• Sonuç bulunamadı

Başlık: YABANCI BİR YAZARIN ATATÜRK HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİYazar(lar):UĞUR, AhmetCilt: 21 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000563 Yayın Tarihi: 1973 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: YABANCI BİR YAZARIN ATATÜRK HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİYazar(lar):UĞUR, AhmetCilt: 21 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000563 Yayın Tarihi: 1973 PDF"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YABANCI BİR YAZARIN ATATÜRK HAKKINDAKİ

DÜŞÜNCELERİ

1

Dr. Ahmet UGUR

Yazarımız DEDLEV H.HALİD'in Atatürk ve O'nun İslam birli-ği hakkındaki görüşlerini, geniş bir şekilde şöyle özetleyebiliriz.

Modern Türkiye'nin İslam'a karşı davranışı, çeşitli şekillerde ya-zılmış ve yorumlanmıştır. Atatürk devrimlerinden beri Türk milletinin geleceğine hükmeden şahısların İslam'a karşı tutumları nedir? Bu so-runun cevabı da yine çeşitli şekillerde verilmiştir. Bunları iki ana gu-rupta toplayabiliriz.

Birinci gurubun görüşüne göre Ankara Hükümeti dinle ilgili olan her şeye karşı açıkca düşmandır. Kendilerini hür düşünen kimseler ola-rak gören politik liderler, İslam ve bütün diğer dinlede ilgili her şeyi yıkmak isterler. Bazı eski dini formları devam ettirmek isteyenler de, dine karşı yapılacak bir hareketten doğacak karışıklıklardan korktuk-ları için bunu istemektedirler.

İkinci gurubun görüşü ise, birincilerin tamamen tersidir. Bunlara göre Kemalist'ler, İslam'ın içden taraftarları ve O'nun daima iyiye git-mesini isteyen kimselerdir. Bunlar, Türk devrimcilerini dini eski saf şekline döndüren ve kuvvetlendiren kimseler olarak görürler.

Reform hareketlerinin başta gelen lideri, Mustafa Kemal'i ele alır isek, O'nun hayatında asla inanca karşı olmadığını görürüz. O sadece tutucu gördüğü veya din işini devlet işine karıştıran din atiamlarına karşı idi. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşında, dinin halkın yaşayışın-daki rolünü anlamış ve O, milli felaket karekederinde dini taa~subun tutucu tesirini ve aynı zamanda dinin milli birliği oluşturmadaki etki-1 Bu yazı, Detlcv H.Halid tarafından,

t.lum

and the Modern Age, adlı mecmuada (Volu. me, vı, No' 2, May 1975) "The Kemalist Attitude Towards Muslim Unity" başlığı altında yayın-lanmıştu.

(2)

364

AHMET UGUR

sini de görmüştü. Atatürk Saltanat'ı ve Hilafet'i kaldırmadan önce ca-miye giderek hutbe bile okumuştur. Atatürk'ün 1927 de yapmış olduğu konuşmasında da helirttiği gihi, 23 Nisan 1920 de toplanan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hacı Bayram camiinde kılınan namazdan sonra dua edilerek açılmıştır. 1928 yılına kadar, Anayasa'ya göre Türk dev-letinin dini, İslam idi. Fakat Atatürk 20. yüzyılda Avrupa devletleri arasına girmek isteyen bir devletin, resmi bir dini olmıyacağı kanısına vardı. Bunun yanında camileri kapamak için hiç bir girişim ve diğer devrimle gelen rejimler gibi dine karşı düşmanlık yoktu.

Mustafa Kemal'e göre Hilafet'in kalkmasının manası, dini aşm gele-neksel katkılarından kurtarmaktır. O diğer islam modernistleri ile İslam'-ın akıl dini olduğu görüşünü paylaşıyor ve İslam'ın akılcı düşüncesini en üstün kaide yapmayı kendisine hir vazife sayıyordu. Seyit Ahmet Han, Seyit Emir Ali, Muhammet Abduh ve bunların diğer çağdaşları gibi Atatürk'te inandı ki, İslam, insana kendi dünyasını anlama fırsatı vererek, insanlığın durumunu düzeltmeyi hedef alan ilim ve hürriyeti emreder.

