• Sonuç bulunamadı

Demans tanısı konmuş bireylerin davranış sorunları ile beslenme durumlarının değerlendirilmesi ve buna yönelik beslenme modelinin geliştirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Demans tanısı konmuş bireylerin davranış sorunları ile beslenme durumlarının değerlendirilmesi ve buna yönelik beslenme modelinin geliştirilmesi"

Copied!
156
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Yeliz GÜÇER

DEMANS TANISI KONMUŞ BİREYLERİN DAVRANIŞ SORUNLARI ile BESLENME DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ve BUNA YÖNELİK BESLENME

MODELİNİN GELİŞTİRİLMESİ

Gerontoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(2)

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Yeliz GÜÇER

DEMANS TANISI KONMUŞ BİREYLERİN DAVRANIŞ SORUNLARI ile BESLENME DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ve BUNA YÖNELİK BESLENME

MODELİNİN GELİŞTİRİLMESİ

Danışman

Prof. Dr. İsmail TUFAN

Gerontoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(3)
(4)

IV

AKADEMİK BEYAN

Bu tezin öneri safhasından sonuçlanmasına kadar geçen tüm süreçlerde, bilimsel etiğe ve akademik kurallara özen gösterdiğimi, tez içindeki bütün bilgileri etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde ederek sunduğumu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması sırasında bilimsel kurallara uygun olarak atıf yaptığımı ve kaynak gösterdiğimi bildiririm.

Yeliz GÜÇER Antalya, 2015

(5)

ŞEKİLLER LİSTESİ ... v TABLOLAR LİSTESİ ... vi KISALTMALAR LİSTESİ ... ÖZET ... ix SUMMARY... x ÖNSÖZ ... xi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM TEZ ÇALIŞMASININ TEORİK PERSPEKTİFİ 1.1 Çıkış Noktası ... 4

1.2 İnsan-Çevre İlişkisi ... 5

1.3 Araştırmanın Soruları ... 6

İKİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 2.1 Tıbbi, Psikolojik ve Sosyolojik Açıdan Sağlık ve Hastalık Kavramları ... 8

2.2 Bakıcı Stresi Yükü ... 9

2.3 Yaşlanma ve Yaşlılık Kavramları ... 10

2.4 Dünyada ve Türkiye’de Demografik Değişimler ... 11

2.5 Demans Kavramı ... 13

2.6 Demans İstatistikleri ... 14

2.7 Demansın Sınıflandırılması ... 17

2.7.1 Primer Demans ... 17 viii

(6)

2.7.2 Demans Türleri ve Türler Arası Temel Farklılıklar ... 18 2.8 Risk Faktörleri ... 22 2.8.1 Yaş ... 22 2.8.2 Cinsiyet ... 22 2.8.3 Düşük Eğitim Düzeyi ... 23 2.8.4 Genetik ... 23 2.8.5 Apolipoprotein E (Apo E) ... 23 2.8.6 Kafa Travması ... 23 2.8.7 Depresyon ... 23

2.8.8 Damarsal Risk Faktörleri ... 24

2.8.9 Hipertansiyon ... 24

2.8.10 Diyabet ... 24

2.8.11 Hiperlipidemi (Kandaki yağ miktarındaki artış) ... 25

2.8.12 Sigara ... 26 2.8.13 Alkol ... 26 2.8.14 Alüminyum ... 26 2.9.1 Erken Evre ... 27 2.9.2 Orta Evre ... 27 2.9.3 İleri Evre ... 27

2.9.4 Beslenmede Yaşanan Değişimlerin Hastaya Yansımaları: Malnutrisyon... 28

2.10 Beslenme Durumu ... 29

2.10.1 Biyolojik, Psikolojik ve Sosyolojik Açıdan Beslenme Kavramı ... 35

2.10.2 Yaşlılığa Bağlı Beslenme Problemleri ... 37

(7)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

3.1 Araştırma Yöntemi ve Aracı ... 39

3.2 Örneklem ... 39 3.3 İstatistiksel Metodlar ... 39 3.3.1 Eksploratif Analizler ... 39 3.3.2 Diskriminans Analizi ... 40 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR 4.1 Eksploratif Veri Analizleri ... 42

4.1.1 Demans Hastası Deneklerin “Yaş” Faktörünün Eksploratif Analizi ... 42

4.1.1.1 İstatistiksel Katsayılar ... 42

4.1.1.2 Kök-Yaprak-Diyagramı ... 43

4.1.1.3 Normal Dağılım Testi ... 45

4.1.1.4 Görsel Test:Q-Q-Diyagramı ... 47

4.1.1.5 Ekstrem Değerler ve Normal Dağılım Testleri ... 49

4.1.1.6 Ortalama Değer Tahmincisi veya M-Tahmincisi ... 51

4.1.1.7 Cinsiyete Göre İstatistiksel Katsayılar ... 53

4.1.2 Bakıcıların“Yaş” Faktörünün Eksploratif Analizi ... 56

4.1.2.1 Lillierfors Normal Dağılım Testi ... 56

4.2 Diskriminans Analizlerinin Bulguları ... 61

4.2.1 Analiz 1 ... 62

4.2.2 Analiz 2 ... 68

(8)

4.2.4 Analiz 4 ... 72

4.3 Demans Hastaları ... 80

4.3.1 Yaş Grupları ... 80

4.3.2 Eğitim Durumu ... 81

4.3.3 Hastanın Mesleği ... 81

4.3.4 Günlük Yaşam Aktivitelerinde Yardım İhtiyacı ... 83

4.3.5 Demans Hastası Yaşlılarda Psişik Sorunlar ... 86

4.3.6 Diğer Sağlık Sorunları ... 87

4.3.7 Beslenme Davranışları Değişimi ... 89

4.4 Bakıcılar ... 90

4.4.1 Bedensel ve Ruhsal Sağlık ... 90

4.4.2 Bakıcı-Yaşlı Akrabalık İlişkisi ... 92

SONUÇ ... 93

KAYNAKÇA ... 112

EKLER ... 125

EK 1- TABLOLAR ve DİYAGRAMLAR ... 125

EK 2- SORU KATALOĞU ... 134

EK 3- ETİK KURUL ONAYI ... 137

(9)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1.1 Tutum Olgusunun Üç Düzlemi: Duygu, Düşünce ve Davranış ... 6

Şekil 1.2 Teori ve Araştırma Modeli ... 7

Şekil 2.1 Yaş Grubuna Göre Nüfus Oranı (TÜİK, 2013b, İstatistiklerle Yaşlılar) ... 12

Şekil 4.1 Demans Hastası Deneklerin “Yaş” Faktörünün Kök-Yaprak Diyagramı ... 43

Şekil 4.2 Demans Hastası Deneklerin “Yaş” Faktörünün Boxplot Diyagramı ... 45

Şekil 4.3 Demans Hastası Yaşlı Deneklerin Yaş Faktörünün Q-Q-Diyagramı ... 48

Şekil 4.4 Demans Hastası Yaşlı Deneklerin Yaş Faktörünün Q-Q-Diyagramı ... 50

Şekil 4.5 Cinsiyete Göre Demans Hastası Deneklerin Yaş Faktörünün Q-Q-Diyagramramları ve Histogramları ... 54

Şekil 4.6 Cinsiyete Gore Demans Hastası Deneklerin “Yaş” Faktörünün Kök-Yaprak Diyagramı ... 55

Şekil 4.7 Bakıcıların Yaş Faktörünün Q-Q-Diyagramı ... 56

Şekil 4.8 Bakıcıların Yaş Faktörüne Dayanan Histogramı... 57

Şekil 4.9 Bakıcıların Cinsiyete Göre Yaş Faktörü Histogramları ... 59

Şekil 4.10 Diskriminans Fonksiyonu Değerlerinin Histogramı ... 67

Şekil 4.11 Diskriminans Fonksiyonuna Ait Değerlerin Histogramları ... 79

Şekil 4.12 Günlük Temel Yaşam Aktivitelerinde Bakım ve Yardım İhtiyacı... 83

Şekil 4.13 Günlük Temel Yaşam Aktiviteleri (Soldan Sağa: Hallediyor, Yardımla, Yapamıyor). [Sıklık Grafikleridir ... 85

Şekil 4.14 Demans Hastalarında Görülen Psişik Sorunlar ... 86

Şekil 4.15 Demans Hastalarında Görülen Rahatsızlıklar ve Hastalıklar ... 88

Şekil 4.16 Bakıcıların Bedensel ve Ruhsal Durumu ... 91

(10)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 2.1 Yaş Grubuna Göre, Yaşlı Nüfusun Toplam Nüfus Içindeki Oranı, (TÜİK,2013b) 12

Tablo 2.2 Demans Belirtileri 16

Tablo 4.1 Demansa Hastası Denekleri Yaşı Üzeri Dekriptif İstatistikler 42 Tablo 4.2 Demans Hastası Yaşlıların Yaş Dağılımının K-S-Testi 46 Tablo 4.3 Demans Hastası Deneklerin Yaş Faktörünün Korektürlü K-S-Testi (Lilliefors Testi) 49

Tablo 4.4 Demans Hastası Örneklemde Ekstrem Yaş„ Değerleri 49

Tablo 4.5 Demans Hastası Deneklerin Yaş Faktörünün Korektürlü K-S-Testi (Lilliefors Testi) 50 Tablo 4.6 Demans Hastası Deneklerin Yaş Faktörünün Korektürlü K-S-Testi (Lilliefors Testi) 51 Tablo 4.7 Ortalama Yaş ve Tukey-Biweight ve Andrew-Welle Metoda Bağlı Ağırlık Sabitleri 51 Tablo 4.8 Demans Hastası Deneklerin Yaşı Üzerine Dekriptif Istatistikler 52

Tablo 4.9 Yaş Dağılımının Persentilleri (Yüzdelikler) 53

Tablo 4.10 Cinsiyete Gore Örneklemin Sıklığı 53

Tablo 4.11 Cinsiyete Gore Demans Hastası Yaşlıların Yaş Dağılımının K-S-Testi 55 Tablo 4.12 Cinsiyete Gore Demans Hastası Deneklerin Yaş Faktörünün Korektürlü K-S-Testi

(Lilliefors Testi) 56

Tablo 4.13 Bakıcıların Yaş Faktörünün Korektürlü K-S-Testi (Lilliefors Testi) 57

Tablo 4.14 Bakıcıların Yaşı Üzerine Dekriptif Istatistikler 58

Tablo 4.15 Bakıcıların Cinsiyete Göre Yaş Faktörünün Korektürlü K-S-Testi (Lilliefors Testi) 59 Tablo 4.16 Cinsiyete Gore Bakıcıların Yaşı Üzerine Dekriptif Istatistikler 60 Tablo 4.17 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Bağımlı ve Bağımsız Değişkenler 62 Tablo 4.18 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Değişkenlerin Grup Istatistiği 63 Tablo 4.19 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Değişkenlerin Grup Ortalama Değerlerinin

