• Sonuç bulunamadı

KLASİK CEZA ADALET FELSEFESİNİN ELEŞTİRİSİ VE ONARICI ADALET YAKLAŞIMI (CRITICISM OF CLASSICAL CRIMINAL JUSTICE PHILOSOPHY AND RESTORATIVE JUSTICE APPROACH )

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KLASİK CEZA ADALET FELSEFESİNİN ELEŞTİRİSİ VE ONARICI ADALET YAKLAŞIMI (CRITICISM OF CLASSICAL CRIMINAL JUSTICE PHILOSOPHY AND RESTORATIVE JUSTICE APPROACH )"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

JOSHAS Journal (e-ISSN:2630-6417)

2020 / Vol:6, Issue:32 / pp.1721-1728

Arrival Date : 13.10.2020 Published Date : 29.11.2020

Doi Number : http://dx.doi.org/10.31589/JOSHAS.442

Reference : Gökulu, G. (2020). “Klasik Ceza Adalet Felsefesinin Eleştirisi Ve Onarıcı Adalet Yaklaşımı”, Journal Of Social, Humanities and Administrative Sciences, 6(32):1721-1728.

KLASİK CEZA ADALET FELSEFESİNİN ELEŞTİRİSİ VE

ONARICI ADALET YAKLAŞIMI

Criticism Of Classical Criminal Justice Philosophy And

Restorative Justice Approach

Doç.Dr. Gökhan GÖKULU

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Çanakkale/Türkiye ORCID: http://orcid.org/0000-0003-0374-7487

ÖZET

Bu çalışma klasik ceza adalet sisteminin dayandığı felsefi temelleri ortaya koyduktan sonra bu yaklaşıma yönelik eleştirileri inceleyecektir. Klasik ceza adalet felsefesi aydınlanma felsefesinin birey nosyonuna dayanmaktadır. Aydınlanmacı birey tasarımı bireyi eylemlerinin sonuçlarından sorumlu görmektedir. Klasik ceza adalet anlayışı caydırıcılığı esas alarak etkili cezaların bireyi suçtan alıkoyacağını vurgulamaktadır. Klasik ceza adalet anlayışının cezalandırmayı merkeze koyması onarıcı adalet yaklaşımı tarafından eleştirilmektedir. Artan suç oranları devletin cezaevlerine daha çok bütçe ayırması gibi noktalar onarıcı adalet yaklaşımını gündeme getirmektedir. Onarıcı adalet yaklaşımı cezadan ziyade suç sonucu kopan toplumsal ilişkileri onarmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda mağdurun duygularının da hesaba katılması gerektiğini vurgulayan onarıcı adalet, suçlu kadar mağduru da ön plana çıkarır. Çalışma onarıcı adalet kavramının boyutlarını irdeledikten sonra onarıcı adalet yaklaşımının öne çıkan noktalarını inceleyecektir. Çalışmada onarıcı adalet yaklaşımının cezalandırıcı adalet yaklaşımından farkları ele alınacaktır. Bu anlamda onarıcı adalet anlayışının alternatif değil tamamlayıcı bir program olarak ceza adalet sisteminde uygulanması gerektiği vurgulanacaktır.

Anahtar Kelimeler: Onarıcı Adalet, Cezalandırıcı Adalet, Aydınlanma ABSTRACT

This study will examine the criticisms of this approach after revealing the philosophical foundations on which the classical criminal justice system is based. The classical philosophy of criminal justice is based on the notion of the individual of the Enlightenment philosophy. The notion of the enlightened individual considers the individual responsible for the consequences of his or her actions. The classical understanding of criminal justice emphasizes that effective punishments will prevent the individual from crime, based on deterrence. The classical understanding of criminal justice putting punishment at the center is criticized by the restorative justice approach. Points such as increasing crime rates and the state allocating more budget to prisons bring the restorative justice approach to the agenda. The restorative justice approach aims to repair social relations broken by crime rather than punishment. In this context, restorative justice, which emphasizes that the feelings of the victim should be taken into account, highlights the victim as much as the criminal. The study will examine the prominent points of restorative justice approach after examining the dimensions of the concept of restorative justice. In the study, the differences between the restorative justice approach and the retributive justice approach will be discussed. In this sense, it will be emphasized that the restorative justice approach should be implemented in the criminal justice system as a complementary program, not an alternative.

Keywords: Restorative Justice, Retributive Justice, Enlightenment

1. GİRİŞ

Suç olgusuyla mücadelede farklı suç önleme stratejileri kriminolog, hukukçu, sosyal psikolog ve suç önlemeyle ilgili resmi kurumların ilgisini çeken bir konu olarak dikkat çekmektedir. Artan suç oranları bu konuyla ilgili klasik yaklaşımların eleştirilmesini de beraberinde getirmiştir. Suç önlemeyi sadece kolluk kuvvetleri ve alınan güvenlik tedbirleri üzerinden değerlendiren klasik bakış açısı belirli bir zaman ve mekan bağlamında suç olgusunu azaltmayı başarsa da makro bağlamda suçun kaynağıyla ilgili sorunların giderilmesi noktasında çözüm yolları sunamadığı noktasında eleştirilere maruz kalmıştır.

