• Sonuç bulunamadı

Gastrointestinal Sistemle Dost Mikroorganizmalar ve Probiyotikler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gastrointestinal Sistemle Dost Mikroorganizmalar ve Probiyotikler"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Güncel Gastroenteroloji

yüzyıl sonlarından itibaren her on yılda alerjik has-talıkların insidansı, özellikle 1960 ve 1970’li yıllarda

iki katına çıkmıütır. Modern yaüam ve

epidemiyo-lojik iliüki, hijyenin, T helper 1 (Th1) cevabını uyan-dıran patojenlerle olan baùlantıyı sınırlamıü oldu-ùunu düüündürmektedir. Böylece, alerjik hastalık-ların özelliùi olan Th 2 (T helper 2) aktivitesinde

Gastrointestinal

Sistemle Dost

Mikroorganizmalar ve

Probiyotikler

Tümer VURAL1, Ebru ÇELEN2

Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dal›1, Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Bölümü2, Antalya

Güncel Gastroenteroloji

ú

nsan vücudunun yaklaüık 2 m2’si deri ile 300

m2’si mukozal yüzey ile kaplıdır. Deri ve

muko-zal yüzeylerde yaüayan bakteri sayısı insanın

kendi hücrelerinden daha fazladır (1). Sonuç

ola-rak, bizler yaklaüık 1014

mikroorganizma ve 1013

memeli hücrelerinden oluüan kompleks bir yapı oluüturmaktayız (2) (ûekil 1).

Tüm canlılarda olduùu gibi insanın

evrimleümesin-de evrimleümesin-de mikroorganizmalar bu sürece eülik etmiütir.

únsanın çevresine uyum saùlamasında ve yaüam-da kalmasınyaüam-da, insanın kendi hücreleriyle mikro-organizmalar arasında kurulan iliükiler insanı mik-roorganizmalara baùımlı hale getirmiütir. Birbiriyle

uyum saùlamıü mikroorganizma ve memeli

hücre-lerinin iliükisini bozan faktörler doùrudan konak canlının yaüamını tehdit eder (2).

Modern yaüamla birlikte insanın deùiüen çevresi,

insan vücudundaki mikroorganizmaların ortamını

da deùiütirmiütir. Mikroorganizma ve memeli

hüc-releri arasında zayıflayan iliüki, insan populasyon-larında geçmiüte az rastlanan hastalıkların artma-sına neden olmuütur. Geliümiü ülkelerde alerjik re-aksiyonların artması ile insanın doùal florası ara-sında baùlantı kurularak ‘hijyen hipotezi’ ileri sürül-müütür (4, 5). Hijyen hipotezine alerjik (6) ve multip-le skmultip-leroz (7) gibi hastalıklarla ilgili son raporlar

de-lil oluüturmaktadır. Amerika ve Avrupa’da 19. ûekil . únsan gastrointestinal sistemindeki mikroorganiz-malar (3)

Özofagus Besinlerle gelen mikroorganizmalar Mide 104CFU/g Candida albicans Helicobacter pylori Lactobacillus Streptococcus Duedonum 103-104CFU/g Bacteroides Candida albicans Lactobacillus Streptococcus Kolon 1010-1011CFU/g Bacteroides Bacillus Bifidobacterium Clostridium Enterococcus Eubacterium Fusobacterium Peptostreptococcus Ruminococcus Streptococcus Jejenum 105-107CFU/g Bacteroides Candida albicans Lactobacillus Streptococcus úleum 107-108CFU/g Bacteroides Clostridium Enterobacteriaceae Enterococcus Lactobacillus Veillonella

(2)

artıü bu eksiùi telafi etmekle sonuçlanmıütır. Th 2 ile iliükili alerjik durumu kontrol etmek için Th 1 indük-leyen enfeksiyonların gerekliliùi çok az insan tara-fından bilinmektedir. Örneùin Crohn tip I diyabet, multiple skleroz gibi bazı Th 1 iliükili hastalıklarda

artıü gözlenmesi bu sonuçlara baùlanmaktadır.

Çocukluk dönemi virüsleri gibi patojenler ve solu-numsal enfeksiyonlar alerjik hastalıkların

insidan-sında bir azalmadan daha çok bir artıüa neden

olur. Enfeksiyonların zararlı etkisi olmasına karüın, çiftlik yaüamı gibi doùal koüulların koruyucu etkisi olduùu düüünülmektedir (8).

Enfeksiyonların faydasının, memeli geliüimi

süre-since var olan laktobasil, saprofittik mikobakteri,

helminit gibi kısmen zararsız mikroorganizmalarla

iliükili olduùu ileri sürülmektedir (2, 8). Bu, aynı za-manda ‘eski dost’ hipotezi olarak da adlandırıl-maktadır. Eski dostlarla olan iliükiler geliümiü ülke-lerde azalmıü olmasına karüın, çiftlik, ahır ve ev

hayvanları barındıran bölgelerde hala devam

et-mektedir. Bu hipotezleri doùrulayıcı çalıümalara göre; helminit enfeksiyonlu bireylerde alerjik has-talıklar azalmıütır ve intestinal helminit tedavisin-den sonra atopik hassasiyet artmıütır (9). Benzer üe-kilde, alerjili çocukların barsaklarında daha az lak-tobasile rastlanmıütır. Ön klinik çalıümalar, gene-tiksel olarak riskli çocuklarda atopik ekzemanın geliüiminin laktobasilin yüksek dozuyla

engellene-bileceùini önermektedir. únek barınaùından izole

edilen Mycobacter vaccae, alerjili fareyi tedavi

eden Treg(T düzenleyici: Tdüz) olgunlaümasını

saù-lamaktadır. ûekil 2, Eski dost hipotezinin mekaniz-masını, antijen sunan hücrelerle açıklamaktadır (8). Hijyen hipotezini doùrulayacak verilerin sınırlı

olduùunu savunanlar olmasına karüın, özellikle

Tdüzve sitokinlerle (IL-10, TGF- ß) iliükili baskılama mekanizması genel olarak kabul görmektedir (10). Eski dostlar, inflamatuar barsak hastalıklarının artı-üı ve hijyen hipotezini doùuran alerjik hastalıkların arasında baùlantı kurulmasına olanak vermekte-dir (8). Örneùin, helminitlere maruz kalmanın kısıt-lanması inflamatuar barsak hastalıklarının artıüın-da önemli bir faktördür. únsan intestinal sistemine geçici olarak kolonize olan Trichuris suis yumurta-larının oral yolla alınması ile ilgili klinik sonuçlar da bu durumu desteklemektedir (11). Helminit en-feksiyonlu bireylerle yapılan bir çalıümaya göre, bu bireylerde tedavi sonrası alerjik duyarlılık art-mıütır (12). Aynı üekilde, laktobasillerin de benzer etkiye sahip olduùu bilinmektedir.