O'nun gayesi, İslam'ın esasını, Kur'an'da ve Hadis'te verildiği şek-liyle, modern metotla inceletmek ve böylece dinin esaslarını ve çağımız için taşıdığı önemini meydana çıkarmaktı. O'nun bu fikrini ileri görüş-lü bir taraftarı şöyle özetlemektedir. "Devrim çocuğu olan din adam-larından memleket şunu beklemektedir, onlar bizim sosyal hayatımız-da hissedilen boşluğu, ejhayatımız-dadımızın manevi temeli olan, İslam'ın yüce-liğini anlatarak dold urmalıdırlar."

Ne Cümhuriyet'in doğuşu ve ne de Halifeliğin kaldırılması, Ata-türk'ün bu politikasını değiştirdi, ve bu iki yasal değişikliğe rağmen dini reformlar durmadı. 1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu ve bunun ekonomik destekcisi, Vakıflar, yeniden teşkilatlandmldı. İmam ve hatipleri yetiştirmek için, İmam-Hatip Okulları ve topluma İslam'ın yeni görüşünü öğretmek için, İlkönce İstanbul'da daha sonra Ankara'da, İlahiyat Fakültesi açıldı.

Bilindiği gibi, Atatürk, Ezan'ın Türkçe'ye tercümesi ile uğraşmadı. Ezan'ın Türkçe'ye tercümesi, Atatürk'ün ölümünden üç yıl sonra, ka-nunen mecbur edildi. Fakat Kur'an'ın Türkçe'ye tercümesi, O'nun şah-si çabaları ile olmuştur. O'na göre dinin toplumun yaşantısında etkin bir hale gelmesi gerekiyorsa, onu mutlaka kendi anlıyacağı bir lisanla

(3)

BİR YAZARıN ATATÜRK HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ 365

ogrenmesi lazımdır. Atatürk bunun için çalışmıştır. Eğer bu hareket dine karşı ise, Şah VeliyuHah DcIhi ve ondan sonra gelenler daha 19. yüzyılın başlarında bunu yapmışlardır. Bilindiği gibi bunlar, Kar'an'ı o zaman Farsça ve Orduea'ya çevirdiler.

Atatürk derki, "Türk Kur'an'a inanır, fakat O'nun kendine ne söy-lediğini anlamaz. İlk önce O kendikendine K ur'an'ı anlamalı, sonra araştırmalıdır." Böylece işe, dili değiştirerek başlaması, kendi açısın-dan mantıki idi.

O, bu şahsi çekişmelere bir son vermek için, Türkiye Cümhuriyeti-nin temel ilkelerinden biri olan, Laikliği getirdi. Laiklik, İslamdaki toleransın modern çağa hir köprü olduğuna dikkati çekmek için düşü-nülmüştür. Laiklik, bazan asıl İslam'ın karekteristiği olarak, bazanda yeni ve tabii gelişmenin bir neticesi olarak gösterilmiştir.

Atatürk devrimlerinden sonra Türkler, dinde sadece akılcılığa de-ğil, mistisizme de yöneldiler. Mistisizm, dini araştırmada Kemalisele-rin dayanağı oldu. Felsefi-mistisizmin liberal ve insancıl eğilimleri, akıl-cı çağın ihtiyaçlarına uygun geldi. Laik taı ihçilere göre, Türk'ün milli benliği, kendisini en iyi bir şekilde, mutaassıp olmayan bir dini görüş içerisinde açığa vurmuştur. Atatürk'ün çağdaşı, meşhur Fuat Köprülü, bu sahada değerli eserler vermiş ve Türk kılasiklerini, değerli açıklama-lar yaparak bastırmıştır.

Aşağıdaki konuşmasındanda anlaşılacağı gibi, Atatürk insaneıl-mistisizmin tesirindedir ve dini ayrılıklardan doğan çekişmelere karşı-dır. İşte Atatürk bunu şöyle belirtiyor. "Şunu kabul ederim ve inanı-nm ki, İnsan inançsız olamaz. Tarih boyunca Türk, kutsallaştırılmış bütün inançları dini olarak kabul etti. İşte bu dindir. Ne hu ve nede o özel diridir. O'na göre bütün inançlar saygıya layıktır."

İslam mistisizmine alaka duyan herkes, yukarıdaki ifadeden son-ra. Batı'da Şeyh-ı Ekher diye tanınan, İlın Arabi'nin meşhur mısraları-nı hatırlayacaktır.