(2)

Klasik ceza adalet sisteminin caydırıcı tedbirleri belirli bir zaman ve mekan diliminde etkili olsa da suçun zamansal ve mekansal olarak yer değiştirmesi makro bağlamda suçu ortadan kaldırmaz. Bu bağlamda alınan güvenlik önlemleri suç olgusunun gündüz vaktinden geceye kaymasına neden olabilir ya da bu önlemler suçun mekansal olarak yer değiştirmesine neden olabilir. Bununla birlikte suç, sadece zamansal ve mekansal bağlamda yer değiştirmez. Kimi durumlarda suçun hedef yönüyle ya da suç türüyle ilgili yer değiştirmesi de söz konusudur (Hesseling, 1995).

Klasik cezalandırıcı adalet sistemi suç işlemeyi caydırma noktasında kanunların ve alınan önlemlerin sorgulanması gerektiğini etkili ve verimli bir ceza adalet sistemiyle birlikte kolluk kuvvetlerinin alacağı aktif önlemlerin suçu önlemede başarılı olacağını öngörmektedir. Bununla birlikte adaletin sadece suçluları caydırma ve cezalandırma noktasında işlerlik kazandırılması anlayışı çoğu durumda mağdurun yaşadığı travmayı ve zararı görmezden gelmekte bu durum bir bütün olarak adalet sisteminin sorgulanmasına ve köklü yeni anlayışların geliştirilmesi gerektiğine yönelik eleştirileri beraberinde getirmektedir.

Çalışma klasik ceza adalet anlayışının altında yatan felsefi temellere değindikten sonra ceza adalet anlayışında paradigma değişimi olarak nitelendirilen onarıcı adalet anlayışının altında yatan temel değerleri inceleyecek ve klasik adalet anlayışının dönüşümüne yönelik onarıcı adalet sisteminin ne gibi yenilikler getirebileceğini tartışacaktır. Çalışma klasik adalet sisteminin suç ve suçlu arasındaki toplumsal ilişkiyi görmezden gelen yapısının toplumsal adalet olgusunu şeyleştiren doğasının bir bütün olarak toplumsal bütünleşme ve adalet kavramlarına verdiği zararı ortaya koyduktan sonra onarıcı adalet uygulamalarının bu noktada işlevselliğini göstermeyi amaçlamaktadır.

Onarıcı adalet kavramı sadece suçluyu cezalandırma ya da cezayı önleme amacı taşımadığı suç sonucunda meydana gelen toplumsal zararın yine adalet mekanizmaları tarafından yeniden tesis edilmeye ve gerçekleşen haksızlığın giderilmeye çalışılmasının onarıcı adalet anlayışında en önemli hedeflerden biridir. Bu bağlamda sadece suç işleyen bir bireyi cezalandırmak suretiyle mağdurun yaşadıklarını, zarar gören toplumsal ilişkiyi görmezden gelmek suçla mücadele açısından olumsuzluk taşımaktadır.

Çalışma onarıcı adalet kavramının ceza adalet sistemindeki uygulamalarına yer verdikten sonra bu uygulamalarının sınırlarını tartışmaya açacak ve onarıcı adalet kavramının bütünüyle yeni bir paradigma olarak kabul edilmesinden ziyade daha etkili ve verimli bir ceza adalet sistemi açısından klasik ceza adalet sistemindeki aksayan yönlerini tamamlayıcı bir sistem olarak uygulanmasının gerekçelerini ortaya koyacaktır. Onarıcı adalet anlayışının klasik ceza adalet anlayışına yönelik eleştirilerini incelemeden önce klasik ceza adalet felsefesinin temellerini analiz ederek, ceza adalet sisteminin dayandığı prensipleri ortaya koymak bu konuda getirilen eleştirileri daha iyi anlamlandırmamıza olanak tanıyacaktır.

2. KLASİK CEZA ADALET SİSTEMİNİN FELSEFİ TEMELLERİ

Klasik ceza adalet sisteminin felsefesi aydınlanmacı birey nosyonuna dayanmaktadır. Aydınlanmacı birey nosyonu bireyin kendi aklını kullanan almış olduğu kararlarda özerk bu kararların sorumluluğunu üstlenen rasyonel varlıklar olarak tanımlamaktadır. Bu anlamda aydınlanma felsefesinin birey tasarımı gerçekleştirdiği eylemlerin ahlaki ve toplumsal sorumluluğunun farkında olan eyleyen özneyi ön plana çıkarmaktadır. Kant’ın ifadesi ile “aklını kullanma cesareti” gösteren bu varlık eyleme geçmeden önce bütün dogmalardan kendini kurtarmış eyleminin sorumluluğunu eline almış bir varlığı ön plana çıkarır. Aydınlanmanın bireyi ve aklı ön plana çıkaran bakış açısı insan eyleminin sorumluğunu da doğaüstü, metafizik öğeler yerine bizzat insanın kendisine yükler. Bu anlamda aydınlanmacı birey tasavvuru bireye sadece aklını kullanmayı öğütlemez aklını hatalı kullandığında ya da yanlış yola saptığında da bunun sorumluluğunu bireye yükler.

“..aydınlanma felsefesinin yapıtaşlarından biri akıldır. Kendi aklıyla düşünme cesaretini gösteren insan, dinin dogmatik dayatmalarından uzaklaşır ve bilimin sunduğu hakikatler dünyasında kendine yeni bir ışık bulmuş olur. Bu ışık sayesinde önünü gören ve yanlışları doğrulardan aklını kullanarak ayırt edebilen insan ya da aydınlanmış birey, kendi kaderini tayin edebilmeye de muktedirdir” (Eren 2017:119). Aydınlanma felsefesinin bireyci anlayışı her türlü dogmalardan öznenin kendisini kurtarması gerektiğini ve kendi kaderini bu dogmaların değil kendi istenç ve yöneliminin belirleyebileceğini vurgulamaktadır.