FAYDALI M‹KROORGAN‹ZMALAR:

PROB‹YOT‹KLER

Bu yüzyılın baülarında Metchinkoff faydalı

mikro-organizmalara dikkat çekerek ilk probiyotik

kavra-mını öne sürmüütür. Metchnikoff, intestinal flora

bakterilerinin protein hidrolizi sonucu oluüturduùu amonyak, aminler ve indol gibi maddelerin

ko-nakta otointoksikasyona neden olduùunu ve

ener-jisini protein hidrolizi yerine karbonhidrat ferman-tasyonundan saùlayan laktik asit bakterilerinin kullanımının faydalı sonuçlar verdiùini bildirmiütir.

Ancak, bilimsel olarak bu organizmaların

tanım-lanması yirminci yüzyılın baülarında mümkün ol-muütur. Lilly ve Stillwell 1965’de ve Parker’in de

1974 yılında kullandıkları probiyotik kavramını,

1989 yılında Fuller canlı mikrobiyal besin olarak,

konaùın mikrobiyal florasını düzenleyen, konak

için faydalı mikroorganizmalar olarak tekrar

tanımlamıütır (13, 14).

ûekil 2. Eski dostların ve savunma sistemini düzenleyici probiyotiklerin iülevini hipotez eden yolun üekli. Memeli-lerin evrimleüme sürecinde yer alan eski dostlar, doùuü-tan savunma sistemi için zararsız olarak doùuü-tanımlanır ve böylece antijen sunan hücrelerin (ASH:APC), düzenleyi-ci T hücrelerini (Tdüz) yönlendiren düzenleyici ASH’nin

(ASHdüz) olgunlaütırılmasına neden olurlar. Tdüz’den

bazı-ları eski dostbazı-ların kendilerini tanıyabilir ve böylece ilave baskılamanın devamını saùlar. Ek olarak, ASHdüz

kendi-lerinden, allerjenlerden ve gut içeriùinden epitoplar su-nabilirler ve böylece özgün baskılamayı yönlendirebilir-ler. Bu mekanizmalar belirli tehlike sinyalleri varlıùında susturulabilir. Eski dostların eksikliùinde hem özgün hem de ilave baskılama yetersiz kalabilir. IL-10, interlökin 10; TGF- ß, transforming büyüme faktörü ß; TLR 2, toll like re-septör 2 (8)

Eski Dostlar

Eski Dostlar

Barsak içeriùi ve allerjenler úlave Baskılama

Özgün Baskılama

(3)

C. difficile) üremesini sınırlandırmaktadır (19). L. casei GG, in vitro olarak gram pozitif ve gram ne-gatif bakterilerin çoùuna karüı ‘mikrosin’ adı veri-len hücre dıüı inhibitör madde üretir (20). Ancak, bu bileüiklerin saùlık üzerine etkide, anahtar rol oy-nadıùını gösteren her hangi bir sonuç in vivo ola-rak belirlenmemiütir (21).

Adezyon Mekanizması: Probiyotiklerin patojen

mikroorganizmalara karüı intestinal sistemde bir

bariyer oluüturarak, epitel hücrelerin bu

mikroor-ganizmalarla baùlanma derecesini azalttıùı

düüü-nülür. Laktik asit bakterilerinin intestinal epitel

hüc-relerle adezyonu saùlayan çeüitli yüzey

determi-nantları vardır. Laktik asit bakterilerinin mikrobiyal adezyonu, pasif kuvvetler, elektrostatik iliükiler, hidrofobik, sterik kuvvetlerle ve lipoteikoik asit, lek-tinlerle kaplı özgün yapılarla iliükilidir (22). L.

aci-dophilus LB ve BG2FO4 suülarının adezyonunda

iü-lev gören bakteriyal bileüik proteaza dirençlidir ve bakteri yüzeyi ile baùlantılıdır (23). Lactobacillus

fermentum 104R suüunun hücre yüzeyinde yer

alan 29 kDa moleküler aùırlıklı adezyonu

saùla-yan protein domuz yavrularının barsaùının

muku-suna baùlanmasında rolü vardır (24).

Lactobacil-lus johnsonii La1 suüunun adezyonundan sorumlu

faktör lipoteikoik asit olarak tanımlanmıütır. Lacto-bacillus animalis ve L. fermentum yüzeylerinde lektin benzeri proteinlere sahiptir ve L. animalis’in hücre duvarlarında ribitol teikoik asitlere rastlan-mıütır (25). L. johnsonii ve Lactobacillus gasseri altı farklı suüundan, bir araya gelmeyi saùlayan faktör

(APF) proteini kodlayan genler tanımlanmıü ve

nükleik asit dizileri belirlenmiütir. apf 1 ve apf2 ola-rak adlandırılan iki genden oluüan apf, 257-326 amino asitlik proteinleri kodlamakta ve aynı böl-geye yönlendirilmektedir. Genlerin tümü korun-muü dizilere sahiptir. Bu genler durgun faz süresin-ce maksimum ifade edilir ve daha sonra APF pro-teinleri hücre yüzeyine yerleüir (26). Aynı zamanda APF proteinlerinin amino asit içerikleri ve fiziksel

özellikleri S-tabakasındaki proteinlere oldukça

benzerdir.