"Kalbi m her şekli almaya haşladı. O ceylanlar için hir ot-lak, rahipler için bir manastır, puta tapanlar için bir putha-ne ve müminler için bir Ka(be oldu. O Tevrat tomarları ve Kuran'ın bir kopyası haline geldi. Benim dinim sevgi dini-dir. -Konusu ne olursa 018un- Aşk benim dinim ve imanım-dır."

(4)

366 AHMET UGUH

Atatürk ile bu Orta çağ mistiği arasındaki bağ, pekçok Kemaliselere gülünç gelecek ama, Atatürk bu sayede, mühim bir müslüman milleti "Türk Milleti"ni, tekrar hürriyetine kavuşturarak, dağılmaktan kur-tarmıştır. Bu hareketinde Endülüs ve dünyanın diğer ülkeleri O'na birer ömck olmuştur. O bunlara bakarak, bağımsızlığın gitmesiyle dinin de nasıl gittiğini biliyordu. Atatürk, Türkiye Cümhuriyeti'ni kurarak, İs-lam birliğine tarihi bir hizmette bulundu.

Türkiye'nin ts lama bağlılığını dışardan görüp, başka, başka fikir ileri sürenler ne derse desinler, gerçek şu ki, Atatürk devrimlerinin ga-yesi, tslam'ı kaldırmaktan daha çok, bir tslami reformdur. Kemalizm'-de Pan-tslamizm ve diğer görüşlere de yer yoktur. Bu gibi şeyler, so-nunda birinin veya diğerinin yok olmasıyla ncticelenir. Bu gün yeni Türkiye'nin halkı sadece kendi varlığını ve rahatını düşünmektedir. Yeni Türkiye'nin diğerlerine verecek başka bir şeyi yoktur. Fakat Ata-türk eninde sonunda Müslüman birliğinin canlanıp, kendi isteğine göre hareket edeceğine ve bağımsız yaşayacağına kani idi. Atatürk'Ün bu konuşmasından bir sene sonra, 1928 de, Muhammet tkbal, bunu Üni-versite'de dile getirdi. İbn Haldun ve Ziya Gökalp'i, Türkiye ve Hiili. fet'i tartıştı. tkbal modern Türk düşüncesine eğilimli idi. Hemekadar tkbal Pan-lslamizm'i Atatürk'te bunun aksinin savunucusu olarak gös-terilirler isede, tkbal'in konuşmalannda, Atatürk tarafından savunu-lan fikirleri bulmak mümkündür. Kendisininde belirttiği gibi, Atatürk milletine yaptığı hizmetlerle, kendi halkının, belki de bütün tslam ale-minin sevgi ve saygısını kazanmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Fransız idare hukukunda belirli bir faaliyet ya âmme hizmetidir veya değildir ( 3 8 ). Fakat buna mukabil, âmme hizmetinin mevcudiyeti, artık herhalde idare hukukunun ve

sair vükelânın tasdiki memuriyetleri dahi ha iradei şahane icra olunur.. zam da ancak Meclisi Mebusanda itimada mazhar olacak zevatı vekil tayin ede­ rek Padişahın tasdikine

(79) Esener, Türk hususi hukukunda muvazaalı muameleler, 1956, s.. Objektif bakımdan tahvilde âtıl olan muamelenin yerine başka bir mua­ mele geçtiği halde teyitte hükümsüz

ralarını banka ve polise ihmal veya vergi sebebiyle bildirmemiştir. Bir sene son­ ra bir şahıs sahte hüviyetle kendisini takdim ederek mezkûr senetleri rehin ve­ rerek

Bu telâkkiye gö­ re, tarafların ilk müzakereler safhasında akdin meydana gelmesi için lüzumlu addettiği (condictio sine qua non) ve o nokta üzerinde anlaşmaya varılmadıkça

AAüellife göre, «Şahsın yaşadığı memleketin hükümran kudretini bilme­ mesi mazeret sayılmaz; çünkü o, mevcudiyeti sayesinde muhafaza edilmekte olduğu kudrete dikkat

işsizliğe yer verilmemiştir. Klâsik faraziyeler bizim ilerde tayin ve tarif edeceği­ miz bir üçüncü nev'i «gayrı iradî» işsizlik imkânını kabul etmemektedir.

28) Buna mukabil StPO § 136 «a'nın, ceza takip makamınca meşru olmpvm vol ve vası­ talarla elde edilen muayyen ispat vasıtalarının (meselâ, zanlının tazyik altında yaptı­