• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de Yükseköğretim Sistemi Eleştirileri ve Öneriler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de Yükseköğretim Sistemi Eleştirileri ve Öneriler"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türkiye’de Yüksekö¤retim Sistemi Elefltirileri ve

Öneriler

Critics and suggestions for higher education system in Turkey Zekâi fien

‹stanbul Teknik Üniversitesi, ‹nflaat Fakültesi, ‹stanbul

Bilim evrensel bir çal›flma ve yar›flma alan› olmas›na karfl›l›k, bu yar›flma-da baflar›l› olmak için sadece maddi imkanlara de¤il, üretken bilgilere ulaflmay› sa¤layacak manevi denilebilecek olgulara da gerek vard›r. Bun-lar ise maddi imkanBun-lar›n verdi¤i rahatl›k, ba¤›ms›zl›k, merak tetiklenme-si, paylafl›mc›l›k, kültür ve bilim tarihinin yap› tafllar›n›n bilinmesi gibi kavramlard›r. Yabanc› ülkelere, ülke içinde bile yap›labilecek konularda lisansüstü ö¤rencilerinin gönderilmesi veya ülke içinde anadilin yabanc›-laflt›r›lmas› (‹ngilizce) ile bilimsel katk›lar›n olabilece¤i düflüncesi fazlaca abart›lmaktad›r. Bu abartmada özellikle bilim tarihinde devrim niteli¤in-deki geliflmelerin yerli yerinde bilinmemesi ve sadece yabanc› kitaplar›n yazd›klar›n›n katk›s›z (ruhsuz) tercümelerle Türkçe’ye aktar›lmas› önem arzetmektedir. Sanki bilimsel olgular, eski Yunan ile bafllay›p Avrupa’da olgunlaflarak bat›da bugünkü durumuna eriflmifltir gibi eksik bilgiler, bu ülkenin ö¤retici ve ö¤renenlerine de¤iflik derecelerde afla¤›l›k duygusu vermektedir. Böyle bir duygu manevi kökenleri, gelecek heyecan ve istek-leri tamamen yok etmese bile çok önemli ölçüde törpülemektedir. Bu ya-z›da Türkiye’de bilimsel geliflmelerin önünü açmak ve yüksekö¤retimde nakilci, dogmatik, tercümeci internet aktar›mc›l›¤› ve yabanc› hayranl›¤› yerine, üniversitelerimizde var olmayan bilim felsefesi, ak›lc›l›¤›n dayana-¤› mant›k ve bilim tarihi gibi öz varl›klar›m›z› koyman›n önemine vurgu yap›lmakta, aksi takdirde Türkçe’nin de akamete u¤rat›larak yenilikçi bi-limsel ve teknolojik çal›flmalar›n oldukça k›s›r kalaca¤› üzerinde durul-maktad›r. Olgusal (pozitivistik) denilen üniversitelerimizde say›salc›lar›n bilim felsefesi ve mant›k konular›ndan, ilahiyat ve sosyal bilimcilerin de fizik ve matematik ilkelerinden mahrum bir flekilde yetifltirilmesi, acaba nas›l bir bilim ve teknoloji üretkenli¤i ve bilim adaml›¤›na yol açacakt›r? Akademik unvanlar›n oldukça yayg›n, kolay ve odaklan›lm›flças›na al›nd›-¤› bir yerde acaba bu unvanlar bilimselli¤e efl de¤er midir? Türkiye bilim ve teknolojide ileriye gitmek istiyorsa mutlaka yüksekö¤retim ders içerik-lerinde bilim felsefesi, mant›k ç›kar›mlar›, bilim tarihi vb. konularda ken-di kültür ve geçmiflinden misaller vererek ders içeriklerini buna göre ye-nilemelidir.

Anahtar sözcükler:Bilim felsefesi, bilim politikas›, bilim tarihi, mant›k, Türk-çe, yüksekö¤retim.

Science is an international work and race arena. Not only the positivistic (materialistic) facilities but additionally spiritual gadgets are also necessary for success. Among these are the comfort of material facilities, independ-ence, wonder triggering, share with others, culture and structure of the science history as well as the philosophy of science. Exaggerations such as sending students for postgraduate studies to abroad while their topics can be dealt with within the country or encouragement of a foreign language (English) educational system within the native language country do not help to promote scientific progress within the country. Such exaggerations are possible if the evolution of science from the early centuries is not examined under the light of science history. The translation of foreign lit-erature into Turkish without consciousness and spiritual aspirations does not help to understand the whole evolution of scientific developments but can lead individuals to believe that the scientific seeds were put down dur-ing Ancient Greek before the Christ and they ripened in Europe, which implant inferiority complex to the society. Such feelings are the hin-drances in front of scientific development in our country. In this assay, the important points for opening and widening the scientific developments in Turkey are expressed such as the avoidance of knowledge transfer without understanding, memorization, internet searches without reasoning, admi-ration to foreigners, but instead the science philosophy, admi-rational logical deductions and science history should be implanted in the curriculum of our universities. How could sole positivist logical taste in the engineering faculties of the university education system away from the philosophy and logic and in the theologian faculties away from the basic physics and math-ematics lead to scientific and technological development? In a place where academic titles can be taken rather easily and focused sometimes on non-scientific criteria is the university equivalent with real non-scientific activities? For scientific and technological prosperity in Turkey the university cur-riculum should also include topics on science philosophy, rational and log-ical deductions, science history, cultural values, etc. with examples from the whole science historical development.

Key words:Higher education, logic, science history, science philosophy, science policy, Turkish.

‹letiflim / Correspondence: Prof. Dr. Zekâi fien ‹stanbul Teknik Üniversitesi, ‹nflaat Fakültesi,

Maslak 34469, ‹stanbul e-posta: zsen@itu.edu.tr

Yüksekö¤retim Dergisi 2012;2(1):1-9. © 2012 Deomed

Gelifl tarihi / Received: Kas›m / November 27, 2011; Kabul tarihi / Accepted: Aral›k / December 12, 2011; Online yay›n tarihi / Published online: fiubat / February 13, 2012

Özet Abstract

(2)

Ü

Ü

niversitelerin geliflim evrimlerine bak›ld›¤›nda ilk toplu ve bugünküne benzer e¤itimlerin bilim tari-himizde “medreseler” fleklinde bafllad›¤› anlafl›l›r (Sarton, 1927-1948). Zaten üç temel kurulufl bu kültürün meyvalar›d›r. Bunlar, gözlemevleri, flifa-haneler (hastahane-ler) ve medreselerdir. Bat›da gerçek anlamda üniversite yok-ken ‹slam dünyas›nda çok parlak olarak bugün izleri bat› me-deniyetinin tesiri ile toplumumuzun gündeminden silinerek yok say›lan üniversiteler, Orta Asya (Buhara ve Semerkent), Kuzey Afrika (M›s›r, Tunus, Fas) ve özellikle Endülüs’te (bu-günkü ‹spanya) Kurtaba (Cordoba), Granata (Granada), Tu-leytola (Toledo) flehirlerinde medreseler fleklinde kitle e¤iti-mi vermekteydiler. Oradan bat› medeniyetine s›çrarken her ne kadar ders içerikleri al›nm›fl olsa da, tüm konular Hristi-yanl›k veya kilise ilkelerine dayand›r›lm›fl, daha sonra bilimin ivme kazanmas› ile kiliseler devre d›fl› b›rak›larak bugünkü ha-line gelmifltir. Bu de¤iflim s›ras›nda bat› üniversiteleri bütün bilimsel çal›flmalar› kendi kültür yap›s›na uyacak biçimde ge-lifltirmifl ve her ülke kendi dilinde e¤itim vererek günümüze kadar artan bir flekilde bilimsel çal›flmalar yapagelmifltir. Bu geçifl s›ras›nda oluflan önemli noktalardan baz›lar›n› flöylece s›ralayabiliriz:

Önce ‹slam dünyas›nda bulunan medreselere ve araflt›rma merkezlerine ö¤renciler gönderilmifl, bu ö¤renciler orada ö¤rendiklerini kendi ülkelerine tafl›m›fllard›r. Bunu yapar-ken yapar-kendi öz kültür de¤erlerinden asla vazgeçmemifllerdir. Tüm eserlerin Arapça yaz›lm›fl olmas›na karfl›l›k bat›l›lar üniversitelerinde Arapça okutmam›fllar kendi dillerine ter-cümeler yapm›fllard›r.