Toksin ve patojenlerin baùlanmasının

engellen-mesi, musin gibi konak faktörlerin uyarımı yada

reseptörlere kompetetif baùlanma önerilmesine

karüın, inhibisyon mekanizması henüz tam olarak

açıklık kazanmamıütır (21).

‹MMÜN S‹STEME ETK‹

Doùuütan immün sistem, lipopolisakkarit (LPS), lipoteikoikasit ve metillenmemiü DNA’nın CpG

PROB‹YOT‹KLER‹N ETK‹

MEKAN‹ZMALARI

Probiyotikler, konak canlıyı patojenlere karüı

koruyarak ve immün sistemini güçlendirerek etki (ûekil 3) gösterirler.

ûekil 3. Probiyotiklerin önerilen etki mekanizmaları

Antibakteriyal Mekanizma: Probiyotiklerin ürettiùi antimikrobiyal moleküller patojen mikroorganiz-maların çoùalmasını sınırlar. Probiyotik suülar hid-rojen peroksit, organik asit, bakteriosin gibi etken maddeler sayesinde antibakteriyal özellik gösterir-ler (15). ún vitro olarak yapılan çalıümaların sonuç-larına göre; laktobasillusların bir çoùu asetik asit ve laktik asit gibi metabolitlerinden ve pH’i dü

üür-melerinden dolayı bakteriyal patojenlerin

çoùal-masını engeller. Shigella sonnei’nin çoùalmasının

engellenmesi yalnızca pH’dan kaynaklanmaz, ay-nı zamanda laktobasilluslar, hücre dıüı ve difüz edilebilir çoùalmayı engelleyici bileüikler sentezler (16).Lactobacillus lactis, Lactobacillus casei Shiro-ta yada Lactobacillus acidophilus YIT 0070 suüları hidrojen peroksit üreterek, Escherichia coli 0157:H7

çoùalmasını sınırlandırmıülardır (17). L. casei

subsp.rhamnosus Lcr35 suüunun süpernatantı

do-kuz insan patojeni bakterinin enterotoksijenik E. coli (ETEC), enteropatojenik E. coli (EPEC), Klebsiel-la pneumoniae, ShigelKlebsiel-la flexneri, SalmonelKlebsiel-la typhimurium, Enterobacter cloacae, Pseudomo-nas aeruginosa, Enterococcus faecalis ve Clostridi-um difficile) üremesine engel olmuütur (18). únsan sindirim sisteminden izole edilen lactobasillus su ü-larının gastrointestinal enfeksiyonlara neden oldu-ùu bilinen dört izolatın (Helicobacter pylori, Campylobacter jejuni, Campylobacter coli and

(4)

motifleri gibi bakterilerde korunmuü moleküler ya-pıların büyük çoùunluùunu tanır. Bu yapılar, pato-jen bakteriler tarafından aktive edilen toll like re-septörler (TLR) aracılıùıyla tanınırlar. Probiyotikler, pro-inflamatuar sitokinlerinin geliümesinde anah-tar rol oynamaktadır (27) (ûekil 2). Geliümemiü an-tijen sunan dendritik hücreler (DC) üzerine etkide; K. pneumoniae ve L. rhamnosus bakterilerinin her ikisi de DC’nin geliümesini indüklerken, Klebsiella pneumoniae Th 1 ekspresyonunu aktive eder, L. rhamnosus ise olgun DC’lerin IL-12 ve IL-18 üretimi-ni ve geliümemiü DC’ler ile pro-inflamatuar sitokin-lerin (TNF-α, IL gibi) üretimini azaltır (28). úntestinal sistemin oluüturulması ve devam ettirilmesi, intesti-nal immün sistemin düzenleyici T hücreleri ve T helper ile üretilen transforming büyüme faktör ve IL-10 gibi baskılayıcı sitokinlere de baùlıdır. (8). Bazı probiyotiklerin Tdüz indüklediùi gösterilmiütir (ûekil 2). Oral yolla alınan L. casei dinitrofluoroben-zene hassasiyet gösteren hayvanlarda temasla oluüan deri inflamasyonunu azaltmıütır. Bu

bulgu-lar, L. casei’nin barsaùa özgün etkisinden daha

çok Tdüzile iliükili olan CD4+ T hücreleriyle

baùlan-tılıdır. Aynı zamanda, laktobasillerin bazı suüları DC’i olgunlaütırır. Böylece az miktarda TNF-α yada IL-12 serbest kalırken, IL-10 salgılama yetenekleri devam eder. Barsaklar, probiyotikler deri altı yo-luyla verilse dahi, Tdüzindüksiyonu için en önemli

bölgedir (8).

PATOJENLER VE PROB‹YOT‹KLER

ún vitro olarak, Caco-2 gibi hücre dizileri üzerine

yapılan çalıümalarda, canlı ve ölü L. acidophilus

LB suüu bu hücre dizilerine adere olarak, diyare ne-deni olan ETEC’in kolonizasyon faktör antijeni (CFA) I ve CFA II adezyon faktörlerinin epitel

hüc-relerle adezyonuna engel olmaktadır (29). Aynı

zamanda, canlı ve ölü L. acidophilus LB suüu, S.

enterica serovar Typhimurium, EPEC, Yersinia pse-udotuberculosis ve Listeria monocytogenes gibi

entero virulantlar tarafından Caco-2’nin

invazyo-nunu ve hücre birlikteliùini, konsantrasyona baùlı olarak bozar (30). L. casei subsp. rhamnosus Lcr35 organizmaları, Caco-2 hücre dizisine EPEC, ETEC ve K. Pneumoniae’nin adezyonunu engeller (18). L. casei rhamnosus GG ve L. casei Shirota, E. coli ve Salmonella spp. ile rekabete girmektedir (31). Bifi-dobacterium breve 4 ve BifiBifi-dobacterium infantis 1 suüları, enteropotajenik E. coli, Y. pseudotuberculo-sis ve S. typhimurium suüları tarafından oluüturulan

Caco-2 hücrelerinin invazyonunun doza baùlı

inhi-bisyonunu engellemektedir (32). únfant dıükısından

izole edilen Bifidobacterium spp. CA1 ve F9 suüları, Caco-2 hücrelerine S. enterica serovar Typhimuri-um’un giriüine engel olur (33).