Eşitlik Testi 64

Tablo 4.20 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Değişkenler Arasındaki Korelasyon Matrisleri

ve Özdeğer 64

Tablo 4.21 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Değişkenler Arasındaki Korelasyon Matrisleri

ve Özdeğer 64

(11)

Tablo 4.23 Diskriminans Fonksiyonunun Standartlaştırılmış Değerleri 65 Tablo 4.24 Diskriminans Fonksiyonuna Dahil Edilen Değişkenlerin Korelasyon Düzeyi 65

Tablo 4.25 Diskriminans Fonksiyonunun Katsayıları 66

Tablo 4.26 Diskriminans Fonksiyonu Ortalama Değerleri 66

Tablo 4.27 Diskriminans Analizi Öngörüsü Klasifikasyon Sonuçları 68 Tablo 4.28 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Bağımlı ve Bağımsız Değişkenler 70 Tablo 4.29 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Değişkenlerin Grup Istatistiği 71 Tablo 4.30 Diskriminans Fonksiyonunun Hesaplanması ve Analizi 72 Tablo 4.31 Diskriminans Analizi Öngörüsü Klasifikasyon Sonuçları 72 Tablo 4.32 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Bağımlı ve Bağımsız Değişkenler 74 Tablo 4.33 Diskriminas Analizine Dahil Edilen Değişkenlerin Grup Istatistiği 75 Tablo 4.34 Diskriminans Fonksiyonunun Hesaplanması ve Analizi (Wilks’ Lambda Testi 76

Tablo 4.35 Değişkenlerin Korelasyon Katsayıları 76

Tablo 4.36 Diskriminans Fonksiyonunun Hesaplanması ve Analizi (Özdeğerler 76 Tablo 4.37 Diskriminans Fonksiyonunun Hesaplanması ve Analizi (Wilks’ Lambda Testi) 77 Tablo 4.38 Diskriminans Fonksiyonunun Standartlaştırılmış Değerleri 77 Tablo 4.39 Diskriminans Fonksiyonuna Dahil Edilen Değişkenlerin Korelasyon Düzeyi 77 Tablo 4.40 Diskriminans Fonksiyonunun Standartlaştırılmış Katsayıları 78

Tablo 4.41 Diskriminans Fonksiyonunun Ortalama Değerlerini 78

Tablo 4.42 Diskriminans Analizi Öngörüsü Klasifikasyon Sonuçları 79 Tablo 4.43 Demans Hastası Deneklerin Yaş Grubuna Göre Dağılımı 80 Tablo 4.44 Demans Hastası Deneklerin Yaş Grubu Içindeki Dağılımı 80 Tablo 4.45 Eğitim Durumu Kategorilerine Göre Erkek ve Kadın Deneklerin Eğitim Durumu 81

Tablo 4.46 Erkek ve Kadın Deneklerin Eğitim Durumu 81

Tablo 4.47 Deneklerin Gelir Durumu 82

Tablo 4.48 Hastaların Beslenme Davranışları Değişimi 89

(12)

KISALTMALAR LİSTESİ

AB Avrupa Birliği

AD Alzheimer Demansı

AGEs Advanced Glycation End Products

AH Alzheimer Hastalığı

ALS Amyotrofik lateral skleroz

BKİ Beden Kitle İndeksi

b.t Belirtilmemiş Tarih

DASH Dietary Approaches to Stop Hypertension

DM Diyabet

DSM4 Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, 4th Edition

ESPEN The European Society for Clinical Nutrition and Metabolism

MNA Mini Nutritional Assessment

M.Ö Milattan Önce

MR Manyetik Rezonans Görüntüleme

MS Multipl Skleroz

M.S Milattan Sonra

WHO World Health Organization

(13)

ÖZET

Demansın insanın fizyolojisi ve psişik yetenekleri üzerindeki olumsuz etkileri, beslenme konusunda onu sosyal çevresine bağımlı hale getirmektedir. Araştırmada Demans hastalarının kognitif (bilişsel) fonksiyonlarında uğradığı kayıplar, buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar neticesinde günlük temel yaşam hareketlerinden biri olan beslenme durumlarının ne şekilde etkilendiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Demans hastalarının beslenme durumunun, hastalığın yarattığı durumlara nasıl bağlı olduğu, bakımdan sorumlu aile fertlerinin tutumlarının, demans hastası yaşlının beslenmesine nasıl etki ettiği incelenmiştir. Araştırmada; nicel araştırma tekniği olarak anket tekniği uygulanmıştır. Araştırma örneklemini demans polikliniğine başvuran ve burada yapılan tıbbi tetkikler sonucu DSM- IV tanı kriterlerine göre Demans tanısı alan ve bakıcısıyla kliniğe başvuran 100 hasta meydana getirmiştir. Demans hastalarıyla iletişim kurma zorluğu dikkate alınarak, demans hastası yaşlı insan hakkında bilgilere “bakıcı aile ferdi” üzerinden erişilmiştir. Beslenme sorununun çözümüne katkı ve tez çalışması kapsamında yapılan ampirik araştırmanın bulgularından hareket ederek bir “beslenme modeli” geliştirilmeye çalışılmıştır.

(14)

SUMMARY

BEHAVIOR PROBLEMS OF INDIVIDUALS DIAGNOSED WITH DEMENTIA AND EVALUATION OF THEIR NUTRITION CONDITIONS AND DEVELOPMENT OF

INTENTED MODEL FOR NUTRITION

Negative impacts of dementia on human phsiology and psychic abilities make that person's nutrition depending on the social environment. In this research, it is aimed to find out how the losses of dementia patients in cognitive functions as a result of the problems related to the situation affect the daily basic life activity of nutrition. It is analysed; how nutritional situation of dementia patients is related to the conditions created by the illness, attitudes of those family members Who are responsible for the care effect the nutrition of senior dementia patients. In the research, questionnaire was used as a quantitative research method. The research was conducted on 100 patients who applied to the dementia clinic and who were recorded as dementia patient according to the examinations made at the clinic according to the DSM-IV diagnosis criteria and who were applied to the clinic with care provider. By considering the difficulty of getting information from dementia patient, required information was collected from "care providing family members". A nutritional model was proposed drawing on the findings of the empirical research and within the scoop of the thesis contributing to the solution of the nutrition problem.

(15)

ÖNSÖZ

İstatistik kitabının hazırlıklarını yaparken Prof. Dr. İsmail Tufan’ın şu sözünden etkilenerek, çalışmamı tasarladım: “İnsan uzay boşluğunda yaşamıyor. Aksine insanın

şekillendirdiği fiziksel ve sosyal çevrelere bağlı bir hayat sürdürüyor.” Bu yüzden demans

hastası yaşlıların bakımının bir parçası olan beslenmesinde bunun göz önüne alınması gerekiyor.

Televizyonu izlerken veya gazete sayfalarını karıştırırken, artık Alzheimer hastalığı hakkında daha sık bilgiyle karşılaşıyoruz. Doğurganlığı yüksek kuşakların (“baby boom generation”) emeklilik yaşına eriştiğini, tıbbi alandaki gelişmelerin yaşam süremizi uzattığını ve öldürücü pek çok hastalıkla bugün daha başarılı şekilde mücadele edildiğini anlatan ve yazan uzmanlara kulak kabartıyor, henüz toplumun gözünde yaşlı olmadığının gururunu hissedenden kimileri, biraz da kaygıyla eski kuşaklara nazaran daha çok yaşlının yaşadığı bir toplumun elemanı olduğunu düşünüyor. Gerçekten bütün demograflar toplumun yaşlandığından söz ediyor, nüfus projeksiyonlarıyla gelecekte daha daha fazla yaşlının ortaya çıkacağı toplumun habercisi oluyorlar.

Bütün tıbbi, teknolojik, ekonomik başarılarına rağmen, insan özellikle Alzheimer demansını kontrolü altına alamadı! Bu, öncelikle ileri yaşlarda görülen demans türü, yaşam süremizin uzamasından kaynaklanan sevincimizi adeta kursağımıza tıkıyor. Alzheimer demansı (AD) riski yüksek bireylerin çoğaldığını görüyoruz, Alzheimer hastalığından (AH) etkilenen kilşilerin – Alzheimer hastaları ya da aileleri– gelecekte çoğalmaya devam edeceklerinden ve bunların arasına kendimizin de girme ihtimalinin artmasından kaygılanıyoruz.

Bireysel korkuya toplumsal kaygılar eklenince, yaşlılık ürküten bir yaşam dönemi olarak görünüyor. İstatistikçiler ve epidemiyologlar ürkütücü senaryolarında, Alzheimer hastalarının ekonomi, sağlık sektörü ve gayri safi milli gelir açısından olumsuz sonuçlarını anlatıyorlar. Ama Alzheimer hastası yaşlısının bakımını üstlenen aileler için bunların hiçbir anlam yok. Onları, Alzheimer hastalığının, yaşlısı ve kendisi açısından doğurduğu ve doğuracağı sonuçlar ilgilendiriyor.

Karmaşık duygular, bezginlik, çaresizlik yaşlı demans hastalarında ve ailelerinde yayılıyor. Karmaşık duygu ve düşüncelere meyilli insanların çoğaldığı ve çoğalmaya devam edeceği bir dönemde, ben de gerontolojik öğrenimimin sonuna gelen bir gerontolog adayı

(16)

olarak, hem kendi kaygılarımı gidermek, hem de demans hastası yaşlıların ve ailelerinin kaygılarına nasıl ortak olabilirim, sorusuna bir cevap vermek üzere tez çalışmama başlıyorum.

Alzheimer hastalığının, hastanın beslenmesine etkilerini ve bakım görevini üstlenen ailelerin bakış açısından doğurduğu sonuçları merak ediyor, bununla ilgili yaptığım ampirik araştırmanın ortaya koyduğu cevaplardan hareket ederek, bir de beslenme modeline erişmek istiyorum.

Tez çalışmasının başından sonuna kadar her konuda bana destek olan, sorularımın hepsini cevaplayan, gerontolojinin ülkemizde bugünü ve geleceği üzerine sohbetlerinden çok yeni şeyler öğrendiğim, bilim insanı olarak takdir ettiğim ve bu çalışma sürecinde “insan” olarak da yakından tanıma fırsatını yakaladığım Sayın Hocama, Prof. Dr. İsmail TUFAN’a, şükranlarımı sunuyorum.