(3)

Özneye yüklenen bu misyon kaderini tayin etmek ve yönünü bulmaktaki yegane klavuzun da akıl olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda aydınlanma felsefesi bireye özgürlük kadar sorumluluk da yüklemektedir. Daha açık bir biçimde ifade edecek olursak özne modern toplumda sorumluluk alabildiği ölçüde özgürlüğe sahip olacaktır.

Özgürlük ve sorumluluk arasındaki bu diyalektik ilişki toplumsal yaşam içerisinde bireyin nasıl yaşaması gerektiği sorunsalının formülize edilme çabalarını da beraberinde getirmiştir. Aydınlanmacı düşünürler bireylerin belirli hakları olduğunu bu hakların evrensel olarak her yurttaşa eşit bir biçimde verilmesi gerektiğini vurgularken ötekinin özgürlüğünün sınırları başladığı noktada bireyin sorumluluklarının başlaması gerektiğinin altını çizmektedirler.

Aydınlanmacı birey nosyonu sadece dogmaların değil herhangi yazılı ve evrensel ilkelere dayanmayan iktidar anlayışına karşı da mesafelidir. Toplum sözleşmesi fikrini ön plana çıkaran böyle bir anlayış bireyin belirli haklardan feragat ederek doğa hali durumundan toplumsal yaşama geçtiğini ileri sürer. Toplum sözleşmesi nosyonunda iktidarın meşruiyeti bireyin güvenliğini sağladığı ölçüde kabul görür. Bu bağlamda bireyin hakları ve sorumlulukları iktidarın keyfi inisiyatifinde değil yazılı anayasa ve hukuk yoluyla güvence altına alınmaktadır.

Thomas Hobbes (1588–1678), Cesare Beccaria (1738–1794) ve Jeremy Bentham (1748–1832) gibi aydınlanma döneminin klasik düşünürleri cezalandırmanın iktidarın keyfiliğine bırakılamayacağını kanunların açık ve yazılı olması gerektiğini, suç ve ceza arasında makul bir ölçülülük bulunması gerektiğinin altını çizmektedir. Toplumsal sözleşme fikrinin öncülerinden birisi olan Hobbes’a göre bireyler kendi güvenliği açısından ve aralarındaki anlaşmaları çözmeleri bakımından iktidarlara yetki verirler.

“Savaştan, çatışmadan ve suçtan kaçınmak için bireyler iktidarlarla toplumsal bir sözleşmeye girerler, böylece iktidarlar bireyleri yaşadıkları kötü durumlardan koruyacaktır. Devletin rolü, sosyal sözleşmeyi uygulamaktır. Hobbes sosyal sözleşmeyi kabul ederse, o bireyin iktidarlara sosyal sözleşmeyi sürdürmek için güç kullanma yetkisi verdiğini belirtmektedir. Ancak hükümetler görevlerini yerine getirdikten sonra bile suçlar işlenebilir. Bu durumda Hobbes, suç için verilen cezanın, suçun işlenmesinden elde edilen faydadan daha büyük olması gerektiğini savunur.” (Hobbes 2012:234).

Toplum sözleşmesi anlayışına paralel bir biçimde klasik okul düşüncesi içerisinde cezaların keyfiliği tartışılmış bu bağlamda verilecek cezaların kamu yararı ilkesine uygun bir biçimde belirlenmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Klasik Okul temsilcilerinden birisi olan Bentham’a göre cezaların kapsamı bireyi suç işlemekten alıkoyacak bir biçimde belirlenmelidir. Bu nedenle suç sonucunda verilecek ceza bireyin suç sonucunda elde edeceği faydadan daha büyük olmalı ki birey suç işlemekten vazgeçsin prensibi doğrultusunda hareket edilmelidir (Dolu 2012:96).

Klasik ceza adalet anlayışı aydınlanmacı geleneğe paralel bir biçimde bireyi rasyonel eylemlerinin sonucunu ve toplumda yaratacağı etkileri hesaplayan bir varlık olarak nitelendirir. Birey rasyonel bir biçimde hareket ettiği ölçüde pragmatist güdülerle hareket eden bir varlık olarak eylemi sonucunda alacağı ceza ve suçla elde ettiği kazanım arasında bir karşılaştırma yapar. Bu bağlamda klasik ceza adalet anlayışına göre cezaların temel niteliği caydırıcı olmalıdır.

Klasik Okul’un bir diğer önemli temsilcisi Beccaria’ya göre cezaların caydırıcı olmasını sağlayacak 3 temel unsur bulunmaktadır. bu ilkelerden ilki cezaların hızlılığıdır. Cezaların caydırıcı olmasının en temel koşulu işlenen suç ve verilen ceza arasında zaman farkı olmamasıdır. Bu anlamda uzayan ceza adalet prosedürleri hem haksılığa yol açmakta hem de suçlunun eylemin sonucunda ceza göreceği noktasındaki algısına zarar vermektedir. Beccaria’ya göre ikinci önemli madde cezaların kesinliğidir. Cezaların kesinliği ise kanunda yazılı olması keyfi olarak kişiden kişiye göre uygulamanın değişmemesi durumudur. Cezaların önceden bilinmesi bireylerin bu konuda rasyonel çıkarımda bulunmalarını ve suç işlemekten vazgeçmelerini sağlayan bir unsurdur. Cezaların caydırıcı olması adına Beccaria’nın önerdiği 3. madde ise cezaların şiddetliliğidir. Beccaria işlenen suç ile alınan ceza arasında bir denge olması gerektiğini bu durumun cezaların caydırıcılığını artıracağını vurgulamaktadır ( Schram ve Tibbetts 2018:70-73).