Bazı probiyotik ajanların intestinal musin üretimini artırmaları sayesinde intestinal epitel hücrelerine

patojenik bakterilerin baùlantı kurmasına engel

olduùunu gösteren raporlar kaydedilmiütir. L.

plantarum 299v ve L. casei rhamnosus GG suüları,

EPEC’in HT-29 intestinal epitel hücrelerine adezyo-nunu engeller. HT-29 intestinal epitel hücreleriyle

L. plantarum 299v suüunun inkübe edilmesinden

sonra musin MUC2 ve MUC3 mRNA ifadeleri art-mıütır (34, 35).

POL‹SAKKAR‹TLER‹N

FERMANTASYONU

Polisakkaritleri fermente ederek kullanan mikroor-ganizmaların ürünleri asetat, propianat ve butirat-tır. Bu ürünler kolondaki mukozal hücreler

tarafın-dan karbon ve enerji kaynaùı olarak kullanılır.

Böylece besinlerdeki sınırlı karbon ve enerji kolon bakterileri tarafından açıùa çıkarılır (2).

Tüm probiyotik organizmalar fermantasyonda

enerji kaynaùı olarak üekere ihtiyaç duyar.

Fer-mantasyon, probiyotik mikroorganizmaların mik-tarına ve fermente edilebilir substratlara baùlıdır. Aside toleranslı laktobasiller diùer intestinal bakte-rilerden farklı olarak asidik ortamda iyi geliüirler.

Bu da midenin asidik bariyerinin bozulmaması

(gastrik asit üretiminin engellenmemesi yada gast-rik asidin nötralize olmaması) anlamına gelir. Pro-biyotik organizmaların fermantasyon iülevi, glukoz ve fruktoz gibi monosakkaritler, sükroz ve laktoz gi-bi disakkartiler ve fruktoz türevli oligosakkarit (FOS) ve fruktoz polisakkaritler (inulin) gibi kolayca

fer-mente edilebilir üekerlere baùlıdır. Fermantasyon

esas olarak ince barsakta meydana gelir. Probiyo-tik uygulamalarında iki temel etki kabul edilir. Bi-rincisi; substratla ilgili olarak, probiyotik organiz-maların diùer bakterilerin substratlarını sınırlandır-ması, ikincisi ise; son ürünlerle ilgili olarak, probi-yotik olmayan florayı etkileyen aüırı fermantasyon ürünlerinin oluümasıdır. Her ikisi de probiyotik organizmaların en etkili olduùu özellikleridir (36).

PROB‹YOT‹K ORGAN‹ZMALAR

ARASINDA FONKS‹YONEL

FARKLILIKLAR

Probiyotik organizmaları farklı fermantasyon

ürün-lerine göre beü gruba ayırmak mümkündür.

(5)

laktik asit ürünlerinden kaynaklanır. Birinci grup, Lactokok (Lactococcus lactis [L]) ve zorunlu homo-laktik laktobasil (Lactobacillus salivarius [L] ve L. acidophilus [D + L] gibi) bu bakteriler yalnızca lak-tik asit üretir. úkinci grup, fakültatif heterolaktik lak-tobasillerdir (L. casei [L], L. rhamnosus [L] ve L.

plantarum [D + L]): Bu bakteriler yalnızca laktik

asit üretmelerine karüın düüük miktarda CO2 açıùa

çıkarırlar. Üçüncü grup, zorunlu heterolaktik lakto-basillerdir (Lactobacillus bifermentans [L] ve L. fer-mentum [D + L]). Bu bakteriler laktik asit, etanol ve CO2 üretirler. Laktobasillerden farklı olarak

dör-düncü grup, Saccharomyces cerevisiae subspp. boulardii gibi mayalardır, etanol ve CO2 üretirler.

Son olarak beüinci grup, tam anaerobik ve zorunlu heterolaktik olan bifidobakterilerdir (Bifidobacteri-um bifid(Bifidobacteri-um, B. long(Bifidobacteri-um ve B. infantis). Laktik asit ve asetik asit üretirler. Birinci ve ikinci grup organiz-maların niüleri ince barsaktır ve üretilen laktik asit

miktarı ilk gruptan dördüncü gruba doùru azalma,

CO2miktarında ise artıü gösterir (37, 38, 39). Siroz gibi karaciùer hastalıklı insanların probiyotik

mayaların etanol üretmesinden dolayı bu

organiz-maların kullanımında dikkatli olması gerekir, aynı üekilde zorunlu heterolaktik laktobasillerde etanol

üretimlerinden dolayı her zaman emniyetli

olma-yabilir. Son grup bifidobakteriler kolonik bakteri ol-duklarından diùer gruplarla karüılaütırılmazlar.

An-cak, etanol ve CO2 üretmemelerinden dolayı ilk

gruba benzerlik gösterirler (36).

Laktik asit üreten bakteriler, üretilen laktik asitlerin D veya L olmasına göre çocuk ve yeni doùanlar için önemli olmaktadır. D- laktik asit çocuk ve yeni doùanlarda toksik etki göstermesinden dolayı, zo-runlu homolaktik laktobasil olan Lactobacillus bul-garicus [D] ve L. lactis [D] kullanılmaması gerekir. Yetiükinler, D-laktik asidi pirüvik aside dönüütüren D-2- hidroksi-asit dehidrogenaz enzimine sahip ol-malarından dolayı, D-laktik asit toksik etki göster-mez (40).

Probiyotik olarak bir molekül glukozdan iki mole-kül laktik asit üreten zorunlu homolaktik laktobasil-ler CO2üretmedikleri için tavsiye edilmezler.