Sorularıma samimiyet ve sabırla cevap veren, yaşlı demans hastalarının evlatlarına, eşlerine, gelinlerine ve diğerlerine de teşekkür ediyorum. Ayrıca benim hastalarla ve hasta yakınlarıyla görüşmeme izin veren Akdeniz Üniversitesi Nöroloji Bölümü ve Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Bölümü demans kliniklerinin tüm çalışanlarına, özellikle Sayın Doç. Dr. Ebru Nur BARÇIN ve Sayın Doç. Dr. Aylin YAMAN’a desteklerinden ötürü bir kere daha teşekkür ediyorum.

Gerontoloji Bölümü’nde eğitimim süresince bana verdikleri destek ve katkılardan dolayı Saygıdeğer tüm hocalarıma; Gerontoloji eğitimimde birlikte yol aldığımız bölümümüzün değerli öğrencilerine ve arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Gerontoloji alanının duayeni Prof. Dr. Terence SEEDSMAN ile eşi Maureen SEEDSMAN’a ve YY Merkezi’ndeki yol arkadaşım Yoko YAMADA’ya her daim bana verdikleri cesaretten dolayı kendilerine şükranlarımı sunuyorum.

Hayatımın her döneminde yanımda ve bana destek olan Sevgili AİLEM; annem, babam, kardeşim Can’a 4 yıllık yüksek lisans süreci boyunca verdikleri destek ve gösterdikleri sabır için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

(17)

İlk Vaka

Alzheimer demansı üzerine ilk vaka Almanya’nın Frankfurt kentinde 114 yıl önce yaşandı. Alois Alzheimer, 1901’de, eşi tarafından Frankfurt Tımarhanesine (o zamanki Psikiyatri Kliniği) getirilen 51 yaşındaki Auguste Deter'i muayene etti. Bu kadın ve Alzheimer arasında geçen konuşma, Alois Alzheimer’in ilk vakasıdır (Maurer ve Maurer, 1998: akt. Tufan, 2015. www.itufan.com 25.05.2015).

Adınız ne? Auguste. Soyadınız? Auguste.

Kocanızın adı ne? ... Galiba... Auguste. Kocanızın.

Haaa!

Kaç yaşındasınız? Nerede oturuyorsunuz? Demek bize geldiniz. Evli misiniz?

Kafam çok karışık.

Şimdi şu anda neredesiniz?

Burada ve her yerde... ne olur bana darılmayın. Burası neresi?

Orada ikamete devam edeceğiz. Yatağınız nerede?

Nerede olabilir ki?

Konuya İlgi ve Sebepleri Kişisel Sebepler

Yaşlılar arasında en sık karşılaşılan türü olması nedeniyle Alzheimer demansına (AD) duyduğum ilginin yanı sıra, bunun herkesi ve toplumu yakından ilgilendiren bir konu olması ve toplumumuzda en az dikkate alınan sosyal grubu meydana getirmeleri, beni bu hastalar ve „bakıcı aile ferdi“ olarak burada anılacak olan aile fertleriyle ilgilenmeye sevk etmiştir.

Tufan‘ın (2007) „istatistiklerde unutulanlar“ olarak nitelendirdiği AD bugün hızla yayılan bir dünya sorunu olmakla kalmayıp, aynı zamanda binlerce araştırma yapılmasına rağmen hala tedavisi imkansız hastalıklar arasındaki yerini korumaya devam etmektedir.

(18)

Alzheimer hastalarının (AH) insan onuruna yaraşır bir yaşama kavuşmaları için yapılan girişimlerde gerontologlara da sorumluluk düştüğüne inanmaktayım ve meslek hayatına atılmanın eşiğindeki gerontolog adayı olarak, bu sorumluluğu şimdiden üstlenmem gerektiğine inanmaktayım. Bu yüzden tez çalışmamı, sadece mezuniyetin bir koşulu olarak değil, aynı zamanda tezimi hazırlarken edindiğim, bir kısmını okuyacağınız bilgilerin, meslek hayatımda gerekli olduklarına ve Alzheimer hastaları açısından beni hedefime yaklaştıran bir ileri doğru adım olarak kabul ediyorum.

Genel Sebepler

Yaşam süresinin sürekli uzaması, Alzheimer demansı riski yüksek insanların toplumumuzda çoğalmasına yol açmaktadır. Şimdiye kadar AH öncelikle tıbbi bir sorun olarak ele alınan, ama aslında üst düzeyde bireyi ve ailesini etkileyen bir sorundur.

Gerontolojik araştırmalardan, yaşlanmanın, sırf tıbbi boyutlu bir olgu olmadığı, sadece fiziksel kayıplardan meydana gelen süreçlerle açıklanamayacağı bilinmektedir. Aksine; kayıp ve kazanç süreçlerini aynı anda içinde barındıran, dinamik, çok yönlü ve çok boyutlu süreçlerden meydana gelmektedir (Wahl ve Heyl, 2004; akt.Tufan, b.ta).

Alzheimer demansına yakalanan yaşlıların çoğalması ve bu yaşlılara sunulan hizmetlerdeki yetersizlik, Türkiye’de gerontolojiye görev ve sorumluluk yüklemektedir. Alzheimer hastasına ilgiyle yaklaşan, bu alandaki gelişmeleri yakından takip eden gerontologlara ihtiyaç vardır.

İnsanın biyolojik yaşlanması; embriyonun ana rahmine düştüğü andan itibaren, psişik ve sosyal yaşlanması ise doğar doğmaz başlar ve ölünceye kadar devam eder (Tufan, b.ta). Ölünceye kadar yaşlanmak demek, bunun kaç yaşında sona ereceğinin belli olduğu anlamına gelmiyor. Bebek ve çocuk ölümlerinin azaldığı ülkemizde, yaşlanma olanağına sahip bireylerin çoğaldığı ve sonunda yaşlı toplumun ortaya çıkacağı bir dönemde (Tufan, 2007), toplumun da Alzheimer demansı hakkında gerontolojik perspektiften aktarılan bilgilere ihtiyacı artıyor. Bu yüzden gerontologlar, Alzheimer demansıyla ilişkili bilgilerini kamuyla paylaşmalı ve bu alandaki yetenek ve becerilerini geliştirmelidir. Bu tez çalışması, bu açıdan da kendi sınırları içerisinde, buna katkı sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

Konuya Yönlendirme

Demans hastalarının tipik davranışları, hastayla iletişimi zorlaştırırken, diğer taraftan hasta ve bakıcı açısından bir dizi yeni riskler ortaya çıkarmaktadır. Beslenme, bu risklerden

(19)

birini teşkil etmektedir. Alzheimer hastalarında malnutrisyon (kötü beslenme) sık karşılaşılan bir sorundur (Nalbant ve Işık, 2012: 79-83).

Bunun önemli bir nedeni; hastanın kognitif (bilişsel) fonksiyonlarında uğradığı kayıplar, buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunlardır. Örneğin nesneleri tanıma bozuklukları, unutkanlık, yutkunma fonksiyonunun arızalanması, tat ve koku duyularında ortaya çıkan kayıplar ve diğerleri. Yaşa bağlı fizyolojik ve fonksiyonel kayıpların yanı sıra, yaşam biçiminde meydana gelen, kısmen arzu edilen, kısmen zorunlu olarak kabullenilen değişimlerin, demans hastalarının beslenme bozukluklarını tetikleyebileceğini göz önüne almak gerekiyor Nitekim Nalbant/Işık (2012) ve Akyar/Akdemir (2009), bu sorunları dile getirerek, demans hastası bireylerin beslenmeye ilişkin sorunlarının çözümünün önemini vurgulamaktadırlar.

Türkiye’de Alzheimer hastalarına bakan kişiler arasında yapılan bir araştırmada, beslenme sorununun ilk sırada yer aldığı görülmüştür. Demans hastalarının %82’sinde beslenme sorunu tespit edilmiştir (Akyar&Akdemir, 2009). Başka bir araştırma bu bulguyu desteklemektedir. Hatta Alzheimer hastalarının %92’sinde beslenme sorunu olduğunu tespit etmektedir (Wolf Klein, Silverstone ve Levy, 1992: 103-18).

Alzheimer hastalığı, öldürücü hastalıklar sıralamasında 4.sıradadır. Pnömoni (zatürre), üst solunum yolu enfeksiyonları, sepsis (kan zehirlenmesi), malnutrisyon, bası yaraları, diğer yaralar ve kırıklar, Alzheimer hastalarının başlıca ölüm nedenleridir. Yani hastalığın kendisi öldürücü değildir.

Tedavisi olmayan, teşhisi hastanın ölümünden sonra gerçekleştirilen otopsi ile kesinleşen, bu hastalığın başlamasının üzerinden birkaç yıl geçince ilk belirtileri görülmektedir. Zamanla çevresine tamamen bağımlı hale gelen Alzheimer hastalarının beslenme ile ilişkili sorunları, tıbbi ve gerontolojik alanlarla sınırlı değildir. Aynı zamanda etik, ahlaki ve insani bir sorun olarak kabul edilmelidir.

Hastayı ve ailesini destekleyen yeni çözümlere ihtiyaç gitgide artacaktır. Bu çalışma başta Alzheimer hastaları gözönüne alınarak, demans hastalarının yaşam kalitesini yükseltmek hedefine yönelik olarak, hasta, hasta yakınları ve uzmanlara yardımcı olmayı hedef kabul etmiştir. Beslenme sorununun çözümüne katkı ve tez çalışması kapsamında yapılan ampirik araştırmanın bulgularından hareket ederek bir “beslenme modeli” geliştirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

(20)

BİRİNCİ BÖLÜM

TEZ ÇALIŞMASININ TEORİK PERSPEKTİFİ

1.1 Çıkış Noktası

Demans öncelikle yaşlılıkta görülen bir sağlık sorunu olduğundan, buna karşı alınacak her türlü önlemin içinde gerontolojik perspektifin yer alması gerekir. Bu, demans hastalarının beslenmeye ilişkin sorunları açısından da geçerli olan bir görüştür. “Gerontoloji, yaşlanma ve yaşlılığın bedensel, psişik, sosyal, tarihsel ve kültürel yönlerinin tarifi, açıklaması ve modifikasyonu ile ilgilenmektedir. Yaşlanma açısından önemli ve yaşlılığı yapılandıran çevre ve sosyal kurumlar da buna dâhildir” (Baltes ve Baltes, 1992; akt. Tufan, 2015a).