Özellikle Endülüs’e gönderilen ö¤renciler oradaki üstat-larla ö¤renciler aras›ndaki soru sorma özgürlü¤ünü göre-rek, kendi ülkelerine geri döndüklerinde bilim d›fl› otorite-leri (kilise gibi) sorgulamaya bafllam›fllard›r.

Üstat ve düflünürlerin felsefik, mant›k ve bilimsel görüfl ay-r›l›klar› birçok yeni üniversitenin kurulmas›na zemin ha-z›rlam›flt›r.

Sadece bu noktalar› göz önünde tutsak bile bizim üniver-site gelene¤imizde, ki Osmanl›’n›n son zamanlar› ile çok et-kin ve yetet-kin olarak Cumhuriyet dönemi 1933 y›l› üniversite-ler reformu ile bugünkü haline gelebilmifltir, bugün bile ken-di hür iradesi ile kurulmufl üniversitemiz yok denecek kadar azd›r (Hirsch, 1950; Ataünal, 1993; Veziro¤lu, 1990; Günay ve K›l›ç, 2011). Kurulmalar› için mutlaka bir politik otorite-nin, baz› bilim d›fl› ideolojilerin rol ald›¤›n› görmekteyiz. Bu-nun en güzel örne¤i, Türk Yüksekö¤retimi’nin siyasal koflul-lar alt›nda varl›k bulan bir dizi tarihi k›r›lmakoflul-lardan (1933, 1946, 1960, 1973 ve 1981) geçmesidir. Hele bugünkü YÖK ve Üniversiteler 12 Eylül 1980 darbesinin hala artç›

sars›nt›-lar›n› ve zaman zaman floksars›nt›-lar›n› yaflamaktad›r (‹.Ü. Üniversi-te Yasas› Çal›flma Grubu, 2011). Buna bir de üniversiÜniversi-te ayd›n-lar›n›n Türkçe’yi ‹ngilizce ile yer de¤ifltirme çabalar› eklenin-ce bir çorba ortaya ç›kmaktad›r, çünkü e¤itim sistemini olufl-turan temel maddeler hep derleme-toplamad›r. Türkçe belki tarihinde hiç bu kadar y›pranmad› ve d›fllanmad›.

Günümüzde bir toplumun uluslararas› varl›¤›n› sürdüre-bilmesi için gerekli flartlar›n bafl›nda bilgi ve teknoloji üretimi gelir. Bilimsel bilgileri üretebilecek kurumlar›n›n dünya ça-p›nda isim ve faaliyetlerini duyurmas› o ülkenin bilim ve tek-noloji sayg›nl›¤›n› art›r›r. Üretilen bilgilerle tektek-nolojik gelifl-mesi pek ilerleyemeyen ülkeler, geliflmifl ülkelerden modas› geçmifl bilgi ve teknolojileri alarak ba¤›ms›zl›klar›n› zor sür-dürebilir hale geleceklerdir. Bilgi üreten ve ürettirebilen nite-likli kiflilerin bir topluma kazand›r›lmas›nda büyük yararlar vard›r. Yurt d›fl›nda eleman yetifltirmekten daha fazla, yurt içinde yetifltirilmesine ayr› bir özen gösterilmelidir. Yurt d›fl›-na içeride yetifltirilmesine imkan bulunmayan konularda stra-tejik bir planlama dahilinde eleman gönderilmelidir.

Bir toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel yönlerden kuv-vetli olmas›n›n gerek ve yeter flart› e¤itim kurulufllar›n›n et-kin, yetkin ve verimli olarak çal›flmas›d›r. Bir ülkenin do¤al kaynaklar›, tar›m alanlar› ve sulama imkanlar›, büyük askeri kuvvetinin bulunmas› önemlidir, ancak o ülke bunlar› iflleye-bilecek beyin gücüne sahip de¤ilse varl›¤›n› uluslararas› or-tamlarda gösteremez. Her seviyede yeteri kadar e¤itilmifl in-san› olan toplumlar sosyo-ekonomik ve ticari sorunlar›n› bil-gi ortamlar›n›n kullan›lmas› ile kendisine mal edebilecek fle-kilde çözebilir.

Yüksek Lisans

Türkiye üniversitelerinden son y›llarda mezun olan önli-sans ve liönli-sans düzeyindeki ö¤renci say›s›n›n 150-200 bin civa-r›nda oldu¤u tahmin edilmektedir. Öte taraftan, 5,000 kadar ö¤renci yüksek lisans, 1,500 ö¤renci doktora ve yaklafl›k 1,000 ö¤renci t›pta uzmanl›k programlar›ndan mezun olmaktad›r. Toplam üniversite mezun say›s›n›n ancak %3’ü yüksek lisans, %1.5’i doktora ve t›pta uzmanl›k derecelerini alabilmektedir. Yüksek lisans yapan ö¤renci say›s›n›n toplam üniversite ö¤ren-ci say›s›na oran›n›n %40-50’lere ç›kar›lmas›na çal›fl›lmal›d›r. Bunu sadece devlet üniversite ve e¤itim kurulufllar› ile sa¤la-mak mümkün görülmemektedir. Kaliteli olmas› flart› ile yük-sek e¤itim maliyeti ö¤renci bafl›na lisans e¤itiminden daha faz-lad›r. Yüksek lisans ve doktora ö¤retimi için yurt d›fl›nda bulu-nan ö¤renci say›s› yaklafl›k 15 bin civar›ndad›r. Her konuda yurt d›fl›nda yüksek lisans ve doktora çal›flmas› yap›lmas›na müsaade edilmemelidir. Ülke içindeki baz› devlet ve özel e¤i-tim veren yüksek e¤ie¤i-tim kurulufllar›nda da nitelikli ö¤ree¤i-tim eleman› yetifltirilmeye çal›fl›lmal›d›r. Üniversitelerimizde

(3)

ulus-lararas› düzeyde kendisini kabul ettirmifl ö¤retim üyelerinin say›s› yeterli olmamakla beraber gün geçtikçe artmaktad›r. Bu kifliler kendilerine sa¤lanacak özel imkanlarla ülke içinde ulus-lararas› standartlara ulaflabilecek doktoral› kifliler yetifltirebile-ceklerdir. Bir ülkede yüksek lisans ve doktora e¤itimi alm›fl ki-flilerin büyük bir k›sm›n›n de¤iflik ülkelerde e¤itilmifl olmas› o ülkenin bilim ve araflt›rma kurumlar›n›n geliflmiflli¤inin bir öl-çütü olamaz. Yerli yetiflenlerin say›s›n›n yabanc› ülkelerde ye-tiflmifllere oran›n›n %80’lere varan oranda yüksek olmas› arzu edilir. Ülkede uzman s›n›f›na girecek yüksek lisans ve doktora dereceli kiflilerin sadece devlet imkanlar› ile karfl›lanmas› dü-flüncesi do¤ru ve hakl› olmayacakt›r. Türkiye’nin önümüzdeki 5 y›ll›k sürede 20 bin civar›nda doktoral› kifliye sahip olmas› beklenmektedir. Devlet üniversitelerinin y›lda sadece 2 bin ka-dar doktora verebildikleri düflünülürse tümünün devlet tara-f›ndan karfl›lanmas› mümkün de¤ildir. Türkiye’de mutlaka ni-telikli yüksek lisans ve doktora e¤itimi verebilecek özel ku-rumlara ihtiyaç olacakt›r. Yukar›da say›sal olarak belirtilen doktora derecelerinin bir de uluslararas› niteliklere tafl›nmas› için ne kadar ciddi bir çal›flma yap›lmas› gerekti¤ini fark etmek mümkündür. Yurt içinde gerekli düzenlemelerin yap›lmamas› ve a盤›n sadece yurt d›fl›ndan sa¤lanmas› flimdiye kadar esas düflünce olarak benimsenmifltir. Bu konuda yurt içinde hiçbir düzenleme yapmadan sadece yurtd›fl› kaynaklar›na yönelmek gerçekçi ve yararl› bir çözüm de¤ildir. Bir taraftan artan nüfus-la orant›l› onüfus-larak bilgi üretim imkannüfus-lar›n›n doktoral› kiflilerin yetifltirilmesi ile afl›lmas›na çal›fl›l›rken, di¤er taraftan da bu bilgiyi art›rarak üretecek nitelikli ve uluslararas› bilimsel alan-da ülke ve kurulufllar›n›n ad›n› duyurabilecek ö¤retim üyeleri-nin yetifltirilmesine de a¤›rl›k verilmelidir. Bunun için araflt›r›-c› ruh ve yeteneklere sahip kiflilerin yetiflebilece¤i e¤itim ku-rumlar›n›n yap›lanmas›na yol açmak gereklidir. Bu kurumlar›n s›radan aç›lan üniversitelerden farkl› olarak sadece yüksek li-sans ve doktora programlar›na sahip olmalar›nda yarar vard›r. Bu amaca hizmet edecek kurumlar da elden geldi¤ince uluslar aras› nitelikteki bilim adamlar› ve ö¤rencilerin toplanmas›na ayr›ca dikkat edilmelidir. Bu kurumlar ülke sorunlar› aras›nda yer alan askeri, ticari, t›bbi, teknolojik, sosyo-ekonomik ve sa-nayi meselelerine el atarak onlara uluslararas› seviyede kabul görecek çözümler üretmeye çal›flmal›d›r. Bu araflt›rma kurum-lar›n›n bütçelerinin büyük bir k›sm›, sanayi ihtiyaçlar›na cevap verecek çözümleri üretilebilmesi oran›nda alacaklar› parasal miktarlarla karfl›lanabilir. Bu kurulufllarda araflt›rma-gelifltir-me araflt›rma-gelifltir-merkezlerinin etkin hale getirilaraflt›rma-gelifltir-mesi için özel bir gayret sarf edilmelidir (fien, 2011).

