• Sonuç bulunamadı

Başlık: TANZİMATTAN SONRA TÜRKİYE'DE İLİM VE MANTIK ANLAYIŞIYazar(lar):ÖNER, NecatiCilt: 5 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000274 Yayın Tarihi: 1956 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: TANZİMATTAN SONRA TÜRKİYE'DE İLİM VE MANTIK ANLAYIŞIYazar(lar):ÖNER, NecatiCilt: 5 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000274 Yayın Tarihi: 1956 PDF"

Copied!
36
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TANZIMATTAN SONRA TCRKİYEDE

tLtM VE MANTıK ANLAYıŞı

Necati' Ö N E R

Politik bir hamle olarak başlayan Tanzimat hareketi, Türk Medeniyetinin yeni bir is-tikamete yönelmesiyle neticelenmiştir. Bu yöneliş Renaissance'tan beri g,elişen Avrupa Me-niyetine doğrudur. Bir asırda,n fazla bir zaman var ki, sarfettiğimiz gayret, cemiyetimizi o medeniyet çevresine sokmak ve o medeniyetin gelişme istikametinde yol almaktır., Bu gayretimizde ne derecede muvaffak olduk, sorusu üzerinde düşünmek ve dolayısiyle' bu yol-da gösterdiğimiz faaliyeti değerlendirmek, bundan sonraki fikir hayatımızın istikametiıne ışık, tutacaktır.

İnceleme konumuz olan "Tanzimattan Sonra Türkiye'de ilim ve Mantık Anlayışı", bah-settiğimiz faaliyetin çeşitli kollarından birini teşkil eder. O halde incelememiz,' yukarıki sorunun cevabı değil de o sorunun kaplamının bir kısmını teşkil eden, Avrupa Medeniyeti-ne yöMedeniyeti-nelişimizden bu yana ilim ve mantık anlayışmda Medeniyeti-ne gibi bir değişme olmuştur? soru-sunun cevabı olacaktır.

Bu soruya cevap verebilmek ıçın, Tanzimattan önceki fikir hayatımızda bu konuda hakim olan düşü'nceyi bilmek gerekir. Biz de asıl konunun işlenmesiıne girmeden, Tanzimat-tan önce Osmanlı cemiyetinin mensup olduğu İslam kültür dünyasında: ilim ve mantıktan ne anlaşıldığmı belirtmeye çalıştı

(*r

Asıl konuyu ele alırken de şu yolu' takip ettik: Tanzimattan sonraki fikir hayatrmızda ilim' den ne anlaşılmıştır? Bu zaman süresi içinde nasıl bir ilim telakkisi hakimolmuştur? İkinci olarak, mantık denen ilmı disiplin nasıl ele' alınmış ve işlenmiştir? İşte çalışmamızın hedefi, bu sorula.rınce vabı olacaktır.

A. İSL.AMDA İLİM

E b u Da v u d ve İ b n M a c e' nin rivayet ettikleri bir hadİste Hz. Muhammed şöyle söylüyor: "İlim, manası aç~k bir ayet, yahut doğruluğu sabit bir sünn,et veya adil bir farizadır" (1) aynı manayı ifade ,eden E 1 - N e s ai' nin rivayet ettiği hadiste is'::ı, "ilim üç'tür: manası açık bir ayet ve doğruluğu sabit bir sünnet, bir de bilmiyorum

sözü-dür" (l-a). •

Bu hadisler İsHl.miy,etinilk zamanlarında dini bilgiler dışındaki bilgilerin ilim olarak kabul edilmediğini bildirmektedir (2) .Fakat zmanla İslamiyetin gelişip yayılması neticesin" de içtimaışartların zorlaması v,e İslamıarın başka medeniyetlerle teması, ilim kavramı-nin genişlemesine sebep oldu. Bu şekilde İslam medeniyetinde uğraşılan

ilim-(*),Bu konu ile ilgili arapça e.serlerden Prof. M. Tanci~nin yardımlarıyla faydalandık. ( 1) Gaz z ali, thya Ulftm-el-din, I. s. 30 ve Murtazıı, Şerhi 1. s. 225

( 1-a) M urt aza e 1- Z e b i d I, Şerh-i İhya. 1. s. 225

( 2) "İlim ikidir, ilm-ill edya:n ve ilm-üi ebdan", "beşiktenmezıı.ra ka,dar' ilim tahsil e'diniz", "ilim Çin'de de olsa arayınız" hadisleri buhiikmiimiizü nakzeder görünmekte iseler de, muteber ha-dis kitapları bunların sıhhatini reddetmektedirler. İfade edilen fikirler Peygamber' zamanının değ'n daha sonraki devirlerin ilim anlayrşma uygundur.

(2)

1erin menşeini iki ayn sahada aramak do&:ru olur. Birincisi bizzat İslam dini, ikinciside !slamıarın temas ettikleri eski medeniyetler.

a) Menşei dini 'olan ilim~,er:

İslamiyetin ilk yıllarında ilim olarak yalnız ayet ve sünnet kabul ediliyordu. Zaman geçtikçe içtimai şartlann tesiri altında esasını Kur'an ve sünnet teşkil eden yeni bilgi kol-ları meydana geldi ki, bütün İslam medeniyeti boyunca bu bilgi kolkol-larına ilim d,enmiştir. Kur'an ahkamını anlamak ihtiya1:ından tefsir, Peygamberin sözlerini tesbit ve bu konuda yapılan rivayetlerin doğruluk dercesini tayin için hadis ve usulü hadis" karşılaşılan içtimal meseleIere ve ibadete Kur',an v.e hadisin tatbikinden usul-u fıkıh, fıkıh, akaid ilimIeri doğ-du. Bu ilimIerin esas kaynağıyukarda zikrettiğimİz gibi Kur'an ve sünnettir. Bu iki a,na kayn.ağa Gazzaliyardımcı iki kaynak daha gösteriyor ki, onlar da: icma ve asar-ı saha-be'dir (3).

Menşei dini olmamakla beraber dini ilimIerin mukaddimesini teşkil eden ve onları öğ-renmek için bir alet olan (4) ilimler de meydıma çıktı. Arap dilinin tespiti, lafız ve ma-nalarının tayini lüzumundan"ulUm-u

lisaniy,e",

dilin tesbiti arap örf, adet ve ,edebiyatının bilinmesini gerektirdiğinden

«ulum-u edebiyye"

meydana geldi (5). İslamiy.etin geniş ülkelere yayılması islamlar arasmda itikad meselelerin.de ayrı ayn görüşl,er doğurdu. Yu-nan ve hristiyan felsefelerinin İslam dünyasına girmeleriyı,e itikad ayrılıkları ve felsefi fi-kirlerle desteklenince yeni .fikir cereyanları başladı ki buradan

«ilm-i kelam"

(6) ve dini inançların yeni eflatunculukla birle~mesiyle de tasavvuf doğdu.

b) Başka medeniyetlerden alınan ilimier:

Mekke'de doğan İslamiyet zamanla gelişip ülkel,ere yayılınca islamlar bazı eski mede-niyetlerle temasa geçtiler. Bu temas onlann yeni bilgilerelde etmelerini sağladı. Bu mere-niyetler eski Yunan, İran, Hind, Mısır ve Mezopotamya medemere-niyetleridir. Yunanlılardan fel-sefe, tıp, hendese ve nücum'u; İranlılardan edebiyat, tarih, musiki'yi; Hindlilerden tıp, hesap, musiki'yi; Babillilerden tılsımat ve sıhr'i; Mısırlılardan teşrih ye kimya'yı aldılar. Bu bilgileri iIki,n arapçaya tercüme yoluyla nakil, sonra da bu sahalarda yüzloerceeser telif ett1ler. İslamıarın bu medeniyetlerle teması hicrl birinci asırda, Emeviler devrinde baş-lar (7).

Eski medeniyetlerle temas netic'esinde İslam dÜınyasına giren bilgileri iki gruba ayırabiliriz: Birincisi; felsefe, matematik, ,astronomi , tıp gibi rasyonel ve tecrtibi bilgiler-dir. Bu sahada İslam dünyasına en çok tesir icra ,eden Yunan medeniyetidir. Bu medeni-yetten birinci dereced,e tercüme edilen eserler Aristo, Euclide, Aipokrat, Calinos, Plotin., Batlamyus, ikinci derecede Eflatun'un eserleridir. En çok üzerinde durulan, düşünür Aris-to olmuştur. İkincisi; eski Mezopotamya medeniyetlerinin tesiriyle giren sihir, tılsımat

gibi

«occulte"

bilgilerdir. Her iki bilgi grubunun İslam alemiııe girişi aşağı yukarı aynı

zamana tesadüfeder. Arapçaya ilk yapılan tercüme kimya'ya aittir. Halid b. Yezid (Ö. 85 H.) 'in emriyle yapılmıştır (8). Euclide'inkitabı halife Reşid (hilafeti 180-1S'3 H.) za-manmda tercü'me edildi. Yunan mantık ve felzı=fesi halife Memlİn (hilafeti 188-218 H.)

( 3) Gaz z ,ai i, İhya Ultim-el~ıIin,

r.s,

-19 ( 4) Ayn. esr. s. 20

.( 5) C. Z -eyJ.i an, Medeniy£M İslamiye Tarihi. (Z. Meg-amız terc.), III. s. 71 ( 6)Hi1ID i Ziya ii'1 ,ke n, İslam Düşüncesi, s. 17

.( 7) Müt€X.cimler ve tercüme edjlen eserler için Ek. Hilmi Ziya ülken, İslamMedeniyetinde Ter-cümeler ve Tesirleri,.5. 141 vdd.ayrıca, C. Zeydan, ayn. esr. UI.ş. ;a89vdg.

(3)

devrinde tercüme edilmeye başlandı (9). Hicri • 125 de sihre ait bir kitap tercüme edil-di (10). İbn Vahşiye 291 H. de Babillilerden sihre ait tercumeler yaptı (11).

Bu şekilde menşeini iki ayrı sahada gördüğümüz İslam .ilmi H. birinci asırdan itiba-ren üç nevi ilim teli1kldsinin tesiri aıtında kalmıştır. 1. İslami bir menşei olan. dini bir ilim telakkisi, 2. Daha çok Yunan medeniyetinin tesiri aıtında rasyonel bir. ilim telakkisi, 3. Mezqpotamya medeniyetlerinin tesiri aıtında "occulte" bir ilim telakkisi (12).

Üç nevi ilim anlayışı İslam düşünürlerince uzlaştırılmış değildir. İlim tasniflerinde bu telakkiler bir araya toplanmış, ekı.ektik bir ilim anlayışı içinde .eklektik tasnifler yapıl-mıştır. Yalnız her mütefekkir ilim tasninerinde birbirinden farklı olan bu üç grubu birara-ya toplamış değillerdir. Farabi (Öı. H. 339-M.950) ilim tasnifinde ilkin yalnız ikinci an-layış içindeki ilimlere yer. vermiş, sonradan birinci anan-layış içinde ilim t'elakki edilen fıkıh ve kelam'ı da ilimler arasına almıştır. Üçüncü telakkiyi Farabi'nin kabul etmediğini gö-riiyoruz. Harezmi (Öı. H. 387-M.997) uocculte" bilgileri dikkate almamış, diğer iki te-la kkiyi de kabul etmiştir. İbn Sina (ÖL H.428-M.l036) esas itibariyle ikinci tete-lakkiye sadık kalmış, bunun içinde "occuIte" bilgilere de yer vermiş fakat dini ilimIeri tasn.ifine almamış-tır. Gazall. (ÖLH.505-M.l111). ve daha sonra gelenlerde ise her üç telakkiye göre ilim sa-yılan bilgiler ili:ın tasniflerinde zikredilmiştir.

Şimdi islam küItur dThnyasındaki ilim anlayışını daha açık olarak eblirtmek için adı geçen düşünürlerin ilim tasniflerini gözden geçirelim. Bu tasnifler daha sonra yapılan tasniflerin asıl kaynağını teşkil ettikleri için de önemlidirler.