Demans hastası yaşlıların da sağlıklı beslenmesi gerekiyor. Uzmanlar bir taraftan kaliteli, taze besinler yememizi öneriyor, diğer taraftan gıda sanayiinin genetik manipülasyona uğratılmış, hormonlu gıdaları hızla yayılıyor. Yediğimiz besinlerin nerden geldiğini bile bilmiyoruz. Gıda endüstrisi, bu bilgileri itinayla toplumdan saklıyor. Hazır veya yarı hazır gıdaların içindeki “eklemeler” hakkında ne detaylı bilgi veriyor, ne de kontrol edilmesine şans tanıyor (Gerhardt, 2000: akt. Tufan, 2015; www.itufan.com 25.05.2015).

Demans hastalığına yakalanan insanın tıbbi adı “hasta” iken, buradada “insan” olarak adlandırılmıştır. Bu belki yüzysel ve herkesin bildiği bir şey olarak kabul edilebilir. Ama insanın tanımı, bakış açısına göre değişir. Tarih boyunca farklı açılardan tarif edilmiş, izahları yapılmış ve insanın nasıl bir varlık olduğu sorusuna cevaplar verilmiştir. Bunlardan birine göre insan, hayatı boyunca içinde yaşadığı sosyal sistemde bağımsız kalmanın uğraşını veren varlıktır (Martin ve Kliegel, 2005; akt. Tufan, 2015b).

Fakat demans hastası bir insanın bağımsızlık mücadelesinde yenik düşeceği bellidir. Şimdiye kadar hiçbir Alzheimer hastasının bu mücadeleden zaferle çıktığı görülmemiştir. Bu yüzden bireyselliğini kaybeder ve zamanla tamamen sosyal sisteme bağımlı hale gelir. Dolayısıyla demans hastası “insana” yardımcı olmanın koşulu, hastanın içinde yaşadığı sosyal sisteme yardımcı olmaya dayanmaktadır.

Bu noktadan hareket edildiğinde, demans hastası insanlara beslenme konusunda yardımcı olmak için en ufak sosyal birimden, yani aileden başlamak gerekir. Aileye yardım, demans hastası yaşlı insana yardım anlamına gelir. Demans hastası insanın ve onun bakımını yapan aile ferdinin yanı sıra, uzmanlara da yardımcı olarak, onlara da görevlerini daha iyi yerine getirme şansını tanımak gerekir.

(21)

Demans hastası insan, sosyal sistemin birimi olarak kabul edilirse, onun beslenmeye ilişkin sorunlarına çözüm ve önlemlerin, içinde yaşadığı sosyal sistemin problemlerine çare aramakla aynı anlama geleceği sonucu ortaya çıkmaktadır.

Tez çalışmasının kapsamında gerçekleştirilen ampirik araştırmada, demans hastalarıyla iletişim kurma zorluğu dikkate alınarak, demans hastası yaşlı insan hakkında bilgilere dolaylı kanallardan erişilmiştir. Uzmanlık bilgilerine literatür taraması üzerinden, demans hastası deneklerlerle ilgili bilgilere “bakıcı aile ferdi” üzerinden erişilmiştir.

1.2 İnsan-Çevre İlişkisi

Birçok araştırma ve teori, beslenmenin, insan için sadece biyokimyasal-fizyolojik amaçlı bir davranış olmadığını, aynı zamanda sosyokültürel unsurlara bağlı olduğunu göstermektedir. Hastalanınca bu değişmediği gibi daha da belirgin hale gelmektedir. Bir annenin yavrusunu emzirmesinden hastalanan eşine pişirdiği sıcak çorbaya varıncaya kadar, insanın beslenme davranışlarında psikososyal ve sosyosyokültürel tutumların rolü gözlemleniyor.

Demans hastası yaşlısının bakımını üstlenerek, ona yemek pişirmek ve her gün ona sofrada yer hazırlamak, yemek yemesini sağlamak, kendisi beceremiyorsa ona kendi eliyle yemeğini yedirmek, sadece yaşlının biyokimyasal ve fizyolojik gereksinimlerini karşılamak amacıyla yapılan eylemler değildir. Aksine bunların ardında yaşlısına verdiği değer, ona duyduğu sevgi, onu kaybetme kaygısı gibi sosyalizasyon sürecinde gelişen, öğrenme süreçleriyle bağlantılı psikososyal ve sosyokültürel tutum, düşünce ve davranışlar yer alıyor.

Sağlık ve hastalık olgularında ve bunlara bağlı duygu, düşünce ve davranışlarda sosyal tabakanın rolü vardır. Sosyal tabakanın temel özellikleri (boyutları) şunlardır: Gelir ve servet, eğitim ve meslek, prestij ve iktidar gücüdür. Bunlar bireye imtiyaz sağlar veya dezavantaj yaratır. Araştırmalar alt sosyal tabakaların fertlerinde hastalanma ve erken ölüm riskinin daha yüksek olduğunu göstermiştir (Tufan, 2007). Demans hastalıklarının sosyal tabakayla bağlantıları hakkında kesin bilgi yoktur. Daha ziyade her sosyal tabaka görülen hastalıklar arasında yer almaktadır. Fakat bu hastaların yaşam süresi, sosyal tabakayla direkt bağlantılıdır. Çünkü tedavi ve bakım olanakları, sosyal tabaka faktörlerine bağlıdır.

Sosyal ve kültürel davranışların olduğu her alanda tutumlar da vardır. Tutum, birey ve uyarıcı niteliğindeki (stimuli) sosyal kategoriler arasındaki ilişkilerdir. Sosyal kategoriler, örneğin bireyler, gruplar, nesneler, değerler ve fikirler olabilir.

(22)

Tutumlarda üç düzlemin dikkate alınması gerekir: Duygu düzlemi, görüş düzlemi ve davranış düzlemi. Duygu düzleminde belli bir sosyal kategoriye yönelik emosyonel reaksiyonlar vardır. Görüş düzleminde, belli bir sosyal kategorinin yarattığı düşünceler ve tasavvurlar yer almaktadır (kognitif reaksiyonlar). Davranış düzlemde ise belli bir sosyal kategoriye yönelik davranışlar bulunmaktadır (Baron ve Byrne, 1984). Bu açıdan bakıldığında demans, sosyal kategori olarak kabul edilebilir. Çünkü tutum kavramının düzlemleriyle bağlantıları vardır. Demans hastası ile ilişkisi olan bireyler bu “sosyal kategoriye” yönelik duygu, düşünce ve tasavvurlar geliştirir ve davranışlar ortaya koyarlar.

Şekil 1.1 Tutum Olgusunun Üç Düzlemi: Duygu, Düşünce ve Davranış

Tutumlar çelişkisiz olabildikleri (konzonans) gibi birbiriyle çelişkili olabilirler (dizonans). Aslında bunu herkes kendisinden de bilir. Örneğin demans hastası yaşlıya sosyal çevreden gelebilecek tepkilerden dolayı iyi davranan bir bakıcı içinden yaşlıya sinirleniyorsa, o zaman tutumlarında çelişki vardır. Tersi durumunda tutumlar uyumludur.

1.3 Araştırmanın Soruları

Demans hastalıklarının insanın fizyolojisi ve psişik yetenekleri üzerindeki olumsuz etkileri, beslenme konusunda onu sosyal çevresine bağımlı hale getirmektedir. Dolayısıyla sosyal çevrenin demans hastasına yönelik tutumları, onun beslenmesine de etki etmektedir.

Demans hastası yaşlıların sağlıklı ve yeterli beslenmeleri, bakımı üstlenen kişilerin tutumlarına bağlıdır. Bu yüzden hastanın özelliklerinin yanı sıra bakımdan sorumlu kişi veya

(23)

kişilerin hastanın beslenmesine yönelik tutumları (duygu, düşünce, davranış), yaşlının beslenmesinde rol oynamaktadır.

Bu varsayımlardan yola çıkarak şu soruların cevaplanması gerekli görünmektedir:

1. Demans hastasının beslenme durumu, hastalığının yarattığı durumlara nasıl bağlıdır? 2. Bakımdan sorumlu aile fertlerinin tutumları, demans hastası yaşlının beslenmesine

etki etmekte midir?

Demans hastasının beslenme durumu ancak çok faktörlü bir model ile açıklanabilir. Beslenme durumu bir taraftan demans hastasının spesifik durumuna, diğer taraftan sosyal çevereye bağlıdır. Demans hastasının özellikleri, onun beslenmesinden de sorumlu olan bireyin ya da bireylerin tutumlarına bağlıdır.

(24)

İKİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1 Tıbbi, Psikolojik ve Sosyolojik Açıdan Sağlık ve Hastalık Kavramları

Yaşam süresi uzarken çoğalan yaşlıların arasında pek çoğunun kronik hasta oluşu sağlık ve hastalık kavramlarımızı gözden geçirmenin zorunlu olduğunu ortaya koyan önemli bir işarettir. Hastalık ve hastalanmak, çoğu zaman sağlık ve sağlıklı olmakla bağdaştırılarak düşünülmektedir. Bu yüzden sağlık “hastalıktan muaflık” ya da “teşhisi mümkün bir hastalığın bulunmadığı bir durum”, hastalık ise “sağlıktan yoksunluk” ya da fizyolojik veya biyokimyasal fonksiyonlardaki bedensel arızalardır şeklinde tanımlanmaktadır. Günümüzde ise bu tanımların yeterli olmadığı görülmüştür. Sağlık ve hastalık birbirlerini ortadan kaldıran birer sınıflandırma biçimi değildir. Buradaki tanıma göre; teşhis konulmadıysa hasta değiliz demektir (Tufan, b.td) (Tufan, 2007). Fakat Alzheimer hastalığı başladığında tıbbi teşhis konulamamaktadır. Çünkü patolojik değişiklikler klinik belirtilerin ortaya çıkmasından yıllar önce meydana gelmektedir. Bu durum da tanı konmasını geciktirmektedir. Günümüzde Alzheimer hastalığının erken tanısının konabilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bir diğer konu ise tıbbi teşhisler insanda hastalık bulunduğunu gösterebilir, ama o insan kendisini buna rağmen iyi hissedebilir veya tıbbi açıdan hiçbir hastalığı bulunmayan bir kimse kendisini hasta olarak görebilir. O halde hastalık objektif olarak ölçülemez. Aksi takdirde bireysel yaşam koşullarının sağlık ve hastalık durumlarına etki ettiği göz ardı edilmiş olmaktadır. Dolayısıyla Dünya Sağlık Örgütü (WHO) daha farklı bir sağlık tanımı yapmaktadır. Buna göre sağlık, bedensel, bilinçsel-ruhsal ve sosyal yönlerden insanın kendisini tamamen iyi hissetmesidir. Bu tanım; yaşamın bedensel, psişik ve sosyal boyutlarını algılatmaktadır. Bunun ötesinde sağlığın subjektif bir durum olduğunu öne çıkarmaktadır. Fakat sağlığın bu tanımı da realiteden biraz uzak kalmaktadır. Çünkü ne kadar insan beden, bilinç, ruh ve sosyal açıdan kendisinin mükemmel bir durumda olduğunu söyleyebiliyor? (Tufan, b.td) Ya da ileri derecede bir demans hastası subjektif olarak kendini; bedensel, ruhsal ve sosyal yönden nasıl değerlendirebilir?