Bilimsel Üretkenlik

Beyin gücümüz s›n›rs›z düflünce özgürlü¤üne sahip oldu-¤u için her konuda k›s›tlamas›z yorumlar getirerek bilimsel

bilgilere ulaflabilir. Bilim tarihi boyunca özgür düflünenlere her zaman bir tak›m engeller getirilmifltir. Böyle düflünce sa-hiplerinin toplumdan soyutlanmas› ve hatta bat› medeniyetin-de hayatlar›n› kaybetmeleri söz konusu olmufltur. Yine medeniyetin-de so-nunda bilimsel yaklafl›mlar, gecikmeli de olsa yollar›na devam edebilmifltir. Bugün art›k bilgi büyük bir güç haline gelmifl, bilgisi olmayan toplumlar bilimsel çal›flmalarda yeterli üre-timde bulunamad›klar›ndan güçsüz bir halde bilim toplumla-r›n›n neredeyse sömürgeleri haline gelmifltir. Toplumlar ara-s›nda olan bu ba¤›ml›l›k, kifliler aras›na da yans›maktad›r. Es-ki devirlerde bilimi anlamayanlar ona engel teflEs-kil ederken, günümüzde bilimsel denilen bir tak›m akademik unvanl›lar bilimi engeller hale gelmifltir. Bilim adeta bir tabu haline ge-tirilerek ve istismar edilerek baz› toplumlar›n ayd›nlanmas› engellenmektedir. Bilimin ak›fl› sadece akademisyenlerden gençlere olacakm›fl gibi çarp›k bir anlay›flla yetifltirilmek iste-nen gençler bilimsel düflünce ve verimlilikten yoksun akade-misyenlere teslim edilmifl veya akademisyenlerin ço¤u onlar›, düflüncelerine pranga vurarak ve bilimden ziyade akademik unvan hedefleri göstererek teslim alm›fllard›r. Bu teslim al-mak sessizce, bilimsellik ad› alt›nda, bilime darbeler vurula-rak, kifli flahsiyetleri ezilerek, bilim d›fl› ç›karlar›n hedeflenme-si ile kiflinin bitkin ve y›lg›n hale gelmehedeflenme-sine neden olabilmek-tedir. Bu durumda gençler çareyi bir yabanc› ülkeye giderek bilimsel kavramlar› kazanmakta görmüfller ve bu hususta elle-rinden geleni yapmaya bafllam›fllard›r. Bilimi korumak iste-yenler ve bilim eti¤ine göre davrananlar nerede ise her taraf-ta kara listelere al›nabilmektedir. Bilimsel olmas› gereken at-mosferler, ç›kar ve haks›z pasta paylafl›m› haline gelmifltir. “Bilim elefltirilemez” söylemi ve flartlanmas› ön plana ç›kar›l-m›flt›r. Bilim olgusunun en belirgin özelli¤i elefltirilir olmas›-d›r. Aksi takdirde bilimsel çal›flmalar taklitçi, kopyac›, ruhsuz, sadece baz› kiflisel ç›karlara hizmet eder hale gelir.

Akademik h›rslar ve bilim d›fl› ortak olgularla bilim ku-rumlar›nda kadrolaflmalar bilim insan›n›n yarad›l›fl›nda bulu-nan ö¤renme ve ö¤retme h›rs›n› ve merak›n› kirleterek incelt-mekte ve azaltmaktad›r. Gerçekten bilime gönül vermifl bilim insanlar›, kirli olabilen akademik düflünce ve kayg›lardan so-yutlanarak, düflünce ürünü olarak zorlukla elde etti¤i bilgileri ö¤renmek isteyen bilim adaylar›na cömertçe da¤›tman›n mut-lulu¤u içinde yüzmelidir. Ö¤renmenin bile yolu ö¤retmekten geçer. Dürüst olmadan ve bilimsel kurallara sad›k kalmadan yap›lan e¤itim ve ö¤retimler mekanik ve ruhsuz olurlar. Bilim ayd›nl›k getirerek ilerleyecek yerde, akademik unvana sahip karanl›k kafalar ortaya ç›kar.

Akademik unvanlar› t›pk› bir nehir üzerine inflaa edilen barajlara benzetebiliriz. Bilim nehri üzerinde çok say›da ba-rajlar vard›r. Bunlardan hangisi ne kadar fazla su toplar ve afla-¤›ya geçirirse enerji üretimini de o kadar fazla

(4)

gerçeklefltire-bilir. Yoksa sadece bilgi toplarsa ve kendisine dünyan›n en ile-ri ödülleile-ri bile veile-rilse toplad›¤› bilgiyi afla¤›ya veremeyen bir kifli t›pk› baraj›n su toplayarak afla¤›s›na verememesi gibi bü-yük bas›nçlara maruz kalarak bir gün manevi (psikolojik) ve maddi olarak patlar ve bilgi seli kendisini ezer geçer. Bilgi ak›-fl›n› durdurmak bilime yap›lacak en tehlikeli müdahaledir. Bi-lim tarihi boyunca bu gibi durumlarda biBi-limsel bilgi, zaman ve mekan dinlemeden büyük gücü ile karfl›s›ndakini y›karak geçmifl veya o toplumu terk ederek kendisine geliflme imkan-lar› verecek bilim hoflgörülü toplumlara göç etmifltir. Böyle bir göç sonucunda bilimin sizin bulundu¤unuz yere gelmesi-ni arzu etmek kolayd›r ama yeterlilik ancak bilim ilkelerine s›ms›k› sar›lmakla olabilir. Bu yeterlili¤e varabilmek için de toplulukta özgür, tarafs›z, bilim d›fl› olgularda hoflgörülü olup da bilimsel konularda hoflgörülü olmayan elefltirel düflünce sisteminin yanl›fll›¤› genç, arzulu ve merakl› kitleye sürekli olarak aktar›lmal›d›r. “Kaç makale yazd›n?” yerine “kaç kifliye faydan oldu?” sorusuna cevaplar aranmal›d›r. Baflkalar›na fay-dal› olan bir bilim adam›n›n yay›n say›s›, baflkalar›na yay›n yapt›rd›¤› ölçüde artar ve yaz›lar›nda ad›n› kulland›¤› üniver-site, toplum ve ülkeye katk›da bulunmufl olur.