(4)

Klasik Okul doğruluk, adil olma gibi metafizik değerlerin adalet sisteminden arındırılması gerektiğini vurgulayarak kamu yararı ilkesinin ceza adalet anlayışı açısından tek ölçüt olması gerektiğinin altını çizmektedir. Klasik Okul’a göre ahlak gibi verilecek cezalar da kamu yararı ilkesi üzerinden değerlendirilmelidir. Bu cezaların içeriği ise her türlü metafizik kavramın dışında ampirik verilerden hareketle oluşturulmalıdır.

Cezaların ampirik verilere dayandırılarak oluşturulması ve metafizik öğeler yerine ampirik çıkarımlar üzerinden sağlanması gerektiği vurgusu ilk bakışta iktidarın keyfi otoritesini sınırlandıran herkes için eşit bir biçimde uygulanan kanunların tanınmasına olanak sağlaması dolayısıyla ceza adalet sisteminin kurumsallaşması adına bir kazanım olarak görülebilir. Bununla birlikte klasik ceza adalet sisteminin muğlak bir biçimde tanımladığı kamu yararı ilkesi suiistimale müsaittir. Belirli bir iktidar odağı, sınıf ya da çıkar grubu konumlarını pekiştirmek adına muğlâk olarak tanımlanan kamu yararı ilkesini suiistimal edebilir.

Klasik ceza adalet anlayışının ahlakı ve cezaları bütün metafizik değerlerden arındırması aynı zamanda adaletin işleyişle ilgili bütün prosedürleri şeyleşmiş duygudan yoksun, mağdurun ve suç sonucu toplumun yaşadığı travmayı hesaba katmayan bir kurumsallaşma tehlikesi içerisine sokabilir. Bu bağlamda Gökulu (2014) ceza adalet sisteminin bütün değerlerden arındırılıp salt ampirik veriler üzerinden oluşturulmasının yarattığı sıkıntıları şu şekilde özetlemektedir.

“Klasik cezalandırıcı adalet anlayışı bireylerin suç işleme ya da suç işlemekten vazgeçme niyetlerini salt faydacı ve pragmatist güdüler üzerinden gerçekleştiğini öngörmektedir. Bu anlamda tıpkı ahlak anlayışının ampirik temeller üzerine oturtulması gibi suç ve cezanın belirlenmesi de ampirik temeller üzerinden şekillenen ve bireyci pragmatizmin temeli olan toplumsal çıkar kavramı üzerine kurulmaktadır. Bu yaklaşım ve temeller üzerinden şekillenen bir yaklaşım mağdurun duygularını suçla ortaya çıkan toplumsal zararı, iyilik doğruluk gibi kavramları ikincil plana atmaktadır. Nitekim klasik ceza adalet uygulamalarında mağdur ve yakınlarının zararları suçun yarattığı toplumsal travma gibi konulardan ziyade ceza prosedürleri ve cezaların niteliği ön plandadır.” (Gökulu 2014:643).

Caydırıcılığı ön plana çıkaran ve cezaların niteliğinin suçluyu suça yönelmesinden vazgeçirmeye çalışan bu tür bir pragmatik yaklaşım, suç sonucunda zarar gören mağdurun yaşamış olduğu travmayı görmekten yoksundur. Bununla birlikte suçlunun da kendi eliyle başkalarına verdiği zararı anlamasını hesaba katmayarak cezalandırma süreçlerini duygulardan arındırılmış pragmatist değerler sisteminin ön planda olduğu bir yapıya indirgeyen bu bakış açısı onarıcı adalet yaklaşımı tarafından eleştirilmektedir. Cezalandırma pratikleri ve ceza adalet felsefesi açısından yeni sayılabilecek onarıcı adalet yaklaşımının çıkış noktaları ve ardında yatan genel kabuller bir sonraki bölümde ele alınacaktır.

3. ONARICI ADALET KAVRAMI

Cezalandırıcı adalet sisteminin temelinde yatan caydırıcılık prensibi suç işleyen bireye verilecek cezalar sonucunda bireyin suç işlemekten vazgeçeceğini ve bu bağlamda etkili bir adalet ve cezalandırma mekanizmalarıyla toplumda suç oranlarının azalacağını öngörmektedir. Suç olgusunun modern toplumlardaki yaygınlığı hapishanelerdeki doluluk oranları cezalandırma prosedürlerinin ve mekanizmalarının beklenen etkiyi sağlamadığını göstermektedir. bu durum adalet sisteminin ve cezalandırma prosedürlerinin köklü bir biçimde eleştirilmesini beraberinde getirmiştir.

Caydırıcılık temelli suç politikalarının gerek Türkiye gerekse gelişmiş toplumlarda suç olgusunu azaltıcı etkisinin kısıtlı olması bu ceza adalet sistemi paradigmasının sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Ceza miktarlarının artırılması daha etkin ve sistematik ceza adalet sisteminin temin edilmesi belirli bir noktaya kadar suç olgusunu kontrol edilebilmesini sağlasa da beklenen toplumsal dönüşümü sağlamaktan uzaktır (Dolu ve Büker 2009:17).

