

verir ve sonuç vennesi küçük önermenin döndiirülmesiyle

açıklanır

ve sonuç her A

H

değildir" çıkar,

sonra bunun da

döndürülnıesiyapılarak

"her HA

değildir"

olur.

( 3).

işlem: "Bazı

H B'dirye Her AB

değildir"

sonuç "Bazr HA

değildir"

olur.

Çünkü sonucun böyle

olm.ası

büyük

önernıenin

dön.diiriilmesiyle

açıklanır.

· (4). işlem:

"Her H B

değildir

veher A B'dir"

~·onuç

"her HA

değildir"

olur.

Sonucun böyle

olması,

döndünne .voluyla

değil,

aksine. varsay un yoluyla ( iftirôz)

açıklanır.

Buna göre "B olmayan bem H, D

oüwı"

o zaman

işlem

"Her D B

değildir

ve her A B'dir" sonuç "her DA

değildi!:,

olur. Oysa B, H'mn

bazrsı

idi.

O

zaman

so-nuç "her HA

değildir"olur.

Kiplik açrsmdan

sonucı(n

yorumu, olumsuz öncüle

bağ­ lıdır.

Çünkü olumsuz

oiıciil,

döndiirme veya varsayrm yoluyla birinci

şekildeki

bii-yük öneille indirgenir. Kiplik açtsmdan birinci

şeklin

sonucunun

yarıunu

da ( 'ibre)

Netice itibariyle Razi'nin kı yas konusunda nihai düşüncesi; kıyasm ancak tümel bir öncü! içermesiyle tam kı)'as olacağı, çünkü önerıne zarurf olınaymca tümel olamaz, bu yüzden onun

yokluğunu farzetmek ınUınkün olacaktır, böyle bir durumda ise aklın külll yargıda bulunmasının

imkansız olacağı yönündedir. Çünkü yararlı kıyaslar zorunlu öncüllerden yapılan kıyaslardır

(Razi, ~)'er/ı. 184-1 84). Razi'nin bu sözleriyle yararlı kıyasıil birinci şeklin birinci işlemiyle yapılan burhan! kıyası söylemek istediği apaçık ortadadır.

[16] Razi'ye göre ikinci ve üçüncü şeklin somıç verınesi ancak döndürme ve indirgeıne yoiuyla birinci şekle konularak ınümküi1 olmakta ise bu ikinci ve üçüncü şekil büsbütün s:ıçm:ıdır. Çünkü sonuç almak içinbirinci şekil yeterli iken ikinci ve üçüncü şekle sarılıp, bunlar da gereksiz yere birinci şekle indirgeyen!k yolları uzatmak apaçık saçınadır (abes) (Razi. Şerit. 1 80).

(17)

büyük önerme.ve

bağluilr.

Gerçek

şu

ki

işfemde

zan2rf ve zanirf olmayan öncüller

ka-nşmca smlltÇ

zarzirf olur.

[17] Üçiincii

şeklin

somtç vermesi küçük

önernıenin

olumlu ve öncüllerden

birinin

tiinıel

olmasma

ba,~ftdtr.

(1). işlem

: "Her B H'dtr. Her B A 'dtr." sonuç "BclZI HA 'dtr" olur. Sonucun

böyle olmast, küçiik ijnermenin döndiirelerek

işlemin

birinci

şekle

indirgenmesiyle

oçTklamr.

(2). işlem:

"Her B H'dtr ve her B A

de,~ildir"

sonuç "he'r HA

değildir"

olur.

Yine sonuç kiiçiik önermenin döndürii/erek

işlemin

birinci

şekle

indirgenmesiyle

apkfamr.

(3). işlem:

"Baz1 B H,'chr ve her B A'cl!r" sonuç "Baz1 H A'du-" olur. sonucun

böyle

oluşu işlemdeki

ldiçiik

önernıenin

döndiirülmesiyle aÇTklamr.

(4).

işlem:

"Her B H'du· ve Baz.T B A 'cl!r" smzuç "Baz1 HA

'dır"

olur. Sonucun

bö)ı/e olması;

önce

işlemdeki hii_ı·iik 6nernıenin

sonrada smutcwi döndii'rülmesiyle

açıklarur.