Bilimde nicelikler yerine niteliklerin aranmas› “yay›n yap yoksa yok olursun!” yerine “özellikle yay›n yapt›r ki toplumun yok olmas›n” ilkesini benimsenmelidir. Bilimsel geliflmenin ölçütü asla say›sal olamaz. ‹lkel bir ölçüt olarak at›flar›n say›-s›na bak›labilir. Bunun ötesinde yay›nlar›n niteli¤i, ekonomik katk›s›, gençlerin bilimsel arzu ve isteklerine tercüman olan yerli bilim adamlar›n›n yetifltirilmesi, yay›nlar›n ülkeye dünya s›ralamas›n›n d›fl›nda yararlar›n›n neler oldu¤u, ne kadar›n›n ülkenin özgün bilim ve felsefe kaynaklar›ndan olufltu¤u gibi noktalar aranmal›d›r. Yoksa maddi zenginli¤i olan ülkeler ge-rekli alt yap›lar›n› tamamlayarak bilimsel yollar›na devam eden ülkelere fazla say›da araflt›rma yapmak üzere ö¤renciler göndererek fark›nda olmadan para ile yay›nlar yapt›rm›fl ko-numa düflebilirler. Bu durumda bilim ölçütü olarak salt maka-le say›s›n›n kullan›lmamas› gerekir. Bilimin geliflti¤i ülkemaka-lerde yay›nlanan eserlerin %100’e yak›n bir k›sm› kendi veya ken-dine vatandafll›k vererek mal etti¤i bilim adamlar› taraf›ndan yapt›r›lmaktad›r. Konular›n hemen hepsi o ülkede yapt›r›lan tezlerden olup, yine o ülkenin bilim ile ilgili sorunlar›n› çöz-meye yöneliktir. D›flar›da yüksek lisans ve/ya doktora yapan-lar›n yay›nyapan-lar›n›n belki de en fazla %80’ini o ülkenin yay›n hanesine yaz›lmal›d›r. Ülkenin bilimsel geliflmiflli¤inin ölçü-tüne, o ülkenin kurumlar›nda baflka ülkelerden kaç kifliye ça-l›flma yapt›rd›¤› da girmelidir. Bilimin evrensel oldu¤u ve böylece hiçbir kültürün mal› olmad›¤› bilinmektedir. Bir ül-kenin bilim potansiyeli ölçütünde o ülül-kenin yüksek e¤itim ve araflt›rma kurumlar›nda özgün olarak yap›lan çal›flmalar önemlidir. O ülke bilim adamlar›n›n bilimsel felsefe ve

düflü-nüfllerinden kaynaklanan yay›n ve teknolojik katk›lar›n›n da a¤›rl›kl› olarak bulunmas› gerekir.

Bilim Felsefesi ve Tarihi

Bilim felsefesinin amac› k›saca bilimi anlamakt›r diyebili-riz. Ne var ki, bilimi anlamaya yönelik çeflitli yaklafl›mlar var-d›r. Bilim tarihsel geliflimi incelenerek anlafl›lmaya çal›fl›labi-lir. Günümüzde giderek önem kazanan bilim tarihinin yap-mak istedi¤i de budur. Bir baflka yaklafl›m, bilimsel araflt›rma-larda bulunan kiflilerin, tek tek ya da grup olarak tafl›d›klar› ni-telikleri ve içinde bulunduklar› sosyal ve kültürel koflullar› in-celeyerek bilimi anlamaya çal›flmakt›r. Baflka bir deyiflle, bili-min oluflum ve geliflibili-minde kiflisel ve sosyal koflullar›n etkisi-ne bak›larak bilimi aç›klama yoluna gidilir. Psikoloji ve sosyo-loji bu aç›dan bilime yaklafl›r.

Bilime bir de mant›k veya felsefe aç›s›ndan da bak›labilir. Bu aç›dan bilim, hem bir süreç hem de bir sonuçtur. Sonuç olarak bilim düzenli ve örgün bir bilgi bütünüdür. Bilgileri-miz “önerme” denilen dilsel ifade biçimlerinde yer ald›¤›n-dan, bu yaklafl›ma göre bilimi anlama bir bak›ma bu önerme-leri inceleme, elefltirme ve çözümlemedir. Önermeönerme-leri olufltu-ran terim ya da kavramlar› ayd›nlatma, bu kavramlar aras›n-daki iliflkileri belirleme, önerme ve kavramlar› mant›ksal bir iliflki düzeni içinde kapsayan kuram (teori) veya benzer sis-temleri yap› ve iflleyifl olarak aç›kl›¤a kavuflturma bu yaklafl›-m›n bafll›ca özelliklerini belirleyen süreçlerdir. Bu anlamda bilim felsefesi, bilimin sözel (dil) yap›s›n› çözümleme, elefltir-me ve ayd›nlatma çabas›ndan baflka bir fley de¤ildir.

Süreç olarak bilimi bir tak›m eylemsel ve düflünsel ifllem-lerin bir örgüsü sayabiliriz. Gözlem, deney, ölçme gibi olgu saptama amac› güden ifllemler birinci grupta, tümevar›fl ve tümdengelifl, ç›kar›m, kavram ve varsay›m (hipotez) kurma gi-bi ifllemler de ikinci grupta yer al›r. Bilimsel süreçte yer alan ifllemleri eylemsel ve düflünsel diye ay›rmam›z kesin olarak ay›rmak do¤ru olmaz. Birinci grupta toplanan ifllemler için “daha çok eylemsel”, ikinci grupta toplanan ifllemler için ise “daha çok düflünsel” demek daha do¤rudur. Ne derece eylem-sel görünürse görünsün bütün bilimeylem-sel ifllemler ayn› zamanda düflünseldir. Bilimsel süreci oluflturan bu ve benzeri ifllemle-rin yap› ve iflleyiflini mant›ksal çözümleme yoluna giden bilim felsefesi, bilimi anlama çabas›n› bafll›ca flu iki temel ay›r›m üzerinde yürütür:

Olgu ve teori iliflkisi

Bulufl ve do¤rulama iliflkileri

Bilimi di¤er düflünme biçimlerinden ay›ran belirgin özel-li¤i olgusall›¤›d›r. Olgularla iliflkili olmayan hiçbir tez veya görüfl, varsay›m veya kuram bilimsel olma niteli¤ini kazana-maz. Olgular›n s›nama ile do¤rulamad›¤› hiçbir önerme kabul

(5)

edilemez. Olgular kendi bafl›na bir fley ifade etmez ama varsa-y›m veya kuram›n ›fl›¤›nda bilimsel incelemede veri niteli¤ini kazan›rlar. Kant’›n deyifli ile “kavrams›z olgu kör, olguya da-yanmayan kavram bofltur”. Bilim bu iki ögenin karfl›l›kl› etki-leflimini içeren bir süreçtir. Bir varsay›m ya da kuram›n temel-lendirilmesi, kurallar› belli mant›ksal nitelikte bir ifllemdir. Halbuki, olgular› aç›klay›c› güçte olan bir varsay›m ya da ku-ram›n bulunmas› bilinen hiçbir mant›k kural›na dayanmayan psikolojik bir olgu niteli¤inde görünmektedir.

Bilim felsefesinin amaç ve konusunu aç›klamaya çal›fl›rken ne ile u¤raflt›¤› kadar ne ile u¤raflmad›¤› da belirtilmelidir. Ço¤u kez san›ld›¤›n›n tersine ne bilim ve bilimin ö¤rettikle-riyle tutarl› bir dünya görüflü gelifltirmek ne de bilimin sonuç-lar›na uygun bir davran›fl ve hayat anlay›fl› ortaya atmak bilim felsefesinin görevleri aras›ndad›r. Bilim felsefesi bilim adam-lar›n›n dünya görüflleri ya da çal›flmalar›nda dayand›klar› kifli-sel varsay›m ve de¤er yarg›lar› ile de ilgilenmez. Bilim felse-fesi, bilimin mant›ksal çözümlemeye elveriflli yap› ve iflleyifli-ni aç›klama amac› d›fl›nda hiçbir ifllevi olmayan bir düflünme biçimidir. Olgular› betimleme ve aç›klama yoluyla anlama bi-limin, bilimin mant›k yap› ve niteli¤ini anlama ise bilim felse-fesinin bir ifllevdir. “Bilim Felsefesi” ile “Bilimsel Felsefe” öz-defl de¤ildir. Bilim felsefesi, felsefeye özgü düflünme ve çö-zümleme yönteminden yararlanarak, bilimin kavramsal yap› ve iflleyiflini ayd›nlatmay› amaçlar.