Probi-yotik bifidobakteriler hem CO2 üretmedikleri hem

de kolonda tam anaerobik çoùaldıkları için

tavsi-ye edilmezler. Kolon, ince barsakta sindirilemetavsi-yen besinlerin prolaktik ve sakkarolitik bakteriyal en-zimlerle parçalandıùı alan olmasına karüın, kolo-na ulaüan probiyotik bifidobakteriler normal flo-rayla karüılaütıramayacak kadar düüük orandadır, bu nedenle de çok önemli oldukları düüünülmez.

Özellikle zorunlu heterolaktik etanol üreten

lakto-basiller daha fazla gaz üretmelerinden dolayı çok

daha faydalı olabilir (36).

HEPAT‹K ENSEFALOPAT‹ (HE) VE

M‹KROORGAN‹ZMALAR ARASINDAK‹

‹L‹fiK‹

Yaygın bir karaciùer hastalıùı olan HE, hepatik ye-tersizlikten dolayı merkezi sinir sistemindeki bir

bo-zukluk olarak tanımlanır. Barsak ile baùlantılı

amonyaùın bilinmeyen patojenitede önemli bir

faktör olduùu düüünülür.

Üreaz pozitif bakterilerin yer aldıùı intestinal

flora-mızın amonyak ürettiùi bilinmektedir. Ancak, bu

bakterilerin üreyi hidrolize etmeleri ile HE arasında-ki iliüki üüphe vericidir. Besinlerle alınan üre

kon-santrasyonu çok düüüktür. Vücuttaki üre esas

ola-rak hepatik üre döngüsü sırasında amonyak ve karbondioksitten oluüur. Sınırlı miktarda üre, intes-tinal bakteriler tarafından pürin ve pirimidinlerden de üretilir. Üre kan yoluyla böbreklerden süzülerek uzaklaütırılır. Bu durum, kan ve idrardaki ürenin in-testinal üreaz pozitif bakteriler tarafından hidroliz edilemeyeceùi anlamına gelir. Bundan dolayı, barsak ile iliükili amonyaùın diùer bakteriyel proses-lerden (besinlerde bulunan yada protein ve peptit-lerde serbest yada baùlı olan aminoasitlerin enzima-tik deaminasyonu) kaynaklandıùı düüünülür (36). HE’nin tedavisinde intestinal amonyak üretiminin düüürülmesi gerekir. Mikrobiyal floranın iyileütiril-mesi antibiyotik, prebiyotik ve probiyotik

uygula-malarını kapsar. Amonyak üreten bakterilerin

ço-ùalmalarının durdurulması ve bu bakterilerin uzaklaütırılması gerekir. Aynı zamanda, protein

alı-mının ve olası diùer amonyak kaynaklarının da

sı-nırlandırılması gerekmektedir. Sonuç olarak, HE

için probiyotik organizmaların ikinci ve üçüncü

grubun en iyi seçim olacaùı düüünülmektedir.

Özellikle zorunlu heterolaktik etanol üreten

lakto-basiller daha fazla gaz üretmelerinden dolayı çok

daha faydalı olabilir (36).

‹NFLAMATUAR BARSAK

HASTALIKLARI

únflamatuar barsak hastalıklarının nedeni bilinme-mesine karüın, intestinal mikrofloranın

daùılımın-dan kaynaklandıùı düüünülmektedir. Bu

hastalık-ların baülıcaları crohn, ülseratif kolit ve poichitis olup tedavileri oldukça zordur. Poichitisli

hastalar-da, mikrobiyal ortamın düzenlenmesinin terapötik

(6)

Bazı bakteriler, mukozal yüzeyde immün sitemin bir parçası haline dönüüebilmekte ve inflamatuar sitokinlerinin üretimini indükleyebilmektedir. L.

re-uteri suüunun kolonizasyonunun, genetik olarak

zayıflatılmıü farede kolit geliüimini engellediùi gö-rülmüütür (42). Antiinflamatuar sitokin IL-10 salgıla-yan genetik olarak deùiütirilmiü bakteriler, kolitli

hayvan modellerinde terapötik etki göstermiütir

(43). Ancak, bu hastalıklarla ilgili probiyotiklerin

kullanımına yönelik, daha fazla klinik çalıümaya

gereksinim duyulmaktadır.

ANT‹B‹YOT‹K KÖKENL‹ D‹YARE (AKD)

AKD insidansı deùiüken olmakla beraber,

antibi-yotik kullanan ve hastanede yatan hastaların

%39’da oluüabilmektedir. Geniü spektrumlu

antibi-yotikler (ampicillin, amoxicillin, cephalosporins ve clindamycin), normal kolon florasını bozduùu için çok fazla etkilidir. Bunun patofizyolojisi tam anla

üıl-mamıü olmasına karüın, fekal floranın

deùiümesiy-le kolon karbonhidrat sindiriminin farklılaütıùı, kısa zincirli yaù asidi emiliminin azalması gibi sonuçlar

doùurduùu ileri sürülmektedir. Bazı durumlarda

ise, C. difficile, kolonun bozulması sonucu, daha

hızlı çoùalabilmekte ve toksinlerini

salgılayabil-mektedir.Lactobacillus spp., Enterococcus ve

pa-tojen olmayan Saccharomyces boulardii AKD’i en-gelleme ile ilgili olarak çok iyi çalıüılmıü

mikroorga-nizmalardır. AKD üzerine en etkili organizmaların

S. boulardii ve Lactobacillus olduùu görülmüütür

(44). Antibiyotik tedavisi sırasında yada sonrasın-da canlı probiyotik, intestinal mikrobiyal floranın

bozulma süresini azaltmakta (Tablo 1) ve aynı

za-manda antibiyotiùe dirençli suüların insidansını da düüürmektedir (45).