İslam düşünurleri ilim tasnifinde esas itibarile Aristo'dan mülhemdirIer. Farabi ve İbn Sina Aristo'nun ilim tasnifini esasalarak almışlar, diğerleri ise bu .esasa islami ilimIeri ek-lemişlerdir.

Far a b i ' nin. ilim tasnifi:

Farabi, Kitab'u ~ahsil-is-saade adlı eserinde ilimIeri, nazari ilimIer, ameli ilimler diye ikiye ayırır. Nazari ilimIer, ilm-i teaHm (riyaziye), ilm-i tabii ve ilm-i ilahi (metafizik) di.. ye üçe, amell iliml'er de ahlak ve siyaset diye ikiye ayrılır. Mantık'ı ilimIerin üstünde sayın .. ğı için bu tasnifin içine almaz (13). İlimlerin Sayımı adlı eserinde is,e ilimIeri şu beş gu-ruda topluyor: 1. Dil ilmi, 2. Mantık ilmi, 3. Talimi ilimlt7r, 4. Tabiat ilimIeri ve ilahiyat ilmi, 5. Medeni ilmi, fıkıh ilmi,k,elam ilmi. Farabi ilk tasnifinde Aristo'ya sadık kalmış, ikincide ise ondan farklı bir tasnif sunmuştur.

if

Har e z ın i ' nin ilim tasnifi:

Harezmi, Mefiltih-ul-ulı1m adlı ,eserinde Farabi'den farklı bir ilim tasnifi ya.par. İlimleri, ilkin, ulum-ll şer'iye ve alet ilimIeri He uluın-u acem diye ikiye böler. Bu ayırma daha sonra geJen İbn Sina hariç bütün İslam düşünürlerinde görülür. Sonradan bu ikili ayırma şer'i ilimIer, gayri şer'i ilimler veya akli ilimIer, nakli ilimler diye adlan,dırılırs.a

da bu adlardan Jmsdedilen mana aynıdır.

( 9) Ayn. esr. III. s. 282 ve 285

(ıO) A. C. NaIl i n o, İiın-ul-Felel~ tarUıulıu iııd-el-al'ab s.. 142

(11) Ayn. 'esr. s. 206 .

(12) "ücemte" bilgiler Kur'an'da zemmedilmekte; bunların dine aykırı oldukları bilg,irilmektedir. Bk. Bakara süresi 102 ve 'I'aha süresi 66-69 ve Gazzali gibi rikızof!ar ileride göreceğimiz gi.bi "zararlı ilimIer" den ad.detmişlerdir. Fakat "Occolte" bilgilerin tecviz edilmemelerine mığmen

islam dünya.sında bu bilgilerle iştigal edilmiş ve bunlar ilim tasniflerindeyer almışlardır. (13) Far a b iı TııJIŞil'iis-saade s. 23

(4)

••

..

Harezmi uli'im:-uşer'iyeve alet ilimIeri olarak usul-ü fıkıh, fıkıh, k.elam, li'igat, :;ıiir, aruz'u sayar. Uli'im-u acem ise dı:;ımedeniyetlerden gelen iliınlerdir. Bunları da Aristo gele-neğine uygun, olarak Farabi'nin birinci tasnifi gibi n,azari ve ameli diye ikiye ayırır. Sonra bunları da üçer üçer kılO,ımlara böl,er. Burada Farabi'den farklı olan taraf ameli ilimIere tedbir-i menzil diye üçÜncü bir ilim eklemi:;ı olmasıdır.

İb n i S i na' nın ilim tasnifi:

İbn Sina ilimIeri felsefe içinde mütalaa eder,ek, Aristo g,eleneğine uygun bir şekilde, ilkin Farabi gibi ilimIeri nazari ve ameli diye ikiye böler. Nazari llimler; ilm-i tabii, ilm-i riyaziye, ilm-i ilahi; ameli ilimler: ilm-i ahlak, ilm-i tedbir-i menzil, ilm-i siyaset diye üçe ayırır (14). ((Aksanı el-ulunı ol-akliye" risalesinde ise yine aynı taksimi vererek nazari ilimlerden.tabii ilimIeri; aşağı ilimler (El-ilim el-es/el); riyazi ilimIeri orta ilimler (El-ilm el-evsat) ; ilahi ilimIeri yüksek ilimler (El-ilm el-ali) diy.e vasıflandırarak bunları da ayrı ayrı şubelere ayırır (15). Bu arada feraset, tılsımat, nirenciyat gibi sihri bilgileri de tabii ilimIerin şubeleri olarak sayar.

İbn Siiıa;nın bu tasnifi Harezmi'nin ulu m-u acem adıalbnda yaptiğı tasnifin aynıdır. Ondan farklı olarak bu ilimIeri muhtelif bölümlere ayırır ve "occıılte" bilgileri tabii ilim-ler içinde zikreder. İbn Sina Harezmi'nin uli'im-u şer'iye dediği islami ilimIere tasnifin-de yer vermemiştir.

Şimdi bir de her üç belakkiyİ, yani islami, "occulte" ve rasyonel ilim telakkilerinin

te-tsiri aıtında yapılanilim tasniflerine misal alarak Gazzali'yi zikredelim.

Gazzali, Harezmi gibi' ikili bir tasnif yapar ve ilimIeri ilkin şer'i ilimler ve gayri şer'i ilimler diye ikiye ayırır (16). Şer'i ilimIerin kaynağını Kur'an, sünnet, icma ve asar-ı sahabe teşkil eder. Bu ilimIerin, mukaddimatı olarak li'igatve nahiv vardİr. Bu dil ilimIeri Harezmi'de olduğu gibi bizzat Şer'i ilim "değillerdir. Şer'i ilimIeri öğrenmek için bir alet olduklarında;n bu bölÜmde zikredilmi:;ıtir (17). Asıl şer'i ilim olarak da ilm-i kıraat, ilm-i tefsir, usul-ü fıkıh, fıkıh, hadis ve usul-'Ü hadis'i gösterir. Gayr-ı şer'i ilimIeri de üçe ayırır. 1. Öğülen ilimler (mahmud); hesap, tıp ve dünya işlerini ilgilendiren ilimlerdir.

2.

Kotülenen ilimler (m,azmum): Sihir, tılsımat gibi.'

3.

Mlibah İlimler: Şiir, tarih gibi ilimlerdir.

Gazzali'de bahsettiğimiz her üç telakkinin bir arada zikredildiğini gÖrüyoruz, fakat

((occnlte" bilgileri ilim tasnifin.e alma;kla beraber ((mazmıım" ilimler demekle makbul say-mamaktadır ..

Daha sonra İslam aleminde yapılan ilim tasniflerinin esasını misalolarak zikrettiğimi2J yukarıdaki tasnifler teşkil ederler. Bu tasnifleri rehber ittihaz ederek "taksim-i ulUm" diye

"O kadar lüzumsuz taksimata girişmişlerdir ki, ilim kelimesi açıkmefhumlara ulaşan izah

edici bir bilgi grubuna delaleteden terim manasını kaybetmiş tamamen li'igat manaSı göz .önü'ne alınarak akla gelen her bilgi ilim tasnifleri içine girmiştir. Bu karışık hale misal

olarak da XVI aSJr OsmMlı müelliflerinden Taşköprülüzade'nin eserini ele alalım (18).

. ,

.

(14) İ b n S i n a, Resai! fi el-hikme ve't-tabiiyyat: Uyun-ul-hükme risalesi s. 2 vd. ve Kitab Med-hali Şifa s. 14

(15) Aynı resail'de Aksam el-ulum el-akliyle s. 104-116 (16) Gaz z ali, İhya 1. s. 16

(17) Ayn. esr. s. 17

(18) Taş k öp r ü 1 ü z a d o", nin bu eserioğlu K e ın al e d d in M: e lı ın e d tarafında,I1; . Mevzuat-ul-ulum adiyle. türkçere te!"cii~e edilmi~ ve 1895 de tabedilmi~tjI'.

/

/1

f

/;

(5)

Taş.k ö p r ü i ü z a d ebu eserinde, varlığı dört mertebede mütalaa

diyor:'«Hitabet-te", "ibadetdiyor:'«Hitabet-te", {(ezharı.dJi",uayrimda".Sonra ilimieri bu dört esasa'g'öre taksim ediyor: Hatti ilimier, lafiı ilimier, ezhana müteallik ilimier, ayana müteallik ilimler;ayana mütea:llik ilimIeri de önce nazari ve ameli,bunları da şer'i vehikemi diye ikiye ayırıp ilimieri şu yedi bölümde topluyor: 1. Hattı ilimier,

2.

Lafzi iliml.er.

3.

'Zihnı ilimler.4. Nazarişer'i ilim-ler,

5.

Nazari hikemı ilimier, 6. Ameli şer'i ilimier,

7.

AIDeli hikemı ilimier. Bunlan da bir sürü taksimata tabı tutarak ilimierin yüzelliye baliğolduğunu (19) k8,ydediyorsa da ese-rindeüçyüzden fazla mmden .bahsetmekbedir.

Burada Taşköprülüzade'nm ilim tasnifinin tamamını a1mwac,ağız. Yalnız nelere ilim dediğini' anlamak için bir iki misal verelim:

Ayana müteallik ilimierden ilm~i tabii şu iiimlere ayrılır:

1. İlm-itıp • 2. İlm-i baytare 3. İlm-i beyzere 4. İlm-i nebat 5. İlm-i hayvan

6.

İlm-i felahe 7. İlm-i meadin 8.İlm~i <cevahir 9. ilm-i kevn-i fesa:Iİ

lQ.

İım-ikavs 11. İlm-i fer.aset 12. İlm-i tabir-i rüya 13.İlm-i a:hkam-ı nUcum

14.

tİm-i

sihr

15.

tlm-i blsımat 16. Ilm-i simya 17. İlm-i kimya.

\

\

\

Bu ilimIerin. de füru'u vardil~. Mesela, İim-i ahkam-ı nücum'un !üruu:

1.

İlm-i ihtiya-rat, 2. İ1m~i remil,

.3.

İlm-İ fal, 4. İlm-i Kur'a, 5.iİlmi !iyereve zeet.

Görülüyor kisihiz:, tılsJmat, rüya tabiri ve fal, tabii ilimIerden .sayılmakta; nebatat, hayvanatla aynı grup da mütalaa .etmektedir. Gerçi bu durum İ b n S i na' nın tas-nifinde de vardır, fakat İbn Sina tabii ilim.lerin usul ve füruru, ölar~ onbeş ilimden,

bahse-der

(20).

Halbuki Taş kö p r ü

1

ü

bu

bölümde yüzyirmi 'bir ilim adısaymaktadır.

Taşköprülii'nün ilim tasnif:indenverdiğimiz misal, ilim .tabirinin geçmişteki fikir haya.,. tımızda ne kadar geniş bir manada kulhınıldığı:D1 ve ilim adı aıtında ne kadar lüzumsu'Z bilgilerle iştigal edildiğini .açıkça g~~terir.

B. İSL.A.MiDA'MANTIK

, Aris to ' nun mantık kitapIarmm .arapçaya .tercüme edilmesiyle, İslam dünyasın-da mantıkçalışmalan başlar. Mantık kitaplarının jlk mütercimleri H u n e y n b. İ s -ha k, E ,b u B.i şr Ma t t a, Yalı y a b. A d i y, İ b r a h i m b. A b d u i 7

i a h, O s m an. ' e i - D ı me Ş

k

i ' dir (21).

, Aristo'Il;Ull Orgamon adı aUında toplanan mantık kitapları altı'dır. Bunlar da:

Katego-riler,Önermeler, Birinci Analitikler; ikinci Analiti;kler~ TOpikler, SofistihJ Deliller~ir. İs-lam mantıkçıları Aristo'nun :ıietor~k vePoetik adlı eserleriyle, Por p hy r i o s ' un

(19) Ayn. esr. I. s. 117 (20) Not 15 e :Sk.