Bilim ve felsefenin amaçlar› aras›nda esas olan dünya ve insan yaflant›s›n› anlamakt›r. Bilim olgulardan hareket eder, ulaflt›¤› sonuçlar› tekrar olgulara dönerek temellendirmeye çal›fl›r. Felsefe ulaflt›¤› sonuçlar› temellendirme yolunda olgu-lara de¤il, mant›ksal çözümlemeye hatta bazen düpedüz s›ra-d›fl› (metafizik) spekülasyona gider. Bilimin ortaya ç›k›fl› felse-feye göre çok yenidir. Bugün çeflitli adlar alt›ndaki bilimler, felsefenin kapsam› içinde yer alm›flt›r. XVII. yüzy›la gelince-ye kadar fizik bile “do¤a felsefesi” ad› alt›nda, bilimsel kimli-¤i henüz yeterince belirgin olmayan, bir bak›ma metaf›zik ni-telikte bir çal›flma idi. Psikoloji ve sosyolojinin felsefeden kopmas› daha da yenidir. Son 300 y›ll›k geliflmelere bak›ld›-¤›nda, fizik, kimya, biyoloji, psikoloji, sosyoloji gibi çal›flma-lar›n felsefeden koparak bilimsel kimlik kazand›klar› veya ka-zanmaya çal›flt›klar› görülmektedir. Bilimde s›n›rlar› afla¤› yu-kar› belli bir inceleme alan› söz konusudur. Bu incelemeleri yapabilmesi için de uygun araflt›rma yöntem ve tekniklerine ihtiyaç vard›r. Böyle bir çal›flma felsefeden ba¤›ms›z hale gel-mekle, ilerleme imkanlar›n› art›rm›fl, bulgular›nda daha aç›k, daha güvenilir olma nitelikleri kazanm›flt›r. Felsefenin bu tür s›n›rl› ve uygulamaya yönelik bilgi üretebilme gücü bulunma-maktad›r. Herfleye ra¤men felsefe düflüncesi bilim düflüncele-rinin içinde hüküm sürmeye devam etmelidir.

Yazar›n benimsedi¤i yaklafl›m aç›s›ndan geleneksel felse-fede yer alan sorunlar bafll›ca üç türde toplanabilir. ‹fli basit tutmak bak›m›ndan bunlar› “metaf›zik”, “psikoloji” ve “man-t›k” sorunlar› diye adland›rabiliriz. Asl›nda böyle üç alan yeri-ne, her felsefe sorununu oluflturan üç ögeden (metafiziksel, psikolojik ve mant›ksal) söz etmek daha do¤ru olur.

Mant›ksal çözümlemenin görevi her türlü bilgileri, her türlü bilimsel ve günlük önermeleri çözümlemek, her önerme aras›ndaki iliflkilerin anlamlar›n› aç›kl›¤a kavuflturmakt›r. Bir önermeyi çözümlemenin baflta gelen amaçlar›ndan biri, o önermenin do¤rulanma yöntemini belirlemektir. Bu önerme-yi do¤ru saymak için ne gibi sebepler vard›r? Önermenin do¤ru veya yanl›fl oldu¤undan nas›l emin olabiliriz? Felsefeci-ler için bu sorun “bilgi kuram›-epistemolojik” niteli¤indedir. Bilgi kuram› asl›nda mant›¤›n özel bir türünden baflka bir fley de¤ildir ve ço¤u kez bilgi edinme sürecine iliflkin psikolojik ögelerle kar›fl›kt›r (fien, 2011).

Felsefik Düflüncenin Ad›mlar›

Felsefe düflüncesi bir insan›n çevresindekilerle bütünleflik bir hayat sürebilmesi için gerekli olan bir ön melekedir. Dü-flünce olmazsa insan olmaz bile diyebiliriz. DüDü-flünce sonucun-da nesne ve aflk›n (s›rad›fl›, metafizik) bile olabilecek bilgiler idrak edilebilir. Elefltirilebilen kurallar› ile alg›lamak bir iflle-min toplumun faydalanabilece¤i üretimlere dönüflmesini sa¤-layabilir. Burada insan›n fizik dünya varl›¤› de¤il onun bilgi üretmek için alg›lad›klar›n› anlamak, aç›klamak ve yorumla-mak için bir özelli¤inin bulunmamas› önemlidir. Düflünce sü-reci içinde birbirini takip eden çok önemli üç aflamadan söz edebiliriz:

Hayalcilik Tasar›mc›l›k Üretkenlik

Hayalcilik

Kültürümüze tahayyül olarak girmifl olan bu kelime insa-n›n düflünce öncesinde hayal eden bir varl›k oldu¤unu hat›rla-t›r. Varl›k için “hayal ediyorum öyleyse var›m” da diyebiliriz, çünkü hayal etmek düflüncenin ilk aflamas›n› teflkil eder. Di¤er taraftan, alg›lamak da önemli oldu¤undan “alg›l›yorum öyle ise var›m”, düflünen bir varl›¤›n bir baflka yönünü bize hat›rla-t›r. ‹nsan alg›lad›¤› nesneden kuflkulanabilir ama alg›n›n ken-disinden kuflkulanamaz, çünkü alg› o insan›n var olmaya baflla-d›¤› ilk andan itibaren vard›r. Buradan hayalsiz düflüncelerin olamayaca¤› sonucuna varabiliriz. Hayalden maksat bir insa-n›n zihninde bir fleyin ya kendili¤inden var olmas› veya alg›la-ma ile gerçek diyebilece¤imiz dünyadan baz› yans›alg›la-malar›n ora-da görüngü (fenomen) olarak belirmesidir. Hayal edilen

(6)

nes-nelerin gerçek olmas› gerekmez ancak bunlar›n bilimsel alana sokulabilmesi için baz› ölçütlere uymas› gereklili¤i de ak›ldan ç›kart›lmamal›d›r. Mühendislikte hayal mahsulü olmayan bir fley yoktur dersek bunda yan›lm›fl oluruz. S›ra d›fl› ifller hep ha-yal mahsulüdür; ortam›n ve flartlar›n uygun olmas› durumun-da gerçekleflebilir. Bu bak›mdurumun-dan mesela bir mühendisin yapt›-¤› bir yap›t›n nas›l daha estetik, daha ekonomik, daha kolay ve sa¤lam olabilece¤inin hayal edilmesi hep daha iyiye yönelme-yi teflvik eden düflüncelerdir. Bu tür düflünceleri zihninde can-land›rmayan mühendis klasik bilgileri ile kalmaya tutsak olur. Hayal sürekli zihin canl›l›¤›, sürekli zihin canl›l›¤› ise elefltirel düflüncenin sulanarak olgunlaflmas›n› temin eder. Bugünkü al-g›lamalara göre mühendislikte sanki hayal edilecek bir duru-mun olmad›¤› gibi bir düflünce yani düflüncesizlik ile bunun sonucunda da ezbercilik bulunmaktad›r.

Tasar›mc›l›k

Eski deyimle tasavvur etmek hayal etmekten sonra düflün-cenin bir baflka boyutunu ortaya koyar. Hayal edilen olgular sanal ortamlarda bulunmas›na ra¤men bunlar›n bir flekle (geometriye, tasar›ma) bürünmesi gereklidir. ‹nsan flekil bil-gisi ile hayal etti¤i durumlar› daha yak›ndan inceleyerek ve elefltirilerle de¤iflik flekillere sokarak kendisinin istedi¤i ideal diyebilece¤imiz biçime, düflüncesinde tasar›m boyutunu da katarak sa¤layabilir. Türkçe olarak tasavvur etmeye flekil ver-mek veya tasarlamak da denir. Bu ifllevi gören kiflilere de flekil verici veya tasar›mc› ad› verilir. Asl›nda flekil vermek düflünü-lerek hayal edilen olgular›n geometrisini belirlemektir. Bura-dan mühendisin de daha öncelerden aç›kland›¤› üzere bir geometrici olmas›, dolay›s› ile düflüncenin bu tasar›m boyu-tunda mühendisli¤in olmas› gereklili¤i de ortaya ç›kar. O hal-de mühendislik sahal-dece donuk geometri flekilleri ile ifllevini yürüten kifliler olarak de¤il, tasar›mlar›n› düflünce ve hayalle-ri ile bir sanat yap›s› haline sokan meslek sahiplehayalle-ri olarak ta-n›mlanmal›d›r. T›pk› bir sanatç› gibi mühendis, önünde ol-mayan bir yap›t› kafas›nda canland›rarak bir eser verebilir. Burada beceri ve sezgi önem kazan›r. Mühendis, bilimsel ilke-lerden yararlanarak onlar› uygulamaya sokan kifli de demektir. Uygulaman›n kal›p fleklinde olmas›n›n yan›nda ö¤renilen her türlü bilgi ve özellikle de denklem ve formüllerden flüphe edi-lerek sorgulanmas› ve zihne öylece yerlefltirilmesi gereklidir.