Tıbbın sağlık ve buna bağlı olarak hastalığı algılayışında insanın yaşam ve çevre koşullarını ihmal etmemesi gerekir. Oysa insanı hasta yapan genellikle yaşam ve çevre koşullarıdır. Eğer yaşam ve çevre koşulları dikkate alınırsa, hatta bunlar ön plana çıkarılırsa, o zaman hastalığı sadece bedendeki bir arıza olarak değil, ayrıca “insanı hasta eden yaşam ve çevre koşulları” olarak da tanımlama olanağı doğmaktadır. Böylece hastalıklar sadece

(25)

fizyolojik fonksiyonlardaki doğal anormaliler olarak değil, aksine insanın içinde yaşadığı “koşullardaki anormaliler” olarak da tanımlanabilirler (Tufan, b.td) (Tufan, 2007). Demans ve Alzheimer hastalığının risk faktörlerine baktığımızda pek çok risk grubunun çevresel faktörlü olduğu görülmektedir. Örneğin beslenme de bunlardan biridir. Yanlış beslenme ve hareketsizliğin bir sonucu olarak gelişen obezite; vücutta birçok sistemi olumsuz etkileyerek demansa götüren süreci başlatabilmektedir. Yine kalp hastalıkları, tansiyon, diyabet gibi her biri Alzheimer hastalığı için bağımsız risk grubu olarak kabul edilen hastalıklarda beslenmenin önemi aşikardır.

2.2 Bakıcı Stresi Yükü

Uzun süren stres yaşantıları, çeşitli durumlarla ilişkili olan korku ve kaygılar, yaşamdan memnuniyetsizlik, psikosomatik hastalık modeline göre insanı hasta yapmaktadır (Tufan, b.td). Örneğin demans ve Alzheimer hastasına bakan aile üyeleri bir takım psikososyal problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Çünkü bakım yapılırken meydana gelen; maddi, sosyal ve psikolojik çöküntü bakıcının fiziksel ve psişik sağlığını kaybetmesine yol açabilmekte ilerleyen zamanda bakıcının kendisi de bakıma muhtaç hale gelebilmektedir. Bu şekilde bir kısır döngü oluşmaktadır. Çalışmalarda Alzheimer hastalarına bakım verenler arasında depresyon, anksiyete, yüksek tansiyon, mide ülseri ve diğer strese bağlı bozukluklar toplum genelinde olduğundan daha yüksek bulunmuştur (Yılmaz ve Turan, 2007: 445-454). Hastaların belleklerindeki yıkım, kendi eşlerini, çocuklarını tanıyamayacak hale gelmeleri bakıcı için yıkıcı bir tablodur. Bununla birlikte bakım verenleri asıl tüketen semptomların kognitif fonksiyonlar değil, hastalığa özgü diğer klinik tablolar olduğunu bildiren yayınlar vardır (Yılmaz ve Turan, 2007: 445-454). Başka bir araştırmada; davranış bozuklukları nedeniyle yatağa bağımlı olmayan demans hastalarının bakım verenlerinin yükü, yatağa bağımlı olan hastaların yakınlarına göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (Miyamoto, Ito, Otsuka ve Kurita, 2002: 765-773). Bazı araştırmacılar, bakım yükü üzerinde esaret duygusunun büyük rol oynadığını gözlemlediklerini belirtmişlerdir (Camphel, Wright, Oyebode ve diğerleri, 2008: 1078-1085). Kanada’da yapılan bir çalışmada; Alzheimer hastası ile birlikte yaşayanlarda kendini yorgun ve stresli hissetme %60, depresyon %48, umutsuzluk %28 ve intihar düşüncesi %16 olarak tespit edilmiştir. Birlikte yaşamayanlarda ise bu oran daha düşük bulunmuştur (Black, Gauthier, Dalziel ve diğerleri, 2010: 807-813). Torres ve arkadaşlarının yaşlı bakıcılarında depresyon ve beslenme davranışlarını inceledikleri bir araştırmada da; bakıcıların %21’inin malnutrisyon riski ile karşı karşıya oldukları belirtilmektedir (Torres, Mccabe ve Nowson, 2010: 442-448). Yine Rullier ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada bağımlı demans hastalarının %58,9’unun, bağımlı demans hastalarına

(26)

bakan bakıcıların ise % %32,1’in malnutrisyon riski taşıdığı belirtilmektedir. Aynı araştırmada bakıcılara uygulanan davranış edvanteri testi sonuçlarına göre depresyona bağlı olarak apati (ilgizilik) gelişen bakıcılarda malnutrisyon riski daha yüksek çıkmıştır (Rullier, Lagarde ve Bouisson, 2014: 105-113).

Bir diğer konu ise yaşlılığın hastalıkla bir tutuluşudur. Yaşlılık hastalıkla bir tutulamaz, ama hastalıkla arasında sıkı bir ilişki vardır. Yaşlılık ve hastalık arasına kesin bir sınır çekilmelidir. Çünkü “Yaşlılık herkeste görülen, zamanın akışının normal bir yan etkisidir; hastalık ise nüfusun sadece bir kısmında görülmektedir” (AÜ ve İTGE ortak deklerasyon, 2000, güncelleme 2012). Aynı zamanda yaşlılık hastalıktır demek; yaşlılığı tamamen kayıplardan gelen bir süreç olarak görmek demektir ki psikolojik açıdan bakıldığında yaşlılık kayıplarla birlikte kazançların da olduğu bir dönemdir. Kaldı ki kronik hastaların %60’ı 15-59 yaş grubunda yer almaktadır. Dolayısıyla kronik hastalıklar ne sadece tıbbi, ne de sadece yaşlılık problemidir. Kronik hastalıkların bolluğu başarısız yaşlanmanın önemli bir göstergesidir (Tufan, 2007). Alzheimer hastalığına yakalanan bireylerin birçoğunda geçmişlerinde kalp hastalıkları, hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalık öyküsü olması bunun bir örneği olarak gösterilebilmektedir.

2.3 Yaşlanma ve Yaşlılık Kavramları

Yaşlılık, toplam yaşam süresinin dönemlerinden biridir. Yaşlı, yaşlanma sürecinin prensipte belirsiz bir evresinde, toplum tarafından “yaşlı” olarak nitelendirilen bireylere atfedilen bir etiket olarak karşımıza çıkmaktadır (Tufan, b.tb).

Yaşlılığın ne zaman başladığı giderek belirsiz bir hal almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yaşlı terimi; 65 yaşın üzerindeki bireyler için kullanılmaktadır. Sosyal gerontolojide yaşlılık öncelikle toplumsal bir tasarımdır. Yaşlılık kavramı topluma, kültüre, döneme göre farklı anlam ifade etmektedir. Dünyanın en uzun ömürlü insanlarının yaşadığı endüstri ülkelerindeki yaşlılık kavramı ve Sahra’nın aşağısında kalan, ortalama yaşam süresinin 50 yıldan az olduğu ülkelerdeki yaşlılık kavramı birbiriyle örtüşmemektedir. İnsanın biyolojik yaşlanmasının daima sosyal anlamları vardır (Rosenmayr, 2004: 13-28; akt.Tufan, b.ta).

Yaşlanma evrenseldir (Tufan, 2002). Ama yaşlanma sürecinde meydana gelen bedensel, psişik ve sosyal değişimlerden hareket edilerek, “şu kişi yaşlıdır” denilemez. Gerontolojik bulgular yaşlıların fiziksel, psişik ve sosyal yönlerden farklı olduklarına işaret

(27)

etmektedir. Dolayısıyla tipik bir yaşlının varlığından söz edilemez (Oswald, Lehr, Sieber ve Kornhuber, 2006; 2004; akt. Tufan, b.ta).

Biyolojik, ruhsal ve sosyal yönden her insan farklı yaşlanmakta ve farklı bir yaşlılık dönemi geçirmektedir. Yaşlanma süreci, örneğin yaşam tarzına, yaşam koşullarına, genetik özelliklere bağlıdır. Ayrıca beslenme, çevre, sağlığı koruma olanakları ve hastalık türleri, yaşlanma süreçlerinde önemli rol oynayan etkenler arasında yer almaktadır (Tufan, b.ta).

Bir taraftan yaşlılıkta ortak yönlerin çok olduğundan yola çıkan alt kültür (subkültür) teorisi, özellikle modern toplumlarda etkisini yitiren bir teori olarak kabul edilebilir. Bireyler arası farklılıkların yanında aynı bireyin kronolojik, biyolojik ve sosyal yaşı arasında da büyük farklılıklar bulunmaktadır (Tufan, 2002). Diğer taraftan Türkiye’de yaşlılık ve yoksulluk, yaşlılık ve hastalık, yaşlılık ve cinsiyet, yaşlılık ve bölge, yaşlılık ve eğitim düzeyi arasındaki sıkı bağlantılar mevcuttur. Bu yüzden toplumumuzda yaşlılığın bir alt kültür yarattığından söz edilebilir. Başka bir deyişle: Türkiye’nin her yerinde yaşlılığın siması ve sunduğu manzara birbirine benzemektedir (Tufan, 2002; 2007).

Nitekim Nazilli Yaşlılık Araştırması’nın (NAYAR) bulguları, diğer bölgelerdeki yaşlılara göre daha sağlıklı ve zinde oldukları kabul edilen Nazillili yaşlıların, diğer yörelerdeki yaşlılardan farklı olmadıklarını ortaya koymuştur. Aksine ileri yaşlarda yaşlılar benzer sağlık sorunlarıyla karşılaşmakta ve yakın sosyal çevresine bağımlılığı artmaktadır (Tufan, 2015a).

2.4 Dünyada ve Türkiye’de Demografik Değişimler

Yaşlılık, yaşlanma ve yaşlı kavramları hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar ilgi noktası olmamıştır. Bu ilginin kaynağı demografik yapıda meydana gelen değişimlerdir. Her ne kadar endüstri ülkeleri ile endüstrileşme sürecindeki Türkiye arasında demografik değişimlerin dinamiği açısından belirgin farklılıklar bulunsa da, demografik yaşlanma dünya çapında bir olgudur (Tufan, b.t c).