Cezalandırıcı adalet anlayışının bir diğer noktası ise devlete getirdiği maddi yük olarak gözükmektedir. Hapishanelere ve ceza adalet sistemine harcanan rakamlar her geçen gün bütçede önemli bir yer tutarken bu harcamaların suç oranlarına etkisi sınırlı kalmaktadır. Bununla birlikte hapishane sisteminin sadece mali açıdan verimli olmadığı toplumsal açıdan da suçluları parçası olduğu topluma geri kazandırmakta etkili olmadığı gözlenmektedir.

(5)

Ek hapis cezalarının ve cezalandırma süresindeki artışların yaratmış olduğu etkideki düşüşgöz önüne alındığında, uzun cezalandırma sürelerinin sorunu çözmeyeceği söylenebilir. Uzun süreli hapsetmenin beklenen etkide bulunmadığı, caydırıcı bir amaca hizmet etmediği, toplumsal maliyetleri artırdığı ve toplumun üretken üyeleri olabilecek suçluları bu kabiliyetten yoksun bıraktığı göz önüne alındığında, ceza adalet sisteminin maliyet fayda analizi açısından başarılı olduğu söylenemez (Gabbay 2005:353-354). Cezalandırıcı adalet sisteminin sadece devlete mali yükü bulunmamaktadır. Klasik ceza adalet anlayışı ve hapishane sistemi kimi durumlarda ilk kez suç işleyen bireyin etiketlenmesine neden olmakta uzun süren hapis süreleri bu durumun etkisini artırmakta ve ceza adalet sisteminin bireyi topluma kazandırma işlevi bizzat bu sistem nedeniyle zarar görebilmektedir. Bu açıdan özellikle genç suçluluğunda ve ilk kez suç işleyen bireylerde klasik ceza adalet sisteminin etiketleyici prosedürleri bireyin damgalanmış hissetmesine yol açarak suçlu kariyer geliştirmesine neden olabilir.

Etiketleme kuramının önemli temsilcilerinden birisi olan Lemert’e göre sapkın davranışlar birincil ve ikincil eylemler olarak ikiye ayrılmaktadır. Birincil sapkın davranışların toplumsal sınırlar içerisinde kabul edildiğinin altını çizen Lemert, toplumsal tepkinin bireyin suçlu kimliğini benimsemesine neden olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda bireyin özellikle resmi kurumlar tarafından suçlu olarak nitelendirilmesi bireyin benlik algısı üzerinde etkide bulunarak bu kimliğin onaylanması noktasında etkide bulunur (Bilgiç 2014:10).

Cezalandırıcı adalet sistemine yönelik bu eleştiriler suç ve ceza arasındaki ilişkinin yeni bir bakışla ele alınması gerektiğine yönelik görüşleri beraberinde getirmiştir. Ceza adlet sistemindeki artan maliyetler, suçluluk oranlarında düşüş sağlanamaması, sadece suçlu açısından değil suç eyleminin yarattığı zararın mağdurlar tarafından da değerlendirilmesi gerektiğine yönelik beklentiler onarıcı adalet yaklaşımlarını ön plana çıkarmaya başlamıştır. Tablo onarıcı adalet sistemi ve cezalandırıcı adalet sistemindeki temel farklılıkları ortaya koymaktadır.

Tablo 1: Cezalandırıcı Adalet Onarıcı Adalet Kavramları Arasındaki Farklar

Cezalandırıcı Adalet Onarıcı Adalet

Suç devlete karşı işlenen kanunların ihlal edilmesi şeklinde

tanımlanan soyut bir kavramdır. Suç başka bir bireye ya da topluma karşı işlenen bir eylemdir. Suçu ceza adalet sistemi kontrol eder. Suçu öncelikli olarak toplum kontrol eder.

Yükümlülük ceza alma şeklinde tanımlanmaktadır. Yükümlülük sorumluluk alma ve zararı telafi etme olarak tanımlanmaktadır. Suç bireysel sorumlulukla gerçekleştirilen bireysel bir

eylemdir. Suç bireysel ve toplumsal sorumlukla gerçekleşen bir eylemdir. Cezalandırma etkilidir.

✓ Cezalandırma tehdidi suç işlemekten alıkoyar.

✓ Ceza davranışları değiştirir.

Ceza davranışları değiştirmede tek başına etkili değildir. Ceza tek başına toplumsal uyum ve sağlıklı ilişkiler için zarar vericidir.

Mağdurlar süreçte ikincil bir konumdadır. Mağdurlar suçun etkilerinin ortadan kaldırılmasında merkezi konumdadır. Suçlu kusurları üzerinden tanımlanır. Suçlu verdiği zararı telafi etme kapasitesi üzerinden tanımlanır. Geçmişte suçu teşkil eden eyleme odaklanılır. (o suçu

gerçekleştirdi mi?) Suçla ortaya çıkan çözüme odaklanılır. Gelecekte suçun zararını karşılamak için neler yapılabilir. Karşıtlığa hasımlığa vurgu yapılır. Diyaloğa ve çözüme vurgu yapılır

Cezanın faile vereceği zararın ve cezalandırmanın suçtan

alıkoyma ve suçu önleme açısından önemi. Zararın telafisinin taraflar arasındaki zararı onarma, barışma ve eski duruma getirme açısından önemi. Toplum, devlet tarafından soyut olarak temsil edilen çerçeve

konumunda. Toplum, onarıcı sürecin bizzat yöneticisi konumunda. Suçlunun geçmişteki davranışlarına odaklanan müdahale. Suçlu davranışın gelecekteki zararlı sonuçlarına odaklanan müdahale. Suçluyu ve mağduru vekaleten temsil eden profesyoneller. Katılımcıların sürece doğrudan katılımı.