(21) Aristo'nun mantık kitaplarılJ.H1 ilk mütercimleri için geniş bilgi bk. H' i i m i Zi y a Ü 1 _ g e 11 İslam Medeniyetinde Terc~meler 've 'Tesiı'ler s. 143 vd. ayrıca C.

Z

e 'y .d a 'n; Ayn.

esr. III s. 306

ii' •

(6)

'f i

lsagoji'sini

de (22)bunIara ilave ederek 'mantıkkitapIarını dokuza 'Çıkarımşlardır. Retorik

:ve

Poetik'i daha önce A ro m on i u s, S e mii c i u s gibi Organon tefsirmleri Aristo'-nun mantık kitapları arasında 'zikrediyorlardı. Hatta A ın ın o n i11s, Porphyrios'un İsa-gojisini 'de bunIarın arasına almıştı (2'3). İşte bu Yeni EfIatuncudüşünÜrJ.erden mülhem olarak İsIam mantıkçıIan mantık'ı dokuz bab'a taksim ediyor veöyı,e inceliyorIardı. Bu ,do-ımz kitap sıra ileşöyle isimIendiriIiyordu:

1. El MedhaI (İsagoji) 2. EI-Makulat (Kategoryas.) 3. Kitab-eI-İbare (Bariermariiyas) 4. TahIil-eI-kıyas (Analitik-eI-ula) 5. Kitab-el~Burhan (Analitik-eI-saniye) 6. EI-cedel (Topika) 7. Sofistika 8. EI-Hitabe (Retorika)

9.

EI-Şi'r (Feotika).

TercümeIerIe başlayan Aris t o mantığma karşı aIaka gittikçe ,artmış, Aristo'nun mantık kitapIarı defalarca tefsir ve şerhedilmiştir. Tercüme devrini .müteakip diğer sahaIar--da oIduğu gibi mantık sahasmda -da birçokeserler telif .edilmiş; E i _K in d i, Fa-r a b i-, İ b n S i n a, İ b n ei -R ü Şd, R 'a z i, S e'y y i d Ş e rif iIq. gibi ,düşÜ-nürler maIl,tık'ı ilmi speküIasyonlarının başlangıcı, sistemijerinin temeIisaymışlardır (24).

İsIam düşüncesinde mantık'a dair yeni araştırmalar Far a b i ile başlar (25). Farabi mantık tercümeIeri ve şerhlerini incelemiş, onIarın 'eksiklerini tamamlamaya çalış-mış, bilhassa EI-Kindi'nin şerhIeri üzerinde durarak (26) bu konuda yazdığı eserlerle İs-lam dünyasmda muaIIim-i sani ünvamnı kazanmıştır. 'Mantık'ı, aklı dÜzeltmeye ve yanlış yapılması mümkün olan bütün fikirlerde insan,ı doğru yoIa ve gerçek tarafına yöneltmeye yarayankanunIarı ve insanı fikirlerde yanlıştan, sUrçmeden ve hatadan koruyan ve muha-faza eden kanunları veren bir san'at (27) olarak tarif eden ;marabi, man.tık anlayışında Aristo'yu takibeder. Mantık'ı sekiz böIüme ayırır; bunlar Aristo'nun Kategoriler) Önerme-ler) Birinci A'nalitikler) İkd.nci Analitikler) Topikler, Sofislik Deliller) Retorik

ve

Poetik)ine

karşılıktır. Esas oIarak İkinci AnalitikIeri, yani Burhan'ı kabul eder .. Diğer bölümIer Bur-han için yapılmıştır. Baştan üçü BurBur-han'a giriş ve hazırlıktır. Geri kaIan dördü ise, Burhan'ın aletIeri yerini tutar, yani bunIar Burhan'ın tatbik Yeridir. Bu dört san'attan her-har"gi birinin mensubuna, o san'atın tam ve mükemmeI oIması için gerekli şeyIeri ve-rir (28).

Farabi'den sonra büyük İslam mantıkçısı oIarak İ b n S i na" yı goruyo-ruz. Farabi'de dağınık bir haIde buIunan mantık, İbn Sina'da derlenmiş. topIanmış ve ona ilk mun,tazam şekli verilmiştir (29). İbn Sina mantık'ında lsaloji)ye de yer vermiştir (30).

(22)Organon ve İsaga,jinin türkçeye ilk tercümeleri H. R a gıp Ata.d e m i r taı:afll1dan ya-pılmış, Organon'un ilk beş kitabı MilIi Eğ. Bk. Yunan Klasikleri serisinde, İsagQji tercümesi ise 1948 de Konya, Atademir yayınevi tarafmdan .neş-redilmiştir.

(23) İ b r a lı i nı M a d k o u 1', L'Organon d'.Aristote dans.le monde lU"abe, s. 13 (24) H a nı d iRa gıp Ata d e m i 1', İsa2'0ji Tercümesi, Önsöz s. 15

(25) H i i m i Z i y a Ü i k e n, Mantık Tarihi s. 82

(26) H i i m i Z i y a Ü i k e n ve' K ı yanı e d.d i.n B u i' Si ,a ll, Farabi. s. 20'. ayrıca :M. A i i A y n i, Türk Mantıkç,ıIa;rl, Darülfünunun İIalıiyat Fk, Mec. sayı 10 s'. 49.

l27) F ar a b i, İlimIerin Saymu (A. Ate~ terc.) s, 64

(28) Far a b i, Ayn. esr. s. 86

(29) H i i nı i Z i y a. Ülk e n, Mantık Tarihi s, 82 (30) Ayl1. esıı. s, 89

(7)

şiyle dokuz kitaba çıkmış oluyor.

İbn Sina mantık'ı "bir alet-i kanuniyedir ki insan ona riayet ettikçe fikir ve n,azarda dalalete düşmekten mastin kalır" (31) diye tarif ediyor. Ve onun mevzuunu psikolojiden çıkarıp düşünce kanunlarmı psikoloji üzerine kuruyor (32). Bir bilgielde ederken zihin iki merhaleden geçer; biz ,eşyayı ya tasavvur eder veya tasdik ederiz (33) bu suretle man,tık'-da tasavvurat ve tasdikat diye ikiye ayrılır. Bu tefriki esas alarak bundan sonra, İslam kültur dünyasında yazılan mantık kitapları tasavvurat ve tasdikat diye iki bölümde ince-lenmiştir. Birinci bölümde, terimler ve tarif, ikinci bölümde, önermeler, kıyas ve isbat şe-killerisöz konus,u edilmiştir.

İbn Sina mantık anlayışında tamamiyle Aristocudur. O, Aristo'nun eserlerini iyi anla-mış, onları arapçaya adapte için gayret etmiş, Aristo mantık'ını ' kuvvetle müdafaa et. miştir (34). İbn Sina ayrıca Aristo'nun Yunan tefsircilerinin eserlerini de okumuş, tarif na:zariyesinde S o k rat, E f i at u n, C al i n o s ' tan da istifade etmiş, hüküm mantık'ında S t o a c ı 'ların fikirlerine de yer vermiştir (35).

Daha sonra gelen İslam ma.ntıkçıları, Farabi ve İbn Sina geleneğini takip etmişlerdir.

XI

inci asırdan, sonra mantık sahasnıda büyük eserler verildiğini görmuyoruz. Yazılan ki-taplar evvelkilerin .şerhleri veya onlar esas alınarak daha ziyade pedagojik gayeler için ka-leme alLnmışes,erlerdir. İ bit

il

aid u n 'lin beyanına göre İbn Sina'dan sonra y.etişen mantlkçılar, yazdıkları mantıkkitaplarındabazı değişiklikler yaptılar. Tarif bahsini, bur-han kısmındançıkarıp "külliy,at-ı harıv/' a eklediler. 'MakfıIat (kate;g'oriler) kısmını ise mantık'ın konuları esasından çıkardılar. Burhan, cedel, hitabet, şiir ve safsata'dan ibaret olan beş kitabı da ihmal ederek, bazıları bu maddelerden pek cüz'i bir surette bahsetti-ler (36). İ b r a h i m M a d k o ur' un kanaatine göre bu değişiklik bu müelliflerin değildir. Gerçekte onlar ibn Sina'yı taklid etmektim başka birşey yapmamışlardır (37).

Medreselerde okutulan mantık kitapları çokçeşitli ise de, bunlar arasında klasik diye-bileceğimiz üç eser vardır (38):

Birincisi Esüriddiıı Mufaddal b. Ömer el-Ebheri. (Ö.H.663.

M. 1264) nin İsagoji adlı eseri, ikincisi A ii b. Öm e r ei -Kat i b i ei -Kaz v i., n i (Ö. H. 675. M. 1276) nin Rfs,cr,leel-şem.siyye ii el-kavaid el-mantıkıyye adlı eseri, üçün .. cüsü de Ab d u

r.

r a,h m a n e

ı" -

Ah t e ri ' nin.

1533

de yazdığı El-süllem cl-Münev .. r.ak adlı manzum eseridir.

Bizim medreselerimizde son zamanlara kadar okutulan M o i laF e nar i (Ö. H. 834. M. 1430) nin İlm-i 111[izan adlı eserini de bu arada zikretmek lazımdır (39).

,saydıklarımız en çok tanınan, asırlarca m edreselerde ders kitabı olarak kabul edilen ve

(31) Ş eın s e d d i n Gün alt a y, İbn Sina ve Mantık (İbn Sina, Tarih Kurumu neşriya':ı içinde s. 4)

(32) Hi 1111 i Z i ya Ü i k e n, İslam Düşüncesi s. 252 ve İ. M' a d ko u r, L'organon d'Aril,-to ... s. 53

(33) İ. M a d k o u r adı geçen 'eserinın 54: salıifesinde tasavvur ve tasdik tefrikinin ilk defa

Fa-rabi'de bulunduğunu kaYdeqiyor. . . .

(34) İ. :Ma d k o u r, .Ayn. es~'. s. 268

(35) H iı111i Z i y a Ü 1 k e n. Ma-ııtıl{ Tarihi. s. 96 ve 101 . '(35) İ b n 'Ha ıd u n, .MukllJwıllme (Z. K. Ugan terc.} II. s. 677

(im İ. 1\1a clk oUı'; ayn. esr. s.245' .

(38) H. R a g ı.p Ata d e ıni r, Porphyryos ve Ebheri'nin İsagojilerl, DTC faküıtesi Dergisi

IV. s. 463 • . . ,

(39) Ayn. esr. s. 463 not, 3 ve M. Ali Ay n I, Tiirk Mantıkçılan S. 54

(8)

birçok şerhleri bulunan eserlerdir. Zikrettiğimiz müelliflerden başka mantık üzerinde çalı. şıp bu konuda eserler verenler arasında Gaz z a i i, F a h r e d d i n R azi (Ö. H. 606. M. 1290). Timurlenk devrinde yetişen iki büyük Türk alimi S a d r ,e d d i

n

Ta f ta z a n i (Ö. H. 792. M. 13!:;'ü) S ey y i d Ş e rif

'c

ü r c a n i (Ö. H. 816. M. 1413) ile Osmanlı mantıkçılarından H o c az ad e (Ö. H. 893. M.14B7), Yan yalı

Esad Efendi '(Ö.H.1143.M.1730) Mustafa Carullah Efendi

(Ö. H. 1151. M. 1738) ve XIX. uncu asırda Gel ,ein b e v i

1

s m a ii E f e n d i' nin adlarını sayabiliri21 (40).

İslam aleminde mantık ilminin aleyhinde' de bazı fikirler belirmiştir.