Demografik yapısı, yaşlanma ve yaşlılık açısından değerlendirildiğinde; 1940’larda 17.82 milyon olan Türkiye nüfusu 4 kattan daha fazla artış göstererek günümüzde 76.67 milyona ulaşmıştır (TÜİK, 2013a). Yine 1940’larda, 65 yaş ve üstü nüfus, toplam nüfusun sadece %3,5’ini (629.859) oluştururken; bugün 2 misli artış göstererek nüfusun %7,7’ini (5,9 milyon) meydana getirmektedir. Nüfus projeksiyonlarına göre 2023 yılında %2,7’lik artış ile %10,2 (8,6 milyon) olacağı ve 2050 yılında % 20,8 (19,5 milyon) olacağı öngörülmektedir (TÜİK, 2013b).

(28)

Ancak sadece yaşlı oranının vurgulanması önemli değildir. Daha ziyade önemli olan yaşlıların sorunlarını çözmek ve ihtiyaca uygun şekilde bunların giderilebilmesidir. Çünkü yaşlılık sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal sorunların başında gelmektedir. Toplumsal sorun olarak ele alındığında, yaşlılık sosyal devlet kavramıyla ilişkilendirilmesi zorunlu bir yaşam dönemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ise sadece yaşlılığı değil, aynı zamanda insanların yaşlanmasını dikkate alan sosyal politik önlemleri ön plana çıkarmaktadır.

Bunun kapsamında sağlık, ikamet, katılım gibi konular ele alınmaktadır veya bunlarla bağlantılı sorunlara çözüm getirilmelidir (Schulz-Nieswandt, 2004, 2006; akt. Tufan, 2007; 2015a; 2015b).

Şekil 2.1 Yaş Grubuna Göre Nüfus Oranı (TÜİK, 2013b, İstatistiklerle Yaşlılar)

Tablo 2.1 Yaş Grubuna Göre, Yaşlı Nüfusun Toplam Nüfus İçindeki Oranı,

(29)

En yüksek yaşlı nüfus oranına 2012 yılında sahip olan ilk üç ülke sırasıyla %24,4 ile Japonya, %21,1 ile Almanya ve %20,8 ile İtalya’dır. Türkiye 2012 yılında bu sıralamada 91. sırada yer almaktadır (TÜİK, 2013b).

Dışarıdan bakıldığında Türkiye sadece demografik değişimlerle ilgilenen bir ülke görünümü sunmaktadır. Halbuki demografik analizlerle daima yaşlılık sorunlarına çözüm süreçlerini takip etmelidir (Tufan, 2007). Nüfusun yaşlanma sürecinde ele alınan demografik faktörlerden biri de doğumda beklenen yaşam süresidir. 2010‘da 83,7 yıl ile Japonya ilk sıradaydı. Türkiye’de 1960’larda kadınlar için 54 yıl, erkekler için 51 yıl iken, 2013‘te kadınlar için 79,2 yılı, erkekler için 74,7 yılı bulacağı, 2023 yılında kadınlarda 80,2 yıla, erkeklerde 75,8 yıla erişeceği tahmin edilmektedir (TÜİK, 2013b). Dolayısıyla 2000’li yılların başlarında ortaya konulan öngörü ve sonuç doğru çıkmıştır (Tufan, 2002).

2.5 Demans Kavramı

Halk arasında bunama adı ile anılan demans, Latince mens (akıl) kelimesinden türetilmiştir. Demans aklın yitirilmesi anlamına gelmektedir. Geride bıraktığımız yüzyılın başlarına kadar bir akıl hastalığı olarak tanımlanırken, Alzheimer (1906) ve Pick’in (1908) otopsi raporlarından hareketle, organik bir beyin hastalığı olarak tanımlanmıştır (İstanbul Üniversitesi Nöroloji ABD Öğretim Üyeleri, 2004).

Konuyla ilgili ilk kayıtlar M.Ö. 2400’lere kadar geriye uzamaktadır. Eski Mısır’da „kalp“; eylem ve düşüncenin merkezi kabul edilirdi. Zihinsel değişimin başlangıcı, belleğin gücünü yitirmesine bağlanmaktaydı. Mısırlı bilge Ptahhotep, yaşlılığı gözlerin sönükleşmesi, kulakların sağırlaşması, fiziksel gücün azalması, ağzın susması, kalbin boşalarak geçmişi hatırlayamaması ile bağdaştırmıştır ve yaşlanmayla ilgili her alanda ortaya çıkan kötüye gidişi anlatmıştır (Özgör, Soylu, Aksoy, Küçükerdem ve Ölçen, 2013).

“Yaşlılık kendi başına bir hastalıktır” diyen Romalı şair Terence‘ye (M.Ö.194 - M.Ö.159) göre yaşlılık, entelektüel kapasitenin kaçınılmaz düzeydeki hızlı düşüşüdür (Özgör ve diğerleri, 2013).

M.S. (176-177) Augustos, “Yaşlandım; bedenin köle olmasına karşı veya bir kukla gibi bencilce duygularla bir yerden başka bir yere götürülmesine veya şimdiki ve gelecekteki kaderimin küçümsenmesine ve bunun için yas tutulmasına izin vermemeliyim” (çeviri,Tufan) derken, bilişsel kayıptan ötürü başkalarına doğrudan bağımlı bir hayat sürmeyi utanç verici bir

(30)

durum olarak görmüş ve bunu yaşlanmayla ilişkilendirmiştir. Yazar Garcia Marquez ise “Yaşlılara, ölümün yaşlanma ile değil, unutma ile geldiğini öğretirdim” diyerek, unutmanın ölümle eş değerli olduğunu vurgulamıştır.

Demans, bilişsel ve sosyal fonksiyonlarda kişinin günlük yaşamını etkileyecek derecede kaybı olarak tanımlanabilir. Buna uygun birçok hastalığın genel adıdır. Hastanın önceki durumuna göre bilişsel (kognitif) fonksiyonlarda düşüş olmalı, günlük yaşamını etkilemeli ve hafıza bozukluğunun yanı sıra birden fazla kognitif alanda (afazi, agnozi, apraksi, yürütücü işlev bozukluğu) olmalıdır. Demans; değişik hastalıkların sonucu olarak ortaya çıkan klinik bir tablo olduğu için tek başına bir hastalık olarak değil, daha ziyade bir sendrom (belirti) olarak tanımlanmaktadır (Elmacı, 2012: 7-10). En sık görülen belirtiler bellek kaybı, öğrenme güçlüğü, lisanla ilişkin sorunlar, akıl yürütme ve yargılamada ortaya çıkan sorunlardır. Hastanın bilinci açıktır. Demans genellikle 60 yaş üzerindeki kişileri etkilese de, yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu değildir. Demans yaşlılık hastalığı da değildir, ama yaşlılıkta sık rastlanılan bir hastalıktır (Tufan, b.tf)

Demans belirtileri tablo 2.2’de görüldüğü üzere kognitif, davranışsal ve işlevsel sınıflara ayrılabilir. Bunların dışında motorik, otonomik ve uyku bozukluğu da demansa neden olan hastalıklar açısından önemlidir. Demans tanısı konulurken, belirtilen bulguların deliryum (geçici beyin fonksiyonu arızası) sürecinin dışında ortaya çıkması ve bilinç bozukluğunun olmaması gerekir (Hanağası ve Emre, 2009:1-4; Eker, 2008: 85-110).

2.6 Demans İstatistikleri

Teknolojik ilerlemeler, tıbbi gelişmeler, hijyenik koşulların iyileştirilmesi, iş kazalarının önlenmesi, günlük çalışma süresinin kısalması ve eğitimin yaygınlaşması gibi gelişmeler, yaşam süresinin uzamasını sağlamıştır (Tufan, 2007).

Yaşam süresi uzadıkça yaşlılık döneminin süresi uzamaktadır. Yaşlılık bugün her ne kadar daha sağlıklı ve zinde yaşlılarla bağlantılı olsa da, ileri yaşlarda yaşlılığın tipik sorunları ortaya çıkmakta ve artmaktadır. Öncelikle kronik hastalık, bakıma muhtaçlık, engellilik gibi sorunların arttığı görülmektedir. Dolayısıyla uzayan insan ömrü problemsiz değildir. Demans ve en çok rastlanan tipi Alzheimer hastalığı (AH) çağımızın önde gelen sağlık ve sosyal problemlerinden biridir (DZA, 2001, 2002a; Claggert, 1989; akt. Tufan, 2007).

Dünyada tahminen 35,6 milyon demans hastası yaşamaktadır. Eğer tedavi ve önleme konusunda büyük bir gelişme olmazsa, 2030 yılında 65,7 milyon, 2050 yılında 115,4 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Bu bağlamda Kuzey Amerika en büyük paya sahiptir (Torun ve

(31)

Şalva, 2012: 94-96). Doğum oranında ani artış olan (baby boom) jenerasyonunun 65’li yaşlara ulaşmasıyla demanslı bireylerin sayısı dramatik olarak artacaktır (Bayles ve Tomoeda, 2007/2009).

Alzheimer hastaları, demans hastalarının %50-80’ini oluşturmaktadır. Yıllık insidans ve prevelans, yaşa bağlı olarak çarpıcı şekilde artmaktadır. İnsidans oranları 65-69 yaş grubu hastalar arasında yaklaşık %0,4 iken, 90 yaş civarında %10’lara çıkabilmekte; prevelans oranları 65-69 yaş arasında yaklaşık %2 iken, 90 yaşında %25 ve üzerine çıkabilmektedir. İnsidans ve prevelans arasındaki fark şu örnekle açıklanabilir: Kolay ve hızla bulaşan fakat kısa sürede yok olan hastalıklar yüksek insidansa, fakat düşük prevelansa sahiptir veya tam tersi; nüfusta zor ve yavaş yayılan fakat uzun bir dönem devam eden bir hastalık, düşük insidansa fakat yüksek prevelansa sahiptir (Vikipedi).

Alzheimer hasta sayısıyla ilgili rakamlar birbiriyle uyumlu değildir. Bazı araştırmacılara göre toplam Alzheimer hasta sayısı 27 milyondur. Yaş yükseldikçe Alzheimer hastalığına yakalanma olasılığı artmaktadır. 65-74 yaş grubunda %3, 75-85 yaş grubunda %19, 85 yaşın üzerindeki nüfusta %47’dir. Ama yaşı 100 ve üzerindeki bireylerin %30’unda hiçbir Alzheimer belirtisine rastlanmamaktadır (Tufan, 2007).