C. DIFFICILE KÖKENL‹ HASTALIKLAR

C. difficile gastrointestinal sistemin en yaygın noso-komiyal patojenidir. Bakterinin ürettiùi toksin A ve B, kolonda mukozal inflamasyon sonucu diyare ve

kolit oluüumuna neden olmaktadır. C. difficile kö-kenli hastalıkların tedavisinde, probiyotikler

mikro-biyal florayı düzenleyerek tedaviye destek

olmak-tadır. Antibiyotikler normal mikrobiyal florayı boz-dukları için, kolon direnci zayıflayarak daha koru-naksız hale gelmektedir. Lactobacillus GG, toksije-nik olamayan C. difficile suüları, ve S. boulardii, C. difficile kökenli hastalıkların tedavisinde

kullanıl-maktadır. Bunlar arasında yalnızca S. boulardii,

kontrol denemelerinde bir etkiye sahip olduùu

gö-rülmüütür (46).

YAfiA BA⁄LI

M‹KROORGAN‹ZMALARIN ETK‹NL‹⁄‹

únsan immün sisteminin geliümesinde ilk

mikrobi-yal kolonizasyon aüaması çok önemlidir. Vajinal

ve sezeryan ile doùmuü bebeklerin ilk altı ayların-daki mikrobiyal floraları karüılaütırıldıùında, farklı mikroorganizma türlerine sahip oldukları görül-müütür (47). Sezeryan ile doùmuü çocukların büyük bölümünde Bacteroides fragilis kolonizasyo-nu görülmez. Bacteroides ve Bifidobecterium,

humoral immün mekanizmanın geliümesinde rol

alan bakterilerdir. Bu organizmaları taüıyan

be-bekler daha fazla IgA ve IgM salgılayan hücrelere

sahiptir (3).

Yeni doùanların hazır mamadan daha çok anne

sütü ile beslenenlerinde, kolon mikrobiyal floras ın-da ın-daha fazla bifidobakteri kolonize olur. Probiyo-tiklerin çocuklarda görülen solunum enfeksiyonla-rını ve diyare insidansını (48), bebeklerde atopik

dermatiti (49) ve yeni doùanlarda nekrotizan

en-terokoliti (50) düüürdüùü belirlenmiütir. Probiyotik-ler, bebeklerde sütten kesilmeden sonra, besinlerin

deùiüimine baùlı olarak oluüan konstipasyonları,

akut diyare insidansını azalttıùı ve yeni beslenme üekline toleransı artırmaktadır (51).

úleri yaülarda barsak mikrobiyal florasının içeriùi daha da zenginleüir (52). Bifidobakteri miktarı

Probiyotiklerin Etkisi Probiyotiklerin Mekanizması

Akut diyarenin besinsel olarak düzenlenebilmesi Barsak mikrobiyal florasının düzenlenmesi, rotavirüs yayılım süresinin kısaltılması

Alerjik ve inflamatuar barsak hastalıklarının besinsel Musin sentezinde artıü, lokal ve sistemik inflamatuar cevabın, gut düzenlenmesi bariyer fonksiyonun ve mikrobiyal floranın özelliklerinin iyileütirilmesi Enfeksiyon hastalıkları riskini azaltma Rotavirüse karüı IgA salgısının ve musin sentezinin artıüı

Alerjik ve inflamatuar hastalıkları riskinin azaltma Barsak bariyer fonksiyonu, antinflamatuar etki, inflamatuar moleküllerinin düzenlenmesi immün sistemin geliüiminin teüvik edilmesi

(7)

özellikle 55-60 yaülarında (kadın ve erkek mikrobi-yal florası farklı olmasına karüın) azalır (53). Mikro-biyal floranın bu tarz deùiüimi ile, bireyler gastroin-testinal problemlerle (kanser, alerjik hastalıklar gibi) karüılaüabilir.

SONUÇ

Probiyotiklerin bilim ve tıp dünyasında daha fazla

kabul görmemesinin arkasındaki nedenlerden

bi-ri, insanla birlikte ortak yaüayan organizmaları ye-terince bilmemekten kaynaklanmaktadır.

Mikro-biyolojik açıdan en büyük problem,

organizmala-rın yaüam alanlarını ve fonksiyonlarını anlamayı

kolaylaütıracak olan kültür teknikleri ile

mikroor-ganizmaları izole edememektir. Aynı zamanda

mikroorganizma konak arasındaki iletiüimi ve

ya-üa baùlı olarak deùiüimleri iyi anlamaya

gereksi-nim duyulmaktadır. Konuyla ilgili deneysel

çalıü-maların in vivo olarak standart hale getirilmesi de gerekmektedir.

Farklı bakteriyal suüların probiyotik etkinliùi aynı tür içinde bile farklıdır. Günümüz probiyotik araütır-maları, her bireyin saùlıklı barsak mikrobiyal flora-sını karakterize etmeyi ve intestinal sistemdeki her alana ait farklı bakterilerin miktarlarına ek olarak

tür kompozisyonunu belirlemeyi amaçlamaktadır.

KAYNAKLAR

1. Tlaskalová-Hogenová H, Stepánková R, Hudcovic T, et al. Commensal bacteria (normal microflora), mucosal immu-nity and chronic inflammatory and autoimmune diseases. Immunology Letters 2004; 93: 97-108.

2. Salyers AA, Shipman JA. Getting in touch with your pro-kayotic self: mammal-microbe interactions. In: Staley JT, Reysenbach AL. Editors. Section 11. Biodiversity of micro-bial life: Foundation of earth’s biosphere. Willey-Liss New-york, 2001.

3. Salminen EI, Ouwehand AC. Probiotics. Best Practice & Re-search Clinical Gastroenterology. 2004; 18: 299-313. 4. Bach JF. The effect of infections on susceptibility to

autoim-mune and allergic diseases, N. Engl. J. Med. 2002; 347: 911–920.

5. Rautava S, Ruuskanen O, Ouwehand A, et al. The hygiene hypothesis of atopic disease-an extended version, J Pediatr Gastroenterol Nutr 2004; 38: 378–388.

6. Akdis M, Verhagen J, Taylor A, et al. Immune responses in healthy and allergic individuals are characterized by a fi-ne balance between allergen-specific T regulatory 1 and T helper 2 cells. J Exp Med 2004; 199: 1567-75.