1

b n S ala lı (Ö. H. 643.M. 1245) ve E i. N e v e v i (Ö. H. 676-M. 1277) gibi muhaddisler mantık ile iştigali haram kıldılar (41). İ b n Tey.m i y y e (Ö. H. 728-M. 1327) ve tb r a lı i m b. M u s a e i - Ş a t i lı İ (Ö. H. 790-M. 1388) gibi keIamcılar ve Ab d u i i h b. N a h i ya (Ö. H. 485-M. 1092) ve A h m e d e1- N e h r c e v r i 'gibi şairler, yalnız mantık'ı değil bütün «ulurn,.u dahile)) nin aleyhinde bulundular (42). Hatta elıli sünnet alim-leri arasında mantık duşmanlığı o derece art tl ki şu söz bir darbı mesel gibikullanılmağa başlandı: "Kim mantıkla uğraşırsa zındık olu~" (4,3

r

Mantığa karşı böyle menfi bir tavır alınmasır,ı İb n H a i d u n şöyle izah edi-yor: Mütekellimin dini akideleri müdafaa için bazı deliller tesbit etmişlerdi. Mantığın delil-leri ise, mütekellimİn'in bu delildelil-lerini ç'Ürütüyordu. E b u H a s e n E Şari ile E b u B e k i r e1 -B a k ı Ila n İ ve E b ,uİs lı a k İs f er a y i n i "delilin butlanından medlulun da butlanı lazım geleceği" kanaatini ileri sürmüşlerdi. Bu kanaate göre, mantık mütekelliminin delillerini çurütürken bu delillerin müdafaa ettiği asıl dini inançları da çü. rütmüş sayılıyordu. Bunun için eski kelamcılar mantıkla meşgulolmayı men ve mantığı, cerh ve iptal edeceği delile göre bid'at veya küfr addetmişlerdir. Fakat Gaz z a

i

i ve

R

azi gibi düşünürler delilin butlanından medlfılun da butlanı lazımgeleceği iddiasını kabul etmediler v,e mantıkın bazı delilleriçü'rütmüş olmasına rağmen aml dini akaide za-rarlı olmadığını bildirmişİerdir (44). Gazzali'ye kadar bir küfr addedilen mantık Gazzali'-den. sonra büyük bir,rağbet görerek farzı kifaye hükmünde tutulmuştur (45).

k 1i S e d a d, • mütekaddimın ehli sünnet alimlerinin, bu muhalefetinin asıl mantığa olmadığını, Organon ,ve buna dayanarak yazılan kitaplara bulunduğunu; btı..r.un sebebinin de bu kitaplarda ,kategoriler ve kulliler gibi mantığa mütealik olmayıp metafiziği ilgilen-diren konuları ihtiva etmelerinden ileri geldiğinibeyanla, mantığı metafiziğe karıştırmanın doğru olmıyacağıılı kaydedip ehli sünnet alimlerinin muhalefetine hak veriyor; onların red-dettikleri mantık kaideleri değil belkiherhangi bir mesleğe bağlı kalınarak yazılan mantık kitaplarıdır, diyor (46),

Bazı ehli sünnet alimlerinin bir müddet is ter doğrudan doğ'ruya ister dolayısiyle olsun

(40) Osmanlı devri mantıkçıları için geniş bilgi bk. Mehmet Ali Ayni, Türk MantıkçıLarı. (41) Rif a t, Vesilet-iil.ikan, s. 26

(42) G o i cl z i h ei~, Mevkif eWel-sünne el.kudemıı biizai ulum el-evail, Ahmed Bedevi'nin El-teras el-Yunani fi el-hadarat cl-islamiyye' adlı tercümesi içerisinde s. 128

(43) Ayn. esr. s. 147

(44) İ b n H a i d u ll" Mukadilime, Atıf ef. Ktb. Yazma, No. 1926, var.ak 238-239, İbn Haldun'un bu fikirlerini İsmail Hakkı İzmirli, Felsefe Dersleri s, 43 vd. naklediyorsa da yer gösterme-mektedir. Biz sayın Prof. M. Tanel'nin yardımlariyle kendilerinde fotokopiSi l1>ulunan yukarı-daki 'eserde yerint tesbit etmiş bulunmaktayız. Muk.addinie'nhı Zakir Kadiri Ugan tarafından

yapılan tercümesinde bu bahis yoktur:

(45) İ s m a i i H. İ z m i,i'i i, Felsefe Dersleri s:45

(9)

yapmış ,olduklan muhalefet, mantığa İslam d üşüncesinde verilen değeri ıgölgeliyememiş ve mantık çalışmalarına maıni olamamıştır. Hele mantık bilmiyenin ilmindesıhhatyoktur (47) diyen GazzaU'den sonra bu ilmi disiplin İSl8;m düşüncesinin temel direği haline gelmiş "fe-lasife,mütekellimin ve fukaha .Aristocu metodolojininkullanılmasında ve onun değerini kabul ,etmekte mutabık kalmışlardır" (48).

İslam duşiincesinde mantığınesasınıGrek tefsircilerinin :Stoacı ve yenieflatuncu te-mayüllerle değişmiş Aıristo mantığı teşkil eder (49) .Grek tefsircilerinin Aristo mantiğın-dan yaptıklan değişiklik o marbğın esası ile ilgili değildir. Belki o mantığa yeni ilaveler-dir. İşte İslam filozofları da Ar~sto:nıın Grek tefsircilerinin .fikirlerine mantıkkitaplarında yer vermişlerdir.. Bu ilavelerde; yukarıda temas ettiğimiz ,gibi Ari s to' nun

Retorik

ve POetik adlı eserJeriyle Por p h y r i o s 'un isagoji adlı eserinin mantığınbölümleri ara-EM1dasaym,ış olmaları

ve

bir de ,8 t oa c ı 'ların tasvirteorileri:ni tarif teorisi içine sok-malarile Ar.isto'nunkategorik sil10jizmin yanında hipotetik sillojizme de yer vermiş bulun-malarından ibarettir.

Tanziınata gelinceye kadar fikir hayatımıza hakim olan Aristo'nuıı mantığıdır . .Asırlar boyunca düşünürlerimiz tarafından ya'zılan yüzlerce mantık kitabınm ,esasını bu mantık anlayışı teşkil eder. Yeniçağ .felsefesinde, Avrupa'da mantık hakkında ortaya atılan yeni fikirlerden biz ancak Tanzimattım sonra haberdar olmıışuzdıır.

TANZİMATTAN .sONRAKt DURUM

XVIII. asırda başlayan, garb tesirleri 1839 'Tanzimat Fermanı ile şümulünü genişletti. Tanzimat hareketi, Renaissance'tan sonra Avrupada gelişen fikir hareketlerinin Osmanlı ce-miyetiınıie de yayılmasına mü~ait bir zemin hazırlamış oldu. Avrupa'dangelen,' yeni fikir-ler ve bu fikirfikir-lerle kurulan yeni müesses.efikir-ler yanında; İslamİ küıtür dünyasının asırlarrlır yerleşmiş fikir ve müesseseleri de yerlerini muhafaza .ediyordu. Fikir. hayatımizda Tanzi-matla başlayan bu ikilik Cumhuriyet devrine kadar devam etmiştir. •

Çeşitliiçtimai müesseselerde mevcut olan ikilik, bu devrin mm ve mantık anlayı-şında da açık olarak kendisini gösterir. Bir taraftan tamamiyle İslam kültürü geleneğine bağlı ve dini bilgileri ön plana alan bir ilimanlayışı; diğer tarafta, Ren.aissance'tan beri Av-rupa'da gelişen ve musbet ilimieri ön plana ,alanbir ilim anlayışı görülür. Tanzimattan son-ra yazılmış mantık kitaplarını da iki grupta toplayabiliriz: Birincisi, tamamiyle geleneğe uygun ve Avrupa'da yapılan yeni mantık çalışmalarına karşı kapalı, onlardanhabersiz ola-rak yazılmış olan eserler; iki,ncis Hse ,y,enimantık çalışmalarına yer veren, onların müna-kaşasını yapan .eserlerdir.

Biz önce Aristo~Farabi-tbn Sina geleneğine baglı ilim telakkisinibelirtip ve bu gelene-ge göreyazılmış mantıkkitaplarını tetkik edeceğiz, daha sonraikinci kategoriye giren, ya-illi,garp tesiri ile beliren yeni ilim telakkisi ve Avrupa'da yapılan yeni mantık çalışmaları-nın bizdeki tesirlerini göstereceğiz.

(47) Rif at, Vesilet-el~ikan 5.'26

(48)İ. M a d k oIIr, L'Organon 'll'Aristote .•.. s.5

(49) Van d e n B e r g, EncycC10pediede l'lslam Mantık :İllad... c.

ın.s.

274

..

,

(10)

i

İLiM VE MANTIK ANLAYIŞINDAESKtNtN DEVAM!

A - tLİM ANLAYIŞI

İslam kültür dünyasının, Farabi-tbn Sina geleneğinebağlı ilim anlayışınm, Tanzimattan sonra da memleketimizde devam ettiği M u h i tti n M a h vI' nin Mazbutat-ul-Fünun

(1873), A h m et C e v d et' in Beyan- ul-Unvan (1812), Seyyit Abdulzade :M e h _ m e t Tah ii' ve S ei'k i z Oi'P i i yan' ın Mahzen-ul-UlUm

(1893),

S'Ü i e y _ m a n S ıi' i' ı 'mn Mantık (1894) adlı eserlerinde verilen ilim tasniflednde görülUr.

Hatta Muhittin Mahvı Mazbutat'ul-Fünun'un birinci nü'shasında (50) yenilik hareketleri-ne cephealıp es.kiyi savunduğunu görüyoruz. Yazar, geri kalan Osmanlı cemiyetinin kurtu-luşunun Avrupa nizam ve kanun)arını taklitle olamayacağını, fransızca öğrenip de o dilde-ki e3erleri osmanlıcaya tercüme etmekle milletin yükselmesi için kendi maarifine dayanması

gerektiğini, bunun için de ecdadın mevcut olan değerli eserlerini ele alıp onları işlemek icabettiğini ileri sürüyor (51).

Bu eserlerde ilim terimi çok geniş manada ele alınmıştır. Geıniş anlamında: bilgi karşı-lığı olan Ifıgat manası )le, ıstıIiih manası sarih olarak ayrılmamıştır. Hemen bütün .eski mantık kitaplarında "ilim bir şeyin zihindesuretidir" diye yapılan Ifıgat manasındaki ta-rifi yanında ilmin istılah manasının açık bir tarifinin yapıldığı gÖl'ülmemektedir.

Istılah manasa nazarı itibam alındığı zaman; ilimler birbirindenkonu ve ga;yeleri iti-bariyle ayrılırlar. Belli bir konu ve belli bir gayesi olan her bilgi kolu bir ilimdir. "Her fende bir başka şeyden bahsolunur ve her fende başka bir faide bulunur ve bu cihetle her biri birbırinden mütemeyyiz olurlar" (52). Demek 'ki Himde atanan şartbelli bir konu ve belli bir gayenin bulunmasıdır. Konu ve gayelerin neye göre ayrıldığı bir prensibe bağlan-mamıştır. İlim için, yalnız bu iki umumi şartın konması bütün bilgi kollarını ilim sınırı içine alır. Süleyman Sırrı'nın verdiği tarif de aynı umumiliğe sahiptir. "Bir fen manasına istimalolan ilim vardır ki o da bir maddeninusul ve ahkamuı,a dair ve müteal1ik olan me-sailin heyeti mecmuasıdır" (53). İlim konusunu teşkil eden meseleler de tasımlar topluluğu

(54) veya önermefer topluluğu (55) dur.

İşte ilme bu kadar geniş bir mana verdikten sonra ilim olmayan tekbir bilgi kolu dü-şünülemez. Bahis konusu olan eserlerde veriien ilim tasniflerinde bu ilim anlayışına uygun olarak bütün bilgi kollarmdan bahsedilmektedir. Adı geçen ilim tasniflerini gördükten son-ra ilim anlayışında İslam kültür dünyası geleneğine bağlı <ılan bu düşünürleI'in ilimden ne anladıklarııIl1 daha aç1k olarak tesbit etmiş oluruz. Peşinen. şunu beI1rtelim ki, yukarıda adı geçen kitaplarda görülen ilim tasnifleri müelliflerine has orijinal tasnifler değmerdir. İncelememizin giriş kısmında gösterdiğimiz, eski düşünürleI'in tasniflerinin, kopyalarıdır. Bazı mevcut farklar o kadar ehemmiyetsizdir ki bimlar m:üelliflerine bir şey kazaiıdırmaz. Dikkati çeken bir nokta da bu müelliflerden hiç birisi verdikleri tasnifleri nereden aldık-larınr kaydetmemişlerdir.