Alzheimer hastalığı prevelansı 65 yaşından sonra her 5 yılda bir iki katına çıkmaktadır. Gelişmiş ülkelerde 65 yaş ve üzerinde her 10 kişiden 1‘inde, 85 yaş ve üzerinde ise üçte birinde demansiyel bulguların ortaya çıktığı bildirilmektedir (Çınar, 2012). Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) 65 yaş üzerindeki bireylerin %13’ünde, 85 yaş üzerindeki bireylerin %43’ünde Alzheimer hastalığı olduğu, Avrupa’da ise 60-69 yaş arasında %0,3 olan AH prevelansının 80-89 yaş arasında %10,8’e yükseldiği bildirilmiştir (Alzheimers’ Association, 2011). Türkiye’de Alzheimer Hastalığı Prevelans Çalışması’nda 70 yaş üzerindeki kişiler arasında AH prevelansının %11 olduğu saptanmıştır (Gurvit, Emre, Tınaz ve diğerleri, 2008: 67-76).

Epidemiyolojik çalışmalarda, gelişmiş ülkelerde demansın en sık rastlanan türü olan Alzheimer hastalığının kötü seyrinden dolayı, malign (kötü huylu) tümörler kadar evde bakım hizmeti gerektirdiği gösterilmiştir (Katzman, Hill, Yu ve diğerleri, 1994: 1220-5).

Alzheimer hastaları hem tıbbi ve sosyal formal hizmetlere, hem de aile üyeleri tarafından bakılan informal hizmetlere gereksinim duyduklarından, bu hastalık; hasta, ailesi ve toplum açısından tıbbi, sosyal, psikolojik ve ekonomik yükleri beraberinde getirir (Morley, 2011:87-90).

(32)

Alzheimer hastalığının 2008 yılında Avrupa’da toplam maliyeti 177 milyar dolardan fazladır. Demanslı bir hastanın yıllık bakım maliyeti yaklaşık 20000 US-Dolar olarak tahmin edilmektedir. Bu, kanser veya kardiyovasküler hastalık (kalp ve kan damarları hastalıkları) tanısı olan hasta grubunun bakımı için gerekli miktardan daha fazladır Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde (15 ülke) 2007 yılında, Alzheimer hastalarına yapılan masraf 189 Milyar Euro’yu bulmaktaydı. Bütün bunlar dikkate alındığında, toplumumuzun başarılı yaşlanmasının önündeki en büyük engellerden birinin Alzheimer demansı olduğu anlaşılmaktadır (Wimo, Jönsson, Gustavsson ve diğerleri, 2011: 825-32).

Tablo 2.2 Demans Belirtileri

Bellek bozukluğu Kısa süreli ve episodik bellek kaybıyla başlar ve bu aşamada uzak bellek korunur. Aynı soruyu tekrar tekrar sorma, aynı olayı tekrar tekrar anlatma, isimleri hatırlayamama, kişisel eşyaları yanlış yere koyarak kaybetme (ör: cüzdanı

buzdolabına koyma), genel bilgilerle ilgili gerçekleri hatırlayamama (önemli tarihler, cumhurbaşkanı vb.)

Dikkat Dikkati sürdürme becerisinde zayıflama. Ör: 1 dakika boyunca belli bir kategoriden isimler (mesela hayvanlar) sayma, 1 dakika boyunca belli bir harfle başlayan kelimeleri sayma, 100’den 7’şer çıkarmak, ayları geri saymak testlerinde başarısız olmak

Dil bozukluğu (Afazi) Kelime bulma, kendini ifade etme, anlama, okuma, yazma güçlükleri, konuşmada akıcılığı kaybetme (bazen nesneleri tanımlayabilmek için kelime icat edilir, ör; salatalık yerine “bahçe sosisi” demek)

Görsel-mekansal işlevlerde bozulma

Yön tayin edememe, yolda kaybolma, gideceği yeri bulamama, odaları karıştırma, karmaşık şekilleri kopya edememesi

Yürütücü işlevler Planlama, soyutlama, akıl yürütme, strateji kullanma, organizasyon yapma,

yargılama, karar verme gibi işlevlerde bozulma (Ör: duruma uygun olmayan giysiler giymek, atasözlerin anlamlarını, soyut kavramlarını anlayamamak, verilen

yuvarlağın içine saat rakamlarının planlı bir şekilde yerleştirilememesi, yapmak istediği bir şeyin tehlikeli olup olmadığını bilememe)

Praksi bozukluğu; apraksi Daha önceden öğrenilmiş, bir amaca yönelik veya birçok basamaklı hareketin düzenli ve düzgün yapılamaması. Ör: pantalonunu başına geçirmek, çorbayı çatalla içmeye çalışmak, mutfak ve banyodaki ev eşyalarının programlanmasında güçlük çekmek

Gnosis bozukluğu; agnosi Duyu işlevlerinde bozukluk olmamasına karşı nesneleri, kişileri, sesleri, şekilleri veya kokuları tanıma yeteneğinin kaybı.Algılanan şeyin anlamlandırıması bozulmuştur. Ör: Gösterilen kol saatine kalem demek, tarağın hangi amaçla kullanılacağını bilememek)

Kişilik değişiklikleri İçe kapanma, ilgi azalması (apati), sessizleşme veya çabuk sinirlenme, herkesin içinde söylenmemesi ya da yapılmaması gereken şeyleri söylemek veya yapmak (disinhibisyon)

Duygudurum bozuklukları Keder, isteksizlik, huzursuzluk, yerinde duramama, sinirlilik, uygunsuz neşe, eşin peşinden ayrılmama

Algı bozuklukları Görsel ve diğer halüsinasyonlar (televizyonda gördüğü bir insanı gerçek gibi algılamak)

Düşünce bozuklukları Gerçek olmayan fikirlere karşı saplantı; hırsızlık, sadakatsizlik gibi Dışarıda günlük yaşam

aktiviteleri

İş yaşamı, yolculuk, mali işler, alışveriş, sosyal ilişkiler gibi aktivitelerde belirgin bozulma

(33)

Evde günlük yaşam aktiviteleri Hobiler, yemek yapma, küçük tamiratlar gibi aktivitelerde belirgin bozulmalar, gazete-televizyon ilgisinde azalma

Kendine bakım Yemek yeme, yıkanma, giyinme, tıraş olma, makyaj yapma, tuvalet becerilerinde bozulma-yardımla veya hiç yapamama

Hareket yavaşlığı, dengesizlik, yürüyüş bozukluğu

EŞLİKÇİ BULGULAR İnkontinans

REM-davranış bozukluğu, gündüz aşırı uyku

Kaynak:Hanağası ve Emre, 2009: 1-4; Eker, 2008: 85-110

2.7 Demansın Sınıflandırılması 2.7.1 Primer Demans

Primer demans, şimdiye kadar kaynağı bilinmeyen sebeplerden dolayı beyin sinir hücrelerinin dejenerasyonundan ileri gelen demans türlerine verilen isimdir. Bilinen tek şey, merkezi sinir sisteminin ilerleyici nörodejenerasyonudur (sinir sistemi dokularında geri

dönüşü olmayan bozukluk). Bunun sonucunda hücre ölümü ve sinaps (sinir iletiminde bağlantı noktaları) kaybı ve beynin etkilenen bölgelerinde zihinsel bozulmalar meydana gelir.

Nörodejeneratif hastalıkların kendine has özellikleri vardır. Nörodejeneratif demans patolojileri hastalığın türüne göre beyinin farklı alanlarında daha belirgindir. Sekonder demanslarda da, arızalanan beyin bölgeleri söz konusudur. Fakat doğrudan beyinsel madde kaybının kendiliğinden oluşumunun bir ifadesi değildir. Sistemik veya nörolojik bir hastalığa, travmaya, tümörlere veya toksinlere bağlı olarak sebepleri değişir. En sık nedeni vasküler

(damarsal) nedenlerdir. Demans tanısı konulmuş bireyde mutlaka sekonder demans

nedenlerinin dışlanması gerekir. Çünkü bazıları tedavi edilebilir olması açısından önemlidir. Vasküler demans, demansın ikinci en yaygın şeklidir ve sıklıkla miks (iki türün bir arada

olduğu) demansa neden olacak şekilde Alzheimer hastalığı ile birlikte bulunabilir. Bu iki

tablonun aynı anda birlikte bulunmalarının yanı sıra patogenezleri açısından da yakın ilişki içindedir. Çeşitli vasküler risk faktörleri ve beyindeki vasküler değişiklikler, Alzheimer hastalığının gelişmesinde etkilidir (Hanağası ve Emre, 2009: 1-4; Eker, 2008: 85-110).

Beyin damar hastalıklarına bağlı vasküler demans geliştikten sonra tedavisi mümkün değilse de, önlenebilir olması nedeniyle, bu grubun kapsamında değerlendirilir. B12 vitamini eksikliği yaşlılarda sık görülür. Fakat demans sebebini buna bağlamadan önce bir hekimin Alzheimer hastalığı dahil, dejeneratif demans olup olmadığını araştırması gerekir. Demans ve depresyon sık olarak bir arada bulunabilir. Bazen yanlışlıkla depresyona demans tanısı da

(34)

konulabilir. Ayrıca depresyonun ileride demans açısından bir risk faktörü olduğu göz önünde bulundurulmalıdır (Erkol, 2012: 34-8; Hanağası ve Emre, 2009: 1-4; Eker, 2008: 85-110).

2.7.2 Demans Türleri ve Türler Arası Temel Farklılıklar

Alzheimer demansında ana patalojik belirteçler amiloid plaklar ve nörofibriler

yumaklardır. Sinaps-nöron kaybı ve belirgin atrofi (küçülme) mevcuttur. Amiloid plaklar

(sinir hücrelerinin çevresinde biriken protein ve hücresel yapılardan oluşan çökeltiler) ve

nörofibriler yumaklar (sinir hücresinin içinde biriken bükümlü lifler) sinir iletimini bozarlar. Amiloid plaklar alzheimer hastalığına özgüdür. Plak sayısı arttıkça zihinsel kayıp da artar.

Vasküler demans, ya atar damarların tıkanması veya art arda gelişen inmelere bağlı

olarak beyne giden kan akımının kesintiye uğraması sonucu gelişir. Bu tip demans için en önemli risk faktörü inmedir. İnme öyküsü olanların %20-30’unda demans tablosu gelişir. Japonya’da vasküler demans olguları daha sıktır.(Hanson, Ersek, Gilliam ve Carey, 2011:463-472) DSM-IV tanı kriterlerine göre; vasküler demans olduğunu kanıtlayan laboratuar kanıtları; beynin korteksi ve altındaki beyaz cevheri tutan multipl infarktlardır (enfarktüs;

besleyici damarların kan pıhtısı ile tıkanması sonucu kansız kalan doku bölgelerinin ölmesi).

