"TT
_______________________
cumih:
Asıl
i l M
Kabri
Y a z a n :
F A Z IL AHMED
İptida aylarca ve aylarca endişe den kıvranmıştık; Onun maddî var lığım kemiren derdin hergiin nerede durduğu, reekadar ilerilediği sorgusu bizim de kafalarımızın içinde bir kanser mahiyeti almıştı ve hergiin ruhumuzu oyup duruyordu. Niha yet karagünle karşılaştık. Milletimiz ve tekmil insanlık öyle bir mateme düştü ki dünyanın her tarafından hâlâ hıçkırık sesi geliyor. Bir yandan gözlerimiz dolup boşanıyordu, bir yandan da kâh dilimizin tutulduğunu görüyorduk, kâh bütün söyleme ka biliyetimiz bir feyezan manzarası alarak taşıyordu.
Gazeteler yazdı, radyolar haykır dı. En küçüğünden en büyüğüne ka dar her yurd Onun lâkırdisile doldu. Nihayet milletin sonsuz hicran ve acısı Başbuğun cenazesi önünden akmağa başladığını gördük. Şefimi zin aziz vücudünü saklıyan mahfaza ya olsun bir dakika yaklaşmak, mate-1 mimizi büsbütün kabartan bir teselli1
idi. Fakat gene ferahlandın« teselli.. Böyle de günler geçti. Bütün Tür- kiyenin sevgisi, nihayet kendisini o- muzlanna aldı, canına bastı ve An- karaya getirdi. Onun sevdiği, yeni den kurduğu ve cihan hürmetine mihrak ettiği Ankaraya!
İşte bugün gene dünyanın hürmeti etrafım sararak ve milletin elemi ar kasından yürüyerek tabutunu Etnog-
i rafya Müzesine götürmüş bulunuyo
ruz.
Etnografya Müzesi... Bu ne dü şündürücü tesadüf! Gelmiş geçmiş her türlü beşer nümunesini ilmin in ce adesesinden geçirerek insan irfa nının önüne sermek için yapılmış böyle bir müessese acaba şimdiye' kadar bugün kucağına aldığı mahlûk gibi bir dehâ mücevheri saklamış mı dır?
Bütün o alay, bütün o dünyanın dört ucundan gelmiş saygı timsalleri, anlatılamaz bir haşmet kafilesi kur du. Topların durup durup gürlediği ni, canlarımızın susup susup inledi ğini işitiyorduk. Ancak dikkat edi yordum; bütün bunların içinde en heybetli şey bir tane idi:
Onun sükûtu!
Bu sükût, bana vaktile kâinat içinde akisler yapan sesinden bile kuvvetli, mehtablı ve beliğ göründü.
ömrümde bu kadar derin manalı bir hutbe dinlememişimdir! Derin, kavrayışlı ve vakarlı bir hutbe!
Evvel zamanda Endülüslü büyük bir şairin asılmış bir vezir hakkında söylediği meşhur mersiyeden bazı beyitler hatırıma geldi. Şair. «Mem- dııhuna» demişti ki susuşunda bile bir hitabet anlamı var. Senin kadar Büyük bir ölüye ancak sema kadar geniş bir mezar lâzımdı.
Onun için kabrinin de göklere ku rulduğunu görüyorum. Dünyanın her yanından esen rüzgârlardır ki şimdiden sonra sana kefenlik ede cek...
Bunlar güzel; fakat ne kâinatın rüzgârları, ne de içinde cihanlar yü zen fe.ıâ insan gönlü kadar sonsuz değildir. Atatürkse bunların hepsine birden gömüldü. Onun bence asıl ebedî durağı, tarihin haftasındaki muazzam anıtından ziyade milVt kalbinin, insan gönlünün ta içi ola caktır. İnsan gönlümün ta içi ve en yalansız sevgi köşesi!
Fazıl Ahm&d AYKAC.
Taha Toros Arşivi