(50) l\fazbutat'u!-Fünun'un üç nüshası elimize geçti. Mecmu?, şeklinde neşredilen bu eserin üçüncü nüshadan sonra neşriyatmı devam ettirip ettrrmediğini tesbit e'demedik.

(51) M u h i tti n M a h v i, Mazbuta t u! :Fünun nüsha i s.

i2

(52) A h m e t C e v d e t, Beyan-u! Unvan s. 34 Buradaki fen tabiri ilim karşılığı olarak kulla-nılmıştır.

(53)' S ü ie y m a n S ır i' ı, mantık s. 9 (54)- Ayn. esr. s. 9

(11)

Şimdi tarih sıras.ına göre bu tasnifleri görelim:

A h m e t C e v d e t (Paşa)'in tasnifi:

İlimler «UZum-n Na.kliye" ve ('UZum-n Akliye" diye ikiye ayrılır.

1 --'-UZum-n Nakliye iki kısımdır: a) Ulum-u Şer'iye, b) Ulum-u Arabiye.

a) Dlum-u Şer'iye şu ilimIere denir: Dlum-u Kur'aniye (İlm-i Kraat, İlm-i Tefsir ...), Ulum-u Hadis, İlm-iFıkıh, İlm-i DsUl-u Fıkıh, İlm-i Kelam, İlm-i 'Tasavvnf, İlm-i Tabir-i

Rüya.

b) Ulum-u Arabiye ise şu ilimIere denir: İlm-i Lugat, İlm-i İştikak, İlm-i Sarf, İlm~r Nahiv, İlm-i Maani, İlm-i Beyan, İlm-i Aruz, İlm-i Kafiye.

2 __ Ulurn'n AkUye de a) Hikmet-i ameliye, b) Hikmet-i nazari ye diye ikiye ayrılır. a) Hikmet-i ameliye: İlm-i tehzib-i ahlak, ilm-i tedbir-i menzil, ilm-i siyaset.

b) Hikmet-i Nazariye: İlahiyat, riyaziyat, tabiiyat diye üçe ayrılır: İlahiyat üç bölüm-dür: Birinci bölüm, bütün mevcudattan umumi ve onlara şamil olan külli kavramlardan bahseder. İkinci bölüm, Vacib-ü1 Vücuttan ve sıfatından bahseder. Üçüncü bölüm, madde ve ~ekandan mücerret olan cevherlerden bahseder.

Riyaziyat dört kısımdır: İlm-i adet, ilm-i hendese, ilm"i heyet, ilm-i musiki.

Tabiiyat Uçkısma bölütl'ür: Alelumum tabii cisimlerden bahseden fen, fe~n-i felekiyat ve fenn-i unsuriyattır.

Cevdet Paşa'nın bu tasnifinin esası Har 'e z m i 'de vardır. Harezmi'nin

UZum-n şeriye veUZı1,m-n acem diye ikili ayırması burada akli ve nakIl olarak

isimlendiril-. .

miştir. Bu tasnifin bir hususiyeti akli ilimIerin bölümlerini sayarken, İbn Sina ve Gazzali'-nin bahsettikleri (occnlte" bilgiler eyer vemeyişidir.

M u h i tti ın M a h v i 'nin tasnifi:' .

Muhittin Mahvi Ma.zbntat-ul Filmnn'un ikinci nüshasında yaptrğı ilimler tasnifinde ilimIeri üç böl'üme ayırıyol': 1 - UlUm-n şeriye, 2 - Ulum-n Şerife, 3 - Ulum-n hikemiye-i gayrımeşrııa.

1 _ UZum-n şeriye: Bumlin tahsili her m üslUman, içinfarz-ı ayındır, diyor ve üçe ayı., rıyor: ilm-i tevhid, ilm-i siyer" ilm-i fıkıh.

2 _ UZum-n şerife: Tahsilleri islamlar iç infaı'z-ı kifayedir, dediği bu ilimler şunlardır: DIum-u edebiye (lugat, sarf, şiir v.s.), ulum-u hikemiye-i meşrua, ilm-i tefsir, ilm-i hadis, ilm-i usul-u fıkıh, ilm-i feraiz, ilm-i kıraat.

3 _ UZum-n hikemiye-i gayrimeşrua: Bunlarm tahsilinde ise "nehy-i ser'i" vatdır di-yor. Bu ilimler de: İlm-i ahkam-ı nücum, ilm-i cifr, ilm-i remil, ilm-i nirencat ve ilm-i sihr'-dir.

Bu tasniften sonra da ulum-u şerifeden. addettiği ulfun-u hikemiye-i meşrua'yı ele alıp Cevdet Paşa da olduğu gibi l1~zari ve ameli diye taksim edip sonrabunların tafsilatma geçiyor. Cevdet Paşadan farklı olarak ilm-i ahkam-ı nücum, ilm-i feraset, ilm-i tılısımat gibi bilgileri İ b n S i n a ve G a 2Jz ali de olduğU gibi tabii ilimler arasına alıyör.

Burada bir tenakuz da göze çarpmaktadır.llm-i ahkam~ı nücum hem tahsilinde nehiyolan

(12)

..•.

hiikemiye-i gayrimeşruadan hem de tahsilini farzı kifaye kabilinden gördüğü hikemiye-i meşruadar. saymaktadır (56).

Muhiddin Mahvi bu taksimi, tamamiyle dini, daha doğrusu' islami bir görüşle yapmış-tır: Bilgilerin İslam dini bakımından değerlendirilmesi Gazzali'de vardır. Fakat Gazzali ile Muhiddin Mahvi arasında fa1'k görülür. Gazzali bütün şer'i ilİİnleri farzı kifaye addeder (57) Halbuki Muhiddin Mahvi bunların bir . kısmını farzı ayn kabul ediyor, sonra tılSl-mat Gazzali'de ;n,ehyedilmişilimler arasında sayılır; Muhiddin Mahvi'de ise farzı. kifayedir. Mulıiddin Malıvi'ııin ilim ta~nifi devrinin ilim anlayışından çok uzak olduğu gibi, eski İs-lam düşünürlerinin anlayışından da geridir.

Mahzen-uZ UlUm'da yapılan tasnif Cevdet Paşanınkinden. pek farklı olmadığı için bu~ nun tafsilatına girişmeyeceğiz.

s

ü 1 e y m a n S ı r rı' nın mantık kitabında verdiği ilimler tasniii diğerlerinden farklı bir durum arzeder. Eklektik bir tasııife rağbetgöstermeyip, Aristo geleneğine bağlı Farabi ve İbn Sina'nın anlayışına sadık kalır. İlimleri bu. düşünürler gibi hikmet adıaltni-da mütalaa eder, onları nazari ve ameli diye ikiye ayırır. Ameli ilimler arasınadıaltni-da eskilerin siyaset dediği ilme "tedbir-i medecrıiye" taqirini kullan.ıyor (58) ~İlimler tasnifinde dini ilim-lerden bahsetmediği gibi "OccuZte" bilgilere de yer vermez. Tıpkı Farabi gibi mantığı tas-nifin dışında tutar. Onu bütÜnilimIerin kullandığıbir alet olarak kabul eder (59).

Süleyma,n Sırrı ilim anlayışında muasır diğer üç müelliften daha ileridir. Bu telfrkki lıerne kadar devrinin yani on dokuzuncu asrın Avrupa ilim anlayışıııdan uza,ksa da, onun rasyonel telak.kiyi kabul edişi bu ilerilik vasfını kazandırır.

Bu tasnifler, Tanzimattan sonraki fik:r lıayatımızda tam bir Ortaçağ zihniyetb.2in ifa-desi olan. ilim telakkisinin devam ettiğini gösterir. İslam aleminde XII. asırdan itibaren başlayan duraklama, kendi içine kapanış ve medreselerin skolastik zihniyeti rasyo!lcl dü-şünceyi ikinci plana atmış, fikri çalışma, siklet merıkezini dini bilgiler ';izerine toplamıştı. Tanzimattan sonra fikir kapılarının Avrupa'ya açılmış olmasına rağmen bu durumun bir müddet daha devam etmes1ni tabil karşılamak lazımdır. Yeni bir zihniyetin, kökü :;ısırlar öte3ine varan yerleşmiş bir zihniyetle mücadelesi ye onun yerini almas,ıelbette birdenbire olamazdı.

B-MANTıK

Tanzimattan son,ra Türkiye'de eski mantik anlayışına göreneşredIımiş mantık kitap-larını tercüme ve şerhler ile telifler olarak iki grupta toplayabiliriz: .

Tercüme ve şerhZer: Bu devirde E b h e r i" nin İsakoji'si, A lı dar i' nin Süllem'i,

G e ie n b e v i ' nin M{JJntıkı'nın şerh ve tercümelerini görüyoruz: İSalkoji'nin şerh ve tercümeleri: 1875 de A h m e d F u a t «M iyar-ı UZu1n"adı ile tercüme 1890 da M a h m u d b. H asa n M a ğ n i s e v i, «Muallim Mugni-t t-Ullab" adıyla şerh; 18£'1 de Ş e h y z a d e Aii Hay dar "Hediyecik" adıylatercüme (60);. ;1895 de İ s m a i 1 H a k k ı (İzmirli) Miyar-uZ UlUm adıyla şerhetmişlerdir.

(56) M u h i tti n M a h v i Mazbuta-t-ul Fül1un s,40 ve 43 (57) Gaz z ali, İhya ... i s. 17

(58) S ü1e y m a n Sı r r ı, Mantık s. 15 (59) Ayn. esr. s. 17

(60) Mütercim eserin sonuna bir ilave yaparak Mantık'ın baz! konuları hakkında gsniş

(13)

Ma hm ud N edi ın ((Es-Sened

ül-muh-şerh; 1899 da R ı fat, ((Vesilet-ül İkan"

Süllem'in Şerh ve tercümeleri: 1900 de

kem ii tm-cemet is-Süllem" adıyla tercüme ve adıyla terc'üme ve şerh.

1906 da M e h ın e t IJ ali s, S e y y i d Ş e rif 'G ü r c a n i 'nin Farsça yazdığı,. oğlunun. ((Durret-ül Mantık" diye Arapçaya tercüme ettiği mımtık kitabını, Arapça tercümesi ve oğlunun Gurret-ul Mantık" adlı eserini de gözönünde tutarak ('Mizan-iü

Ez-han"

adıyla tercüme ediyor.

1877

de A b d u n n: a f

r,

G eie. n lı e' v i İ s; m a il'. iIli mantık'a dair 1ci.tabını

((Mizan-ul Burhan" diye tercüme ve şerhediyor~

Telif Esm-ler: M e h m e t H i i m i, ((Türkçe Hulasat-ul Mantık" 1873; A h m e d H a m d i ('Mantık" 1876 ve ((Muhtasa.r Mantık" 1879; Kilisli Hocazade M e h me t T a 11i ri ((Zübdet-ül Muhteletad min-et-Tasdikat" 1881; A h m e d Ce v d et ((Miyar-ı Sedad" 1877; S ır r ı, ((Miyar-ul Makal" 1885;. A b d u r r a h m a. n N a cim,

('Mantık Hulasası'" 1888;. M e h m et T e vf i k ((Gayet-ul Beyan ii ilm-il Mi.zan" 1888; M e' 11 m et'

:N

u r i, ((lkmal-u Burhan ii Terc41manı Mizan" 1890; M e h m et H ı f -zi «Kısmu T.asavvurat mm nulasat-il Mizan" }891; Öm er F e v zi ('Miyar"ul UlUm"

1891; S ü ie yına II

.s

ır r ı, ((Mantık" 1892; Ali İr f an, ((Methal-ı Mantık"

1895; Roa:Ş i d, ((Mizan-ul Makal" 1891; S a id Pa Ş a, ('Hulasa-i Mantık"

1897;

İs m et u 1i a h, ((Hulasa-i İlmi Mantık" 190£'.