Veya "Baz.1 BolanA 'yi D" olarak

varsaynıamTzla

olur, çünkii "Her DA

idi" Buna göre "her D B'dir ve her B H'dtr"

dedi,~imizde

sonuç "her D H'chr" olur.

Sonra "Her-D H'cf!rve her D A'cl!r" deyince

iş·te

o zaman sonuç "Bav HA 'du·" olur.

(5).

işlem:

"Her B

H'dır

ve Her B A

değildir"

:sonuç "Her HA

değildir"

olur.

Bu

işlemin

böyle sonuç vermesi, döndiinne

işlemi_vle değil

ancak

varsayınıla açıkla­

nabilir.

(6). işlem.

: "Baz1 B

H'dır

ve Her B A

değildir"

sonuç "Bazt HA

değildir"

olur. Bu

işlemin

sonuç vermesi küçük önermenin döndiiriilmesiyle

aç1klanı·r.

Ve

so-nucun kiplik

açısmdan

yorumu bii.vük önermeye

bağl!dtr.

Çünkü büyük

önernıe,

döndiirme veya varsayun

işleminden

sonra birinci

şeklldeki

gibi ohtr. Ancak küçük

önermenüı

mümkün, büyük önermenin.mutlak

olduğu

dummfar

başka.

f

18]

Bellidir ki bazen

bileşik şart

b önerme/erden

d~

yukandaki üç

şeklin.

tarzlan,na göre iktirô.nf ktyas

işlemleri yapılabilir.

Bu durumda

bileşik şartlı

önermenin

önbile.şenini

özne, ard

bileşenini yliklenı

yerine

koyarsttı.

Buna göre iki

öncüiden birisindeki

önbi!eşen, diğerinde ardbileşen

olursa. bu iktirô.nf

kıyasın

birinci

şekli

olur. Her iki öneiii de yinelenip duran

ardbileşense

bu ikinci

şekli,

ön

bileşen·

olursa iiçiincü

şekli oluştlirur.

Ön

bileşen

ve

ardbileşenden oluşan şartlı

(bileşik)

önermenin iki ucu, sonucu verir.

Bileşik şartlı önemıelerden

yaptlan

iktirônf

kıyaslann

sonuç vermesinin

şart/an, yiik.lenıli

önerme/erden yapdan iktirô.nf

klyaslann sonuç vermesinin

şartlan

gibidir.

[17] Tek sözetikle üçüncü şeklin gerçekliği; iki yüklemin bir özne üzerinde karşılaşınca uzlaşmanın

meydana gelmesidir. Bu karşılaşmanın varlığı ve yokluğu iki yükleınİ teşkil eder ki bu da sonucun tikel olmasını gerektirir (Razi. 1"ı'er!ı. 18 I).

Referanslar

Benzer Belgeler

ABD’yle yak ın ilişkiler içinde olan ve ciddi insan hakları ihlallerine karışan sağcı El Salvador hükümeti, başını ülkedeki ABD Büyükelçisinin çektiği bir

Dergimizin uluslararası indekslere kabulü ve halen tarandığı indekslerce kapsanmaya devam edilmesi için bir etki (impact) faktörünün olmasına, yani dergimizde

Bu anlatı şeklinde, film boyunca doruğa çıkan duygusal gerilim, çözüm aşamasıyla birlikte son bulur ve izleyici duygusal açıdan rahatlatılarak arınması

---, “Memlûklerde Ticaret”, Türkler, V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002 KESKİOĞLU, Osman, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, Diyanet İşleri Başkanlığı

Tezimizin konusu olan Halidi‟nin Kifâyetü’l-Mübtedî et-Tahkîk fi Fenni İlmi’l-Mantık adlı eseri, mantık ilminin temel konuları olan kavramlar, beĢ tümel,

Method: Using a single mouse input control window can avoid scanning unnecessary keyboard characters, thereby increasing the speed in performing mouse commands.. In addition,

The technical requirements for filters are a balancing of the three major parameters of filters performance: filter efficiency, pressure drop and filter life time [20] and

Aksu ve diğerleri (2010)’nin Türkiye’deki 51 eğitim fakültesindeki 18.226 birinci sınıf öğrencisiyle yaptıkları çalışmanın söz konusu öğrencilerin