Üretkenlik

Bir mühendisin üretkenli¤i sadece somut eserler ve yap›-lar de¤il ayn› zamanda hayal ederek tasarlad›¤› flekilleri uygu-lama safhas›na koyacak biçimde fikirlerin de üretilmesini içer-melidir. Fikirler düflünce ile zihinde ortaya ç›kt›¤›na göre bunlar›n di¤er bireylere intikal ettirilmesi için mutlaka sözel bilgilere, ç›kar›mlara, yorum ve tavsiyelere gerek vard›r. Bu

bak›mdan da felsefe çerçevesinde ak›ll›ca sözel ç›kar›mlarda bulunmakta yarar vard›r. Eski tabirle bu aflamaya tefekkür de-nir ki bunun anlam› düflünce süreci sonunda faydal› bilgiler üretmektir.

Mühendis üretkenli¤ini öncelikle basit, h›zl› düflüncelerle ve ekonomik (sadece maddi anlamda de¤il düflünce anlam›n-da anlam›n-da) yapmal›d›r. Üretilen pratik bilgilerin baflkalar› ile pay-lafl›m›n›n sa¤lanmas› için bu bilgilerin mühendislik odalar› yay›n organlar›nda yay›nlanarak bir ortak paylafl›m alan›na iletilmesi çok yararl›d›r.

Yüksekö¤retim Bilim Politikas›

Bugün için ülkemizin bilim politikas› diye bir sorunu gün-demde yoktur. Çünkü bu konu baz› kifliler taraf›ndan günde-me getirilgünde-mek istengünde-mesine ra¤günde-men toplum ve idareciler tam bir vurdumduymazl›k içindedir. Halbuki böyle bir politikan›n güdülmesi ile nerelerde daha fazla bilimsel çal›flmalara gerek oldu¤u, hangi konularda yabanc› ülkelere ö¤renci gönderile-ce¤i, ülke kalk›nmas›nda sanayi ve devletin de iflin içine kar›fl-t›r›larak maddi yat›r›mlar›n öncelikli olarak ne gibi bilimsel ve teknolojik yönlerde geliflme gösterilmesi için yap›lmas›n›n gereklili¤i hep bu tür politikadan geçer. Bunun haz›rlanma-s›nda sadece akademisyenler de¤il o ülkenin sanayicisi, politi-kac›s› ve hatta askeri erkan›n›n da kat›l›m› sa¤lanmal›d›r. ABD ve birçok bat› ülkesinde bilimin sadece üniversitelerde de¤il askeri esasl› araflt›rma kurumlar›nda, sanayide ve hatta özellefltirilmifl kurulufllarda olmak üzere serbestçe yap›ld›¤› ve her birinin ülke bilim politikas› çerçevesi içinde de¤iflik konu-larda çal›flt›¤› bilinmektedir. Belki de Cumhuriyet döneminde önem verilen bilim ve bilimsel kalk›nma gibi terminolojiler sadece yüksekö¤retim ve üniversite gibi kurulufllardan bek-lendi¤i için ne yaz›k ki yine ifle bir bak›ma devletçilik girmifl-tir. Yani herfleyin devletten beklendi¤i ülkemizde bilimsel ge-liflmenin de devlet taraf›ndan bütçe olarak desteklenen kuru-lufl ve üniversitelerde olmas› beklenir hale gelmifltir.

Bu arada flu soruyu da sormak gerekir. Acaba Cumhuri-yet’imizin son y›llar›nda aç›lan özel vak›f üniversiteleri aç›kta kalan ö¤rencileri toplayarak ticaret havas›nda m› e¤itim ver-mekte, yoksa bilimselli¤in daha kal›c› bir flekilde yay›lmas› için mi u¤raflmaktad›rlar? Uzun vadede bilimselli¤e a¤›rl›k veren bu tür üniversiteler gerek ulusal gerekse uluslararas› alanda seslerini duyurarak kal›c› ve istenen kurumlar haline gelebilirler. Bunun için de herfleyin bilim k›l›f›na sokuldu¤u günümüz Türkiye’sinde art›k gerçek bilim politikas› ile bilim-selli¤in öne ç›kar›lmas› gereklidir. Cumhuriyet döneminde gerçekten de bilimselli¤e sahip olabilmek için çok çaba sarf edilmifltir. Ancak bugün bile dünya ülkeleri ile k›yasland›¤›n-da istenilen seviyeye ulafl›lamad›¤› hemen görülebilecektir.

(7)

Önem verilmesi gerekli bilim politikas› noktalar›ndan bir tanesi de “kendi adam›n› kendin yetifltirmeye çal›fl ve ulusla-raras› düzeyde çal›flmas›n› ve eserler vermesini sa¤la” slogan› olmal›d›r. Bu flekilde kendi uça¤›m›z› da kendimiz yapabiliriz. Bundan sonra her konuda d›fl ülkelere ö¤renci gönderilme-meli ancak ülke içinde yap›lamayacak kadar geliflmifl olan ko-nular› belirledikten sonra bu alanlarda d›fl sarfiyat yap›larak ülke içindeki bilim tak›m›na takviyeler yap›lmal›d›r. Ayr›ca yurt d›fl›nda yap›lan tezlerin d›fl›nda, gençlerin bilim olgusu, bilimsel düflünce sistemi, bilim tarih ve felsefesi konular›nda yetiflip yetiflmediklerine de dikkat edilmelidir. Ülke içinde özellikle de araflt›rmac› ç›karmas› beklenen üniversite gibi ku-rulufllarda mutlaka bilim tarih, felsefe ve politikalar› konula-r›nda gerekli elefltirel tart›flmalar›n sürekli yap›larak yenilen-mesi ve faydal› bir biçim almas› sa¤lanmal›d›r.

Cumhuriyet döneminde 1933’den sonraki y›llarda hatta 1960’lara kadar Türk üniversiteleri dünya üniversitelerine yak-laflacak flekilde geliflme trendleri göstermifl ve sa¤l›kl› olmufllar-d›r. Ancak daha sonraki y›llarda ne yaz›k ki bu trend devam edememifl zaman zaman iniflli ve ç›k›fll› geliflme çizgisi göster-mifltir. Bu ise sa¤l›kl› olmayan bilimsel geliflme demektir.

1933 y›l›nda ilk köklü üniversite kavram›n›n getirilmesi ile daha önceki y›llarda kurulmufl olan birçok mektep ve enstitü fakülte haline getirilmifltir. Bunlara ilave olarak da yeni yeni fakülteler aç›larak çekirde¤i ‹stanbul ve Ankara’da olmak üze-re üniversite genifllemifltir. Halbuki Cumhuriyet’in ilk y›lla-r›nda Türkiye Cumhuriyeti vatandafllar›n›n dört ana merkez-de toplanacak flekilmerkez-de üniversitelerin aç›lmas› ile merkez-devam edil-mesi öngörülmüfltür. Bunlardan Osmanl› döneminde birçok orta, lise ve dengi okullarla yüksek okullar›n aç›ld›¤› ‹stanbul baflta olmak üzere, ‹ç Anadolu’ya yak›n k›s›mlar› bünyesinde toplayacak Ankara Üniversitesi’nin Ankara’da, Ege ve Akde-niz k›s›mlar›ndan ö¤rencilerin gelerek tahsil görecekleri bir üniversitenin ‹zmir’de ve nihayet Do¤u ve Güney Do¤u Ana-dolu flehirlerinin ö¤rencileri için de bir üniversitenin çok il-ginç olarak Van’da kurulmas› fleklinde bir politika güdülerek planlama yap›lm›flt›r. Bu tür kararlarla ülkenin o zamana gö-re uygun düflen yüksek e¤itim politikas› gerçekçi olarak yap›l-m›flt›r. Ancak Van’da böyle bir üniversite 1981 y›l›nda aç›la-bilmifltir. Buradan bilimsel çal›flmalara befliklik edecek üniver-sitelerin o zamanki ülke flartlar›na göre bu dört merkezde top-lanmas› kararlaflt›r›lm›fl ama ifl icraata dökülememifltir. Anka-ra’da Dil, Tarih ve Co¤rafya Fakültesi 1937’de, Fen Fakülte-si 1943 y›l›nda ve T›p FakülteFakülte-si de 1945’de kurulmufltur. ‹s-tanbul’da ise Osmanl› döneminden beri varl›¤›n› de¤iflik isim-ler alt›nda sürdüren ve en son olarak Yüksek Mühendis Mek-tebi olan okul 1944 y›l›nda, ‹stanbul Teknik Üniversitesi ha-line dönüfltürülmüfltür. Bütün bu dönüflümler ve yenilikler yap›l›rken say›sal ve nicel olarak gerekli olan seviyelere

ulafl›l-maya çal›fl›lm›fl ama gerekli bilimsel haz, duygu, nitelik ve ol-gunlu¤a var›lamam›flt›r. Bu geliflmelerin tarihi seyri içinde 1946 y›l›nda rektör ve dekanlar›n seçimle ifl bafl›na gelebilece-¤i kabul edilerek üniversitelere idari özerklik verilmifltir. Bu arada gecikmifl olan Ankara Üniversitesi de yukar›da ad› ge-çen Ankara fakültelerinin bir araya toplanmas› ile 1946 y›l›n-da kurulmufltur. Böylece ülke, biri ‹stanbul di¤eri Ankara’y›l›n-da olmak üzere iki üniversiteye kavuflmufltur (Hirsch, 1950; Ataünal, 1993; Veziro¤lu, 1990; ‹.Ü. Üniversite Yasas› Çal›fl-ma Grubu, 2011).