Adı geçen eserler, pedagojik gayeler ön pUtnda tutularak, medrese ve mektepIerde: okutulmak üzere yazılmış ders kitaplarıdır. Koı:;,tlların kolayca öğrenilebilmesi için bunlaı arasında, Mehmet Hilmi'nin Tüııkçe HuHisatu-1 Mantık'ı, Ahmed Hıfzi'nin KısIDu Tasavvu .. rat min Hulasat-il Mizan'ı, Ömer Fevzi'nin Miyar-ul Ulum'u sual - cevap şeklinde yazıldığı gibi, Mehmet Nuri'nin fkmal-i Burhan'ı da manzum olarak kaleme alınmıştır. Yukarıda sa-.yılan bütün eserler, Ebheri'ı'1İn İsagoji adlı risalesLnin pIanı esas alınarak, konular bazan daha dar bazan daha geniş bir şekilde ele alınıp yazılmıştır. Bunun da esasını Stoacı'ların tesirleriyle, İbn, Sina'da mükemmel şeklini alan Aristo mantığı teşkil eder. İncelememizin kaynağı olan maıntık lfitaplarında metafizik konulardan imkan nisbetinde uzak kalınarak daha çok mantık'ın tekniği ele alınmıştır.

Eserlerd'e, İbn Sina geleneğine sadık kalınarak mantık, tasavvurat ve tasdik at diye iki böl'ümde incelenir. Her iki bölümün de, mabadı ve maksadı .vardır. Tasavvuratın mabadı

tümeller) maksadı tari/tir; tasdikatın maksa:dı, önm-m.e)maksadı tasım ve tasımşekilleridir. Bu kitaplar önce 'kavram i1ıcelemeleri ile başlar, mantık'ın tarifi yapılır sonra sırayla beş Tümel, tarif, önemıe ve çeşitleri, ta:sm ve çeşitleri, delil nevileri, ispat şekilleri incelenir.

Şimdi yukarda adı geçen kaynaklarımıza dayanarak bu konuların nasıl incelendiğini görelim:

Mantık'ın Konusu ve Tarifi:

Mantığın konusu İbn Sina'da olduğu gibi (61) psikolojiden çıkarılıyor. İlim (bi~gi) bir şeyin akılda hasıl olan suretidir' (62) ; biz bir şeyi ya tasavvur ederiz veya tasdik ederiz:, o

(61) Bak. Not. 32

(14)

R a Ş i d, ayn. esr. s. 8 Ayn. esr. s. 10

Ayn. esr. s. 11; . A h ın et H ı f z ı, Kısmu Tasavvurat ... s. 3 ayn. esr. s. 11

N a'c.i m, Tüı'kçe Mantık Hülasası s. 2 ve S ü 1 e yına n S ı r rı,

lo

halde bilgi ya tasavvurdur veya tasdiktir (63 f.'Tasavvur herhangi bir şeyin idrakidir. Tas-dik ise iıki idrak arasında bir bağ kurularak elde edilen bilgidir .

. Zihin bilinen tasavvurlardan bilinmeyen. tasavvurları ve bilin.en tasdikIerden bilinme-yen tasdikIeri elde eder. Zihin bu çalışma süresinde hataya düşebilir; işte zihni böyle bir hataya düşmektenkoruyan ..ilim, mantıktır ki "malumatı tasavvuriyeden ve malumatı tas-dikiyeden" bahseder (64). Bu suretle mantığın konusu malumat olunca o da malumat gibi tasavvurat ve tasdikat diye iki bölüme ayrılır. Birinci bölümde beş tümel ve tarif, ikinci bölümde önerme, tasım ve ispat şekilleri incelenir. Mantığın konusunu bu şe-kilde belirtti,kten sonra tarifine geçebiliriz. Mantık, konusu ve gayesine göre iki şeşe-kilde tarif edilir:

Konusuna göre, bilinenden bilinmeyenin elde edilmemesine vasıta olan ilimdir (65).

Gayesine göre, zihni hatadan koruyan bir ilim (66), bir fen (67), bir alettir (68).

Bütün eserlerde mantığın tarifi hemen hemen aynı şekilde yapılmaktadır. Yalnız gaye-sine göre tarifte man.tığı bazısı ilim, bazısı fen veya bir alet olarak telakki etmişlerdir. Mantık birilim midir, yoksa bir sanat mı, diye Ortaçağı meşgul eden problemin izlerine burada da tesadüf ediyoruz. Fakat bahis konusu kitaplarda bu problemin mü,nakaşası ya. pIlmamakta, yalnız tariflerde bazan sanat bazan ilim telakki edilmektedir.

IiavrlILm

İncelemesi:

Mantığın asıl konusunu teşkil eden tasavvurat ve tasdikatın incelenmesinden önce, gi-riş mahiyetinde, mantığı bir nevi temellendirme cehdi ile kavram inceİemesi yapılır. Eser. lerin başında kısa da olsa .böyle bir konunun ele alınması mantıkıdir, çünkü bu mantık bir . kavram mantığıdır; çatının kurulabilmesi için temelin tesbit edilmesi gerekir.

Biz kavramları bazı işaretlerle ifade ederiz, bunlar sözler (lafz) dir. Kavram bu işa-retlerin delalet ettiği manadır. Bir işaretin çeşitli delaletleri (Signijications) vardır, mantı-ğı hangi delaletin ilgilendiğini bilmek için delaletin ne olduğunu ve çeşitlerinin etsbit edilme-si g:erekir. Bu zaruret, mantık kitaplarında delalet bahsine yer vermiştir.

Delalet şöyle tarif ediliyor: "Bir şeydir ki onu anlamaktan diğer bir şeyi anlamak la-zımgelir" (6~). İkitürlü delalet vardır: "lafzı delalet","gayri laf. z ı d eiaiet". Bunlar da "t a b i ı ye" "a k ii ye" ve "vaz' iye" diye üçer üçer ayrılır. Bu suretle altı türlü delalet olur ki şimdi bunları birer misalle izah ede-lim: 1 .:..-."Delaleti lafziyei tabiiye": Ah sözünün göğüs ağrısına delaleti gibi. 2 -'- "Delale-ti lafziyei akliye": Duyulan bir sözün onu söyleyen adama delaleti gibi. 3 - "Delaleti laf-ziyai vaz' iye" : İnsan sözünün, konuşan hayvana delaleti gibi. 4 - "Delaleti gayri lafziyei tabiiye": Hasmını gören bir adamın yüz ifadesinin değişmesi gibi. 5 - "Delaleti gayri laf-ziyei akliye": Dumanın ateşe delaleti gİbi. 6 - "Delaleti gayri lafziyei vaz'iye":

Çizgi-(63) A h m et C e v d et, Miyar-ı Sedad s. 3, M e hm e t Hal i s ayn. esr. s. 6, R a Ş i d ayn esr. s. 4. (64) A h m et C e v d e t (65) A h m et C e v d et (66) A h m et Ce v d et, (67) A b d IIr r ah m a n Mantık s; 17

(68) Ali Hay dar, Hediyecik s. 30; Ö m e r F e v z i Miyar-ul Ulum s. 7; M e h m e t

II i

r

m i Hulasat-Uı. Mantık s.3

(15)

lerin, işaretlerin delaletleri gibi. Bunlar ara~da mantığı ilgilendiren "delaleti lafziyei vaz'i.

ye"'dir(70).Budaüçtürtüolur:l-Uyg unluk(mutabakat)) 2-İçlem

(ta-zammun), 3 -" İ i t i zam" dır. Eğer söz,mananın tamına delalet ederse uygunluk,. bir kısmına delalet ederse içlem (tazammun), manaya zihinde gerekli olan şeyden hariç bir şe-ye delaletine "iltizam" denir. İn,san sözünün konuşan hayvanın tümüne delaJeti uygunluk; ikisinden yalnız birine delaleti '.'tazammun" ve ilim ve sanat ,kabiliyeti oluşuna delaleti il" tizamdır (71).

Delaletin bu şekilde izahından sonra kavramların hususiyetine geçilir. Kavramlar ve onların ifadesi olan terimler, ya tümelveya tikelolur. Eğer bir terimin manası tek şeye delalet eder ve manası "taşahhus" eders,e tümmel (külli) denir. Mesela, İstanbul tikel, şehir tümeldir. Tümel kavramlar

da

iki türlü olabilir: Eğer tümel bir kavramın fertleri arasınd~ gayrılık olursa ona şüpheli tümel (külli-i müşekkek) denir. Kırmızı gibi ki fertleri dere-ce kabul eder, az kırmızı çok kırmızı gibi; eğer fertler arasında bir gayrılık olmazsa ona

"külli-i mütevatiJJ denir mesela, insan gibi fertleri konuşan hayvan kavramında birbirinden

farksızdırlar.

Kavramlar arasında münasebetler: İki kavram arasında dört türlü münasebet buluna~ bilir: 1 - E Şi t ii k, 2 - Ay k ıl' ı 1 ı k, 3 - " U m uID v e h u s u s M u t i ak"

4 - " U m u m v e h u s u s - u m i n v e c h ". İki tümelher biri diğerinin bütün fertlerini de içine alırsa eşitlik vardır denir; insan ile beşer gibi. İkisinin hiç biri diğerinin hiç bir ferdini 'karşılamazsa, o ki kavram arasında aykırılık vardır;' insan ile at gibi. İki-s~nden yalnız biri diğerinin bütün fertlerini karşılarsa aralarında "Umum ve husus-u mut-lak" vardır, insan ile hayvan gibi. Eğer iki tümelden herbiri diğeriırln fertlednden bazıları-nı karşılarsa aralarında "umuni ve husus-u min vech" vardır; beyaz ile insangibi.

M a h iY e t - H a k i kat - H ü v i y e t

Tümel bir kavramın yalnız zihindeki fertleri nazar dikkate alınırsa mahiyet, eğer zihin 'dışındaki fertleri nazarı dikkate alınırsa hakikat denir. Hariçte fertleri ister bulunsun ister bulunmasın her kavramın, mahiyeti vardır. Fakat hariçte fertleri bulunmayan kavramların hakikati yoktur. Mesela insan kavramının hem mahiyeti hem hakikatı vardır. Halbuki, muhayyel bir kuş olan anka'nın mahiyeti vardır hakikatı yoktur. Eğer hakikat olan bir kavramı belirtirsek yani onun" boyu, rengi v.s. gibi vasıflariyle şahıslandırıt-sak bu haki-kata h'Üviyet denir.

Özü niü (zat'ı) - i 1 i n t iii (tl r iz

ı)

Kavramlar bir de ya özünlü olur veya ilintili olur. Bir kavram yüklem olarak herhangi bir şeye yüklendiğinde, yüklem olan kavram, o şeyin özünden hariç değilse, özünlü; hariç ise ilintili denir. Mesela, insan "hayvanı natıktır'" dersek hayvan ve "natık" kavramları in-sanın özüne dahildir; o halde bu kavramlar özUnlüdür. Insan alaycıdır dersek, alaycı kav-ramı ilintilidir.

Yukarda göstarilen şekilde, mantık'a bir giriş mahiyetinde olmak üzere kavram ince-lemesi yapıidıktan sonra asıl mantık konularının tetkikine girilir. .

(70) İ s m a i 1 H a k k ı (İzmirli) Miyar-ul Ulum s. 12 ve Ô m e r F e v z i, :M:iyar-ul Ulum

s. 11

(71) İ s m a i 1 H a k k ı (İzmirli) ayn. esr. s.12; A h m e d C e v d et ,ayn. esr. s. 6; M e h-m et H i 1 m i Hulasat-Uı ]ıılantık s. 6

(16)

4-,

..