Tüm demans vakalarının %7-20’sini oluşturur (Erkol, 2012:34-8).

Frontotemporal demans (Pick Hastalığı); Davranış ve kişilik bozuklukları, lisan

bozukluğu ve bunları izleyerek daha sonra gelişen bellek bozukluğu ile karakterize bir beyin hastalığıdır. Dil sorunları ve davranışsal sorunların ön planda olduğu iki alt tipi vardır. İsmi, beynin frontal (ön) ve temporal (alt-yan) loblarının hastalığa daha duyarlı olmasından gelmektedir. Tüm demans vakalarının %5-15’ini oluşturur (Bathgate, Snowden ve Varma, 2001:367-378).

Lewy cisimcikli demansta Lewy cisimcikleri, beyin hücrelerini ilerleyici bir şekilde

harap eden protein birikimleridir (Erkol, 2012:34-8).

Parkinson hastalığı ile ilişkili demans ise Parkinson hastalığının son evrelerinde

gelişir. Parkinson hastalığı bulguları demans bulgularından yıllar önce başlar (Logiudice ve Watson, 2014: 1066-1073).

Son yıllardaki bilimsel araştırmalar, Parkinson hastalarının %80’inde hastalığın seyri esnasında Parkinson veya Alzheimer demansı geliştiğini göstermektedir. Demans riski aynı yaştaki genel nüfusa göre yaklaşık 6 kat daha fazladır (Erkol, 2012: 34-8).

(35)

Alzheimer demansı kadınlarda daha fazla iken, vasküler demans erkeklerde daha

fazladır. Frontotemporal demans ise her iki cinsiyeti eşit etkilemektedir. Frontotemporal

demansta hastalık genelde 45-65 yaş arasında sinsi bir şekilde başlar. 75 yaşından sonra

başlangıç nadirdir. Fakat Alzheimer hastalığında yaşla birlikte insidans artar (Beğer, Erdinçler ve Dövertaş, 2014).

Alzheimer hastalığının seyri; sessiz başlangıçlıdır, giderek kötüleşmektedir. Vasküler demansta ise; zihinsel yetiler geçirilen her bir inmeyle birlikte adım adım bozulur.

Basamaksı ilerleme vardır (iki inme arasında değişmeden kalan bir plato dönemi, sonrasında

inmeyi izleyen ani kötüleşme) (Erkol, 2012: 34-8).

Alzheimer hastalığında ilk ortaya çıkan ve hastalık boyunca ön planda olan yakınma

bellek bozukluğudur. Başlangıçta tek başına olabilen bellek bozukluğuna hastalık ilerledikçe diğer bilişsel alanlarda bozuklukların eklenmesi söz konusudur. Alzheimer hastalığındaki bellek profili diğer demanslardaki unutkanlıklardan şu şekilde ayrılır. Diğer demanslarda “kayıt” bozulmamıştır, sadece “geri getirme” bozulmuştur. Bu nedenle “tanıma” korunur.

Alzheimer hastalığında ise kayıt fonksiyonu bozulduğu için gerek geri getirme gerek tanıma

fonksiyonları bozuktur. “ Tanıma” ayırıcı tanıda önemlidir. Diğer demans türlerinde hastalar hatırlayamadıklarını çoktan seçmeli tanıma sırasında tanıyabilirken, Alzheimer hastaları bunu yapamamaktadır. Nedeni de diğerlerinden farklı olarak bu kelimeleri zaten kaydetmemiş olmalarıdır ya da geçen süre içinde sağlamlaştıramamış ya da kaybetmiş olmalarıdır (Öktem ve Bozdemir, 2012: 46-50).

Vasküler demansta; hafıza bozukluğu geç dönemde, yürüyüş ve yürütücü işlev

bozukluğu erken dönemde gelişir. Bellek bozukluğu daha çok hatırlamanın azalması, ancak tanıma veya ip ucuyla tanımanın sağlam olması şeklindedir. Ani başlangıçlıdır. Her iskemik atakta (beynin geçici bir süre kanlanamaması) hastalığın ciddiyeti kademeli olarak artar. Erken dönemlerde hafıza korunmuş ya da sadece hafif bozulmuş olabilir. Konuşma, kelime hafızası, hesap yeteneği, vasküler demansın erken evrelerinde korunmuştur. Yürütücü işlev bozukluğu, karar verme ve yargılama bozukluğu ise erken dönemde ciddi olarak etkilenmektedir. Karmaşık, hedefe yönelik hareketleri planlama, çok basamaklı bir hareketi başlatmak devam ettirmek, ve problem çözmek yürütücü işlevler arasında yer almaktadır. Saat çizme testi bu amaçla uygulanabilen en kolay ve faydalı testtir. Erken evrede görülen yürüme bozukluğu da tipiktir. Ayak sürerek ve kısa adımlarla yürüyüş görülür. Psikiyatrik semptomlar Alzheimer hastalığındaki kadar görülebilir. Seyri Alzheimer hastalığından daha kötüdür. Dengesizlik ve kendiliğinden düşmeler yaygındır. Erken dönemde ürolojik

(36)

nedenlerle açıklanamayan sık idrara çıkma görülmektedir (Erkol,2012: 34-8) (Bathgate, Snowden ve Varma, 2001: 367-378).

Frontotemporal demansta; Kötü kendine bakım ve hijyen, disinhibisyon (normal

toplumsal sınırların dışına taşan davranışlar), duygusal küntleşme (donuklaşma), hiperoralite

(olur olmaz şeyleri yeme), sosyal farkındalık kaybı, iç görü kaybı, sterotipik davranışlar (bazı hareketlerin anlamsız bir şekilde tekrarlanması), perseveratif davranışlar (kendiliğinden başlayan kalıplaşmış bir sözcük ya da cümlenin hiç durmadan yinelenmesi) dikkat çekici

özelliklerdir. Sosyal ve kişisel iletişimde ağır kayıp vardır. Örneğin bu hastalar hiç durmadan amaçsız yürür veya sürekli uyurlar. Alışılmamış cinsel davranışlar (hiperseksüalite) görülebilmektedir. Başlıca görülen yeme bozuklukları; sürekli yeme isteği, hatta ağzının alabileceğinden fazla miktarda besini ağzına tıkma, başkalarının tabağına saldırma şeklindedir. Hastalık ilerledikçe belirginleşen bir özellik diyette ortaya çıkan ve özellikle tatlı gıdalara aşırı istekle kendini belli eden hiperfaji görülmesinin en önemli etkeni,

frontotemporal demanslı hastanın beyninde azalmış olan serotonin düzeyi olduğu

düşünülmektedir (Ikeda, Brown ve Holland, 2002: 371-376) (Bathgate, Snowden ve Varma, 2001: 367-378).

Şekerli besinlere yönelim, frontotemporal demans kadar olmasa da Alzheimer hastalarında da görülebilmektedir. Örneğin bir araştırmada; Alzheimer hastalarının %21’inde şekerli besinlere yönelim görülürken, frontotemporal demans hastalarının %91’inde görülmüştür (Ikeda, Brown ve Holland, 2002: 371-376). Hiperfaji (aşırı yeme); hastanın ağız tadının değişmesi, oburlaşması özellikle şekerlemeye düşkünleşmesi şeklinde başlamakta, çay poşeti, kendi gaytası gibi yenilmeyecek nesnelerin dahi ağza tıkıştırılabildiği şiddetlere ulaşabilmektedir (Vitiello ve Prinz, 1990: 131-138).

Genelde Alzheimer hastalığında kişilik bozuklukları ve içgörü kaybı hastalığın erken evrelerinde görülmez, fakat frontotemporal demansta erken evrede görülür. Vasküler

demansta da kişilik nispeten korunmuştur (Bathgate, Snowden ve Varma, 2001: 367-378).

Dil sorunlarının ön planda olduğu frontotemporal demansın bir alt kolu olan Primer ilerleyici afazide; (dile ilişkin beyin işlevlerinin ilerleyici bozulması ile giden bir

nörodejeneratif hastalık) tutuk bir konuşma, kelime bulma, cümle kurma, gramatik bilgiyi

kullanma, anlama, tekrarlama, okuma, adlandırma ve akıcı konuşma becerilerinde yani Türkçe gibi İngilizce gibi bir dili kullanma becerisinde bozulma görülür. Primer ilerleyici afazi denilebilmesi için en az iki yıl tek sorunun dil işleyişine dair olması gerekir. Felç geçiren

Şekil

Şekil 1.1 Tutum Olgusunun Üç Düzlemi: Duygu, Düşünce ve Davranış
Tablo 2.1 Yaş Grubuna Göre, Yaşlı Nüfusun Toplam Nüfus İçindeki Oranı,   (TÜİK, 2013b
Şekil 4.2 Demans Hastası Deneklerin “Yaş” Faktörünün Boxplot Diyagramı
Tablo 4.3 Demans Hastası Deneklerin Yaş Faktörünün Korektürlü K-S-Testi (Lilliefors Testi)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

In the present study, we analyzed two types of marine fish [gilthead seabream (Sparus aurata) and sea bass (Dicentrarchus labrax)] and two types of freshwater fish [common

Vatandaş odaklı yönetim anlayışının bir uygulaması olarak da kabul edilen kent konseyleri (Kutlu, Usta ve Kocaoğlu, 2009: 530), son dönemlerde gerçekleştirdikleri

Yapılan analiz sonrasında, müdür ve öğretmenlerin (1) velilerinin bir bölümünü çocuklarının eğitim öğretimine ilişkin olarak; bilinçsiz, ilgisiz, çocukları için

Evliya Çelebi Seyahatnamesi Mısır’daki kahve ve kahvehane kültürünü etraflıca tasvir etmek üzere, kahvenin ortaya çıkışı ile ilgili anlatıları, kahve tüketimi

Plasebo grubunun Mini Mental Durum Testi puanı başlangıca göre anlamlı olarak azalırken, resveratrol alan grupta anlamlı bir değişiklik yok Plasebo grubunun Günlük

Renal parancymal disorders, renovascu- lar diseases and primary hyperaldosteronism are the most com- mon secondary causes of resistant hypertension, obstructive sleep apnea

Yirmi dört saatlik hatırlatma yöntemi ile elde edilen be- sin tüketimleri, çalışanların tükettikleri yemeklerin içine giren besinler ve miktarları standart yemek tarifeleri

L okm aları büyücek