7. Viglietta V, Baecher-Allan C, Weiner HL, et al. Loss of func-tional suppression by CD4+CD25+ regulatory T cells in pa-tients with multiple sclerosis. J Exp Med 2004; 199: 971–979.

8. Rook GAW, Brunet LR. Microbes, immunoregulation, and the gut. Gut 2005; 54: 317-320.

9. Yazdanbakhsh M, Matricardi PM. Parasites and the hygi-ene hypothesis: regulating the immune system? Clin Rev Allergy Immunol 2004; 26: 15-24.

10. Bach J-F. Six questions about the hygiene hypothesis. Cel-lular Immunology, In Press, Corrected Proof, 2005. 11. Weinstock JV, Summers R, Elliott DE. Helminths and

har-mony. Gut 2004; 53: 7–9.

12. Van Den, Biggelaar AH, Rodrigues LC, et al. Long-term tatment of intestinal helminths increases mite skin-test re-activity in Gabonese schoolchildren, J Infect Dis 2004; 189: 892-900.

13. Fuller R, Perdigon G: Probiotics 3 Immunomodulation by the gut microflora and probiotics, Kluwer Academic Pub-lishers 2000.

14. Fioramonti J, Theodorou V, Bueno L. Probiotics: what are they? What are their effects on gut physiology? Best Prac-tice & Research Clinical Gastroenterology 2003; 17: 711-724.

15. Ouwehand AC, Kirjavainen PV, Shortt C, et al. Probiotics: mechanisms and established effects . International Dairy Journal 1999; 9: 43-52.

16. Apella MC, Gonzalez SN, Nader de Macias ME, et al., In vitro studies on the growth of Shigella sonnei by Lactoba-cillus casei and Lact. acidophilus. Journal of Applied Bac-teriology 1999; 73: 480–483.

17. Ogawa M, Shimizu K, Nomoto K, et al., Inhibition of in vit-ro gvit-rowth of Shiga toxin-pvit-roducing Escherichia coli O157:H7 by probiotic Lactobacillus strains due to produc-tion of lactic acid. Internaproduc-tional Journal of Food Microbi-ology 2001; 68: 135-140.

18. Forestier C, De Champs C, Vatoux C, et al. Probiotic activi-ties of Lactobacillus casei rhamnosus: in vitro adherence to intestinal cells and antimicrobial properties. Research in Microbiology 2001; 152: 167–173.

19. Strus M, Pakosz K, Gosciniak H, et al. Antagonistic activity of Lactobacillus bacteria strains against anaerobic gastro-intestinal tract pathogens (Helicobacter pylori, Campylo-bacter coli, CampyloCampylo-bacter jejuni, Clostridium difficile). Medycyna Doswiadczalnai Mikrobiologia 2001; 53: 133–142.

20. Shah U, Walker WA. Adverse host responses to bacterial to-xins in human infants, J Nutr 2000; 130(suppl): 420S-425S.

(8)

21. Rastall RA, Gibson GR, Gill HS, et al. Modulation of the microbial ecology of the human colon by probiotics, pre-biotics and synpre-biotics to enhance human health: An over-view of enabling science and potential applications. FEMS Microbiology Ecology 2005; 52: 145-152.

22. Servin AL, Coconnier M-H. Adhesion of probiotic strains to the intestinal mucosa and interaction with pathogens Best practice & Research Clinical Gastroenterology 2003; 17(5): 741-754.

23. Grene JD, Klaenhammer TR. Factors involved in adheren-ce of lactobacilli to human Caco-2 adheren-cells. Applied and En-vironmental Microbiology 1994; 60: 4487–4494.

24. Rojas M, Ascencio F, Conway PL. Purification and charac-terization of a surface protein from Lactobacillus fermen-tum 104R that binds to porcine small intestinal mucus and gastric mucin. Applied and Environmental Microbi-ology 2002; 68: 2330–2336.

25. Gusils C, Cuozzo S, Sesma F, et al. Examination of adhesi-ve determinants in three species of Lactobacillus isolated from chicken. Canadian Journal of Microbiology 2002; 48: 34-42.

26. Ventura M, Jankovic I, Walker DC, et al., Identification and characterization of novel surface proteins in Lactoba-cillus johnsonii and LactobaLactoba-cillus gasseri. Applied and En-vironmental Microbiology 2002; 68: 6172–6181.

27. Saxelin M, Tynkkynen S, Mattila-Sandholm T, et al. Probi-otic and other functional microbes: from markets to mec-hanisms. Current Opinion inBiotechnology 2005; 16: 204-211.

28. Braat H, De Jong EC, Van den Brande JM, et al. Dichotomy between Lactobacillus rhamnosus and Klebsiella pneumo-niae on dendritic cell phenotype and function, J Mol Med 2004; 82: 197–205.

29. Chauvière G, Coconnier MH, Kerneis S, et al., Competitive exclusion of diarrheagenic Escherichia coli (ETEC) from human enterocyte-like Caco-2 cells by heat-killed Lactoba-cillus. FEMS Microbiology Letters 1992; 70: 213–217. 30. Coconnier MH, Bernet MF, Kerneis S, et al., Inhibition of

adhesion of enteroinvasive pathogens to human intestinal Caco-2 cells by Lactobacillus acidophilus strain LB decre-ases bacterial invasion. FEMS Microbiology Letters 1993; 110: 299–305.

31. Lee YK, Puong KY. Competition for adhesion between pro-biotics and human gastrointestinal pathogens in the pre-sence of carbohydrate. British Journal of Nutrition 2002; 88(suppl)1: S101–S108.

32. Bernet MF, Brassart D, Neeser JR, et al. Adhesion of human bifidobacterial strains to cultured human intestinal epit-helial cells and inhibition of enteropathogen–cell interac-tions. Applied and Environmental Microbiology 1993; 59: 4121–4128.

33. Lievin V, Peiffer I, Hudault S, et al., Bifidobacterium stra-ins from resident infant human gastrointestinal microflo-ra exert antimicrobial activity. Gut 2000; 47: 646–652.