Cumhuriyet döneminin en önemli olaylar›ndan biri poli-tikada çok partili dönemin 1950 y›l›nda bafllamas›d›r. Bunun-la beraber 1950-1960 aras›nda dört yeni üniversite daha kuru-larak üniversite say›s›n›n alt›ya ç›kt›¤› görülmektedir. Bunlar-dan 1955 y›l›nda ‹zmir’de Ege Üniversitesi kurularak böylece Cumhuriyetin ilk y›llar›nda planlanan Van üniversitesi d›fl›n-daki üç üniversite kurulmufl olmaktad›r. Ege Üniversitesi ile beraber ayn› y›l içinde Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trab-zon’da kurulmufltur. Daha sonra Amerikan tipi esas al›narak 1956 y›l›nda Ankara’da Orta Do¤u Teknik Üniversitesi ku-rulmufltur. 1957 y›l›nda da Erzurum’da Atatürk üniversitesi kurulmufltur. Böylece alt› üniversite aras›nda teknik ö¤retim veren üniversitelerin a¤›rl›¤› dikkati çekmektedir. Ülkede yol, su, elektrik, köprü, baraj, fabrika ve bina gibi gerekli yap›lar›n öncelikli olarak tamamlanarak geliflme faaliyetleri bafllat›lm›fl-t›r. 1967 y›l›nda Hacettepe T›p Fakültesi ile beraber Hacette-pe Üniversitesi faaliyete geçmifltir. Kökeni Osmanl› dönemi-ne dayanan Robert Kolej 1971 y›l›nda bir kanun ile beraber Bo¤aziçi Üniversitesi haline dönüfltürülmüfltür.

Daha sonraki y›llarda artan nüfusun talebine cevap vere-bilmek amac› ile ne yaz›k ki sadece politik kararlarla, plan ve proje olmadan 1981 y›l›na kadar yaklafl›k 10 üniversite daha aç›lm›flt›r. Aç›lan üniversitelerde temel bilimsel araflt›rmalar-dan ziyade ö¤rencilerin aç›kta kalmamalar› göz önünde tutul-mufltur. Bu ise nitelikten ziyade niceli¤e önem verildi¤inin bir iflaretidir. Bütün bu geliflmeler olurken maalesef “bilim nedir ve nas›l elde edilir, nas›l yap›l›r, bilgi nas›l üretilir veya üret-ken olarak kullan›l›r” sorular›na cevap vermek yerine günü-müze kadar uzayarak gelmifl olan nakilcilik, taklitcilik, ezber-cilik ve kafa yormadan ö¤renmek ilkeleri, aç›kça söylenmese bile araflt›rma kurumlar› olmas› gerekli üniversitelerimizde iyiden iyiye yerleflmifltir. Böylece k›sa yoldan diploma ve ne-rede ise kitle e¤itimi veren kurumlar ortaya ç›km›flt›r. Özel-likle de son zamanlarda bilim olgusu zaman zaman gündeme gelmekte ve bu olgunun ülkemizde henüz geliflmedi¤i konu-sunda elefltirel tart›flmalar yap›lmaktad›r. Son y›llarda güya kar amac› gütmeyecek flekilde vak›f üniversitelerinin aç›lmas›-na müsaade edilmifltir.

(8)

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanl› devletinden günün koflul-lar›na göre bilim veya teknolojiyi miras alamam›fl ancak bunun yan›nda birçok yüksek okulun kurumsallaflmas› ve özellikle de devlet ve askeri mekanizmalarda istihdam edilmek üzere tek-nisyen ve bilgili kiflileri yetifltirecek kurumlar› devralm›flt›r. Zaten bunlar›n birço¤u Cumhuriyet döneminde de zaman za-man evrime u¤rayarak bugünkü hallerine gelmifllerdir.

Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürflit ilimdir” sözü çokça tekrar edilmesine karfl›l›k bu ibarenin iyi bir çözümlemesinin (analizinin) yap›lmamas› sonucunda istenilen mürflit’e ulafl›la-mam›flt›r. Bu ibaredeki en önemli kelime olan “ilim” kelime-sinin ne oldu¤unu alg›lamak gereklidir. Yoksa bilgi toplam›fl fakat onu örgün bir flekilde üretken hale getirememifl toplum-larda bilimsel olgu asla geliflemez. Ülkemizde her türlü im-kanlar›n bulundu¤u yerlerde bile ülkenin uluslararas› bilimsel ve teknolojik sayg›nl›¤›n› sa¤layacak geliflmeler maalesef yap›-lamamaktad›r. Bunun de¤iflik nedenleri aras›nda her fleyden önce nesnel (objektif) olan bilimin tarihi gelifliminin hiç de-¤ilse bilim çevrelerinde bilinerek bilim yolunda olanlara akta-r›lmas› gereklili¤i gelmektedir. Ülkemizde bilimsel olmak için özellikle Cumhuriyet döneminde gerekli tohumlar at›l-m›flt›r. Ancak bilim denince birçok unvanl› akademisyen bile onun dokunulmaz bir tabu oldu¤unu sanarak bilimsel olgula-r› hiç tenkit etmemekte hatta elefltirenleri yerici tav›rlar al-maktad›r. Bir ülkede bilimsel geliflmenin olabilmesi için daha iyisinin yap›lmas› hedefi ile bilimsel her türlü olgunun ak›l kullan›larak elefltirilmesi gereklidir.

Yine bilim tarihine göz gezdirdi¤imiz zaman bilimsel bu-lufllar›n sadece unvanl› kiflilerden de¤il daha fazla olarak un-van› olmayan ancak bilimsel elefltirileri ak›llar› ile yapan kifli-lerden ç›kt›¤› bilinmektedir.

Cumhuriyet döneminde bilim yap›labilecek kurum ve ku-rulufllar›n say›s›, yeterli olmamas›na ra¤men daha önce Türk toplumunda görülmemifl bir flekilde misli artm›flt›r. Bu arada özellikle de 1930-1960 y›llar› aras›nda yurt d›fl›ndan gelen ö¤-retim üyeleri ve bilim adamlar› vas›tas› ile üniversitelerimizin uluslararas› sayg›nl›k seviyesine do¤ru gidiflleri hep art›fl flek-linde iken daha sonra bu istikrars›z bir hale gelmifltir. Ne Os-manl› ne de Cumhuriyet döneminde baflar›lamayan daha do¤-rusu göz önünde tutulmayan bir nokta da halktan bilimsel bil-gi üretebilme yetene¤ine sahip olanlar›n, e¤itim kurumlar›n-dan geçmedi diye önemsenmemesidir. Bu tür üretken kiflile-rin baflvurabilecekleri patent alma mekanizmalar› yekiflile-rine son y›llara kadar maalesef ülkemizde yine Osmanl› zaman›ndan kalma bir kanun geçerli olmufl, bu kanun ancak son birkaç y›l içinde yenilenebilmifltir. Cumhuriyetimizin gelecek y›llar›nda teknolojiye az da olsa katk›da bulunabilecek mucit türünden kiflilerin bulufllar›n› de¤erlendirebilecek patent kurumlar›n›n geç kal›nmadan gelifltirilmesi zorunludur.