Kaynak: http://www.cscsb.org/restorative_justice/retribution_vs_restoration.html

Onarıcı adalet anlayışı suç olgusunun daha makro bir perspektifle ele alınması gerektiğinin altını çizmektedir. Bu yaklaşıma göre cezalandırma sadece suçluyla ilişkili bir kavram değildir. Cezalandırma en az suçlu kadar suçtan zarar gören mağdurla ilişkili bir kavramdır, daha da önemli bir nokta suç bozulan toplumsal ilişkinin yeniden tesis edilmesiyle ilişkilidir. Bu bağlamda onarıcı adalet anlayışı suçu sadece eyleyici açısından değerlendirmez. Suç olgusuna ilişkisel bir olgu olarak bakarak mağdura ve bozulan toplumsal düzene odaklanır.

(6)

“Onarıcı adalet, çeşitli biçimlerinde mağduru, suçluyu, sosyal ağlarını, adalet kurumlarını ve topluluğu içeren bir problem çözme yaklaşımıdır. Onarıcı adalet programları, suç davranışının yalnızca yasayı ihlal etmekle kalmayıp aynı zamanda mağdurları ve toplumu da yaraladığı temel ilkesine dayanmaktadır. Suç davranışının sonuçlarını ele almaya yönelik her türlü çaba, mümkün olduğu durumlarda, failin yanı sıra bu yaralı tarafları da içermeli ve aynı zamanda mağdur ve failin ihtiyaç duyduğu yardım ve desteği sağlamalıdır.” (United Nations 2006).

Onarıcı adalet anlayışı mağdurun yaşadığı travmanın suçlu tarafından anlaşılmasını hedefleyerek suçlunun mağdura yaşattıklarının anlaşılmasını hedefler. Bu bağlamda suç işleyen bir bireyin verdiği zararı anlayıp hem bunu gidermeye çalışması hem de gelecekte suç işlemekten vazgeçerek, suçlu kariyere yönlenmesinin önlenmesi onarıcı adalet açısından temel hedeflerden birisidir. suçlunun davranışlarının yarattığı etkiyi anlaması sonuçlar üzerinde düşünmesi ve bu sonuçları gidermek için sorumluluk almaya teşvik edilmesi onarıcı adalet anlayışının temel hedeflerini oluşturmaktadır.

Onarıcı adalet sisteminde dikkat çeken noktalardan birisi de suçun devlete karşı işlenen bir olgu olarak görülmesinden ziyade bireye ve topluma karşı işlenen bir olgu olarak değerlendirilmesidir. Bu bakımdan suçun zararının toplumsal olarak giderilmeye çalışılması mağdurun suç sonucunda almış olduğu duygusal, ekonomik ve fiziksel zararın onarılmaya çalışılması suçluyu cezalandırma anlayışından daha önce gelmektedir (Ness ve Strong 2014). Bununla birlikte suçluyu cezalandırmaktan ziyade oluşan bağların yeniden tesis edilmesi suçlunun bütünüyle affedilmesi na yönelik hiçbir yaptırım uygulamasının getirilmeyeceği anlamını taşımamaktadır. Onarıcı adalet anlayışında önemli olan nokta suçlunun yanlış davranışının farkına vararak vermiş olduğu zararın sonuçlarını görebilmesini sağlamak bununla birlikte yapmış olduğu eylemin sorumluluğunu da üstlenebilmesini sağlamaktır.

Onarıcı adalet anlayışında klasik ceza adalet sisteminin resmi kurumlarından ziyade suç işleyen birey suçtan zarar gören mağdur ve mağdurun yakınları ile bu konuyla ilgili görev yapan aracılar yer almaktadır. Karşılıklı etkileşim süreci sonucunda ortaya çıkan zararın giderilmesini hedef alan bu yaklaşımda resmi kurumlar aktif bir rol almaktan ziyade pasif gözlemci ve aracı konumundadır. Yapılan görüşmeler ve etkileşimler sonucunda bir anlaşmaya varılması ve anlaşma şartlarının uygulanmasını ve takip edilmesini ortaya koyan bir planın devreye sokulmasını içermektedir (Uludağ 2011:129).

“Onarıcı adaletin alternatif ihtilaf çözümlerinde artan bir popülaritesi vardır. Diyalog, müzakere ve anlaşma ana düşüncedir. Kullanılan diyalog şekillerinde uzmanlar ve avukatlardan çok; mağdur, fail ve toplum temsilcilerinin sesi çıkmalıdır. Tam anlamıyla tatmin oluşabilmesi için süreç içinde bireylerin, uzman ve avukatlardan çok görev alması gerekir. Avukat ve uzmanlar sadece danışman olarak ve tavsiye veren olarak görev alırlar. Onarma ve telafi ile uğraşan mağdur prosedürün içinde daha çok yer almalıdır. Devlet sürece doğrudan değil, tarafların haklarını koruyabilecek yasal tavsiyelere ulaşmalarını sağlayarak katılır.” (Akçay 2011:133).

Onarıcı adalet yaklaşımı aydınlanma düşüncesinden etkilenen ceza adalet sisteminden farklı olarak metafizik değerleri ceza adalet sisteminin içerisine dahil etmeyi amaçlamaktadır. bu bağlamda mağdurun yaşadığı duygular, suçun toplum üzerindeki yarattığı negatif etkinin giderilmesi gibi değerlerle ilgili olarak görülebilecek amaçlar bu yaklaşımın içine dahil edilmiştir. Ness ve Strong (2014) onarıcı adalet uygulamalarındaki değerler sistemini şu şekilde özetlemektedir;

İyileştirme: Suçtan kaynaklanan zarardan sorumlu olanlar, mümkün olduğu ölçüde onu onarmakla

da sorumludur.