Beş

Tümel

(KÜlliyat-ı Hams) :

Ari 's to' nun mantıkkitaplarına b:r gırış olarak Por p h y r i o s (Öı. M. Ö. 304) tarafından isag'oji (72) adı altında yazılan ve beş kümden, bahseden eserini (73) ilk defa mantık kitapları arasıında A m o n i u s 'un zlkrettiğini, İbn Sina'dan sonra islam mantıkçılarının bu fikri kabullendiklerini evvelce kaydetmiştik. Bu gelen,eğe bağlı olarak, tetkik konumuz olan mantık kitaplarında da beş tümeleyer verilmiştir. Tasavvuratın ma-badı kabul edilen beş tümeiinizahı, tarif bahsinin incelenmesi içinı bir hazıtlık teşkil eder. C i n s, ın e v i, ayı r ı m, h a s s a, i i i n t i den ibaret olan beş tümel bahis konu-su olan kitaplarda şu şekilde ele alınmıştır. (*):

Tüm.eller ikiye ayrılır: Cins, nevi, ayırım'a özü n iü' tüm e i (külli-izati)} hassa ile ilinti'ye i ii n t i ii tüm e i (külli-i drızi) denir. Özünlü tümel öz (zat) e, ilinti-li tümel i ii n t i (draz) ye aittir.

ı -

Özünl'ÜtümeUer:

. "Mahiyetler" (e.ntites), birikendisine eşit, diğeri kendiinden umumı olmak 'Üzere iki "cüz" den meydana .gelirler. İşte o "mahiyete" nevi, umumı "cüz" ü':le cins, eşit "cüz" üne ayırım denir. Mesela, insan "mahiyeti" hayvan ile konuşan (natık) dan mürekkeptir. Bura-da hayvan, cins; insan, nevi; konuşan, ayırım dır (74).

Cins: Cins, hakikatleri çeşitli olanlardan, onlar nedir, diye bir sual sorulunca verilecek cevaptır (75). Mesela, at, insan nedir diye sorulan soruya verilecek cevap, bunların cinsini tayin eder ki o da hayvan'dır. Tümellerin en iyi tarifini Ahmed Cevdet Paşa yapar, orta göre cins,' çeşitli hakikatlerin öZÜDlüs'Ü(zat!) olan tümeldir (76).

Çeşitleri: Cinsler uzak ve yakın diye ikiye ayrılır. Bir nev'in hemen Üstünde' bulunan cins'e yak ı n c i n s, uzakta olana u 'z a k c i n s denir. Mesela, insan'Ln ya.kın cinsi hayvan,' uzak cinsleri canlı cisim, cisimdir.

Dereceleri: Cinslerin dereceleri bazı eser lerde dört (77), bazılarında üç (78) derece olarak kabul edilmiştir. En üstte bulunan cins, yük s e k c i n s (cin-s-i dli), ortada bulunan cinsler ort a c i n s (cins-i mutavassıt) , en altta bulunan .cins, a Ş a _

ğ ı c i n s (cim-i sd/il) dir. Cevher yüksek cins; cisim, canlı cisim, orta cins; hayvan' aşağı cinstir. Altında ve 'Üstünde bir cins bulunmayan cins'e t e k c i n s (cim-i mün/e-rid) veya basit cins denir. Bu dördüncü derece için misalolarak İ. H. İz ın i r i i, cevher'in cinsiyetini kabul etmiyenler için akıl, edenler için misal yoktur, diyor. A h m e d H ı f z ı, bir mütalaa serdetmeden aklı misal gösteriyor. A h m e d Ce v d etP a Şa,

(72) Giriş karşılığı olan İ s a g o j i kelimesine bazı mantık kıt.aplarında uydurma bır çok ma-nalar verilmiştir. Mesela, Ö m e i' F e v z i ' nin Mlyar-ul Uİum s. 11-13 de İsag-oji'nin bu uydurma manaları anlatılm,akt.adır.

(73) Beş Tümel P <> i' p h y i' o s' un icadı .d,eğildlr. Bunlar S o k i' at.' da E f i a t. u n' da bu-lunmakta ve bilhassa Arlst.o'nun dokt.rlninde mühlm yer almaktadır. Porphyrlos eserinde beş kü!liyl anlaşılması daha kOlay ve daha toplu bır şekııde ortaya koymuştur (H. R. Atademır

İsogoji tercümesi önsözü) .

(74) A h m e d C e v d e t, Miya.r-ı Sedad s. 12 vd.

(75) İ s m il. i i H a k k ı (İzmirli)', Miyal'-uI UlUlll, s. 21; A h m e d H ı f z I, Kısın-ı tasavvu-rat ... s. 33; Ö m e i' F e v z i, Miyar-uI Ulum, s. 18; M e h m e d H i i nı i, Hula.sat-ul-mantık, s. 11

(76) A h m e d C e v d e t, Ayn. esr. s. 15

(77) A h nı e d C e v d e t, Ayn. esr. s. 25; 1. H a k k i (İzmirli) ,aynı esr. S. 22; Ö. F e v _ z I, ayn. esr. s. 17, A. H ı f z I, ayn. esr. s. II

(78) Rifat, Vesilet-ul-ikaıc, s'. 44: Mehmet Hilmi, Ayn, eser. s. ll. ( "') Tümellerln incelenmesinde Porphyrlos ağacı göz önünde tutulmuştur.

(17)

dört dereceden bahsetmekte fakat dördüncünün izahıni yap~amaktadır. Ö m e r F e v -zi . ise dördüncü dereceye misal ~ulunmadığını kaydediyar.

Nevi: Nevi, pakikatleri aynı bir çok şeylere bu nedir, diye sorulun~a verilecek cevap-tır. Mesela, Ömer, Bekir nedir ,sualine, insandır diye cevap verilir. İnsan bir nev'idır (79). A. Cevdet Paşa'ya göre nevi bir hakikatin aynı olan özünlü tümel'dir (80).

Çeşitleri: Ha~iki ve göreli diye ikiye ayrılır. H a k i k i n e v ' iII altında bir cins

1;>ulunmaz,insan gibi; gör eii n e v 'in altında ve üstünde ise cinsler vardır, insan hayvan'a, hayvan canlı cism'e, cisim cevher'e nisbetle göreli nevidir.

Dereceleri: .Nevi'de, cİnste olduğu gibi bazısı dörtbazısı üç der~ce kabul ederler (81). Derece kabul, eden göreli nevi'dir. Hakiki nev'in derecesi olmaz. Göreli nev'in dört dere~esi vardır: yük se k n e v i (n€lv'i-dli) ort a n e v i (nev'i-mutavassıt), aŞağı n e v i (nev'i sU/il), ve t e k n e v i (nev'i-münferid) dir. Cisim yüksek n.evi, hayvan orta nevi, insan aşağı nevidir. Tek nev'e misal oİarak da .akıl gösterilmektedir. N~v'in üç derecesini kabul edenler, dördüncü dereceyi dikkate almamışlardN'.

Ay1'ım

(Fasıl):

Ayrım, bir tümel'dir ki, öz (zat) linde hangi şeydir diye sorulacak su~ ale verilecek cevaptır .. Mes,ela, insan özünde hangi şeydir, sualin,e, ko~uşandır veya duyan

(has;;as) dır, cevabı verilebilir (82). A. Cevdet Paşa'nın tarifi: Yalnız bir hakikatin özün-lüsü olan tümel' dir (83).

Çeşitleri: Ayrım da uzak ve yakın diye ikiye ayrılır. Eğer "mahiyeti" yakın cmsinde.' ki ortaklarının pepsinden ayırırsa yak ı n, a yrı m, eğer uzak cinsindeki ortakların .. dan ayırırsau z a ka yrı m denir. Mesela, hareket etme, insanın uzak, hayvanın ya,. km ayrımıdır.

2 - llintili tümeller:

Hassa ve iZinli' (araz-ı am): Bir nev'e bir takım sıfatlar ilinti olur. Bu sıfatlar eğer bir nev'e mahsus ise hassa bir nev'e has olmayıp da çeşitli nevilere ha.s olur;sa ilinti denir. Mesela, gülmek insanın hassası, uyuma ilintisidir. Hassa, ya "mahiyet" in bütün ferdIerine .şamil olur, veya "mahiyet" in bazı ferdIerine şamil olur. Gülmek insan. nev'inin bütU,n ferdIerine, mühendislik bazı ferdIerine şamildir.

Ahmed Cevdet Paşa'ya göre ilintili tümelledn tarifIeri: Hassa bir hakikata mahsus olan ilintidir. tUnti çeşitli hakikatlere şamil olan hassadır.

Çeşitleri: Gerek hassa, gerek ilinti, a yrı i ii n t i (araz-ı mufarik) ve g e -r e k ii i ii n t i (araz-ı lazım) diye ikiye' ayrılır. Ayrı ilinU"mahiyee' inden, ayrılması mümkün olan Hintidir. Gerekli ilinti, mahiyetinden ayrılması mümkün olmıyan ilintidir. Gerekli ilintiyi Ahmed Cevdet Paşa ve Ahmed' Hıfzi ayrıca üçe taksim etmektedirler (84). a) Eğer ilind 'mahiyet" in yalnız dış varlığına gerekli olursa "lwzını-ı vücud-u harici"

de-(79) Bk. Yukarıda not. 75 (80) Bk. Yukarıda not. 76

(81) Bk. Yukarıda not. 77 ve 78. Yalmz Ö ın e r F e v z i cin.s'de dört derece kabul ettiği halde nev'ide üç derece kabul eder. M eh ın e d H i iın i nev'in derecelerinden bahsetmez. (82) İ s m a i i H a k k i (İzmirli), Miyar-Uı-Urıirn, s. 24. Diğer mantık kitapları da aşağı yukarı

aynı tarifi yaparlar. - '

(83) Bk. Yukarıda not. 76

(84) A h m e d C e v d e t, M1yar'l-seda;d, s. 31 vd. ve A h ın e d H i f z I, Kısrn-ı

(18)

nir; sıcakhğın ateşe gerekliliği gibi. b) Yalnız zihindeki varlığına gerekli olursa {(lazını-ı vücud-u zihnfiJJ denir,. tümel'in anka'ya gerekliliği gibi. c) Hem dış, hem de zihindeki varli.-ğı için gerekli olursa ('ld,zl.nı-ı nıahiyetJJ denir; çiftliğin dörde gerekliliği gibi. Ahmed Hıfzi, Ahmed Cevdet Paşa'dan farklı olarak "lazım-ı mahiyet" i de "lüzum-u gayr-ı beynJJ, {(lü-zum-u beyn bi'l.mana ale'l-anıJJ, {(lüzunı-u beyn bi'l.nıana ale'l-ahas" diye üçe ayırmakta-dır (85).

Yukarda beş tümel'in Porphyri03 tarafından İsagoji adlı 'eserinde ilk defa toplu bir şe-kilde ortaya konulduğunu, inceleme konumuz olan kitaplarda tümel'lerin izahı için Por-phyrios ağacının dikkate alındığını söylemiştik. Bahis konusu kitaplarda beş tümel'in İsa-goji'den. olduğu gibi n,akledilmediğini, arada bazı farkların bulunduğunu kaydetmek gere-kir.

i c

Porphyrios'da, özünlü tümel diye açık bir ayırma yoktur. Nev'inin, hakiki ve göreli; cinsle ayırımın uzak ve yakın tefriklerine de rastlanmaz. PorphyriQs, ayrı Hinti ve gerekli ilintiyi yalnız Hinti için kabul eder; incelediğimiz kitaplarda ise aynı tefrik hassa için de kabul edilmiştir.

Beş tümelin izahından sonra, Ahmed Cevdet Paşa, Mehmet Halis ve Raşit mantık ki-taplarında Aristo'nun meşhur on kategorisini anlatırlar. On. kategori şunlardır: C e v -h e r, n i c eii k, n i tel i k, gör e i i k, yer, zam a n, d u r u m, m ü i.k, et k i, e d i igi.