Kiflisel olarak birçok kimse Türkiye’nin bilim politikas›n›n bulunmad›¤› yolunda hakl› düflüncelerini söze getirmekte ise de bu sözlerin bir araya toplan›larak ortak bir ses halinde mec-lise kadar tafl›nmas› yolunda yap›lan çabalar çok yetersizdir. Belki de Türkiye’nin bilim politikas›n›n bulunmamas›n›n sebe-bi baflka ülkelerin sebe-bilim politikalar›n›n tercüme edilerek ülke-mizde uygulanmas›n›n mümkün olmamas›ndan kaynaklanabi-lir. Çünkü bir ülkenin bilim politikas›n›n gelifltirilmesinde sa-dece sanayi, askeri, idari, ekonomi yönlerinin de¤il ayn› zaman-da o ülkenin kültürü ve sosyal durumlar›n›n zaman-da göz önünde tu-tulmas› gereklidir. Ancak bu tür programlarla bilgiyi üretmek ve üretti¤i bilgiyi de ekonomik bir flekle dönüfltürebilecek arafl-t›rmac› ve bilimci tak›m› ortaya ç›karmak mümkün olmaktad›r. Türkiye Cumhuriyeti’nde üniversite d›fl›ndaki bilim kuru-lufllar›ndan ilki olan Türkiye Bilimsel ve Teknik Araflt›rma Kurumu (TÜB‹TAK) ancak 1963 y›l›nda tesis edilebilmifltir. Bu kurumun amaçlar› aras›nda gelen bilim adam› yetifltirme program› çok verimli bir flekilde çal›flm›fl ve bugün ülkede bi-lim hayat›nda sayg›l› ve üretken olan birçok kifli bu kurumun deste¤ini alm›flt›r. Ancak 30 küsur y›ll›k çal›flma s›ras›nda bu kurumun bile son y›llarda politik bir tav›r içine girdi¤i ve bi-lim d›fl› adam kay›rmalarda bulundu¤u çeflitli zamanlarda ba-s›n ve yay›n organlar›na yans›m›flt›r. Bafllang›çta daha bilimsel ve nesnel (objektif) kurallar› olan bu kurum bugün birçok bi-lim adam›n›n politikleflti¤ini düflündü¤ü bir kurulufl haline gelmifltir. Ne yaz›k ki, bu kurumun da bilimselli¤i bir tepe noktas›ndan sonra azal›fla geçmifltir. Halbuki, bilim kuruluflla-r›n›n her türlü özgür düflünceye aç›k, kiflilerin sosyal ve kiflisel inan›fl ve düflünceleri ile ilgilenmeyen, ancak onlar› bilimsel-likleri ölçüsünde ve sadece bilim olgusu etraf›nda toplayabilen bir merkezi m›knat›s olmas› gerekirken durum bunun aksi ha-line gelmifltir. Bir yerde bilim çevrelerinde kifliye, bilim d›fl› kiflisel düflüncelere göre de¤er verilirse o yerde ve zamanlarda oraya bilimin gölgesi bile düflmez.

Sonuç ve Öneriler

Yüksekö¤retim e¤itimlerinde ders içerik ve programlar› dünyan›n birçok ülkesinde benzer olarak haz›rlanm›flt›r. An-cak bu haz›rl›k ülkemizde bilimsel çal›flma ve ç›kar›mlar›n et-kin, yetkin ve verimli olmas› için ra¤men yeterli de¤ildir. Ye-terlilik için uluslararas› olan örgünlü¤e ilave olarak kendi kül-tür ve özellikle bilim tarihi ve yerli yap›lanmaya önem veril-melidir. Bilim felsefesi, mant›k, bilim tarihi gibi konular›n ö¤-renilen bilgilere dinamiklik kazand›rmas› ve bir merak uyan-d›rmas› için elefltirel olarak ö¤renilerek ö¤retilmesi gerekli-dir. Özellikle yüksekö¤retimdeki hocalar kendi konular›n› ifl-ledikleri derslerde ö¤rencilerin bilimsel elefltirilerini rahatl›k-la yapabilecekleri ortamrahatl›k-lar› sa¤rahatl›k-lamaya çal›flmal›d›rrahatl›k-lar. Akade-mik hayatta bulunanlar, geliflen bilim ve teknoloji ile

(9)

kendile-rini yenileyerek ve gelifltirerek ö¤renciler yetifltirmeli ve on-lar›n da gelecekte benzer yollardan geçerek daha ak›ll› ve bil-gili olmalar›n› sa¤lamal›d›r. Yüksek e¤itimin kalitesi öncelik-le hocalar›n kalitesi iöncelik-le ölçülür, ö¤renci kalitesi onu takip eder. Ülkemizde akademisyenlerin hele profesör olduktan sonra kalitelerini ölçecek bir ölçüt bulunmamaktad›r. Akade-mik atamalarda bilim d›fl› kay›rmalar›n maalesef her yer ve za-manda politikac›lar›n güdümünde yap›lmas› ülkemizde bilim-sel geliflmenin önünü t›kayan etkenlerden bir tanesidir. Hal-buki bilim tarihinde, bir toplumun bilimsel ve teknolojik ay-d›nlanmas›nda politikac› ve idarecilerin bilim adamlar›n› asla sadakatlar›na göre de¤il, liyakatlar›na göre de¤erlendirmesi ile yol al›nm›flt›r. Bizim bugünkü sistemimizde rektör atama-lar› ve onun alt›ndaki tüm idari kadrolaflma politikac›atama-lar›n yönlendirilmesi ile olmaktad›r. Uluslararas› seviyelere ulafla-bilmek için üniversitelerimiz, kap›lar›n› yabanc› ö¤renci al›m-lar›na olabildi¤ince açmal›d›r.

Kaynaklar

Ataünal, A. (1993). Cumhuriyet döneminde yüksekö¤retimdeki geliflmeler. Ankara: MEB Yüksekö¤renim Genel Müdürlü¤ü Yay›n›.

Günay, D. ve K›l›ç, M. (2011). Cumhuriyet dönemi Türk Yüksekö¤reti-minde rektör seçimi ve atamalar›. Yüksekö¤retim Dergisi, 1(1), 34-44. Hirsch, E. E. (1950). Dünya üniversiteleri ve Türkiye’de üniversitelerin

geliflmesi (I-II cilt), Ankara: Ankara Üniversitesi Yay›nlar›: 23. ‹stanbul Üniversitesi Üniversite Yasas› Çal›flma Grubu (2011). Yeni yüksek

ö¤retim yasas› için ‹stanbul Üniversitesi önerisi. Yüksekö¤retim Dergisi, 1(1), 6-7.

Sarton, G. (1927-48). Introduction to the history of science (3 v. in 5). Carnegie Institution of Washington Publication no. 376. Baltimore: Williams and Wilkins, Co.

fien, Z. (2011). Bilim ve Türkiye. ‹stanbul: Su Vakf› Yay›nlar›.

Veziro¤lu, N. (1990). Atatürk’ün öngördü¤ü ça¤dafl uygarl›k düzenine na-s›l ulafl›labilir? 2000’li Y›llarda Türkiye - Bilim ve Teknoloji Sempozyumu, ‹stanbul, 54-67.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sosyo-ekonomik duruma göre; ekonomik durumu iyi olan grupta %14.3, yetersiz olan grupta %17.3, içme suyu kayna¤›na göre; içme suyu olarak haz›r su kullanan- larda %12.3, kaynak

Sa¤l›k çal›flanlar›, kan ve vücut s›v›lar› ile olan mesleki temaslar› nedeniyle hepatit B virüsü (HBV) ve hepatit C virüsü (HCV) gibi patojenlerle

Yükseköğretim Kurulunun işbirliği ve/veya mutabakat zaptı imzaladığı ülkeler öncelikli olmak üzere, Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek yurtdışındaki ülke ve

bulunmasından veya reaktör işletmesinden dolayı bağımlı değildir, aynı zamanda bağımsızlığın başka önemli yasal ve kurumsal özelliklerine de sahip değildir. Kurulacak

Sonuç olarak, immünohistokimyasal metodla yap›lan bu çal›flmada, kullan›lan monoklonal antikorun tan›d›¤› KEA molekülü, gerek eritrodermik psoriasis, gerekse

Dobutamin stres testi s›ras›nda iskemik bölgelerdeki zirve miyokardiyal sistolik h›zlar›n›n iskemik olmayan bölgelere göre azald›¤› ve sistol sonras›

Çağan Şekercioğlu, 2006’da Aras Vadisi’ndeki Tuzluca ilçesi Yukarı çıyrıklı köyünde kurulmuş olan Aras Kuş Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin, KuzeyDoğa

• Ahlaken doğru veya yanlış hareketler (veya değerler, veya kurumlar) arasında bir fark var mıdır?. • Hangi hareketler doğrudur,