Yardım: Suç eyleminden etkilenen taraflara, olayın ardından içinde bulunduğu topluluğun yeniden

bir parçası olması noktasında yardım edilir

İşbirliği: Etkilenen taraflar, suçun ardından karşılıklı, rızaya dayalı karar alma yoluyla çözümler

bulmaya davet edilir.

Güçlendirme: suç eyleminden mağdur olan tarafa, suça verilecek yanıta etkili bir şekilde katılma

konusunda gerçek bir fırsat sunulur.

Karşılaşma: Suçtan etkilenen tarafa, suçun zararlarını ve suça yönelik verilecek uygun yaptırımları

(7)

Dahil etme: Etkilenen taraflar, onarıcı süreçleri doğrudan şekillendirmeye ve bu süreçlere katılmaya

davet edilir.

Ahlaki eğitim: Belirli suçlara nasıl yanıt verileceği ortaya konulurken değerler ve normlar dikkate

alınarak topluluk standartları güçlendirilir.

Koruma: Tarafların fiziksel ve duygusal güvenliği birincildir.

Yeniden bütünleşme: Taraflara, ait oldukları topluma katkıda bulunma vasıtasıyla topluluklarına bir

bütün olarak yeniden katılma imkânı ve fırsatı verilir.

Çözüm: Suç olayını ve suç sonrasını kapsayan sorunlar ele alınır ve etkilenen kişiler mümkün

olduğunca eksiksiz şekilde desteklenir. (Ness ve Strong 2014:49).

Onarıcı adalet yaklaşımının klasik ceza adalet sisteminden farklı bir felsefeyi içermesi ve uygulamalarda mümkün olduğunca resmi kurumların dışarıda bırakılması bu yaklaşımın klasik ceza adalet sisteminin karşısında alternatif bir sistem olarak değerlendirilmesini beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte onarıcı adalet anlayışının tek başına bütün suç olaylarında değerlendirilmesi özellikle toplumda infial uyandıran ciddi tepkilere yol açan büyük suç vakaları açısından problem oluşturabilir. Bu açıdan ceza adalet sisteminin bireyi topluma kazandırmak, failin zararını önlemek kadar toplumsal adaleti ve toplumsal düzeni sağlama misyonu olduğu unutulmamalıdır. Onarıcı adalet sistemi cezalandırıcı adalet yaklaşımın yerine geçecek bir sistem yerine bu anlayışın tek taraflı bakış açısının getirdiği dezavantajları ortadan kaldıran bu yaklaşımın eksik olduğu noktaları tamamlayan bir yapı olarak görmek gerekmektedir (Özbek 2009:751). Suç olgusuyla mücadele ve suç sonucu oluşan toplumsal adaleti sağlamak için her suç vakasını kendi bağlamsal boyutuyla analiz etmek ve bu bağlamsallığa uygun yaptırımlarda bulunmak toplumsal barışın sağlanması açısından gereklidir. Bu anlamda suç olgusunu azaltmada tek bir yaklaşımın mucize sonuçlar yaratmasını beklemek yerine her yaklaşımın olumlu ve negatif yönlerinin farkına vararak birbirini tamamlayıcı ve bütüncül bir sistem oluşturmak etkili sonuçların alınmasına katkıda bulunacaktır.

4. SONUÇ

Klasik ceza adalet anlayışı aydınlanma felsefesinin rasyonel ve özerk birey tasarımına dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre birey eylemlerinin sonucunu hesaplayan bu sonuçların sorumluluğunu üstlenen akılcı bir varlıktır. Klasik ceza adalet sisteminin dayandığı rasyonel birey tasarımı ceza adalet sisteminde kendisini caydırıcılık ilkesi üzerinden göstermektedir. Caydırıcılık yaklaşımı bireyin eylemleri sonucunda almış olduğu fayda ve göreceği yaptırım arasında bir karşılaştırma yaparak bu eylemi gerçekleştireceğini öngörmektedir.

Klasik ceza adalet sistemi temel felsefesini, aydınlanma geleneğinden hareketle her türlü metafizik öğeyi kanunların ruhundan çıkararak ampirik verilerle oluşturulan ceza yasalarının etkinliği üzerine inşa eder. Klasik cezalandırma sistemi bu anlamda suç işleyen bireyi odak noktasına alarak verilecek etkili cezalarla ve uygulamalarla suç olgusunun azaltılabileceğini öne sürmektedir. Bu anlamda klasik ceza adalet sistemine göre cezaların niteliği suç sonucunda elde edilecek kazanımdan büyük olmalıdır.