Diğer eserlerde kategorilerden bahsedilmez. Ahmed Cevdet Paşa'da bunlardan "is,titratJJ

olarak bahseder. Kategorilerin, mantıkkitaplarınınçoğunda ele alınm~ması, Cevdet Paşa-da ise ikinci derecede mütalaa edilmesi, bunların mar,tığın asılkonularınPaşa-dan değil de me-tafizi'ği ilgilendi rm iş. olmasından ileri gelse gerektir. Ali Sedat'ın mütalaasına göre, katego-riler mantıktan çok metafiziği ilgilendirdiği için, ehli ı::Üllnet alimlerinin hücumları asıl mantık'a değilde mantığın bu bölümünedir. (86).

Tarif:

A h m e t H ı f z i, Üç tü~lü tarifin olduğunu bildiriyor (87): {(Laizi tari!", «tenbi-hı tarif" ve ((hakiki tarif".

"Lafzi tarif": Müphem bir söz (lafz) ü ondan daha açık bir sözle açıklamaktır. Be-şer' i insanla tarif gibi.

"Tenbihi tarif": Zihinde mevcut olup fakat saklı bulunan bir "suret" i hatıra getirmek-tir.

"Hakiki tarif": Önceden zihinde mevcut olmayıp yeni bir bilgi veren tariftir. Mantığın meşgulolduğu tarif, bu üçüncü tariftir.

Diğer bütün mantık kitaplarında tarif bahsi, Ahmet Hıfzi'nin hakiki tarif dediği tarif-le başlar ve onun izahı yapılır. Ahmed Cevdet Paşa da tarif bahsinin sonunda "lafzi ve ten-bihi" tariflere kısaca temas eder. Bunlardan farklı olarak Süllem tercüme3inde, tarif,

{(hadJJ,'(resnı" ve((ld/zi tari!" diye Üçe ayrılır (88). Diğer bütün eserlerde "had" ve "resm", Ahmet Hıfzi'nin hakiki dediği tarifi n bötümleri sayılmıştır.

(85) A lı ın ed H ı f z i, ayn. esr. s.40 vd. (86) Bk .. Yukarda not. 46 ..

(87) A lı in et H ı f zi, Kısmıtasavvurat. .. s.4ıı vq,

(19)

denen tarifin tetkikine geçelim.

Tari/in çeşitleri:

1 _ Beş tümele göre çeşitlerne: Eğer tarif yalnızözünlüden yapılırsa "had,)), yalnız ilintiden veya özünlu ile ilintiden yapılırsa "resm)) denir. Bunlar da ikişer ikişer

bölüne-rek dört çeşit tarifelde edilir:

"Hadd-i tam": Bir şeyin yakın cinsi ile yakın ayrımından yapılan, tariftir. İnsanı ko-iIluşan'hayvanla tarif gibi.

"Hadd-i nakıs": Bir şeyin uzak cinsiyle yakıil ayrımından veya yalnız yakın -ayrımıy-la yapı-ayrımıy-lan tariftir; insan,ı konuşan cisim veya yal{lız konuşanla tarif gibi:

"Resm-i tam": Bir şey1n yakın cinsiyle hassadan yapılır; insanı -gülücü hayvan'la ta-rif gibi.

"Resm-i nakıs": Bir şeyin yalnız ilintiyle veya uzak cin,si ve Hintileriyle veyahut ay-rım ile ilintilerinden yapılan tariftir; insanı gülen cisimdir diye tarifetmek gibi.

2 - Tarif edilen şeye göre çeşitlerne: Bu çeşitlernede tarif edilen şeyin mevcudiyeti 'dikkate alınarak, tarifler ikiye ayrılır:

Hakiki tarif (89): yapılan tarif, dışarda vücudu olan bir şeyin tar~fi ise ona hakiki tarif denir. Mesela, insan'ıtarif gibi.

İsmi tarif: Tarif edilen şeyin mevcudiyeti yalnız zihinde ise o tarife ismi tarif denir. _Mes.ela, ankanın, ilim terimlerinin tarifleri ismi tariflerdir.

1 ve 2 de gösterilen tarif çeşitleri müştereken ele alınırsa tarifinsekiz çeşidi elde edil-miş olur.

Tari/iIn şartları:

Tarifin çeşitlerinin izahından sonra şartları sayılır. Bu şartları şu uç nokt~da topla-mak mümkündür:

1 - Tarif, "Ağyarını man i efradını cami" olmalı yani tarifte "ıttırat" ve "in'ikaıı" şarttır.

2 - Bir şeyi kendisinden daha müphem bir şeyle tarif e'tmemelidir.

- 3 - Tarif, kısır döngü (devr-i batıl) olmamalıdır. Yeni bir şeyi bilinmesi kendisine bağlı birşeyle tarif etmemelidir.

Bu izahattan anlaşılır ki, tarif bahsi tümellere sıkı sıkıya bağlıdır. Tümeııeri iyi bil-meden ta:ifin mahiyeti anlaşılmaz. Biz bir şeyin tarifini yapabilmemiz için o şeyincinsini, _ayrımını ve ilintisini bilmemiz gerekir.

önermeler:

Mantığın "_t a s d i kat "kısmı önerınelerle başlar. Burada onermenin - tarifi,

Ylj,-pısJ ve çeşitleri izah edilir.

(89) Buradaki "hakiki tarif" terimi ile yukarıda zikredilen' A h-med--Hı-f-z i "nin --kullamiığl "hakiki ta1'İf" terimi aynı manada değildir. Burada, bahsedilen_ hakiki tarif, -diğerinin içinde bir bölümdür. Ahmed Hıfzı bir karışıklığa meydan vermemek için, tal'if, edilen şey€, göre, tarifIeri ayırırken hakiki tarif ve Ismi -tarif diye -ayırmamışdiğ,er taksinıle birlikte mütalaa ederek "resm-i hakiki" haddi hakiId, resm-i ismi ve haddi ismi-diye-isimlendirmiştir ..

(20)

..-Onermenin tarifi:

Önerme bir tasdik, bir hükümdür. Onun doğru veya yanlış olması gerekir. Hemen bü-tün kitaplarda önerme için şu tarif verilir: "Bir sö4dür ki onu ,söyleyene bu sözünde doğ-rudur yahut yanlıştır, yani bu sözü gerçeğe uygundur yahut değildir, £lemek sahih olur".

Önermenin yapısı:

Önermede üç kısım vardır: kendisine hükmedilen (mahkum-u aleyh) kendisi ile hük-medilen (mahkıım-u bih) ve bağ. Mesela, havaaçıktır önermesinde (hava) kendisine hük-medilen, (açık) kendisiyle hü'kmedilen (dır) bağdır.

Önermenin çeşitleri:

Önermeler; nitelik, nicelik, bağıntı ve modalite (cihet) bakuuından dikkate alınarak çeşitlere ayrılır. Yalnız önermelerin çeışitlere ayrılmasının neye göı'e yapıldığı bazı kitaplar-da adlandırllmaz(90). Bazıları bu adlandırmayı yukardaki terimlere göre yapar (91); bir kısmı da bu ayrımı "nispet itibariyle", "tarif

.

itibariyle"

,

"mevzu itibariyle", "cihet itiba-. riyle" diye adlandırılır, (92)itiba-. Modalite bakımından önermelerin incelenmesine bazı eserler-. de yer verilmemiştir (93) . Şekil .bakımından, kitaplar arasında bu gibi küçük farklar bu-lunmasma rağmen esasda birleşirler. Önerme çeşitlerinin adlandırılması ve onların izahı aynıdır.

Hepsinde müşterek olan önermeçeşitlerinin sayımını, bu çeşitlemenin neye göre yapıl-. dığınyapıl-.ı üç'üncü gruptaki eserleri yani nisbet taraf, menu ve cihet itibariyle ayırmalar ya-. pan kitapları esas alarak yapacağız. Çünkü isim vermememelerine rağmen birinci

grupta-ki eserlerde de çeşitlerne bu esasa göredir. İgrupta-kinci grupta bulun.an iki eserin özelliğini de bahis sonunda belirteceğiz. Konu bakımından önermelerin çeşitlenmesi yalnız yüklemli önermelerde yapılır. YÜklemli önermeler ise taraf itibariyle çeşitlenmede incelenir. O hal--de önerme çeşitleri nisbet, taraf vemodalite (cihet) diye üç bakımdan ele alınır

demek-tir.

1 - Nisbet itibariyle önermeler: Oi u miu' (mucibe) ve oiu m s u z (salibe)

diye ikiye ayrılır; Zihin kendisine hükmedilen. ile kendisiyle hükmedilen arasındaki mÜlla-sebeti iki şekilde kurar; ya aralarındaki nisbetin vuku bulmasıyla veya vuku bulmamasıyla hükmeder. Yani bu iki kavram ya birbirine yaklaştırılır veya uzaklaştırılır." Birinci şekle olumlu önerme, (hava açıktır) önermesi gibi, ikinci şekle olumsuz önerme (hava açık de-ğildir) gibi, denir.

Ön e r m eie r (kazaya-i hamliye)

diye ikiye ayrılırlar. ve

2 - Taraf itibariyle önermeler, yük i e mii

Şart lı ö.rı e r m eie r (k.azaya-i şartiye)

a - Yüklemli önermeler (Kazaya-i hamliye) :'

Bir önermede, bağ kaldırıldığı zaman kendisine hükmedilen ve kendisiyle hükmedilen tekil olarak kalırlarsa bu önerıneye yüklemli' önerme denir. (Hava açıktır) veya (hava

-jfiı

(90) A lı ın ed Ce v de t, Miyar-ı Sedad; . Rif a t, Vesilet-u! ikan'da olduğu gibi. (91) A h ın e d. H a m d i, Mu1ıt~sar Mantık ve' A i i İ r f a n, Medhal-i Ma.ntık

(92) İ. H a k k ı (İzmirlD, Miyar-ul llifıID; Ö. F e v z i, Miyaı-u! Ultim; M. H i i m i, Türk-çe Humsat-u! Mantık; .İ s.m e t u i i a h, Hu!i~sa-i ilm Mantık; R a Ş i d, Mizan-ul Ma-o0.0 o k~;Alo i H ay dooa.or llediyeclk gibi.

Referanslar

Benzer Belgeler

— Fransa'da yabancı ana, babadan doğmuş olan ve Tunus veya Fas'da Fransız ordusu için yapılan asker alma muamelele­ rine yabancılığını ileri sürmeden iştirak eden

2189 sayılı Hamiyle (Medenî Kanunun 257 nci maddesinde yazılı olduğu üze­ re evlât edinmekle ana ve babaya ait hak ve vazifeler evlât edinen kim­ seye geçerse de, evlât

Zinanın bir boşanma sebebi olarak kabul edilmiş bulunmasına, suç­ ların en ağırı olan adam öldürme için kabul edilecek mazeret sebebinin çok makul esaslara

Anayasamız birkaç maddesiyle Cumhurbaşkanının ve Bakanlar Kurulunun yetki veya görevlerine dokunmakta ke de (4), Bakanlardan her birinin görevleri hakkında hemen hemen hiç

Daha yirminci yüzyılın başında Almanya ile Rusya arasında bulu­ nan formüllerden (ve yapılan projelerden bahsetmeksizin geçmek zorun­ dayız- Rusya ve Almanyadan başka İsveç

zaen mes'ul kılmak (yani itham etmek) hakkım muhafaza ettiği, Mecli- s-i Âyan'ın ise itham edilen vekilleri muhakeme etmek selâhiyeti bulun­ duğu beyan edilmiş ve eğer

Görülüyor ki Devlet Şûrası Dava Daireleri Umumî Heyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun 51 inci maddesi ile 5250 sayılı kanunun geçici madde­ sinin çatışması

Bir kimse resmî mevki veya sıfatı veya meslek ve sanatı icabı olarak ifasında zarar melhuz olan bir sırra vakıf olupta meşru bir sebebe müste­ nit olmaksızın o sırrı