34. Tuomola EM, Ouwehand AC, Salminen SJ. The effect of probiotic bacteria on the adhesion of pathogens to human intestinal mucus. FEMS Immunology and Medical Micro-biology 1999; 26: 137–142.

35. Mack DR, Michail S, Wei S, et al., Probiotics inhibit entero-pathogenic E. coli adherence in vitro by inducing intesti-nal mucin gene expression. American Jourintesti-nal of Physi-ology 1999; 276: G941–G950.

36. Bongaerts G, Severijnen R, Timmerman H. Effect of antibi-otics, prebiotics and probiotics in treatment for hepatic en-cephalopathy Medical Hypotheses 2005; 64-68.

37. Kandler O, Weiss N. Regular, nonsporing gram-positive rods. Genus Lactobacillus In: Sneath PHA. Editors. Bergey’s manual of systematic bacteriology, Williams&Wilkins, Baltimore, USA 1986; 2:1209–1234.

38. Scardovi V. Irregular nonsporing gram-positive rods. Ge-nus Bifidobacterium In: Sneath PHA, Editors. Bergey’s ma-nual of systematic bacteriology. Williams&Wilkins, Balti-more, USA 1986; 2: 1418–1434.

39. Mundt JO. Gram-positive cocci. Genus streptococcus. Lac-tic acid Streptococci In: P.H.A. Sneath, Editors, Bergey’s manual of systematic bacteriology Williams&Wilkins, Baltimore, USA 1986; 2: 1065–1066.

40. Bongaerts G, Bakkeren J, Severijnen R, Sperl W, Willems H, Naber T, et al. Lactobacilli and acidosis in children with short small bowel, J Pediatr Gastroenterol Nutr 2000; 30: 288–293.

41. Maamouri N, Belkahla N, Ouerghi H, Cheikh I, Ben Am-mar A. Pouchitis treatment by probiotics. Tunis Med 2005; 83(2):63-66.

42. Madsen KL, Malfair D, Gray D, Doyle JS, Jewell LD, Fedo-rak RN. Interleukin-10 gene-deficient mice develop a pri-mary intestinal permeability defect in response to enteric microflora. Inflamm Bowel Dis 1999; 5(4): 262-70. 43. Steidler L. Microbiological and immunological strategies

for treatment of inflammatory bowel disease Microbes and Infection 2001; 3:1157-1166 .

44. Surawicz CM. Probiotics, antibiotic-associated diarrhoea and Clostridium difficile diarrhoea in humans. Best Prac-tice & Research Clinical Gastroenterology 2003; 17:775-783.

45. Plummer SF, Garaiova I, Sarvotham T, Cottrell SL, Le Sco-uiller S, Weaver MA, Tang J, Dee P, Hunter J. Effects of pro-biotics on the composition of the intestinal microbiota fol-lowing antibiotic therapy. Int J Antimicrob Agents 2005; 26: 69-74.

46. Surawicz CM. Treatment of recurrent Clostridium difficile-associated disease Nature Clinical Practice Gastroentero-logy & HepatoGastroentero-logy 2004; 1: 32-38.

47. Kalliomäki M., Kirjavainen P., Eerola E. et al., Distinct pat-terns of neonatal gut microflora in infants developing or not developing atopy. Journal of Allergy Clinical Immuno-logy 2001; 107:129–134.

(9)

48. Saxelin M, Chuang NH, Chassey B, et al, Lactobacilli and bacteremia in Southern Finland 1989–1992, Clin. Infect. Dis 1996; 22 : 564–566.

49. Isolauri E, Intestinal involvement in atopic disease, J. Ro-yal Soc Med 1997; 90: 15–20.

50. Hoyos AB. Reduced incidence of necrotizing enterocolitis associated with enteral administration of Lactobacillus acidophilus and Bifidobacterium infantis to neonates in an intensive care unit, Int J Infect Dis 1999; 3: 197–202.

51. Dunne C. Adaptation of bacteria to the intestinal niche: probiotics and gut disorder, Inflamm. Bowel Dis 2001; 7: 136–145.

52. Hebuterne X, Gut changes attributed to ageing: effects on intestinal microflora, Curr Opin Clin Nutr Metab Care 2003; 6: 49–54.

53. Kleessen B, Sykura B, Zunft H-J, et al. Effects of inulin and lactose on fecal microflora, microbial activity and bowel habit in elderly constipated persons, Am J Clin Nutr 1997; 65: 1397–1402.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Askorbik asit metabolizması sırasında oksalik asit oluştuğu için

Geliflmifl ülkelerde da¤c›l›k ve do¤a sporlar› daha çok ticari olarak yap›lan etkinliklere dönüflmüfl durumda.. Alpinizm, art›k Avrupa’da eskisi ka- dar ra¤bet

Formasyon ( Yabancı Diller Bölümü- İngiliz Dili Edebiyatı- Alman Dili Edebiyatı) Özel Öğretim Yöntemleri Yeni Bölüm 2.. Öğrenc ler b lg ler hazır

“Nasıl bir yol izleneceği açık ve net biçimde ortaya koyulmuşsa, belli bir bilgi çerçevesinde bu yola gidileceği belliyse, o zaman karar çoktan verilmiş, verilecek bir

Professor Marek STACHOWSKI Krakov Yagellon University (Poland) Professor Mehmet NARLI Balıkesir University (Turkey) Professor Mehmet ÖLMEZ Yıldız Technical University (Turkey)

> Maytrısimit. Burkancıların mehdîsi Maitreya ile buluşma Uygurca iptidaî bir dram. s.: TUBAR-XXXIII > TÜBAR XXXIII. s.: VIII-XVI Yüzyıllar Arasında Türkçenin

Professor Marek STACHOWSKI Krakov Yagellon University (Polonia) Professor Mehmet NARLI Balıkesir University (Turkey) Professor Mehmet ÖLMEZ Yıldız Technical University (Turkey)

Kırklareli’nde 2013 yılında doğan çocuklara verilen adların kavram alanlarına bakınca şu görülebilir: Kırklareli’nde doğan çocukların adlarında arzu, umut, beklenti