Klasik ceza adalet sisteminin caydırıcılığı ve cezalandırmayı ön plana almasına karşın gelişmiş toplumlarda suç olgusunun artması, cezaevlerinin devlete olan maliyet yükü gibi unsurlar bu yaklaşımın sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Klasik ceza adalet anlayışının mağdurun duygularını hesaba katmaması suç sonucu bozulan toplumsal barışı yeniden tesis etme misyonunun ikincil planda kalması gibi unsurlar ceza adalet sisteminde onarıcı adalet anlayışının gündeme gelmesine neden olmuştur. Onarıcı adalet yaklaşımı resmi kurumlardan ziyade tarafların bir araya geldiği uzlaşma yoluyla verilecek cezanın belirlendiği, mağdurun suç sonucu yaşadığı zararın giderilmesinin önemli olduğu bir bakış açısını içerisinde barındırır. Klasik ceza adalet anlayışının aksine onarıcı adalet yaklaşımı sadece cezalandırma süreçlerine odaklanmaz. Mağdur ve suçluyu karşı karşıya getirerek suçun yarattığı etkinin suç işleyen birey tarafından da anlaşılmasına olanak verir. Onarıcı adalet anlayışının cezalandırıcı adalet sistemindeki eksik yanlarını ortaya koyması ve farklı yöntemler içermesi onun bütünüyle alternatif bir ceza adalet yaklaşımı olduğu yönünde değerlendirilmesine yol açmıştır. Bununla birlikte suç olgusuyla ilgili bu yaklaşımları birbirlerinin karşıtı ve alternatifi görmek yerine suçla mücadelede birbirlerini tamamlayıcı ve eksiklerini giderici uygulamalar olarak ele almak suçun yarattığı zararları gidermede daha doğru bir strateji olacaktır.

(8)

KAYNAKÇA

Akçay, P. (2011). “Onarıcı Adalet Modeli Çerçevesinde Uzlaştırma Ve Çocuk Mahkemelerinde Uygulanması.” Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 9: 129-44.

Bilgiç, Ş. (2014). Mahkûmların suç algısı. Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 16(Özel sayı 1), 8-17.

Dolu, O.(2012), Suç Teorileri: Teori Araştırma ve Uygulamada Kriminoloji. Ankara: Seçkin Yay. Dolu,O, Büker, H., (2009) “Caydırıcılığın Sınırları: Caydırıcılık Eksenli Suç Önleme ve Mücadele Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım.” Polis Bilimleri Dergisi, Cilt 11, Sayı 3, ss.1–22.

Eren, L. G. (2017). Mitlerin kendini yeniden üretimi: Aydınlanma felsefesinden aydınlanma projesine. Ticari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1(1), 115-129.

Gabbay, Z.D. (2005). Justifying restorative justice: A theoretical justification for the use of restorative justice practices. Journal of Dispute Resolution, 2, 349–397.

Gökulu, G. (2014), “Aydınlanma Felsefesinin Ceza Adalet Sistemine Etkileri ve Şiddetin Eleştirisi.” The Journal Of Academic Social Sciences, Y: 2, V: 5, P. 629-650

Hesseling, R.B.P. (1995). "Displacement: A Review of the Empirical Literature." In: R. V. Clarke (ed.), Crime Prevention Studies, Vol. 3. Monsey, NY: Criminal Justice Press.

Hobbes, T. (2012). Early Classical Philosophers of Deterrence Theory. Criminology, 41(1), 99-130. http://www.cscsb.org/restorative_justice/retribution_vs_restoration.html bağlantı tarihi 10.09.2020. Özbek, M. S. (2009). Alternatif Uyuşmazlık Çözümü. (2. Baskı). Ankara: Yetkin Yayınları.

Schram, P. J., & Tibbetts, S. G. (2018). Introduction to criminology. Thousand Oaks, CA: SAGE. Uludağ, Ş., (2011). “Onarıcı ve Cezalandırıcı Adalet: Paradigma Değişikliğinin Tetikleyen Şartlar.” Polis Bilimleri Dergisi, Cilt 13, Sayı 4, ss.127–152.

United Nations Office on Drugs and Crime (2006) Handbook on Restorative Justice Programmes. New York, NY: United Nations.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yazılarda dipnotlar otomatik olarak ve her sayfa altında verilmeli, dipnotların yazımında genel olarak KİTAPLARDA; Yazar SOYADI Adı, (yayın yılı), Kitap Adı, (varsa)

Her ne kadar onarıcı adaletin ceza adaleti sistemine alternatif 80 bir sistem olduğu görüşü baskın olsa da; onarıcı adalet, yeni bir adalet mekanizması

vergilendireceğiz?” sorusunun yanıtını veren ve vergi yasalarına göre üzerine vergi borcu düşen, vergiyi doğuran olayı kendi kişiliğinde gerçekleştirmiş olan ve

yükümlülüğü koyma ve tahsil etme yetkisini ifade eder. b) Vergilendirme yetkisi vergi koymak, değiştirmek ve kaldırmak biçiminde yasama- hukuki düzenleme yapma ile mevcut

• Türk vergi sistemi içinde yer alan harcamalar üzerinden alınan vergilerin (gider vergileri) başlıcaları Katma Değer Vergisi, Özel Tüketim Vergisi, Özel İletişim

Birleşik Krallık gibi yüksek düzeydeki çocuk yoksulluğu oranlarını azaltmış ya da İsveç örneğinde olduğu gibi çocuk yoksulluğu oranlarını göreli olarak sınırlı

اما .نعطلل لباق ريغ ةءاربلا مكح نوكي نا ضورفملاو ،ةيئانجلا ىوعدلا ةماقلا هجولأاب وأ ةءاربلاب مكح دق مهتملا ناك اذا لاإ ىوعدلا ةماقلا هجولأاب رمأ رودص وا ةءاربلا

150.000’den fazla yıldızın parlaklığını eşzamanlı ve kesintisiz bir şekilde ölçen Kepler Uzay Teleskobu, Güneş benzeri yıldızlar etrafında dönen Dünya benzeri